Önsöz

  

Hamd, alemlerin Rabbı olan Allah (c.c)’a mahsustur, Selât ve selam Hz.Muhammed (s.a.a)’in, Ehli Beyt’inin ve tüm mü’minlerin üzerine olsun.

Bedenin ruha, maddenin manaya ve şeklin öze tercih edildiği bir zamandayız. Materyalizmin başını alıp gittiği, hadiselerin maddî ve dünyevî bakışaçısına tabi tutulduğu, çoğu meselenin matematiksel bir kafayla kar-zararının ölçüldüğü, dünyalık değerlerin esas alındığı, bireysel ve toplumsal alakaların faydacılık esaslarına rabtedildiği bir dönemden geçiyoruz. Kardeşlik, fedakârlık, akrabalık ve dostluk duygularının manfaât çarkları altında lime lime edildikleri bir asırda yaşamaktayız.

Bununla beraber maâlesef, mânevî irtibatların azaldığı; Allah’ı anmanın, sadece ona ibadet etmekle O’ndan yardım dilemenin yetersiz kaldığı, ilahi mucizelere ve lütüflara dudakların büküldüğü, Allah’ın direk yahut dolaylı yardımlarına olan inancın canlılığını yitirdiği, Allah’ın gaybi hazineleri ve bereketlerinin haşa sadece tarih kitaplarında rastlanabileceğinin düşünüldüğü bir zaman sürecindeyiz.

Bu mevcut malumatlardan hareketle; Allah’ın sürekli Hayy ve Kayyum olduğunu, kesintisiz olarak görür ve işitir olduğunu, duâ edenin duâsına hemen cevap verebildiğini; Ibrahim’i ateşten, Musa’yı Kızıldeniz’den, Yusuf’u zindandan ve Yunus’u üç karanlığın ortasından kurtardığı gibi, her zaman ve her çağda yaşayan gerçek mü’minleri de bütün problemlerden kurtarabileceğini hatırlatmak istedik.

Gaybin ve şehadetin hakikî alimi, âfakî ve enfusî (insan ve evren) alemlerin iç yüzünü bilen Allah û Taâla istediği an, istediği olaya ve kişiye elini uzatabilir ve kendi tarafından bir rahmetle kuşatabilir.

Gaybe olan iman ışığında Allah’a tevekkül edildiğinde Allah’ın rahmetinin sıcaklığını hissedebilir ve gelecek olan nakli hikayeleri bu perspektiften değerlendirebiliriz.

Elimizden gelen gayret ve çabayı gösterdiğimizde, ilahî lütüfların bizlerden de uzak olmadığı, gücümüzü aşan olaylarda gaybî yardımların devreye gireceğinin Allah’ın vaâtlerinden biri olduğu bilinci ve umuduyla.

Vesselam

 

Ali Haydar Eroğlu

  

 

DİKKAT VE HATIRLATMA

 

Erkek ve kız kardeşlerden Merkez-ı Ferhengiy-ı Ensarûl Mehdi (a.f)’ye[1] gelen sayısız göz doldurucu mektuplar, telefonlar ve onlardan bazılarının bizzat gelip görüşlerini bildirmeleri üzerine; inkılap neslinin, özellikle inkılabın yeni yetişen genç neslinin düşünce ve endişelerine ümit bahşetme yolunda bir nebze de olsa adım atmak istedik. Bu amaçla bazı öğretici hikayeleri neşretmeyi arzu ettik.

Böylece erkek ve kız kardeşler, sadece kendilerinin müsibetlere müptela olmadıklarını; bunlara karşı kaçmakla, kendini öldürmekle, çaresizliğe girmekle, ümit kesmekle, kendi kendini yemekle ... herhangi bir çözüme ulaşamayacaklarının altını çizmek istedik.

Bu hikayelerle; inişli-çıkışlı olan hayatta ayakta kalabilmenin tek şartının sabır olduğunu, bunun dışında herhangi bir çözüm yolu olmadığı gibi bazı felaketleri de beraberinde getirebileceğini; belalara sabretmemenin, bireysel ve toplumsal ilkelerin felç olmasına ya da sapmasına yol açabileceğinin mesajını vermek istedik.

Fakat bu hikayelere geçmeden önce sizlere bir kaç nükte hatırlatmak istedik.

 

ÜMİTSİZLİK VE YE’SİN NEDENLERİ

 

Bir çok ayet ve rivayette ümitsizlik ve ye`sin her açıdan duraklamaya ve çöküşe neden olduğu, Allah û Taâla ve pak İmamlar(a.s)`ın gazap ve öfkelerine yol açtığı beyan edilmektedir. Ancak ne yazık ki çeşitli faktörler el ele vererek bu büyük günahın ve yıkımın zinde kalmasına yol açmışlardır.

Halbuki Allah û Taâla şöyle buyurmuştur:

“Kafir olanlardan başka hiç kimse Allah`ın rahmetinden ümit kesmez” (Yusuf:87).

“Her zorluktan sonra muhakkak bir kolaylık vardır. Ve muhakkak her zorluktan sonra bir kolaylık vardır" (İnşirah 5-6).

Bir çok ayet ve rivayette; şefkatli olan Allah`ın yolundan gitmek ve O’na tevekkül etmek istenmiş, müsibetlere karşı sabır tavsiye edilmiştir.

Ancak İslâm’ın asîl ve hakiki kültürünün aramıza tam anlamıyla yerleşmediğinden dolayı zaman zaman ye’s ve ümitsizliğe girebilmekteyiz.

Eğer şimdiden bazı önlemler almazsak sapıklık ve felaket gençlerimizin yakasına yapışacaktır.

Bu amaçla hepimiz özellikle de görsel, işitsel ve yazınsal medya organlarımızla el ele vererek; dakik, esaslı ve hızlı çözümler üretmekle beraber bu yolda kapsamlı programlar yapmalıyız.

 

OLAYLAR VE SORUNLAR

 

Ye`s ve ümitsizlik hastalağının bir nedeni, doğal olan afetler ve hadiselerdir. Bazen de doğal olmayan, insanın âmellerinden dolayı olaylar meydana gelmektedir. Ancak insanların geneli kendini suçsuz sanarak, meydana gelen bütün vakıâları başkalarının âmellerine bağlarlar.

Dünya küfrüyle yapılacak tarihi bir mücadeleyle; mukaddes İslâm dininin bütün dünyada yayılıp genişlemesi ve dünya küfrünün İslâm memleketleri üzerindeki hegemonyasının azaltılması, gevşetilmesi ve kesilmesi gerekmektedir.

Bizim halkımızın bu aç vampirlere ve vicdansızlara karşı olan mucadelesi, onları İslâm Cûmhuriyeti aleyhinde gelecekte bir hareket oluşturma zeminini hazırlamaya sevketmiştir.

Dünya küfrünün karşısında atakta olmak; zorluklara ve hayatın her türlü iniş - çıkışlarına katlanabilmeyi gerekli kılar.

Biz var gücümüzde donanmalı; gevşekliğin ve zayıflığın kökünü söküp atmalıyız. Yoksa, böyle vahim bir durumdayken ye`s ve ümitsizlik içerisinde olmak bizi darmadağın edecektir.

Evet, çeşitli sıkıntıların varlığını kabul ediyoruz. Ama İslâm tarihine baktığımızda; Peygamber(s.a.a)`den tertemiz İmamlar (a.s)`a kadar hatta ruhani rahberler dahi Allah`ın emirlerini pratik hayata geçirdiklerinde sürekli zorluk ve sıkıntı çektiklerini göreceğiz. Hatta Âziz İmam’ımız da bu sıkıntılardan nasibini almıştır.

Allah yolunda yürüyen ümmetimiz kendini hazırlamalı, donatmalı; olaylara ve sorunlara karşı dağ gibi sarsılmaz ve dimdik olmalı, güneş gibi, saplantıda olanları aydınlatmalı, ilahî önderleri gibi bütün varlıklarını İslâm`a ve ilahî kanunlara feda etmeli ve hiç bir zaman üzülmemelidir.

 

ŞEYTAN

 

İnsanı ye`se düşüren başka bir sebep te sinsi Şeytan`dır. İnsan için devamlı, olumsuzlukları ve ye`se neden olan meseleleri telkin eder.Ta ki, kişiye ya da topluma kendi emellerini tatbik ettirsin. Kurân bu tabloyu vesvese ve Şeytan`ın telkinleri olarak tabir eder.

Şeytan, örneğin şunları telkin eder:

_ “Bu nasıl bir dünyadır?”

_ “Artık hayatın bir değeri kalmadı?”

_ “Ölmek daha iyidir!”

_ “Neden bu duruma düştüm, ne yaptim ki?”

_ “Bütün gayretlerden ve çalışmalardan sonra hâla... şu an bile kıymetimi bilmiyorlar”.

_ “O zaman...hislerimi, duygularımı, önemsediklerimi anlayabilecek kimse yoktur”.

_ “Bundan sonra...Nereye kadar sabredeyim?”

_ “Eğer dağ bile olsaydı şimdi yıkılırdı!

_ “Artık ben bu olaylara tahâmmül edemem”.

_Ve...

Böylece Şeytan, o helak edici planlarını insanların üzerinde tatbik eder. Derken; kaçış, sapıklık...

_ “İslâm yok, Kurân hiç, topluma ve müslümanlara karşı sorumluluk ve düşkünlük hiç, inkılâbı geç,dini boş ver, tağut yakuttan daha iyi(!) Biz İslam`ı istemiyoruz baba!

Efendi! Eğer gençlerimiz bunalım geçiriyor ve evlerimiz de yıkılıyorsa (Bakın kardeşler! Şeytan, dininizden uzaklaşmanız için vargücüyle çabalamakta) o zaman biz İslam`ı ne yapacağız?”

Bu aşamadan sonra Şeytan artık kişiyi terk eder. Zira sinsi planını uygulamıştır. İnsan öyle bir duruma gelir ki dininden hiç bir eser kalmadığı gibi dünyada da huzurunu kaçırır. Neticede Şeytan sevindirilip Allah û Taâla gazaba getirilir.

 

 

KIT DÜŞÜNCE

 

Kurân; âhiret hayatının daha iyi, kalıcı ve ebedi olduğunu söyler (Âlâ: 18). Ancak kimileri az mükafatlar, küçük hisseler ve sınırlı şeylerle yetinerek kendilerini âhiretin semerelerinden mahrum ederler. Kıt düşünen biri; salihlerin, muttakîlerin ve mü`minlerin yeri olan cennetin yüksek makamlarına ulaşamaz. Çünkü; gevşek, dönek ve kıt bir düşünceye sahiptir. Düşüncesi yalnız keyif ve zevk üzerine kurulu biri, elli yaşına ulaşmışsa dahi ebedî hayat için herhangi bir hesap yapmaz. Halbuki sefer ne kadar uzun, önemli ve faydalıysa o oranda hazırlık yapılmalı ve yolculuğun her aşamasına göre bir azık çantası bulundurulmalıdır.

Evet, fertlerin bu kıt düşünceleri de ye`se ve ümitsizliğe sebep olmaktadır. Basit bir örnekle bunu açıklayalım:

Okula giden bir öğrenci, yüksek puanlar almak için uzun süre çaba ve gayret sarf eder. Ne yazık ki tam imtihana gireceği vakitten önce ailevî bir problemden dolayı babası onu döver. Bu öğrenci de babasına olan küskünlüğünden dolayı sınavına girmez ve okulundan olur. Bu durumda öğrenci acaba kınanmalı değil mi? Ya da uzun süredir topladığı birikimlerini bir çırpıda heder etmesi, kıt düşüncenin bir örneği değil mi? Nitekim bir sorundan dolayı, insanın her şeye küsmesi ve emegini boşa harcaması doğru ve mantıklı bir tavır değildir.

 

ÇEVRENİN TELKİNLERİ

 

Ye`si oluşturan bir sebep te komşularla, akrabalarla ve dostlarla doğru şekillerde gerçekleşmeyen diyaloglardır. Zaman zaman bilinçli ve akıllı insanlar da kötü bir çevreye girerler ve çaresiz kalmalarına sebep olabilir. Bu kötü çevre, sürekli içlerindeki hastalıkları çeşitli şekillerde karşılarındakine empoze ederler. Açıkça söyleyebiliriz ki sorunların yüzde altmışı; komşu, dost ve çevreden kaynaklanmaktadır.

 

ÎMAN VE NEFSiN ZÂÂFI

 

_Yabanî ağaçları görmuş müsünüz?

_Çöl çiçekleri dikkatinizi çekmiş mi?

_Ya o çabucak yetişen çiçekler?

_Ya o ilk baharın çiçekleri?

_Erken gelişip yetişen meyvelerle, zamanla yetişen ve ağaçların üstünde yavaş yavaş olgunlaşan meyveleri karşılaştırmış mısınız?

_Üzüm, vişne, kiraz ve kaysıyı; elma, ceviz ve badem gibi meyvelerle kıyas etmiş misiniz?

_Yabanî çiçekleri evde yetiştirilen çiçeklerle karşılaştırmış mısınız?

_Yabanî güller genelde su, gübre ve bakımdan yoksun yetiştikleri halde evdeki güller sulanır, gübrelenir ve bir çocuk gibi yetiştirilirler. Peki neden yabanî güller daha sağlam ve uzun ömürlüdürler? Buna karşın neden evdeki güller çabuk solar ve bozulurlar?

_Acaba yıllarca ilim tahsil ederek gayret sarfedenlerle hayatını zevk ve sefâ ile geçirenler bir olur mu?

Bu iki tip insanı değerlendiren herkes, gayret göstererek ilim öğrenenleri takdir edecektir. Aynı şekilde yukarıdaki çiçekleri, meyveleri ve gülleri de değerlendirdiğimizde; zor koşullarda ve zamanın doğal sürecinde yetişenlerin; imkânlar içerisinde, hızlı ve yapay yetişenlerden daha sağlam ve uzun ömürlü oldukları sonucuna varırız. Yani, zamana sabırla direnme, sağlam adımlarla yürüme ve çile çekme, istikâmetli olmaya ve uzun yaşamaya yol açmaktadır. Nitekim Allah û Taâla da Şöyle buyurmuştur:

“Biz îmanları güçlü olanlara daha çok değer veririz”.

 Güçlü bir îmanın da en büyük özelliği ye`se ve ümitsizliğe düşmemesidir. Zira onların şîârı şu ayettir:

"Her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır. Yine her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık vardır"(Inşirah:5-6).

Umutsuzlukta bir çok umut var.

Simsiyah gecenin sonunda aydınlık var.

Hazineye zahmet çekilmeden ulaşılmaz,

Canım kardeşim! Ücreti çalışan alır.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

"Mü`min, bir dağ gibi sarsılmazdır, belâ ve mûsibetlere karşı gevşemez".

İmam Kazım (a.s) şöyle buyuruyor:

"Mü`minin misalı, terâzinin kefeleri gibidir. Ne kadar îmanı güçlense, belâ ve mûsibeti de o oranda artar".

Yine İmam Sadık (a.s): "Dünya; mü`minler için hapishane, kafirler için cennettir" diye buyurmuştur.

Bu gibi rivayetler Ehli Beyt lisanında çoktur. Sözü kısaltmak için bunları nakletmiyoruz.

 


 

MÂNEVÎ İRTİBATIN KESİLMESİ

 

Allah û Taâla şöyle buyurmuştur:

"Kalpler ancak Allah`ı zikretmekle mutmaîn olur"(Râ`d: 23).

"Her kim tağutu inkâr ve Allah`a îman ederse o kopmak bilmez sapasağlam bir kulpa yapışmıştır" (Bakara: 256).

"Beni zikredin ki ben de sizi hatırlayayım, bana şükredin ve nankörlük etmeyin" (Bakara :152).

Bakınız! İnsanın iç yüzünü bilen Allah (c.c), ye`sten kurtulmak için kendisine sığınmamızı, kendisine dayanmamızı istemektedir. Böylece sıkıntılardan azat olalım ve hayatın iniş-çıkışlarında kendimizi kaybetmeyelim.

Allah, kimimizin mûsibetlere düccar olduğunda gevşememesi ve yıkılmaması için kendisine dayanarak güç kazanmasını, böylece helâk olmaktan kurtulup galip gelmesini dilemektedir.

O, insanı yaratırken, gevşemeden âzimli kalabilmesi için insana bu hayat programını vermektedir. Allah (c.c)`a tevekkül etmek ve O`na bağlanmak kişiyi belâlara karşı sigortalıyor. Her ne kadar bir darbe yese ve ya bir zorluk görse de Allah (c.c), o belâların zararını asgariye indirerek onu muhâfaza eder.

O halde Allah`la devamlı bir irtibat kurulmalı ve sürekli Allah hatırlanmalı ki; uzun, yorucu ve keşmekeş hayatta insan ayakta kalabilsin.

Kasırgalı dönemlerde, soronlu yerlerde ve zamanlarda, problemler esnasında ayakta kalabilmek ve Şeytan’ın takipçilerini çoğaltmamak için Allah’la irtibat halinde olmalıyız.

Evet, Kurân`ı ve duâları dikkâtle okuduğumuzda, insanların hayatlarını nasıl sürdürmeleri gerektigini bildiriyor, insanı geliştirip olgunlaştırıyorlar.Boş hâyalleri, anlamsız alışkanlılkları sonsuz ve ebedî bir kaynağa çeviriyorlar. Böylece insan, yaşamın en hassas bölümlerinde ve hayatın en acımasız iniş-çıkışlarında yalnız ve dayanaksız bırakmamaktalar. Sonuçta şaşkınlık, başıboşluk ve sallanmalar yok olur, ye`s ve ümitsizlik dönemi kapanarak insan, daha derinlikli ve oturaklı hale gelir.

 

SIĞINILACAK HAKİKİ YERLER

 

İnsan, zaman zaman hâyallerin çıkmazlarıyla -ki hayatın bu bölümleri az da değil- karşı karşıya geldiğinde, manevî rabıtalarla birlikte uyanık, bilgili ve yetişkin fertler ve ya dinî teşkilatlarla direk ya da dolaylı olarak sürekli bir irtibat kurmalıdır. Ta ki, onları bu çıkmazlarda Şeytan’ın tuzaklarına düşmekten kurtarsınlar.

Hayatın değişik merhalelerinde meydana gelen belâlar ve felaketlere karşı samimî ve bilinçli anne, baba, kardeşler, akrabalar ve dostlar seçilmeli ve onlardan yardım alınmalıdır. Bu seçim çok önemlidir, hayatî bir mesele olan dost seçimine çok dikkât edilmelidir.

Eğer muhitinizde sığınabileceğiniz bir yerden mahrumsanız bari bazı fertlerle meşveret ediniz. Bunun yanında mesela Kum ve Tahran’daki İsalmî merkezlerle diyalog kurunuz. Bilgili, uyanık, samimî ve doğru yolu gösterebilecek dostlarla devamlı îrtibat halinde olunuz. Bunların dışında başarılı olmak ya da mükemmel bir sonuca ulaşmak çok zordur.

Bu kitaptaki bir çok latif ve düşündürücü hikaye, Ensarül Mehdi (a.f) adlı kültür merkezine kayıtlı olan bir kız kardeşin vesilesiyle tarihten derlenmiş ve Üstat Muhammed Hüseyin Hakcu’nun gözetiminde kaleme alınmıştır. Neslimizin dertlerine bir deva olması umuduyla sizlere takdim edilmiştir.

Yukarıda ye’s ve umutsuzluk sebeplerinden bazıları zikredildi. Ancak bu konu başlı başına geniş bir mevzû olup müstakîl bir şekilde incelenmesi ve yorumlanması gerekir. Yine de zikri geçen nüktelere dikkât edidiğinde ve üzerlerinde düşünüldüğünde , bu yolda sağlam bir teşhis konulabilir ve problemlerden uzaklaştırabilecek noktalar çıkarılabilir.

Düşüncelerde var olan umut ve sebata yeni bir ruh kazandırma ve takviye etme umuduyla.

 

Heyet-I Tahririye-Yı Merkez-I

Ferhengi-Yı Ensarül Mehdi (A.F)

KUM . PK : 844

 

[1] Hz.Mehdi (a.f)’in yardımcıları kültür merkezi.

index