İLK KIRMANCİ (ZAZA) ENSTİTÜSÜ BERLİN’DE ÇALIŞMALARINA BAŞLADI



 


15.11.2000 günü, aralarında biride kadın olmak üzere 8 kurucu üye tarafından başvurusu yapılan “İnstîtutê Ziman û Kulturê Kirmancî (Zaza) İKK. E.V” (Kırmanci ­Zaza­ Dil ve Kültürü Enstitüsü) resmi onay almasının ardından Berlin’de çalışmalarına başladı. Bazı bürokratik engellerden dolayı açılışı geciken Enstitünün ilk kongresi Temmuz ayında toplandı, Başkanlığını Hasan Çimen’in yaptığı Enstitünün yönetim kurulu Munzur Çem, Aydın Bingöl, Çeko (Tekin Kocadağ), Hatice Yılmaz, Selahattin Bektaş ve Kemal Karadağ’dan oluşuyor.
Enstitü yöneticileri, yıllardır Türk devletinin Kirmancî (Zazaki)’nin üzerinde sistematik olarak asimilasyon ve yok etme politikası yürüttüklerini, bu politika karşısında önemli ve değerli çalışmaların bulunduğu, ancak bunlarında dağınık ve yetersiz olduğunu düşünüyorlar. Kirmancî (Zaza) dili, kültürü, tarihi ve edebiyatının bilimsel olarak araştırılması, varolan asimilasyonun önüne geçilebilmesi için böylesi bir demokratik ve akademik kurumun oluşmasının zaruri bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtiyorlar.
Enstitünün amaçları arasında
- Kırmanç dili, kültürü, edebiyatı, tarihi ve sanatı ile ilgili alanlarda bilimsel araştırma yapmak,
- Kırmançlarla ilgili yayın ve dökümanlardan oluşan kütüphane oluşturmak,
- Çocukların, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim ve öğretiminde kullanılmak üzere gerekli araç-gereçleri hazırlamak,
- Kırmançlarla ilgili hazırlanan yayınları basmak ve dağıtmak,
- Dil kursları düzenlemek gibi etkinlikler yer alıyor.
Enstitüye üyelik için siyasi görüş ve ulus farkı gözetilmiyor. Prensip olarak, sivil toplum örgütleri, demokratik kitle örgütleri, diğer parti ve örgütlerin Enstitünün amaçlarına uygun olması halinde birlikte çalışmayı esas alıyorlar. Finans güçlükleriyle de uğraşmak zorunda kalan Enstitü, şimdilik kurucuların kendi aralarında finanse ettikleri mütevazi bir büroya kavuştu. Yakın vadede yardım kampanyaları açmayı ve uygun alanlarda temsilcilikler oluşturmayı düşünüyorlar. (Yazışmak isteyenler için Enstitünün adresi: Nostitz Str. 47 -10961- Berlin. E­posta: Instıtutekırmancî@aol.com)
Enstitü, yasal prosödüre kavuştuktan hemen sonra 5 haftalık kırmanc dili üzerine seminer verildi. Yine yöneticiler kısa vadede
-Yönetici ve üyelerin dil ve kültür üzerine hazırladıkları yazılı metinlerin basılıma hazırlanması,
-İlk başlayan ve geliştirmek isteyenler için Kırmanci dil kursları düzenlenmesi,
-Kültür gecesi ve geleneksel Kal û Gaxan şenliğinin düzenlemesi için yoğun bir tempoyla çalışmaya başlamışlar.
Enstitünün kuruluşu daha yeni olsa da, yöneticiler kapsamlı bir arşiv çalışması başlatmış durumdalar. Ancak, imkanlar bir hayli sınırlı. Bu tür kurumların açılması sevindirici olmakla birlikte, onlarla her alanda dayanışma içinde olmak, özel arşivlerde bulunan dökümanları bağışlayarak kollektif hale getirmek her duyarlı insanın görevi olmalı. Sadece destekliyorum demekle yol alınmıyor. Kurumlarımızın güçlenmesi, yaşatılması için her türlü dayanışma göstermek, sahiplenmek ve emek vermekle mümkün.
İlk Kirmancî (Zazaki) yayınlanan döküman asırlar öncesine dayanıyor. Axmedê Xasî tarafından 1898 yılında Kirmancî (Zazaki) Mevlüd yazılıyor. 70’li yıllarda ise, çok da yaygın olmamakla birlikte gazete, dergi gibi yayın organlarını görmek mümkün. Günümüze kadar 6 adet Kirmancî (Zaza) sözlük, ayrıca gramer kitapları yayınlanmış durumda.
Kirmancî (Zazaki) olarak yayınlanan periyodik dergilerden biri de Vate.
Enstitünün kurucuları arasında Vate dergisini çıkaran birçok tanıdık isme rastladım. Vate’yi bir yanıyla Bedirhanların çıkardığı Hawar dergisine benzetiyorum. Nasıl ki Hawar genelde Kürt dili, edebiyatı, özelde Kurmanci’nin modern yazı diline kavuşması ve edebiyatının ilerlemesinde etkin bir role sahip olduysa, Vate’nin de Kirmancî (Zazaki) için aynı rolü oynadığını söyleyebilirim. Son yıllarda Kirmancî (Zazaki)’nin Kürt dilinin dört büyük lehçesinden biri mi olduğu, yoksa bağımsız bir dil mi sayılması gerektiği konusunda yoğun tartışmalar var. Bu tartışmaların dilbilimsel ve akademik içeriği kadar siyasi yanları da var. Nasıl kabul edilirse edilsin Kirmancî (Zazaki)’nin, Kurmanci ve Sorani’ye göre çok daha büyük bir asimilasyon tehdidi altında olduğu bir gerçek. Okul yok, yazılı veya görsel basın yok, kitap yok, kurs yok.. Yazıya geçirilmiş metinler çok az. Yeni kuşaklar ise bu dili gittikçe daha az kullanıyorlar.
Bir arkadaşın söyle yakındığını hatırlıyorum; “Zazaca konuşan aydınlar mutlaka çok iyi şekilde Kurmanci’yi öğreniyor, konuşuyor ve yazıyorlar. Fakat Kurmanci konuşan aydınlarımızdan maalesef Zazaca öğrenen, ilgilenen çok az kişi çıkıyor.”
Bir başkası sıkıntısını şöye dile getiriyor; “Biz bütün Kürt kurumlarını destekliyoruz, üye oluyoruz, çalışmalarına katılıyoruz, aidat ödüyoruz. Onlar da, Zazaki de bizim lehçelerimizden biridir, sahip çıkıyoruz diyorlar, ama pratikte Zazaca için çok fazla bir şey yapılmıyor.” Netice olarak sömürgeci asimilasyoncu, inkarcı politikaların kurbanı olan Kirmancî (Zazaki) de kaybolma tehdidiyle karşı karşıya olan dil ve kültürlerden biri. Zazaca konuşan aydınların, edebiyatçıların bu konuda daha çok duyarlılık göstererek bir araya gelmeleri ve böyle bir çalışmayı yürütmeleri yine de çok olumlu bir başlangıç. Belli ki daha katedilmesi gereken bir hayli yol var.
Zazaca’nın üzere oldukça farklı diyalektleri bulunuyor; örneğin Dersim, Elazığ, Bingöl ve Diyarbakır’da konuşulanlar oldukça farklılık arzediyor. Bu da Enstitünün önüne bir hayli kapsamlı bir çalışma alanı açmış olmalı. Dilin isimlendirilmesinde bile bir hayli farklılıklar var, örneğin Dımili, Dımilki, Kırmançki, Hevremani, Zazaki, Kırmanci gibi.. Bazı araştırmacılar Dersim ve yöresinde konuşulan Zazaca’nın halen Doğu Kürdistan (İran) da yaşayan Deylemlilerin konuştuğu dil ile akraba olduğunu belirtiyorlar. (Bruinessen) Kendi adıma sonuçta böyle bir Enstitü açılmasını tehdit altında olan bir dil ve kültürün araştırılması, yaşatılması, geliştirilmesi açısından sevindirici buluyorum.