GERİ İNDEKS İLERİ

64- Şüphesiz dünya alt-üst olmuş, parçalanmıştır; lezzetleri karartıcı, bağışları elem verici, hayatı zorluk, kalıcılığı geçicidir; arzu edenini avare eder, bineğini helak eder, kendisine güvenene hıyanet eder, bel bağlayanı yerinden eder. Artık dünyanın birlikteliği dağılmaya, bağı ise kopmaya yüz tutmuştur. /3661

65ـ إنَّ مِنْ هَوانِ الدُّنيا عَلَى اللهِ أنْ لا يُعْصى إلاّ فيها، وَلا يُنَالُ ما عِنْدَهُ إلاّ بِتَرْكِهَا/ 3662.

65- Şüphesiz Allah katında dünyanın değersiz oluşu, ondan başka yerde itaatsizlik edilmeyişidir. (Öyleyse) onun katındakilere dünya terk edilmedikçe ulaşılmaz. /3662

66ـ إنَّ الدُّنيا كَالحَيَّةِ، لَيِّنٌ مَسُّها، قاتِلٌ سَمُّها، فَأعْرضْ عَمّا يُعْجِبُكَ فِيها لِقِلَّةِ مَا يَصْحَبُكَ مِنْها، وَكُنْ آنَسَ ما تَكُونُ بِها أحْذَرَ ما تَكُونُ مِنْها/ 3663.

66- Şüphesiz dünya yılan gibidir; dokunduğunda yumuşaklığını hissedersin, oysa zehri öldürücüdür. O halde kısa süreli dostluğu için dünyanın seni hoşnut ettiği şeylerden vazgeç ve onunla içli-dışlı olduğun en iyi anında ondan kaçınman gerektiğini de bil. /3663

67ـ إنَّ دُنياكُمْ هذِهِ لأهْوَنُ في عَيْني مِنْ عِراقِ خِنْزيرٍ في يَدِ مَجذُومٍ، وَأحْقَرُ مِنْ وَرَقَةٍ في جَرادَةٍ، ما لِعَليٍّ وَنَعيم يُفْنى، وَلَذَّةٍ لا تَبْقى/ 3664.

67- Şüphesiz sizin dünyanız, benim gözümde cüzamlının elindeki domuz kemiğinden daha aşağılık, çekirgenin ağzındaki bitki yaprağından daha hakirdir. Geçici nimetler ve kalıcı olmayan lezzetler Ali’nin nesine? /3664

68ـ إنَّ الدُّنيا كَالغُولِ، تُغْويِ مَنْ أطاعَها، وَتُهْلِكُ مَنْ أجابَها، وأنَّها لَسَريعَةُ الزَّوال، وَشيكَةُ الانْتِقالِ/ 3665.

68- Şüphesiz dünya boyunduruğa benzer; ona itaat edeni saptırır, karşılık vereni helak eder. Kuşkusuz o çabuk yok olur ve intikal !?. /3665

69ـ إنَّ الدُّنيا تُقْبِلُ إقْبالَ الطّالِبِ، وَتُدْبِرُ إدْبارَ الهارِبِ، وَتَصِلُ مُواصَلَةَ المُلُوكِ، وَتُفارِقُ مُفارَقَةَ العَجُولِ/ 3666.

69- Dünya, ona kucak açana aynı şekilde kucak açar; ondan kaçmaya çalışana da aynı şekilde sırt çevirir; padişahlar gibi sıkı sıkı sarılır, aceleyle ayrılmak isteyenler gibi de ayrılır. /3666

70ـ إنَّ الدُّنيا مَنْزِلُ قُلْعَةٍ، وَلَيْسَتْ بِدارِ نُجْعَةٍ، خَيْرُها زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ، ومِلْكُها يُسْلَبُ، وَعامِرُها يَخْرَبُ/ 3667.

70- Şüphesiz dünya kalıcı olmayan ödünç bir yuvadır; hayrı az, şerri tetikte, varlığı elinden alınmış, ,bayındırları ise viran olmuştur. /3667

71ـ إنَّ الدُّنيا لَهيَ الكَنُودُ العَنُودُ، وَالصَّدُودُ الجَحُودُ، وَالحَيُودُ المَيُودُ، حالُها اِنْتِقالٌ، وَسُكُونُها زِلْزالٌ، وَعِزُّها ذُلٌّ، وَجِدُّها هَزْلٌ، وَكَثْرَتُها قُلٌّ، وَعِلْوُها سِفْلٌ، أهْلُها على ساقٍ وَسياقٍ، وَلِحاق وَفِراقٍ، وَهيَ دارُ حَرَبٍ وَسَلَبٍ ونَهَبٍ وَعَطَبٍ/ 3668.

71- Şüphesiz dünya eğri büğrü hareket eden aylak bir binektir; alıkoyucu ve inkâr edicidir, doğru yolda gideni saptırır; işi gücü yer değiştirmek, huzuru kaygı, izzeti zillet, ciddiyeti laubalilik, çokluğu azlık, yüksekliği aşağılıktır. Halkı sıkıntıda, dişini tırnağına takarak çalışıp durmada; kâh kopmada, kâh birleşmededir. O işte böylesine yokluk, talan ve helak yuvasıdır. /3668

72ـ إنَّ الدُّنيا غَرُورٌ حائِلٌ، وَظِلٌّ زائِلٌ، وَسِنادٌ مائِلٌ، تَصِلُ العَطِيَّةَ بالرَّزِيَّةِ، والأُمْنِيَّةَ بالْمَنِيَّةِ/ 3669.

72- Şüphesiz dünya değişken bir aldatıcı, kaybolan gölge ve yıkılmaya yüz tutmuş bir direktir; bağışı belayla, ümidi ise ölümle kenetler. /3669

73ـ إنَّ الدُّنيا عَيْشُها قَصيرٌ، وَخَيْرُها يَسيرٌ، وَإقْبالُها خَديعَةٌ، وَإدْبارُها فَجيعَةٌ، وَلَذّاتُها فانِيَةٌ، وَتَبِعاتُها باقِيَةٌ/ 3670.

73- Şüphesiz dünya hayatı kısa, hayrı az, ikbali hile, sırt çevirmesi facia, lezzetleri geçici, akıbetleri ise kalıcıdır. /3670

74ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ أوَّلُها عَناءٌ، وَآخِرُها فَناءٌ، في حَلالِها حِسابٌ، وَفي حَرامِها عِقابٌ، مَنِ اسْتَغْنى فيها فَتَنَ وَمَنِ افْتَقَرَ فيها حَزِنَ/ 3671.

74- Şüphesiz dünya başlangıcı sıkıntı, sonu yokluk, helalinde hesabı ve haramında cezası olan bir yuvadır; zenginleşeni fitneye düşer, fakirleşeniyse hüzne kapılır. /3671

75ـ إنَّ الدُّنيا دارُ شُخُوصٍ، وَمَحَلَّةُ تَنْغيصٍ، سَاكِنُها ظاعِنٌ، وَقاطِنُها بائِنٌ، وَبَرْقُها خالِبٌ، وَنُطْقُها كاذِبٌ، وَأمْوالُها مَحرُوبَةٌ، وَأعْلاقُها مَسْلُوبَةٌ، ألا وَهيَ المُتَصَدِّيَةُ العَتُونُ (العُنونُ)، والجامِحَةُ الحَرُونُ، والمانِيَةُ الخَؤُنُ/ 3672.

75- Şüphesiz dünya geçiş yuvası, sıkıntı yurdudur; sakinleri gidici, ikâmet edenleri ayrılan, ışığı yanıltıcı, sözü yalan, serveti çapul, kıymeti çalıntıdır. Bilesiniz ki dünya, oynak bir kadın gibidir (kendini gösterir, derken çekilir); ehilleştirilmemiş inatçıdır (hareket etmesi gereken yerde durur, itaat etmez); yalancıdır, hıyanet güder. /3672

76ـ إنَّ الدُّنيا دارُ مِحَنٍ، وَمَحَلُّ فِتَنٍ، مَنْ ساعاها فاتَتْهُ، وَمَنْ قَعَدَ عَنْها وَاتَتْهُ، وَمَنْ أبْصَرَ إلَيْها أعْمَتْهُ، وَمَنْ بَصُرَ بِها (أبْصَرَبِها) بَصَّرَتْهُ/ 3673.

76- Şüphesiz dünya sıkıntılar yuvası, fitneler yurdudur; kim onu elde etmeye çalışırsa kaybeder, kim onu istemezse karşısına çıkar, kim ona bakarsa kör eder ve kim onunla görmeyi isterse gözünü açar. /3673

77ـ إنَّ الدُّنيا تُدْنِي الآجالَ، وَتُباعِدُ الآمالَ، وَتُبيدُ الرِّجالَ، وَتُغَيِّرُ الأحْوالَ، مَنْ غالَبَها غالَبَتْهُ (غَلَبَتْهُ)، وَمَنْ صارَعَها صَرَعَتْهُ، وَمَنْ عَصاها أطاعَتْهُ، وَمَنْ تَرَكَها أتَتْهُ/ 3674.

77- Şüphesiz dünya ecelleri yaklaştırır, arzuları uzaklaştırır, insanları helak eder ve halleri değiştirir; yenmeye çalışanı alt eder, onunla güreşe duranı yere serer, karşı geleni itaat ettirir ve terk edeninin yanına koşar. /3674

78ـ إنَّ الدُّنْيا تُخلِقُ الأبْدانَ، وَتُجَدِّدُ الآمالُ، وَتُقَرِّبُ المَنِيَّةَ، وَتُباعِدُ الأُمْنِيَّةَ، كُلَّمَا اطْمَئَنَّ صاحِبُها مِنْها الى سُرورٍ أشْخَصَتْهُ مِنْها إلى مَحْذُورٍ/ 3675.

78- Şüphesiz dünya bedenleri yıpratır, ümitleri yeniler, ölümü yakınlaştırır, arzuları uzaklaştırır; dünya ehli onunla mutlu olacağına inandığı vakit onu sıkıntıya iter. /3675

79ـ إنَّ الدُّنيا خَيْرُها زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ، وَلَذَّتُها قَليلَةٌ وَحَسْرَتُها طَويلَةٌ، تَشُوبُ نَعيمَها بِبُؤْسٍ، وَتَقْرِنُ سُعُودَها بِنُحُوسٍ وَتَصِلُ نَفْعَها بِضُرٍّ، وَتَمْزِجُ حُلْوَها بِمُرٍّ/ 3676.

79- Şüphesiz dünyanın hayrı az, şerri hazır, lezzeti kısa, özlemi uzundur; nimetini zorlukla karıştırmış, saadetini uğursuzlukla birleştirmiş, kazancını zararla düğümlemiş, tatlılığını acıyla karıştırmıştır. /3676

80ـ إنَّ الدُّنيا غَرّارَةٌ خَدُوعٌ، مُعْطِيَةٌ مَنُوعٌ، مُلْبِسَةٌ نَزُوعٌ، لا يَدُومُ رَخاؤُها، وَلا يَنْقَضي عَناؤُها، ولا يَرْكَدُ بَلاؤُها/ 3677.

80- Şüphesiz dünya pek aldatıcı, pek hilebazdır; inayet eder, engel olur; giydirir, çıplak bırakır; ferahlığı sürekli değildir; ne sıkıntısı biter, ne de belası duracak gibidir. /3677

81ـ إنَّ الدُّنيا كّالشَّبَكَةِ، تَلْتَفُّ على مَنْ رَغِبَ فيها، وَتَتَحَرَّزُ عَمَّنْ أعْرَضَ عَنْها، فَلا تَمِلْ إلَيْها بِقَلْبِكَ، وَلا تُقْبِلْ عَلَيْها بِوَجْهِكَ، فَتُوقِعَكَ في شَبَكَتِها، وَتُلْقِيَكَ في هَلَكَتِها/ 3678.

81- Şüphesiz dünya kapana benzer; ona rağbet edeni yakalar, yüz çevirenden çekinir. O halde kalbinle ona meyletme, yüzünü de ona döndürme; zira seni kapanına kıstırır, helâk çukuruna atar. /3678

82ـ إنَّ الدُّنيا تُعْطي وَتَرْتَجعُ، وَتَنْقادُ وَتَمْتَنِعُ، وَتُوحِشُ وَتُؤْنِسُ، وَتَطْمِعُ وَتُؤْيِسُ، يُعْرِضُ عَنْها السُّعَداءُ، وَيَرْغَبُ فيها الأشقياءُ/ 3679.

82- Şüphesiz dünya verir sonra alır; itaatkâr olur, sonra yanaşmaz; korkutur, sonra samimi olur; tamahlandırır sonra ümitsiz kılar; saadet ehli ondan yüz çevirir, talihsizler ise ona rağbet eder. /3679

83ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ بِالبَلاءِ مَعْرُوفَةٌ، وَبالغَدْرِ مَوصُوفَةٌ، لا تَدومُ أحْوالُها، وَلا يَسْلَمُ نُزَّالُها، اَلعَيْشُ فيها مَذْمُومٌ، وَالأمانُ فيها مَعْدُومٌ/ 3680.

83- Şüphesiz dünya bela(sı)yla tanınan, vefasızlıkla vasıflanan bir yuvadır. Durumu sürekli aynı ahenkte değildir, (dünyaya) yerleşenler orada sağlam kalmazlar; orada yaşamak çirkinsenmiş, emniyetiyse yoktur. /3680

84ـ إنَّ الدُّنيا ظِلُّ الغَمامِ، وَحُلُمُ المَنامِ، وَالفَرَحُ الْمَوْصُولُ بِالغَمِّ، وَالعَسَلُ الْمَشُوبُ بِالسَّمِّ، سَلاَّبَةُ النِّعَمِ، أكّالَةُ الأُمَمِ، جَلاّبَةُ النِّقَمِ/ 3681.

84- Şüphesiz dünya bulutun gölgesi, uykudakinin rüyası, hüzne doğru giden mutluluk, zehirle karışan baldır; nimetleri kaybettirir, kavimleri yiyip bitirir, azapları celp eder. /3681

85ـ إنَّ الدُّنيا لا تَفي لِصاحِبٍ، وَلا تَصْفُو لِشارِبٍ، نَعيمُها يَنْتَقِلُ، وَأحْوالُها تَتَبَدَّلُ، وَلَذَّاتُها تَفْنى، وَتَبِعاتُها تَبْقى، فَأعْرِض عَنها قَبْلَ أنْ تُعْرِضَ عَنْكَ، وَاسْتَبْدِلْ بِها قَبْلَ أنْ تَسْتَبْدِلَ بِكَ/ 3682.

85- Şüphesiz dünya dostuna vefa etmez ve içmek isteyen biri için (içeceğini) arıtmaz; nimetleri elden ele dolaşır, ahvali değişir, lezzetleri biter gider, ama beraberinde getirdiği (kötü) sonuçları kalır. Öyleyse dünya sana sırtını dönmeden önce sen ona sırtını dön; o senin yerine birini bulmadan önce sen onun yerine birini bul. /3682

86ـ إنَّ الدُّنيا رُبَّما أقْبَلَتْ عَلَى الجاهِلِ بِالاتِّفاقِ، وَأدْبَرَتْ عَنِ العاقِلِ بِالاستِحْقاقِ، فَإنْ أتَتْكَ مِنْها سَهْمَةٌ مَعَ جَهْلٍ أوْ فاتَتْكَ مِنْها بِغْيَةٌ مَعَ عَقْلٍ، فَإيّاكَ أنْ يَحْمِلَكَ ذلِكَ عَلَى الرَّغْبَةِ فِي الجَهْلِ، وَالزُّهْدِ فِي العَقلِ، فَإنَّ ذلكَ يُزري بِكَ وَيُرديكَ/ 3683.

86- Kimi zaman dünya rastlantı üzere cahile kucak açar, hakkı olan akıl sahibine sırt çevirir. O halde cehalet üzereyken sana ondan bir pay gelirse ya da aklın yerindeyken ondan yana olan dileğin elinden giderse, sakın ola ki bu, seni cahilliğe meylettirmesin, akıldan yana rağbetsiz kılmasın; zira bu iş seni kınar ve helak eder. /3683

87ـ إنَّ مِنْ نَكَدِ الدُّنيا، أنَّها لا تَبْقى على حالَةٍ، وَلا تَخْلُو مِنِ اسْتِحالَةٍ، تُصْلِحُ جانِباً بِفِسادِ جِانِبٍ، وَتَسُرُّ صاحِباً بِمَساءَةِ صاحِبٍ، فَالكَوْنُ فيها خَطَرٌ، وَالثِّقَةُ بِها غَرَرٌ، وَالإخلادُ مُحالٌ، وَالاعْتِمادُ عَلَيْها ضِلالٌ/ 3684.

87- Şüphesiz dünyanın sabit olmayışı ve sürekli bir halden bir hale geçmesi onun hayırsızlığındandır; başkasının bozgunculuğuyla bir başkasını düzeltir, birinin hüznüyle bir diğerini mutlu eder. O halde böylesine bir yerde bulunmak tehlikeli, ona güvenmek aldanış, sonsuza dek orada kalmak imkânsız, ona bel bağlamaksa sapıklıktır. /3684

88ـ إنَّ الدُّنيا سَريعةُ التَّحَوُّلِ، كَثيرَةُ التَّنَقُّلِ، شَديدَةُ الغَدْرِ، دائِمَةُ المَكْرِ، فَأهوالُها تَتَزَلْزَلُ، وَنَعيمُها يَتَبَدَّلُ، وَرَخاؤها يَتَنَقَّصُ، وَلَذَّاتُها تَتَنَغَّصُ، وَطالِبُها يَذِلُّ، وَراكِبُها يَزِلُّ/ 3685.

88- Şüphesiz dünyanın değişimi çabuk, elden ele dolaşımı çok, vefasızlığı şiddetli ve aldatıcılığı da süreklidir. Bu yüzden ahvali sarsıntılı, nimetleri değişken, huzuru noksan, lezzetleri tatsız, arzu edeni zelil, binicisi ise şaşkındır. /3685

89ـ إنَّ الدُّنيا حُلْوَةٌ نَضِرَةٌ، حُفَّتْ بِالشَّهَواتِ، وَراقَتْ بِالقَليلِ، وَتَحَلَّتْ بِالآمالِ، وَتَزَيَّنَتْ بِالغُرُورِ، لا تَدُومُ حَبْرَتُها، وَلا تُؤْمَنُ فَجْعَتُها، غَرّارَةٌ، ضَرّارَةٌ، حائِلَةٌ زائِلَةٌ، نافِدَةٌ بائِدَةٌ، أكّالَةٌ غَوّالَةٌ/ 3686.

89- Şüphesiz dünya tatlı, güzel bir manzaradır; şehvetlerle kuşanmış, azıcık bağışla sulanmış, arzularla süslenmiş, aldatılışla bezenmiştir; ne mutluluğu daimidir, ne de faciadan güvendedir; pek aldatıcı, pek zararlı, değişken, yok olan, tükenen, geçici, doyumsuz ve avlayandır. /3686

90ـ إنَّ الدُّنيا يُونِقُ مَنْظَرُهَا، وَيُوبِقُ مَخْبَرُها، قَدْ تَزَيَّنَتْ بِالغُرُورِ، وَغَرَّتْ بِزينَتِها، دارٌ هانَتْ عَلى رَبِّها، فَخُلِطَ حَلالُها بِحَرامِها، وَخَيْرُها بِشَرِّها، وَحُلْوُها بِمُرِّها، لَمْ يُصَفِّهَا اللهُ لأوليائِهِ، وَلَمْ يَضُنَّ بِها على أعْدائِهِ/ 3687.

90- Şüphesiz dünya, manzarası hoş görünümlü; ama bu görünüm (insanı) helâk eder; aldatılışla bezenmiş, süsüyle içindekilerini aldatmıştır; Rabb’i katında aşağılık, zelil bir yuvadır; zira helali haramıyla, hayrı şerriyle, tatlısı acıyla yoğrulmuştur; Allah onu evliyaları için temizlememiş, düşmanlarından da esirgememiştir. /3687

91ـ إنَّ لِلدُّنيا مَعَ كُلِّ شَرْبَةٍ شَرَقاً، وَمَعَ كُلِّ أكْلَةٍ غَصَصاً، لا تُنالُ مِنْها نِعْمَةٌ إلاّ بِفِراقِ أُخرى، وَلا يَسْتَقْبِلُ فيها المَرْءُ يَوْماً مِنْ عُمْرِهِ إلاّ بِفِراقِ آخَرَ مِنْ أجَلِهِ، وَلا يَحيى لَهُ فيها أثَرٌ إلاّ ماتَ لَهُ أثَرٌ/ 3688.

91- Şüphesiz dünyanın her yudumunda ve her lokmasında boğazı tıkamak vardır; diğerinden (ahiretten) ayrılmadıkça onun nimetine erişilmez; bir kimse ecelinden bir gün kopmadıkça ömrünün bir gününü karşılamaz; kendisiyle birlikte bir izi-eseri de ölüp gitmedikçe dünyada eseri kalmaz. /3688

92ـ إنَّ الدُّنيا دَارُ صِدْقٍ لِمَنْ صَدَّقَها، وَدارُ عافيَةٍ لِمَنْ فَهِمَ عَنْها، وَدارُ غِنىً لِمنْ تَزَوَّدَ مِنْها، وَدارُ مَوْعِظَةٍ لِمَنِ اتَّعَظَ بٍها، قَدْ آذَنَتْ بِبَيْنِها، وَنادَتْ بِفِراقِها، وَنَعَتْ نَفْسَها وأهْلَها، فَمَثَّلَتْ لَهُمْ بِبَلائِهَا البَلاءَ، وَشَوَّقَتْهُمْ بِسُرورِها إلَى السُّرُورِ، راحَتْ بِعافِيَةٍ، وَتَبَكَّرَتْ (ابتكرت) بَفَجيعَةٍ، تَرْغيباً وَتَرهيباً، وَتَخْويفاً وَتَحْذيراً، فَذَمَّها رِجالٌ غَداةَ النِّدامَةِ وَحَمِدَها آخَرُونَ، ذَكَّرَتْهُمْ فَذَكَرُوا، وَحَدَّثَتْهُمْ فَصَدَّقُوا، وَوَعَظَتْهُمْ فاَتَّعَظُوا مِنْها الغِيَرَ والعِبَرَ (بِالغَيرِ والعِبَرِ)/ 3689.

92- Şüphesiz dünya, ona doğrulukla muamele eden için doğruluk, onu anlayan için esenlik, ondan azık alan için zenginlik ve öğüt almak isteyen için nasihat yuvasıdır. Gerçekten de dünya ayrılacağını bildirmiş, kopacağını söylemiş, kendisinin de ehlinin de ölüm haberini vermiştir. Dünya, ehlini nasıl bir bela beklediğini, belalarla göstermiş; mutluluğuyla onları mutluluğa çağırmıştır. Teşvik etsin, ürkütsün, korkutsun, ve uyarsın gözdağı versin diye bazen ikindi vakti afiyette, bazen de sabah vakti musibettedir. Bir kısım insanlar sabah pişmanlığında onu yererken diğerleri de övgüyle anar; hatırlatınca hatırlarlar, konuşunca tasdik ederler, öğüt verince (onca nasihatin içinden) ibretleri ve değişimleri (kendilerine nasihat olarak) seçerler. /3689

93ـ إنَّ الدُّنيا مُنْتَهى بَصَرِ الأعْمى لا يُبْصِرُ مِمّا وَرائَها شَيْئاً، والبَصيرُ يَنْفُذُها بَصَرُهُ، وَيَعْلَمُ أنَّ الدّارَ وَرائَها، فَالبَصيرُ مِنْها شاخِصٌ، وَالأعْمى إلَيْها شاخِصٌ، وَالبَصيرُ مِنْها مُتَزَوِّدٌ، والأعمى لَها مُتَزَوِّدٌ/ 3690.

93- Şüphesiz dünya, kör bir insanın gördüğü en uzak noktadır, ondan ötesini asla görmez; gören kimse ise dünyanın ilerisini görür ve asıl yurdun dünyanın ötesinde olduğunu öğrenir.Bu yüzden gören oraya gider, kör olansa ona doğru ilerler; gözleri gören (ahireti için) azık hazırlarken kör de dünyası için azık toplar. /3690

94ـ إنَّ للدُّنيا رِجالاً لَدَيْهِم كُنُوزٌ مَذْخُورَةٌ، مَذْمُومَةٌ عِنْدَكُمْ مَدْحُورَةٌ، يُكْشَفُ بِهِمْ الدّينُ، كَكَشْفِ أحَدِكُمْ رَأسَ قِدْرِهِ، يَلُوذُونَ كالجَرادِ، فَيُهْلِكُونَ جَبابِرَةَ البِلادِ/ 3691.

94- Şüphesiz dünyanın, yanında hazineler yığılı adamları vardır; size göre onlar kınanmış, kovulmuş kimselerdir; din, kazanlarınızın kapaklarını açtığınız gibi, onların vesilesiyle aydınlığa kavuşur; onlar çekirgeler gibi her yana yayılır-yerleşirler, sonra da bölgelerindeki zorbaları helak ederler. /3691

95ـ إنَّ الدُّنيا وَالآخِرَةَ عَدُوّانِ مُتَفاوِتانِ، وَسَبيلانِ مُخْتَلِفانِ، فَمَنْ أحَبَّ الدُّنيا وَتَوالاها أبْغَضَ الآخِرَةَ وَعاداها، وَهما بِمَنْزِلَةِ الَمْشرِقِ وَالمَغْرِبِ وَماشٍ بَيْنَهُما، فَكُلَّما قَرُبَ مِنْ واحِدٍ بَعُدَ مِنَ الآخَرِ، وَهُما بَعْدُ ضَرَّتانِ/ 3692.

95- Şüphesiz dünya ve ahiret iki farklı düşman, iki çelişkili yoldur; o halde kim dünyayı sever ve ardından giderse ahirete kin güder, düşman kesilir. Aralarında ki mesafe doğu ile batı ve ikisi arasında yürüyen insanın uzaklığı kadardır; hangisine yaklaşacak olsa diğerinden uzaklaşır; bunlar, asla bir araya gelmezler. /3692

96ـ إنَّ الدُّنيا لَمِشْغَلَةٌ عَنِ الآخِرَةِ، لَمْ يُصِبْ صاحِبُها مِنْها سَبَباً (سَيْباً)، إلاّ فَتَحَتْ عَلَيْهِ حِرْصاً عَلَيْها وَلَهَجاً بِها/ 3695.

96- Şüphesiz dünya ahiretten alıkoyandır. Onun dostu, dünya tarafından bir hırs ve şevk kapısı  kendisine açılmadıkça bir sebebe ulaşmaz ( yani bağışta bulunulmaz). /3695

97ـ إنَّ اللهَ تعالى جَعَلَ الدُّنيا لِما بَعْدَها، وَابْتَلى فيها أهْلَها لِيَعْلَمَ أيُّهُمْ أحْسَنُ عَمَلاً، وَلَسْنا لِلدُّنيا خُلِقْنا، وَلا بِالسَّعيِ لَها اُمِرْنا، وَإنَّما وُضِعْنا فيها لِنُبْتَلى بِها، وَنَعْمَلَ فيها لِما بَعْدَها/ 3696.

97- Şüphesiz Allah dünyayı sonrası için yaratmış; hangisinin daha iyi amel ettiğini bilmeleri, “Biz dünya için yaratılmadık, onun için çalışıp çabalamaya emrolunmadık, sadece onunla sınanmak için yaratıldık ve sonrası (ahiret) için bir şeyler yapmaya geldik” demeleri için ehlini dünyayla baş başa bırakmıştır. /3696

98ـ إنَّ الدُّنيا دارٌ مُنِيَ لَها (مِنْهالُها) الفَناءُ، وَلأهْلِها مِنْها الجَلاءُ، وَهِيَ حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ، قَدْ عَجِلَتْ لِلْطّالِبِ، وَالتَبَسَتْ بِقَلْبِ النَّاظِرِ، فَارْتَحِلُوا عَنْها بِأحْسَنِ ما يَحْضَرُكُمْ مِنَ الزَّادِ، وَلا تَسْألُوا فيها إلاّ الكَفافَ، وَلا تَطْلُبُوا مِنْها أكْثَرَ مِنَ البَلاغِ/ 3697.

98- Şüphesiz dünya kendisi için yokluk, ehli için ayrılık yuvasıdır; tatlı ve yemyeşildir; onu isteyene doğru hızla koşar; hayranı kesilenin gönlünde yer edinir. O halde yanınızdaki en güzel azıkla yola çıkın, ihtiyacınızdan fazlasını ondan istemeyin ve hedefinize ulaştıracak (azıktan) fazlasını ondan arzu etmeyin. /3697

99ـ إنَّ الدُّنيا لَمْ تُخْلَقْ لَكُمْ دارَ مَقامٍ، وَلا مَحَلَّ قَرارٍ، وَإنَّما جُعِلَتْ لَكُمْ مَجازاً لِتَزَوَّدُوا مِنْها الأعمالَ الصّالِحَةَ لِدارِ القَرارِ، فَكُونُوا مِنْها على أوْفازٍ، وَلا تَخْدَعَنَّكُمْ مِنها العاجِلَةُ، وَلا تَغُرَّنَّكُمْ فيها الفِتْنَةُ/ 3699.

99- Şüphesiz ki dünya sizin için ne sükûnet edilecek, ne de kalıcı olarak yerleşeceğiniz bir yerdir; asıl sükûnet yuvanız için azık toplayasınız, iyi işler yapasınız diye ancak geçit kılınmıştır. O halde hızla yolculuğa hazırlanın; ondaki geçicilikler (geçici nimetler) sizi kandırmasın, fitneler sizi aldatmasın sakın! /3699

100ـ إنَّ الدُّنيا لا يُسْلَمُ مِنْها إلاَّ بِالزُّهْدِ فيها، اُبْتُلِيَ النَّاسُ بِها فِتْنَةً، فَما أخَذُوا مِنْها لَها أُخْرِجُوا مِنْهُ وَحُوسِبُوا عَلَيْهِ، وَما أخَذُوا مِنْها لِغَيرِها قَدِمُوا عَلَيْهِ وأقامُوا فيهِ، وَإنَّها عِندِ ذَوي العُقُولِ كَالظِّلِّ بَيْنا تَراهُ سائِغاً حَتّى قَلَصَ وَزائِداً حَتّى نَقَصَ وَقَدْ أعْذَرَ اللهُ سُبْحانَهُ إلَيْكُمْ فِي النَّهيِ عَنْها، وَأنْذَرَكُمْ وَحَذَّرَكُمْ مِنْها فَأبْلَغَ/ 3698.

100- Şüphesiz dünyaya rağbet etmedikçe onun elinden sağlam kalınmaz. Halk orada imtihana tabi tutulmuştur. Dünya için kendisinden bir şey aldıklarında oradan çıkacak ve onunla hesaba çekilecekler ve onun dışında ki yer için ondan bir şey aldıklarında ona gidecek ve onda ikamet edecekler. Şüphesiz dünya akıl sahiplerinin katında zaman içinde (gün içinde) ki gölge gibidir; onu uzayıp sonra kısalan, çoğalıp sonra azalan olarak görürsün. Gerçekten de Allah, size karşı özrünü yasaklarında getirmiş, ona karşı uyarmış ve çekindirmiştir; böylece size iletmek istediğini iletmiştir. /3698

101ـ الدُّنيا تُسْلِمُ/ 2.

101- Dünya (insanı) terkeder. /2

102ـ الدُّنيا تُذِلُّ/ 3.

102- Dünya (insanı) alçaltır. /3

103ـ الدُّنيا أمَدٌ، الآخِرَةُ أبَدٌ/ 4.

103- Dünya sürelidir, ahiret ise ebedi. /4

104ـ إذل كانَ البَقاءُ لا يُوجَدُ فَالنَّعيمُ زائِلٌ/ 4070.

104- Beka olmadığı zaman nimetler zail olur. /4070

105ـ ما يُعطَي البَقاءُ مَنْ أحَبَّهُ/ 9509.

105- Ölümsüzlük, onu isteyene verilmez. /9509

106ـ اَلرُّكُونُ إلَى الدُّنْيا مَعَ ما يُعايَنُ مِنْ سُوءِ تَقَلُّبِها جَهْلٌ/ 2037.

106- Kötü çarkı görülmesine rağmen dünyaya bel bağlamak cahilliktir. /2037

107ـ كُلُّ فانٍ يَسيرٌ/ 6838.

107- Fani olan her şey azdır. /6838

108ـ لا تَرْفَعْ مَنْ رَفَعَتْهُ الدُّنيا/ 10229.

108- Dünyanın yükselttiği kimseyi sen yükseltme. /10229

109ـ يا أهلَ الغُرورِ مَا ألْهَجَكُمْ بِدارٍ، خَيْرُها زَهيدٌ، وَشَرُّها عَتيدٌ، وَنَعيمُها مَسْلُوبٌ، وَمُسالِمُها، مَحْرُوبٌ، وَمالِكُها مَمْلُوكٌ، وَتُراثُها مَتْرُوكٌ/ 11003.

109- Ey aldananlar! Sizi dünyaya karşı düşkün eden şey nedir? Halbuki onun hayrı az, şerri hazır, nimetleri alınmış, barışıkları yenik düşmüş, saltanat sahibi sulta altına girmiş, mirası ise terk edilmiştir. /11003

110ـ يا دُنيا يا ديُنا إلَيكِ عَنّي، أبي تَعَرَّضْتِ أمْ إلَيَّ تَشَوَّقْتِ، لا حانَ حينُكِ، غُرّي غَيري لا حاجَةَ لي فيكِ، قَدْ طَلَّقْتُكِ ثَلاثاً لا رَجْعَةَ لِي فيها، فَعَيْشُكِ قَصيرٌ، وَخطَرُكِ يَسيرٌ، وَأمَلُكِ حَقيرٌ، آه مِنْ قِلَّةِ الزَّادِ وَطُولِ الطَّريقِ، وبُعدِ السَّفَرِ، وَعِظَمِ المَوْرِدِ/ 10998.

110- Ey dünya! Ey dünya! Uzak dur benden! Kendini bana mı sunuyorsun, yoksa bana hayran mı kesildin? Daha zamanın gelmedi. Git, benden başkasını kandır; benim sana ihtiyacım yok. Doğrusu ben, seni dönüşü olmayan üç talakla boşadım. Zira ömrün kısa, önemin az ve ümidin hakirdir. Ah şu azığın azlığından, yolun uzunluğundan, seyrin uzaklığından ve varılacak yerin ihtişamından! /10998

GERİ İNDEKS İLERİ