EĞİTİM METODU

 

Onun eğitimdeki metodu ilmi merkezlerdeki bir çok üst düzey dersleri veren üstadların metodundan farklı ve ayrıcalıklıdır. Bu ayrıcalık ve imtiyazın başka göstergeleri şunlardır:

(A) Bir Konuyu Beyan Ederken Onun Tarihini ve Temellerini Tanıtır:

Bu beyan felsefeyle ilgili olsun; “Müştak”ın terkibi, özellikleri gibi veya Akaidi olsun, Teâdül ve Terâcih gibi. O böylece hadislerde meydana gelen ihtilafların imamların zamanındaki düşünsel ve akaidi mücadeleler ve siyasi ortamlardan kaynaklandığını ispatlar. Bir konunun tarihsel yönünü çok iyi bilmek doğal olarak o konunun tüm yönleriyle anlaşılmasına, sorunların halline büyük ölçüde yardımcı olmaktadır.

(B) İlmi Merkezdeki Düşüncelerle Çağdaş Kültürlerin Arasında Bağlantı Kurmak: İsim ile edatın arasındaki fark zati midir yoksa arazi midir? Konusunda “Kifayet’ul Usul” kitabının yazarının görüşünü tercih etmekle beraber kendi görüşünün temelleri, yeni felsefi teoriye dayanmaktadır. Yani zihin bir konuyu iki şekilde tasavvur edebilir. Eğer konuyu mustakil ve net bir şekilde düşünüyorsa buna isim denir. Eğer konuyu bazı vesileler sayesinde düşünüyorsa buna edat denir.

Örneğin, “Emir” cümlelerinin ne manaya geldiğini bazı sosyologların tanımladığı gibi beyan eder ve şöyle buyurur: “Taleb veya emir, ya rica ya da istek manasına gelir; insanın toplumdaki konumuna göre değişir.

(C) Özel, Fikhı İlgilendiren Usûllere Önem Vermek: İlmi Merkezlerdeki öğrenci, Fıkıhta bir çok pratik bir sonucu olmıyan bazı konuların üstadları tarafından aşırı bir şekide bahsedildiğini görmektedir. Örneğin “Va’z” (Karar kılma) itibari midir, tekvini mi? Veya ilmin konusu nedir? …gibi.

Ama üstad Sistani, istinbat (hüküm çıkarma) ile ilgili olan usüllerde (usül-ü ameliyye, teadül-teracih, umum-husus gibi) gerçek bir ilmi temele ulaşmak için çaba harcamakta, pratik neticesi olduğu kadar o konu hakkında beyanda bulunmakta.

(D) Yenilik: İlmi Merkezlerin bir çok üstadları maharetli olmalarına rağmen yenilik ruhuna sahip değildirler. Öyleki, işlenen konunun cevherine inmekten ziyade sadece görüşlerine bağlı kalmakta konuyu dipnotlarla geçiştirmektedir. Üstad ise; mevcut görüşleri öne sürer, kendisine göre daha güclü olan görüşü belirterek düşün ve sonuca ulaş gibi cümleleri kullanır.

(E) Müşriklerle evlenmenin caiz olması meselesinde ve aynı şekilde tezahüm kuralında (usülde bir kaidedir): Fakihler bunu sadece  akli bir konu olarak ele alır. Ama Seyyid Sistani bu kaideyi şu şekil açıklanan “iztirar” (zorunluluk) kaidesi ile birlikte ele alır: Allah-u Teala bir şeyi haram kıldıysa, zorunlu olanlar için onu helal kılmıştır.” İşte sonuç olarak Tezahüm ve İztirar kaideleri uygulamada aynı neticeyi verir. Bazen bu gibi konuların uygulama alanını genişletir. Tıpkı “Namaz beş durum dışında tekrar kılınmaz” kaidesinde olduğu gibi. Fakihler bunu normalde sadece namaz konusunda uygulasalar da Seyyid Sistani bu rivayeti şu rivayet ile birlikte neticelendirir: “Sünnet farzın sıhhatini bozmaz” gibi. Namazda ölçü farzın sünnetten öne geçmesidir. Aynı ölçü vakit ve kıble de de uygulanabilir. Diğer farzlar ve sünnetlerde böyledir. Vakit ve kıblede namazın farzlarındandır.

(F) Nassa Geniş Açıdan Bakmak:

Bazı fakihler nassın sadece kelimelerinin sınırlarına bakarak hiç bir zaman nassın delâletinin kapsamına dikkat etmezler ama bazı fakihler rivayet ve nassın söylendiği ortam ve şartlara dahi dikkat ederek, hadisin de delâlet ettiği hükme etki eden diğer etkenleride göz önüne alırlar. Örneğin: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Alih evcil eşeklerin etinin yenilmesini Hayber gününde haram etmiştir. Eğer nassın sadece kelimelerini göz önünde bulundurursak evcil eşek etinin yenilmesinin haram veya mekruh olduğunu söyleriz. Ama rivayete geniş açıdan bakarsak görürüz ki Hayber günü Yahudilere karşı bir savaş vardı; savaşta da silah ve diğer gereksinimlerin taşınması için o günkü hayvanlara ihtiyaç vardı. Buradaki menediş maslahat içindir. Bu maslahat ise sadece o günkü ihtiyaçtan dolayı idi. Bu rivayet maslahat nedeni ile söylenmiş olup, haram veya mekruha delâlet etmez. İşte üstadımız Seyyid Sistani bu gurub alimlerdendir.

(G) Hüküm Çıkarmak İçin Gerekli İlimlerdeki Uzmanlığı:

Seyyid Sistani’nin görüşüne göre bir fakihin gerçek ve kamil manada fakih olabilmesi için; Arap edebiyatını, şiirini, arapların sözlerini iyi bilmesi ve böylece nassın delâletini mevzu yönünden anlaması gerekir. Ayrıca lügat kitablarını, müelliflerinin durumlarını, yazılış uslüblarını bilmelidir. Çünkü bütün bu bilgiler, fakihin lügat aliminin sözüne güvenebilmesinde veya güvenmemesinde önemli etkendir. Ayrıca Ehl-i Beyt Aleyhimusselam’ın hadislerini ve ravilerini çok iyi bilmelidir. Hadisin senedinin sağlam olduğuna güvenebilmek için rical ilmi bir müçtehid için zaruridir. Seyyid Sistani’nin bu konuda meşhur alimlerden farklı bazı görüşleri vardır. Örneğin meşhur olan görüşde, İbn’ul Fezairi’nin Rical kitabına, kitabı ona ait olmadığı veya tam güvenilir olmadığı gerekçesiyle pek güvenmezler ama üstad Seyyid Sistani bunu yeterli görmeyerek onun kitabının Şeyh Tusi ve Necaşi’nin kitablarından daha güvenilir olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bir hadisin mürsel veya müsned olup olmadığı ve ravinin hangi tabakadan olduğu konusunda Seyyid Burucerdi’nin görüşlerine güvenir. Aynı şekilde hadislerin ve ravilerin; kaydı ve tesbiti, asıl nüshaların ihtilaflarını iyice araştırmak gerektiğine inanır. Bu konuda Şeyh Saduk’un Şeyh Tusi’den daha dikkatli olduğu şeklindeki yaygın görüşü kabullenmez. Bazı sebeblerden dolayı Şeyh Tusi’nin daha emin olduğunda inanır. Bu uzmanlık yönlerini fakihlerin bir çoğu hüküm çıkarma esnasında pek önemsemezler hatta bazen bir kelimenin manasını bir lügatcıdan naklederken müellif ve telif uslübu hakkında pek araştırma yapmazlar. Bazı fakihler ise, Rical ilminde ve hadis kitabları hakkında fazla bilgi sahibi değildiler. Ancak üstad Seyyid Sistani ile Seyyid Şehid Sadr bu konuda farklıdırlar, her ikisi de konuya yeni bir açıdan bakmışlardır. Konuyu günün ihtiyaçlarına göre değerlendirmektedirler. Örneğin: Seyyid Sistani bir lafzın bir kaç manaya delâlet etmesi konusunda, diğer fakihlerin acaba böyle bir şey felsefi açıdan mümkün müdür? Şeklindeki hiçbir pratik faydası olmıyan bahislerinden ziyade böyle bir durumun vuku bulup bulmadığından bahs eder. Çünkü bir şey vuku bulmuşa demekki o şey mümkündür.

Teadül ve Teracih adlı usulü fıkh konusundaki ihtilafın sebebinin de hadislerin muhtelif  olmasından ileri geldiğini belirtir. Şerî nasları, ihtilaf sebebinin sınırlarını belirler; Bu konudan bahsedersek Ehl-i Beyt hadislerinden istifade eden fakihin karşılaştığı sorunları da çözmüş oluruz. Böylece, Kifayet’ul Usul kitabının yazarının müstahaptır hükmünün aksine- değişiklik ve tercihlere gereksinim kalmaz. Aynı konuyu Seyyid Şehid Sadr’da sırf akli açıdan Seyyid Sistani gibi inceler. Ama Seyyid Sistani tarihi ve hadissle şahidlerle bu ihtilafın yok edilmesini sağlayarak önemli bir kaideyi ortaya koymuş ve fıkh derslerinde de bunu uygulamıştır.

(H) Çeşitli Mekteplere Yaklaşımı:

Bir çok üstadların belirli bir mektep üzere ve tek yönlü bahisler ettiği maruftur ama Seyyid Sistani; Meşhed, Kum ve Necef medreselerinin fikirlerini birleştirir. O Meşhed alimlerinden Mirza Mehdi İsfahani (r.a), Kum medresesi fikir üstadı Seyyid Burucerdi (r.a), Hilli (r.a), Seyyid Hui (r.a) ve Şehid Seyyid Sadr (r.a) in görüşlerini öne sürer. Böylece konunun çeşitli ilmi açılardan geniş olarak gözler önüne serilmesine yardımcı olur.

Fıkhi üslubu ise: onun fıkhi derslerindeki üslubu diğerlerinden çeşitli yönleriyle ayrıcalıklıdır.

1. Şia fıkhı ile diğer mezheplerin fıkhını yaklaştırmak: Nass ile aynı zamanda yaşıyan sunni fakihlerin görüşünü öğrenmek -örneğin Muvatta-i Malik, Hırâc-ı Ebu Yusuf ve emsallerinde olduğu gibi- İmamlarımız Aleyhimusselam’ın nassı buyururken neyi göz önünde bulundurduklarını öğrenmeye yardımcı olur.

2. Bazı fıkhi konumlarda yeni kaidelerden yararlanmak: Örneğin: Alış-veriş ve muamelenin iptali konularında Irak, Mısır, Fransız kanunlarına müracaatı.

Çağdaş kanunların fikrine vakıf olmak, insanda kanunla ilgili uzmanlık yaratır. Dolayısıyla fıkhi kanunların analizi senedlerinin genişletilmesi ve pratiğe dökülmesi daha da kolaylaşır.

3. Fıkhi Kanunları öne sürmede yenilik: Büyük alimlerimizin çoğu bir fıkhi kanunu öne sürerken eski alimlerin fıkhi üslubunu hiç değiştirmez, konuya hiç bir şey eklemezler sadece konunun dayandığı delilin var olup olmadığı veya sağlam olup olmadığından bahs ederler ama Seyyid Sistani bazı fıkhi kaidelerin öne sürülmesinde önemli değişiklikler yapmıştır. Mesela Seyyid Sistani -daha öncede açıkladığımız gibi- diğer fakihlerin ilzam olarak öne sürdükleri kaideyi diğer mezheblerin kanun ve görüşlerine “saygı” olarak niteler- Her kavmin kendine has nikahı vardır- hadisi de bu üslubu onaylar.

index