الصفحة الماضیة

ehl-i sünnet'e göre ric'at

next

 

Ehl-i Sünnet kitaplarında ric'at konusuna, özellikle Ehlibeyt İmamları'nın rivayetlerinde geçtiği şekilde hiç değinilmemiştir. Ancak bazen Şia'nın görüşünü aktarırken veya Şia'yı kınarken bahsedilmiştir. Fakat buna rağmen yine de ölülerin dünya hayatına dönüşüyle ilgili rivayetleri nakletmiş,[1] bu rivayetleri reddetmemiş ve bunu mucize ve keramet saymışlardır.

Hicri 281 yılında vefat etmiş olan İbn-i Ebi'd Dünya Ebubekir b. Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd b. Süfyan'il Emevi'il Karaşi,[2] bu alanda "Ölümden Sonra Dirilenler" adlı bir kitap yazmış ve bu kitap miladi 1987 yılında Bey-rut'ta Dar-ul Kutub-il İlmiyye tarafından basılmıştır.

Ebu Nuaym-i İsfehani, "ed-Delail" kitabında ve Siyuti, "el-Hasais" kitabında, "ölüleri diriltmede Resulul-lah sallallah'u aleyhi ve âlih'in mucizesi" adı altında bir bölüm ayırmıştır.[3] Mâverdi ve Kadı İyaz ise Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in ölüleri diriltmede bazı mucizelerini rivayet etmiş,[4] Siyuti de, ölüleri diriltmede Peygamber'den başka-larının kerametlerini kaydetmiştir.

Zeyd b. Harise,[5] Rabi b. Harraş[6] ve Ensar'dan bir kişi-nin[7] ölümden sonra konuştuklarını, Rabi b. Harraş-il Ğat-fani'nin öldükten sonra tebessüm ettiğini,[8] Ebu'l Kasım-il Talhi İsmail b. Muhammed-il Hafiz'ın öldükten sonra avretini örttüğünü,[9] Şeyban-i Nah'i'nin -bir rivayete göre de Nebate b. Yezid'in- kendi eşeğini dirilttiğini,[10] hicri 885'te vefat eden Ebu Meali Sıracuddin-i Rufai'nin bir koyunu dirilttiğini ve bir kişiyi öldürdüğünü,[11] Maşcun'un öldükten sonra tekrar dirildiğini[12] ve bu konuda sayılmaya-cak kadar çok örnekler rivayet etmişlerdir.

Muhyiddin Abdulkadir b. Şeyh Aydrusi, "Nur-us Safi" adlı kitabının hicri 914 yılının olayları bölümünde, hicri 914 yılında vefat eden Şeyh Ebubekir b. Abdullah Baalvi'den bir çok kerametler nakletmiştir. Onlardan birisi şudur: Bir yıl Hacdan dönünce Zeyla bölgesine gitti. O dönemde orada Muhammed b. Atik hüküm sürüyordu. Tesadüfen Muhammed b. Atik'in kendisinden çocuğu olan bir cariyesi öldü. Vali onu deli gibi sevdiği için ölümünden dolayı aklını yitirdi. Efendim, onun üzüldü-ğünü ve ağladığını duyunca ona teselli vermek, sabırlı olmayı ve Allah'ın kazasına rıza göstermeyi tavsiye etmek için ona gitti. O sırada cariye, valinin karşısında bir elbiseye sarılmış duruyordu. Efendim, valiyi her ne kadar sabırlı olmaya ve tahammül göstermeye davet ettiyse de faydası olmadı. Nihayet efendimin ayaklarına düşerek ayaklarını öpmeye başladı ve "Efendim! Eğer Allah onu diriltmezse ben de ölürüm ve hiç kimseye inancım kal-maz!" dedi.

Bunun üzerine efendim o cariyenin yüzünü açarak onu ismiyle çağırdı. Cariye, "lebbeyk" diyerek ona cevap verdi. Böylece Allah ona ruhunu iade etti. Sonra efendimden başka oradakilerin hepsi dışarı çıktı; cariye, kocasıyla birlikte keşkek yemeği yiyinceye kadar efendim orada kaldı ve bu olaydan sonra cariye uzun bir süre yaşadı.[13]

Bu gibi rivayetleri hiç tereddüt etmeden saygıyla rivayet eden birisi neden ric'ati imkansız biliyor? Acaba ric'at, insanın ruhu çıktıktan sonra hayata dönmesinden başka bir şey midir? Bizim yukarıda naklettiğimiz rivayetler de bunun birer örnekleri değil midir?! Bütün bu rivayetler, ric'atin, zatî bakımdan mümkün olduğunu ve aklen imkansız olmadığını ortaya koymaktadır

 

Siyuti ve Sabban:

Üstad Mervan Halifat bu alanda diyor ki: Hafız Celaluddin Siyuti de ric'ate inanır; fakat bu inanç İma-miyye'nin ric'at anlayışıyla farklıdır. Siyuti, uyanıkken Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'i görmenin mümkün oldu-ğunu iddia etmiş, bu konuda, "Peygamberi uyanıkken görmenin mümkün oluşu" adında bir risale yazmış ve kendisinin uyanıkken Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'i yetmiş küsur defa gördüğünü iddia etmiştir.

Siyuti'nin bu inancı Şia'nın ric'at inancına benzer; Siyuti'nin, uyanıkken Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in ric'at ettiği şeklindeki sözü, Şia'nın ölülerden bazılarının dünyaya döneceği sözüyle farklı değildir; o halde Şia, ric'ate inandığı için kınanırken neden Siyuti kınanmıyor?! Oysa bütün mezhepler tarafından Siyuti'ye sürekli saygı duyulmakta ve saygıyla anılmaktadır. Dolayısıyla, Şia'yı ric'ate inandığı için kınayanlar, "Şeyh-ul İslam" lakabını alan Siyuti'yi de kınamaktalar.

Ehl-i Sünnet'ten olan Muhammed b. Sabban, "İs'af-ur Rağibin" kitabının 161. sayfasında Hz. İsa aleyhisselam'ın yere inince İslam hükümlerini bilme yollarından bahse-derken şöyle diyor: Bu yollardan biri, Hz. İsa aleyhisse-lam'ın Hz. Muhammed'le (Allah'ın rahmeti onun ve Ehlibe-yt'inin üzerine olsun) bir araya gelmesidir. O halde, Hz. İsa aleyhisselam'ın ihtiyaç duyduğu din hükümlerini Resu-lullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten almasında ve o hazretle bir araya gelmesinde, yani İmam Mehdi aleyhisselam zuhur edince dünyaya ric'at=dönmesinde hiçbir sakınca yoktur.[14]

 

Kıyametin Alametleri:

Yukarıda söylediklerimize ilaveten, kıyamet nişaneleri ve zuhur alametleriyle ilgili rivayet ve hadisleri inceleyen birisi, İmam Mehdi aleyhisselam ve yarenlerinin Ümmeyye-oğulları, Süyfyanoğulları, Abbasoğulları gibi geçmişte yaşayan grup ve kişilerle savaşacaklarına işaret eden bir çok rivayet bulması mümkündür;[15] ve bu, İmam Mehdi aleyhisselam'ın yarenlerinin, onları kısas etmek için dünya hayatına döneceğine işaret eder.

İbn-i Ebi'l Hadid'in, Emirulmüminin Ali aleyhisselam'ın, İmam Mehdi aleyhisselam'ın zuhuru hakkındaki buyruğunu açıklarken, İmamiyye Şiası'nın görüşüne uygun olarak naklettiği şey de buna işaret etmektedir:

((íõÛÑíå Çááå ÈÈäí ÃõãíÉ ÍÊì íÌÚáåã ÍØÇãÇğ æÑİÇÊÇğ))

"Allah, onu (Hz. Mehdi'yi) Ümeyyeoğulları'na tahrik edecek ve onları kırıp geçecektir."

İbn-i Ebi'l Hadid diyor ki: Eğer, O zamanda Ümeyye-oğulları'ndan kim kalacak ki Hz. Ali, "Bir kişi Ümeyye-oğulları'ndan intikam alacak", şeklinde buyurmuş olsun ve onlar, o kişi yerine  Hz. Ali'nin, kendilerine veli olmasını istesinler?! şeklinde itiraz edilirse cevabında şöyle deriz:

İmamiyye Şiası ric'ate inanıyor ve bekledikleri İmam-ları zuhur edince Ümeyyeoğulları'ndan ve diğerlerinden bir grubun şahsen dünyaya döneceğine ve Hz. Mehdi'nin, bir grubun ellerini ve ayaklarını keseceğine, bazılarının gözerlini çıkaracağına, bir grubunu asacağına ve Hz. Muhammed'in Ehlibeyt'inin, geçmiş ve sonraki düşman-larından intikam alacağına inanıyor.[16]

Ehl-i Sünnet'e göre ric'ate delalet eden kıyamet nişa-nelerinden birisi de Şeyh Yusuf b. Yahya-i Şafiî'nin, Sa'lebi'nin tefsirinden naklettiği şu cümledir: Mehdi, Ashab-ı Kehf'e selam verecek. Bunun üzerine Allah Teala onları diriltecektir.[17]

Yine başka bir delil de İbn-i Ebi'l Hadid'in, Emirulmüminin Ali'nin şu hutbesine yaptığı şerhidir: "Hatta dünyanın Ümeyyeoğulları için bağlanmış olduğu sanılacak."

İbn-i Ebi'l Hadid diyor ki: Bu uzun bir hutbedir; Seyid Rezi bunun çoğu bölümünü Nehc-ul Belağa'da kaydetme-miştir; kaydedilmeyen cümlelerden biri de şudur:

((æÇááå æÇááå¡ áÇ ÊÑæä ÇáĞí ÊäÊÙÑæä ÍÊì ÊÏÚõæä Çááå ÅáÇø ÅÔÇÑÉ ÈÃíÏíßã æÅíãÇÖÇğ ÈÍæÇÌÈßã¡ æÍÊì áÇ Êãáßæä ãä ÇáÃÑÖ ÅáÇø ãæÇÖÚ ÃŞÏÇãßã¡ æÍÊì íßæä ãæÖÚ ÓáÇÍßã Úáì ÙåæÑßã¡ İíæãÆĞò áÇ íäÕÑäí ÅáÇø Çááå ÈãáÇÆßÊå¡ æãä ßÊÈ Úáì ŞáÈå ÇáÅíãÇä¡ æÇáĞí äİÓ Úáíøò ÈíÏå áÇ ÊŞæã ÚÕÇÈÉ ÊØáÈ áí Ãæ áÛíÑí ÍŞÇğ¡ Ãæ ÊÏİÚ ÚäøÇ ÖíãÇğ¡ ÅáÇø ÕÑÚÊåã ÇáÈáíøÉ¡ ÍÊì ÊŞæã ÚÕÇÈÉñ ÔåÏÊ ãÚ ãÍãÏ(Õ) ÈÏÑÇğ)).

"Vallahi, vallahi bakanlarınız göremeyeceklerdir. Allah'ı ancak elinizle veya kaşınızla işaret ederek çağıra-caksınız ve yeryüzünden ancak ayaklarınızın yeri kadarına sahip olacaksınız, silahınız sürekli sırtınızda olacak. İşte o gün Allah Teala bana ancak melekleriyle ve kalbine iman yazılanlarla yardım edecek. Ali'nin canı elinde olan Allah'a andolsun ki Bedir'de Hz. Muhammed'le birlikte savaşarak şehid olan grup kıyam edinceye kadar belalar, benim veya benden başkasının bir hakkını isteyen veya bizden bir sıkıntıyı gideren grubun başına hücum eder."

Bu hutbe Emirulmüminin Hz. Ali'nin dünyaya dönüp meleklerden bir grupla birlikte zalimlerle savaşacağını çok açık bir şekilde beyan etmektedir.

 

Ric'at Konusunda Ehl-i Sünnet'in Tutumu:

Ehl-i Sünnet'e göre ric'at inancı, kabul edilmesi çirkin karşılanan kötü şeylerden biridir. Ehl-i Sünnet'in hadis ricali yazarları, ric'at inancını, ravinin rivayetinin kabul edilmemesine ve reddedilmesine sebep olan bir veba hastalığı saymış ve onun çirkinliğinin göstergesi bilmiş-lerdir. Cerh ve Tadil bilginleri, Şia'nın bazı ileri gelen alimlerini ve muhaddislerini anarken güvenilir, takvalı ve emanetçi birisi olmasından dolayı onu yalanlayamayınca, "o ric'ate inanıyor" diyerek puta tapıyormuş veya Allah'a ortak koşuyormuş gibi sözünü itibardan düşürürler ve bu inanç, İmamiyye Şiası'nın en çok kınandığı konu ve en kötü lakabıdır!

Örnek olarak Cabir b. Yezid-i Cu'fi'yi gösterebiliriz. Ehl-i Sünnet'in cerh ve ta'dil bilginlerince Cabir hadis konusunda doğru konuşan ve güvenilir birisidir.

Süfyan der ki: Cabir hadis konusunda takvalı birisidir; ben hadiste ondan daha takvalı birisini görmedim.[18]

İsmail b. Ulye diyor ki: Şu'be'nin şöyle dediğini duy-dum: Cabir-i Cu'fi hadis konusunda doğru konuşan birisidir.[19]

Şu'be der ki: O delilerin Cabir-i Cu'fi hakkında söylediklerine bakmayın; acaba Cabir, birinin söylemediği bir şeyi size nakletmiş midir?[20]

Vukey' diyor ki: Bir şeyde şüphe ederseniz, Cabir'in güvenilir olduğunda şüphe etmeyin; Mus'ar, Süfyan, Şu'be ve Hasan b. Salih ondan bize hadis nakletmiştir.[21]

Muhammed b. Abdullah b. Hekem der ki: Şafiî'nin şöyle dediğini duydum: Süfyan-i Sevri, Şu'be'ye, Cabir-i Cu'fi aleyhinde konuşacak olursan, ben de senin aleyhinde konuşurum.[22]

Mualla b. Mensur-i Razi diyor ki: Ebu Muaviye bana dedi ki, Süfyan ve Şu'be beni Cabir-i Cu'fî'den sakındırır-lardı. Oysa ben Cabir'in yanına gidince, yanında kim vardı, diye sorduğumda Şu'be ve Süfyan vardı, diyordu.[23]

Cabir, onların ders aldığı kişilerden birisidir; Zehebî onu ilim kaynaklarından biri olarak tanıtmıştır.[24]

Abdurrahman b. Şerik ise şöyle der: Babamın yanında Cabir-i Cufi'den almış olduğu on binlerce mesele vardı.[25]

Cerrah b. Melih, Cabir'den şöyle duyduğunu söyler: Benim yanımda, Muhammed Bâkır aleyhisselam'ın Resu-lullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten rivayet ettiği yetmiş bin hadis vardı; onlar (Ehl-i Sünnet), bu hadislerin hepsini terk ettiler.[26]

Selam b. Ebu Muti' ise Cabir-i Cu'fi'den şöyle duyduğunu söylemektedir: Benim yanımda hiç kimseye söylemediğim Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten elli bin hadis var.[27]

Bunun benzeri de Zuheyr b. Muaviye'den nakledil-miştir.[28]

Buna rağmen niçin bazıları Cabir'in hadislerini terk ederek ikinci defa onu hadiste yalan söylemekle ve diğer bazıları da rafizilikle suçlamışlar ve neden onu taz'if edip hadisinin yazılmasını yasaklamışlar?![29]

Bunun cevabı, Ehl-i Sünnet'in ileri gelenlerinden de duyabileceğiniz gibi şu ikisinin dışında değildir:

1- Cabir'in, Ehlibeyt aleyhimusselam'ı bütün insanlardan Resulullah'a evla bilmesi, onları Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in vasileri ve ilminin taşıyıcıları olarak tanıması.

Onlar, Cabir'in, "Vasilerin vasisi bana şöyle buyurdu" demesinden ve bununla İmam Muhammed b. Ali el-Bâkır'ı kastetmesinden rahatsız olurlardı.

Şehab, İbn-i A'yeyne'den şöyle duyduğunu söyler: Cabir-i Cufi'den duyduğum şu söz yüzünden onu terk ettim: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih, Ali'yi çağırarak bildiklerini ona öğretti. Ali, Hasan'ı çağırarak bildiklerini ona öğretti. Hasan, Hüseyn'i çağırarak bildiklerini ona öğretti ve Hüsey de evlatlarını çağırdı ... Cafer b. Muhammed'e ulaşıncaya kadar böyle yaptılar."

Süfyan diyor ki, ben de onu bu nedenle terk ettim.[30]

Yine Cabir'in şöyle dediğini duymuş: Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih’in ilmi Ali'ye intikal etti. Ali'den de Hasan'a intikal etti ve Cafer b. Muhammed'e (İmam Sadık'a -a.s-) ulaşıncaya kadar böyle devam etti.[31]

Sanki onlar Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in

((ÃäÇ ãÏíäÉ ÇáÚáã¡ æÚáíøñ ÈÇÈåÇ))

"Ben ilmin şehriyim; Ali de onun kapısıdır"[32] ve başka bir yerde,

((ÃäÇ ÏÇÑ ÇáÍßãÉ æÚáíøñ ÈÇÈåÇ))

"Ben hikmetin eviyim; Ali de onun kapısıdır"[33] buyru-ğunu hiç duymamışlardı!!!

2- Cabir'in, Şia'nın icma ettiği ric'ate inanması.

Ebu Ahmed b. Adiy der ki: Ehl-i Sünnet, Cabir'in ric'-ate inanmasından dolayı onu terk etmiştir.[34]

Zaide der ki: Cabir-i Cu'fi'ye gelince; o, ric'ate inanı-yordu.[35]

Cerir b. Abdulhamid diyor ki: Cabir'den rivayet etme-yi câiz görmüyorum; çünkü o ric'ate inanıyor.[36]

Ebu Kuteybe ve İbn-i Habban da diyorlar ki: Cabir ric'ate inanıyordu.[37]

Ukeyli, Süfyan'dan senediyle şöyle rivayet ediyor: "Cabir'in açığa çıkardığı şeyi açığa çıkarmadan önce halk ilmini Cabir'den alıyordu. Fakat açığa çıkardığı şeyi açığa çıkarınca halk onu hadislerinde suçladılar ve bazıları onu terk ettiler." Onun açığa çıkardığı şey nedir?" diye sorduk-larında, "ric'at inancıdır" dedi.[38]

Ebu Ahmed Hakim diyor ki: Cabir ric'ate inanıyordu.[39]

Bunlardan anlaşılıyor ki Cabir ric'ate inanıyordu ve onun zamanındaki Ehl-i Sünnet'in ileri gelen uleması da onun bu inanca sahip olduğunu çok iyi biliyorlardı; nitekim bunu yukarıdaki sözlerinde net bir şekilde ortaya koymaktadırlar. Acaba Cabir bu inancı nereden elde etti ve onun bu inancının kaynağı olan rivayet nedir?

Cabir-i Cu'fi, Ehlibeyt İmamlarından olan Ali b. Hüseyin Zeynulabidin, Muhammed b. Ali el-Bâkır ve Cafer b. Muhammed es-Sadık aleyhimusselam'ın dönemle-rinde yaşamış olup, İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık aleyhimaselam'ın özel ashabındandı[40] ve bir riva-yete göre de o, hicri 18 yılında[41] İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'ın hizmetçilerindendi, İmam Bâkır aleyhisselam'-dan sonra da hicri 128 yılında ölünceye kadar İmam Sadık aleyhisselam'ın yanında kalmıştır.[42]

Ehlibeyt İmamları'ndan nakledilen rivayetler onun doğru konuşan, emanetçi ve yüce bir kişi olduğuna ve Ehlibeyt'in bir çok sırlarını bildiğine delalet eder. "Sahih" kitabında Hüseyin b. Ala ve Ziyad b. Ebi Hellal kanalıyla İmam Sadık aleyhisselam'dan şöyle nakledilir: Allah Cabir-i Cu'fi'ye rahmet etsin; o bize sadık birisiydi.[43]

Yunus b. Abdurrahman'dan ise şöyle nakledilir: Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'ın ilmi dört kişiye vardı; onlardan biri Cabir'dir.[44]

Zureyh b. Meharibî de şöyle der: İmam Sadık aleyhis-selam'dan Cabir-i Cu'fi'yi sorduğumda buyurdu ki:

((íÇ ĞÑíÍ ÏÚ ĞßÑ ÌÇÈÑ¡ İÅäø ÇáÓİáÉ ÅĞÇ ÓãÚæÇ ÈÃÍÇÏíËå ÔäøÚæÇ Ü Ãæ ŞÇá Ü ÃĞÇÚæÇ)).

 "Ey Zureyh! Ca'bir'den bahsetmeyi bırak; çünkü düşük insanlar Cabir'in hadislerini duyunca onu kınar-lar."[45]

O halde o, İbn-i Kavluveyh, Ali b. İbrahim, Şeyh Mufid -Adediyye risalesinde-, İbn-i Ğazairi -Allame'nin naklettiğine göre- gibi mektebimizin ileri gelenlerinin leh-lerine tanıklık ettiği yüce güvenilir kişidir; daha önce Ehl-i Sünnet kaynaklarından onun yüce, güvenilir ve ilim kay-naklarından olduğunu onaylayan rivayetlere değinmiştik.

Buraya kadar söylediklerimizden kısaca anlaşılan şudur: Cabir ric'at inancını, Sekaleyn hadisi gereğince kendilerine sarılmamız emredilen Ehlibeyt İmamları aleyhi-musselam'dan almıştır. Eğer bu inancı Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam batıl bilselerdi, onlardan, Cabir'i ric'at inan-cından engelleyen en azından bir hadis nakledilmesi gerekirdi. Oysa Cabir, İmam Muhammed Bâkır ve İmam Cafer Sadık aleyhisselam döneminde ric'ate inandığını ortaya koymuştur; çünkü daha önce de dediğimiz gibi Cabir, İmam Sadık aleyhisselam'ın döneminde ölmüştür ve bu süre içerisinde Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam'ın huzurunda olmuş, onlardan ilim edinmiştir.

O halde, "ric'ate inanıyor" diye Cabir'i yalanlamak, Ehlibeyt aleyhimusselam'ı ve İmam Muhammed Bâkır ile oğlu Cafer Sadık aleyhimasselam'a uyan asıl İslam okulunun inançlarını yalanlamaktır.

Seyyid b. Tavus, "Taraif" adlı kitabında der ki: Müslim kendi Sahih'inin birinci bölümünün baş tarafında Cerrah b. Melih kanalıyla şöyle rivayet eder: Cabir'in şöyle dediğini duydum: "Benim yanımda, Muhammed Bâkır  aleyhisselam'ın Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten rivayet ettiği yetmiş bin hadis vardı; onlar (Ehl-i Sünnet), bu hadislerin hepsini terk ettiler." Daha sonra Müslim kendi Sahih'inde Muhammed b. Razi'ye ulaştırdığı senediyle şöyle der: Hariz'in şöyle dediğini duydum: "Cabir b. Yezid'i Cu'fi'yle görüştüm, fakat ric'ate inandığı için ondan hiçbir rivayet yazmadım."

Seyyid b. Tavus daha sonra diyor ki: Bakın bunlar, Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'in kendilerine sarılma-larını emrettiği Ehlibeyt aleyhimusselam'dan biri olan İmam Muhammed Bâkır kanalıyla Peygamberlerinden rivayet edilen yetmiş bin hadisten yararlanmayı kendilerine nasıl haram etmişler! Oysa Müslümanların çoğu veya hepsi dünyada ölülerin dirildiğini, Allah Teala'nın ölüleri sorgu-ya çekmek için kabirde dirilteceği hadisini ve Ashab-ı Kehf'in kıssasını rivayet eder. İlahî kitapları Kur'an-ı Kerim de şöyle buyurmuyor mu:

]Ãáóã ÊóÑó Åáì ÇáøóĞíäó ÎóÑóÌõæÇ ãöäú ÏöíÇÑöåöã æóåõã Ãáæİñ ÍóĞóÑó ÇáãóæÊö İóŞóÇáó áõåõã Çááåõ ãõæÊõæÇ Ëõãøó ÃÍíÇåõã[.

"Şu, binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtla-rından çıkanları görmedin mi? Allah onlara, ölün, dedi de sonra kendilerini diriltti."[46] Hz. Musa'nın yanındaki yetmiş kişiye yıldırım çarpması, Uzeyr'in hadisi, İsa b. Meryem aleyhisselam'ın dirilttiği kişi ve yine doğruluğunda ittifak ettikleri Cureyh'in hadisi hepsi aynı gerçeği vurgulamıyor mu? O halde bunlarla Ehlibeyt aleyhimusselam ve onların izleyicilerinin ric'at konusunda söyledikleri arasında ne fark var? Ve bu konuda Cabir'in hadislerini iti-barsız eden suçu nedir?[47]

Şüphesiz bu, İslam fırkalarının bazılarının bazılarını yalanlamak ve birbirinin aksini iddia etmek için başvurdukları vahim şeydir. Gerçekte hiçbir ilmi dayanağı olmayan bu vahim davranışı geçerli kılacak hiçbir şey göremiyoruz.

Hammad, Zurare'den şöyle nakleder: Ric'at ve benzeri büyük konuları İmam Sadık aleyhisselam'dan sorduğumda buyurdu ki:

((Åäø åĞÇ ÇáĞí ÊÓÃáæä Úäå áã íÌíÁ ÃæÇäå¡ æŞÏ ŞÇá Çááå ÚÒøó æÌá: ]Èóá ßĞøÈõæÇ ÈöãÇ áã íõÍíØõæÇ ÈÚáãöåö æáãøÇ íÃÊöåöã ÊÃæíáõåõ[ ))

"Bu sorduklarınızın zamanı daha gelmemiştir. Allah Teala buyuruyor ki: "Hayır, bilgisini kavrayamadıkları, yorumu kendilerine gelmemiş olan bir şeyi yalanla-dılar..."[48]

Şeyh Muhammed Cevad Muğniye der ki: Ric'at hak-kında Ehlibeyt'ten rivayet edilen hadisler, Müslim'in kendi Sahih'inde -c.2, s.1316, ikinci bölümünde (hicri 1348 basımı)- ve Ebu Davud'un kendi Sünen'inde -c.2, s.542 (miladi 1952 basımı)- Deccal hakkında rivayet ettiği hadisler gibidir. Ve yine ric'at hadisleri, Haysemi'nin Mecma-uz Zevaid'inde, c.1, s.228'de (1352 basımı) kaydettiği, "Dirilerin amelleri, ölü akrabalarına sunulur" şeklinde Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih'ten nakledilen hadisler gibidir.

Ehl-i Sünnet'in Deccal hakkında ve dirilerin amelle-rinin ölülere sunulduğu hususunda rivayet ettiği bu hadisler ve bunun gibi daha nice hadisler tamamen Şia'nın ric'at hakkında Ehlibeyt aleyhimusselam'dan rivayet ettiği hadisler gibidir![49]

Bu arada şuna da dikkat etmek gerekir ki, ric'at hadisine bazı hurafeler karışmıştır. İşte bu nedenle ric'at inancının gerçek siması bazılarına ve hatta İmamiyye Şia'sından olan bir kısım insanlara müphem kalmıştır. Hürr-ü Amili, "el-İykaz'u Min'el Hic'a" adlı kitabının ön sözünde der ki: Günümüzde bazı seyitler, Allah'ın müminlere, Resulullah'a ve onun tertemiz Ehlibeyt'ine vaadetmiş olduğu "İsbat-ur Ric'at"[50] risalesini toplamışlar-dır. O risalede, nereden nakledildiği bilinmeyen, aklın almayacağı acayip şeyler var. Bu nedenle bazı şiiler, hadisleri mütevatir olan ve vuku bulabileceğine bir sürü aklî ve naklî delilleri bulunan ric'ati kabullenmek konusunda tereddüt etmiş ve hatta bu nedenle sonunda ric'atin kendisini bile inkâr ederek delillerini çürütmeye kalkışmışlardır. Bazen de ric'ati tevil etmiş ve asıl mana-sından başka şeylere yorumlamışlardır.[51]

 

 


[1] - Bunlardan bazılarını Fazl b. Şazan'ın "İhticac"ının beşinci bölümünde bulabilirsiniz.

[2] - Hatib, Tarih-u Bağdad'ında c.10, s.89'da onun hayatını kaydetmiştir.

[3] - Delail-un Nubuvvet -Ebu Nuaym-, s.223. Hasais-ul Kubra -Siyuti-, c.2, s.110-114.

[4] - İ'lam-un Nubuvvet -Maverdi-, s.141. Şifa, c.1, s.614.

[5] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.103, el-İstiyab, c.1, s.192'den naklen. el-Bidayet-u ve'n Nihaye, c.6, s.156 ve s.158. er-Ravd-ul Unuf, c.2, s.37. el-İsabe, c.1, s.565 ve c.2, s.24. Tehzib-ut Tehzib, c.3, s.410. el-Hasais-ul Kubra, c.2, s.85. Şerh-uş Şifâ -Haffaci-, c.3, s.105 ve 108.

[6] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.113 el-Bidaye-tu ve'n Nihaye, c.6, s.158'den naklen. er-Revd-ul Unuf, c.2, s.370 ve Sıfat-us Safve, c.3, s.19.

[7] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.105 el-Bidaye-tu ve'n Nihaye, c.6, s.158'den naklen.

[8] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.119, Sıfat-us Safve, c.2, s.19.'dan naklen. Tabakat-u Şe'rani, c.1, s.37. Tarih-u İbn-i Asakir, c.5, s.298.

[9] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.167, Muntezam, c.10, s.90'dan naklen. el-Bidayet-u ve'n Nihaye, c.12, s.217.

[10] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.106, el-Bidayet-u ve'n Nihaye, c.6, s.153 ve 292'den naklen ve el-İsabe, c.2, s.169.

[11] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.187, Ravzet-un Nazirin -İmam Ziyauddin-i Vitri-, s.112'den naklen.

[12] - el-Gâdir -Emini-, c.11, s.135, Vefeyat-ul A'yan, c.2, s.461'den naklen. Mirat-ul Cinan, c.1, s.351. Tehzib-ut Tehzib, c.11, s.389. Şuzurat-uz Zeheb, c.1, s.259.

[13] - Nur-us Safir an Ahbar-il Karn-il Aşir, s.84. Bkz. el-Gâdir, c.11, s.190 ve Şuzurat-uz Zeheb, s.8, s.63.

[14] - Ve Rekebtu es-Sefine, s.644.

[15] - Bkz. İkd-ud Durer -Mukaddes Şafiî-, s.76, 80 ve 110, Kum-Dar-un Nesayih basımı.

[16] - Şerh-u İbn-i Ebi'l Hadid, c.7, s.58-59.

[17] - Ikd-ud Durer -Mukaddes-i Şafiî-, s.192.

[18] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.467. Tarih-ul İslam -Zehebi-, (hicri 121-140 yılı olayları) s.59. Mizan'ul İ'tidal, c.1, s.379. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.47.

[19] - el-Cerh-u ve't Ta'dil, c.1, s.136 ve bir önceki kaynak.

[20] - el-Cerh-u ve't Ta'dil, c.1, s.136.

[21] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.467. Tarih-ul İslam -Zehebi-, (hicri 121-140 yılı olayları) s.59. Mizan'ul İ'tidal, c.1, s.379. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.47.

[22] - Önceki kaynak.

[23] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.467. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.47.

[24] - Tarih-ul İslam -Zehebi-, (hicri 121-140 yılı olayları) s.59.

[25] - Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.380.

[26] - Sahih-i Müslim -Mukaddime-, s.25. Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.383.

[27] - Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.380. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.47.

[28] - Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.379.

[29] - Bkz. Tehzib-ul Kemal, c.4, s.469. Tarih-ul İslam -Zehebi-, (hicri 121-140 yılı olayları) s.60. Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.380. Zuefa-ul Ukeyli, c.1, s.192-196. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.47-49.

[30] - Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.381.

[31] - Aynı kaynak.

[32] - Mustedrek-us Sahihayn -Hakim-, c.3, s.126 ve 127. Cami-ul Usul, c.9, s.473.

[33] - Sünen-ut Tirmizi, c.5, s.637. Mesabih-us Sünnet, c.4, s.174.

[34] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.469. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.48.

[35] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.468. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.48. Ve buna yakın olarak Zuefa-ul Ukeyli, c.1, s.193. Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.380.

[36] - Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.380. Tehzib-ut Tehzib, s.2, s.49. Ve buna yakın olarak Zuefa-ul Ukeyli, c.1, s.192.

[37] - Tehzib-ul Kemal, c.4, s.470. Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.49. Mizan-ul İ'tidal, c.1, s.383.

[38] - Zuefa-i Ukeylî, c.1, s.194.

[39] - Tehzib-ut Tehzib, c.2, s.50.

[40] - Rical-uş Şeyh, s.111/6 ve s.163/30. Müstedrekat-u İlm-ir Rical, c.2, s.106 İbn-i Şehraşub'un Menakıb'ından naklen.

[41] - Müstedrekat-u İlm-ir Rical, c.2, s.105 ve 107, Şeyh Tusi'nin "Emalî" kitabından naklen.

[42] - Rical-un Neccaşi, s.128/332.

[43] - Rical-ul Keşşi, s.191/336. Munteha'l Mekal, c.2, s.214.

[44] - Rical-ul Keşşi, s.485/917.

[45] - Kamus-ur Rical, s.2, s.534.

[46] - Bakara, 243.

[47] - Bihar-ul Envar, c.53, s.140. Hakk-ul Yakin -Abdullah Şubber-, c.2, s.35.

[48] - Bihar-ul Envar, c.53, s.40/4. Ve Yunus suresi, 39. ayet.

[49] - eş-Şi'at-u ve't Teşeyyu' -Muhammed Cevad Muğniye-, s.56.

[50] - Bu risale, Şeyh Hürr-ü Amili'nin zamanında yaşamış olan Seyyid Mahmud Fethullah-i Hüseyni-i Kazimi-i Necefi'nin eseridir. Bkz. ez-Zeria -Şeyh Aga Bozorg-, c.1, s.94.

[51] - el-İykaz-u min'el Hic'a -Hürr-ü Amili-, s.3.

 

index