GERİ | İNDEKS | İLERİ |
37- Ne de şaşılacak şey! Şu bölük bölük halkın, dinlerinde delil saydıkları şeylerin birbirine aykırı oluşuna, Peygamber'in izini izlemeyişlerine, Vasi'nin yaptığına uymayışlarına, gaybe inanmayışlarına nasıl şaşmam ben? Şüpheli şeyler yaparlar; şehvetlerde koşarlar. İyi ve hayır işler, onlarca kendi bildikleri işlerdir; kötü ve yapılmayacak şeyler de inkâr ettikleri şeylerdir. Güç ve ağır işlerde kaçıp sığındıkları kendileridir, örtülü ve anlaşılmaz şeylerde dayanakları kendi reyleridir. Sanki onların her biri, kendisinin imamıdır da kendince sağlam gördüğü şeylere yapışmıştır; yanılmaz sebeplere el atmıştır. /6607
38ـ قَدْ صِرْتُمْ بَعْدَ الهِجْرَةِ أعْراباً، وَ بَعْدَ الْمُوالاةِ أحْزاباً / 6679.
38- Hicretten sonra Arap (bedevilerinin Müslüman olmaları gibi, siz de Müslüman) oldunuz ve dostluktan sonra hiziplere bölündünüz. /6679
39ـ قَدْ ذَهَبَ مِنْكُمُ الذّاكِروُنَ، وَ الْمُتَذَكِّرُونَ، وَ بَقيَ النّاسُونَ وَ الْمُتَناسُونَ/ 6688.
39- Muhakkak ki içinizdeki zikredenler (Allah'ı ananlar) ve anımsayanlar gitti, geriye unutkanlar ve kendilerini unutkanlığa vuranlar kaldı. /6688
40ـ قَدْ قادَتْكُمْ أزِمَّةُ الْحَيْنِ، وَ اسْتَغْلَقَتْ عَلي قُلُوبِكُمْ أقْفالُ الرَّيْنِ/ 6689.
40- Gerçekten de ölüm yuları sizleri çekmiş ve kalplerinize paslı kilitler vurulmuştur. /6689
41ـ قَدْ تَصافَيْتُمْ عَلي حُبِّ العاجِلِ وَ رَفْضِ الآجِلِ / 6490.
41- Gerçekten de dünya sevgisi üzerine ve ahireti terk ederek samimiyetle bir araya toplandınız. /6490
42ـ قَدْ صارَ دينُ أحَدِكُمْ لُعْقَةً عَلي لِسانِهِ، صَنيعَ مَنْ فَرَغَ مِنْ عَمَلِهِ، وَ أحْرَزَ رِضي سَيِّدِهِ / 6492.
42- İçinizden birinin dini, dilinde geveleyip durduğu bir kaşık yiyecek; amelini tamamlayan ve efendisini razı etmeye çalışan kişinin ürünü olmuştur. /6492
43ـ قَدْ خاضُوا بِحارَ الفِتَنِ، وَ أخَذُوا بِالبِدَعِ دُونَ السُّنَنِ، وَ تَوَغَّلُوا الْجَهْلَ، وَ اطَّرَحُوا العِلْمَ / 6701.
43- Gerçekten insanlar fitne denizlerine daldılar, sünnet yerine bidatleri aldılar, cehaletin arkasına gizlendiler ve ilmi bir kenara attılar. /6701
44ـ لا تَيْأَسْ مِنَ الزَّمانِ إذا مَنَعَ، وَ لا تَثِقْ بِهِ إذا أعْطي، وَ كُنْ مِنْهُ عَلي أعْظَمِ الْحَذَرِ / 10302.
44- Zamandan ümidini kesme, men ettiği zaman; güvenme ona, verdiği zaman ve ona karşı en büyük korku içinde ol. /10302
45ـ إنَّ الدَّهْرَ يَجْري بِالباقينَ، كَجَرْيِهِ بِالماضينَ، ما يعُودُ ما قَدْ وَلّي، وَ لا يَبْقي سَرْمَداً ما فيهِ، آخِرُ فِعالِهِ كَأوَّلِهِ، مُتَسابِقَةٌ أمُورُهُ مُتَظاهِرَةٌ أعْلامُهُ، لا يَنْفَكُّ مُصاحِبُهُ مِنْ عَناءٍ وَ فَناءٍ وَ سَلَبٍ وَ حَرَبٍ / 3693.
45- Gerçekten de zaman, önceki insanlar arasında sürüp gittiği gibi, kalanlarıyla da sürüp gitmekte; sırt dönüp gideni geri dönmez ve onda olan ebedi kalmaz, işinin sonu başlangıcı gibidir, işleri birbirinden öne geçmiştir, alametleri açıktır, ona eş olan beladan, yok olmaktan, kopmaktan, ölümden ve talihsizlikten ayrılmaz. /3693
46ـ إنَّ الدَّهْرَ مُوتِرٌ قَوْسَهُ، لا تَخْطي سِهامُهُ وَلاتُؤْسي جِراحُهُ، يَرْمِي الصَّحيحَ بِالسَّقَمِ، وَ النّاجِيَ بِالعَطَبِ / 3694.
46- Gerçekten de zaman, okunu yayına koymuştur; okları şaşmaz, yaraları iyileşmez; sağlıklı insanı hastalığa, kurtuluş bulanı ise helâke atar. /3694
47ـ الدَّهْرُ مُوَكَّلٌ بِتَشْتيتِ الأُلاّفِ / 1173.
47- Zaman, sevgi ve dostlukları dağıtmakla görevlendirilmiştir. /1173
48ـ ساعَةُ ذُلٍّ لاتَفي بِعِزِّ الدَّهْرِ / 5580.
48- Bir anlık zillet, bir ömürlük izzete tercih edilmez. /5580
49ـ ساهِلِ الدَّهْرِ ما ذَلَّ لَكَ قُعُودُهُ وَلا تُخاطِرْ بِشَيْءٍ رَجاءَ أكْثَرَ مِنْهُ / 5623.
49- Senden feraget etmedikçe zamana karşı hoşgörülü ol ve ondan daha fazlasına ulaşmak için tehlikeye atma /5623
50ـ قَدْ أوْجَبَ الدَّهْرُ شُكْرَهُ عَلي مَنْ بَلَغَ سُؤْلَهُ / 6681.
50- Muhakkak ki zaman, isteklerine erişene şükrünü vacip kılmıştır. /6681
51ـ اَلدَّهْرُ يُخْلِقُ الأبْدانَ، وَ يُجَدِّدُ الآمالَ، وَ يُدْنِي الْمَنِيَّةَ، وَ يُباعِدُ الأُمْنِيَّةَ / 1811.
51- Zaman bedenleri yıpratır, dilekleri tazeler, ölümü yakınlaştırır ve arzuları uzaklaştırır. /1811
52ـ اَلدَّهْرُ يَوْمانِ: يَوْمٌ لَكَ، وَ يَومٌ عَلَيْكَ، فَإذا كانَ لَكَ فَلا تَبْطَرْ، وَ إذا كانَ عَلَيْكَ فَاصْطَبِرْ / 1917.
52- Zaman iki günden ibarettir: Bir gün lehine ve bir gün aleyhinedir. O halde lehine olduğu zaman isyan etme ve aleyhine olduğu zaman sabret. /1917
53ـ اَلدَّهْرُ ذُو حالَتَيْنِ: إبادَةٍ وَ إفادَةٍ، فَما أبادَهُ فَلا رَجْعَةَ لَهُ، وَ ما أفادَهُ فَلا بَقاءَلَهُ / 2199.
53- Zamanın iki hali vardır: Öldürmek ve bağışlamak; öldürdüğünün dönüşü, bağışladığının ise kalıcılığı olmaz. /2199
54ـ إنَّ الدَّهْرَ لَخَصْمٌ غَيْرُ مَخْصُومٍ، وَ مُحْتَكِمٌ غَيْرُ ظَلُومٍ، وَ مُحارِبٌ غَيْرُ مَحْرُوبٍ / 3628.
54- Gerçekten de zaman düşman olunmayan bir düşman, zulmetmeyen bir hakim ve savaşılmayan bir savaşçıdır. /3628
55ـ مَنْ عانَدَ الزَّمانَ أرْغَمَهُ، وَمَنِ اسْتَسْلَمَ إلَيْهِ لَمْ يَسْلَمْ / 9054.
55- Kim zamanla savaşırsa onu zelil eder ve kim onunla barışmak isterse esenlikte kalmaz. /9054
56ـ زَمانُ الجائِرِ شَرُّ الأزْمِنَةِ .
56- Zorbanın zamanı, zamanların en kötüsüdür. /
57ـ كُلُّ يَوْمٍ يَسُوقُ إلي غَدِهِ / 6871.
57- Her (yeni) gün, yarına doğru seyir halindedir. /6871
58ـ مِنَ السّاعاتِ تَوَلُّدُ الآفاتِ / 9250.
58- Afetler saatlerden doğar. /9250
59ـ لا ضَمانَ عَلَي الزَّمانِ / 10626.
59- Zamana güven olmaz. /10626
60ـ لا يَأمَنُ أحَدٌ صُرُوفَ الزَّمانِ، وَ لا يَسْلَمُ مِنْ نَوائِبِ الأيّامِ / 10855.
60- Kimse zamanın afetlerinden güvende olmaz ve günlerin belalarından esenlikte kalmaz. /10855
61ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَرَفَ الزَّمانَ أنْ لا يَأمَنَ الصُّرُوفَ وَ الغِيَرَ / 10938.
61- Zamanı tanıyanın onun belaları ve afetlerinden güvende kalmaması revadır. /10938
62ـ اَلطّاعَةُ جَنَّةُ الرَّعيَّةِ وَ العَدْلُ جَنَّةُ الدُّوَلِ / 1873.
62- İtaat halkın, adalet devletin kalkanıdır. /1873
63ـ فَالقُلُوبُ لا هِيَةٌ مِنْ رُشْدِها، قاسِيَةٌ عَنْ حَظِّها، سالِكَةٌ في غَيْرِ مِضْمارِها، كَأنَّ المَعْنِيَّ سِواها، وَكَأنَّ الْحَظَّ في إحْرازِ دُنْياها / 6583.
63- Gönüller o paydan nasipsiz, gaflete dalmış, kararmış; doğru yoldan habersiz her yanlarını kötülükler sarmış. Gidilecek yoldan başka bir yola düşmüşler; sanki söylenenler onlara değilmiş; sanki doğru yolu bulmak, dünyalarını elde etmekten ibaretmiş. /6583
64ـ فَيالَها مَواعِظَ شافِيَةً لَوْ صادَفَتْ قُلُوباً زاكِيَةً وَ أسْماعاً واعِيَةً، وَ آراءً عازِمَةً / 6590.
64- Ne yazık! Bu şifa veren öğütler, keşke temiz kalplere, işitip duyan kulaklara, azimli düşüncelere söylenseydi! /6590
65ـ مِنْهُمْ تَخْرُجُ الفِتْنَةُ، وَ إلَيْهِم تَأوِي الخَطيئَةُ، يَرُدُّونَ مِنْ شَذَّ عَنْها فيها، وَ يَسُوقُونَ مَنْ تَأَخَّرعَنْها إلَيْها / 9852.
65- Fitne onlardan çıkar, günah onlara yönelir, o (fitne ve günahtan) uzak olanı ona getirirler ve ondan geri kalanı ona doğru sürerler. /9852
66ـ فَلَئِنْ أمَرَ الباطِلُ لَقَديماً فَعَلَ، وَلَئِنْ قَلَّ الْحَقُّ لَرُبَّما وَ لَعَلَّ، لَقَلَّما أدْبَرَ شَيْءٌ فَأدْبَرَ / 7371.
66- Gerçekten de eğer bâtıl çoğalmışsa sebebi geçmiştede olmasıdır. Hak azalmışsa çoğalması umulur; sırt çeviren şeyin ise dönmesi azdır. /7371
67ـ قَدْ ظَهَرَ أهْلُ الشَّرِّ، وَ بَطَنَ أهْلُ الْخَيْرِ، وَ فاضَ الكِذْبُ، وَ غاضَ الصِّدْقُ 6707.
67- Gerçekten de kötülük ehli ortaya çıkmış, hayır ehli saklanmış, yalan çoğalmış ve doğruluk azalmıştır. /6707
68ـ قَدِ اسْتَدارَ الزَّمانُ كَهَيْئَتِه يَوْمَ خَلَقَ السَّمواتِ وَالأرْضَ / 6709.
68- Gerçekten de zaman, yeryüzüyle gökyüzünün yaratıldıkları günkü gibi, varolan şekliyle dönüp durmadadır. /6710
69ـ قَدْ كَثُرَ القَبيحُ حَتّي قَلَّ الحَياءُ مِنْهُ / 6710.
69- Gerçekten de çirkin şeyler o kadar çoğaldı ki, artık onlardan hayâ dahi azaldı. /6710
70ـ قَدْ كَثُرَ الكِذْبُ حَتّي قَلَّ مَنْ يُوثَقُ بِهِ / 6711.
70- Gerçekten de yalan öyle çoğaldı ki, artık güvenilecek kişi az kaldı. /6711
71ـ مالي أراكُمْ أشْباحاً بِلا أرْواحٍ، وَ أرْواحاً بِلا فَلاحٍ، وَ نُسّاكاً بِلا صَلاحٍ، وَتُجّاراً بِلا أرْباحٍ / 9635.
71- Ne oldu da ben sizleri ruhsuz bedenler; kurtuluşa ermemiş ruhlar; doğru yolu bulmamış ibadet edenler ve kâr etmeyen tacirler gibi görüyorum? /9635
72ـ اَلزَّمانُ يَخُونُ صاحِبَهُ وَلا يَسْتَعْتِبُ لِمَنْ عاتَبَهُ / 2093.
72- Zaman, ona eşlik edene hıyanet eder ve onu kınayanı memnun etmez. /2093
73ـ إذا فَسَدَ الزَّمانُ سادَ اللِّئامُ / 4036.
73- Zaman bozulduğu zaman alçaklar efendi olur. /4036
74ـ فِي الزَّمانِ اَلْغِيَرُ (اَلْعِبَرُ) / 6466.
74- İbretler (veya değişiklikler) zamandadır. /6466
75ـ مَنْ تَشاغَلَ بِالزَّمانِ شَغَلَهُ / 7890.
75- Zamanla uğraşıp duranı zaman meşgul eder. /7890
76ـ مَنْ أمِنَ الزَّمانَ خانَهُ، وَ مَنْ أعْظَمَهُ أهانَهُ / 8028.
76- Kim zamana güvenirse zaman ona ihanet eder ve kim zamanı büyütürse zaman onu küçültür. /8028
1ـ ما كُلُّ مَفْتُونٍ يُعاتَبُ / 9463.
1- Fitneye maruz kalan herkes kınanmaz. /9463
1ـ اَلْفُجُورُ دارُ حِصْنٍ ذَلِيلٍ، لا يَمْنَعُ أهْلَهُ، وَلا يُحْرِزُ مَنْ لَجَأَ إلَيْهِ / 2067.
1- Fücur aşağılık bir kaledir; içindekileri (belalardan) uzaklaştırmaz ve ona sığınanı korumaz. /2067
2ـ إيّاكَ وَمَحاضِرَ الفُسُوقِ، فَإنَّها مُسْخِطَةٌ لِلرَّحْمنِ، مُصْلِيَةٌ لِلنيِّرانِ / 2698.
2- Günah yuvalarından uzak dur! Şüphesiz bu tür yerler Allah'ı gazaplandırır, cehennem ateşini alevlendirir. /2698
3ـ اَلفُجُورُ مِنْ شِيَم الكُفّارِ / 574.
3- Fücur kâfirlerin özelliklerindendir. /574
4ـ إنَّ الفُجّارَ كُلُّ ظَلُمٍ خَتوُرٍ / 3403.
4- Şüphesiz fücur ehilleri pek zalim, pek vefasızdırlar. /3442
5ـ اَلفاجِرُ مُجاهِرٌ / 122.
5- Fücur ehli açıkça günah işleyendir. /122
6ـ اَلفاسِقُ لا غيبَةَ لَهُ / 1013.
6- Fasığın gıybeti olmaz. /1013
7ـ اَلفَجُورُ لاتَقِيَّةَ لَهُ / 1016.
7- Zinakârın (veya günah işlemeye ısrar edenin) korkusu olmaz. /1016
8ـ دُوَلُ الفُجّارِ مَذَلَّةُ الأبْرارِ / 5115.
8- Fücur ehlinin yurtları iyiler için zillet yurdudur. /5125
9ـ فِرُّوا كُلَّ الفِرارِ مِنَ الفاجِرِ الفاسِقِِ / 6573.
9- Var gücünüzle zinakar fasıklardan kaçınız. /6573
10ـ قَطيعَةُ الفاجِرِ غُنْمٌ / 6738.
10- Fücur ehlinden ilişkiyi kesmek ganimettir. /6738
11ـ لَيْسَ مَعَ الفُجُورِ غَناءٌ / 7456.
11- Fücur ve ahlaksızlık ile zenginlik olmaz. /7456
12ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَرَفَ الفُجّارَ أنْ لا يَعْمَلَ عَمَلَهُمْ / 10941.
12- Fücur ehlini tanıyana onların yaptıklarını yapmamak yaraşır. /10911
13ـ مُذيعُ الفاحِشَةِ كَفاعِلِها / 9759.
13- Fuhuşu yayan onu yapan gibidir. /9759
1ـ عَجِبْتُ لِغافِلٍ, وَ المَوْتُ حَثيثٌ في طَلَبِهِ /6249.
1- Ölüm onu aceleyle isterken gafil olana şaşarım. /6249
2ـ مَنْ طالَبَ غَفْلَتُهُ تَعَجَّلَتْ هَلَكَتُهُ /8318.
2- Gaflete düşenin helaki çabuklaşır. / 8318
3ـ مَنْ غَلَبَتْ عَلَيْهِ الغَفْلَةُ ماتَ قَلْبُهُ /8430.
3- Gafletin yendiği kimsenin kalbi ölür. /8430
4ـ مَنْ غَفَلَ عَنْ حَوادِثِ الأيّام أيْقَظَهُ الحِمامُ /9161.
4- Zamanın hadiselerinden gafil olanı ölüm uyandırır. /9161
5ـ وَيْلٌ لِمَنْ غَلَبَتْ عَلَيْهِ الغَفْلَةُ فَنَسِيَ الرِّحْلَةَ وَ لَمْ يَسْتَعِدَّ /10088.
5- Gaflete yenik düşene yazıklar olsun; zira göç edeceğini unutur ve (ahireti için) hazırlık yapmaz. /10088
6ـ لا عَمَلَ لِغافِلٍ /10451.
6- Gafilin ameli (kabul) olmaz. /10451
1ـ اِنْتِباهُ العُيُونِ لا يَنْفَعُ مَعَ غَفْلَةِ القُلُوبِ /1870.
1- Gözlerin uyanık kalması kalplerin gafletine yarar sağlamaz. /1870
2ـ اَلْغَفْلَةُ تَكْسِبُ الاِغْتِرارَ, وَتُدْنيِ مِنَ البَوارِ /2125.
2- Gaflet aldanmaya yol açar, helâka sürükler. /2125
3ـ اِحْذَرُوا الغَفْلَةَ, فَإنَّها مِنْ فَسادِ الحِسِّ /2584.
3- Gafletten kaçının; zira gaflet, hissi bozar. /2584
4ـ إيّاكَ وَ الغَفْلَةَ, وَ الاِغْتِرارَ بِالْمُهْلَةِ, فَإنَّ الغَفْلَةَ تُفْسِدُ الأعْمالَ, وَالآجالَ تَقْطَعُ الآمالَ /2717.
4- Gafletten ve zamana karşı aldanmaktan kaçın; zira gaflet amelleri bozar, ecel ise arzuları keser. /2717
5ـ اَلْغَفْلَةُ ضَلالَةٌ, اَلْغِرَّةُ جَهالَةٌ /196.
5- Gaflet sapıklık, aldanmak cehalettir. /196
6ـ اَلْغَفْلَةُ طَرَبٌ /221.
6- Gaflet eğlencelidir. (Zira gafil, hiçbir şeyi umursamadığından derdi olmaz) /221
7ـ اَلْغَفْلَةُ أضَرُّ الأعْداءِ /472.
7- Gaflet en zararlı düşmandır. /472
8ـ اَلْغَفْلَةُ شيمَةُ النَّوْكى /897.
8- Gaflet akılsızların huyudur. /897
9ـ اَلْغَفْلَةُ ضِدُّ الحَزْمِ /1031.
9- Gaflet basiretin zıddıdır. /1031
10ـ اَلْغَفْلَةُ ضَلالُ النُّفُّوسِ وَ عُنْوانُ النُّحُوسِ /1404.
10- Gaflet nefislerin sapkınlığı ve uğursuzlukların belirtisidir. /1404
11ـ دَوامُ الغَفْلَةِ يُعْمِى البَصيرَةَ /5146.
11- Gafleti devam ettirmek basireti kör eder. /5146
12ـ سُكْرُ الغَفْلَةَ وَ الغُرُورِ أبْعَدُ إفاقَةً مِنْ سُكْرِ الخُمُورِ/5651.
12- Gaflet ve gurur sarhoşluğuna kapılan, şarapların sarhoşluğuna kapılandan daha geç uyanır. /5651
13ـ ضادُّوا الغَفْلَةَ بِاليَقْظَةِ /5925.
13- Gaflete, uyanık olmakla karşı koyun. /5925
14ـ عَجِبْتُ لِغَفْلَةِ ذَوِي الألْبابِ عَنْ حُسْنِ الاِرْتيادِ وَ الاِسْتِعْدادِ لِلْمَعادِ /6263.
14- Akıl sahiplerinin kıyamet günü için iyi bir irtihal ve hazırlıklı olmaktan gaflet etmelerine şaşarım! /6263
15ـ فِي السُّكْونِ إلَى الغَفْلَةِ اِغْتِرارٌ /6454.
15- Gaflete sessiz kalmak aldanmaktır. /6454
16ـ فيالَها حَسْرَةً عَلى ذي غَفْلَةٍ إنْ يَكُنْ (أنْ يَكُونَ) عُمْرُهُ عَلَيْهِ حُجَّةً, وأنْ تُؤَدِّبَهُ (وَ أنْ تُؤَدِّيَهُ) أيّامُهُ إلى شَقْوَةٍ /6571.
16- Ömrü aleyhine hüccet olduğu ve zamanın talihsizliğe sürüklediği halde gaflet edene yazıklar olsun! /6571
17ـ فَأفِقْ أيُّهَا السّامِعُ مِنْ غَفْلَتِكَ, وَ اخْتَصِرْ مِنْ عَجَلَتِكَ, وَ اشْدُدْ أزْرَكَ وَ خُذْ حِذْرَكَ وَ اذْكُرْ قَبْرَكَ فَإنَّ عَلَيْهِ مَمَرَّكَ /6597.
17- Ey (sesimi) işiten kimse! Gafletinden uyan, aceleciliğini kıs, sırtını sağlam tut (şüphelenme), korkunu yenmeyi bil ve kabrini an; şüphesiz güzergâhın orasıdır. /6597
18ـ كَفى بِالغَفْلَةِ ضَلالاً /7017.
18- Gafletin sapıklık olması (onun kötü oluşuna) yeterlidir. /7017
19ـ كَفى بِالْمَرْءِ غَفْلَةً أنْ يَصْرِفَ هِمَّتَةُ فيما لا يَعْنيِهِ /7074.
19- İnsanın, kendisine faydalı olmayan şeylerle uğraşması gafil oluşuna yeterlidir. /7074
20ـ كَفى بِالرَّجُلِ غَفْلَةً أنْ يُضَيِّعَ عُمْرَهُ فيما لا يُنْجيهِ /7075.
20- İnsanın gafletine, ömrünü kendisini kurtarmayacak şeylerde zayi etmesi yeter. /7075
21ـ مَنْ غَفَلَ جَهِلَ /7686.
21- Gaflet eden cahilleşir. /7686
1ـ لا تُغالِبْ مَنْ لا تَقْدِرُ عَلى دَفْعِهِ /10176.
1- Mağlup etmeye gücün yetmediği birini yenmeye çalışma! /10176
1ـ قَدْ يَغْلِبُ المَغْلُوبُ /6441.
1- Bazen mağlup galip gelir. /6441
2ـ مَنْ غالَبَ مَنْ فَوْقَهُ قُهِرَ /8102.
2- Kendisinden üstün olanla mücadele eden yenilir. /8102
3ـ كُلُّ غالِبٍ غَيْرُ اللهِ مَغْلُوبٌ /6894.
3- Allah'tan başka her galip mağluptur. /6894
1ـ اَلْحَجَرُ الغَصْبُ فِي الدّارِ رَهْنٌ لِخَرابِها /1794.
1- Evde bulunan gaspedilmiş bir taş, oranın viran olmasına güvencedir. /1794
1ـ اَلْغَضَبُ يُرْدي صاحِبَهُ, وَيُبْدي مَعايِبَهُ /1709.
1- Öfke, sahibini (belaya) düşürür, ayıplarını ortaya çıkarır. /1709
2ـ اَلْغَضَبُ نارٌ مُوقَدَةٌ, مَنْ كَظَمَةُ أطْفَأَها, وَ مَنْ أطْلَقَهُ كانَ أوَّلَ مُحْتَرِقٍ بِها /1787.
2- Öfke, tutuşturulmuş bir ateştir; kim onu alt ederse ateşi söndürmüştür ve kim onu salıverirse onda yanan ilk kişi olur. /1787
3ـ اَلْغَضَبُ يُثيرُ كَوامِنَ الحِقْدِ /2164.
3- Öfke gizli kinleri tahrik eder. /2164
4ـ إيّاكَ وَ الغَضَبَ, فَأوَّلُهُ جُنُونٌ, وَ آخِرُهُ نَدَمٌ /235.
4- Öfkeden kaçın; zira başı delilik, sonu ise pişmanlıktır. /235
5ـ أقْدَرُ النّاسِ عَلَى الصَّوابِ مَنْ لَمْ يَغْضَبْ /3047.
5- Doğruluğa (ulaşmada) halkın en güçlüsü, öfkelenmeyenidir. /3047
6ـ أفْضَلُ الْمِلْكِ مِلْكُ الغَضَبِ /2904.
6- En üstün mülk, öfkeye sahip olmaktır. /2904
7ـ اِبْقَ لِرِضاكَ مِنْ غَضَبِكَ, وَإذا طِرْتَ فَقَعْ شَكِيراً /2340.
7- Mutluluğun için öfkenden vazgeç ve uçtuğun zaman çokça şükrederek in. /2340
8ـ اِحْتَرِسُوا مِنْ سَوْرَةِ الغَضَبِ, وَأعِدُّوا لَهُ ما تُجاهِدُونَهُ بِهِ مِنَ الكَظْمِ وَ الحِلْمِ /2507.
8- Kendinizi öfkenin hiddetinden koruyun; onunla kızgınlığınızı yatıştırarak ve sabrederek mücadele edin. /2507
9ـ اِحْذَرُوا الغَضَبَ, فَإنَّهُ نارٌ مُحْرِقَةٌ /2588.
9- Öfkeden uzak durun; zira o yakıcı bir ateştir. /2588
10ـ أفْضَلُ النّاسِ مَنْ كَظَمَ غَيْظَهُ, وَ حَلُمَ عَنْ قُدْرَةٍ /2104؟
10- Halkın en üstünü, gazap ateşini söndüren ve intikam almaya gücü olduğu halde sabredenidir. /3104
11ـ أعْدى عَدُوٍّ لِلْمَرْءِ غَضَبُهُ, وَ شَهْوَتُهُ, فَمَنْ مَلَكَهُما عَلَتْ دَرَجَتُهُ, وَبَلَغَ غايَتَهُ /3269.
11- İnsanın en azılı düşmanı öfkesi ve şehvetidir; öyleyse kim bu ikisine sahip olursa makamı yücelir, hedefine ulaşır. /3269
12ـ اَلْغَضَبُ مَرْكَبُ الطَّيْشِ /808.
12- Öfke, aptal ve kararsız bir binektir. /808
13ـ اَلْغَضَبُ يُثيرُ الطَّيْشَ /934.
13- Öfke aptallığı ve kararsızlığı doğurur. /909
14ـ اَلْغَضَبُ نارُ القُلُوبِ /965.
14- Öfke kalplerin ateşidir. /965
15ـ اَلْغَضَبُ شَرٌّ إنْ أطَعْتَهُ دَمَّرَ /1220.
15- Öfke şerdir; ona uyarsan yok eder. /1220
16ـ اَلْغَضَبُ عَدُوٌّ, فَلا تُمَلِكْهُ نَفْسَكَ /1337.
16- Öfke düşmandır; o halde onu kendine malik yapma. /1337
17ـ اَلْغَضَبُ يُفْسِدُ الألْبابَ, وَيُبْعِدُ مِنَ الصَّوابِ (عَنِ الثَّوابِ) /1356.
17- Öfke akılları bozar, doğru yoldan uzaklaştırır. /1356[45]
18ـ إنَّكُمْ إنْ أطَعْتُمْ سَوْرَةَ اَلْغَضَبِ أوْرَدَتْكُمْ نِهايَةَ العَطَبِ /3854.
18- Kuşkusuz, şiddetli gazaba uyacak olsanız, sizi yok oluşun doruğuna çıkarır. /3854
19ـ إذا تَسَلَّطَ عَلَيْكَ الغَضَبُ فَاغْلِبْهُ بِالحِلْمِ وَ الوَقارِ /4160.
19- Öfke sana musallat olduğunda sabır ve vakarla onu alt et. /4160
20ـ بِكَثْرَةِ الغَضَبِ يَكُونُ الطَّيشُ /4264.
20- İstikrarsızlık, öfkenin çokluğuyla olur. /4264
21ـ بِئْسَ القَرينُ اَلْغَضَبُ, يُبْدي الْمَعائِبَ, وَيُدْنِي الشَّرَّ, وَ يُباعِدُ الخَيْرَ /4417.
21- Öfke ne de kötü bir arkadaştır: ayıpları ortaya çıkarır, kötülüğü yaklaştırır, iyiliği ise uzaklaştırır. /4417
22ـ داوُوا الغَضَبَ بِالصَّمْتَ, وَ الشَّهْوَةَ بِالعَقْلِ /5155.
22- Öfkeyi susmakla, şehveti akılla tedavi edin. /5155
23ـ رَدُّ الغَضَبِ بِالحِلْمِ ثَمَرَةُ العِلْمِ /5397.
23- Öfkeyi sabırla geri çevirmek, ilmin meyvesidir. /5397
24ـ رُدُّوا البادِرَةَ بِالحِلْمِ /5404.
24- Öfkeyi sabırla geri çevirin. /5404
25ـ سَبَبُ العَطَبِ طاعَةُ الغَضَبِ /5519.
25- Öfkeye uymak, helâka neden olur. /5519
26ـ ضادُّوا الغَضَبَ بِالحِلْمِ , تَحْمِدُوا عَواقِبَكُمْ في كُلِّ أمْرٍ /5895.
26- Öfkeye karşı sabırla savaşarak bütün işlerinizin akıbetini güzelleştirin. /5895
27ـ ضِرامُ نارِ الغَضَبِ يَبْعَثُ عَلى رُكُوبِ العَطَبِ /5909.
27- Öfke ateşinin alevi, helâket bineğini harekete geçirir./ 5909
28ـ ضادُّوا الغَضَبَ بِالحِلْمِ /5911.
28- Öfkeye karşı sabırla savaşın. /5911
29ـ طاعَةُ الغَضَبِ نَدَمٌ وَعِصْيانٌ /6025.
29- Öfkeye uymak pişmanlık ve isyandır. /6025
30ـ ظَفِرَ بِالشَّيْطانِ مَنْ غَلَبَ غَضَبَهُ /6048.
30- Öfkesini yenen şeytanı da yener. /6048
31ـ ظَفِرَ الشَّيْطانُ بِمَنْ مَلَكَهُ غَضَبُهُ /6049.
31- Öfkenin üstün geldiği kimseye şeytan da üstün gelir. /6049
32ـ فِي الغَضَبِ اَلعَطَبُ /6500.
32- Helâk oluş, öfkededir. /6500
33ـ كَثْرَةُ الغَضَبِ تُزْري بِصاحِبِهِ, وَ تُبْدي مَعائِبَهُ /7165.
33- Öfkenin çokluğu sahibini lekeler, ayıplarını ortaya çıkarır. /7107
34ـ كُنْ بَطيءَ الغَضَبِ, سَريعَ الفَيْءِ, مُحِبّاً لِقَبُولِ العُذْرِ /7165.
34- Geç öfkelenen, çabuk dönen (öfkesini çabucak sakinleştiren) ve özrü kabul etmeyi seven biri ol. /7165
35ـ لَيْسَ لإبْلِيسَ وَهَقٌ أعْظَمُ مِنَ الغَضَبِ وَالنِّساءِ /7494.
35- Şeytanın gazaptan ve kadınlardan daha büyük tuzağı yoktur. /7494
36ـ مَنْ كَثُرَ تَغَضُّبُهُ مَلَّ /7823.
36- Gazabı çok olan usanır. /7823
37ـ مَنْ أطْلَقَ غَضَبَهُ تَعَجَّلَ حَتْفُهُ /7948.
37- Öfkesini salıverenin ölümü erken olur. /7948
38ـ مَنْ غَلَبَ عَلَيْهِ الغَضَبُ لَمْ يَأمَنِ العَطَبَ /7976.
38- Gazabın alt ettiği kimse, helâkten güvende olmaz. /7976
39ـ مَنْ غَلَبَ عَلَيْهِ غَضَبُهُ تَعَرَّضَ لِعَطَبِهِ /8139.
39- Gazabın alt ettiği kimse ölümünü istemiştir. /8139
40ـ مَنْ عَصى غَضَبَهُ أطاعَ الحِلْمَ /8180.
40- Gazabına başkaldıran sabrına uymuştur. /8180
41ـ مَنْ أطاعَ غَضَبَهُ تَعَجَّلَ تَلَفُهُ /8414.
GERİ | İNDEKS | İLERİ |