www.IslamKutuphanesi.com


YEDİNCİ BÖLÜM

HADİS-İ ŞERİFLER HAKKINDA s.359
RESULULLAH'A (S.A.A) İNSANLARI GAFİL AVLAMA İFTİRASI s.360
RESULULLAH (S.AA) MÜSLÜMANLARA AĞIR CEZALAR VERİYORMUŞ! s.361
RESULULLAH'A (S.AA) CİNSEL İLİŞKİYE DÜŞKÜNLÜK İFTİRASI! s.364
RESULULLAH'IN (S.AA) HUZURUNDA MÜZİK VE RAKS! s.366
RESULULLAH'A -HAŞA- ŞARAP İÇME İFTİRASI! s.368
RESULULLAH , A (S.AA) HAYA
ETMEME İFTİRASI! s.369
RESULULLAH'A (S.AA) AVRET YERİNİ AÇMA İFTİRASI! s.370
RESULULLAH (S.AA) NAMAZDA ŞAŞIRIYORMUŞ!!! s.371
RESULULLAH , A (S.AA) YEMİNİNİ BOZMA İFTİRASI! ...s.373
AİŞE YEMİNİNİ BOZDUĞU İÇİN KIRK KÖLE AZAT ETMİŞ! s.375
RESULULLAH'A (S.AA) ALLAH'IN HÜKÜMLERİNE İTİNASIZLIK İFTİRASI! s.376
RESULULLAH'A (S.AA) ÇOCUKÇA DAVRANIŞLAR İFTİRASI! s.382
RESULULLAH'A KUR'AN'I UNUTMA İFTİRASI! s.383
RESULULLAH (S.AA) VE -HAŞA- ÇELİŞKİLİ KONUŞMALAR!
s.393
FAZİLETLERDEKİ ÇELİŞKİ! s.397
RESULULLAH (S.AA) TIP VE İLİMLE ÇELİŞKİDE! (???) 404



        Günümüzde Müslümanların en büyük sorunlarından biri, hadis sorunudur. Bugün hadis alanında Vahhabi üniversitelerinden mezun olan doktorlar, sadece kendi mezhep ve akidelerine uyan hadisleri ezberlemiş, onları tekrarlayıp durmaktalar. Oysa bu hadislerin çoğu, risalet nurunu söndürrnek ve Resulullah'ı -Allah'a sığınırız- ne söylediğini bilmeyen, aklını kaybetmiş, sözleri ve davranışlarıyla delileri dahi güldüren biri olarak göstermek isteyen Emevi ve Abbasiler'in uydurmasıdır.

        Ehl-i Sünnet'ten bazı araştırmacılar, hadis kaynaklarını bu gibi uydurma hadislerden temizlemeye çalışmışlarsa da, ama ne yazık ki, sahih ve muteber kitapları hala bu hadislerle doludur. Az da olsa Şiilerin kitaplarında da bu gibi rivayetlere rastlanıyorsa da Şiiler, Kur'an dışında hiçbir kitabın yüzde yüz sahih olduğunu kabul etmezler. Oysa Ehl-i Sünnet, Kur'an'dan sonra en sahih kitapların Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim olduğunda ittifak etmişlerdir. Hatta bu iki kitaptaki bütün hadislerin sahih olduğunu da iddia ederler.

        İşte bu yüzden Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de bulunan ve Resulullah (s.a.a.) ile Ehl-i Beyt'in (a.s.) kutsallığına gölge düşüren rivayetleri okuyucularla birlikte ince-
---------------------

360/ Zikir Ehline Sorun

lemeye çalışacağız. Bu arada Emevi ve Abbasi halifelerinin amellerini sahih göstermek için uydurulan hadislere değinerek gerçekte kendi cinayetlerini onaylamak için Resulullah'a (s.a.a.) nasıl iftiralar attıklarını hep birlikte göreceğiz.

RESULULLAH'A (S.A.A.) İNSANLARI GAFİL AVLAMA İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inn "Diyat Kitabı, Biri Başkasının Evine Bakar Da Gözünü Çıkarırlarsa Diyeti Olmaz Babı"nda; Müslim ise, Sahih'inin "Adab Kitabı, Başkasının Evine Bakmanın Haram Oluşu Babı"nda Enes bin Malik'ten şöyle naklederler:

        "Adamın biri gizlice Resulullah'ın odalarından birinin içine bakıyordu. Resulullah eline bir bıçak alıp sinerek ona doğru ilerledi. Resulullah (s.a.a.) o adamı gafil avlayarak
bıçaklamak istiyor gibiydi." 1

        Resul-i Ekrem'in yüce ahlakı kesinlikle böyle bir olaya izin vermez. O, müminlere karşı rauf ve rahimdir; bu adama islamı edebi öğretmeli ve bu işin haram olduğunu bildirmelidir. O, kesinlikle eline bıçağı alıp gizlice arkadan gelerek adamı yaralayıp gözünü çıkarmaya kalkışmaz. Kaldı ki o adamın kötü bir niyeti olduğu da bilinmemektedir. Zira o oda Resulullah'ın zevcelerinden birinin odası değildi. Enes bin Malik'in de o odada bulunması bunun en açık delilidir.

        Peygamber efendimizi, insanları gafil avlayarak gözlerini
-----------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 66 ve c. 9, s. 13; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1699, h. 2157.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 361

çıkarmak isteyen kaba ve katı yürekli biri olarak tanıtan bu iftiralardan Allah'a sığınırız! Sahih-i Buhari'nin şarihi bile bu rivayete şaşırarak diyor ki: "Hadiste geçen kelime, "Saklanıp sinerek gelip gafil avlamak" anlamını ifade eder. Başkaları da bu kelimeyi böyle açıklamışlardır. Ama böyle bir hareket, kesinlikle Resulullah'a yakışmamaktadır."1

RESULULLAH (S.A.A.) MÜSLÜMANLARA AĞIR CEZALAR VERİYORMUŞ!

        Buhari, Sahih'inin "Tıp Kitabı, Devenin Sütünden İlaç ve Devenin İdrarından İlaç Babları"nda Enes'ten şöyle nakleder:

        "Halktan bir grup hasta olmuştu. Bunun üzerine Resulullah'a giderek; "Ya Resulallah! Bize sığınak ve yiyecek ver." dediler. Resulullah, onları develerin çobanının yanına göndererek develerin sütü ve idrarından içmelerini söyledi. Onlar da develerin sütünden ve idrarından içtiler. Böylece hastalıktan kurtuldular. Ama çobanı öldürüp develerini çaldılar. Peygamber (s.a.a.) peşlerinden adam göndererek onları yakalattı. Sonra onların ellerini ve ayaklarını kesti ve kızgın çivi ile gözlerini çıkardı. Nihayet onların, dilleriyle yeri yaladıkları halde öldüklerini gördüm."2

        Resulullah'ın kendisi, işkence etmeyi ve bedenleri parçalamayı yasakladığı halde, kendisi böyle bir cinayeti işler mi? Hangi Müslüman bunu kabullenebilir? Çobanı öldürdüler diye kızgın çiviyle gözlerini çıkarır mı? Onların çobana aynı işi yaptıklarını farzetsek dahi, Resulullah olayı araştırıp
-----------------------

1- Sahih-i Buhari, Kirmani Şerhiyle, c. 24, s. 30.
2- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 159 - 160.



362 / Zikir Ehline Sorun

katili bulmadan, istisnasız hepsini nasıl öldürebilir? Birisi; "Onların hepsi ortaklaşa çobanı öldürmüşlerdi." diyebilir. Peki Resulullah onları bağışlayamaz mıydı? Çünkü onlar Müslüman idiler. Bunun delili ise Peygamber efendimize "Ey Allah'ın Resulü!" diye hitap etmeleridir. Acaba Resulullah (s.a.a.) Allah Teala'nın şu sözünü işitmemiş miydi: "Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın aynısını onlara yapın. Ama eğer sabrederseniz, bu sabredenler için daha hayırlıdır."1

        Bu ayetin nüzul sebebi şudur: Resulullah (s.a.a.), amcası Hamza'yı şehit ederek ciğerlerini yiyip bedenini parçaladıklarını görünce; "Allah bana kudret verirse, onlardan yetmiş kişiyi parça parça edeceğim." dedi. (Bazı rivayetlerde böyle geçer.) Bu ayet nazil olunca Resulullah (s.a.a.); "Allah'ım sabrettim." dedi. Böylece amcasının katili Vahşi ve onun bedenini parçalayarak ciğerlerini yiyen Hind' i bağışladı. 2

        Buhari'den aktardığımız bu rivayet o kadar ürkütücüdür ki, rivayeti nakleden şahıs bile bunu biraz hafifletmek için şöyle der: "Katade der ki: Muhammed bin Sirin, bu olayın hudut (ceza) hükümleri inmeden önce vuku bulduğunu
söyler. "

        Bildiğimiz gibi Resulullah (s.a.a.), hiçbir konuda kendinden hüküm vermezdi. En küçük bir işte bile vahyi beklerdi. Bu Resulullah, halkın canıyla ilgili olan ceza kanunları gibi önemli bir konuda nasıl olur da vahyi beklemez?!

        Bu rivayetler üzerinde biraz düşünen bir şahıs hemen şu
------------------------

1- Nahl Suresi / 126.
2- İbn-i Hişam, es-Siret'ün-Nebeviyye, c. 3, s. 101 - 102.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 363

sonuca varır: Emevi hükümdarları ve onların taraftarları, işledikleri cinayetleri ve suçsuz insanları korkunç şekilde cezalandırmalarını yorumlayabilmek için bu rivayetleri uydurmuşlardır. Nitekim bu rivayetin sonunda söylenen sözler de bunu teyit eder. Rivayetin sonunda şöyle geçer:

        "Selam der ki: Haccac, Enes bin Malik'e; "Resulullah'ın verdiği en ağır ceza neydi?" diye sorunca, Enes'in bu hadisi naklettiğini duydum. Bu haber Hasan'a ulaşınca; "Keşke bu hadisi Haccac'a nakletmeseydi!" dedi."1

        Bu rivayetten yalan kokuları gelmektedir. Zira bu rivayetin Haccac'ın hoşnut olması için uydurulduğu belli oluyor. Yeryüzünün en büyük bozguncularından olan Haccac, Ehl-i Beyt Şiilerinden binlercesini öldürtüp bedenlerini
parçalıyor, ellerini - ayaklarını çaprazlama kesip çiviyle gözlerini deşiyor, dillerini arkadan çıkarıyor ve bedenleri yansın diye güneşin önüne asıyordu. Böyle rivayetler kesinlikle onun amellerini onaylıyordu. Çünkü Haccac, böyle yapmakla Resulullah' a uyarak Kur'an'a uygun davranmış oluyordu! La havle ve la kuvvete illa billah'il-Aliyy'il- Azim!

        Bu işin uzmanlarından biri de Muaviye idi. O, Hz. Ali'yi seven Müslümanlara feci şekilde işkence yapıyor, bedenlerini parça parça doğruyordu. Birçok Şiiyi ateşe atmış, birçok suçsuz insanı diri diri toprağa gömmüş, birçok mümini ağaç dallarına asmıştı. Muaviye'nin veziri olan Amr bin As, Muhammed bin Ebu Bekir'i doğrayarak eşek
-----------------

1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 159 - 160.



364/ Zikir Ehline Sorun


derisine doldurdu ve ateşe atarak yaktı. 1

        Şimdi de kendi şehvetperestliklerini ve kadınlara düşkünlüklerini yorumlamak için Resulullah'a (s.a.a.) ne gibi iftiralar attıklarını göreceğiz.

RESULULLAH'A (S.A.A.) CİNSEL İLİŞKİYE DÜŞKÜNLÜK İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Gusül Kitabı, Eşiyle Birleştikten Sonra Tekrar Birleşmek Babı"nda Enes'in şöyle dediğini nakleder: "Resulullah bir gece ve gündüzde bir saatte on bir eşine gidip onlarla münasebette bulunuyordu." Ravi der ki: Ben Enes'e; "Buna gücü yetiyor muydu?" diye sorunca, Enes dedi ki: "Biz de onun otuz erkeğin gücüne sahip olduğunu söylüyorduk."2

        Bu rivayet, sırf Resulullah'ın (s.a.a.) azametini düşürmek ve Muaviye ile Yezid'in pisliklerini, Harun Reşit gibilerin fasıklığını ve şehvetperestliğini örtbas etmek için uydurulmuştur. Yoksa Enes bin Malik, Resulullah'ın bir saatte on bir eşiyle yattığını nereden anlamıştı?! Acaba Resulullah (s.a.a.) mı ona bunu haber vermişti? Yoksa Enes'in kendisi mi olaya şahit olmuştu?! Onun otuz kişinin gücüne sahip olduğunu nereden biliyordu?! Bu büyük iftiradan Allah'a sığınırız!

        Allah'a andolsun ki bunlar, ömrünü cihat, ibadet ve ümmetini eğitmek yolunda harcayan Resul-i Ekrem (s.a.a.) hakkında bağışlanmayacak suçlardır.
------------------------------
1- Tarih-i Taberi, c. 5, s. 104 - 105; Müruc'üz-Zeheb, c. 2, s. 420. 2- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 75 - 76.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 365


        Böyle saçma yalanları rivayet eden cahiller ve akılsızlar ne düşünüyorlar acaba?! Hayvansal şehvetleriyle düşüncelerini kirleten bu adamlar, şehvetlerinin çokluğuyla başkalarına karşı böbürlenmek mi istiyorlar?! Aslında onlar bu rivayetleri uydurmakla iki hedefi güdüyorlardı: Birincisi; Resulullah'ın (s.a.a.) kutsallığı ve azametini düşürmek. İkincisi ise; sarayları kadın ve cariyelerle dolu olan halife ve padişahların amellerine bu şekilde mazeret bulmak.

        Bu rivayeti nakleden Enes bin Malik, eğer Resulullah'ın eşi Aişe'nin ona karşı çıktığını görürse, ne der acaba? Çünkü Aişe, Resulullah'ın bu konuda diğer erkeklerden üstün olmadığını söylüyor.

        Müslim, Sahih'inin "Taharet Kitabı, Gusül Babı"nda Aişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Adamın birisi Resulullah'a (s.a.a.) dedi ki: "Eğer birisi karısıyla cima eder, sonra halsizleşirse gusül alması gerekir mi?" -Aişe der ki:- Ben Resulullah'ın yanında oturmuştum. Bunun üzerine Resulullah o adama; "Ben bu kadınla aynı işi yapıyorum ve sonra gusül alıyoruz." dedi."1

        Rivayeti şerh eden şahıs, Sahih-i Müslüm'in hamişinde; "halsizleşme"yi, "meni gelmeden önce insanın zaaftan veya başka bir sebepten dolayı aletini çıkarması" olarak açıklıyor.2 Öyleyse hani Resulullah'ta otuz kişinin gücü?!

        Bu hadis de yalancıların uydurmasıdır. Allah onların cezasını versin! Allah onları kahretsin! Yoksa aklı başında birisi; Resulullah'ın, normal bir müminin bile diline getire-
--------------------------

1- Sahih-i Müslim, c. 1, s. 272, h. 350. 2- Sahih-i Müslim, c. 1, s. 187, hamiş.



366 / Zikir Ehline Sorun

meyeceği sözleri hem de zevcesinin huzurunda ve yabancı erkeklerin yanında söyleyebileceğini nasıl kabul edebilir?! Dünyanın en üstün insanı, nasıl böyle bir söz söyleyebilir?!

RESULULLAH'IN (S.A.A.) HUZURUNDA MÜZİK VE RAKS!

        Emeviler zamanında yaygın olan müzik ve raksı yorumlamak için birçok rivayetler uydurmuşlar. Örneğin:

        Buhari, Sahih'inin "Nikah Kitabı, Nikahta Tef Çalma Babı"nda Bişr bin Mufazzal'dan, o da Halid bin Zekvan' dan şöyle rivayet eder: Muavviz bin Afra' kızı Rabi' der ki: "Benim nikah törenimde Resulullah gelerek sizin oturduğunuz gibi benim için serilen serginin üzerine oturdu. O sırada, birkaç kız saz ve tef çalarak Bedir'de öldürülen babalarının hakkında şiir okuyorlardı. Onlardan biri şiirin devamında dedi ki: "Aramızda gelecekten haberi olan bir peygamber de var." Bunun üzerine Resulullah; "Bu lafı bırak da şiirlerini oku." dedi."1

        Yine Buhari, Sahih'inin "Cihat Kitabı"nda, Müslim ise, Sahih' inin "Bayram Namazları Kitabı" nda Aişe'den şöyle naklederler: "Yanımdaki iki cariye coşkulu bir şarkı söyledikleri halde Resulullah içeri girdi. Hiçbir şey demeden geçip yatağına uzanarak yüzünü çevirdi. O sırada Ebu Bekir içeriye girdi ve sinirlenerek; "Şeytanın zurnasını Resulullah'ın yanına mı getirdin?!" dedi. Resulullah Ebu Bekir'e dedi ki: "Bırak o ikisini." Ben, o fark etmeyecek bir şekilde cariyelere dışarı çıkmalarını söyledim. Onlar da çıkıp gittiler."
---------------

1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 25.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 367

        Aişe der ki: "Bayram günü Sudanlılar kalkan ve hançerlerle oynuyorlardı. Ya ben, Resulullah'a (s.a.a.); "Onlara bakabilir miyim?" diye sordum, ya da Resulullah'ın kendisi bana; "Bakmak istiyor musun?" dedi. Ben de; "Evet!" dedim. Bunun üzerine Resulullah beni omuzuna aldı. O anda yanağı yanağıma değiyor -Allah'a sığınırız- ve "Ey Erfede'nin evlatları! Biraz yavaş!" diyordu. Benim yorulduğumu hissedince de; "Yeter mi?" dedi. Ben de; "Evet!" dedim. Bunun üzerine "Haydi git!" dedi."1

        Yine Buhari, Sahih'inin "Nikah Kitabı, Kadının Habeşlilere Bakması Babı"nda Aişe'den şöyle nakleder: "Resulullah beni abasına sarmış, ben de camide oynayan Habeşlilere bakıyordum. Ben yoruluncaya kadar Resulullah beni öylece tutmuştu. Öyleyse yaşı az olup da oynamayı çok seven kızların değerini bilin."2

        Müslim de, Sahih'inin "Bayram Namazları Kitabı, Oynamaya İzin Babı"nda Aişe'den şöyle nakleder: "Bayram günü bazı Habeşliler camiye gelerek oynamaya başladılar. Resulullah beni çağırdı. Ben başımı onun omuzlarına dayadığım halde onların oyununu seyrettim. Sonra da yorulup kenara çekildim."3

        Buhari, Sahih'inin "Nikah Kitabı, Kadın ve Çocukların Düğüne Gitmesi Babı"nda Enes bin Malik'ten şöyle nakleder: "Resulullah düğünden dönen kadın ve çocukları görünce, sevinerek hızla onlara doğru ilerledi ve şöyle dedi: "Allah biliyor ki, sizler benim yanımda en sevgili insanlar-
----------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 47; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 609, h. 892.
2- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 47 - 48.
3- Sahih-i Müslim, c. 2, s. 609, h. 892.

368/ Zikir Ehline Sorun

sınız.1

Şarap içmeyi ve sarhoşluğu tevcih edip yorumlamak için bakın neler naklediyorlar!


RESULULLAH'A
-HAŞA- ŞARAP İÇME İFTİRASI!


        Buhari, Sahih'inin "Nikah Kitabı", "Düğünde Kadının Erkeklere Hizmet Etmesi" ve "Düğünde Sarhoş Etmeyen Şarap" bablarında şöyle nakleder:

        "Ebu Üseyd Saidi evlenirken Resulullah'ı ve ashabını davet etti. Onun karısı Ümmü Üseyd, onlar için yemek pişirip getirdi. Resulullah (s.a.a.) yemeğini bitirince kadın, daha önce küçük bir taş kabın içinde ıslattığı hurmaları karıştırarak, içmesi için Peygamber'e verdi. Böylece onu daha iyi ağırlamak istiyordu."2

        Bu rivayetle Resulullah'ın şarap içtiğini söylemek istiyorlar. Oysa bu, Arapların bir geleneği idi. Onlar, suyun kokusunu gidermek için içine birkaç hurma koyarlardı. O halde bu, şarap değildir ve bazıları bunu helal bilirler. Müslim de, bu rivayeti "İçecekler Kitabı, Kaynayıp Sarhoş Etmeyen Üzüm ve Hurma Suyunun Mübah Oluşu Babı"nda3 nakleder. Ama halife ve sultanlar bu rivayete dayanarak şarap içmeye başladılar. Hatta sarhoş etmedikçe şarabın helal olduğunu bile iddia ettiler.

        Emeviler ve Abbasilerin rezilliklerini örtmek için de şu rivayetleri ürettiler:
--------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 32.
2- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 33.
3- Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1589 - 1590, h. 2004 ve 2005.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 369

RESULULLAH'A (S.A.A.) HAYA ETMEME İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Hac Kitabı, Kurban Günü Ziyareti Babı"nda Aişe'den şöyle nakleder: "Resulullah'la birlikte hacca gitmiştik. Kurban kestikten sonra ihramdan çıktık. O sırada Safiyye adet gördü. Resulullah o halde bir erkeğin eşine yaptığını onunla yapmak istiyordu. Ben; "Ya Resulallah! O hayız halindedir." dedim."1

        Bu ne biçim peygamberdir?! Bir eşinin yanında öteki eşiyle yatmak istiyor! Ayrıca, onun ne halde olduğunu bilmiyor da öteki karısı ona haber veriyor!

        Müslim, Sahih'inin "Faziletler Kitabı, Osman'ın Faziletleri Babı"nda Aişe ve Osman' dan şöyle nakleder:

        "Ebu Bekir Resulullah'ın huzuruna gelmek için izin istedi. Peygamber o sırada yatağa uzanmış, Aişe'nin elbisesini giymişti. Resulullah o halde Ebu Bekir'in içeri girmesine izin verdi ve onun istediğini yerine getirdi. Ebu Bekir gittikten sonra Ömer içeri girdi. Peygamber aynı vaziyette onun da içeri girmesine izin verip istediğini yerine getirdi. Sonra ben (Osman) izin istedim. Resulullah hemen kalkıp oturdu ve Aişe'ye de; "Elbiseni giy ve kendini toparla!" dedi. Ben de isteğimi aldıktan sonra evime döndüm. Aişe Resulullah'a (s.a.a.) dedi ki: "Ebu Bekir ile Ömer'den utanmazken neden Osman'dan utandın?" Resulullah; "Osman çok utangaç birisidir. Eğer o halde ona izin verseydim, utancından istediğini söylemeyebilirdi." dedi."2
---------------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 2, s. 214.
2- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1816, h. 2402.



370/ Zikir Ehline Sorun

        Bu ne biçim peygamberdir ki, yatağında eşinin yanında uzandığı halde ashabını karşılıyor! Ve ancak Osman içeri girdiğinde eşinden kendini toparlayıp elbisesini üzerine çekmesini istiyor?!

RESULULLAH'A (S.A.A.) AVRET YERİNİ AÇMA İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Namaz Kitabı, Namazda Çıplaklığın Mekruhluğu Babı"nda, Müslim ise, Sahih'inin "Hayız Kitabı, Avret Yerinin Korunmasına İtina Göstermek Babı"nda Cabir bin Abdullah'tan şöyle naklederler:

        "Resulullah peştamal bağladığı halde onlarla birlikte Kabe'yi onarmak için taş taşıyordu. Amcası Abbas ona dedi ki: "Ey kardeşimin oğlu! Eğer peştamalını çıkarır da omzuna atarsan, taşları daha kolay taşırsın. Bunun üzerine Resulullah peştamalını çıkararak omzuna attı. O sırada bayılarak yere düştü ve ondan sonra Resulullah asla çıplak görülmedi." 1

        Aziz okuyucular! Bakın, Resulullah'a nasıl iftiralar atıyorlar?! Halbuki Resulullah haya ve iffeti imanın direklerinden biri olarak saymıştır; onun haya ve iffeti, bakire kızların hayasından daha çoktu. Resulullah'ın, ashabı karşısında bacaklarını açarak oturduğu rivayetini uydurdukları yetmiyormuş gibi, bir de avret yerinin açılması iftirasını atıyorlar! Acaba bunlara göre Resulullah, amcasının sözünü dinleyerek avret yerini açacak kadar cahil miydi?!
--------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 102; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 268, h.340.



Hadis-i Şerifler Hakkında / 371


        Allah'a ve Resulüne karşı böyle iftiralar atan bu şeytanlardan yüce Allah'a sığınırız! Resulullah'ın -dinimizin izin vermesine rağmen- avret yerini kendi eşleri dahi görmemiştir. Aişe diyor ki: "Resulullah'ın avretini hiç görmedim."1

        Zevcelerinin yanında bile avret mahallini açmayan Resulullah, ashabının ve halkın karşısında nasıl avret yerini açabiliyor? !

        Evet! Tüm bunlar, hiçbir şeyi söylemekten utanmayan Emeviler'in uydurmasıdır. Eğer "Emir'ül-Müminin" ünvanını taşıyan halife, kendisine övgüler yağdıran bir şairin şiirini dinlemekle kendini kaybederek onun avretini öpüyorsa, Resulullah'ın avret mahallinin açıldığını da söyleyeceklerdir. İşte onların bu hayasızlığı, bugün de bazı fasıklara sıçramış ve ahlaksızlıkta hiçbir sınırı tanımaz olmuşlardır.
şer'i hükümlerle oynamak için de aslı olmayan birçok rivayet uydurmuşlardır.


RESULULLAH (S.A.A.) NAMAZDA ŞAŞIRIYORMUŞ!

Buhari, Sahih'inin "Edep Kitabı"nda, Müslim ise, "Mesacid Kitabı, Namazda Şaşırma ve Bu Yüzden Secde Etmek Babı"nda Ebu Hureyre'den şöyle naklederler: "Resulullah bizimle birlikte öğlen namazını iki rekat olarak kıldı. Selamdan sonra mescidin ön kısmındaki bir ağaç dalının yakınına giderek ellerini onun üzerine koydu.
--------------------

1- Sünen-i İbn-i Mace, c. 1, s. 619, h. 1922.



372/ Zikir Ehline Sorun


        Ashabın arasında Ebu Bekir ile Ömer de vardı; ama onunla konuşmaya cüret edemediler. Halk mescitten çıkarken namazın artık yarım kılınacağını zannettiler. Zülyedeyn adlı birisi Resulullah'a (s.a.a.) dedi ki: "Unuttun mu, yoksa namaz iki rekata mı indi?" Resulullah buyurdu ki: "Ne unuttum, ne de namaz iki rekat olmuştur?" Dediler ki: "Hayır, ya Resulallah! Sen unuttun." Peygamber; "Zülyedeyn doğru söyledi." buyurdu. Sonra kalkarak iki rekat daha kıldı ve ardından selam verdi. Daha sonra tekbir getirerek secdeye gitti ve normal secdesinde olduğu gibi ya da biraz daha fazla secdede kaldı. Sonra başını secdeden kaldırıp tekbir getirerek tekrar secdeye gitti ve normal secdesinde olduğu gibi ya da biraz daha fazla secdede kaldı. Sonra başını secdeden kaldırıp tekbir getirdi."1

        Resulullah namazında -haşa- şaşırıp da kaç rekat kıldığını bilmez mi?! Ayrıca ona; "Namazı yarım kıldın." dendiğinde; "Ne unuttum, ne de yarım kıldım." der mi?! Bunlar, genelde namazı sarhoşken kılan ve namazı nasıl kıldığını bilmeyen halifelerin namazlarını örtbas etmek için uydurulmuştur! Bu halifelerden birinin, sabah namazını dört rekat olarak kılıp, sonra cemaate dönerek; "Yeter mi, yoksa fazla mı kılayım?" dediği tarihte meşhurdur.

        Buhari, Sahih'inin "Ezan Kitabı"nda İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder: "Bir gece Meymune'nin evinde uyudum. O gece Resulullah (s.a.a.) da Meymune'nin yanındaydı. Resulullah kalkıp abdest aldı ve namaza durdu. Ben de onun sol tarafına geçtim. Kolumdan tutarak beni sağ tarafına aldı. Sonra on üç rekat namaz kıldı. Daha sonra uyuya-
------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 85; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 404, h. 573.


Hadis-i Şerifler Hakkında /373


rak horlamaya başladı. O yatarken hep horlardı. Sonra müezzin geldi ve onu uyandırdı. Resulullah abdest almadan gidip cemaate namaz kıldırdı."

        Amr der ki: "Bu rivayeti Bükeyr'e anlattığımda o da; "Bunu bana Kureyb rivayet etmişti" dedi."1

        Ümeyye Oğulları, Abbas Oğulları ve diğerlerinden olan emirler ve sultanlar, Resulullah'a (s.a.a.) iftira olarak uydurulan bu yalan rivayetlere dayanarak namaz, abdest ve diğer bütün hükümleri hafife alıyor, onlarla adeta alay ediyorlardı. Hatta bunun sonucunda bir darbımesel olarak "Salat'ul-kıyad fi'l-cumati ve'l-a'yad" (Liderlerin namazı, cuma ve bayramlardadır) denildi.

RESULULLAH'A (S.A.A.) YEMİNİNİ BOZMA İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Meğazi Kitabı, Umman ve Bahreyn Kıssası, Eş'ariler ve Yemenlilerin Gelmesi Babı" nda şöyle nakleder: "Eş'ari kabilesinin en cömerdi olan Ebu Musa, "Cerm" den geldiğinde biz de onun yanına oturmuştuk. O tavuk yiyordu. Aramızda oturan birini de yemeğe davet etti. Adam; "Ben o tavuğun pis bir şey yediğini gördüm." dedi. Bunun üzerine Ebu Musa şöyle dedi: "Gel, ben Resulullah'ın da bundan yediğini gördüm." Adam: "Ben onu yemeyeceğime dair yemin ettim." dedi. Ebu Musa dedi ki: "Gel, ben sana yemin hakkında da bir şeyler söyleyeyim. Biz Eş'ariler Resulullah'ın yanına giderek ondan yardım istedik. Ama o kabul etmedi. Biz tekrar yardım istediğimizde, bize yardım etmeyeceğine dair yemin etti. Çok geçme-
----------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 179.



374 / Zikir Ehline Sorun

den ona birkaç deve getirdiler. Resulullah da bize beş dişi deve vermelerini emretti. Biz develeri aldıktan sonra dedik ki: "Resulullah'a ettiği yemini hatırlatmadık. Artık kesinlikle kurtuluşa erenlerden olamayız." Ben Resulullah'ın yanına dönerek dedim ki: "Ey Resulullah! Sen bize bir şey vermeyeceğine dair yemin etmiştin, ama şimdi verdin." Resulullah şöyle buyurdu: "Evet! Eğer ben bir şey hakkında yemin ettikten sonra daha iyi bir şeyle karşılaşırsam, o işi yaparım."1

        Bakınız bu peygambere! Bir de Allah onu halka, yeminlerini bozmamalarını, aksi takdirde keffaret vermeleri gerektiğini öğretmek için göndermiştir! Ama onun kendisi emrettiği şeye uymuyor! Yüce Allah buyuruyor ki:

        "Allah kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizleri cezalandırmaz; fakat bilerek ettiğiniz yeminlerden dolayı sizleri cezalandırır. Cezası, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamayan, üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Belki şükredersiniz diye
böylece Allah ayetlerini sizlere açıklıyor."

        Yine buyuruyor ki: "Pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın."3
-------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 218 - 219.
2- Maide Suresi /89.
3- Nahl Suresi / 91.



Hadis-i Şerifler Hakkında / 375


AİŞE YEMİNİNİ BOZDUĞU İÇİN KIRK KÖLE AZAT ETMİŞ!

       
Peygamber (s.a.a.) kolayca yeminini bozabiliyorken karısı Aişe bozduğu tek bir yemin için kırk köle azat ediyor! Herhalde Aişe, Resulullah'tan daha üstün ve daha takvalıymış!

        Buhari, Sahih'inin "Edep Kitabı"nda şöyle nakleder:

        "Aişe'ye dediler ki: Abdullah bin Zübeyr, Aişe'nin bir şahsa sattığı veya bağışladığı bir şey hakkında dedi ki: "Vallahi, ya Aişe bundan vazgeçer veya ben onun mallarını zaptederim."

        Aişe; "Gerçekten o böyle mi dedi?" diye sorunca, "Evet" dediler. Bunun üzerine Aişe ibn-i Zübeyr'le asla konuşmayacağına dair Allah adına yemin ederek nezirde bulundu. Bu küsme olayı uzayınca İbn-i Zübeyr adamlarını toplayarak özür dilemek istediyse de Aişe dedi ki: "Vallahi hiçbir ricayı kabul etmeyeceğim ve ahdimi bozmayacağım. İş daha da uzayınca Abdullah bin Zübeyr, Zühre Oğulları kabilesinden olan Misver bin Mahreme ve Abdurrahman bin Esved ile konuştu ve onlara dedi ki: "Allah aşkına Aişe'nin benimle konuşmasını sağlayın. Çünkü küsmenin bu kadar uzun sürmesi doğru olmaz. Misver ile Abdurrahman onu kendi abalarının altına gizleyip Aişe'den izin isteyerek dediler ki: "Allah'ın selam ve rahmeti sana olsun, içeriye girmemize izin veriyor musun?" Aişe; "Evet" dedi. Onlar; "Hepimize izin veriyor musun?" Aişe; "Evet" dedi. Onlar; "Hepimiz gelelim mi?" dediklerinde Aişe dedi ki: "Evet, hepiniz gelin." Aişe, ibn-i Zübeyr'in de onlarla birlikte olduğunu bilmiyordu. İçeriye girdiklerinde ibn-i Zübeyr perdenin arkasına geçerek Aişe'nin boynuna sarıldı ve ağlayarak kendisini affetmesi
-----------------------



376 / Zikir Ehline Sorun

için yalvardı. O sırada Misver ile Abdurrahman da onunla konuşması için ısrar ettiler. Onlar dediler ki: "Resulullah (s.a.a.); "Bir müminle üç günden fazla küskün kalmak caiz değildir." buyurmuştur." Onlar çok ısrar edince Aişe ağlayarak; "Ben nezirde bulundum ve nezir ağırdır." dediyse de onlar o kadar ısrar ettiler ki sonunda İbn-i Zübeyr'le konuştu ve nezrinin keffareti olarak kırk köle azat etti.

        Aişe daha sonraları nezrini hatırladığında o kadar ağlıyordu ki peçesi gözyaşları ile ıslanıyordu." 1

        Resulullah'ın (s.a.a.), mümin birinin mümin kardeşiyle üç günden fazla küsmesini haram ettiğine göre yemininin doğru olmamasına rağmen Aişe kırk köle azat ediyor!

        Bu rivayetten ayrıca şunu da anlıyoruz: Aişe, tek başına bir devlet kadar zenginmiş! Yoksa o nereden kırk köle ya da kırk köle parasına sahip olabilirdi? Resulullah'ın dahi hayatı boyunca bu kadar köleyi serbest bıraktığını tarih kitapları yazmamıştır.

        Evet! Onlar böylece kendi yaptıklarına bahane bulmak için buldukları her kötülüğü Resulullah'a (s.a.a.) isnat etmişlerdir. Allah onları kahretsin!

        Şer'i hükümlere önem vermemelerini de örtbas etmek için bakın neler söylüyorlar:

RESULULLAH'A (S.A.A.) AI,LAH'IN HÜKÜMLERİNE İTİNASIZLIK İFTİRASI!

Buhari, Sahih'inin "Oruç Kitabı, Ramazan Ayında Cima Yapmak Babı"nda, Müslim ise "Oruç Kitabı, Ramazan

---------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 25.




Hadis-i Şerifler Hakkında / 377


Gündüzünde Cimanın Haram Olması Babı"nda Ebu Hureyre' den şöyle naklederler:

        "Bir gün Resulullah'ın huzurunda oturmuştuk. içeriye birisi girerek; "Ya Resulallah! Helak oldum!" dedi. Resulullah buyurdu ki: "Sana ne oldu?" Adam; "Oruçlu halde eşimle münasebette bulundum." dedi. Resulullah; "Azat edecek kölen var mı?" buyurdu. Adam; "Hayır." dedi. Resulullah; "Altmış fakire yemek verebilir misin?" buyurunca adam yine; "Hayır." cevabını verdi. Resulullah biraz durdu. Bu arada Resulullah'a hurma dolu bir tabak getirdiler. Resulullah; "Nerede o adam?" buyurdu. Adam; "Buyurun." dedi. Resulullah buyurdu ki: "Bu hurmaları al ve sadaka ver." Adam dedi ki: "Eğer bunu fakir bir adama vereceksem, vallahi benim eşim ve evlatlarımdan daha fakir bir aile yoktur." Resulullah öyle güldü ki dişleri göründü. Sonra, "Bunları kendi ailene yedir." buyurdu."1

        Görüyor musunuz?! Allah Teala'nın kulları için farz kıldığı hükümler ve hadler nasıl hafife alınıyor?! Allah Teala zenginlere köle azat etmeyi farz kılıyor; eğer yapamazlarsa (veya bulunmazsa) altmış fakire yemek vermelerini istiyor ve eğer yemek de veremezlerse altmış gün oruç tutmalarını emrediyor.

        Ama bu rivayette Allah'ın hükmü değiştiriliyor. Ayrıca, Resulullah -haşabu adamın günahına o kadar gülüyor ki dişleri görünüyor! Sonra, Allah'ın hükmüne hiç önem vermeden adamın hurmaları ailesine bağışlamasına izin veriyor. Resulullah'a (s.a.a.) atılan bu iftiralar nedir Al-
-------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 41 - 42; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 781, h.1111.



378/ Zikir Ehline Sorun

lah'ım?! Sanki günahkarları cesaretlendiriyorlar. Günahkarları ve fasıkları bu uydurma rivayetlerle öylesine teşvik ediyorlar ki neredeyse kalkıp sevinçten oynayacaklar!

        Evet! Bu gibi rivayetlere dayanılarak, Allah'ın dini ve hükümleri ile alay edilmekte, hatta zina yapan bu çirkin günahıyla övünmektedir. Düğünlerde her türlü günah ve fesat işlenmekte, Ramazan günü oruç yemek normal sayılmaktadır.

        Yine Buhari, Sahih'inin "Yeminler ve Adaklar Kitabı"nda Ata'dan, o da İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder:

        "Adamın birisi Resulullah'a dedi ki: "Şeytan taşlamadan önce tavaf ettim." Resulullah; "Bunun bir sakıncası yoktur." buyurdu. Bir başkası dedi ki: "Kurban kesmeden önce saçımı tıraş ettim?" Hazret; "Hiçbir sakıncası yoktur." buyurdu. Bir başkası da dedi ki: "Şeytan taşlamadan önce kurban kestim?" Resulullah ona da; "Bir sakıncası yoktur." buyurdu."1

        Abdullah bin Amr bin As şöyle rivayet eder: "Kurban bayramında Resulullah hutbe okurken adamın biri ayağa kalkarak dedi ki: "Ya Resulallah! Zannedersem filanca işi falanca işten önce yapmak daha doğrudur." Bir başkası kalkarak dedi ki: "Bu üç hüküm (tıraş, kurban kesme, şeytanı taşlama) hakkında şöyle düşünüyorum." Resulullah; "Nasıl istiyorsan öyle yap; hiçbir sakıncası yoktur." buyurdu. O gün hangi meseleyi ona sorsalar, "Yap yap, sakıncası." diyordu.2
-----------------------------------


1- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 169.
2- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 168 - 169.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 379

        İlginç olan şudur: Bu rivayetleri okuyup da yadsıdığınız zaman bazı bağnazlar kalkıp şu cevabı verirler size: "Allah'ın dini kolaylık dinidir, zorluk dini değil. Peygamber; "Kolaylaştırın, zorlaştırmayın." buyurmuştur."

        Söz doğru ama onlar bu hak sözle batılı murat etmekteler. Tabii ki Allah bizlere kolaylık göstermek ister ve bu yüzden dinde hiçbir zor hüküm koymamıştır. Örneğin; su bulunmadığında veya şiddetli soğukta abdest yerine teyemmüm alınır. Hastalık veya şiddetli zaaftan dolayı oturarak namaz kılınır. Yolculukta oruç tutulmaz, dört rekatlık namazlar yarıya iner. Ancak bu kolaylıklar, hiçbir zaman Allah'ın hükümleriyle oynamayı ve onlara muhalefet etmeyi caiz kılmaz. Mesela, abdest veya teyemmümün tertibini değiştiremeyiz; abdest alırken önce yüzü yıkamak yerine kolları yıkayamayız ve başımızdan önce ayağımıza mesh edemeyiz. Bunlar caiz değildir.

        Ama hadis uyduran yalancılar, kendilerine bir yol bul- mak için, Resulullah'ın Allah'ın hükümlerini hafife aldığını söylemektedirler. Nitekim bazıları diyorlar ki: "Önemli olan namaz kılmandır! Nasıl kılarsan kıl, fark etmez!"

        İlginç olan şudur: Buhari, Resulullah'ın -haşa- "Yap yap, sakıncası yoktur." diye söylediğini naklettiği sayfada Resulullah'ın haddinden fazla sıkı tuttuğu bir olayı anlatıyor. Olayı Ebu Hureyre'den şöyle naklediyor: "Adamın biri namaz kılmak için mescide girdi. O sırada Resulullah bir köşede oturmuştu. Adam gelip selam verdi. Resulullah hemen ona buyurdu ki: "Geri dön ve namazını kıl. Çünkü sen daha namazını kılmadın." Adam geri dönüp namazını kıldı ve tekrar gelip selam verdi. Resulullah buyurdu ki: "Ve aleyk! Geri dön ve namazını kıl. Çünkü sen daha


380 / Zikir Ehline Sorun

namazını kılmadın." Adam üç kez namaz kılıp selam verdi ve her defasında Resulullah onun geri dönüp namaz kılmasını istedi. O adam yalvararak; "Ya Resulallah! Namazı bana öğret." dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem rüku ve secdede bedenin tam olarak sakinleşmesi gerektiğini öğretip şöyle buyurdu:

        "Rükua eğildiğinde bedenin tamamen sakinleştikten sonra kalk ve dimdik doğrulduktan sonra secdeye in ve secdede bedenin tamamen hareketsizleştikten sonra başını kaldır. Tam olarak oturduktan sonra tekrar secdeye git ve bil ki bütün namazların böyle olmalıdır"1

        Yine Buhari, Sahih'inin "Tevhid Kitabı"nda Ömer bin Hattap'tan şöyle nakleder:

        "Resul-i Ekrem'in hayatı döneminde Hişam bin Hakim namazda Furkan Suresini okuyor, ben de duyuyordum. Hişam'ın onu Resulullah'tan öğrendiğim gibi okumadığını gördüm. Neredeyse namazda üzerine saldıracaktım. Ama güçlükle kendimi kontrol ederek namazını bitirinceye kadar sabrettim. Sonra Hişam'ın abasını çekerek; "Sana bu sureyi kim böyle öğretti?" dedim. Hişam; "Resulullah (s.a.a.) öğretti." dedi. "Yalan söylüyorsun." dedim. "Çünkü Resulullah bana başka türlü öğretti." Sonra onu çekerek Resulullah'ın yanına götürüp; "Bu adamın Furkan Suresini bana öğrettiğiniz gibi okumadığını gördüm." dedim. Resulullah; "Ey Hişam! Oku bakayım." buyurdu. O da benim kendisinden duyduğum gibi okumaya başladı. Resulullah; "Böyle nazil olmuştur." buyurdu. Sonra bana dedi ki: "Ey Ömer! Şimdi sen oku." Ben de Resulullah'ın öğrettiği gibi okuyunca şöyle buyurdu: "Böyle de nazil olmuştur. Bu Kur' an yedi
----------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 169.
 

Hadis-i Şerifler Hakkında / 381

şekilde nazil olmuştur. Öyleyse elinizden geldiği kadar Kur'an okuyun."1

        Acaba yine şüpheniz var mı?! Hadis uyduranların hatta Kur'an yoluyla da gelerek Resulullah'ın kutsallığına gölge düşürmek istediklerini ve ashaba yedi çeşit kıraat öğreterek hepsine de "Kur'an böyle nazil olmuştur" dediğini iddia ettiklerini görüyor musunuz?! Eğer kıraatler arasındaki ihtilaf çok aşırı olmasaydı, Ömer bin Hattap sabırsızlanarak Hişam'ın namazını bozmak ister miydi?!

        Bu rivayet bana, sadece bir kıraate uyup başka kıraatlere izin vermeyen bazı Sünni alimlerini hatırlatıyor. Bir gün şu ayeti şöyle okudum: "uzkuru nimetilleti en'amtu aleykum"2 Sünni alimlerden biri bana şiddetle çıkışarak; "Okumasını bilmiyorsan, Kur'an'ın ahengini bozma!" dedi. "Kur'an'ın ahengini nasıl bozdum?!" dediğim zaman "'Uzkuru nimetiyelleti en' amtu aleykum' şeklinde okumalısın." cevabını verdi.

        Yine Buhari, Sahih'inin "Borç isteme ve Ödeme Kitabı"nda Abdulmelik bin Meysere' den şöyle nakleder: "Nezzal der ki: Abdullah'ın şöyle dediğini duydum: "Bir adamın Kur'an okumasını dinliyordum. O adam Resulullah'ın bana öğrettiği gibi okumuyordu. Onun elinden tutup Resulullah'ın yanına götürdüm ve olayı Peygamber'e anlattım. Resulullah; "Her ikiniz de doğru okuyorsunuz." buyurdu."

        İbn-i Şu'be der ki: "Resulullah belki de şöyle demek is-
----------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 194 - 195. 2- Bakara Süresi /47.




382 / Zikir Ehline Sorun

tiyordu: İhtilaf etmeyin. Zira sizden öncekiler ihtilaf edip helak oldular."1

        Fesuphanallah! Nasıl oluyor da Resulullah onların ihtilaflarını onaylayarak, "Her ikiniz de doğru okuyorsunuz." diyebilir?! Halbuki aynı anda her ikisine de doğru kıraati öğretip ihtilafı yok edebilirdi. Kaldı ki, aralarındaki ihtilafı ortadan kaldırmadan nasıl onlara, "İhtilaf etmeyin!" diyebilir ki?! Bu çelişki olmaz mı?! Ey Allah'ın kulları! Allah size merhamet etsin, ne olur siz hakem olun! Onlar şimdi Resulullah'ın teşviki ile ihtilaf etmiş olmuyorlar mı?!
   
        Resulullah (s.a.a.) kesinlikle böyle çelişkili konuşmaktan uzaktır.

        Acaba onlar Kur'an'ın şu ayetini okumadılar mı: "Eğer Kur'an Allah'tan başkasından olsaydı, onda birçok ihtilaflar bulurlardı."2

        Kur'an' daki değişik kıraatler, en büyük ve tehlikeli ihtilaflara ve Kur'an'ın değişik şekillerde yorumlanmasına neden olmaktadır. En belirgin örnek ise abdest ayetindeki ihtilaftır.


RESULULLAH'A (S.A.A.) ÇOCUKÇA DAVRANIŞLAR İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Meğazi Kitabı, Peygamber'in Hastalığı ve Vefatı Babı"nda, Müslim ise, "Selam Kitabı, Hastanın Ağzına Zorla İlaç Dökmenin Mekruh Oluşu Babı"nda Aişe'den şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a.) hastalandığı
--------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 3, s.158.
2- Nisa Suresi / 82.



Hadis-i Şerifler Hakkında / 383


zaman onun ağzına ilaç döktük. İşaretle bizden ilacı ağzına dökmememizi istedi. Biz, herhalde hasta olduğu için ilacı sevmiyor dedik. Resulullah kendine gelince; "Ben size dökmeyin demedim mi?" buyurdu. Biz; "Hasta adam ilacı pek sevmez." dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Madem öyle, yalnız olaya şahit olmayan Abbas hariç, şimdi evde olan herkesin ağzına ilaç dökün bakayım!"1

        Bakın Peygamber'e nasıl iftiralarda bulunuyorlar! Bir çocuk gibi ağzına zorla ilaç döküyorlar! O, kendisine böyle ilaç verilmemesini istiyor. Onlar da özür dileyerek ilaçtan hoşlanmadığı için böyle yaptığını zannettiklerini söylüyorlar. O da sinirleniyor ve sakinleşmek için hepsinin ilaçtan içmelerini istiyor ve yalnız onların içinde olmayan Abbas'ı istisna ediyor!

        Ayrıca Aişe, Resulullah'ın bu hükmü uygulatıp uygulatmadığını, uygulatmışsa oradakilerden kimin bunu yaptığını da söylemiyor ve olayı yarıda kesiyor.


RESULULLAH'A (S.A.A.) KUR'AN'I UNUTMA İFTİRASI!

        Buhari, Sahih'inin "Kur'an'ın Faziletleri Kitabı"nda ve Müslim, "Yolcuların Namazı Kitabı"nda Aişe'den şöyle naklederler: "Resulullah (s. a. a.) birisinin geceleyin Kur'an'ın bir suresini okuduğunu işiterek; "Allah ona merhamet etsin. Ben filan surenin filan ayetini unutmuştum, o bana hatırlattı." dedi."
------------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 17 - 18; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1733, h.2213.


384 / Zikir Ehline Sorun


        Başka bir rivayette ise Buhari, Aişe'den şöyle nakleder: "Resulullah geceleyin mescitte birinin Kur'an okuduğunu duyunca; "Allah ona merhamet etsin. Ben filan surenin filan ayetini unutmuştum, o bana hatırlattı" dedi."1

        Yüce Allah'ın kendisini Kur'an'la gönderdiği ve ebedi mucizesi Kur'an olan, bütün Kur'an'ı, ayetler halinde nazil olmadan önce bir arada nazil olduğu günden beri ezbere bilen Resulullah'ın Kur'an'ın ayetlerini unutması mümkün müdür?!

        Allah Teala buyurdu ki: "(Resulüm!) Onu (Kur'an'ı) çarçabuk almak için dilini kımıldatma."2 Yine buyuruyor ki: "Kuşkusuz o (Kur'an), alemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Ruh'ul-Emin (Cebrail), uyarıcılardan olasın diye apaçık Arap diliyle senin kalbine indirmiştir. Kuşkusuz o, öncekilerin kitaplarında da anılmıştır."3

        Ama yalancılar, dalkavuklar ve iftiracılar, aklın ve mantığın kabul etmediği bütün hurafe, saçmalık ve safsataları Resulullah'a (s.a.a.) nispet vermektedirler. Dolayısıyla Müslüman araştırmacılar, Resulullah'ın (s.a.a.) mukaddes vücudunu, özellikle de "Sahih" diye anılan hadis kitaplarını dolduran böyle uydurma rivayetlerden tenzih etmelidirler.

        Bizler buraya kadar sadece Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi Ehl-i Sünnet'in en muteber iki kitabından örnekler getirdik. Eğer Ehl-i Sünnet'in en muteber kitapları
----------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 239 - 240; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 543, h.788.
2- Kıyamet Suresi / 16.
3- Şuara Suresi / 192 - 196.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 385

Resulullah'ın (s.a.a.) kutsallığını böyle zedeliyorsa, diğer kitaplarından ne beklenebilir ki?! Allah'a andolsun ki, bunlar Allah ve Resulünün düşmanlarının uydurdukları saçmalıklardır ki, Ümeyye Oğulları ve Abbas Oğulları zamanında onlara hoş görünmek için çıkarılmıştır. Çünkü onlar, Resulullah'a (s.a.a.) nazil olan şeylere inanmıyorlardı.

        Diğer taraftan, kendi efendilerinin işledikleri cinayetler tarih kitaplarında kayıtlı olduğundan bunlara bir mazeret bulunmalıydı. Resulullah (s.a.a.) bi'setin başlangıcından beri onları tanıtmış, halkı onlara karşı uyarmış, hatta onları Medine'den çıkarmış ve onlara lanet bile etmişti. Taberi, Tarih'inde şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a.) bir gün Ebu Süfyan'ı bir eşeğe bindiği halde gördü. Muaviye onu çekiyor, Yezid de arkadan onu sürüyordu. Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: "Allah, ona binene, onu çekene ve onu sürene lanet etsin."1


        Ahmed bin Hanbel, Müsned'inde İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder:

        "Resulullah ile birlikte yolculuğa çıkmıştık. Yolda iki kişinin şarkı söylediğini duyduk. Biri söylüyor, öteki yanıt veriyordu. Resulullah (s.a.a.), "Bakın o iki kişi kimdir?" diye buyurdu. "Muaviye ile Amr-ı As'tır." dediler. Resulullah (s.a.a.) ellerini göğe kaldırarak şöyle buyurdu: "Allah'ım! O ikisini terslerine çevir ve azarlayarak cehenneme at!"2

        Bir gün Ebuzer (r.a.) Muaviye'ye dedi ki: "Resulullah'ın (s.a.a.) yanından geçip gittiğinde şöyle buyurduğunu duy-
--------------------------------

1- Tarih-i Taberi, c. 10, s. 58.
2- Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 4, s. 421; Taberani, Tarih-i Kebir, c. 11, s. 38, h. 10970.



386/ Zikir Ehline Sorun

dum: "Allah'ım! Ona lanet et ve onu sadece toprak ile doyur."1

        İmam Ali (a.s.) Iraklılara yazdığı bir mektupta şöyle buyuruyor: "Vallahi, eğer ben tek başıma kalsam, onlar bütün yeryüzünü doldursalar, yine de onlardan korkmam. Çünkü onların sapıklığında ve kendimizin hidayet üzere olduğumuzda hiç şüphem yoktur. Ben, Rabbime ulaşmayı arzuluyor ve onun güzel sevabını bekliyorum. Ama Allah'ın mallarını aralarında paylaşıp, kullarını köle edinen, iyilere düşman kesilip, kötüleri dost edinen cahil ve fasıkların bu ümmetin başına geçmesi beni üzüntülere boğuyor."2

        Gördüğünüz gibi Resulullah (s.a.a.) defalarca onlara lanet etmiştir ve ashabın hemen hepsi bunları biliyordu. Bu nedenle, bu hadisleri gizleyip yok edemeyeceklerini görünce, bunların karşısında Resulullah'ı (s.a.a.) -haşa- cahiliye duyguları sarmış, önüne gelene lanet okuyan normal bir insan gibi tanıtan hadisler uydurdular.

        Buhari, Sahih'inin "Dualar Kitabı"nda, Müslim ise, Sahih'inin "İhsan, Sıla ve Adap Kitabı"nda Aişe'den şöyle nakleder: "İki kişi Resulullah'ın (s.a.a.) huzuruna gelerek benim anlayamadığım bir şey söyleyerek onu öfkelendirdiler. O da onlara lanet etti. Onlar çıkıp gidince Resulullah' a (s.a.a.) dedim ki: "Herkes hayırdan yararlansa da, bu ikisi hayırdan yararlanamazlar." Resulullah; "Neden?" diye sorunca dedim ki: "Ya Resulallah! Çünkü sen onlara lanet ve beddua ettin." Resulullah bunun üzerine dedi ki: "Sen
-----------------
1- İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 8, s. 258.
2- İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c. 1, s. 137.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 387


benim, Rabbimle nasıl ahdettiğimi bilmiyorsun. Ben şöyle ahdettim: "Allah'ım! Ben de normal bir beşer ve insanım. Öyleyse Müslümanlardan herhangi birine küfretsem veya lanet etsem, sen bunu ona sevap ve günahlarından temizlenme vesilesi kı1."1

        Ebu Hureyre' den de şöyle naklederler: "Resulullah (s.a.a.)buyurdu ki: "Allah'ım! Seninle yaptığım ahdimi bozma. Ben normal bir insanım. Öyleyse eğer müminlerden birini incitir, ona söver, lanet eder veya onu döversem, kıyamet günü bunu o mümin için namaz, zekat ve sana yaklaşma vesilesi olarak kabul et."2

        İşte böylece bu uydurma hadislerle, Resulullah'ı Allah'tan başkası için gazaplanan, suçsuz müminlere küfür ve lainet eden, onları döven bir kimse olarak tanıtıyorlar. Bu nasıl peygamberdir ki, şeytan ona yaklaşarak onu akıl sınırından dışarı çıkarıyor?! Acaba normal bir din adamı dahi bu işleri yapar mı?!

        Böylece, Resulullah'ın (s.a.a.) lanet okuduğu, beddua ettiği, işledikleri bazı cinayetlerden ve suçlardan dolayı halkın gözü önünde kamçıladığı ve haysiyetlerini yıktığı Ümeyye Oğullarının hakimleri bu yalan ve uydurma hadisler sayesinde suçsuz gösteriliyorlar. Hatta Resulullah'ın onlara laneti, onların Allah'ın iyi ve takvalı kulları olduğunun belirtisi olarak sayılıyor!

        Bu rivayetler incelenecek olursa, gerçek dışı oldukları ve
------------------------


1- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2007, h. 2600.
2- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 96; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2008, h. 2601.



388 / Zikir Enline Sorun


kimler tarafından uyduruldukları açıkça görülecektir. Çünkü Resulullah (s.a.a.) asla birine sövmemiş, küfür etmemiştir. Bu büyük iftiralardan dolayı Allah onlara gazaplanıp lanet etmiştir ve onları acı bir azap beklemektedir.

        Buhari ile Müslim'in Aişe'den naklettikleri bir rivayet onların yalan iddialarını ortaya çıkarmaya yeter.

        Buhari, Sahih'inin "Edep Kitabı"nda Aişe'den şöyle nakleder:

        "Bazı yahudiler Resulullah'ın yanına gelerek dediler ki: "Essamu Aleyk!"ı Ben; "Ölüm de, Allah'ın lanet ve gazabı da aslında size olsun!" dedim. Resulullah bana; "Aişe, sakin ol ve sakın sövüp sayma!" buyurdu. Ben; "Ne dediklerini duymadın mı?" deyince şöyle buyurdu: "Sen de benim ne dediği mi duymadın mı?" Ben onların beddualarını kendilerine çevirdim. Ayrıca onların benim aleyhimdeki bedduala- rını Allah kabul etmez. Ama benim onlara bedduamı kabul eder. "2

        Müslim, Sahih'inin "İhsan, Sıla ve Adap Kitabı"nda şöyle nakleder: "Resulullah (s.a.a.) Müslümanları lanet etmekten menetti. Hatta hayvanlara dahi lanet edilmesini yasakladı. Ona; "Ya Resulallah! Müşriklere beddua et." dendiği zaman şöyle buyurdu: "Ben lanet edici olarak değil, alemlere rahmet olarak gönderildim."3

        İşte yüce ahlak ve şefkatli bir kalbe sahip olan Resulullah'a bu yaraşır. Dolayısıyla, Resulullah laneti hak-
-----------------------
1- Yani -haşa- "Ölüm sana olsun!"
2- Sahih-i Buhari, c. 8, s. 15.
3- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2006, h. 2599.



Hadis-i Şerifler Hakkında / 389


ketmeyen birine lanet etmez, sövmez ve kırbaç vurmazdı. O, yalnız Allah için gazaplanır, sadece hakkedene lanet ederdi. Sadece Allah'ın hükümlerini uygulamak için kırbaç vururdu. Suçsuz müminlere şahitsiz ve delilsiz olarak asla kırbaç vurdurmazdı.

        Ne var ki, Ümeyye Oğullarına lanet okunan hadislerin halk arasında yayıldığını görerek kıvranıp duranlar, halkı kandırmak ve Muaviye'nin düşük makamını yüceltmek için bu rivayetleri uydurdular. Bu yüzden görüyoruz ki Müslim, Resulullah'ın Muaviye'ye lanet okumasını rahmet ve Allah'a yaklaşmaya vesile olarak gösteren rivayetleri getirdikten sonra, İbn-i Abbas'tan şöyle naklediyor:

        "Bir gün çocuklarla oynadığım sırada Resulullah geldi. Resulullah'ı görünce bir kapının arkasına saklandım. Resulullah gelip (omuzlarımdan tutarak) beni şöyle bir sarstı ve; "Git bana Muaviye'yi çağır." dedi. Ben gidip dönerek; "Muaviye yemek yiyor." dedim. Tekrar; "Git Muaviye'yi bana getir." dedi. Yine gittim ve dönerek; "Hala yemek yiyor." dedim. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: "Allah onun karnını doyurmasın!"1

        Tarih kitaplarında şöyle geçer: "Nesei, Müminlerın Emiri Hz. Ali'nin (a.s.) faziletlerine ayırdığı el-Hasais adlı kitabını yazdıktan sonra Şam'a gittiğinde halk ona itiraz ederek, "Neden Muaviye'nin faziletlerini de yazmadın?" dediler. Bunun üzerine Nesei şöyle dedi: "Ben onun hakkında Resulullah'ın, "Allah onun karnını doyurmasın!" sözünden başka bir fazilet bilmiyorum." Şamlılar bu söze kızarak ona o kadar vurdular ki oracıkta can verdi."2
--------------------------------

1- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2010, h. 2604.
2- Tezkiret'ül-Huffaz, c. 2, s. 699; Tehzib'ul-Kemal, c. 1, s. 338.


390/ Zikir Ehline Sorun

        Tarihçiler yazarlar ki: "Resulullah'ın Muaviye hakkındaki bu duası kabul oldu. Ondan sonra Muaviye yemek yemekten yorulmasına rağmen bir türlü doymuyordu."

        Ben lanetin rahmet sayıldığını ve Allah'a yaklaşma vesilesi olduğunu bilmiyordum! Bunu bana ilk kez ilminin çokluğuyla meşhur olan Tunuslu bir alim söyledi. Bir toplulukta oturup konuşuyorduk. O sırada Muaviye bin Ebu Süfyan'ın adı geçti. O adam, Muaviye'yi yücelikle anarak onun siyasetinden ve zekasından bahsedip siyaseti sayesinde Hz. Ali'yi nasıl yendiğini anlattı. Ben, çok acı olmasına rağmen onun sözleri karşısında sabredip hiçbir şey demedim. Ama o bu kadarıyla yetinmeyerek Muaviye'yi selam ve rahmetle anmaya ve ona övgüler yağdırmaya başlayınca artık dayanamayarak; "Resulullah (s.a.a.) Muaviye'yi sevmiyordu, ona lanet ve beddua da ediyordu."dedim.

        Orada olanlar şaşırarak bana kızdılar. Ama o adam gayet sakin bir şekilde beni onayladı. Orada olanlar daha da şaşırıp ona dediler ki: "Biz bir şey anlamadık! Bir taraftan onu methederek övüyor ve ona selam gönderiyorsun, diğer taraftan Resulullah'ın (s.a.a.) ona lanet ettiğini kabul ediyorsun! Bu nasıl mümkün olabilir?!" Ben de onlarla birlikte aynı soruyu sordum. O adam öyle ilginç bir cevap verdi ki kabul etmek mümkün değildi. Dedi ki: "Resulullah kime lanet etmiş veya sövmüşse, bu lanet ve sövüş, onun günahlarından arınmasına, Allah'a yakınlaşmasına ve Allah'ın rahmetinin kapsamına girmesine neden olur." Herkes şaşırarak; "Bu nasıl olur?!" dediler. Adam şöyle cevap verdi: "Zira Resulullah diyor ki: "Ben de sizler gibi bir insanım. Bu yüzden Allah'tan, size ettiğim lanetleri rahmet ve mağfiret olarak kabul etmesini istedim." Sonra şöyle

Hadis-i Şerifler Hakkında /391

ekledi: "Resulullah'ın öldürdüğü şahıslar da direkt olarak cennete girecekler."

        Bir süre sonra ona bu rivayetleri nereden aktardığını sordum. O da beni Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'e havale etti. O rivayetlere baktığımda Emeviler'in, kaybolan haysiyetlerini yeniden toparlamak ve diğer taraftan Resulullah'ın (s.a.a.) masumluğuna gölge düşürmek için nasıl tuzaklar hazırladıklarını daha iyi anladım.

        Daha sonra aynı hedefe hizmet eden daha fazla rivayetlere rastladım ve Emeviler'in, hatta yüce Rabbimizin dilinden bile hadisler uydurduklarını gördüm.

        Örneğin; Buhari, Sahih'inin "Tevhid Kitabı"nda Ebu Hureyre'den şöyle rivayet eder:

        "Resulullah buyurdu ki: "Ömründe hiçbir hayırlı iş yapmayan biri ölürken şöyle vasiyet etti: "Ben öldükten sonra bedenimi yakın ve külünün yarısını çöllere, diğer yarısını da denize atın. Çünkü eğer Allah külümü ele geçirirse, dünyada hiç kimseye çektirmediği azabı bana tattırır." Allah denize ve çöllere onun külünü toplamalarını emretti. Sonra o adama; "Neden böyle vasiyet ettin?" dedi. Adam; "Senden korktum ve sen, bunu benden daha iyi biliyorsun." dedi. Allah da onu affetti."

        Aynı sayfada yine Ebu Hureyre'den şöyle nakleder: "Resulullah'tan (s.a.a.) şöyle işittim: "Bir kul günah işledikten sonra, "Allah'ım! Ben günah işledim, bağışla!" dedi. Rabbi ise ona dedi ki: "Kulum, kendisini bağışlayacak veya cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildi mi? Öyleyse kulumu affettim." Bir süre sonra aynı kul yine bir günah işleyerek; "Allah'ım! Yine günah işledim, beni bağışla." dedi. Allah yine; "Kulum kendisini affedecek veya cezalandıracak bir



392 / Zikir Ehline Sorun


Rabbi olduğunu bildi mi? Öylese kulumu bağışladım." dedi. Bir süre sonra yine günah işledi. Ve sonra Allah'tan bağışlanmak istedi. Allah da buyurdu ki: "Kulumu bağışladım. Artık istediğini yapsın.'1

        Ey Allah'ın kulları! Bu nasıl bir rabdir ki kulu, günahları bağışlayacak bir rabbi olduğunu ilk defasından bildiği halde o, bu gerçeği bilmemekte ve her defasında, "Kulum kendisini affedecek veya cezalandıracak bir Rabbi olduğunu bildi mi?" diye sormaktadır?! En sonunda da kulunun günahtan bir türlü vazgeçmediğini görünce usanarak; "Beni rahat bırak da ne yaparsan yap!" diyor!

        "Ağızlarından çıkan bu söz ne büyük! Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar. Onlar bu yeni Kitab'a inanmazlarsa, arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini mi mahvedeceksin?!"2

        Evet! Bunlar, Resulullah'ın (s.a.a.) Osman'a şöyle dediğini iddia ediyorlar: "İstediğin her şeyi yap! Bugünden sonra artık hiçbir günah sana zarar veremez!"3

        İddialarına göre Osman "Usra" ordusunu düzenlediği zaman Resulullah bu sözü ona demiş! Bu laflar, tıpkı rahiplerin cennet vaadi ile sattıkları kağıtlara benzemektedir.

        Öyleyse artık Osman'ın, halkın isyanına yol açan ve sonunda gusülsüz ve kefensiz olarak yahudilerin mezarlığına defnedilmesine sebep olan onca cinayet ve çirkin işlerine şaşırmamak gerekir!
------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 177 - 178.
2- Kehf Suresi /5 - 6.
3- Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 626, h. 3701; Fazail-i Ahmed, c. 5, s.63.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 393

"Bunlar, onların arzularıdır. De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin."

RESULULLAH (S.A.A.) VE -HAŞA- ÇELİŞKİLİ KONUŞMALAR!

        Buhari, Sahih'inin "Fitneler Kitabı"nda Hasan'dan şöyle nakleder: "Fitne gecelerinden birinde silahımı alarak evden çıktım. Ebu Bukre yolda beni görerek; "Nereye gidiyorsun?" dedi. Ben; "Resulullah'ın amcasının oğluna yardım etmek istiyorum." dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: "Eğer iki Müslüman birbirine kılıç çekerse her ikisi de cehennemdedir." Katil varsın ateşe girsin ama maktulün suçu nedir?" diye sorulunca buyurdu ki: "O da ötekini öldürmek istiyordu da
.."1
onun için...

        Aynı şekilde Müslim, Sahih'inin "Fitneler ve Kıyametin Alametleri Kitabı"nda Ahnef bin Kays' dan şöyle nakleder: "Bu adama yardım etmek için çıktım. Ebu Bukre beni görüp dedi ki: "Nereye gidiyorsun'?" Ben; "Bu adama yardım etmek istiyorum." dedim. Dedi ki: "Geri dön. Çünkü ben Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: "İki Müslüman birbirine kılıç çektiyse, katil de maktulde ateştedir." Ben; "Ya Resulallah! Katil doğru da maktul niye ateştedir?" diye sorunca, "Çünkü o da ötekini öldürmeye kastetmişti." buyurdu."2

        Herkes, bu rivayetlerin hangi sebeplerden dolayı uydu-
-----------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 64.
2- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 2213, h. 2888; Sahih-i Buhari, c. 1, s. 14 - 15.



394/ Zikir Ehline Sorun

rulduğunu hemen anlayabilir. Ebu Bukre, Resulullah'ın (s.a.a.) amcası oğlu Hz. Ali'nin düşmanı ve onun yenilmesini isteyen biridir. Aynı zamanda Hz. Ali'ye yardım etmeye gidenleri engellemek için aklın, Kur'an'ın, mantığın ve Resulullah'ın (s.a.a.) pak sünnetinin kabul etmediği rivayetler de uydurmaktadır.

        Allah Teala Kur'an'da şöyle buyuruyor:

        "Saldırana karşı Allah'ın emrine dönünceye dek savaşın..."1

        Zalim ve mütecavizlere karşı savaşmak apaçık ilahi emirdir. Bu yüzden Buhari'ye şerh yazan diyor ki: "Bak bakalım bu hadis zalimlere karşı savaşmaya delil olabilir mi? Halbuki Kur'an-ı Kerim'de "Zalim ve mütecaviz olana karşı savaşın." buyuruluyor."

        Ve biz diyoruz ki:

        Kur'an'ın ayetiyle çelişen bu uydurma hadis duvara çarpılmalıdır. Çünkü sahih hadis ve sünnette Hz. Ali (a.s.) hakkında şöyle buyurulmaktadır:

        "Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol; ona yardım edene yardım et; onu yalnız bırakanı yalnız bırak; o nereye gitse hakkı onun etrafında döndür."
2

        O halde, Hz. Ali'ye yardım etmek Hz. Resulullah'a yardım etmektir. Emir'ül-Müminin Ali'ye yardım etmek her Müslümana farzdır. Ona yardım etmemek ise, hakkı bozguna uğratmak ve batıla yardım etmektir.

        Buhari'nin hadisine dikkat edecek olursak rivayeti nakledenlerin hiçbirinin isminin getirilmediğini görürüz. "Hammad, adını söylemediği birinden naklediyor." Bura-dan açıkça anlaşılıyor ki, adı söylenmeyen o şahıs, Hz.
-----------------------------
1- Hucurat Suresi / 9.
2- Hasais-i Nesei, s. 96; İbn-i Hacer, es-Savaik'ul-Muhrika, s. 42.

Hadis-i Şerifler Hakkında / 395

Ali'nin düşmanlarından olan bir münafıktır. Onlar bu vesile ile Hz. Ali'nin bütün faziletlerini yok etmek ve ellerinden geldiğince ismini zihinlerden silmek istiyorlardı. Hakka yardım etmekten kaçınanlardan biri olan Sa'd bin Ebi Vakkas der ki: "Bana bir kılıç verin de, "Bu haktır, bu batıldır" diyen herkesi öldüreyim."1

        Görüldüğü gibi bazı kişiler, hakkın batılla örtülmesini ve doğru yolun kaybolması için aydınlığın yerine karanlıkların gelmesini istemektedir.

        Diğer taraftan, naklettiğimiz hadis, Sünnilerin içinde meşhur olan "aşere-i mübeşşere" (cennetlik olan on kişi) hadisi ile çelişmektedir.

        Ahmed, Tirmizi ve Ebu Davud Resulullah'tan şöyle naklederler:

        "Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zübeyr, Abdurrahman bin Avf, Sa' d bin Ebi Vakkas, Said bin Zeyd ve Ebu Ubeyde bin Cerrah cennetliktirler."2

        Yine Resulullah'tan (s.a.a.) sahih olarak şöyle buyurduğu nakedilmiştir:

        "Ey Yasir ailesi! Müjdeler olsun size! Çünkü sizinle cennette görüşeceğiz."3

        Yine buyurmuştur ki:

        "Cennet dört kişinin gelmesini coşkuyla bekler: Ali, Ammar, Selman ve Mikdad."4
Ayrıca Müslim, Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a.) Abdul-
-------------------------------
1- Taberani, Tarih-i Kebir, c. 1, s. 106; et-Tabakat'ul-Kubra, c. 3, s. 143.
2- Müsned-i Ahmed, c. 1 s. 193; Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 647, h. 3747; Sünen-i Ebi Davud, c. 4, s. 211, h. 4649.
3- Mecma'uz-Zevaid, c. 9, s. 293, Taberani'nin el-Evsat'ından (c. 2, s. 305, h. 1531) naklen.
4- Hilyet'ul-Evliya, c. 1, s. 190.



396/ Zikir Ehline Sorun

lah bin Selam'ı da cennetle müjdelediğini nakleder.1

        Yine Resulullah sahih hadislerde şöyle buyurmuştur:

        "Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidirler."2;

        "Cafer bin Ebi Talip meleklerle birlikte cennette uçmaktadır."3

         "Fatıma'tüz-Zehra cennet kadınlarının halıımefendisidir."4;

         "Cebrail, (Hz. Fatıma'nın annesi olan) Hz. Hatice'yi cennette bir ev ile müjdeledi."5

        Yine sahih bir hadiste şöyle buyurduğu nakledilir:

        "Rumlulardan ilk cennete girecek olan Süheyb'dir. Habeşlilerden ilk cennete girecek olan Bilal'dir. Farslardan ilk cennete girecek olan ise Selman' dır."6

        Öyleyse peki neden cennetle müjdelenme hadisleri on kişiye özelleştiriliyor ve nerede cennetin adı geçiyorsa hemen aşere-i mübeşşere'nin adı geçiyor?! Biz onları kıskanmıyoruz ve Allah'ın rahmetinin geniş olduğunu da biliyoruz.

        Burada şunu demek istiyoruz:

        Yukarıda Resulullah'tan nakledilen o rivayet, bu aşere-i mübeşşere (cennetlik olan on kişi) rivayetiyle çelişki içindedir. Çünkü o rivayette, "İki Müslüman birbirine kılıç çekerse katil de, maktul de cehennemliktir." denmektedir. Eğer bu hadisi kabul edecek olursak, cennetle müjdelenenler (aşere-i mübeşşere) hadisi yalanlanmış oluyor. Çünkü bunlar birbirlerine kılıç çekip birbirlerini öldürdüler. Aişe'nin, Hz.
------------------------

1- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1930, h. 2483.
2- Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 656, h. 3768.
3- Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 654, h. 3763.
4- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 36.
5- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 48.
6- et-Tabakat'ul-Kubra, c. 3, s. 226,232 ve c. 4, s. 82; Hilyet'ul- Evliya, c. 1, s. 185.

Hadis-i Şerifler Hakkında /397

Ali'ye açtığı Cemel savaşında Talha ile Zübeyr öldürülmediler mi? Kılıçlarını çekerek binlerce Müslümanın öldürülrnesine sebep olmadılar mı?

        Muaviye'nin ateşini yaktığı Sıffin savaşında Ammar bin Yasir, Hz. Ali'nin yanında savaşırken öldürülmedi mi? Peygamber-i Ekrem Ammar hakkında; "Seni isyankar bir grup öldürecektir." buyurmamış mıydı? 1

        Cennet gençlerinin efendisi olan İmam Hüseyin, Muaviye ve Yezid ordusu tarafından Resulullah'ın bütün Ehl-i Beyti ile birlikte -İmam Zeynelabidin dışında- kılıçtan geçirilmedi mi?

        O halde, bu yalancılara göre katil de maktul de cehennemliktir. Çünkü birbirlerine karşı kılıç çekmişlerdir.

        Açıktır ki, böyle sözleri sadece vahiyle konuşan, heva ve hevesine asla uymayan Resulullah'a nispet veremeyiz. Bu söz, hem Kur'an, hem sünnet, hem de mantık ile çelişmektedir. Şimdi sorulan soru şudur: Buhari ile Müslim nasıl oluyor da bunları anlamayarak geçiyorlar?! Yoksa onların bu uydurma hadisler hakkında başka görüşleri mi var?!

FAZİLETLERDEKİ ÇELİŞKİ!

       
Ehl-i Sünnet'in "Sahih" dedikleri kitaplarda çelişkili olan konulardan biri de şudur: Bir yandan Resulullah'ın bütün peygamberlerden üstün olduğu söyleniyor, öte yandan Hz. Musa'nın makamı Resulullah'ın (s.a.a.) makamından da üste çıkarılıyor! Zannedersem bu konudaki hadisleri, Ömer ve Osman zamanında Müslüman olan Kabulahbar, Temim
---------------------


1- Tarih-i Taberi, c. 10, s. 59.


398 / Zikir Ehline Sorun


Dari, Veheb bin Münebbih gibi Yahudiler uydurmuş ve kendilerini çok seven Ebu Hureyre ve Enes bin Malik gibi bazı sahabiler vasıtasıyla da yaymışlardır.

        Şimdi bu konudaki bazı örneklere değiniyoruz.

        Buhari, Sahih'inin "Tevhid Kitabı"nda uzun bir hadiste Enes bin Malik'ten Resulullah'ın bir gecede Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya gittiğini, oradan da yedi göğe, sonra da Sidret'ül-Münteha'ya çıktığını anlatır ve orada Resulullah'a ve ümmetine günde elli rekat namazın farz kılındığını, ama daha sonra Hz. Musa'nın hatırına on yedi rekata indiğini söyler. Daha sonra küfre kadar götürebilecek açık yalanlarına devam ederek, -haşa- Allah'ın epey aşağı inerek Resulullah' a yaklaştığını ve bunun gibi birçok saçmalıklar dile getirir.

        Şimdilik bizim için önemli olan bu rivayette geçen şu sözdür: "Hz. Muhammed (s.a.a.) yedinci göğe ulaşınca, Hz. Musa'nın orada olduğunu gördü. Allah onunla konuşmak için onu oraya çıkarmıştı. Resulullah'ın da oraya çıktığını gören Hz. Musa dedi ki: 'Rabbim! Birini benden daha üstün kılacağını zannetmezdim!'" 1

        Bu rivayeti Müslim de Sahih'inin "İrnan Kitabı"nda nakletmiştir.

        Yine Buhari, Sahih'inin "Yaratılışın Başlangıcı Kitabı"nda isra ve miraç olayını anlatan bir başka rivayet nakleder. Ama bu rivayette Hz. Musa'nın altıncı gökte ve Hz. İbrahim'in yedinci gökte olduğu söylenir.

        Bizim için önemli olan ise şu paragraftır:

        "Resulullah şöyle buyurdu: "Göğün altıncı katına ulaştı-
-------------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 182 - 184.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 399


ğımızda, "Bu kimdir?" diye soruldu' "Cebrail'dir." denildi. "Beraberinde kim var? denildı. Muahammed (s.a.a.) var." dedi. "O Resul oldu mu?" denildi. Cebrail; "Evet" dedi. Bunun üzerine "Hoş geldin. Ne iyi bir geliştir bu!" denildi. Sonra ben Musa'ya götürüldüm ve selam verdim. Musa bana dedi ki: "Ne mutlu sana, ey kardeşim ve ey peygamber!"

        Ben oradan geçince Musa ağladı. "Neden ağlıyorsun?" diye sorulunca dedi ki: "Rabbim! Benden sonra peygamber olan bu gencin ümmetinin gideceği cennet, benim ümmetimin gideceği cennetten daha üstün! "1

        Müslim, Sahih'inin "İrnan Kitabı"nda Ebu Hureyre' den şöyle nakleder:

        "Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: "Ben kıyamet günü bütün insanların efendisi olacağım. Biliyor musunuz neden? Çünkü o gün bütün insanlar bir sahrada toplanacak, münadi sesini onlara duyuracak, gözler onları görecek ve güneş onlara yaklaşacaktır. Bunun üzerine onları öyle bir gam ve keder kaplayacak ki, sabırları tükenecek ve tahammül edemeyecekler. Diyecekler ki: "Görüyor musunuz başınıza neler geliyor? Size Rabbinizin yanında şefaat edecek biri yok mu?" Bazıları diyecekler ki: "Haydi Adem'e gidelim." Sonra Adem'in yanına giderek şöyle diyecekler: "Sen bütün insanların babasısın. Allah seni elleriyle yarattı, sana ruhundan üfledi ve meleklere sana secde etmelerini emretti. Gel de bize Rabbinin yanında şefaat et Bizim bu ağlanacak durumumuzu görmüyor musun?" Adem diyecek ki: "Rabbim bugün öyle gazap etmiş ki, ne bugünden önce böyle gazap etmiştir, ne de bugünden sonra böyle gazap eder. O, beni ağaca yaklaş-
-----------------------------

1- Sahih-i Müslim, c. 1, s. 150, h. 164; Sahih-i Buhari, c. 4, s. 133 - 135.



400/ Zikir Ehline Sorun

maktan menetti ve ben onun emrine uymadım. Bu yüzden ben bugün yalnız kendimi düşünüyorum! Kendimi! Kendimi! Gidin başka birinin yanına! Gidin Nuh'un yanına!"

        Rivayet böylece devam ediyor ve halk Nuh'un, sonra İbrahim'in, sonra Musa'nın, sonra İsa'nın yanına gidiyorlar ve hepsi; "Ben ancak kendimi düşünüyorum! Kendimi! Kendimi!" diyerek suçları ve hatalarını hatırlatıyorlar. Yalnız İsa hatasını söylemiyor, ama o da diyor ki: "Ben ancak kendimi düşünüyorum! Kendimi! Kendimi! Gidin başkasının yanına! Gidin Muhammed'in yanına!"

        Resulullah buyuruyor ki: "Sonra benim yanıma gelirler. Ben oradan Arş'ın altına giderim. Orada Rabbime secde ederim. Sonra Allah kendi lütuf ve kereminden yüzüme öyle bir kapı açar ki, benden önce kimsenin yüzüne açmamıştır. Sonra denilir ki: "Ey Muhammed! Başını kaldır. Her ne istersen sana verilecektir. İstediğin herkese şefaat et" Ben de başımı kaldırarak derim ki: "Rabbim, ümrnetim! Rabbim, ümmetim!" Bunun üzerine denilir ki: "Ey Muhammed! Ümmetinden hesap sorulmayacak olanları cennetin sağ kapısından içeri sok. Ayrıca onlar, halkın gireceği diğer kapılara da ortaktırlar."

        Resulullah sonra buyurdu ki: "Canım elinde olan Allah'a andolsun ki, cennet evlerinin iki kapısının arası Mekke ile Humeyr veya Mekke ile Busra arası kadardır."!

        Bu hadislerde Resulullah (s.a.a.); kendisinin kıyamet günü halkın efendisi olduğunu, Hz. Musa'nın ise; "Ey Rabbim! Birini benden daha üstün kılacağını zannetmezdim" veya ağlayarak; "Ey Rabbim! Benden sonra peygam-
--------------------------
1- Sahih-i Müslim, c. 1, s. 184, h. 194.

Hadis-i Şerifler Hakkında / 401

ber olan bu gencin ümmeti, benim ümmetimin cennetinden daha üstün bir cennete gidecek." dediğini buyuruyor.

        Bu hadisleri incelediğimizde şunu anlıyoruz: Adem'den İsa'ya kadar geçmiş peygamberlerden hiçbirisi kıyamette Allah'ın yanında şefaat edemiyorlar ve bu şefaat, sadece Hz. Muhammed'e (s.a.a.) mahsustur. Bizler de buna tam olarak inanıyor ve Resulullah'ı bütün insanlardan üstün biliyoruz. Ama Hz. Muhammed'in (s.a.a.) bu faziletlerine tahammül edemeyen Yahudilerle Emeviler, bunların karşısında Hz. Musa'yı üstün gösteren rivayetler uydurdular. Daha önce de hatırlattığımız gibi miraç gecesi namaz elli rekat farz kılınınca, Hz. Musa ona dedi ki: "Ben halkı senden daha iyi tanıyorum!" Onlar bununla da yetinmeyerek Resulullah'ın dilinden, Hz. Musa'nın Hz.Muhammed'den (s.a.a.) üstün olduğunu uydurdular. Gelin birlikte dinleyelim:

        Buhari, Sahih'inin "Tevhid Kitabı, Meşiyyet ve İrade Babı"nda Ebu Hureyre'den şöyle nakleder:

        "Bir Müslüman ile bir Yahudi birbirleriyle tartışmaya giriştiler. Müslüman şöyle dedi: "Muhammed'i alemdeki herkesten üstün kılan Allah'a andolsun ki..." Yahudi ise cevabında dedi ki: "Musa'yı alemdeki herkesten üstün kılan Allah'a andolsun ki..." Müslüman bunu işitince, Yahudinin yüzüne sert bir tokat attı. Yahudi de Resul-i Ekrem'in yanına giderek Müslümanı ona şikayet etti. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu:

        "Beni Musa' dan üstün kılmayın. Çünkü halk kıyamet günü dehşete kapıldığında ilk önce uyanan ben olacağım. Ama Arş'ın kenarında Musa'nın durduğunu göreceğim ve onun da bayılıp tekrar ayıldığını mı, yoksa Allah'ın onu



402 / Zikir Ehline Sorun


istisna mı ettiğini anlayamayacağım."
1

        Bir başka rivayette Buhari şöyle nakleder:

        "Yahudinin biri suratına tokat yemiş olarak Resulullah'ın huzuruna çıkıp; "Ya Muhammed! Ensar'dan biri bana tokat attı" dedi. Resulullah; "Onu benim yanıma getirin!" buyurdu. O adam gelince Resulullah buyurdu ki: "Neden ona tokat attın?" O dedi ki: "Ya Resulallah! Ben Yahudilerin yanından geçerken bu adam Musa'yı bütün insanlardan üstün kılan Allah'a yemin ederim." dedi. Ben cevabında; "Muhammed'den de mi?" dedim. Sonra dayanamayarak hızlı bir tokat attım. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) buyurdu ki: "Beni peygamberlerin içinde seçmeyin. Çünkü kıyamet günü bütün halk bayılacak. İlk önce ben ayılaca- ğım ve Musa'nın, Arş'ın direklerinden birini kucakladığını göreceğim ve onun benden önce mi ayıldığını yoksa Tur'da bayılmasının yeterli mi olduğunu anlayamayacağım."2

        Yine Buhari, Sahih'inin "Kur'an'ın Tefsiri Kitabı"nda Ebu Hureyre'nin Resulullah'tan (s.a.a.) şöyle naklettiğini söyler:

        "Allah Lut'a rahmet etsin. Zira o, her zaman sağlam bir esasa sığınırdı Eğer ben Yusuf'un zindanda kaldığı kadar zindanda kalsaydım, onların isteğini kabul ederdim. Biz İbrahim'den daha hakkız. Çünkü Allah ona, "Acaba iman getirmedin mi?" dediğinde, "Kalbimin mutmain olmasını istiyorum." dedi."3

        Bununla da yetinmeyerek, Resulullah'ın (s.a.a.), Allah katında sonunun ne olacağından şüphelenenlerden biri
----------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 170.
2- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 74 - 75.
3- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 97.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 403

olarak saydılar. Artık ne şefaat, ne övülen makam, ne peygamberlerden üstünlük, ne de ashabı müjdelemenin bir manası kalmıyor. Çünkü o, kıyamet günü kendi akıbetinin nasıl olacağını dahi bilmiyordu!

        Birlikte Buhari'nin şu rivayetini okuyalım. Buhari, Sahih'inin "Güneşin Tutulması Kitabı"nda Harice bin Zeyd bin Sabit'ten şöyle nakleder:

        "Ensar'dan Ümmü'l-Ala' isminde bir kadın, Osman bin Maz'un'un vefatını anlatarak şöyle dedi: "Osman bin Maz'un öldüğünde ona gusül verildi ve elbisesi ona kefen edildi. Resulullah içeri girdiğinde ben; "Allah sana rahmet etsin, ey Ebu Saib! Allah'ın yanında senin keramet ve yüce derecen olduğuna ben şahidim." dedim. Bunun üzerine Resulullah; "Allah'ın indinde yüce derecesi olduğunu nereden biliyorsun?" buyurdu. Bunu işitince; "Babam sana feda olsun ey Resulullah! Öyleyse Allah'ın indinde kimin yüce derecesi olur?" diye sordum. Buyurdu ki: "O artık ölmüştür ve ben onun için Allah'tan hayır ümit ediyorum. Ama Allah'a andolsun ki, ben bile Allah'ın Resulü olduğum halde bana nasıl davranılacağını bilmiyorum." O kadın dedi ki: "Vallahi bundan sonra kimseyi temize çıkarmayacağım."1

        Gerçekten bu çok acayip bir sözdür. Eğer Resulullah bile kendisine nasıl davranılacağını bilmiyorsa, kim biliyor o halde?! Yüce Allah; "İnsan kendisini çok iyi bilir."2 ve Resulüne; "Allah senin önceki ve sonraki hatalarını affetsin, sana nimetlerini tamamlasın, seni doğru yola hidayet etsin ve Allah sana üstün bir yardımla yardım etsin diye biz seni apaçık bir fetihle zafere ulaştırdık."
-----------------------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 2, s. 91. 2- Kıyamet Suresi
/ 14.



404 / Zikir Ehline Sorun


buyurmuyor mu?1

        Eğer Müslümanların cennete gitmelerinin şartı, Resulullah'ı (s.a.a.) tasdik etmek, emirlerine itaat etmek ve ona tabi olmak ise, bu çirkin rivayeti kesinlikle kabul edemeyiz. Tüm bunlar Resulullah'ın (s.a.a.) nübüvvet ve risaletine bir gün bile inanmayan Ümeyye Oğullarının uydurmalarıdır. Onlar, Resulullah'ın (s.a.a.) siyaset ve zekası ile halka hakim olduğunu söylüyorlardı ve bunu Ebu Süfyan, Muaviye, Yezid ve onlardan olan diğer halife ve hakimler açıkça dile getirmişlerdir.

RESULULLAH (S.A.A.) TIP VE İLİMLE ÇELİŞKİDE!

        Günümüzde ilim, bir hastalığın salgın olabileceğini ve bir hastadan başka birine bulaşabileceğini ispatlamıştır. Bunu sadece doktorlar değil, bütün halk bile bilmektedir. Dolayısıyla eğer insanlara, "Resulullah bunu kabul etmiyordu" dersek, alay ederler ve İslam'a ve Peygamberine darbe vurmak için bunu kullanırlar. Özellikle de materyalistler böyle fırsatlar aramaktadırlar ve maalesef Buhari ile Müslim salgın hastalığın var olmadığı konusunda ısrar ederler. Bizler bu sözleri naklederken yine diyoruz ki:

        Resulullah'ın söz ve hareketinde kesinlikle çelişki yoktur. Yalnız aziz okuyucuların Peygamber efendimize atılan iftira ve suçlamaları anlamaları için bu başlıkları kullandık. Yoksa bizim hedefimiz Peygamberimizin bu çirkin sıfatlardan münezzeh olduğunu ispatlamaktır. Tekrar vurguluyoruz ki, ilim, kesinlikle Resulullah'ın (s.a.a.) sahih hadisleri ile çelişki
------------------
1- Fetih Suresi / 1 - 3.


Hadis-i Şerifler Hakkında / 405


içinde değildir. Eğer çelişki olursa demek ki, o hadis uydurmadır ve Resulullah' a iftira atılmıştır.


        Diğer taraftan eğer bir hadis başka bir hadisle çelişiyorsa ve bunların biri kesin olan bilimle uyum içerisinde olursa, bu hadis itibara alınır ve öteki hadis reddedilir.

        Örnek olarak bahsimizde çok önemli olan "Salgın Hastalıklar" konusunu inceleyerek burada Resulullah'a atılan iftiraları ve bazı sahabi, ravi ve hadis uyduranların gerçek yüzünü açığa çıkaracağız.

        Bu konuda Buhari'nin, Sahih'inde naklettiği iki hadisle yetineceğiz. Bahaneleri yok etmek, "Bu hadis zayıftır" veya "Bir konuda Buhari ile başkası çelişebilir" denilmesine engel olabilmek için de kaynak olarak Ehl-i Sünnet'in en muteber kitabı olan Sahih-i Buhari'yi seçtik.

        Buhari, Sahih'inin "Tıp Kitabı"nda Ebu Hureyre'den Resulullah'ın şöyle buyurduğunu nakleder:

        "Bulaşıcı hastalık, sarılık ve zehirli hayvan diye bir şey yoktur." Bir bedevi; "Ya Resulallah! Peki kumlar üzerindeki ceylan gibi develerin arasına uyuz bir bir deve girince, neden hepsi uyuz oluyor?" diye sordu. Bunun üzerine Resulullah; "Peki o ilk deveye nereden hastalık bulaştı?!" buyurdu."1

        Görüyor musunuz bir çöl Arabı, develerin arasına uyuz bir devenin girmesiyle hepsinin uyuz olduğunu görerek, fıtratıyla bulaşıcı hastalığın var olduğunu nasıl anlıyor?! Ama Resulullah bu çöl arabını ikna edebilecek bir cevap veremeyerek, "Peki o ilk deve nasıl hasta oldu?" diyor. Böylece soruyu soran, Resulullah'ın kendisi oluyor ve o
-----------------------

1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 166.



406 / Zikir Ehline Sorun


adamdan cevap bekliyor!

        Bu, bana çocuğu kızamığa yakalanan bir anneye doktorun sorularını hatırlatıyor. Doktor ona diyor ki: "Evinizde veya komşularınızda bu hastalığa yakalanan biri var mı? Anne; "Hayır!" diyor. Doktor; "Öyleyse okulda mı hastalanmıştır?" diyor. Anne; "Yavrum beş yaşındadır; daha okula gitmiyor." diyor. Bunun üzerine doktor; "Yoksa, çocuk yuvasında mı bu hastalığı kaptı?" diyor. Anne: "Çocuk yuvasına da gitmiyor." diyor. Doktor; "Öyleyse akrabalarınızın yanına giderken ya da onlar geldiklerinde bu mikrobu kapmıştır." diyor. Anne yine olumsuz cevap verince bu defa doktor; "Demek ki mikrop havadan gelerek onu hasta etmiştir." diyor.

        Evet! Hava, salgın hastalıkların mikroplarını taşıyabilmekte; bazen bütün bir köy veya şehir o hastalığa yakalanabilmektedir. Bu yüzden veba ve taun gibi salgın hastalıkları önlemek için aşılar bulundu. Peki, asla heva ve hevesinden konuşmayan biri, bu konuyu nasıl bilmez?! Oysa o, hiçbir şey kendisine gizli kalmayan, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilen Allah'ın Resulü'dür.(saa)

        Bu yüzden, biz bu hadisi reddediyor ve asla kabul etmiyoruz. Ama Buhari'nin aynı sayfada naklettiği ikinci hadisi kabulleniyoruz. "Ebu Seleme, Ebu Hureyre'den Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu nakleder:

        "Hasta olan sıhhatli olanın yanına götürülmesin." Ebu Seleme der ki: "Bunun üzerine Ebu Hureyre'ye; "Salgın hastalık olmadığını rivayet eden sen değil misin?" diye itiraz ettik. Ebu Hureyre (rezil olduğunu görünce) Habeşlilerin dilince anlaşılmayan bir şeyler söyledi!" Ebu Seleme der ki: "Artık Ebu Hureyre'nin ondan başka bir hadisi unuttuğunu gör-


Hadis-i Şerifler Hakkında / 407

medim." 1
.
        Bu iki hadis birbiriyle çelişmektedir. Birisi salgın hastalık olmadığını, diğeri ise hasta adamın hasta olmayanın yanına gitmemesi gerektiğini söylüyor. Bu iki rivayeti hem Buhari, hem de Müslim nakleder. Müslim, bunu Sahih'inin "Selam Kitabı"nda kaydetmiştir.

        Bu hadislerden anlaşılan şudur: "Hasta olan sıhhatli olanın yanına götürülmesin." diye buyuran hadis doğrudur. Çünkü bilimle çelişmemektedir. Ama öteki hadis kesinlikle yalandır ve doğa kanunlarından habersiz olan bir şahsın uydurmasıdır. İşte bu yüzden bazı sahabiler, bu iki hadisin çeliştiğini anlayarak, Ebu Hureyre'ye itiraz edip birinci hadisin şaşırtıcı olduğunu belirtiyorlar. Kurtuluş yolu bulamayan Ebu Hureyre ise, Habeş diliyle anlaşılamayan bir şeyler söylüyor. Buhari'yi şerh eden diyor ki: "Ebu Hureyre kızarak, anlaşılmayan bir şeyler söyledi."2

        Resulullah'ın (s.a.a.) sürekli Müslümanları taun, cüzam, veba gibi hastalıklar konusunda uyarması, onun bulaşıcı hastalıklar konusunda bilimden çok önde olduğunu göstermektedir.

        Buhari, Sahih'inin "Peygamberler Kitabı"nda, Müslim ise, Sahih'inin "Selam Kitabı"nda Üsame bin Zeyd'den Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu nakleder:

        "Taun, İsrail Oğullarından bir kavme veya sizden öncekilere gönderilen bir pisliktir. Eğer bir yerde taun oldu-
----------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 7, s. 179; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1743, h. 2221.
2- Feth'ul-Bari, c. 11, s. 179.



408 / Zikir Ehline Sorun


ğunu duyarsanız, oraya girmeyin. Eğer sizin olduğunuz yerde taun varsa, oradan çıkıp kaçmayın."1

        Diğer bir rivayette Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır: "Tıpkı arslandan kaçtığın gibi cüzamlıdan kaç."2 Yine buyuruyor ki: "Su içtiğinizde suyun kabına üflemeyin."3

        Yine buyuruyor ki: "Eğer bir kabı köpek yalarsa, onu bir defası toprakla olmak üzere yedi kez yıkayın."4

        Bütün bunlar, ümmete temizliği, sağlığı ve hastalıklardan korunma yollarını öğretmek içindi. Dolayısıyla Resulullah (s.a.a.) asla, "Eğer bardağınıza sinek düşse, onu bardağa daldırın." demez.5

        Bunlar bir yana, hatta Arapların uğursuz bildiği baykuş hakkındaki hadislerde bile çelişki görüyoruz. Bir yandan Enes, Resulullah'tan şöyle naklediyor: "Hiçbir kuşta uğursuzluk yoktur." Ama öte yandan Buhari, Sahih'inin "Yaradılışın Başlangıcı Kitabı"nda Said bin Cübeyr aracılığıyla İbn-i Abbas'tan; Resulullah'ın (s.a.a.), Hasan ve Hüseyin' e baykuşun uğursuzluğundan nasıl korunacaklarını öğrettiğini nakleder. 6

        Evet! Bunlar, Resulullah'a isnat edilen, fakat Resu-
----------------------------
1- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 213; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1737, h.2218.
2- Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 2, s. 443.
3- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 50.
4- Sünen-i Ebi Diivud, c. 1, s. 19.
5- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 158.
6- Sahih- Buhari, c. 4, s. 179.



Hadis-i Şerifler Hakkında / 409

lullab'ın kesinlikle beri olduğu çelişik hadislerden bazı örnekler idi. Ne yazık ki, Buhari ile Müslim'de bu gibi hadisler oldukça fazladır. Fakat biz bunların tafsilatına girmeyeceğiz. Çünkü okuyucularımızı özete alıştırdık.

        Araştırmacılar, bunları dikkatle inceleyerek Resulullah'ın (s.a.a.) pak sünnetini bu tür yalanlardan ayırmalıdırlar. Bu vesileyle inşallah Allah da onlara ecir ve sevap verir. Böylece hakkı batıldan ayırarak, yeni nesillere İslam'ın gerçek misyonuna uygun değerli konular sunarlar.

        "Ey iman edenler! Siz de Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dedikleri şeyden temize çıkardı. O, Allah yanında şerefliydi. "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin. (Böyle davranırsanız,) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, büyük bir kurtuluşa ermiş olur."1
-------------------------

1- Ahzab Süresi / 71 - 72.