Back Index Next

12- Muhammed b. Abdullah b. İmam Hasan'ın (a.s) Vasiyet Konusunda Mansur'a İstidlali:

İmam Hasan'ın (a.s) torunlarından Muhammed b. Abdullah da "vasiyet" konusunu Mansur'un yüzüne vurmuştur. Bu olayı, Taberî'yle İbn Esîr kendi Tarih'lerinde, hicrî 145 yılında vuku bulan olaylar bölümünde şöyle kaydederler: Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Ali b. Ebu Talib'in (a.s), Abbasî halifesi Ebu Cafer Mansur'a karşı kıyam edip Medine halkı kendisine biat edince Mansur'un mektubuna cevaben yazmış olduğu uzunca mektupta birtakım deliller getirerek, hilâfet makamına ve hükümete kendisinin Mansur'dan daha lâyık olduğunu ispatlamıştır. O mektubunun bir bölümünde şöyle diyor: Babamız Ali, hem imamdı, hem de Peygamber'in vasisiydi. O hâlde, onun evlâtları hayattayken sen nasıl oldu da onların kesin hakkı olan imamet ve velâyeti miras aldın?! Mansur, her ne kadar bir mektup yazarak Muhammed'e cevap verdiyse de, bu delil karşısında sessiz kalıp bir şey yazmadı. Mansur'un, Muhammed'in mektubu karşısında bu sessizliği, onun bu iddianın doğruluğunu itiraf etmesini gösterir.[87]

13- Harun'un Ehlibeyt'in Vasiliğini İtirafı:

Ahbaru't-Tival'da Esmeî'den rivayet edilenler[88] özetle şöyledir: Esmeî der ki: Harun Reşid'in yanına gittim. Harun, birini oğulları Muhammed ve Abdullah'ın yanına gönderdi. Oğulları gelince birini sağ tarafına, diğerini ise sol tarafına oturttu ve bana onlara bazı sorular sormamı emretti. Ben onlara edep kurallarını sordum. İkisi de iyi cevap verdiler. Harun bana, "Bu ikisinin edebini nasıl buldun?" diye sorunca dedim ki: "Ya Emirü'l-Müminin! Ben şimdiye kadar zeka, akıl, anlayış ve edepte... bunlar gibisini görmedim." Benim bu sözümden dolayı Harun gözlerinden yaşlar döküldüğü hâlde oğullarını bağrına bastı. Sonra onlara gitmesini söyledi. Onlar kalkarak gittikten sonra bana dedi ki: "Onların arasında, insanların çoğu bu iki kardeşin ölümlerini arzulayacak şekilde bir düşmanlık çıkar da bunlar birbirlerine kin ve nefret besleyip birbirlerine karşı savaşırlarsa sen ne yaparsın?" Ben, "Ya Emirü'l-Müminin! Bu, onlar doğarken müneccimlerin uydurduğu bir şey midir, yoksa ulemanın onlar hakkındaki zanları mıdır?!" dedim. Harun, "Hayır." dedi, "Bu, ulemanın vasilerden ve onların da peygamberlerden bu iki kardeş hakkında naklettikleri bir gerçektir..." Abbasî halifesi Me'mun'un kendi hilâfeti döneminde şöyle dediğini kaydederler: "Babam Reşid, benimle kardeşim Emin arasında vuku bulan bütün olayları, daha önce Musa b. Cafer'den (a.s) duymuştu; işte bu yüzden böyle söylüyordu."[89]

* * *

Harun, burada Ehlibeyt İmamları'nın vasilerinden, Musa b. Cafer-'i, babası Cafer Sadık'ı, dedesi Muhammed Bâkır'ı, dedesinin babası Ali b. Hüseyin'i, sonra da Hasan ve Hüseyin'i ve onların babası Ali b. Ebu Talib'i (a.s) kastetmektedir. Enbiyadan maksadı ise Resulullah'tır (s.a.a). O, buna tüm varlığıyla inandığı için Abbasî halifelerinin hiçbirinde eşi görülmeyen bir işe girişti. Tarihçiler bu konuda şöyle yazmışlardır: Harun Mekke'ye girince minbere çıkıp halka konuşmaya başladı. Daha sonra aşağı inerek Kâbe'nin içine girdi. Sonra oğulları Muhammed'le Abdullah'ı (Emin'le Me'mun'u) çağırarak aşağıdaki ahdi Muhammed'e (Emin) dikte etti. Muhammed (Emin) onu yazarak yerine getireceğine dair yemin etti ve bu konuda babası Reşid'le ahitleşti. Harun, Me'mun'a da aynısını yaparak ondan söz aldı. Harun'un imlasıyla Muhammed Emin'in kendi hattıyla yazmış olduğu ahitname şöyledir:

Bismillahirrahmanirrahim  Bu, Allah kulu Emirü'l-Müminin Harun için yazılmış olan bir yazıdır. Bu yazıyı, Harun oğlu Muhammed tamamen sağlıklı,

aklı yerinde ve tam bir serbestlik içerisinde yazmıştır: Harun, kendisinden sonra hükümete geçmem için beni kendine veliaht etti ve halktan benim için biat aldı. Benim rıza ve muvafakatimle Emirü'l-Mümininin oğlu kardeşim Abdullah'ı Müslümanların bütün işleri için benim veliahdım ve halifem

etti; Horasan'la ona bağlı bütün her şeyi, sınırları, şehirleri, orduları, vergileri, kanunları, posta, arama, beytülmal, zekât, şehir ve gümrük vergilerini ve bütün işleri kendi hayatında ve kendisinden sonra onun üzerine bıraktı. Ve Emirü'l-Müminin, benden sonra biat, veliahtlık, hükümet, hilâfet ve

Müslümanların işlerinin yönetiminin kardeşime (Me'mun) ulaşmasına saygı göstermem için benden söz almıştır... Taberî bunun ardından şöyle yazar: Emin ve Me'mun Kâbe'nin içinde kendi el yazılarıyla, o yıl hacca gelen Emirü'l-Mümininin bütün ailesinin karşısında, yine ordu komutanları, devlet görevlileri, hakemler ve Kâbe'nin perdecilerinin gözleri önünde sözleşmelerini yazdılar; onlar da onun altını yazarak tanıklık ettiler. Daha sonra Emirü'l- Müminin Harun, onları Kâbe'nin perdecilerine emanet edip, onların sözleşmelerini Kâbe'nin içine asmalarını emretti. Bu işler Kâbe'nin içinde yazılmış olduğu için bu sözleşmelere tanık olan kadı ve hakemleri ve o yıl hac ve umreye gelenleri  ve yine yakın ve uzak şehirlerden Mekke'de toplanan temsilcileri o sözleşmeleri okuyarak içeriğinden haberdar etmelerini, bunu onlara iyice anlatmalarını ve dönüşte onu

kendi kardeşlerine ve hemşerilerine bildirmeleri için akıllarında tutmalarını emretti. Onlar da itaat ettiler. Her ikisi sözleşmelerini Mescidu'l- Haram'da halka okuyunca oradaki herkes onun içeriğinden haberdar oldu...[90]

İmam Ali'nin (a.s) "Resulullah'ın Vasisi" Lakabıyla Meşhur Oluşu ve Bu Lakabın Sahabelerle Tâbiînin Şiirlerinde ve Lügat Kitaplarında Yayılışı

İslâm'ın İlk Döneminde Hz. Ali (a.s) İslâm'ın ilk döneminde "Vasi" lakabıyla meşhurdu; hatta lügat kitaplarında da böyle kaydedilmiştir. Tacu'l-Arus, kitabında, "el-Vasiy" sözcüğünde şöyle geçer: "el-Ganiy vezninde olan el-Vasiy Ali'nin (r.a) lakabıdır." Lisanu'l-Arap kitabında ise şöyle geçer: "Ali'ye, 'vasi' diyorlardı."[91] Yine sahabenin döneminde bu lakap Resulullah'ın (s.a.a) şairi Hassan b. Sabit Ensarî gibi şairlerin şiirlerinde de geçmiştir. Hassan, Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra bir kasidesinde şöyle der: Allah Tealâ bizden yana hayırlı mükâfat versin Ebu'l-Hasan'a; / Herkesin mükâfatı O'nun elindedir; kim denk olabilir Ebu'l-Hasan'a? Sen aramızda Resulullah'ın bekçisiydin; o da velâyetini verdi sana; / Kim senden daha lâyık olabilir, kim bu makama? Sen onun ortağıydın hidayette, irşatta / Vasisi ve Kur'ân'la sünneti herkesten daha iyi bilen değil miydin?[92] Zübeyir b. Bekkar el-Muvaffakiyyat adlı eserinde Kureyş şairlerinden birinin, Abdullah b. Abbas'ı öven bir şiirini nakletmiştir. Şair

bu şiirinin bir yerinde şöyle der: Vallahi bütün insanlar arasında vasi olan Ali'den sonra Hiç kimse İbn Abbas gibi güzel konuşmamıştır.[93] Yine Velid b. Ukbe b. Ebu Muayt, Osman'ın mateminde okuduğu şiirin bir bölümünde şöyle der: Bilin ki, o üçünden sonra insanların en üstünü, / Mısır'dan gelen "Tucibi"yi (İbn Udeys'ten kinayedir) öldürendir. Fazl b. Abbas[94] ise ona şöyle cevap vermiştir: Bilin ki Allah Tealâ yanında Muhammed'den (s.a.a) sonra, / İnsanların en üstünü seçkin peygamberin vasisidir. Peygamber'in kardeşi, ilk namaz kılan; / Bedir'de küfür ve sapıklığın ileri gelenlerini öldüren kişidir.[95] Yine ensardan olan şair Nu'man b. Aclan[96] Resulullah'ın (s.a.a) irtihâlinden sonra okuduğu bir kasidesinde şöyle der:

Biz Ali'nin taraftarıyız, sen bilmesen de

Ey Amr! Bu sevgiye lâyıktır o;

Allah'ın seçkin peygamberinin vasisi, amcası oğludur o.

O küfür ve sapıklık azgınlarını öldürendir.

Nu'man bu kasideyi, Sakife olayında ensara öfkelenerek, onları kınayan ve onları öfkelendiren Amr b. As'a cevap olarak okumuş, o zaman Ali de (a.s) muhacirler karşısında ensarı savunmuştu. İbn Ebi'l-Hadid der ki: Asr-ı Saadet'te okunan ve İmam Ali'nin, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vasisi olduğunu dile getiren şiirlerden biri de Hars b. Abdulmuttalib torunu Abdullah b. Ebu Süfyan'ın şu şiiridir:

Hayber Savaşı'nın ünlü kahramanı Ali bizdendir.

Yine Bedir Savaşı'nda, her taraftan orduların kükrediği gün.

Peygamber'in vasisi ve amcası oğludur bizdendir,

Bu özellikte kim ona denk olabilir?

Abdurrahman b. Cuayl ise şöyle der şiirinde:

Canıma andolsun, öyle birine biat ettiniz ki o / Koruyucusudur dinin, temizlik ve zaferiyle meşhurdur.

Ali, Resulullah'ın (s.a.a) vasisi, amcası oğlu ve ilk namaz kılandır, / Peygamber'in kardeşi, yardımcısı ve takvalı bir kişidir.[97]

Cemel Savaşı Şiirlerinde "Vasi"[98]

İbn Ebi'l-Hadid der ki: Bedir Savaşı'na katılmış olan Ebu Heysem b. Teyyihan, Cemel Savaşı'nda şu şiirleri okuyordu:

Talha'yla Zübeyir'e de ki, biz

Ensar arasında meşhur olanlarız

Kureyş Bedir Savaşı'nda görmüştür.

Kuyu savaşında bizim yeteneğimizi

Peygamberlerin şiarları bizim ismimizdi

Biz koruyucularıydık onun,

Canımızı ve gözümüzü feda ediyorduk ona.

Peygamber'in vasisi, bizim imamımızdır; velimizdir.

Şimdi gerçekler ortaya çıktı ve sırlar perde arkasından zahir oldu!

Ömer b. Harise el-Ensarî'nin, Cemel Savaşı'nda, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) oğlu Muhammed b. Hanefiye hakkında okuduğu şiirlerde

şöyle geçer:

O, Resulullah'la (s.a.a) adaştır, onun vasisine benzer, Sancağı kan rengindedir onun.

Ezd Kabilesi'nden bir adam o savaşta şöyle bir şiir okudu:

Bilin ki bu Ali'dir, Peygamber'in vasisidir o / Muhacirle ensarı kardeş ettiği gün onu kendine kardeş etti de Dedi ki: Benden sonra vasidir o; / Bahtiyarlar kabul ettiler ve bedbahtlar ise unuttular onu. Yine o savaşta Benî Zabbe kabilesinden bir genç elde bayrak Aişe'nin ordusundan çıkarak İmam Ali'ye (a.s) şöyle hitap etti: Biz, Zabbe Oğulları, Ali'nin düşmanlarındanız; O ki öteden beri "Resulullah'ın vasisi" diye meşhurdur! Resulullah dönemi kahramanının düşmanıyız biz; Bu kadar fazilet ve üstünlüğe karşı kör değilim ben; Fakat Affan'ın sakınan oğluna matemliyim ben; Karşınızdaki bu genç, efendisinin intikamını almaya kalkışan onun sevgilisidir.[99] Cemel Savaşı'nda İmam Ali'nin (a.s) safında savaşan Said b. Kays Hemdanî şiirinde şöyle okumuştur: Resulullah'ın vasisine haber ver Kahtan'ın geldiğini, Öyle bir kabiledir ki bu kabilenin Hemdan boyu bile tek başına sana yeter. Hucr b. Adiy el-Kindî de o savaşta şu şiirleri okumuştur:

Allah'ım! Ali'yi bizim için koru,

O beğenilmiş mübarek simaya bizim için koruyucu ol.

O, Allah'a tapan, sapmayan, görüşü isabetli olan takvalı,

Hidayete ermiş ve kılavuz olan bir mümindir.

Allah'ım! Onu ve onda Peygamber'i koru.

Peygamber onu severdi; onu seçerek kendine vasi etti.

Bedir ashabından Hazimet b. Sabit Zu'ş-Şehadeteyn Cemel Savaşı'nda İmam Ali'nin (a.s) safında yer almış ve şu şiiri okumuştur:

Ey Peygamber'in vasisi! Savaş düşmanı yok etti.

Tahtırevana binenler yıkıldılar yere, işlerin iyi gitti

Şam tarafından da teslimiyet ve yenilgi alameti göründü.

Gördükleri yeter onlara. Bizim olduğumuz gibi kalmamız,

onların da oldukları gibi kalmaları yeter sana.

Huzeyme o savaşta Ümmü'l-Müminin Aişe'ye hitaben şiirinde şöyle dedi:

O, ailesi arasında Resulullah'ın vasisidir

Ve sen de buna tanıktın elbet.

Yine o savaşta Abdullah b. Zübeyir'in konuşmasının peşinden Hasan b. Ali (a.s) de bir konuşma yaptı. Bunun üzerine Amr b. Uheyha İmam Hasan'ı şöyle övdü:

Ey babası Ali'ye benzeyen hayırlı Hasan! / Bizim aramızda sen iyi bir konuşma yaptın.

Aramızda öyle bir konuşma yaptın ki / Rezil etti Allah, senin vesilenle babana karşı saçmalayanları.

Babana kusur arayanları yerlere vurdun, / Perdeleri kenara iterek gerçekleri ortaya koydun

Çirkinlikleri temizledin gönüllerden. / Sen şaşkın şaşkın her kapıya baş vuran

Zübeyir oğlu gibi saçmalayan, / bağırıp gürültü çıkaran bir kişi değilsin.

Allah da onun, soylu kişinin ve / vasisinin oğlunun yerinde durmasını caiz görmez. [Allah sana hayırlar versin ey İmam!]

Peygamberle vasisi arasında yer alan / senin gibi bir şahıs meçhul değildir.

İbn Ebi'l-Hadid burada çok az bir bölümünü kaydettiğimiz bu gibi şiirleri naklettikten sonra şöyle der:

Bu beyitleri Ebu Mihnef b. Yahya Vak'ai Cemel adlı eserinde kaydetmiştir. Ebu Mihnef, seçim yoluyla imamın başa geçirilmesini doğru gören hadisçilerdendir. O, Şiî değildir, Şiî ricallerinden sayılmaz. Sıffin Savaşı'nda Emirü'l-Müminin Ali'yi "vasi" diye lakaplandıran şiirleri, hadis ricallerinden Yesar Mankerî'nin torunu Nasr b. Müzahim'in Sıffin adlı kitabında kaydetmiştir. Sıffin Savaşı'ndaki Şiirlerde ve Destanlarda "Vasi" Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) mektubu Osman tarafından İran şehirlerine vali olarak atanmış olan Cerir b. Abdullah Becelî ve E'şas b. Kays Kindî'ye ulaşınca Cerir şiirler yazarak ona cevap vermiştir. Bu şiirlerin bir bölümünde şöyle geçer:

Ali'nin mektubu bize ulaştı; bize de

İran toprakları konusunda emrini gelmedik görmezlikten

İtaatsizlik etmedik o mektupta geçenlere

Asla kınamadık onu biz de.

Azizlere yardım edip zimmette olanları savunan

Sınırlarda onun kumandanlarıyız bizler.

Savaş anında ölüm kadehiyle ölüm zehrini

Düşmana tattırır da şifa veririz kalplere.

Kılıç darbesiyle onları yerle bir ederiz de

Başları bedenlerden alırız.

İmamımıza ve zulmeti yırtan,

Peygamberimizin dinine güvenerek ilerleriz.

Öyle bir peygamber ki Allah'ın eminidir,

Adalet timsali ve insanların dayanağıdır o.

O Allah'ın Peygamber'idir ve ondan sonra

İşleri ele geçiren bizim halifemizdir.

Maksadım Peygamber'in vasisi Ali'dir.

Hangi milletten olursa olsun ona muhalif azgınlarla savaşırız.[100]

Eş'as'ın dilinden İmam Ali'ye (a.s) cevaben şu beyitler rivayet olmuştur:

Ali'nin gönderdiği elçi ulaştı, / Gelişine Müslümanlar sevinip, şaştı.

Müminler arasında fazilet sahibi / Peygamberin, İslâm'ı ilk kabul eden vasisinin elçisi.

Öyle bir vasinin elçisi ki, Allah ve Resulü emin peygamberimiz

Mustafa yolunda ihlas gösterdi, / Allah yolunda savaştı, yıkılıp düşmedi, kâfirler ve azgınlarla savaştı.

O, Peygamber'in yardımcısı ve damadıdır, / zalimlerin başına inen ölüm kılıcıdır o.[101]

Yine onun dilinden şöyle bir şiir okumuştur: Bize Vasi'nin elçisi geldi, Haşim Oğulları'ndan tertemiz Ali'nin.

Peygamberin vasisi, vasinin elçisi

Halkın en iyisinin elçisi.

Peygamberin veziri, damadı

İnsanların en üstünü Ali.

Peygamberinin kendisine verdiği ve üzerine aldığı

Hayır işlerde onun fazilet ve üstünlüğü var.

Allah'ın peygamberi, rahmet bulutu ve

Elçilerin en sonuncusu Muhammed'i diyorum.

Biz Ali'nin devamlı sahip olduğu fazilet,

İtaati, ibadeti ve ihlası nedeniyle ona itaat ediyoruz.

O sabırlı, haşmetli ve aslanlar gibi

Çok heybetli bir fakihtir.[102]

Muaviye, Amr b. As'ı, Ali'yle (a.s) savaşta kendisine yardım etmesi ümidiyle Mısır valiliğine atayınca Emirü'l-Müminin Ali (a.s) bir şiir okudu. Bu şiirinde şöyle geçer:

Hayret, kötü bir şey duydum.

Allah'a yalan isnat etmek saçı ağartır;

Kulağı sağır, gözü kör eder.

Resulün (s.a.a) haberi olursa sevinmez buna:

Resulullah'ın (s.a.a) vasisini, onun azarladığı

O gözü eğri soysuz melunla eşit bilmişler.[103]

Sıffin Savaşı'nda, Eş'as'ı, kendi kabilesine komutanlıktan alıp onun yerine başka birini tayin etme konusunda Emirü'l-Müminin Ali' nin (a.s) ordusunda ihtilâf çıkınca şair Necaşî şöyle bir şiir okudu:

Biz Ali'nin bizim için hayırlı gördüğüne razıyız;

Onun seçimi hoş gelmese bile bize.

Çünkü Resulullah'ın ailesi arasında o tek vasisidir,

Peygamberin yaşlı amcalarından sonra tek mirasçısıdır.[104]

Sıffin Savaşı'nda okunan şiirlerden biri de Nazr b. Aclan Ensarî'nin şu şiiridir:

Andolsun, Sıffin'de arasında geçenlerden

Tamamen gafil ve habersizdim ben.

Çekilmemem gerekirdi benim savaştan.

Gerçekten itiraf etmeliyim ki kaynağı cahillikten.

Önderimiz "vasi" olduğu hâlde ihtilâf neden?

İhtilâfın bize zillet ve şaşkınlıktan başka bir sonucu yoktur.

Sapık ve azgın Muaviye'yi bırakıp uyun Vasi'ye

Hemen kılıç çekip savaşın Muaviye'yle."[105]

Hucr b. Adiy de o savaşta şöyle bir şiir okumuştur:

Allah'ım! Bizim için Ali'yi koru.

O tertemiz insanı bizler için koru.

Hidayet bulmuş o seçkin mümini

Bu ümmetin hidayeti için imamı kıl.

Boş şeyler söylemeyen, cahil de olmayan onu.

Allah'ım! Peygamber'ini koruduğun gibi onu koru.

Çünkü Peygamberinin velisidir o.

Emrinle Peygamber'in onu kendinden sonra vasi seçti.[106]

Abdurrahman b. Zueyb Eslemî şiirinde şöyle der:

Harb oğlu Muaviye'ye de ki:

Neden doğru yola dönmüyorsun?

Bunu bil ki, dünyanın ömründen

Bir gün kalsa da sen hayatta olsan,

Büyük bir orduyla sana saldıracağız;

Öyle bir orduyla ki, onun komutasını

Elbetteki Vasi üzerine alacak

Seni azgınlıktan engellemek için.[107]

Muğiyre b. Haris b. Abdulmuttalib'in de bu savaşta okumuş olduğu şiirler vardır. O şiirlerden bir bölümü şöyledir:

Ey düşman için ölüm haberi getiren öncü!

Sabırlı ol ve Muaviye'nin hilesi sizi korkutmasın;

Hak apaçık bellidir. Savaşın sizinle savaşanlarla;

Zorlukta sabredenindir zafer.

İndirin kılıçlarınızı onların tepesine

Dileyin Allah'tan savaşta mükâfatını, zaferini.

İyi bilin ki, size muhalefet edenler

Bedbaht olur, hep kendisine zarar verirler.

Resulullah'ın vasisi önderdir karşınızda,

Onun Ehlibeyt'i, Allah'ın Kitabı var aranızda.[108]

Fazl b. Abbas da şiirinde şöyle der:

Ailesi arasında Peygamber'in vasisi olan tek yiğit;

Savaşçı istediklerinde herkesten önce çıkan erdir.[109]

Munzir b. Humeyse Vidaî der ki:

Ey velâyet ve vasilik makamının sahibi!

Allah için seni kendisine veli tanımayan bizden değildir.[110]

İbn Abbas'ın Mektubunda "Vasi"

İbn Abbas Sıffin Savaşı'nda Muaviye'nin mektubuna şöyle bir cevap yazdı: Bismillahirrahmanirrahim Ama sonra. Mektubun ulaştı ve onun içeriğini bildim. Bizim Osman'ın dostlarından kopup Ümeyye Oğulları'nı onaylamamamıza hayret etmene gelince; vallahi Osman senden yardım istediğinde sen durumu bildiğin hâlde onun yardımına koşmadın, nihayet istediğin şeye kavuştun. Osman'ın anne tarafından kardeşi Velid b. Ukbe, seninle  Osman hakkındaki bu iddiamıza şahittir. Başımıza kaktığın Teym ve Adiy kabilelerine gelince; bilmelisin ki, Ebu Bekir'le Ömer Osman'dan üstün olduğu gibi Osman da senden üstündü. Kureyş'in başlarından altı kişi kalmadığını söylersin; bil ki, onların erkekleri çoktur, geride bıraktıkları yakınları pek iyidirler. Onların seçkinleri seninle savaştılar, seni bırakanlar ise bize de yardım edemediler. Savaşı hatırlatman da, hatırında bizden  bir şeyler kaldığını, onların çoğunu unuttuğunu ve sonucundan da korktuğunu gösterir. İnsanlar bana biat edecek olurlarsa sen de derhal emrime gireceğini söylüyorsun; fakat bil ki, insanlar Resulullah'ın kardeşi, amcası oğlu, vasisi ve veziri Ali'ye biat ettiler; o daha üstündür. Fakat hükümette senin hiç hakkın yoktur; çünkü sen, azat edilen köle ve azat edilen kölenin oğlu (Mekke'nin fethine işarettir), Ahzab'ın öncüsü, ciğer yiyen Hind'in oğlusun. Ve'sselâm. İbn Abbas'ın mektubu Muaviye'ye ulaşıp da onu okuyunca, "Hata benimdir; buna kendim sebep oldum! Vallahi bir yıl ona mektup yazmayacağım." dedi ve sonra şu şiiri okudu: Abbas oğlunu bir yolu izlemeye davet ettim; benim mektuplarım ona hükümeti hediye ediyordu. Öngörümde yanıldım; vuku bulacak olaylar çoktur ve İbn Abbas zor anlarda  bana yardım etmezdi. Sunduğu şey yakışmazdı, bunun beni

 öfkelendirmekten başka bir sonucu yoktu. İbn Abbas'a de ki: "Bu işlerinle benim ne denli öfkeli olduğumu anlamak istediğini biliyorum. O hâlde edebildiğin kadar coş ve gösteri yap; çünkü ben senin istediğin işler karşısında eli açığım. Hayatta oldukça Sıffin benim yurdumdur; beni  korkuttuğun şey benim ölümüm değildir." Fazl b. Abbas da Muaviye'ye cevaben şu beyitleri okudu: Ey Hind'in oğlu! Ben gafil bir insan değilim ve sen kafanda tasarladığın şeye ulaşamayacaksın. Savaşın ateşi yatışıp, bir deve gibi göğsünü yere bırakınca ve bütün Şamlı askerler öldürülüp ölüleri yeri kaplayınca bizim hak taraftarları olduğumuzu ve senin çirkin ve batıl bir şey istediğini anlayacaksın?! Sen hileyle İbn Abbas'ı barışa, ölünceye kadar ağzına almayacağı bir şeye davet ediyorsun. Mızrak tutanlar süvarileri kovup, azgınların başları vuruluncaya kadar İbn Abbas barışa yanaşmayacaktır. Sen bir yıl ona mektup yazmamaya karar vermişsin. Sen istediğin kadar cevap yazma, fakat bunu bil ki okun taşa isabet etti. Ona demiştin ki, insanlar sana biat ederlerse sen de ona itaat edeceksin, oysa Ali herkesten üstündür. Ailesi arasında Resulullah'ın vasisi ve savaş meydanında savaşçı istenildiğinde odur savaşçı. Kendisiyle savaştığın kimsenin, muhacirler arasında düşman karşısında kaçmayan tek kişi olduğuna dikkat et.[111] Malik Eşter de şiirinde şöyle söylemiştir: İmam'ın kendisinden başka her şey hakir ve küçüktür ve İmam'ı öldürmek de çok büyük bir günahtır. Şehit verdik; bugün aramızdan bir grup yiğit öldürüldü. Onlardan biri bin kişiye eşitti. Bu nedenle Allah yanında sevabı fazladır. İçimizden bazıları, devamlı hayır ve iyilik yolunda hareket eder; öyle bir yolda ki onu büyük bir nimet ve sevinç izler. Resulullah'ın vasisi Ali'nin nurlu yüzünü kim görmüştür; o, zulmetler arasında bir meşaledir. Kâbe'ye andolsun o, karanlıklar içinde insanlara nur saçan bir meşaledir. İmamı kendisinden razı olan kimse, Allah'ın emirlerini yerine getirdikten sonra günahı affedilir de cennete girer.[112] Mes'udî, Murucu'z-Zeheb adlı eserinde şöyle kaydeder: İmam Ali'nin (a.s) şehadetinden sonra hakkında şiir okuyanlardan biri de, onun Şiîlerinden biridir. Bu adam şiirinde şöyle der: Bu musibete sabret; Resulullah'ın ölümüne, vasinin şahadetine, Hüseyin'in öldürülüp Hasan'ın zehirlenmesine üzüntünü teselli edebilecek olan nedir?[113] Yine Mes'udî, Hucr b. Adiy'in öldürülmesinden bahsederken şöyle yazar: Hucr'un katili, kılıçla onun başını bedeninden ayırmaya gidince Hucr'a dedi ki: "Emirü'l-Müminin Muaviye bana, sapıkların başı, küfür ve bozgunculuk kaynağı ve Ebu Turab'ın dostlarından olan senin boynunu vurmamı; fakat küfründen dönüp arkadaşınıza (Ali'ye) küfreder de ondan uzak durursan affetmemi emretti." Hucr ona şöyle cevap verdi: Kılıcın keskin ağzına sabretmek, bizden istediğiniz şeyden daha kolaydır. Allah'a kavuşup Resulullah'ın ve vasisinin huzuruna çıkmak cehennem ateşine girmekten bizim için daha sevimlidir.[114] Ali b. Muhammed b. Cafer Alevî, kendilerinin Same b. Luey b.  Galib'in soyundan olduklarını söyleyenler hakkında şöyle bir şiir okumuştur: Same bizdendir, fakat evlâtlarının durumu bize belli değildir. Onlar öyle kişilerdir ki hurafe veya bir rüyadan başka bir şey olmayan soylarıyla övünürler. Biz onlara Resulullah'ın vasisinin buyruğunu söylüyoruz; çünkü onun buyruğu sağlam ve metindir: Sana bir şeyi sorarlar da sen onun ne olduğunu bilmezsen, "Allah bilir." de.[115]

Abbasî Halifesi Me'mun'un Şiirinde "Vasi"

Abbasî halifesi Me'mun, Alevilere yaklaşma siyaseti doğrultusunda, İmam Rıza'yı (a.s) kendine veliaht etmek zorunda kaldı. Me'mun bu konuda bir şiirinde Resulullah'ın (s.a.a) vasisini şöyle anmıştır: Acaba, Resulullah'ın vasisi Ebu'l-Hasan'ı sevdiğim için kınanıyor muyum ben? Bu, zamanın şaşırılacak şeylerinden biridir![116] Resulullah'ın vasisinin evlâdına yaklaştığım için kin besleyerek bana kızan sapıklardandır.[117]

 Tarih Boyunca Ali'nin (a.s) "Vasi" Diye Meşhur Oluşu

Muberred, el-Kâmil adlı eserinde şair Kumeyt'in bir şiirinde şöyle dediğini nakleder: Vasi, Tucubî'nin[118] öldürerek ümmetin arzular sarayını yıktığı kimsedir. Sonra Muberred,[119] o dönemin insanlarının Kumeyt'in[120] şiirinde getirdiği "vasi" sözcüğünü bildiklerini ve çok kullandıklarını  eklemektedir. Dolayısıyla, Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s) "Ebu Turab" diye meşhur olduğu gibi "Vasi" diye de meşhurdu. Öyle ki bu lakap onun özelliklerinden biri sayılıyordu. Muberred, Hz. Ali'nin (a.s) "Vasi" lakabıyla meşhur olduğuna tanık olarak, bu lakabı Hamza ve Abbas isimleriyle birlikte getiren ve onların hiçbirini özel bir şekilde tanıtmayan Ebu'l-Esved Duelî'nin şiirini getiriyor. Ebu'l-Esved diyor ki: Çok seviyorum Muhammed'i, Abbas'ı, Hamza'yı ve Vasi'yi.[121] Yine Himyerî'nin şu şiiri: Ben vasinin inandığı dinin izleyicisiyim. Ben bu inançla Nuhayle Savaşı'na katıldım.[122] Yine der ki: Allah Tealâ Muhammed'in varlığıyla onlara lütfetti de hidayet etti, yiyecek ve giyecek verdi onlara. Fakat onun vasisi iş başına gelince, ona karşı çirkin bir davranışta bulunup üzüntü zehrini tattırdılar ona. [123] Aynı şekilde, Şafiîlerin imamı, Muhammed b. İdris Şafiî (öl. 204) şiirinde şöyle der: O Vasi'yi sevmek Rafızîlikse, ben herkesten daha çok Rafizîyim.[124] İbn Dureyd de bu konuda şöyle der: Ben Muhammed'in, onun vasisinin, iki evlâdının ve pak kızının taraftarıyım.[125] Ve Divan-i Mutenebbî'de, yazara, neden Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib'i (a.s) övmediğini sorduklarında şöyle cevap verdiği geçer: Ben kasıtlı olarak Vasi'yi övmedim; çünkü onun kendisi kapsamlı bir nurdur. Kıvamı kendinden olan şeyin tanıtımı güneşin ışığını tanıtmak gibidir.[126] Bu şiirin ikinci beyti bu değişiklikle darbımesel hâlini almıştır: Uzun zaman devam eden şeyin kıvamı kendinden olur Güneşin ışığının sıfatı batılı yok eder.[127] Yine Mutenebbî, Ebu'l-Kasım Tahir b. Hüseyin Alevî'nin övgüsünde şöyle der: O Resulullah'ın (s.a.a) evlâdı, onun vasisinin oğlu olup, ona benzemektedir ve bu denenmiştir.[128] Ve Şeyhu'l-İslâm Hamevinî Cüveynî (öl: 722) de şöyle der: Haşim Oğulları'nın seçkini olan seçilmiş Ahmed'in kardeşi, efendilik, şeref, bereket ve yüceliğin ileri gelenidir Ali Ebu'l-Hasan; peygamberlerin önderi Muhammed'in vasisidir.[129]

Back Index Next