Back Index Next

sireti karşısında, ona böyle bir ahlâkı isnat etmektedirler. Bunların böyle rivayetleri Resulullah'a (s.a.a) isnat etmelerinin nedeni, Ümmü'l-Müminin Aişe'nin daha önce belirttiğimiz Resul-i Ekrem'in (s.a.a), Emevî halifesi Mervan'ın babası Hakem b. Ebu As'a lânet ettiğini bildiren rivayetini gizlemek veya Resulullah'ın (s.a.a) Muaviye hakkında tevatüre ulaşan rivayetini övgüye tevil etmek istemeleridir; nitekim İbn Kesir böyle yapmıştır. Bu gibi hadisleri "Ehadis-i Ümmü'l-Müminin Aişe" adlı eserimizin ikinci cildinde ve "Nakş-i Eimme Der İhya-i Din" adlı kitabımızın

üçüncü cildinde değerlendirdiğimiz için tekrar burada da söz konusu etmeye gerek görmüyoruz. Tekrar gizleme çeşitlerinden rivayetin anlamının teviline dönelim: Bu tür tevillerden biri de, Sa'd b. Ebî Vakkâs aracılığıyla Ebu Mihcen'den şarap içmenin haddinin (cezasının) kaldırılmasıdır. İbn

Fethun ve İbn Hacer, açıkça, "Vallahi şarap içme suçuyla sana kırbaç vurmayacağım." diyen Sa'd'ın sözünü tevil etmeye çalışmışlardır. Bu olayı ileride kitabımızda genişçe inceleyeceğiz. Yine yakında Resulullah'ın (s.a.a), "İmamlarımın ve halifelerimin sayısı on ikidir." nassı hakkındaki bahsimizde Hilâfet Ekolü bilginlerinin, bu hadisin bunca açıklığıyla Resulullah'ın (s.a.a) soyundan On İki İmam'dan başkasıyla uyuşmadığını bildikleri hâlde, nasıl tevil etmeye çalıştıklarını açıklığa kavuşturacağız. Buna rağmen Hilâfet Ekolü hadis uleması, sayıları on iki olan Ehlibeyt İmamları'ndan başkalarına tevil etmeye çalışmışlar; fakat her âlimin tevili diğer âlimleri ikna edemediğinden onu eleştirip reddetmişlerdir!

Taberânî gibi bilginler, aşağıdaki rivayette bu tür bir gizleme yapmışlardır. Mecmau'z-Zevaid kitabında Selman-ı Farisî'den şöyle nakledilir: Resul-i Ekrem'e (s.a.a), "Ya Resulullah (s.a.a)! Her peygamberin bir vasisi vardı; ya senin vasin kimdir?" diye sordum. O gün Resulullah (s.a.a) bana cevap vermedi. Fakat birkaç gün sonra beni görünce, "Ya Selman!" buyurdu. Ben aceleyle huzuruna koşarak, "Efendim." dedim. O, "Musa'nın vasisinin kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu. Ben, "Evet; Yuşa b. Nun'du." dedim. Hz. Peygamber, "Neden, biliyor musun?" diye sordu. Ben, "Çünkü o herkesten daha bilgiliydi." dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Benim vasim, sırdaşım, en seçkin hatıram, ahdimi yerine getirip borcumu ödeyecek olan Ali b. Ebu Talib'dir." Heysemî der ki: Mecmau'z-Zevaid'in yazarı burada şöyle ekler: Taberânî bu rivayeti kaydederek der ki: Resulullah, "Benim vasim" derken, Ali'yi kendi ailesine vasi etmiştir, hilâfete değil.[257]

Bu Hadis Üzerinde Bir İnceleme ve Taberânî'nin Tevilinin İncelemesi

Taberânî'nin bu hadis-i şeriften anladığının ne derecede sahih olabileceğini anlamak için Resulullah'ın (s.a.a) bu hadisini üç açıdan (soruyu soran, soru ve Resulullah'ın cevap verirken kullandığı hikmet) inceleyeceğiz. Soruyu soran, aslen İranlı olan Selman-ı Farısî'dir. O, ne Abdulmuttalib soyundan, ne Resulullah'ın eşlerinin akraba ve yakınlarından ve ne de eniştelerinden olmadığı için Resulullah'ın (s.a.a) kendi ailesine kimi sorumlu kılacağını bilmek istemesi, mantıklı olmaz. Selman, Resulullah'ın (s.a.a) huzurunda Müslüman olmadan yıllarca önce rahiplerle ve Hıristiyan bilginleriyle görüşen, onlarla bağlantısı olan bir kişiydi; onlardan önceki ümmetlerin hakkında bilgi edinmiş, peygamberlerle onların vasilerinin rivayetlerini öğrenmişti. İşte bu nedenle Resulullah'a (s.a.a), "Her peygamberin bir vasisi vardır, ya senin vasin kimdir?" diye sormaktadır.

Dolayısıyla Selman, Resulullah'ın (s.a.a) dinine vasisini ve ümmete halifesini sormaktadır. "Her ailenin sorumlusu, kendisinden sonra ailesinin sorumluluğunu üstlenmesi için birini kendine vasieder; o hâlde senin vasin kimdir?" demiyor; dolayısıyla, Resulullah'ın, ailesine kimi vasi tayin ettiğini sormuş olması anlamsızdır. Resulullah (s.a.a), çok önemli konularda ilâhî emri beklerdi; nitekim Medine'de kıbleyi Beytulmukaddes'ten Kâbe'ye çevirmede de aynı şeyi yapmıştı. Sonunda kıblenin Kâbe olacağını bildiği hâlde, "Biz, senin, yüzünü çok defa göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir."[258] ayeti ininceye kadar beklemişti.

Resulullah (s.a.a) hükümet ve hilâfet konusunda Arapların daha önce bir bölümüne değindiğimiz hırs ve rekabetini bildiğinden ve kendisinin Medine'de temelini yeni attığı küçük İslâm toplumu Resulullah'tan (s.a.a) sonra İmam Ali b. Ebu Talib'in veliahtlık haberini duymaya güç yetirecek seviyede olmadığından Hz. Peygamber, Selman'ın cevabını bir süre geciktirdi. Galiba Resulullah'a (s.a.a) izin verildiği için Selman'a cevabını vermiş, ardından, "Musa'nın vasisi kimdi?" sorusuyla Selman'ı sorduğu sorunun cevabını duymaya hazırlamak istemişti. Çünkü Hz. Peygamber, Selman'ın kitap ehli bilginleri aracılığıyla bundan haberdar olduğunu biliyordu. Selman, Resulullah'ın (s.a.a) bu sorusuna, "Musa'nın vasisi Yuşa b. Nun'du."

cevabını verince, "Neden?" diye sordu. Selman, "Çünkü o, İsrail Oğulları'nın en bilginiydi." cevabını verdi. Bunun üzerine, "O hâlde benim de vasim... Ali b. Ebu Talib'dir." buyurdu. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Selman'a bu şekilde cevap vermesinin hikmeti şudur:

1- Resulullah'ın (s.a.a) örnek olarak Yu'şa b. Nun'u zikretmesinin sebebi, onun peygamberlerin vasilerinin en meşhuru olması, Hz. Musa'nın

(a.s) kendisinden sonra onu halife etmesi ve Hz. Musa'dan sonra İsrail Oğulları'nın kumandanlığını üstlenmiş olmasıdır. Nitekim Ali (a.s) de Resulullah'tan (s.a.a) sonra kendi hilâfeti döneminde böyleydi.

2- Resul-i Ekrem (s.a.a) Selman'a, Yuşa b. Nun neden Hz. Musa'nın (a.s) vasisi seçildi diye sorunca Selman, "Çünkü Yuşa onların en bilginiydi." cevabını verdi. Bu basit soru ve cevapla Resulullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) amcası oğlu olduğu veya eşsiz cesaretiyle müşriklerle savaşta İslâm'ın yılmak bilmez savunucusu olduğu için değil, insanların en bilgilisi olduğu için kendine halife etmişti. Başka bir deyişle o, vasilik ve Müslümanlara hilâfet için Ali'nin (a.s) yeteneğini ve salahiyetini beyan etmiş ve "O benim sırdaşım, en iyi hatıramdır." Sözüyle bunu vurgulamıştır. Resulullah'ın (s.a.a) bu son sözünü Taberânî kendi isteğine göre, "Ailemden en iyi hatıramdır." şeklinde tevil etmiştir. Böylece Taberânî hiçbir zaaf bulamadığı bir hadisi kendi isteğine göre tevil etmiştir!

Vasiyet Anlamının Tevilinde Diğer Bilginlerin Şaşkınlığı

İbn Ebi'l-Hadid Şafiî, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s), "Bu ümmetten hiç kimse Âl-i Muhammed'le mukayese edilemez... Onlar imanın direkleridirler... Velâyet ve önderlik hakkı onlara mahsustur, vasiyet ve mirasçılık makamı onlardadır." buyruğunda geçen "vasiyet" teriminin

şerhinde şöyle yazar: Vasiyet konusuna gelince; İmam Ali'nin (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) vasisi olduğunda hiç şüphemiz yoktur; bunu kabul etmeyenler bizce inat ve düşmanlık göstermektedirler. Fakat biz vasiyeti hilâfet için bir nas kabul etmiyoruz, aksine bunun başka bir anlama geldiğini sanıyoruz; dikkat edilir de bu anlam anlaşılırsa bu konudan daha yüce olabilir! Biz İbn Ebi'l-Hadid'e cevaben şunu diyoruz: Hz. Ali (a.s) "Velâyet, vasilik ve mirasçılık hakkı bana mahsustur." dememiştir. Dolayısıyla bundan, "Resulullah'ın (s.a.a) ailesine vasilik ve sorumluluk hakkı Ali'ye mahsustur." sonucunu çıkaramayız. Aksine İmam Ali (a.s), "Âl-i Muhammed dinin temel direğidir, Resulullah'ın (s.a.a) vasiliği onlara mahsustur." buyurmuştur. İmam, vasiyeti ve saydığı diğer sıfatları Âl-i Muhammed'e mahsus görmüştür; bu, Hz. Muhammed'in (s.a.a) ailesinin Muhammed ailesine vasilik ve hilâfet hakkı olduğu anlamına gelmez. Binaenaleyh İmam, vasiyeti, kendisiyle on bir oğlunu da kapsamına alan Âl-i

Muhammed'e has bir özellik olarak ortaya koymuştur. Burada İbn Ebi'l-Hadid gibi Şafiî mezhebine mensup bir bilgin, "vasiyet" sözcüğünün anlamında yanılmış, ama açıkça Taberânî'nin tevilini tekrar etme cesaretini de gösterememiştir. İşte bu nedenle "Biz vasiyeti hilâfete bir nas olarak görmemekteyiz; aksine bunun başka bir anlamı vardır!" diyor. Burada İbn Ebi'l-Hadid'den şunu sormamız yerinde olsa gerek: "Vasiyetin başka bir anlamı olduğunu söylüyorsunuz; peki vasiyetin bu söylediğiniz anlamı nedir?!" Kısacası, bu tür gizlemede bilginler, Müslümanlara hâkim gücün,

halife ve valilerin maslahat ve siyasetiyle çelişen, bunların eleştirilmesine sebep olan Resulullah'ın (s.a.a), Ehlibeyt'in ve Hz. Peygamber'in ashabının siretini, sünnetini, hadislerini onlara fazilet ve övgü olacak şekilde tevil ediyorlardı.

4- Silindiğine İşaret Etmeden Ashabın Sözlerinin Bir Bölümünün Silinişi

Hilâfet Ekolü'nün gizlemelerinden biri de, naklettikleri rivayetin bir bölümünü silmeleri ve buna işaret etmemeleridir. İki beytini vasiyet konusunda söylenen şiirler bölümünde kaydettiğimiz ensardan olan sahabe Nu'man b. Aclan'ın kasidesinin başına getirdikleri gibi. Zübeyir b. Bekkar, Sakife olayını ve muhacirlerle ensarın tartışmalarını ve her birinin getirdiği delilleri anlatırken bu şiiri tam olarak kaydetmiş, bu cümleden Amr b. As'ın, ensar aleyhindeki sözlerine değinmiştir. Nu'man bir şiirinde ona cevap vermiş, Hz. Resulullah'a (s.a.a) yardım etmede, onun Kureyş'e karşı savaşlarına katılmada ensarın yardımlarına değinerek, Kureyş mültecilerini ensarın savunduğunu ve onları tüm varlıklarına ortak ettiklerini hatırlatmıştır. Daha sonra Sakife olayına değinerek şöyle demiştir: Dediler ki Sa'd'ı hilâfete seçmek doğru değildir, oysa Ebu Bekir'i seçmeyi doğru gördünüz! Gerçi Ebu Bekir'in buna liyakati var ve bunun hakkından iyi bir şekilde gelebilir; fakat hilâfete Ali daha lâyıktır. Biz Ali'nin taraftarıydık ve sen ey Amr bilmezsin, onun hilâfete liyâkati vardır. O Allah'ın yardımıyla insanları doğru yola hidayet eder, kötülük ve çirkinlikten alıkoyar.

O Resulullah'ın vasisi ve amcasının oğludur; kâfirlerle sapıkların önderlerini öldürendir. Fakat öbürü, kalp gözleri kör olanları doğru yola hidayet

eden ve sağırları sağırlıktan kurtarandır, Allah'a şükürler olsun! O, Resulullah'la (s.a.a) mağarada tek başına kaldı; geçen yıllarda doğru konuşan arkadaşıydı. İbn Abdulbir, İsti'ab adlı kitabında Nu'man b. Aclan'ın hayatı bölümünde bu kasidenin tamamını nakletmiş, fakat şu iki beyti atmıştır:

O, Allah'ın yardımıyla insanları doğru yola hidayet eder, kötülük ve çirkinlikten alıkoyar. O, Resulullah'ın vasisi ve amcasının oğludur; kâfirlerle

sapıkların önderlerini öldürendir. İbn Abdulbir'in, Nu'man'ın kasidesinden bu iki beyti atmasının sebebi, bu beyitlerde Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu Ali'nin Hz. Peygamber'in vasisi olarak övülmüş olmasıdır; fakat Ebu Bekir'i öven diğer iki beyti kalemden düşürmemiştir! İbn Abdulbir'den sonra gelen İbn Esîr, Usdu'l-Gâbe adlı kitabında Nu'man'ın hayatı bölümünde şöyle kaydeder: Onun şiirlerinden biri, ensarın sözlerinden bahsettiği, ardından Resulullah'a (s.a.a), sonra da hilâfet konusuna değindiği kasidesidir... İbn Esîr daha sonra Nu'man'ın kasidesinin baş tarafından sadece

ensarın faaliyetlerini anlatan birkaç beyini kaydetmiş, hilâfet konusunda muhacirlerle ensar arasındaki ihtilâf ve ikiliği beyan eden geriye kalanını ve yine İmam Ali'nin (a.s) övgüsündeki iki beytini, özellikle onun Resulullah'ın (s.a.a) vasisi olduğunu bildiren kısmını atmıştır!! İbn Esîr'den sonra İbn Hacer gelmiş, Nu'man b. Aclan'ın hayatı bölümünde şöyle yazmıştır: O, şiirler okuyarak kendi kavmi olan ensarı övmüştür! Daha sonra Nu'man'ın şiirinden ensarın faaliyet ve iftiharlarını kapsayan birkaç beytini nakletmiş, hilâfet konusundaki geriye kalan kısmını kaydetmekten sakınmıştır! Ve böylece zaman ilerleyip tarihin rakamları fazlalaştıkça, Ehlisünnet bilginlerinin kalemi de hoşlanmadıkları rivayetleri silmede

daha keskinleşmiş, bizleri tarihî gerçeklere ulaşmaktan bir o kadar uzaklaştırmıştır. Meselâ Zübeyir b. Bekkar'ın (öl. 256 hk.) el-Muvaffakiyyat adlı

kitabında farkına varmadan Resulullah'tan (s.a.a) sonra hilâfet konusundaki ihtilâfı ve Sakife'de muhacirlerle ensarın şiir ve konuşmalarını, bu cümleden Nu'man b. Aclan'ın şiirini ve Emirü'l-Mümi-nin Ali'nin (a.s) fazilet ve menkıbeleri hakkındaki iki beytini tamamıyla kaydettiğini görmekteyiz. Fakat İbn Abdulbir (öl. 463 hk.), Zübeyir b. Bekkar'ın bu büyük hatasının farkına vararak "vasilik" hakkındaki o iki beyti silmiştir! İbn Abdulbir'den sonra gelen ve 638 yılında vefat eden İbn Esîr de Resulullah'tan (s.a.a) sonra hilâfet konusunda ihtilâfın zihinlerde sorular yarattığını görünce, Nu'man'ın kasidesinden hilâfet konusunda muhacirlerle esnar arasında ihtilâf olduğunu bildiren beyitleri atmış, sadece "Nu'man'ın şiirlerinde hilâfet konusundan bahsedilmiştir."demekle yetinmiştir. Yine İmam Ali (a.s) ve onun "vasi" olduğu hakkındaki beyitleri

silmekten çekinmemiştir! Ehlisünnet ulemasının bu iki meşhur bilgininden sonra gelen ve 852 yılında vefat eden İbn Hacer, daha kolayını bularak Nu'man'ın kasidesinin hilâfet konusundan bahsettiğine hiç değinmemiştir!! İşte bu nedenle, tarih ilerledikçe Ehlisünnet'in meşhur bilginlerinin

de söylenmesi yararlarına olmayan tarihî gerçekleri daha fazla tahrif ettiklerini ve sildiklerini söylüyoruz. Vasiyet konusunda söylenenlere dönecek olursak veya gizleme çeşitlerinde ve "vasiyet" rivayetinde gizlediklerini bir daha gözden geçirecek olursak, Hz. Ali'nin (a.s) Resulullah (s.a.a) tarafından onun vasisi olarak tayin edilmesi konusundaki rivayetin yayılmasının Hilâfet Ekolü'nün karşılaştığı en acı mesele olduğunu ve bundan rahatsız olduğunu çok iyi bir şekilde anlarız. Yine bu nedenle bu konuyu silindiğine işaret etmeden kaside ve rivayetten silmişlerdir. Gerek Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinde ve siretinde, gerekse onun ashabının siretinde bu tür gizlemeler Ehlisünnet ve Hilâfet okulunda çok yaygın olup, diğer gizleme çeşitlerinden daha fazladır. Vasiyet konusu dışında silinen ve yazıya geçirilmeyen diğer konulara değinecek olursak, ister istemez bahsimiz uzayacaktır.

5- Silindiğine İşaret Etmeden Resulullah'ın (s.a.a) Sünnetinden Rivayetin Tamamının Silinmesi

İbn Hişâm,[259] es-Sîretu'n-Nebeviyye adlı kitabında Resulullah'ın (s.a.a) sünneti hakkında kaydettiklerini Bukaî'nin rivayetiyle İbn İshak'ın Siret'inden almıştır. O, kendi kitabı hakkında şöyle der: Ben İbn İshak'ın bu kitaptaki yazılarından bazılarını kaydetmedim... Söylenmesi hadis makamını düşüren ve halkın söylenmesinden hoşlanmadığı şeyleri kaydetmekten sakındım! İbn Hişâm'ın, halkın hoşlanmadığı bahanesiyle İbn İshak'ın Sîret'inden sildiği şeylerden biri de, Resulullah'ın (s.a.a) "En yakın hısımlarını uyarıp korkut."[260] ayeti inince Abdulmuttalib Oğulları'nı davet etmesi rivayetidir. Taberî bu rivayeti kendi senediyle İbn İshak'tan kaydederek Resulullah'ın (s.a.a) bu davette Abdulmuttalib Oğulları'na şöyle buyurduğunu yazar: "Bu konuda hanginiz bana yardım edecek ki böylece aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olsun?" Ali b. Ebu

Talib dışında hepsi bu öneriden yüz çevirdiler. Ali dedi ki: "Ben ya Resulullah, bu konuda senin yâr ve yardımcın ben olacağım." Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) onun ensesinden tutarak, "Bu sizin aranızda benim kardeşim, vasim ve halifemdir. Bunu dinleyin ve buna itaat edin." buyurdu. Resulullah'ın (s.a.a) bu sözünü duyanlar gülerek yerlerinden kalktılar ve Ebu Talib'e, "Sana, oğlunun emirlerine itaat etmeni emrediyor!" dediler.[261] İbn Hişâm, bu rivayeti ve kendi deyişiyle halkın duymak istemediği diğer birçok rivayeti silmiş, kaydetmemiştir. Elbette İbn Hişâm'ın

bu sözündeki "halk"tan maksadı, sıradan genel halk kitlesi değil, hilâfet makamına oturan hâkim güç ve etrafındakilerdir.[262] Bu nedenle İbn İshak'ın Sîret'i unutulmuş, ona karşı ilgisiz davranılmıştır. Çünkü bu kitapta yayılmasını istemedikleri rivayetler yer almamıştır. Bu sebeple İbn İshak'ın bu kitabının nüshaları bulunmaz hâle geldi,[263] onun yerine İbn Hişâm'ın Sîret'i meşhur olup, halk tarafından en muteber kaynaklardan biri olarak tanındı! Fakat, o önemli olayı kendi Tarih'inde kaydettikten sonra İmam Ali (a.s) hakkındaki bu nassın öneminin farkına varan Taberî, Tefsir'inde bunu telâfi etmeye çalışarak aynı senetle yukarıdaki ayetin altına şöyle kaydetmiştir: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Aranızdan hanginiz bu konuda bana yardım edecek ki benim kardeşim ve şöyle böyle olsun!" Daha sonra buyurdu ki: "Bu benim kardeşim ve şöyle

böyledir, sözünü dinleyin ve ona itaat edin!" Bunun üzerine oradakiler gülerek ayağa kalktılar ve Ebu Talib'e dediler ki...[264] İbn Kesir de Tarih'inde[265] bu rivayet hakkında ve Tefsir'inde yukarıdaki ayetin tefsiri hakkında aynı şeyi yapmıştır. İşte bu, rivayetin bir bölümünü silerek yerine belirsiz bir şey koymaktır. Bundan daha kötüsü, Muhammed Hasaneyn Heykel'in yaptığıdır. O, Hayat-ı Muhammed adlı kitabının birinci baskı 104. sayfasında bu rivayeti şöyle kaydeder: "Bu konuda hanginiz bana yardımcı olacak, ki böylece aranızda benim kardeşim, vasim ve halifem olsun."

Sonra 1354 yılında kitabının ikinci baskısında 139. sayfada bunu silmiştir![266] Her halükârda bu tür gizleme (silindiğine işaret etmeden rivayetin

tamamını gizleme), Hilâfet Ekolü ulemasında oldukça fazla rastlanan bir husustur.

6- Resulullah'ın (s.a.a) Sünnetinin Yazılmasının Engellenişi

Hilâfet Ekolü'nde Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini gizlemenin en önemlilerinden biri de halifelerin Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin yazılmasını

yasaklamalarıdır. Bu yasaklama Resulullah'ın döneminde başladı. Kureyş muhacirleri Abdurrahman b. Amr b. As'ın, Resulullah'ın (s.a.a) hadislerini yazmasını engelleyerek dediler ki: Sen Resulullah'tan (s.a.a) duyduğun her şeyi yazıyorsun; oysa Resulullah da bir beşerdir, sevinç ve öfke hâlinde ağzından bir söz çıkar! Yine Kureyş muhacirleri, Resul-

i Ekrem'in (s.a.a) hayatının son anlarında vasiyetini yazmasını engellediler. Ve yine  Resulullah'tan (s.a.a) sonra hilâfet kürsüsüne oturunca var güçleriyle onun sünetinin yazılmasına engel olanlar da yine Kureyş'tir! Resul-i Ekrem'in (s.a.a) sünnetinin yazılıp nakledilmesi Emevî halifesi Ömer b. Abdülaziz'in dönemine kadar devam etti. Ömer b. Abdülaziz hilâfete geçince bu sınırlamaları kaldırarak Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin yazılmasını emretti. Hükümet düzeninin Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin yazılmasını

engellemelerini kitabımızın ikinci cildinde, İki Ekole Göre İslâm'ın Teşriî kaynakları konusunda genişçe inceleyeceğiz. Elbette Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin yazılmasının nasıl engellendiği daha önce Sakife rivayetlerinde geçti. Uzun yıllar boyunca Resulullah'ın (s.a.a) "vasiyet" hakkındaki

hadisleri ve diğer hadislerinin yazılmasının engellenmesi nedeniyle ne kadarının unutulduğunu Allah bilir. Biz bu tür gizleme hakkında iki rivayetle yetiniyoruz: Birinci rivayet, Ebu'l-Ferec İsfahanî'nin el-Eğanî adlı kitabında genişçe kaydettiği Muaviye'yle Amr b. Âs'ın ensara davranışları hakkındadır. Bu rivayet özetle şöyledir: Ensarın temsilcilerinden bir grup Muaviye'ye giderek perdeci Sa'd Ebu Dürre'den ensar için Muaviye'den izin almasını istediler. Perdeci içeri girdi ve Amr Âs'ın yanında bulunan Muaviye'ye, "Ensar kapıda bekliyor." dedi. Amr Muaviye'ye dönerek dedi ki: "Ey Emirü'l-Müminin! Bunların bir nesep gibi kullandığı bu nasıl bir lakaptır? Eğer razı olursan onları nesep ve soylarıyla çağırmalarını emret." Muaviye, "Sonunda rezil olmaktan endişeleniyorum." dedi. Amr, "Sen bunu emret, eğer muvaffak olursan onları küçük düşürmüş olursun, aksi takdirde bu isimle anılsınlar." dedi. Bunun üzerine Muaviye perdeciye, "Git onlara Amr b. Amir evlâtlarından olanlar içeri girsinler de" dedi. Perdeci giderek Muaviye'nin emrini yerine getirdi. Bunun üzerine Amr b. Amir Oğulları'nın hepsi içeri girdi. Fakat ensardan hiçbiri yerinden kımıldamadı. Muaviye öfkeyle Amr'a bakarak, "Yazıklar olsun sana." dedi ve sonra hizmetçisine dönerek, "Git onlara Evs ve Hazrec kabilesinden olanların içeri girmesini söyle" dedi. Perdeci çıkarak Muaviye'nin emrini iletti; ama bu kez de hiçbiri yerinden kımıldamadı. Bunun üzerine Muaviye, "Git ensarın gelmesini söyle" demek zorunda kaldı. Böylece önlerinde Nu'man b. Beşir olduğu hâlde bütün ensar ve Nu'man şu şiirleri okuyarak içeri girdiler: Ey Sa'd! Bize başka isimler takma; ki bizim / Ensardan başka nesebimiz yoktur, dolayısıyla ona cevap vermeyiz. Bu nesebi Allah bize seçmiştir ve / bu nesep kâfirlere ağır gelir. Bedir'de sizden kuyunun içine / yuvarlananlar ateş ehlidirler. Nu'man Beşir, şiirlerini bitirince öfkeli bir hâlde Muaviye'nin sarayından dışarı çıktı. Fakat Muaviye onu geri çağırması için birini peşine gönderdi. Nu'man gelince onu sıcak

bir şekilde karşılayıp gönlünü aldı ve onunla beraberindekilerin isteklerini yerine getirdi. Daha sonra Amr'a dönerek, "Bizim bu kadar baş belasına ihtiyacımız yoktu." dedi![267] Bu rivayette hâkim gücün, Resulullah'ın (s.a.a) sünneti olan, ne hâkim gücün taraftarlarından ve ne de akrabalarından olmayan ashabı için bir övgü sayılan "ensar" lakabının yayılmasını engellediklerini görüyoruz ve bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Hâkim

güç, düşmanlarıyla düşmanlık ederek hangi yolla olursa olsun Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin yayılmasına engel olmaktadır!! İkinci rivayeti de Ebu'l-Ferec İsfahanî, el-Eğanî adlı kitabında İbn Şehab'dan şöyle nakleder: Halid b. Abdullah Kasrî benden soy ilmiyle ilgili bir kitap yazmamı istedi. Ben de itaat ederek Mudar kabilesinden başlayarak bu kitabı yazmaya koyuldum. Bir müddet sonra huzuruna gittiğimde bana, "Ne yaptın?" diye sordu. Ben, "Mudar kabilesinin soyunu yazmaktayım, daha bunu bitirmedim." dedim. Bunun üzerine, "Mudar'ı bırak; Allah onların kökünü kurutsun." dedi, "Bunu yazmaya devam etmen gerekmez. Bana sîret hakkında bir kitap yaz." dedi. Ben, "Sîret kitabı yazacak olursam Ali b. Ebu Talib'in siretini de yazmak zorunda kalacağım. Bunu yazmama müsaade ediyor musunuz?" dedim. Halid, "Hayır." dedi, "Bunu istemem; ama onu cehennemin derinliklerine düşürecek bir konu bulursan yaz!"[268] Gördüğünüz gibi hâkim güç Hz. Ali'nin (a.s) kötülenmesi dışında hatta isminin yazılmasını bile engellemekteydi. Bu durumda açıkça Hz. Ali'yi seçerek kendisinden sonra vasisi ve halifesi olarak tanıtan Resulullah'ın sünnetinin yazılmasına izin verir mi hiç?! Halifeler var güçleriyle Resul-i Ekrem'in (s.a.a) sünnetinin ve hadislerinin yazılmasını engelliyor ve asırlar boyunca emirlerine karşı hareket ederek Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini rivayet eden veya siyasetleriyle çelişen hadisleri nakleden veya yazanları ileride örneklerine değineceğimiz gibi ya ezerek inzivaya itiyor veya cellatlarına teslim ederek idam ediyorlardı.

7- Resulullah'ın (s.a.a) Sünnetinin Râvilerinin ve Rivayetlerinin Tezyif Edilişi

Bu bölümde, Resulullah'ın (s.a.a) rivayet ve râvilerinin tezyif edilmesinden, hâkim gücü kınayan kitaplardan ve yer yer muhaliflerinin katliama tâbi tutulmasından bahsedeceğiz. Hâkim gücün sorgulanmasına sebep olan râvilerin veya yazarların kitaplarının tezyif edilmesi ve yine hâkim gücün gücünü kıran, halifenin, valinin veya komutanın sorgulanmasına sebep olan ve yer yer sözleri ve hareketleri hâkim gücün siyasetleriyle bağdaşmayan alimlerin idam edilmesine sebep olan rivayetlerin tezyif edilmesi doğrultusunda Ehlisünnet ulemasının tepkilerinin tamamı sayılamayacak kadar çoktur. Burada bahsimizin uzamaması için, bu tür gizlemelerden dördünü açıklıyoruz:

a) "Vasilik"ten Bahsedenlerin Kınanışı

İbn Kesir'in, Tarih'inde değindiği bazı konular özetle şöyledir: Şia'nın cahilleriyle aptal destancılarını razı eden ve övünç kaynağı olan şey, tepeden tırnağa yalan ve iftira olan bir konudur; onlar, "Resulullah (s.a.a) vasiyet ederek Ali'yi (a.s) halife tayin etmiştir." diyorlar. Bu durumda, ashabı kiramın, vasiyet konusunda Resulullah'ın (s.a.a) emrine itaat etmeyerek ondan sonra çok büyük bir hıyanet işlemiş olması gerekiyor... Saf ve cahil destancılar, vasiyet konusunda derler ki: "Resulullah (s.a.a) muaşeret adabı ve ahlâkla ilgili Ali'ye birtakım tavsiyelerde bulundu..." Bütün bunlar esası olmayan saçma şeylerdir. Bunlar tepeden tırnağa yalan olup, bir grup alçak ve cahil insanın uydurmasıdır; buna aptallardan başkası inanmaz ve bununla övünmez![269] İbn Kesir gibi bir Ehlisünnet âlimi istidlal ve görüşünü böyle belirtiyor; bozuk bir asapla Şia'ya saldırıp böyle büyük bir sorun karşısında kötü bir şekilde iradesinin yularını kaybediyor ve küfürden başka hiçbir delil getiremiyor. Şimdi Şia'nın cahilleriyle aptal destancılarını razı edip övünç kaynağı olan sahabe, tâbiîn vs.'nin kimler olduğunu görelim:

1- Resulullah'ın (s.a.a) Ashabından:

a- İmam Ali b. Ebu Talib -a.s- (muhacir).

b- Selman-ı Muhammedî (Fars).

c- Ebu Eyyub Ensarî.

d- Ebu Said Hudrî (ensardan).

e- Enes b. Malik (ensardan).

f- Bureyde b. Husayb Eslemî (muhacir).

g- Amr b. As (Kureyş'ten).

h- Ebuzer Gıfarî.

i- İmam Hasan (a.s); Resulullah'ın (s.a.a) büyük torunu.

j- İmam Hüseyin (a.s); Resulullah'ın (s.a.a) küçük torunu ve Kerbela şehidi.

k- Hassan b. Sabit (ensardan).

l- Fazl b. Abbas b. Abdulmuttalib.

m- Nu'man b. Aclan (ensardan).

n- Abdullah b. Ebu Süyfan Hars b. Abdulmuttalib.

o- Ebu Heysem b. Teyyihan (ensardan).

p- Sa'd b. Kays (ensardan).

r- Hucr b. Adiy (Kindî Kabilesi'nden).

s- Huzeyme b. Sabit Zu'ş-Şehadeteyn.

t- Amr b. Hamık (Huzaa kabilesinden).

u- Abdullah b. Abbas.

v- Muğiyre b. Haris b. Abdulmuttalib.

y- Eşas b. Kays Kindî -İmam Ali'nin (a.s) düşmanlarından-.

2- Tâbiînden:

a- Cerir b. Abdullah Becelî.

b- Şair Kays b. Amr Necaşî.

c- Muhammed b. Ebu Bekir (birinci halifenin oğlu).

d- Munzir b. Humeyza Vadiî.

e- Abdurrahman b. Cuayl.

f- Nazr b. Aclan.

g- Malik Eşter.

h- Ömer b. Harise Ensarî.

i- Abdurrahman b. Zueyb Eslemî.

3- Ehlisünnet Halifeleri ve Mezhep İmamlarından Bazıları

a- Abbasî halifesi Seffah'ın amcası Emir Ali b. Abdullah.

b- Abbasî halifesi Harunu'r-Reşid.

c- Abbasî halifesi Me'mun.

d- Şafiîlerin imamı Muhammed b. İdris Şafiî.

4- Resulullah'tan (s.a.a) "Vasiyet" Hadisini Kaydeden Yazarlardan:

Hanbelilerin İmamı Ahmed b. Hanbel (öl. 241 hk.) Menakıb-ı Ali adlı kitabında.

Dineverî (öl. 282 hk.) Ahbaru't-Tival adlı kitabında.

İmamu'l-Muvarrihin Muhammed b. Cerir Taberî (öl. 310 hk.) kendi Tarih'inde.

Beyhakî, el-Mehasin ve'l-Mesavî adlı kitabında; hicrî 320 yılından öncesine kadar hayattaydı.

İmamu'l-Muhaddisin ve Hilâfet Ekolü'nün direği Taberânî (öl.360 hicrî) Meacim'inde.

Ebu Nuaym İsfahanî (öl. 430 hk.) Hilyetu'l-Evliyâ'da.

Hafız İbn Asâkir Şafiî (öl. 571 hk.) Tarih-i Medinet-i Dımeşk'de.

İbn Esîr (öl. 630 hk.) kendi Tarih'inde.

İbn Ebi'l-Hadid Şafiî (öl. 656 hk.) Şerhu Nehci'l-Belâğa'da.

Muttakî Hindî (öl. 975 hk.) Kenzü'l-Ummal'de.

Bunlar İbn Kesir'in tabiriyle, "Vasilik" hadisini sahabe ve tâbiînden kendi emsallerine anlatarak veya kitaplarında naklederek aldanan ve kendi şiirlerinde, sözlerinde ve rivayetlerinde delil olarak kullanan Şia'nın cahillerinin ve aptallarının hikâyesidir. Örneğin: Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyyat adlı kitabında, Taberî ve İbn Esîr Tarih'lerinde, Hatib Bağdadî kendi Tarih'inde, Mes'udî, Murucu'z- Zeheb'de, İmam-ı Mukaddem Hakîm Nişaburî'nin hadisinde Müstedrek'te ve Zehebî Tezkiretu'l-Huffaz'da vs. İbn Kesir, bu konuda kaydettiklerimizin hepsinin üzerini örttüğü,

Back Index Next