www.EhlibeytKutuphanesi.com  |  www.IslamKutuphanesi.com

İçindekiler

 

                  EHL-İ BEYT'E UYMAYI FARZ KILAN SAHİH HADİSLER

        1- Sakaleyn Hadisi:

        Resulullah (s.a.v) buyurmuştur ki: "Ey insanlar ben sizin aranızda, uduğunuzda asla sapmayacağınız iki şeyi bırakıyorum; Allah'ın Ktabını, O kitapta hidayet ve nur vardır
- ve kendi akrabalarımdan olan Ehl-i beyt'imi". Yine buyurmuştur ki: "Yakında Rabbimin elçisi gelir ve ben hakkın davetine icabet ederim. Ben sizin içerinizde iki değerli ve ağır şey bırakıyorum; onların biri Allah'ın kitabıdır ki onda hidayet ve nur vardır. diğeri de, Ehl-i beyt'imdir. Allah', hatırlatıyorum sizlere Ehl-i beyt'imin hususuda, Allah', hatırlatıyorum sizlere Elıl-i beyt'imin hususunda" (1)

        Eğer ehl-i sünnetin "sihah" larında gclcn bu hadisi nazara alıp kendi durumumuzu incclersck görürüz ki Sakalcyn'c yani ku'nln vc Ehl-i bcyt'c bir arada uyan, yalnızca "Şia'yı İsma Aşeriye" dir. Ehl-i sünnct işc Ömer'in "Allah'ın kitabı bize yeterlidir" sözüne uymuşlardır. Keşkc Allah'ın kiLabına da, onu kendi isteklcrine göre te'vil etmcden uysaydılar. Ömer'in kcndisi tikelaletinin manasını, teycmmüm ayetini ve diğer bir ı;ok hükmü bilmiyordu; Ömer'den sonra gelip ona taklit cdcrck kur'an ayetlerinde kendi re'yleriyle ictihad edenlerin durumunu da sen ona kıyas eylc. Belkide bizim bu sözlerimize onlar kendi rivayet etlikleri: "Hen sizin içerinizde Allah'ın kitabını ve kendi
--------------------------

1- Sahih'i Müslim, Bab'ı Fezail'i Ali(a.s) c. 5. s. 122. - Sahih'i Tirmizi, c. 5. s.328. - Müstedrek'i Hakim, c. 3. s. 148. - Musned'i İmam Ahmed ibn'i Hanbel c. 3. s.17.

211



sünnetimi bırakıyorum". (1) hadisiyle cevap vermeye çalışacaklar ıma bu hadisi senet yönünden sahih kabul etsek bile yine bizim ıaklettiğimiz sahih hadisle bir çelişkisi yoktur.

        Zira önceki hadisde Resulullah, itretinden olan Ehl-i beyt'e uymayı emrederken, halkın onlara müracaat edip Kur'an'ın manasını ve Resulullah'ın hakiki sünnetini öğrenmelerini .stemiştir. Çünkü Allah-u teala Ehl-i beyti tertemiz kıldığı için )nlar yalandan uzaktırlar ve Resulullah'm sünnetini oldugu gibi l1alka naklederler. Bu yüzden Resulullah(s.a.v) istemiştir ki, ;ünnetinin manasını anlamada da halk Ehl-i beyt'e muracaat etsin ve bu yolla kuran ve sünnetin, şahısların re'yleriyle te'vil edilip hakikatmdan çıkarılması önlensin. Malumdur ki, Kur'an'ı kerim tck başına hidayct için yctcrli dcğildir; nicc Kur'an'la diğerlerine delil getiren fırkalar, vardırlar ki, kendilerini zelaletten kurtarmış değiller. Nasıl ki Resulullah'ın: "Nice kur'an okuyanlar var ki, kur'aıı onlara lânet okur"diye buyurduğu nakledilmiştir.

        Kur'an'ı Kerimin ayetlerini çeşitli manalarma sevketmek mümkündür. Kuranda muhkem (manası açık) ayetlcrin yanısıra müteşabih (çeşitli manalara benzerlik gösteren) ayetler de mevcuttur. Bu yüzden Kur'an'ı anlamak için Kur'an'i tabirle ilimierde rasih olanlara yani ilirnde tereddüt ve şüpheleri ola ma yacak kadar güçlü olanlara başvurulması gerekir. Hadis'i Nebevi'ye göre bu vasıflara sahip olanlar Ehl-i beyt'ten başka bir kimse değildir. Bu yüzden şiiler bütün bu konularda Ehl-i beyte müracaat etmekteler ve ancak Ehl-i beyt'ten menkul bir hükmün olmadığı yerlerde içtihat ederler.
---------------
1-Bu hadisi Sahih'i Muslim, Nisai, Tirmizi, ibn'i Mace ve ibn'i Davud kendi sünenlerinde zikretmişlerdir.


212

        Ama biz (Ehl-i sünnet) sahabenin durumlarını ve yaplikları işleri ve onların sarih hükümlerı karşısmda kcndi rc'y vc içtihatlarıyla hüküm vermelerini bildiğimiz halde, her
şcydc yani ister kur'an tersiri, isterse Peygamber(s.a.v) in sünnctini 'açıklama hususunda ve ister diğer şcr'i hükümlerde hcp sahabeye muracaat ediyoruz. Eğer alimlerimizde "hangi sünnetle amel ediyoruz". diye soracak olsak, "Resulullah'm sünnctinc" cevabınını verirler. Oysa tarihi gerçekler bu sözlc asla bağdaşmıyor. Rivayet etmişler ki Peygamber şöyle buyurdu:

        "Sizler benden sonra benim ve Hülefa'i Raşid'inin sünnetine uyun."

         Demek uydukları sünnet, gerçekte Hülefa'i Raşidinin sünnetidir; hatta Resulullah'ın sünneti dediklerinde, onların nakletikleri sünneti kastediyorlar. Bir de bizler kendi sihahlarımızda nakletmişiz ki Peygamber(s.a.v) Kur'an'la karışmasın diye sahabeyi onun sünnetini yazmaktan men'etmiştir Ebubekr ile Ömer de hilafet dönemlerinde bunu uygulamışlardır.

        Bütün bunları nazara aldığımızda arıık Resulullah'ın buyurduğu "sizin içerinizde kendi sünnetimi bırakıyorum! "
cümlesine istinat ederek Ehl-i Beyt'e ihtiyaç olmadığını söylemek mümkün dcğildir

Keza sahabenin tutumları hususunda zikrettiğinı tarihi gerçekler, (ki zikretmediklerim, zikrolunanların kaç katıdır)
------------------------

1- Resulullah'tan naklolunan hadisde (Allah'ln kitabı ve itretim) diye naklolunmuştur ama (Allah'ın kitabı ve sünnetim) diye altı 'sihah' ın hiç birisinde naklolunmamıştır. Yalnız Malik ibn'i enes kendi 'Muvetta' sında senetsiz olarak (sünnetim) diyerek nakletmiştir ve diğerleri; Teberi, ibn'i Haşim gibileri de ondan alıp senetsiz olarak nakletmişler.



213



sözkonusu hadise istinat etmeği reddetmek için yeterlidir. Zira sörüldüğü gibi Ebubekir ve Osman'ın sünnetlerinin bir çoğu Resulullah'ın sünnetiyle çelişmektcdir.

        Peygamber'in vefatından sonra mcydana gelen ilk hadise, Ehl'i sünnnet ve cemaat'ın yazdığına göre Ebubekr ile Hz. Fatime'nin ihtilafı idi.

        Ebubekr, "Biz Peygamberler kendimizden sonra miras bırakmayız, bıraktığımız her şey sadakadır" diye Peygamber'den bir hadis naklederek Hz. Faıime'nin hakkını vermeyi reddetti. Hz. Faıime(a.s) ise kur'an ayetleirne istinad ederek onun naklettiği bu hadisi yalanladı ve
onun batıl olduğunu ispatladı. Hz. Fatime özellikle şu noktaya açıklık getirdi ki, babasının Kur'an'ın buyurduğunun zıddına bir hüküm vermesi, bir şey söylemiş olması mümkün değildir. Allah'u Teala Kur'an'ı Kerim'de "Allah evlatlarınızın hakkında şunu size vasiyet ediyor ki erkeğin payı, kızın payının iki katı kadardır!" (1) diye buyurmuştur.

        Bu ayet,
genel bir ayettir; hem Peygamber ve hem Peygamber olmayanlara şamildir. Yine Hz. Fatime, Ebubekr'in sözlerinin batıl olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koymak için şu ayete "Süleyman, Davud'dan miras aldı '.(2) (Oysa ki bunların her ikisi de Peygamber) idiler) ve yine Hz. Zekeriyya(a.s) nın duasını açıklayan şu ayete istinat etmiştir: "(Ey Rabbim) bana bir oğul ihsan et de, bana ve Yakub soyun'a mirasçı olsun; Rabbim onu, Senin rızanı kazananlardan et.
------------------

1.Nisa, 11
2.Neml, 16
3.Meryem, 5-6

214


        Tarihçilerin yazdıklarına göre, Peygamber'in vefatından sonra ikinci hadise, Ebubekir ile en yakını Ömer'in ihtilaf ettikleri hadise idi. Bu hadise özetle şöyle cereyan eımişıir: Ebubekir, zekatı vermeyenlerle savaşıp vc onları kaılelmek gerektiğine inanıyordu.

        Ama Ömer muhalefet edip diyordu ki: "Bunlara karşı savaşılmamalıdır; çünkü ben Resulullah'dan duydum ki "Halkla, Lailahe illahllah Muhammed resulullah deyinceye dadar savaşmaya emrolundum ben; bunu diyenlerin malları, canları, namusları amandadır ve hesapları Allah'a aittir".

        Bu hadisin metnini Muslim kendi Sahih'inde şöyle naklediyor: "Hayber günü Resuluılah bayrağı Hz. Ali(a.s) ye verdi Ali dedi ki" ne üzerine onlarla savaşayım?

        Hazreti Resulullah(s.a.v) buyurdu ki: "Onlarla Lailahe illallah ve Muhammed Resulullah" söyleyerek şehadet verinceye dek savaş, eğer şehadet getirirlerse
o zaman mal ve canlarını hak ettikleri durum hariç, senin taarruzundan korumuş olurlar ve hesapları Allah'a aittir."(l)

        Ama Ebubekir bununla ikna olmadı ve: "Andolsun Allah'a, namaz ile zekatı birbirindcn ayıranlarla savaşacağım; çünkü zekat malı bir haktır". dcdi Veya "Vallahi Peygamber'e verdikleri zekatı bana vermezlerse onlarla savaşırım". dedi.

        Ondan sonra Ömer de onun görüşünü kabul ederek şöyle dedi: "Ebubekir'in bu işe kararlı olduğunu görünce benim kalbimi de Allah açtı!'.

        Bilmiyorum ki nasıl Allah'u Teala Peygamber'in sünneti ile muhalefet etmek için kişinin kalbini açar ve gönlünü rahatlatır.

        Gerçekte bütün bu te'viller, onların müslümanlarla
--------------
1- Sahih'i Müslim, c. 8. s. 51. 'İman" kitabı


215


savaşmaya bir cevaz bulmaları için idi halbuki, Allah'u teala, kitabında müslümanları katletmeği haram kılarak buyurmuştur ki: "Ey insanlar, Allah yolunda savaşa gittiğiniz zaman pek dikkatli ve ihtiyatlı; olun ve size selam verene, dünya menfaatlnı elde etmek için sen müslüman değilsin demeyin. Şüphe yok ki Allah yanında çok ganimetler(menfaatlar) var. Siz de böyleydiniz de Allah size lutüf etti. O halde araştıran, hiç şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınıza haberdardır" (1)
.
        Ve öte yandan Ebubekir'e zekat vermeyenler, zekatın farz olduğunu inkar etmiyorlardı; onlar zekat vermeği biraz geciktirerek meseleyi biraz daha araştırmak istiyorlardı.

        Şia alimIeri bu hususta diyorlar ki: bunlar Ebubekr'in hilafete geçmesini duyunca zekat vermeyi, meselenin hakikatını öğrenmek için geciktirdiler; çünkü bunların içerisinde. Haccet'ul vida'da Resulullah(s.a.v) ın Ali(a.s) yi kendi yerine halife tayin etmesini duyan şahıslar da mevcutlu, ama Ebubekir olayı zekat adı altında susturmak istedi.

        Ben şia alimlerinin bu sözlerini burada delil olarak zikretmek istemediğimden bu olayın teferruatına inmek istemiyorum. İsteyen, konuyu etraflıca inceleyebilir.

        Buna rağmen Peygamberin kendi zamanında vuku bulan Sa 'le be olayını zikretmeden geçmek istemiyorum. Sa'lcbe Peygamber'inyanına gelip ondan zengin olması için dua etmesini. istedi bu hususta çok ısrar etti ve malının zekat ve sadakasını vereceğine dair -Allah'a ahdeLLi. Peygamber(s.a. v) de dua buyurdu. Aııah'u tdla kendi kerem ve fazlından onu çok zenginleştirdi. Hatta devesi ve koyunu o kadar oldu ki artık Medine ve onun etrafı ona dar geliyordu. Bu yüzden
------------------
1-Nisâ, 94

216


        Medine'den uzaklaştı ve artık Cuma namazına bile katılmadı. Resulullah(s.a.v) Sa'lebe'nin mahnın zekatını almaları için bir kaç kişiyi görevlendirip onun yanına gönderdi ama o; bu haraçtır veya haraca benzer bir şeydir" diyerek malının zekatını vermeyi reddetti. Yine de Resulullah(s.a. v) onu katletmeye emretmedi.


        Allah'u Teala Sa'lebe hakkında buyuruyor ki:  "Onlardan bazıları Allah bize lutfüyle, keremiyle ihsanda bulunursa, biz de sadaka, zekat veririz ve mutlaka iyi kişilerden oluruz diye Allah'a ahd ederler. Fakat(Allah) onlara lutfedip ihsan edince verdiği şeylerde nekesliğe başlarlar, ahdlerinden dönerlerı".

        Sa'lebe bu ayet indikten sonra ağlayarak Peygamber'in yanına gelip ondan malının zekatını kabul etmesini istedi ama rivayetlere göre Rcsuluılah artık kabul etmedi.

        Eğer Ebubekir ve Ömer, Resulullah'ın sünnetinin takıpçileri olsalardı zekat vermemek yüzünden müslüman kanının dökülmesine musade etmezlerdi Ebubekr'in bu işini iyi göstermeye çalışanlar zekat bir mali halur diyerek onu maZlir göstermeye çalışmışlardır oysa Sa'lebe'nin, zekÜtl inkar edip onu haraç saymasına rağmen ResulullahCs.a.v) ın ona taarruz etmemesi bütün bu mazeretIerin geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır.

        Kim ne bilir, belki de Ebubekr, dostu Ömeri zekat vermeyenlerle savaşılmadığı taktirde onların tüm ülke de Ali'nin Hz. Resul tarafından hilafete tayin edildiğini belirten Gadir'i Hum hadisini yayarak muhalefet oluşturacaklarını söyleyerek onu ikna etmiştir.
----------------------

1- Tevbe - 75 - 76.


217



       
Bu yüzden Ömer onların katline razı oldu, sevindi; nitekim o Ebubekir'e biat etmak istemedikleri için Hz. Fatime'nin evinde toplanan kimseleri biat etmediklerı taktirde yakmak ve öldürmekle tehdit etmişti.

        Halid İbn'i Velid'in yaptığı iş Ebubekir'in hilafetinin ilk dönemlerinde vuku bulan, Ömer'le aralarında ihtilaf doğmasına sebep olan ve bazı ayet ve rivayetleri te'vil etmesine yol açan hadise, Halid ibn'i Velid'in hikayesidir Halid zalimce Malik ibn'i Nüveyre'yi öldürdü veaynı gece Malik'in kadınıyla zina etti.

        Bu olay üzerine Ömer Halid'e, "Ey Allah'ın düşmanı! müslüman birini oldürdün sonrada gece evine girip namusuna tecavüz ettin; Allah'a andolsun seni taşlayacağım." (1)
demiştir.

        Ama Ebubekir Halid'i savunarak demiştir ki: "Bırak onu, Ömer! O te'vilinde hata etmiştir. artık Halid'ın hakkında kötü bir söz söyleme."

        Bu da ashabın büyüklerinden biri hakkında tarihin kaydettiği utanç verici bir olaydır!

        Oysa ki biz onun ismini son derece ihtiram ve saygıyla söyleyip ona "Allahın yalın kılıcı" lakabını veriyoruz.!!

        Ben, böyle kötü işlere başvuran bir sahabinin hakkında ne söyleyebilirim?

        Kahramanlık, şecaat  ve eli açıklıkla meşhur olan Temim ve Yerbü oğulları hanedanın büyüğü olan bu değerli sahabiyi öldürüyor ve aynı gece hanımına tecavüz ediyor...
--------------------

1. Tarih'i Teber'i, c.3, s.280 Tarih'i Ebil Fida c.1,  s.158
Tarih'i Yakubi, c. z. s. 110
El'isabe, c.3, s.336

218

        Tarihçilerin yazdığına göre, Halid ibni Velid, Malik ve kabilesini aldatmış; onlar da silahlarını yere bırakmışlar hatta birlikte cemaet namazı kılmışlardır. Bütün bunlardan sonra Halid ibni Velid onları iple sıkıca bağlatmıştır. Bunların içerisinde Malik'in hanımı Leyla bint'i Minhal'de bulunmaktaydı. Leyla, arap kadınlarının içerisinde güzellikle meşhur olan birisiydi; öyle ki o dönemde ondan güzel bir hanımın bulunmadığı söylenmiştir. Evet Halid'in gözü bu hanıma ilişiyor ve onun güzelliğine tutuluyor.

        Malik ibn'i Nüveyre, Halid'e, bizi Ebubekir'in yanına gönder; Ebubekir'in kendisi bizim hakkımızda hükmetsin demiş ama Halid İbni Velid onun bu isteğini reddetmiştir. Hatta Abdullah ibn'i Ömer ve Ebu kutade El'ensar'ı de mudahele ederek Halid'den onları Ebubekir'in yanına götürmesini istemişler; yine de Halid bu isteği şiddetle reddederek demiştir ki, "eğer onu öldürmesem Allah beni öldürsün". Bunun üzerine Malik hanımına yönelerek" beni bu hanım ölüme verdi" demiştir.

        Halid, Malik'in boynunun vurulmasına emrederek hanımını alıp götürdü ve aynı gece onunla zina etti. (1)

        Allahın haramlarını helal eden ve şehvetleri uğrunda müslüman nefisleri öldüren ve Allah'ın haram kıldığı zinayı mubah sayan sahabiler hakkında ben ne söyleyebilirim?!

        Acaba Heykel ve onun gibi, sahabenin kerametini korumak için her türlü yola baş vuran alimlerimizden sorabilirmiyiz ki, niçin Ebubekir, Halid'e şeri hükmü uygulamadı? Eğer Heykel'in

1- Tarih'i ebil fida, c.1, s.158
Tarihi Yakubi, c.2. s.110
Tarih'i şehne c. ll. s. 114
Vefeyat'ula'yan, c.6, s.14

219



dediği gibi Ömer adalet simgesi idiyse neden Halid'in askeriye komutanlığınddan atılmasıyla yetindi ve şer'i haddi ona uygulamadı? Heykel'in tabiriyle neden Kur'an-ı Kerime karşı böyle bir saygısızlık örneğinin oluşmasını önlemedi? acaba bu tutumlarıyla Allah'ın kıtabının saygısı korundu mu? Allah'ın belirlediği hadler uygulandı mı?

        Hayır ne yapıldıysa siyaset uğruna yapıldı öyle siyaset ki bazen gerçekleri değiştirebiliyor hatta kur'an ayetlerini bile ayaklar altına aldırtabilıyor!

        Acaba kitaplarında, Usame ibn'i zeyd'in, hırsızlığa eli bulaşmış büyük ve değerli bir aileden olan bir kadının bağışlanması için Hazret'in huzuruna, şefaete geldiğinde Hazret'in sini rı en ip ona "Vayolsun sana! Allah'ın, uygulanmasını farz kıldığı bir haddi bağışIarnam için mi şefaate geldin? Allah'a andolsun Muhammed'in kızı Fatime bile hırsızlık etseydi elini keserdim. Sizden öncekiler büyük bir şahsiyet hırsızlık edince onu bırakıp fakir biri bu işe el attığında ona haddi uyguladıkları için hel ak oldular" diye buyurduğunu nakleden bazı alimlerimizden sorabilirmiyiz mi; günahsız müslümanları öldürülen, kocalarının yasına bürünmüş kadınlara tecavüzü reva gören Halid gibi şahıslar hakkında neden susuyorlar?!

        Keşke susmakla yetinseydiler! Onlar Halid'in bu kötü işini yalan faziletler uydurarak te'vil etmeye ve onu günahtan temize çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta onu "Allahın yalın kılıcı olarak anıyorlar.

        Cahillik dömemimde bir şakacıl arkadaşımla konuşurken Halid'ibn'i velid'den söz edilmiş ve ben "O Allah'ın dal kıhcıdır" demiştim, Ama o hemen "gerçekte O şeytanın şer kılıcıdır" demişti.

        Ben onun bu sözünü o zamanlar çok tuhaf karşılamıştım.

220

Ama araştırmalarımın sonucunda Allah basiret gözümü açınca, hilafet mevkisine yaslanarak, Allah'ın hükümlerini değiştirip veya onları tatil eden ve görmemezlikten gelenlerin hakiki değerlerini anlayabildim.

        Yine Halid ibni Velid'in Resulullah'ın zamanına ait meşhur bir kıssası vardır. Resuluılah onu Beni Cüzeyme yi islam'a davet etmek için gönderdi ama onlarla savaşması için bir emir vermedi. Beni Cüzeyme, "eslemna" (islamı kabul ettik) yerine seb'ena (yani yeni dine girdik) dediler. Ama Halid onlardan bir çoğunu öldürdü ve bazılarını da esir aldı, ve esirleri askerlerine vererek onları öldürmelerini istedi; ama askerlerden bazısı müslüman olduklarını anladıkları için onları öldürmedi. Döndükten sonra bu olayı Resulullah'a anlattılar; Resulullah iki defa "Allah'ım ben Halid'in bu yaptıklarından sana sığınıyorum ve onun yaptıklarından ben beri'im(uzağım)! diye buyurdu. Ve sonra Ali ibn'i Ebi Talib'i bir miktar malla birlikte Beni Cüzeyme'ye gönderdi ki onlardan ölenlerin kan paralarını ve onlardan yağma edilen malların karşılığını versin Hz. Ali onların köpeklerinin su kablarının parasını dahi ödedi.

        Bu olaylar akebinde Resulullah(s.a.v) kıbleye doğru dönüp koltuklarının altı görülünceye dek ellerini göğe kaldırıp üç kez "Allah'ım ben Halid'ibn'i Velid'in yaptıkları işlerden beriyim." (2) dedi.

        Acaba böyle işler yapan ashabın adaletinin nerde olduğunu sarabilir miyiz?

        Ve acaba bizim "Allah'ın kılıcı" lakabını vererek saygı
-------------------
1- Sahih'i Buhari, c. 4. s. 171
2- Sire'i İbn'i Hişam, c. 4, s 53. Tebekat'ı İbn'i Sa'd, ve Usd 'ul Ğabe c.3. s.102.


221


gösterdiğimiz Halid ibn-i Velid'in kılıcı - el'iyaz'u billah - Allah tarafından çekilen bir kılıç mıydı Haşa Rabbimiz mi onun müslümanlara saldırıp öldürmesini ve namuslarına tecavüz etmesini istemişti?!

        Allah'u teala muhterem bir, nefs'i öldürmeyi ve tüm kötü amelleri haram kıldığına göre Halid'in zulüm yoluyla nüslümanların kanını döküp mallarını yağma etmesine,kadın ve çocuklarını esir eylemesine nasıl rıza gösterebilir?

        İlahi! bu, kabul olunmayacak bir söz ve aşikar bir muhtandır. ilahi! Sen münezzeh ve büyüksün ve bu töhmetlerin hepsinden müberra ve temizsin.

        İlahi! Sana şükr ve hamd ediyoruz ve seni münezzeh biliyoruz ve şüphesiz gök, yer ve onlardaki yaratıkları boşuna yaratmamışsın, bu, kafirlerin zannıdır, vay olsun kafirlere ;cehennem'in azabından dolayı.

        Müslümanların halifesi olduğu bir halde Ebubekr, nasıl o kötü cinayetleri işitip de susuyordu? Ve keşke sussaydı; Ömer ibn'i Hattab'dan Halid'den vazgeçmesini istiyor ve Ebu Kutade'ye de, Halid'in yaptığı işe itiraz ettiği için sinirleniyordu? Acaba Halid'in tevil ettiğine ve tevilinde hata ettiğine gerçekten kani olmuş muydu? Öyleyse artık cinayetkarlar ve zalimler her türlü kötü işi yapıp milletin ırzına geçip onları zelil edip sonra da amellerini tevil iddiasında bulunsalar o zaman ne söylenebilir?

        Ömer, Halid ibn'i velid'in Allah'ın düşmanı olduğunu söylüyordu ve Halid'in bir müslümanı öldürdüğü ve zina ettiği için recmedilip öldürülmesi gerektiği görüşündeydi.

       Ama Ebubekir, bunların hiç birisini Halid'in hakkında uygulamadı, halla Halid bu meselede Ömer'e galip geldi. Ebubekir Halid'i herkesten daha iyi tanımasına rağmen yine de Tarihçiler yalzıyor ki, Ebubekir bu olaydan sonra Halid'i

222

Yemame'ye gönderdi ve Halid, orada da galip olunca bir kadınla evlendi; Malik ibn-i Nuveyre olayında yaptığı işin aynısını orada da yaptı. Ebubekir eskisinden daha fazla bu olayda ona kızdı ve onu kınadı.(1)

        Şüphesiz bu kadının da kocası vardı Halid onun kocasını öldürerek ve sonra ona da Malik ibn'i. Nuveyre'nin hanımıyla yaptığı işi tekrarladı.

        Çünkü eğer böyle olmasaydı Ebubekir bu defasında bunu
öncekinden daha fazla kınamazdı. Üstelik tarihciler, Ebubekir'in Halid'e gönderdiği mektubun
metnini de yazmışlar. Mektupta şöyle diyor: "Kendi canıma andolsun ki cy ümm-u Halid'in oğlu! bin ikiyüz müslümanın kanı senin evinin önünde henüz kurumamış iken sen rahatsın ve kadınlarla evlenmekle meşgulsun".(2)

        Halid mektubu okuduğunda, "bu iş, o sert kişinin (yani Ömerin) işidir" dedi.

        Bu gibi deliller beni bu tür sahabilerden ve onların işlerine razı olan, tüm güçleriyle onları savunan, rivayetleri onların menfaatına te'vil eden ve Ebubekir, Ömer, Osman, Halid ibn'i Velid, Muaviye, Amr-ı As ve diğerlerinin her yaptığını güzcl göstermek için hadis uyduranlardan daha da uzaklaştırdı: vc yolumuzu tamamen birbirinden ayırdı.

        Allahım, Senden bağışlanmak ve yargılanma istiyorum; bunlar gibilerin sen 'in hükmünün zıddına olan hükümlerinden, söz ve davranışlarından ve Senin koyduğun sınırlara tccavüz etmelerinden, ve Senin belirlediğin hadları aşmalarından ve
-------------

1-Heykl'in "Es sıddık Ebubekr" kitabı, s.151 ve devamı.
2-Tarih'i Teberi, c. 3. s. 254 ve Tarih'ul Hemis,
c.3. s.343

223


bütün bunları bilerek onları sevenlerden beri (uzak) olmamı istiyorum.

Allahım, geçmişte cehalet yüzünden onları sevdiğim için ; bağışla.

        Gerçi ben affa layık değilim ve bir mazeretim de yoktur; Senin Resulun(s.a.v) "Cehalet, cahile özür sayılmaz. (Yani araştırıp hakkı öğrenmekle yükümlüdür) diye buyurmuştur.

        Allahım büyüklerimiz bizleri yanlış yola sürüklediler ve gerçekleri bizlerden gizlettiler ve hakka uymayan sahabeyi, Resulullah'tan sonra yeryüzünün en üstün kulları olarak bizlere tanıttılar.

        Şüphesiz bizim babalarımız ve dedelerimiz de, Emevi ve Abbasilerin kurbanı olmuşlar.

        Allah'ım onları ve bizleri bağışla! Sen her sırrı ve kalplerde gizli olanı bilensin.

        Sen biliyorsun ki babalarımızın sahabeye olan mahabbet ve sevgileri, yalnız onları Senin Resulünün(s.a.v) dostları sandıkları içindi ve bu onların iyi niyetlerinden kaynaklanmıştı. Ey Mevlam, Sen kendin onların ve bizim Peygamber'e ve onun pak Ehl-i Beyt'ine olan sevgimizi biliyorsun. Sen biliyorsun ki bizler takvalıların İmamı, yüzü nurlu olanların Önderi Emir'ul'müminin 'i Ali ibn-i Ebi Talib başta olmak üzere her türlü pislikten uzak ettiğin ve tertemiz kıldığm bütün Ehl-i beyt imamlarını nasıl bir sevgiyle seviyoruz. Allah'ıın beni onların şia'sından, onların vilayetine bağlı olanlardan, onların yolunu izleyenlerden, onların kurtuluş gemisine binenlerden, sağlam bağına sarılanlardan, onların kapılarından feyz alanlardan, onların muhabbeti ve sevgileriyle dolup taşanlardan, onların sözleri ile amel edenlerden, davranışlarını örnek alanlardan, lutüf ve ihsanlarına şükredenlerden karar kıl!

224

Allah'ım beni onlarla birlikte haşreyle! Nitekim senin Resulun(s.a.v) buyurmuştur ki: "İnsanlar sevdikleriyle haşrolurlar"
.

2- «GEMİ» HADİSİ

        Resulullah buyurmuştur ki: "Benim Ehl-i Beyt'imin sizin içerinizde misali Hz. Nuh(a.s) un kavmindeki gemisine benzer, ona binenlerin hepsi kurtuldu; ondan kaçanların hepsi boğuldu."(1)

        Ve yine buyuruyor ki: "Benim Ehl-i beyt'im sizin içinizde Beni İsrail'deki hitte kapısı gibidir; o kapıdan girenlerin hepsi bağışlanırlar." (2)

        Bu hadisi İbn'i Hecer Essevaik'ul Muhırike adlı kitabında naklettikten sonra şöyle diyor: "Onları gemiye benzetmesinin sebebi şudur ki, her kim Allah'ın nimetine şükretmek için onları sever ve onlara saygı gösterirse ve onların alimlerinden doğru yolu öğrenirse, haktan sapmanın karanlığından kurtulur. Ve her kim onlardan ayrılırsa Allah'ın nimetine küfretme denizinde boğulur ve azgınlık bataklığında helak olur. Ama onları Hitte kapısına benzetmenin sebebi ise, Allah, 'Eriha" yahut Beyt'ul Mukaddes'in kapısından ibaret olan Hitte kapısından tevazu halinde ve bağışlanmak dileğiyle girmeği, Beni İsrail için bağışlanmak ve mağfiret vesilesi kılmış olmasıdır".

       
Keşke bu satırları yazan İbn-i Hacer'den sorabilseydim ki
------------------

1- Müstedrek'i Hakim, c. 3. s. 151 -  Telhis'u Zehebi- Yenabi ul Meveddet, s. 30 ve 370. Essevai gul Muhrige, İbn'i Hecer, s. 184 ve 234, Suyuti'nin Tarih'i ve Cami'us sağir'i -İsaf'ur rağibin-
2- Mecme'uz Zevaid, IHeysemi'nin, c.9, s.168

225

acaba onun kendisi de o kurtuluş gemisine binen ve Hitte kapısından girenlerden ve Ehl-i beyt alimlerinin gösterdiği doğru yola uyanıardan mıydı? yoksa kendi dediklerine amel etmeyenlerden ve inandıklarına muhalefet edenlerden mi?

        Çokları var ki onlardan sorduğumda ve delil gösterdiğimde diyorlar ki biz Ehl-i beyt'e ve Hz. Ali'ye diğerlerinden daha evlayız; biz Ehl-i Beyt'e hürmet ediyoruz ve onların faziletlerini inkar eden yoktur. Bunlar, gerçekte kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylemektedirler. Ya da Ehri beyt'e hürmet edip taktirle anmalarının yanısıra onların yolunu değil onların muhalif ve düşmanlarının yolunu izlemekte ve taklit etmektedirler. Hatta bunların çoğusu asla Ehl-i beyt'in kim olduğunu bile bilmiyorlar; onlardan Ehl-i beyt kimdir diye sorduğunda hemen Allah'ın her türlü pisliği uzak edip ve onları tertemiz kılmış olduğu Peygamber'in hanımlarıdır" derler, biz Ehl-i beyt'e bağlıyız, onları severiz" diye Ehl-i sünnet'in dilinde dolaşan ve bir muamma gibi görünen şu cümleyi bir defasında bir Ehl-i sünnet alimi şöyle ifade ediyordu "Ehl-i sünnet ve cemaet Ehl-i beyt'e bağlıdırlar". Ondan sordum ki: onlar nasıl Ehl-i beyt'e bağlı olabilirler? Dedi ki: Resulullah(s.a.v) buyurmuştur ki dininizin yarısını Humeyra'dan (Aişe'den) alın "Biz Aişe'nin hadislerine amel ettiğimize göre elinin yarısını Ehl-i beyt'ten alıyoruz".

        İşte buradan onların Ehl-i Beyt'e hürmetlerinin nasıl olduğu anlaşılır. Onlardan Oniki İmam'ın kim olduklari sorulduğunda, İmam Ali, Hasan ve Hüseyin'in haricinde başkasını tanımazlar. Hem de Hz. Hasan ve Hüseyin'in imam olduklarına inanmazlar.

        Öte taraftan da Hz. Hasan'ı zehirleyip şehid eden Muaviye'ye hürmet edip ona "vahyin katibi" lakabını verirler. Hz. Ali(a.s) ye saygı gösterdikleri gibi Amr ibn'i As'a da hürmet ederler. Bu tür sevgi ve saygılar; çelişkileri bir arada toplamak,

226

hakkı batılla karıştırmak ve ışığı karanlıkla örtmekten başka bir şey değildir. Yoksa bir mü'minin kalbinde hem hakkın ve hem de batılın sevgisi nasıl bir arada toplanabilir?

        Allah'u Teala buyuruyor ki: "Allah ve ahiret gününe inanan bir toplulugu, babalan yahut ogullan, yahut kardeşleri, yahutta aşiretleri de olsa, Allah ve Peygamber'ine karşı gelenleri onların belirlediği sınırlara aykırı haretet edenleri sever bulamazsın. Onlar öyle kişilerdir ki Allah kalplerine iman nasip ve mukadder etmiştir ve onları kendinden bir ruhla kuvveti endi rm iştir ve onları, kıyılarından ırmaklar akan cennete götürür; orada ebedi olarak kalırlar. Allah onlardan ve onlarda Allah'tan razı olmuştur; onlardır Allah'm hizbi. (hizbullah) Bilin ki şüphesiz Allah'm hizbidir kurtulanlar ve muradma erenler." (1)

        Ve yine buyuruyor ki: "Ey insanlar, düşmanlarımı ve düşmanlarmızı dost edinip onları sevrneyin; onlara dostluk gösteriyorsunuz ama onlar, size gerçek olarak gelen şeye inanmamışlardır"
(2)

            3- RESULULLAH GİBİ YAŞAMAK İSTEYEN NE YAPMALI?

        Resulullah (S.A.V) buyuruyor ki:" Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölmek ve benimle, Allah'm hazırladığı üstün cennette kalmak isterse, benden sonra Ali'yi kendine veli kabul etsin; onu sevenleri sevsin ve benden sonra Ehl-i beyt'ime iktida etsin, (uysun) çünkü onlar benim
--------------------


1- Mücadele, 22
2- Mümtehine, 1

227


akrabamdırlar; benim toprağımdan yaratılnmışlardır; benim ilmim ve fehmim onlara verilmiştir vay olsun ümmetimden onların faziletlerini yalanlayanlara ve benimle onların yakınhğını koparanlara Allah benim şefaetimi onlara nasip eylemesin.." (1)

        Bu hadis, te'vil edilemeyecek manası apaçık hadislerdendir. Bu hadis her müslüman'a hücceti tamamlamakta ve artık hiç bir bahaneye yer bırakmamaktadır. Şöyle ki kim Hz. Ali'nin vilayaytini kabul etmezse ve Peygamberin Ehl-i beytine itaat etmezse Resuluılah (s.a.v.) ın şefaetinden mahrum k'alacaktır.

        Araştırma dönemirnde bu hadisin doğruluğunda tereddüt ediyordum. Bu hadis, Ali ve Ehl-i beyt'e muhalefet edenler için büyük bir tehdit ve aza b vaadını ihtiva ettiğinden bana ağır geliyordu. Özellikle artık bu hadis te'vile de yer bırakmayacak derecede açıktı.

        Sonra İbn'i Hacer Askelani'nin,"El'isabe" adlı kitabında bu hadisi naklettikten sonra şu sözlerine rastladım:

        "Bu hadisin senedinde" Yahya ibn'i ya'la el muharibi de yer almıştır. O da itimat edilecek birisi değil."

        Bunu görünce biraz rahatladım ve ibn'i Hacer'in bu
SÖZÜ2 benim zihnimde teşekkül eden bazı korku ve tereddütleri halletmiş oldu; böylece sandım ki yahya bin yala, bu hadisi kendisinden uydurmuştur. Ama AlIah'u Teala hakikatı tamamıyla bana göstermek istediği için bir gün "MunakaşatUn Akaidiyye fi mekalati İbrahim el cebhan"". adlı kitap elime
-------------------------

1- Musledrek'i Hakim, e.3.s.128-l. Cami'ul kebir, Teberani. El'isabe, ibni Hacer. Kenz'ul Üm mal, c.6.s.155. Menakib'i Harezmi, s.34. Yenabi'ul'Meveddet, s.149. Hilyel'ul evliya, c.l.s.86. Tarih'i ibn'i Esakır e.2.s.95
2- Munakaşat'un akaidiyye-İbrahim'ul Cebhan.s.29

228

geçti Bu kitap beni meselenin hakikatına vakıf kıldı; bu kitabı okumakla öğrendim ki Yahya ibn'i Ya la el'Muharibi sıka (güvenilir) kişilerdendir ve Müslim ile Buharı'de ona itimat etmişler. Araştırdığımda gördüm ki, Buhari, Sahih'inin 3. cildinin 31. sayfasında Hudeybiye Gazvesi babında ve Müslim Sahih'inin 5. cildinin 199. sayfasında Yahya ibn'i Yala'dan birden çok hadis nakletmişler.

        Zehebi' de senetler hususundakı titizligine rağmen, onun sıka'lerden (hadiste güvenilir kişilerden) olduğunda hiç bir şüphe etmemiştir.

        Yine, Cerh (l) ve te'dil imamları onun "sıkâlarden olduğunu açıklamışlardır. Ve Buhari ile Muslim de onun hadisine istinat etmiştir.

        Neden böyle güvenilir ve sihah sahiplerinin itimat ettiği bir şahıs hakkında ta'n edilmiş ve kötü şeyler söylenmiştir.? Yoksa Ehl-i beyt'e uymanın farz olduğunu meydana çıkardığı için mi İbn'i Hacer'onu laz'if ve ihanetıc mükafatlandırmıştır?

        Belki de İbn'i Hacer kendisinden sonra gelecek olan Ehl-i beyt, alimlerinin onu büyükten küçüğe her sözü yüzünden sorgulayacaklarını ve taassubunu ortaya çıkaracaklarını hesaba katmamıştır.

        Böylece bizim alimlerimizden buzılarının kendilerine örnek ve önder yaptıkları sahabe ve halifelerin durumunun açığa kavuşmaması için hakikatleri gizlemeye çalıştıklarını anladım. Bunlar bazen sahih ve doğru hadisleri te'vil edip asıl manalarından çıkartıyor ve bazen de mezheplerine ters düşen hadisleri-kendi "sahih" ve müsnetlerinde yeralmasına rağmen
----------------------

1. Hadis nakleden birinin itibarını düşürmek için denilen söze, cerh ve ona itibar vermek için söylenen söze  ise te'dil denir. (Müt)

229



tekzibe kalkışıyorlar ve onların sahih olmadıklarını iddia ediyorlar. Ve bazen de bir hadisin yansını veya yandan fazlasını atarak naklediyorlar; ve bazen de hadisde sika (güvenilir) sayılan raviler de sırf onların hoşlanmadıklan rivayetleri naklettikleri için tereddüt etme yoluna başvuruyorlar. Ve bazen de görüyorsun ki, bir hadisi bir kitabın ı. baskısında naklederken, onu sonraki baskılarda herhangi bir delil zikretmeden atıyorlar. Elbette şurrlu insanlar bu tür hadislerin kitabın son baskılarında niçin atıldığını kolayca anlamaktalar.

        Ben bu saydıklarımın hepsini bir-bir araştırarak örnek ve delilleriyle tesbit etmişim.

        Keşke bunlar, haktan dönen sahabenin işlerini güzel göstermeğe çalışacaklarına ve tarihi gerçeklerle bağdaşmayan çelişkili gorüşler ortaya koyacaklenna, hakkı kabul etmiş olsaydılar. Hakka uymakla hem kendilerini rahatlatmış olurlardı; hem de diğerlerini. Ve daha önemlisi parçalanmış olan islam ümmetinin birliğinin sağlanmasına sebep olurlardı.

        Sahabenin bazıları Resulullah'ın hadislerini nakletmede sıka (güvenilir) değillerdi.

        Bu yüzden isteklerine uygun olmayan hadisleri  gizliyorlardı; özellikle; Peygamber'in vasiyetiyle ilgili olan  hadisleri nakletmek istemiyorlardı.

        Buhari ve Muslim, Resulullah (s.a.v.) vefat ettiğinde üç şeye vasiyet ettiğini. nakletmiştir yani ravi demiştir ki: Resulullah vefat ettiğinde üç şeyi vasiyet eyledi: Müşriklerin arap yarım adasından çıkartılması, elçilere Resulullah (s.a.v.)in verdiği kadar bahşiş verilmesi-üçüncü vasiyetini ise ben unuttum

230

demiştir. (1)

        Acaba Resulullah'ın yanında bulunan ve onun vasiyetlerini duyan sahabenin üç vasiyyetin ikisini hatırlayıp üçüneüşünü unutmalan mümkün mü? Oysa ki onlar uzun uzun hadisleri bir kez duymakla ezberliyorlardı. Hayır, asla unutmuş değillerdi ne var ki siyaset unutmalarını icab etmişti Yani Hz. Resulullah'(s.a.v.)ın ilk vasiyeti, Hz. Ali (a.s.)nin kendi halifesi ve vasi'si olduğuna dair vasiyetinden ibaretti, ama ravi onu açıklamaktan kaçınmıştır.

        Bu hakkı gizlernelere rağmen yine de araştırmacının, vasiyetin gizlenen bölümünün Hz. Ali'nin hilafet konusu olduğunu anlaması zor değildir. Zira Buhari, kendi Sahih'inin Vasiyetler kitabında ve Muslim, Sahih'inin Vasiyet kitabında nakletmişler ki :"Aişe'nin yanında, Resulullah Hz. Ali'ye vasiyet ettiğine dair hadisden balisedildi" (2) diye bir cümle geçmektedir.

        Evet, zalimler Allah'ın nurunu gizlerneye çalısmalarına rağmen Allah kendi nurunu aşikar eylemiştir"

        Sahabilerin Resulullah'ın vasiyetini nakletmede sıka (güvenilir) olmadıklarına göre artık onlardan sonra gelen tabiin ve etba-i tabiin'in asla kınanmaması gerekir. İbni Sa'd Tabakat (3) kitabında ve Buhari' Sahih'inde "Peygamber'in hastalık ve vefatı" babında "Müminlerin annesi Aişe Hz. Ali (a.s.)nin isminin yanında anılmasından bile rahatsız olduğunu yazmışlardır. Keza
------------------------

1- Sahih'i Buhari, c.1. s.121- (Cevaiz'ul vefd babında, Cihad Seyr kitabında) Sahih'i Müslim, Vasiyet kitabında, C.s. s.75.  ?
2- Sahih'i Buhari, Peygamber'in ölüm hastalığı babı, c.3. s. 68- Sahih'i Müslim, c.2.s.14-
3- İbni Sad'ın Tabakatı, ikinci bölüm, c.2, s.29

231

Hz. Ali'nin ölüm haberini duyunca Aişe'nin şükür secdesi ettigi bile nakledilmiştir.

        Artık böyle birinin Hz. Ali'nin halifeliğine dair Peygamber'in vasiyetini nakletmesi ve kabullenmesi nasıl beklenilebilir?
Aişe'nin Hz. Ali ve evlatlarına ve Resulullah'ın Ehl-i beyt'ine karşı olan düşmanlıgı herkesçe malum oldugundan bu konu üzerinde fazla durmaya bir gerek yoktur. La hevle la kuvvete illa billahil aliyyil azim"