0-5  5-50  50-95  95-140  140-175  175-215  215-255   255-300  300-340  340-380  380-415  415-445  

ABDEST

Abdest; Allâh’ın rızâsını kazanmaya yönelik olarak yerine getirilmesi gereken bazı ibâdetlerin, anahtarı konumunda olan, maddî ve manevî bir temizliktir.

İnsan; evde, çarşıda, okulda, işyerinde, tarlada, bağda, bahçede, fabrikada, dâirede velhâsıl her nerede ise, çeşitli nedenlerden dolayı kirlenmekte ve manen de yorulmakta ve yıpranmaktadır. İnsan elinin ürünü olan araç ve gereçlerin nasıl ki günlük, haftalık, aylık, yıllık bakım-onarım ve temizliği gerekiyorsa, madden ve manen kirlenen ve yıpranan insanın da temizlik ve bakıma ihtiyâcı vardır. İşte abdest, bir nevî günlük temizlik ve bakımdır.

Günde birkaç kez abdest alan bir Müslüman, her insanın yapması lazım gelen temizliği bir çok yönden en mükemmel şekilde yerine getirmiş olmaktadır. Çünkü abdest esnasında yıkanan eller, yüz, ağız, burun vs. gibi organlar dışarıyla teması olması münâsebetiyle en çok kullanılan ve kirlenen organlardır. Bunların yıkanması ile, bir çok mikrobun zararlarından ve sebep oldukları hastalıklardan korunulmuş olur.

Yine, her abdest alındıktan sonra insan, üzerinde bir hafifleme, rûhunda bir ferahlık ve rahatlama duyar. Allâh’ın emrini yerine getirmiş olmanın insana verdiği haz ve sevinç insanı her yönden rahatlatır, dinç tutar, rûh ve beden sağlığının düzgün ve istikrârlı olmasına yardımcı olur. Ancak şurasını unutmamak gerekir ki, abdest almaktaki ana gaye maddî temizlik olmayıp, ilâhî emre uymak ve Allâh’a yakınlaşmaktır. Diğer faydalar bir amaç değil, sadece abdest alma neticesinde ulaşılan dünyevî bazı güzel sonuçlardır.

Müminler! Canlar!

Abdestin nasıl alınacağını yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’e bakarak öğreneceğiz. Zîrâ, yaş-kuru ne varsa öz olarak O Kitap da mevcûttur. Diğer ayrıntılı hükümleri ise, Kur’ân Kitâbının baş öğretmeni olan Hazreti Muhammed (s.a.a.) ve O’nun hak vârisleri olan Masûm İmâmlardan (a.s) öğrenmeye gayret edeceğiz.

Bakınız, aşk iksirinin sunucularından olan İmâm Ali Rızâ (a.s) Kur’ân hakkında ne buyurmaktadırlar; “Kur’ân-ı Kerîm; Allâh’ın sağlam ipi, sağlam kulpu, Cennete götüren, Cehennemden kurtaran en güzel yoludur. Zaman O’nu yıpratamaz. Ağızlarda dolaşması O’nu bayağılaştıramaz. Çünkü O, belli bir süre için indirilmedi. O, apaçık delilleri gösteren ve insanlara hüccet olan bir kitâptır. Hiç bir şekilde bâtıl O’na karışamaz. Çünkü, O, her şeye hâkim olan yüce Allâh tarafından indirilmiş bir kitâptır.”[1]

Öyle ise; abdestimizi, önce en doğruyu söyleyen, Allâh’ın kelâmı olan Kitâbımız Kur’ân’dan öğrenelim:

Allâh buyuruyor; “Ey îmân edenler! Namaz için kalktığınızda (abdestsiz iseniz) yıkayınız yüzlerinizi ve dirseklerle birlikte ellerinizi, meshediniz başınızın bir kısmını ve kaab kemiklerine kadar ayaklarınızı...” [Maide (5): 6][2]

Peygamberimizin (a.s) soyundan ve Nûr sîmâlardan Muhammed Bâkır (a) hazretleri, Resûlullâh efendimizin abdest alışını fiilî olarak şöyle tarîf ettiler; “ İmâm, su dolu bir kap istedi. Önce ellerini yıkadı, sonra kabdan bir avuç su aldı, onunla yüzünün üst tarafından aşağıya doğru çekerek yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç su alıp, dirsektenparmak uçlarına kadar sağ kolunu yıkadı. Sol kolunu da aynı şekilde yıkadı. Sonra, elindeki kalan ıslaklık ile başının ön tarafından bir kısmını meshetti., yine ellerinin ıslaklığı ile parmak uçlarından kaab kemiklerine (bilek hizasına) kadar ayaklarını meshetti.”[3]

İşte, Allâh’ın emrettiği ve peygamberimizin de almış olduğu abdest böyle idi.

Abdestin bâtınî yönü...

Ey Hakk’a âşık can!

Allâh’a kul, Muhammed’e (a.s) ümmet, Ehl-i Beyt’e muhip isen, zâhiren abdestini böyle almalı, Rabbinin dîvânına böyle hazırlanmalısın. Bilmelisin ki bu, bir dış abdesttir. Bir de bunun rûhu, özü, manası vardır ki, dış abdestini alırken rûhunun derinliklerinde, kalbinde ve özünde de abdestin hakîkatine ulaşmaya niyet etmelisin.

Ve, demelisin ki;

Ey Rabbim!

Sana yakın bir kul olabilmek, senin rızâna kavuşmak, emrine uymuş olmak için, bizlere beyân ettiğin şekilde abdest almaya niyet ettim. Niyetimi hâlis eyle! Beni riyâdan, kibirden, kendini beğenmiş olmaktan uzak eyle!

Ey her şeyden haberdar olan Allâh’ım!

Ben; aciz, âsî, mücrim, günahkar, zayıf kulum. Ellerimin ve bedenimin kiri, günahı, kalbimin pası, gözlerimin yaşı ile senin dergâhına gelmek üzere ellerimi, kollarımı, yüzümü yıkıyorum. Bedenimdeki kir ve pislikleri tertemiz su ile giderdiğin gibi, rûhumdaki günâh ve kirleri de îmân ve tevbem ile gidermeni diliyorum.

Ellerimi harâm işlemekten, harâm tutmaktan, harâm alıp-vermekten, harâma uzanmaktan muhâfaza eyle!

Bu elleri cennetine ve cemâline ulaşmaya vesîle olacak hayırlı işlerde kullanmamı nasîp eyle!

Yüzümü, gözümü, ağzımı,ve sâir diğer âzalarımı da yıkamak ve meshetmekle maddî olarak temiz kıldığın gibi her türlü günâh ve kötülüklerden de temizle!

Ey kâinâtın Rabbi!

İki cihanda da yüzümüzü ak, kalbimizi pâk, işlerimizi âsân, güzellikleri ihsân eyle!

Kendi günahlarımız boyumuzu aşmış iken, başkalarının günah ve açıklarını arayan ve gaflete düşenlerden eyleme!...

.............

..........

.......

Allâh, cümlemize, şerîat kapısından girip, tarîkat yolundan ilerleyerek, marifet denizine dalmakla, hakîkat incilerine ulaşmamızı nasîp etsin!

ABDESTİN FARZLARI

Abdestin farzları yedidir:

1 - Niyet.

2 - Yüzü yıkamak.

3 - Dirseklerle birlikte elleri yıkamak.

4 - Başı meshetmek.

5 - Ayakları meshetmek.

6 - Tertîp.

7 - Muvâlât.

NİYET

Allâh’a yakınlaşmaya, abdest almaya kalb ile yönelmektir. Eller yıkanmaya veya yüz yıkanmaya başlandığında niyet etmek gerekir. Allâh’a yakınlaşma kastı ile alınan abdest ile farz, sünnet ve benzeri ibâdetler yapılabilir.

Niyetin dil ile ifâdesi şart olmamakla birlikte hem kalben niyetlenip hem de dil ile söylenmesi en iyi olanıdır.

Abdest tamamlanıncaya kadar aynı niyet üzere kalınmalıdır.[4]

YÜZÜ YIKAMAK

Yüzü; uzunluğuna, yukarıdan aşağıya doğru saçların çıktığı yerden çenenin sonuna kadar; enine ise; orta parmakla baş parmak arası kadar yıkamak gerekir. Yüz bu miktardan az yıkanmamalıdır. Kalben mutmain olmak için, yüzün belirtilen miktardan biraz taşacak şekilde yıkanması daha iyi görülmüştür.

Sakal seyrek ise veya az olur da yüzün derisi görünürse, suyu deriye ulaştırmak gerekir.

Yüzü yıkama yukarıdan aşağıya (alından çeneye) doğru olmalıdır. Aşağıdan yukarı doğru yıkanırsa, abdest geçersiz olur.

ELLERİ DİRSEKLERLE BİRLİKTE YIKAMAK

Eller dirseklerden aşağıya doğru parmak uçlarına kadar yıkanmalıdır. Elden dirseklere doğru yıkanırsa abdest geçersizdir.

Eller, yüzü yıkarken yıkanmış iseler de, kollar yıkanırken, kollarla birlikte tekrar yıkanmalıdır. “Nasıl olsa ellerim yıkanmış idi.” denilerek kolları bileklere kadar yıkamak abdesti bâtıl kılar.

Kolunun, elinden dirseğe kadar olan kısmından bir bölümü kesik olan bir kimse geriye kalan kısmını yıkar. Dirseğe kadar olmayandan ise, kolunu yıkama farzı kalkmış olur.

BAŞI MESH ETMEK

Başın, alın hizasına düşen kısmından bir bölümü meshedilmelidir.

Mesh; yüz ve dirseklerle birlikte eller yıkandıktan sonra, eldeki geriye kalan ıslaklık ile yapılmalıdır. Şayet eldeki su kurumuş, mesh yapacak miktarda bir ıslaklık kalmamış ise, el, diğer âzâlardan ıslatılarak mesh yapılır. Diğer azalar da kurumuş ise, abdest yeni baştan alınır. Başa mesh ederken saça veya deriye mesh verilir. Sarık, takke ve benzeri şeyler üzerine mesh yapılmaz.

AYAKLARI MESH ETMEK

Baş meshedildikten sonra, sağ eldeki kalan ıslaklık ile sağ ayak, sol eldeki ıslaklık ile de sol ayak, parmak uçlarından ayağın üstündeki şişkinliğe (kaab kemiği-bilek hizasına) kadar mesh edilmelidir. Daha da iyisi bilekteki eklem yerlerine kadar mesh etmektir.

Meshin en güzeli en az üç parmakla yapılanı olup, mesh ederken ayaklar sabit, eller ayak üzerinde hareket ettirilmelidir.

Ayaklar kirli ise, abdeste başlamadan önce yıkamak suretiyle bir güzel temizlenmeli, kurulanmalı, ondan sonra abdeste başlanmalıdır.

Çorap, mest, ayakkabı ve benzeri şeyler üzerine mesh edilmez. Ancak, şiddetli soğuk, yırtıcı hayvan tehlikesi ve bazı zaruri hallerde bu şeyler üzerine mesh vermekte bir sakınca yoktur. [5]

Abdest alırken ayakların meshedilmesi gerektiği ile ilgili olarak Ehl-i Sünnet cemâatı arasında yetişmiş değerli ilim adamı Prof. Süleyman Ateş şunları söylüyor;

“...Bazıları Kur’ân’ın âyetlerinde ayakların yıkanmasının farz olduğunu söylerler ki, bu manayı vermek Arapça dil bilgisi kuralları açısından tutarlı görünmemektedir.

Yüce Allâh, abdestte vücudun iki temel uzvunun yıkanmasını emretmiştir ki, bunlar yüz ve kollardır. İki uç uzvun da meshedilmesini emretmiştir ki bunlar da baş ve ayaklardır. Âyette; “..yıkayınız..” fiilinden sonra iki tümleç getirmiştir. Bunlar, yüz ve ellerdir. Demek ki yüz ve eller (dirseklerle birlikte) yıkanacaktır. “...meshediniz...” fiilinden sonra da iki tümleç getirmiştir. Bunlar da baş ile ayaklardır. Demek ki bunlar da meshedilecek uzuvlardır. Âyette bu manayı son derece güçlendiren ince bir nokta vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de her kelime birbiriyle son derece uyumlu ve mütenâsibtir. Şimdi “..yıkayınız..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten ilki nasıl bir tek uzvu, ikincisi ise iki uzvu (yani iki eli-kolu) gösteriyorsa, “meshediniz..” fiilinden sonra gelen iki tümleçten de birincisi bir tek uzvu (yani başı), ikincisi ise iki uzvu (yani ayakları) göstermektedir. Eğer, “ercül” (ayaklarınız) tümleci “vücûh” (yüzleriniz)’a atfedilmiş (bağlanmış) olsa, bu ahenk ve tenâsüb (uygunluk) bozulur ki bu, Kur’ân’ın bilinen mucizevî ahenk ve üslubuna aykırı olur.[6]...........”

“Hz. Enes, ayaklarını meshettiği zaman onları ıslatırdı. Yine Hz. Enes’in ; “Kur’ân meshi indirdi, sünnet yıkamayı getirdi” dediği rivayet edilir. İkrime, İbni Abbas’ın; “abdest iki yıkama, iki meshtir.” dediğini nakleder. Hz. Ali de; “Allâh’ın Resûlü (a.s) ayakkabı içinde bulunan ayaklarına su serpti, onları ovuşturdu.” demiştir. İbni Ömer, Alkame, Ebu Cafer Muhammed b. Ali, Hasan Basrî, Cabir, İbni Zeyd ve Mücâhidin de böyle dediği rivâyet edilir. Yine Şa’bi; “Baksana teyemmüm sırasında, yıkanacak yerler sıvazlanır, meshedilecek yerler bırakılır.” demiştir. El-Muğire b. Hanin de şöyle demiş; “Peygamber, bir adamın abdest alırken ayaklarını meshettiğini gördü, bana böyle emredildi dedi.”[7]  

Görülmektedir ki; Sünnî kardeşlerimizin âlimleri arasında ayakların abdestte yıkanmasının farz olduğu konusunda tam bir ittifak yoktur. Bu da göstermektedir ki, kardeşlerimiz bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda da, Ehl-i Beyt’in ilmini müracaat kaynağı kabul etmemenin bir sonucu olarak görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir. Oysa, Ehl-i Beyt’in Nurlu Şahsiyetlerinin (Allâh’ın selâm ve rahmeti üzerlerine olsun) yolunda bu konu gün kadar parlak ve açıktır ki abdest alırken ayakları meshetmek farzdır. Bu farz hem âyet ile sâbit ve hem de Ehl-i Beyt nazarında kesin ve apaçık bir hakîkattir.[8] 

TERTÎB

Abdestte, yıkama ve meshetme, Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edildiği ve Resûlullâh’ın (a.s) tatbîk ettiği sırayla yerine getirilmelidir. Önce, yüz, sonra dirseklerle birlikte sağ kol, sonra sol kol yıkanır, sonra başın meshi ve son olarak da ayakların meshi yapılır. Unutma veya kasıtlı olarak bu sıraya uyulmadığı taktirde abdest geçersiz olur, ve yeniden alınmalıdır.[9]

MUVÂLÂT

Muvâlât; abdest alırken organların kurumadan birbiri ardınca yıkanıp, meshedilmesidir. Ve bu şekilde abdest almak farzdır.[10]

Abdest ile ilgili bazı hükümler;

Abdest alırken yıkanması gereken organları bir kez yıkamak farz, ikişer kere yıkamak sünnet, ikiden fazla yıkamak ise bidattır. Mesh ise bir sefer yapılır.

Elin parmağında yüzük var ise su yüzüğün altına ulaştırılmalıdır.

Abdest azalarının üzerinde yara veya sargı vb. var ise, sargının etrâfı yıkanmalı, sargının üzeri temiz ise sargıya mesh edilmeli, temiz değil ve temizlenmesi de meşakkatli ise sargı üzerine temiz bir bez örtülerek üzerine mesh verilmelidir.

Yara ve benzeri şeyler, yıkamak veya mesh vermekle zarar görecekse üzerlerine temiz bir bez konularak mesh edilmelidir.

Abdest alırken gereksiz yere, mecbur kalınmadıkça, suyun dökülmesi vb. hususlarda başkasından yardım almak câiz (uygun) değildir.

Abdestli kalındığı müddetçe, bir abdestle birden fazla farz ve nafile namazlar kılınabilir, Kur’ân okunabilir. Ancak, her farz namazın kılınması için ayrı bir abdest alınması daha iyi görülmüştür.

Abdest almaya başlarken besmele çekmek, uykudan uyanılmış ya da küçük abdestten gelinmişse en az bir kere, büyük abdest yapılmışsa en az iki kere elleri yıkamak, üç kere ağıza su vermek (mazmaza), üç kere burma su vermek (istinşâk), yıkama ve mesh esnâsında dualar okumak, misvaklanmak (dişleri fırçalamak), abdestin sünnetlerinden bazılarıdır. 

Güzeller güzeli Hazreti Peygamberimiz (s.a.a.) buyurdular; “Ümmetime zor geleceğinden endişe etmeseydim namaz için her abdest aldıklarında misvak kullanmalarını (dişlerini fırçalamalarını) emrederdim.”[11]

Âdâbına uygun olarak nasıl abdest alırız?

Evvela; “Bismillâhirrahmânirrahîm.” der, ellerimizi yıkamaya başlarız. Kalben abdest almaya niyetlenir, dil ile de; “Yâ Rabbi! Sana yakın olmak ve rızâna ulaşmak amacıyla abdest alıyorum.” deriz.

Üç kere ağzımıza su verir, mümkün ise dişlerimizi fırçalarız. Üç kere burnumuza su verir, gerekirse sümkürür ve pisliği gideririz.

Yüzümüzü yukarıdan aşağıya doğru en az bir, en fazla iki kere yıkarız. Sağ kolumuzu dirsekten aşağıya doğru ellerimizle birlikte parmak uçlarına kadar bir ya da iki kere yıkarız. Sol kolumuzu da aynı şekilde yıkadıktan sonra, suyla ilişiğimizi keser, elimizin ıslaklığı ile başımızın alına doğru olan kısmını bir kez mesh ederiz. Yine elimizdeki mevcut ıslaklık ile, sağ elle sağ ayağı, sol elle de sol ayağı parmak uçlarından ayak üzerindeki üst şişkinliğe yahut bileklere kadar meshederiz.

İnşâallâh bu şekilde, Allâh’ın kabul edeceği, Peygamber efendimizin (a.s) ve O’nun bahçesinin gülleri olan Oniki İmâm efendilerimizin (a.s) tarîf ve öğretilerine uygun, kıyâmette bizlere nûr olacak, namaz ve niyazımızın anahtarı olan abdesti almış oluruz.[12]

Resûlullâh buyurdular; “Abdest alırken suyu yüzünüze çarpmayınız. Yağ sürercesine ovarak yıkayınız.”[13]

Abdest ile ilgili İmâm Cafer Sâdık’dan (a.s.) bir buyruk; “Abdest almaya başladığında besmele çekersen, bütün bedenini temizlemiş gibi olursun. Besmele çekmez isen, o zaman da yalnızca suyun değdiğiyerleritemizlemiş olursun.”[14]

ABDESTİN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI

Ehl-i Beyt yoluna göre, abdestin sahîh ve geçerli olabilmesi için onbir şartın yerine getirilmesi gereklidir:

1. Abdest suyu temiz olmalıdır.

2. Su, mutlak su olmalıdır.

3. Abdest suyu mübah olup, gasbedilmiş olmamalıdır.

4. Abdest suyunun kabı da mübah olup, gasbedilmiş olmamalıdır.

5. Abdest suyunun kabı altın veya gümüş olmamalıdır.

6. Abdest alırken yıkanacak veya meshedilecek olan uzuvlar temiz olmalıdır.

7. Abdest ve namaz için yeterli vakit olmalıdır.

8. Abdest, Allâh rızâsı için alınmalı, serinlemek ve benzeri amaçlarla alınmış olmamalıdır.

9. Abdest alırken özürsüz-mazeretsiz başkalarından yardım alınmamalıdır.

10. Su kullanmanın abdest alana bir zararı dokunmamalıdır.

11. Vücut üzerinde, suyun bedene ulaşmasına engel olacak her hangi bir şey bulunmamalıdır.

HANGİ HALLERDE ABDEST ALMAK FARZDIR?

1-Cenâze namazı dışındaki namazlar için.[15]

2-Abdest bozulmuşsa, unutulmuş olan secde ve teşehhütleri yerine getirmek için.

3-Farz olan Kabe tavafını yapmak için.

4-Abdest almak nezredilmiş, adanmış veya abdest almaya yemîn edilmiş ise.

5-Bedeninden bir kısmını Kur’ân yazısına, Peygamberlerin (a.s) ve diğer Masûm zâtların (a.s) isimlerine dokundurabilmek için.

ABDESTİ BOZAN ŞEYLER

Enbiyâlar şâhından (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) diğer kutlu sîmâlarından nakledilen hadîs-i şerîfler ve rivâyetlere göre abdesti bozan şeyler şunlardır:

Bevl-idrar.

Ğait-dışkı.

Yellenmek.

Gözün görmeyeceği, kulağın duymayacağı bir şekilde uyumak. Ancak, göz görmez ama kulak duyarsa abdest bozulmaz.

Delilik, sarhoşluk ve baygınlık gibi aklın yitirildiği durumlar.

Kadınların kendilerine has halleri.

Gusül abdesti almayı gerektiren haller.

Abdesti bozan hallerle ilgili birkaç öğüt;

Bir zât der ki; “Ey kardeşim! Ne vakit uyanacaksın? Ey Şâfî mezhebine tâbî olan arkadaşım; elin nâmahrem bir kadına dokunduğu zaman abdestin bozuluyor,[16] tekrar abdest alıyorsun da, Hakk’ın rızâsı olmayan bir haramaelini uzattığında neden abdestin bozulmuyor? Halbuki birinci abdest namaz abdestidir, bozulursa yine almak mümkündür. İkinci abdest ise, îmân abdestidir. Yalan söylemek, ğıybet etmek, çalmak, çırpmak, vurmak, (haksız yere) öldürmek gibi Allâh’ın men ettiği şeylere yanaştınmı îman abdestin bozuldu demektir. Tekrar almak zorcadır. Hazreti Adem (a.s) elini bir kere Hak rızâsı olmayan bir yere uzattı diye nice yıllar tevbe ederek ağladı. Yani nice yıllarda îmân abdestini tazeleyebildi. Nebî olduğu halde. Ya sen ve ben nebi değilken ve o kadar seneden beri yaptığımız binlerce on binlerce fenalıklarla îmân abdestimizi bozduğumuz halde, bir defa olsun bu abdestimizi tazelemek için âh ederek ağlamak, yalvarmak aklımızdan geçti mi?

Ey Hanefî mezhebine, Mâlikî, Hanbelî mezhebine tâbî olan hak arkadaşlarım!.. Bizlerde mezhebimizce, bir çok abdesti bozan şeyler ile namaz abdestimiz bozulduğunda onu tazeliyor ve fakat, îmân abdestini bozan türlü hastalıklardan zerrece kaçınmıyoruz. Hanefi mezhebine tâbî olan bir kimsenin, bir yeri kanadığı veyahut iki yol denilen yerlerden su (idrar) ve gaz çıktığında gider abdestini tazeler. Fakat gider kan döker, katleder de zedelenen îmân abdestini tazelemeye lüzum görmez. Hakka bir kere rücû etmez, af dilemez. Vücudumuz kirlendiğinde onu temizlemek, yıkamak kolaydır. Bir parça sabun ve bir miktar su ile bu yapılabilir. Halbuki iffetimiz, nâmûsumuz kirlendi mi temizlemek için dünyanın sabunları, denizlerin, nehirlerin suları kâfî gelmez.[17]

Sen! Ey Ehl-i Beyt’e uydum iddiasında olan arkadaş!

Öğrenmiş bulunduğun, abdesti bozan hallerin, yalnızca sıralanan bir kaç maddeden ibâret olduğunu mu sanmaktasın? Bir de bunun içi, bâtını, kalb yönü vardır. Zâhiren abdestin bozulduğunda, nasıl abdestini tazeliyor ve yüce dîvâna varıyorsan, kalb ve îmân abdestini bozan, zedeleyen haramlar ve kötülüklere düştüğünde de, kesin bir dönüşle yanlışlarına veda ederek tevbeye yönel ki; îmânı kâmil olanlar, sâdıklar ve evliyâullâh ile birlikte olasın, necât bulasın!

EHL-İ BEYT’İN HADÎS DERYÂSINDAN DAMLALAR

İmâm Muhammed Bâkır (a.s) buyurdular; “Bir kimsenin eşini öpmesi, ona dokunması veya avret mahallini ellemesi ile abdesti bozulmaz.”[18]

İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Burun kanaması, kan aldırmak ve benzeri bir şekilde kan akması ile abdest bozulmaz.”[19]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s) soruldu; “Abdestli bir kimse tırnaklarını kesse veya saç-sakal tıraşı olsa yeniden abdest alması gerekir mi?” Buyurdular: “Hayır gerekmez.”[20]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s) soruldu; “Kusmakla abdest bozulur mu?” Buyurdular: “Hayır, bozulmaz.”[21]

İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz. Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”[22]

İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdu; “Abdest îmânın yarısıdır.”[23]

Özünü hakka dönenin abdesti kâmil olur.

GUSÜL-BOY ABDESTİ

Vücûdun tamamını bir güzel yıkayıp temizlemek manasına gelen gusül; Allâh’ın Kitâbında; “...cünüp iseniz temizlenin...” [Maide (5): 6] buyurması ve bu temizliğin nasıl yapılacağının da Kâinâtın efendisi Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından açıklanması ile emredilmiş, bir tür bedenî temizliktir.

Gusül abdesti almanın farz olduğu yerler olduğu gibi, sünnet olduğu, iyi görüldüğü haller de vardır.

Başta güzel Peygamberimiz (a.s) olmak üzere, O’nun hak vârisleri olan Ehl-i Beyt İmâmları da (a.s) gusül abdesti ile ilgili açık, net ve doyurucu hükümler beyan ederek, İslâm ümmetinin fertlerine bu konunun ehemmiyetini îzâh etmişlerdir.

İslâm, akla aykırı bir din olmadığı gibi, herkesin kendi aklının sınırları içerisine hapsedebileceği kadar sığ bir din de değildir. İslâm’ın ilke ve prensipleri öncelikle Allâh’ın Kitâbı Kur’ân-ı Kerîm’den ve Kur’ân’ın yanılmaz öğreticileri olan Hz. Peygamber ile O’nun Oniki râşid halîfelerinden öğrenilir. Boy abdesti ile ilgili gerçekler de bu çerçevede anlaşılmalı, insanın dünyâ ve âhiret sâadetine bir vesîle olan bu temizlik de İslâm’ın emrettiği şekilde yerine getirilmelidir.

Sekizinci Râşid Halîfe İmâm Ali Rızâ (a.s) boy abdesti ile ilgili bir sözünde şöyle buyuruyorlar; “İnsanın cünüp olduktan sonra gusletmesinin sebebi, bedeninde ve ruhsal durumu üzerinde oluşan kirlilik ve ağırlığın giderilmesi ve bedenen temiz, rûhen de rahat ve huzur içerisinde olunmasının sağlanmasıdır. Çünkü, cünüplükte bütün beden bu halden etkilenmektedir. Dolayısıyla, bedenin sadece cünüplüğe vesîle olan organının değil, tamâmının yıkanması gerekir. İdrar ve dışkı, meniden daha şiddetli necis oldukları halde, onları yaptıktan sonra gusletmek gerekmez. Bu, Allâh’ın, kullarına hem rahmeti ve merhametinin bir gereği, hem de bu iki halin insanda istek dışında ve çok sık olarak ortaya çıkmasından ötürüdür. Yüce Allâh kullarına zorluk ve meşakkat yüklememek için bu hallerde yalnızca abdest almalarını emretmiştir. Ki Allâh şöyle buyuruyor; “... Allâh sizin için kolaylık ister, güçlük istemez...” [Bakara (2): 185]”[24]

Ehl-i Beyt’in seçkin İmâmlarından İmâm Ali Rızâ (a.s)’nın da beyân ettikleri gibi, cünüplük ve benzeri hallerde boy abdesti almak Allâh’ın bir emri ve insanoğlunun faydasına bir uygulamadır.

“...Eğer cünüp iseniz, taharetleniniz...” [Maide (5): 6] âyetinde sözü edilen “taharetleniniz” ifâdesi bütün Müslüman’ların ortak görüşüne (icmâsına) göre gusüldür, boy abdestidir.[25]

Öyle ise; Ehl-i Beyt erkânına bağlı bir Müslüman, her konuda olduğu gibi, bu konuda da; önce Kur’ân-ı Kerim’i ve Peygamber efendimizin (a.s) uygulamalarını kendine örnek almalı, Ehl-i Beyt İmâmlarının (Oniki İmâm’lar) buyruklarına boyun eğmelidir. Haktan, hakîkatten uzak düşmüş ve ne oldukları, kim oldukları, nasıl ve hangi ölçülere göre yaşadıkları belli olmayan, Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in öğretilerinden habersiz câhil-cühelânın söz ve davranışlarına tâbî olmamalıdır.

GUSLETMEYİ FARZ KILAN HALLER

Farz olan gusüller yedidir:

1 - Cenâbet guslü.

2 - Hayız guslü.

3 - Nifâs (lohusalık) guslü.

4 - İstihâze guslü.

5 - Ölüye değme guslü.[26]

6 - Ölü guslü.

7 - Nezîr, yemîn ve benzeri sebeplerle farz olan gusüller.

CENÂBET GUSLÜ

İnsan iki şekilde cünüp olur:

Meni gelmesi ile: Bir kimseden ister uyanık, ister uykuda, ister isteyerek, isterse istemeyerek, az veya çok olsun meni gelmesi ile o kimse cünüp olur.

İnsandan gelen sıvının meni olarak kabul edilmesi için; o sıvı bedenden fışkırarak gelmeli, şehvetle gelmeli, sıvı geldikten sonra bedende bir gevşeme hissedilmelidir.

Hasta ve kadınlarda ise meninin fışkırması, şehvetle gelmesi ve bedenin gevşemesi gibi üç şart aranmaz. Yalnızca şehvetle gelmesi veya bedenin gevşemesi yeterlidir.

Bir kimse uykuda iken kendisinden bir sıvı geldiğini hissetmemiş, ancak uyandığında bedeninde veya elbisesinde meni lekesini andırır bir lekenin varlığını müşahede etmiş ise, cünüp olduğuna hükmeder ve boy abdesti alması gerekir.

Cinsî münâsebet ile: Bir kimse, sünnet yeri kadar veya daha fazlası dâhil olmak şartıyla cinsî münâsebette bulunursa meni gelmemiş bile olsa cünüp olur ve her iki tarafında boy abdesti alması farzdır.

CÜNÜP OLAN BİR KİMSEYE YAPILMASI HARÂM OLAN ŞEYLER:

1. Bedeninden her hangi bir yerini Kur’ân’ın yazısına (velev ki bir harfine bile olsa), Allâh’ın ismine, Peygamberlerin (a.s) ve diğer Masumların (a.s) isimlerine değdirmesi.

2. Mescidü’l Harâm’a ve Peygamberimizin (a.s) mescidine (bir kapıdan girip diğerinden çıkılsa bile) girmesi.

3. Diğer mescitlerde sebepsiz ve mazeretsiz olarak oturması, mescide bir şey bırakması.

4. İçerisinde, farz olan tilâvet secdesi bulunan bir sûreyi okuması. Bu sûreler şunlardır:

Secde Sûresi.

Fussilet Sûresi.

Necm Sûresi.

Alak Sûresi.

Cünüp olan kimsenin bu surelerden bir harf bile okuması harâmdır.

CÜNÜP OLAN KİMSEYE MEKRÛH OLAN ŞEYLERDEN BAZILARI:

Abdest almadan ya da, en azından mazmaza ve istinşâk yapmadan yiyip, içmek.

Farz secdeleri olmayan sûrelerden yedi âyetten fazla okumak.

Bedenin her hangi bir yerini Kur’ân’ın cildine veya sayfalarına, yazılarının arasına değdirmek.

Üzerinde Kur’ân bulundurmak.

Abdest almadan uyumak.

Kına ve benzeri bir şeyle boyanmak.

Uykuda cünüp olduktan sonra, gusletmeden cinsel ilişkide bulunmak.

GUSÜL İKİ ŞEKİLDE ALINABİLİR;

1.İrtimâsî gusül: Bir kimsenin, irtimâsî gusül niyetiyle bedeninin tamamının suyun içine gireceği bir şekilde, havuz ve benzeri bir yerde yavaş-yavaş veya bir anda suya girmesidir.

Bu şekilde alınan irtimâsî gusülde de bedenden her hangi bir yerin kuru kalmamasına dikkat edilmelidir.

Farz bir orucu tutma durumunda olan, ya da hac ve umre için ihrâma giren kimse irtimâsî gusül alamaz.

2.Tertîbî Gusül: Banyo ve benzeri bir yerde bedenin kuru bir yeri kalmamak üzere, tertîp ve sıraya uygun bir şekilde yıkanılarak boy abdesti almaktır.

TERTÎBÎ GUSLÜN FARZLARI;

Guslün farzları üçtür;

1-Niyet etmek.

2-Kuru bir yer kalmayacak şekilde bütün bedeni yıkamak.

3-Tertîbe riâyet etmek: Yani önce baş ve boyunu, sonra vücudun sağ tarafını, sonra da sol tarafını yıkamak suretiyle bütün bedeni yıkamak.

CÜNÜB OLAN BİR KİMSE;

Namaz kılabilmek için.

Kabe’yi farz olan tavafı yapabilmek için.

Ramazân orucu ve onun kaza olan orucunu tutabilmek için, mutlak surette gusül abdestini almış olmalıdır.

GUSLÜN BAZI SÜNNETLERİ:

1. Gusletmeden önce idrar yapmak.

2. İdrardan sonra istibrâ yapmak.

3.Gusüle başlamadan önce elleri yıkamak.

4.Mazmaza yapmak (ağıza su verip çalkamak).

5.İstinşâk (buruna su vermek).

6.Suyu isrâf etmeden kullanmak.

GUSÜL İLE İLGİLİ, EHL-İ BEYT İMÂMLARINDAN BİR SÖZ DEMETİ

Aşk yolunun serveri İmâm Cafer Sâdık (a.s) buyurdular; “Bir kadın, erkekler gibi rüyâ görerek ihtilâm olursa, (yani fercinde meni-ıslaklık gelirse) gusletmesi gerekir. Şayet ıslaklık gelmezse gusletmesi gerekmez.”[27]

Hak erenlerinin önderi İmâm Cafer Sâdık (a.s)’a soruldu; “Bir erkek cünüp olduktan sonra, idrârını yapmadan boy abdesti alır, daha sonra da kendisinden meni gelirse ne yapması gerekir?” İmâm buyurdular; “Boy abdestini yeniler.” Soruldu ki: “Kadın, boy abdesti aldıktan sonra ondan meni gelirse ne yapmalıdır?” Buyurdular; “Kadın boy abdestini yenilemez. Çünkü, kadından gelen, kendine âit olan bir sıvı değil, erkeğe âit bir sıvıdır.”[28]

İmâm Hasan Askerî (a.s) buyurdular; “Abdest ve gusülde mazmaza ve istinşâk farz değil sünnet bir ameldir.”[29]

Nûr güneşinin Işığı İmâm Muhammed Bâkır (a.s) buyurdu; “Abdest ve gusül, sınırlarını Allâh’ın belirlediği bir ameldir ki, Allâh onlarla kimin kendisine itaat ettiğini, kimin de kendine isyân ettiğini zâhir eder. Şunu biliniz ki, mümini hiç bir şey necis etmez. Dolayısıyla, abdest ve gusülde suyu, yağ sürer gibi dökünüz, harcayınız.” (İsraf etmeyiniz, yani bu amellerinizi sırf bedenî bir temizlikmiş gibi algılama durumuna düşmeyiniz.)[30] 

Âdâbına uygun olarak nasıl boy abdesti alırız?

“Bismillâhirrahmânirrahîm.” diyerek, Allâh’ın adını anar, önce boy abdesti alacağımız mekan yahut vücûdumuzun her hangi bir yerinde necaset, pislik varsa onu yıkar, gideririz. Ellerimizin temizliğinden sonra, sünnet olarak ağzımıza ve burnumuza su verir, daha sonra başımızı ve boynumuzu bir güzel yıkamaya başlarız. Bu arada “Yâ Rabbi! Senin rızân için boy abdesti alarak kalben ve bedenen temizlenmeyi istiyorum.” der, niyet ederiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, niyetin kalb ile yapılması yeterli olmakla birlikte, dil ile de ifâde edilmesi en güzel olanıdır. Sonra, başımızın her hangi bir yerinde kuru yer kalmadığına kanaat getirdiğimizde, sırasıyla vücûdumuzun sağ tarafını, omuzlardan ayaklara kadar güzelce yıkarız. Sol tarafı da aynı şekilde yıkarız. Vücudumuzun hiç bir yerinde kuru alan kalmadığında, yıkandığımız yerden ayrılmak üzere ayaklarımızı tertemiz kılar ve böylece boy abdestimizi tamamlamış oluruz. Boy abdesti alınırken herkes Allâh’a bağlılığı ve sevgisi nisbetinde içinden geldiği şekilde (Özellikle Ehl-i Beyt’ten nakledilen duâlar olması daha uygundur.) Rabbine hamd ve duâlar edebilir.

Kadınlar boy abdesti alırken saçları toplu bir halde ise, saçlarını açmak mecbûriyetinde değildirler. Ancak, suyun deriye ulaşması gerekir. Aksi halde boy abdesti geçersiz olur.

HAYIZ GUSLÜ

Hayız; Kadınların rahminden, belli bir yaşa kadar, genellikle her ay, bir kaç günlüğüne, kan gelmesidir. Bu durumda olan kadına, “hayızlı kadın” denir. Hayız olmaya; âdet görmek, aybaşı olmak, regl olmak vs. de denilir.

Hayız kanı, çoğunlukla koyu kıvamda bir sıvı, sıcak, siyaha çalan veya koyu kırmızımsı bir renkte olur ve baskıyla-hızlı bir akıntıyla dışarı çıkar.

Âdet görmek, bir hanım için tabîi ve normal bir durumdur. Bu hâl Allâh-u Teâlâ’nın insanlığın bir yarısını oluşturan kadınlar için Havvâ annemizden (a.s) beri takdir ettiği bir yazgı ve tekvîni bir kaderdir. Âdet gören bir kadın bu halinden dolayı, dînen ayıplanıp kınanmadığı veya pis kabul edilip dışlanmadığı gibi, Allâh’ın yaratılış fıtratına uygun yapıda bir kul olarak görülür. Ancak, gerek yüce Allâh, gerekse O’nun sevgili Elçisi Peygamberimiz (s.a.a.), kadınları bedenen ve bir kısmını da psikolojik olarak etkileyen bu geçici hallerde bir takım ibâdetleri yerine getirmekten muaf tutmuşlar ve onlara merhamet ile muâmele etmişlerdir. Bu durum, kadınların Allâh ve Resûlü (a.s) katındaki değerlerinin düşüklüğüne değil, bilakis onlara ne kadar yüksek derece ve mertebelerin verildiğinin delîlidir. Zîrâ aybaşı denilen hallerde kadınlar bir takım ibâdetlerini yapmamakla günaha girmiş olmadıkları gibi, o halleriyle Allâh’a itaat içerisinde olduklarından, kendilerine verilen sevap ve mükâfâtı eksiksiz olarak almaya devam etmektedirler.

ÂDETİN BAŞLANGICI VE MÜDDETİ

Bir genç kızda âdet hâli en erken 9 (dokuz) yaşında başlar. Bu yaştan önce kanama olduğu takdirde o hayız kanı kabûl edilmez. Genç kızın âdet görmesi ile birlikte “ergenlik çağı” başlamış olur. Kureyş soyundan olan kadınlar 60 (altmış) yaşına kadar, diğer kadınlar da 50 (elli) yaşlarına kadar hayız görebilirler. Bu yaştan sonra görülen kana, hayız kanı (âdet kanı) denilmez. O kanın bir hastalıktan dolayı geldiği kabûl edilir. Kadınların bir kısmı belirtilen yaşlara gelmeden de âdet kanları kesilebilir, menopoza girebilirler..

Âdet müddetinin en azı 3 (üç) gün, en çoğu 10 (on) gündür. Üç günden az, on günden de fazla görülen kan hayız kanı kabûl edilmez.

Hayızın ilk üç günü peş peşe olmalıdır. Meselâ; iki gün kan görülür, bir gün temiz olunur ve yine bir gün kan görülürse o kanlar hayız kanı değildir.

Bir kadın, peş peşe üç gün hayız kanı görür sonra kan kesilirse, sonra tekrar kan görür ve kan gördüğü günlerle aradaki temiz olduğu günlerin toplamı on günden fazla olmazsa, aradaki pâk olduğu günler de hayız günlerinden sayılır.

Bir kadın üç günden az kan görür ve pâk olur, sonra da üç gün veya daha fazla kan görürse ikinci kan hayız kanıdır, evvelki gördüğü kan hayızdan sayılmaz.

Bir kan görülürde, hayız kanı mı, lohusalık kanı mı olduğundan şüphe edilirse, kan hayız kanı şartlarını taşıyorsa hayız kanı kabûl edilir.

Hamile bir kadının veya çocuğuna süt veren bir kadının hayız olması mümkündür.

HAYIZLI BİR BAYANIN YAPMASI HARÂM OLAN ŞEYLER:

1.Abdest, gusül veya teyemmümle yerine getirilmesi gereken ibâdetler. Farz ve sünnet namazlarının kılınması, Ramazân-ı Şerîf orucunun tutulması vs. gibi.

2.Cünüp olan bir kimsenin yapması harâm olan şeylerin tümü.

3.Meni gelmese dâhî sünnet mahalli yada daha azının dâhil olacağı şekilde eşiyle ilişkiye girmesi. Bu fiil erkeğe de harâmdır. 

Hayız ile ilgili bazı hükümler;

Bir kadın, hayız kanı özelliği taşıyan kan görür ve onun üç gün süreceğini kuvvetle tahmin ederse o zaman zarfındaki yapması gereken ibâdetlerini terk etmelidir. Şayet üç gün görmez ise, o takdirde yerine getiremediği ibâdetlerin kazasını yapmalıdır.

Erkek, hayızlı olan eşiyle cimâ yaparsa (cinsel ilişkiye girerse), harâm işlenmiş olur. Buna karşılık, kefâret olarak fakirlere sadaka vermeli, hiç olmazsa Allâh’tan af ve bağışlanma dilemelidir.

Hayızlı bir kadını boşamak geçersizdir.

Kadın, hayızlı olduğunu veya hayızdan temizlendiğini beyân ettiğinde sözü geçerlidir, ayrıca araştırma yapılmaz, kadının sözüne itibâr edilir.

Kadın hayız kanından kurtulduktan sonra gusül etmemiş bile olsa onunla cinsel ilişkiye girilebilir.[31] Ancak, en iyisi gusül yaptıktan sonra ilişkiye girmektir.

Kadının hayızlı olduğu zamanlar kılmadığı günlük namazların kazâsı yapılmaz. Tutamamış olduğu farz orucun ise kazâsı gerekir.

Yakın vakitte hayız olacağını bilen bir hanım, namaz vakti girer girmez namazını geciktirmeden kılmalıdır. Bile bile geciktirir de o arada hayız olursa kılamadığınamazı kazâ etmelidir.

Hayızlı hanımın, namaz vaktinde kendini kandan temizlemesi, hayız bezini değiştirmesi, abdest alarak kıbleye yönelip zikir, duâ ve Peygamberle (a.s) Ehl-i Beyt’e (a.s) salavât ile meşgul olması müstehâb-iyi bir davranıştır.

Hayız guslü nasıl alınır?

Hayızlı bir kadının kandan temizlendikten sonra ibâdetlerini yerine getirebilmesi için gusletmesi farzdır.

Hayız guslü, cünüplükten temizlenme guslü gibi alınır. Ancak, namaz kılınabilmesi için gusülden önce veya sonra ayrıca namaz abdesti de alınmalıdır.

HAYIZ VE HAYIZ HÜKÜMLERİ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

Ehl-i Beyt’in atası Hz. Muhammed  buyurdular; “Kim, hayızlı hanımıyla cinsel ilişkide bulunur da cüzzam vb. bir  hastalığa yakalanmış çocuğu olursa, o kişi kendinden başka kimseyi kınamasın!”[32]

Sâdıkların imâmı İmâm Cafer Sâdık (a.s)’a soruldu; “Bir kadın hamile kalır, hamileliğinde de önceki aylarda gördüğü gibi hayız olursa namazlarını terk eder mi? İmâm (a.s) buyurdular; “Evet. Böyle bir durumda namaz kılmaz.”[33]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s) soruldu; “Bir kadın Ramazan ayında oruçlu iken güneş batmadan önce adet görürse ne yapmalıdır?” Buyurdular; “Orucu bozulmuş olur ki yiyip, içebilir.”[34]

İmâm Mûsâ Kâzım (a.s)’a soruldu; “Hayızlı bir kadın, kandan temizlendikten sonra, gusül abdesti almadan kocası ile ilişkiye girebilir mi?” İmâm (a.s) buyurdular; “Bir sakıncası yoktur. Ancak, gusül yaptıktan sonra cimâ etmek bana daha sevimli geliyor.”[35]

NİFÂS-LOHUSALIK GUSLÜ

Nifâs; Doğumdan sonra rahimden kan gelmesine denir. Nifas hâli kanın görülmesiyle belli olur. Eğer kadın doğumdan sonra kan görmezse lohusa sayılmaz.

Lohusalık müddeti ve hükümleri;

Lohusalık müddetinde alt sınır yoktur. Bir kadın hiç kan görmediği zaman lohusa kabûl edilmediği gibi, bir an, bir gün vs. de kan görebilir. Ancak lohusalık kanı 10 (on) günden fazla olamaz. Şayet on günü geçerse, gelen kanın başka sebep ve hastalıklardan geldiği (istihâze kanı olduğu) kabûl edilir. [36]

Kadın doğumdan hemen sonra kan görmez, fakat, ilk on gün içerisinde kan görürse, kanı gördüğü andan itibâren lohusa sayılır.

Doğumdan hemen sonra kan görülür, bir müddet temiz kalınır, sonra doğumdan itibâren ilk on gün içerisinde yine kan görürse iki kan görme zamanı ve arasındaki günler lohusalıktan sayılır.

Doğum veya düşükte çocuğun yaratılışının tamamlanmış olması gerekmez. Rahimden gelen düşük, içerde kalsaydı “insan olurdu” denilecek durumda idiyse, bu halde de gelen kan nifâs-lohusalık kanı sayılır.

Hayızlı bir kadına neler farz ve neler harâm ise lohusa için de aynı hükümler geçerlidir.

Lohusalık halinden temizlenen bir kadın, hayızdan temizlenen kadın gibi, boy abdestini ve namaz abdestini alarak ibâdetlerini yerine getirmeye başlar.

İSTİHÂZE GUSLÜ

Hayız ve lohusalık kanı hâricinde, kadından çıkan her türlü kan istihâze kanıdır. Yani; Bulûğ çağına ermemiş bir kızın fercinden gelen kan, buluğ çağına ermiş bir bayandan üç (3) günden az, on (10) günden fazla gelen kan ve lohusa bir kadından on (10) günden sonra görülen kan istihâze kanıdır.

İstihâze kanı genellikle sarı renkli ve soğuk olur. Kendiliğinden ve yakıcılığı olmaksızın çıkar ve koyu da olmaz. Ancak, bazen siyaha çalan koyu kırmızı renkte, sıcak, basınçlı ve yakıcı da olabilir.

İstihâze üç kısma ayrılır:

Az istihâze kanı: Kadının, fercinin dâhiline koyduğu pamuğa iyice işlemeyen ve pamuğun diğer tarafından görülmeyen kandır.

Orta istihâze kanı: Ferce konulan pamuğa işleyen, öbür tarafından da görülen, ancak kanı önlemek için fercin dışına konulan mendile akmayan kandır.

Çok istihâze kanı: Pamuktan geçerek, dışa konulan beze, mendile ve benzeri şeylere kadar işleyen-akan kandır.

İstihâzeli kadın ile ilgili bazı hükümler;

Az istihâze kanı gelen bir kadının, pamuğunu değiştirmesi veya yıkaması, kılacağı namaz için de abdest alması gerekir.

Orta veya çok istihâze kanı gelen bir kadın ise, gerekli temizlikleri yaptıktan sonra kılacağı namazlar için gusletmeli ve ayrıca da abdest almalıdır.

İstihâze kanı kesilen bir kadın da derhal temizlenir. İstihâzesi ile ilgili abdestini veya gusül ile birlikte abdestini alarak namazlarını kılmalıdır.

Kadının fercinin içinde kalan ve dışarı akmayan istihâze kanı, abdesti ve guslü bozmaz.

Mekke ve Medine mescitlerine girmenin, diğer mescitlerde durmanın, farz secdesi olan sûreleri okumanın istihâzeli kadın için bir sakıncası yoktur.

İstihâzesi orta veya çok olan bir kadının, gusül etmediği müddetçe kocası ile cinsel ilişkiye girmesi helâl değildir.

Bayanlarda hayız ve istihâze kanının dışında fercde oluşan bir takım akıntılar olur ise, bu akıntılardan bez kullanarak korunulmaya çalışılmalıdır. Mümkün ise kullanılan bez değiştirilerek temiz bir bez konulmalı abdest alınarak namaza durulmalıdır.

Şehvet, hayal kuşunun daldan dala konması, dokunma vs. gibi sebeplerden oluşan akıntılar ise meni hükmünde değildir. Boy abdestini gerektirmediği gibi namaz abdestini de bozmaz. Ancak, öylesi durumlar vâkî olduğun da takvâ gereği yeniden abdest alınması faziletlidir.  

ÖLÜYE DEĞME GUSLÜ

Bir insan, ölmüş bir kimsenin soğumuş veya gusül verilmemiş bedenine dokunursa -ister uykuda, ister uyanık, isteyerek veya istemeyerek dokunmuş olsun- ölüye dokunma guslü alması gerekir. Öyle ki bir kimsenin tırnağı bile, soğumuş yada gusül verilmemiş bir ölünün tırnağına veya kemiğine vs. değse yine ölüye değme guslü almalıdır.

Çocuğun cenâzesine, hattâ, dört ayını doldurmuş ve düşük olmuş bir çocuğa dâhi dokunulduğunda Ehl-i Beyt yoluna göre ölüye dokunma guslü alınmalıdır.

Ölüye dokunma guslünü, cünüplükten temizlenme guslü gibi yerine getirmek gerekir. Bu guslü alan kimse, namaz kılabilmek için ayrıca da abdest almalıdır.

Bir kaç ölüye dokunulduğunda veya bir ölüye birden çok dokunulduğunda bir gusül yeterlidir.

Ölüye değdikten sonra gusletmemiş olan bir kimsenin, mescitte durmasında, eşi ile cinsel ilişkiye girmesinde, içinde farz secde bulunan sûreleri okumasında sakınca yoktur. Ancak namaz ve benzeri ibâdetler için gusledip ayrıca da abdest almalıdır.

ÖLÜYE VERİLEN GUSÜL

Ölüm döşeğinde olan bir Müslüman’a karşı vazîfelerimiz olduğu gibi, ölmüş olan bir Müslüman kardeşimize karşı da yerine getirmemiz gereken bir takım görevlerimiz vardır.

Bu görevlerimizden en başta gelenleri ise; ölüye gusül verilmesi, cenâzenin kefenlenmesi, ölü için bir nevi dua olan cenâze namazının kılınması ve ölünün defnidir. Bu vazîfeleri yerine getirmek farz-ı kifâye olup, bir kısım Müslüman’ların bunları yapması ile sorumluluk diğer Müslüman’ların üzerinden kalkar.

Cenâzeye üç gusül verilmesi farzdır:

1 - Sidr ile karışık suyla,

2 - Kâfur ile karışık suyla,

3 - Hâlis-saf su ile.

Suya karıştırılmak için sidr, kâfur bulunmaz ya da bulunur ancak, gasbedilmiş, çalınmış vs. olursa o durumlarda yalnızca temiz su ile üç guslün verilmesi farzdır.

Cenâze guslü, cünüplükten temizlenme guslü gibidir.

Ölü guslü ile ilgili bazı hükümler;

Cenâzeyi yıkayan kimse Allâh rızâsı için yıkamalıdır. Yaptırılan gusle karşılık ücret almak, talep etmek harâmdır.

Cenâzeyi yıkayan kimsenin mümkün mertebe Müslüman olması, Oniki İmâm’ın Velâyet ve İmâmetine inanması yada en azından onlara düşman olmayan biri olması, akıllı olması, gusül meselelerini bilmesi ve buluğ çağına ermiş olması gerekir.

Müslüman çocuğun guslü zinâdan doğmuş bile olsa farzdır. Kâfirin ve kâfir çocuğunun gusül, kefenlenme ve İslâm usullerine göre defni câiz (dine uygun) değildir. Bir çocuğa karşı bu vazîfelerin yerine getirilmesi için ana-babasının ikisininde yada en azından birisinin Müslüman olması gerekir.

Düşük yapılmış çocuk dört aylık veya daha büyükse gusledilmelidir. Dört aylıktan küçük ise gusledilmesi farz değildir, bir beze sarılarak defnedilir.

Kadın erkeği, erkek de kadını guslettiremez. Ancak, kadın kocasına, koca da karısına gusül verebilir.

Cenâze yıkamak için su bulunmaz veya suyu kullanmanın sakıncası olursa cenâzeye gusül yerine teyemmüm verilmelidir

ÖLÜM VE ÖLÜ GUSLÜ İLE İLGİLİ EHL-İ BEYT’TEN BAZI RİVÂYETLER

İmâmlar İmâmı Resûlullâh (s.a.a.) buyurdular; “Âni ölüm, mümin için bir rahmet ve rahatlık, kâfir içinse bir üzüntü, sıkıntı ve zorluktur.”[37]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s) soruldu; “Kadınlar, kaç yaşına kadar olan erkek çocuğunu yıkayabilirler?” İmâm (a.s) buyurdular; “Üç yaşına kadar yıkayabilirler.”[38]

İmâm Muhammed Bâkır (a.s) buyurdu; “Bir mümin, mümin kardeşini öldükten sonra yıkar ve yıkarken de Allâh’tan kardeşi için af-bağışlanma dilerse, Allâh (c.c.), o ölünün küçük günahlarını bağışlar.”[39]

İmâm Cafer Sâdık’a (a.s) soruldu; “Cünüp olarak ölen bir kimse nasıl yıkanır?”İmâm (a.s) buyurdular; “Ölü guslü olarak bir gusül verilmesi yeterlidir.”[40]

 

NEZİR VE YEMÎN GİBİ SEBEBLERLE FARZ OLAN GUSÜL

Bir kimse, kendi kendine boy abdesti almayı nezreder, ahdederse, o kimsenin verdiği sözü yerine getirerek boy abdestini alması farzdır.

SÜNNET OLAN GUSÜLLERDEN BAZILARI

Peygamber efendimizden (a.s) ve Ehl-i Beyt İmâmlarından (a.s) nakledilen güvenilir rivâyetlere göre bir çok sünnet gusül vardır. Bunlardan en önemlileri ve çokça tavsiye edilenleri ise şunlardır:

1.Cuma guslü: Cuma günü sabah ezanından, öğle ezânına kadar ki zaman içerisinde yerine getirilmesi iyidir.

2.Mübarek Ramazân-ı Şerîf ayının ilk gecesi ve yirmibirinci gecesine kadar ki tek geceler (3.5.7.vs. geceleri gibi.) ve yirmibirinci geceden sonraki bütün gecelerdeki gusül: Bu guslün yapılma zamanı ise, gecenin tamamıdır.

3.Ramazan ve Kurban bayramı guslü: Bu guslün yapılma zamanı ise, sabah ezanından güneş batıncaya kadar ki zamandır.

4.Ramazan bayramı gecesinin guslü: Bu guslün vakti, arefe gününün güneş batmasından, bayram gününün sabah ezânına kadar ki zamandır.

5.Zilhicce ayının sekizinci ve dokuzuncu günlerinin guslü.

6.Receb ayının birinci, on beşinci ve son gününün guslü.

7.Resûlullâh’ın peygamberlik görevi ile görevlendirildiği gün olan, Receb ayının yirmiyedinci gününün guslü.

8.İmâm Ali’nin Peygamber efendimiz (a.s) tarafından müminlere Velî olarak atandığı gün olan “Ğadîr-i Hum Bayramı” gününün guslü. (Onsekiz zilhicce)

9.Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın, Hıristiyanlarla lanetleşmeye çağrıldığı gün olan (Mübâhele günü) Zilhicce ayının yirmidördüncü gününün guslü.

10.Efendiler efendisi Hazreti Peygamberin (a.s) doğum günü olan onyedi Rebîulevvel gününün guslü.

11.İmâm Mehdî (a.f.)’nin doğum günü olan Şaban ayının onbeşinci günü guslü.

12.Nevruz bayramı gününün guslü, Rebîulevvel ayının dokuzuncu gününün guslü, Zilkade ayının yirmibeşinci gününün gusülleri.

13.Yeni doğmuş bir çocuğa verilen gusül.

14.Bedeninden bir yeri, gusül verilmiş bir ölünün bedenine değen kimsenin guslü.

15.İdam edilmiş bir kimseyi, mecbûren ya da tesâdüfen değil de özellikle görmeye giden ve gören kimsenin guslü.

16.Mekke ve Medîne şehirlerine, Mescidül Harâm’a, Mescid-i Nebî’ye ve bütün Ehl-i Beyt’in pâk kabirlerini, haremlerini uzaktan ya da yakından ziyâret etmek amacıyla yola çıkıldığında da gusletmek müstehâb (iyi bir davranış olarak) görülmüştür.

Bunlardan başka daha bir çok sünnet ve müstehâb olan gusüller vardır ki, onlar ayrıntılı olarak Ehl-i Beyt yoluna bağlı âlimlerin daha geniş ve hacimli, kıymetli eserlerinde beyan edilmiştir.

Bir kimse, sünnet ve müstehâb olarak almış olduğu bir gusül ile, namaz ve benzeri, farz olan bir ibâdeti yerine getiremez. Ayrıca abdest alması gerekir.

Alevî; atalara uyan değil, Hakk’a uyandır.

TEYEMMÜM

“...su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm ediniz. Yüzlerinize ve ellerinize ondan (topraktan) sürünüz...” [Maide (5): 6, Nisa (4): 43] âyeti gereğince, bir Müslüman’ın bazı hal ve durumlarda, toprak ile yapmış olduğu temizlik ve almış olduğu abdeste “teyemmüm abdesti ” adı verilir.

İslâm’daki emir ve yasakların maddî ve manevî bir çok faydalarının olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak, bunlara uymaktaki asıl gâye, Allâh’ın rızâsına ulaşmaktır. Teyemmüm olayı da bu açıdan ele alınmalı, yapılan amel temizlikten daha ziyâde, Allâh’ın emirlerine bağlı kalmış olmak şeklinde anlaşılmalıdır. 

Bir kimsenin teyemmüm edebilmesi için bir takım şartlar vardır. Şimdi bunları açıklamaya çalışalım.

HANGİ HALLERDE TEYEMMÜM YAPILMALIDIR?

Aşağıda sayılan yedi yer ve halde teyemmüm yapılır:

1-Abdest veya gusüle yetecek miktarda su bulunamadığında. Bir kimse bulunduğu yer itibâriyle önce suyu arayıp bulmaya çalışmalıdır. Yerleşim alanında ise; ümidini kesinceye kadar suyu aramalıdır. Çöl, dağ ve benzeri yerlerde; bulunulan yer düz ve engebesiz ise, dört tarafa iki ok atımı mesâfede suyu aramalı, bulunulan yer engebeli, ormanlık veya meşakkatli bir alan ise dört tarafa bir ok atımı mesâfede su aramalıdır.

Namaz vaktinin dar olması durumunda ise vakit geçirilmemeli, derhal teyemmüm edilmelidir.

2-Su bulunur, fakat ihtiyarlık, hırsızlık, canavar korkusu ve benzeri sebeplerden dolayı suya ulaşılamadığında teyemmüm yapılır.

3-Su kullanıldığı takdirde hasta olunacağından, hasta ise hastalığın şiddetlenip tedavinin güçleşeceği ve benzeri endişe ve korkuların bulunması halinde teyemmüm yapılır.

4-Su kullanıldığı takdirde, susuzluktan dolayı bir insanın ya da bir hayvanın ölümüne sebep olunacaksa teyemmüm edilir.

5-Beden ve elbisesi necis olan bir kimsenin az miktarda suyu olur ve onunla abdest veya gusül aldığı takdirde, beden ve elbisesini yıkamaya suyu kalmayacak ise, su ile beden ve elbisesini yıkar, kendisi teyemmüm eder.

6-Kullanacak su veya su kabının harâm olması halinde teyemmüm edilir. (Meselâ; su veya kap ğasbedilmiş olsa, veya suyu kullanacağı kap altın ise vb.)

7-Abdest veya gusül alındığında, farz olan namazın tamâmı veya bir kısmının vakti geçirilecekse teyemmüm edilmelidir.

TEYEMMÜMNELERLE YAPILIR?

Toprak, çakıl, taş, tuğla, testi, kireç taşı, alçı taşı, mermer taşı ve benzerleri üzerine temiz oldukları takdirde teyemmüm yapılabilir.

Adı geçen şeylerin bulunmaması halinde elbise veya yaygı-halı-kilim üzerindeki toz ile de teyemmüm yapılabilir. Bu da mümkün olmadığı takdirde çamura teyemmüm yapılabilir.

TEYEMMÜM NASIL YAPILIR VE FARZLARI NELERDİR?

Teyemmümün farzları dörttür:

1-Niyet.

2-İki elinin içini, üzerine teyemmüm yapılması uygun olan bir şeye vurmak.

3-İki elinin içini, alnın üst tarafından kaşların ve burnun üzerine kadar çekmek.

4-Sol elin içini, sağ elin üzerine bileklere kadar çekmek, sonra da sağ elin içini aynı şekilde sol elin üzerine (avuç içine değil) bileklere kadar çekmek.

Teyemmüm ile ilgili bazı hükümler;

Mesh verirken, alnı ve ellerinin içini yukarıdan aşağıya doğru meshetmek gerekir.

Bileklerden parmak uçlarına doğru mesh verilirken, parmak aralarına da mesh vermek gerekmez.

Teyemmüm yapılırken bütün ameller birbiri peşi sıra yapılmalıdır. Arada teyemmüm yapılmadığına inanılacak kadar bir fasıla-zaman aralığı bırakılmamalıdır.

Niyet edilirken, teyemmümün abdest yerine mi, gusül yerine mi ya da hangi tür bir gusül yerine yapıldığı belirtilmelidir.

Abdesti bozan şeyler, abdest karşılığı alınan teyemmümü, guslü bozan şeyler de gusül karşılığı yapılan teyemmümü bozar.

Teyemmüm yapmayı gerekli kılan haller ortadan kalktığı anda derhal abdest veya gerekiyorsa gusül yerine getirilmelidir.

Âdâbına uygun olarak nasıl teyemmüm yaparız?;

Teyemmüm yapılacağı zaman önce üzerinde teyemmüm yapılması uygun düşen bir madde buluruz. Elde yüzük ve meshe engel olacak bir şey varsa çıkarır, gideririz. Ne yerine teyemmüm edilecekse ona niyet ederiz. Meselâ; “Niyet ettim namaz abdesti yerine teyemmüm etmeye” gibi. Besmele çekerek, ellerimizi toprak ve benzeri bir şeye vururuz. Abdest yerine teyemmüm yapılacaksa;bir vuruşla ellerimizi vurduktan sonra saçın bitim yerinden itibaren alına, kaşların üzerine ve burun üzerine kadar meshederiz. Sonra da sağ elin üzerini sol elin içi ile, sol elin üzerini de sağ elin içi ile meshederiz. Boy abdesti yerine teyemmüm yapılacaksa yüz meshi için bir vuruş, ellerin meshi için de bir vuruş olmak üzere en az iki kez ellerimizi toprağa vurmamız gerekir. Bu şekilde teyemmüm almış oluruz.

Akıl; göz, vahiy; ışık gibidir.

Yalnız akılla yetinmeye çalışan,

Karanlıkta yol alan kimseye benzer.



[1] Bıhârul Envâr: c: 92 sh: 14

[2] Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş, İsmail Hakkı İzmirli, Abdulbâki Gölpınarlı: Kur’ân-ı Kerîm meâli, Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 93, Y. Nuri Öztürk: Hz. Fâtıma: sh: 43

[3] Furû-u Kâfî: c:3 sh: 24..., İstibsâr: c:1 sh: 57...vb.

[4] Şafî, Malikî ve Hanbelîlere göre de abdest de niyet farzdır. Vehbe Zuhaylî İslâm fıkhı anskp: c: 1 sh: 157

[5] Ehl-i sünnete mensup müslüman kardeşlerimizin rivâyet ettikleri ve abdestte ayağın meshedilmesi gerektiğine dair hadislerle ilgili olarak bakınız: Abdulbâki Gölpınarlı: Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve şîilik: sh: 595...,Süleyman Ateş: İslâm ilmihâli: c: 1 sh: 93-95... vb.

[6] Prof. Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 95

[7] Taberî: Tefsir-i Taberî: c: 6 sh: sh: 80-82, Prof. Süleyman Ateş: İslâm İlmihâli: c: 1 sh: 95, Cemal sofuoğlu-Salih Aydemir: Hadîs-i Şerîf külliyâtı: c:2 sh: 177, Buhârî: Kitâbul İlim: bab:3, Kitâbul Vudû: bab: 27, Müslim: Kitâbut tahâret: had no: 27, İbn-i Mace: had no: 458, Müsned-i Ahmed: c:6 sh: 358...vb.

[8] Bakınız: Furû-u Kâfî, Men lâ yahduruhul fakîh, Tehzîb, İstibsâr, Bıhârul Envâr,...vb. Ayağa mesh hakkında ayrıca bakınız: Şeyh Muhammed b. Ali El-Kerâcikî (ölümü: H:449): Ayağa meshin vücûbu üzerine.

[9] Şafii ve Hanbelilere göre de abdestte tertib farzdır. Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı ansklp: c:1 sh: 161

[10] Malikî ve Hanbelîlere göre de muvâlat farzdır. A.g.e. c:1 sh: 163

[11] Furû-u Kâfî c:3 sh: 22, Men lâ yahduruhul fakîh: c:1: sh: 34

[12] Ali İrfan: Alevi ve namaz: sh: 66..., Şirali Bayat: Caferi fıkhında namaz ve oruç: sh: 36..., Tevfik Oytan: Bektaşiliğin içyüzü: c: 1 sh: 191, Bedri Noyan: Bektaşilik, Alevîlik nedir?: sh: 237, Haydar Kaya: Bektaşî İlmihâli: sh: 41-42,...vb.

[13] Tehzîb: c:1 sh: 357

[14] İstibsâr: c:1 sh:67, Tehzîb: c:1 sh: 358-359

[15] Ehl-i Beyt öğretilerinde cenâze namazı ölü için bir duâdır. Bilindiği anlamda bir namaz gibi değerlendirilmemektedir. Dolayısıyla, bu namaz görüntülü duâda, abdest almak farz değil, sünnet ve güzel bir davranıştır.

[16] Ehl-i Sünnet mezheplerinden biri olan Şafi mezhebine göre nâmahreme dokunmak abdesti bozar.

[17] El-Hâc Muzaffer Ozak: İrşâd: c:1 sh:99

[18] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 37, İstibsâr: c:1 sh: 84, 86, 87, 95

[19] A.g.e. Aynı sayfalar.

[20] A.g.e. Aynı sayfalar.

[21] Furû-u Kâfî: c:3 sh: 36, İstibsâr: c:1 sh: 83

[22] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 39

[23] Ebû Cafer Kuleynî: Furû-u Kâfî: c:3 sh: 72

[24] Men lâ yahduruhul fakîh: c:1 sh: 44

[25] Tehzîb: c: 1 sh: 103

[26] Şafi, Maliki ve Hanbelilere göre de ölüyü yıkayan kimsenin gusletmesi müstehabtır. Vehbe Zuhaylı: İslâmfıkhı anskp: c:1 sh: 292

[27] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 48, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 48, Tehzîb: c: 1 sh: 124, İstibsâr: c: 1 sh: 108

[28] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 49, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 47, Tehzîb: c: 1 sh: 143, 148, İstibsâr: c: 1 sh: 118

[29] Tehzîb: c: 1 sh: 131, İstibsâr: c: 1 sh: 118

[30] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 21, Men lâ yahduruhul fakîh: c.1 sh: 25, Tehzîb: c1 sh: 138

[31] Hanefiler de bu görüştedirler: Vehbe Zuhayli: İslâm fıkhı ansklp: c:1 sh: 312

[32] Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 52

[33] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 97, Tehzîb :c:1 sh: 110, İstibsâr: c: 1 sh: 138

[34] Tehzîb: c: 1 sh: 153, İstibsâr: c:1 sh: 145

[35] Tehzîb: c: 1 sh: 167, İstibsâr: c:1 sh: 136

[36] Ehl-i Beyt yolu hadis kaynaklarında lohusalık halinin on gün, onsekiz-yirmi gün, hatta kırk güne kadar olabileceğine dâir rivâyetler de mevcuttur. Anlaşılan odur ki, bölgeden bölgeye, iklimden iklime, kadından kadına farklı lohusalık hâli ortaya çıkabilmektedir. Ehl-i Beyt yoluna bağlı kadınlar bu rivâyetleri de gözönünde bulundurarak kendi hal ve hareketlerine yön verirler. Durumları uygun olanlar on günü ölçü alır, kanama devâm ederse istihâze hükümlerine göre amel ederler. Hâli, durumu uygun düşmeyenler ise diğer belirtilen süreleri ölçü alarak davranırlar. Karı-koca arasındaki yakınlıkta bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bakınız: Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 98, Men lâ yahduruhul fakîh: c: 1 sh: 55, Tehzîb: c: 1, sh: 174-177, İstibsâr: c: 1 sh: 152,153 vb.

[37] Furû-u Kâfî:  c: 3 sh: 112, Men lâ yahduruhul fakîh:c: 1 sh: 80, c: 4 sh: 292

[38] Furû-u Kâfî:  c: 3 sh: 160, Men lâ yahduruhul fakîh:c: 1 sh: 94

[39] Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 164, El-Fakîh: c: 1 sh: 85

[40] İstibsâr: c: 1 sh: 194