Bu ayetten de anlaşıldığı üzere, insan Allah için evinden çıkarsa, hedefe ulaşmasa bile mükâfata ulaşır. Önemli olan amelin kendisi değil, .taşıdığı niyettir. Önemli olan amaca ulaşmak değil, doğru yolda hareket etmektir.

Resulullah (s.a.a) Ebuzer'e şöyle buyurmuştur:

'Tapmaya muvaffak olmasan bile iyi iş yapmayı amaçla; çünkü bu karar seni gafiller zümresinden çıkarır.[131]

Başka bir hadiste şöyle geçer: İlâhî niyetle olan her iş, basit ve küçük olsa bile büyüktür.[132] Nitekim en önemli işler de doğru bir niyetle olmazsa değersizdir.

Resulullah (s.a.a) buyuruyor ki:

"Ümmetimin şehitlerinin çoğu kendi yataklarında dünyadan göçerler ve nice insanlar da var ki cephede canlarını verirler, fakat Allah onların niyetini bilir."[133]

Resul-i Ekrem (s.a.a) Tebuk Savaşı'nda şöyle buyurmuştur:

"Medine'de olup da cepheye gelmeyi ve bizimle savaşa katılmayı arzulayanlar niyetlerinden do­layı bizimle ortaktırlar."[134]

Nitekim başka bir rivayette de şöyle buyurmaktadır:

Teheccüt namazına kalkmak niyetiyle yatağı­na giren kimse uyuyup kalsa (ve namazı için uyanamasa bile) Allah Tealâ onun uykusunu sa­daka, nefesini Tesbih kılar ve ona gece namazı mükâfatını verir."[135]

"Hatta yemek yerken ve uyurken kutsal bir hedefi­niz olsun." tavsiyesi boşuna değildir.[136] Eğer birini Allah için severseniz ve onun iyi birisi olduğunu sanırsanız, gerçekte o cehennemlik olsa bile size -bu niyetinizden dolayı- mükâfat verilir.[137]

Niyetin Amelden Üstünlüğü

Bir iş riya ve gösteriş için de yapılabilir; fakat niyet batini ve insanın kalbiyle ilintili bir durum olup zahirî bir etkisi olmadığı için onda riya ve gösteriş söz konusu olmaz. Niyetin amele karşın bir başka imtiyazı, niyetin her zaman ve her yerde mümkün oluşu ve özel şartları gerektirmeyişidir; fakat bir işi yapmak için bir çok im­kânlara ve şartlara gerek vardır.

Hadis kitaplarında, "men beleğ" başlığı altında top­lanan bir takım hadisler vardır. Bu hadislerin içeriği şu­dur: İnsan bir rivayete istinaden bir ameli yaparsa, riva­yet doğru olmasa bile Allah Tealâ o amelin sevabını kendisine verir; çünkü o hadise uyan kimse onu iyi ni­yetle yapmıştır.

69

Niyetin Dereceleri

1-  Bazen Allah'ın azabından korkmak veya O'nun lütfüne tamah etmek insanı bir işe yöneltir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim bu konuda buyuruyor ki:

"O'nu -Allah'ı- korkarak ve tamah ederek çağırın"[138]

Veya başka bir yerde şöyle buyuruyor:

"Umarak ve korkarak bize dua ederler."[139]

2-  Bundan daha yüksek derece, Allah Tealâ tarafın­dan bir sevap veya cezası olmasa bile Allah'ın lütuflarına teşekkür etmek için bir şey yapmaktır. Nitekim Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki:

"Eğer Allah kendine karşı işlenen günah için azabı vaat etmemiş olsaydı bile, insanın O'nun nimetlerine teşekkür etmek için O'na karşı gü­nah işlememesi gerekirdi."[140]

3-      Daha üst derecesi, Allah'a yaklaşmak ve O'nun kurb makamına ulaşmaktır; bu dereceye ulaşan kimse cennette gözü olmaksızın veya cehennemden korkmak-sızm, sadece kulluk ve ibadete lâyık gördüğü için Allah'a ibadet eder.

4-      En yüksek derece insanı Allah'a olan aşkının bir işe yöneltmesidir. Nitekim Hz. Ali (a.s) ölüm ve Allah'a kavuşmaya olan aşkını, bebeğin, annesinin göğsüne duy­duğu ilgiden daha fazla olarak açıklamaktadır.[141] İmam Hasan Müçteba'nın (a.s) oğlu Hz. Kasım Kerbelâ'da şöy­le diyor:

"Allah yolunda ölüm benim için baldan daha tatlıdır."

Cezaî Konularda Niyetin Rolü

İslâm dini cezaî konularda da niyet için ayrıcalık ta­nımıştır; iki hususu örnek olarak verelim:

Öldürme konusunda, kasten birini öldürenle kasıtsız olarak birinin ölmesine neden olan kimse arasında fark gözetmiş ve her biri için ayrı bir hüküm belirlemiştir.[142] Yemin konusunda da Kur'ân-ı Kerim şöyle buyuruyor:

"Allah sizi yaptığınız kasıtsız yeminleriniz­den sorumlu tutmaz."[143]

Dolayısıyla, insanın ciddi niyeti olmadan yaptığı ye­minin hiçbir değeri yoktur.

Marifet, Kurbet Kastı İçin Ön Hazırlıktır

Kurbet kastı ve temiz niyete ulaşmanın en güzel yo­lu, Allah'a olan marifetten ve O'nu tanımadan geçer.

İnsanlar arasında sevilmenin Allah'ın elinde olduğu­nu bilirsek.[144]

İzzet ve gücün yalnız Allah'ın elinde olduğunu bilir­sek.[145]

Yarar ve zararın başkalarının elinde olmadığını bi­lirsek.[146]

Allah için yapılan bir işin bazen iki kat, bazen on kat ve bazen de yetmiş kat sevabı olduğunu bilirsek, O'ndan başkası için bir şey yapmayız.

Eğer, toplumda yükselişi insanın yücelik belirtisi olarak değerlendirmezsek, çünkü siyah dumanın da yük­seldiğini bilirsek,

Eğer, insanların ilgisini çekmenin hiçbir değeri olmadığım, çünkü yolda giden bir filin de insanların ilgisi­ni çektiğini bilirsek!

Eğer, gösteri ve riyakârlığın rezillik ve tehlikelerine dikkat edecek olursak!

Eğer, önümüzde hiç kimsenin bir başkasının yardı­mına koşmayacağı ve yalnız selim bir kalbe sahip olanla­rın kurtulacağı bir gün olduğunu bilirsek.[147]

Ve eğer, kötü niyetle nice değerleri kaybettiğimizi bilirsek, kendimizi ihlâslı ve kurbet kastıyla iş yapmaya hazırlarız.

Kötü Niyetin Etkileri

Niyet konusunun sonunda, daha önce iyi niyetin be­reketlerine değindiğimiz gibi kötü niyetin de afetlerine değinmek istiyorum:

1- Duanın kabul olmaması. İmam Seccad (a.s) şöyle buyuruyor:

"Kötü niyet, duaların kabul olmamasına ne­den olur."[148]

İlâhî olmayan bir niyet, işlerin ilâhî bir renge bü­rünmesini engellemenin ve onu ibadet olmaktan çıkar­manın yanı sıra bir takım tehlikeleri de beraberinde ge­tirir.

İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor ki:

"Vermemek niyetiyle birinden borç alan kimse hırsız gibidir."[149]

"Kim evlenirken eşinin mihrini vermemeyi amaçlarsa, Allah katında zina eden kimse gibi­dir."[150]

2-  Rızktan mahrum olmak. İmam Cafer Sadık (a.s)şöyle buyuruyor:

"Çoğu zaman mümin bir kişi günah işlemeyi kasteder, Allah da onu rızktan mahrum eder."

Bu hadisin bir örneği de Kur'ân-ı Kerim'de geçen bağla ilgili kıssadır:

Kalem Suresi'nde 16. ayetten 30. ayete kadar, bağla­rı olan ve fakirlerin haberi olmaması ve onun meyvesin­den fakirlere vermemek için bağlarının mahsulünü gece­leyin toplamaya giden bir grubun kıssası geçmektedir.

Sabahleyin bağa gittiklerinde, bağın yanarak küle dönüştüğünü gördüler. İlk önce yolu kaybettiklerini ve yanlış geldiklerini sandılar, fakat diğerlerinden daha akıllı olan biri şöyle dedi: "Ben size böyle yapmayın, böyle bir şeyi düşünmeyin demedim mi? Siz fakirleri meyve­lerden mahrum etmeyi amaçlamıştınız, Allah da sizi mahrum etti."

Bu kıssadan, Allah Tealâ'nın bazen bizi niyet ve amacımıza göre cezalandırdığı veya mükâfatlandırdığı an­laşılıyor.[151] Tabii ki bu genel bir kural değildir.

3-  Kalbin katılaşmasına neden olur. İmam Ali (a.s)şöyle buyuruyor:

"Kötü niyet kalbin katılaşmasının nişanelerindendir."[152]

4- İnsanın ömrünün ve yaşamının bereketi gider. Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki:

"Niyet kötü olunca bereket kalkar."[153]

Allah Tealâ niyeti iyi olmayan kimseden bereketini alır ve artık Allah'ın nimetlerinden yararlanamaz.

Nakledildiği üzere, birine, falan amelinden dolayı üç duan kabul olacak", dediler. Adam sevinerek, "Allah'ım! Eşim kadınların en güzeli olsun." dedi. Duası kabul oldu ve eşi güzelleşti, fakat insanların gözlerini eşine diktik­lerini görünce hayatı zehir oldu. Bunun üzerine, "Allah­'ım! Eşimi kadınların en çirkini kıl." diye ikinci duasını yaptı. Bu duası da kabul oldu, fakat artık böyle bir ka­dınla yaşamak tahammül edilemez oldu. Bu kez üçüncü duasını kullanarak, "Allah'ım! Eşimi ilk hâline çevir." dedi. Üçüncü duası da kabul oldu ve eşi eski hâline geldi. Bu adam her üç duayı kullandı, fakat, bundan bir sonuç alamadı. İşte bereketin kalkmasının anlamı budur; in­san mevcut imkânlardan iyi bir şekilde yararlanamaz.

İFTİTAH TEKBİRİ

Allah-u Ekber

Kabe'yi ziyaret edenlerin ilk farz sözleri, lebbeyk de­mek ve tekbir getirmektir. Hacılar tekbir getirerek hac amellerine girmiş olurlar ve bir takım şeyler onlara ha­ram olur.

Namaza da "Allah-u Ekber" söylenerek başlanır ve namaz kılan kişiye yemek, içmek, konuşmak gibi bir ta­kım şeyler haram olur. Dolayısıyla, namazın ilk tekbiri­ne "iftitah tekbiri=başlangıç tekbiri ve tekbiret'ul-ihram" denir.

Mekke ziyaretçileri yolda karşılaştıkları her durum­da "lebbeyk" derler ve hacıların lebbeyk'i tekrarlamaları müstehaptır. Namaz kılan kimseye de her eğilip doğrul-duğunda, oturup kalktığında "Allah-u Ekber" kelimesini tekrarlaması müstehaptır.

Sabahleyin söylenmesi farz olan ilk kelime "Allah-u Ekber"dir.

Müslüman bebek dünyaya geldiği zaman ezan ve ikame şeklinde duyduğu ilk kelime ve ölüye (cenaze na­mazında) mezara bırakıldığında okunan son kelime "Al­lah-u Ekber"dir.

Namazda hem farz olan ve hem de namazın rüknü sayılan tek kelime "Allah-u Ekber"dir.

Müslümanların marşı olan ezanda okunan ilk kelime de "Allah-u Ekber"dir.

"Allah-u Ekber" hem namazın hazırlık aşamasında, hem namazda ve hem de namazdan sonra takibatta en çok söylenen kelimedir. Öyle ki her Müslüman bir günde sadece beş vakit farz namazda (müstehap namazların dışında) yaklaşık 360 defa tekrarlamaktadır onu. Şöyle ki:

1- Beş vakit namazın her birinde ezan okunması ge­rekir ve her ezanda da 6 defa "Allah-u Ekber" söylenir (toplam 30 defa tekbir getirilir).

2-     Beş vakit namazın her birinde ikame okunur ve her ikamede de 4 defa (toplam 20 defa) "Allah-u Ekber"söylenir.

3-     İftitah tekbirinden önce, beş vakit namazın her birinde altı defa tekbir getirmek müstehaptır ve ye­dinci tekbir ise farz olan iftitah tekbiridir. (Toplam 30defa).

4-     Beş vakit namazın başında söylenen 5 iftitah tek­biri.

5-     Her rükûdan önce 17 rekâtta bir tekbir vardır(toplam 17 defa).

6-     Namazın her on yedi rekâtında iki secde var veher secdede, biri secdeden önce ve biri de secdeden sonra olmak üzere iki tekbir söylemek müstehaptır (toplam 68defa).

7-     Her namazda beş kunut var ve her kunuttan öncede bir tekbir vardır (toplam 5 defa).

8-     Beş vakit namazın her birinin sonunda 3 tekbir vardır (toplam 15 defa).

9-     Her namazdan sonra Hz. Zehra'nın (s.a) tesbihi söylenirken 34 defa tekbir söylenir (toplam 170 defa).

Fakat ne yazık ki ömrümüzde tüm vücudumuzla yö­nelerek bir defa "Allah-u Ekber" söylemedik. Bir insan inanarak ve kalben yönelerek her gün 360 defa "Allah her şeyden büyüktür" derse, artık hiçbir güç ve kudret­ten ve süper güçten korkmaz.

Diğer Namazlarda Tekbir

Ramazan ve Kurban Bayramı'nda, namazın kendi­sinde olduğu gibi namazlardan önce ve sonra da söyle­nen slogan tekbirdir.

Ayât namazında beş rükû ve her rükûnun da bir tekbiri vardır.

Cenaze namazında da esasen rükün olan 5 tekbir vardır.

Namazda Nasıl Tekbir Getirelim?

İslâm dini her iş için bir adap beyan etmiştir. Allah-u ekber söylemek için de bir takım adaba uyulması ge­rekir. Başlıca:

1-  Tekbir söylerken iki elleri kulakların hizasına ka­dar kaldırmak gerekir ve eller kulakların hizasına ula­şınca tekbirin bitmesi gerekir.

İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor:

"Tekbir getirirken ellerin hareket etmesi Al­lah Tealâ'ya teveccüh etmede ve kalp huzurunda etkilidir."[154]

2- Tekbir getirirken el parmakları birbirine bitişerek yukarı kalkmalıdır.

3-        Ellerin içi kıbleye doğru olmalıdır. Rivayetlerde, tekbir getirirken elleri kaldırma na­mazın ziyneti olarak geçer.

Tekbirin Anlamı

Allah-u Ekber, yani Allah, bütün hissedilen, zihinde geçen, somut ve soyut varlıklardan büyüktür.

Allah-u Ekber, yani Allah tavsif edilmeyecek kadar büyüktür.

"Ey hayal, sanı, vehim ve kıyastan daha yüce! Dediğimiz, duyduğumuz ve okuduğumuzdan. Toplantı bitti de ömrümüz tükendi Biz halâ senin vasfının başındayız."

İmam Cafer Sadık (a.s) buyuruyor ki:

"Tekbir getirirken Allah'tan başka her şey se­nin gözünde küçük olmalıdır."[155]

İnsan diliyle tekbir getirirken başkasına gönül vermişse yalancı ve hilecidir ve bundan dolayı Allah ondan zikrin tadını alır.

İslâm Kültüründe Tekbir

Sadece namazda değil, namaz dışında da bir çok yerde tekbir söylenilmelidir. Müslümanlar sadr-ı İslâm'­da, hem iyi günlerde ve hem de kötü günlerde tekbir ge­tirirlerdi. Onlardan sadece bir bölümüne değiniyoruz:

1-       Hendek Savaşı'nda, Müslümanlar hendek kazar­ken sert bir taşla karşılaşınca kazma kırılmasına rağ­men taş kırılmadı. Resulullah (s.a.a) bir vuruşta taşı kı­rınca Müslümanlar her bir ağızdan tekbir getirdiler veorada Resul-i Ekrem (s.a.a), "Ben taşların kıvılcımındaRum ve İran saraylarının yıkılışını gördüm." buyurmuş­tur.[156]

2-       Hz. Ali (a.s) Sıffin Savaşı'nda, birisini öldürdü­ğümde tekbir getiriyordu ve Müslümanlar tekbirleri sayarak onun ne kadar düşman askerini öldürdüğünü an­lıyorlar di.[157]

3-     Fatımat'üz-Zehra'yı (s.a) Ali b. Ebu Talib'in (a.s) evine götürdükleri gece yetmiş bin melek tekbir söyleye­rek yeryüzüne indi.[158]

4-  Resulullah (s.a.a), Fatıma bint-i Esed'in cenazesi için 40 tekbir[159] ve amcası Hamza'nın cenazesi için ise 70tekbir getirdi.[160]

5-     Hacda şeytan taşlamada atılan her taşta bir tekbir söylemek müstehaptır.[161]

6-     Sevabı bin rekât müstehap namaza eşit olan Hz. Zehra'nın (s.a) tesbihatında 34 defa tekbir söylenir.[162]

7-     Resulullah (s.a.a) dünyaya gelince söylediği ilk ke­lime, mübarek "Allah-u ekber" kelimesiydi.[163]

8-   Mekke   Müslümanlar   tarafından   fethedilince, Resulullah (s.a.a) Mescid-i Haram'a girip Hacer'ul-Es-ved'e işaret ederek tekbir getirdi ve Müslümanlar yük­sek sesle öyle bir tekbir getirdiler ki müşrikler titremeye başladılar.[164]

9-  Rivayetlerde şöyle geçer: Bir şey sizi hayrete dü­şürdüğünde tekbir getirin.[165]

10-  Uhud Savaşı'nda kâfir bir kahraman karşısına çıkacak bir rakip istedi. Hz. Ali (a.s) ileri çıkarak ona öyle bir darbe indirdi ki Resulullah (s.a.a) ve Müslümanlar yüksek sesle tekbir getirdiler.[166]

11-       Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyuru­yor: Ayın hilal hâline veya aynaya baktığın zaman veya bir sıkıntıyla karşılaştığında 3 defa tekbir getir.[167]

12-       İmam Seccad'ın (a.s) oğlu Zeyd'in Ümeyyeoğulları'na karşı başlattığı kıyamda sloganı "Allah-u Ekber"di.[168]

13-       Bedir Savaşı'nda, Resulullah (s.a.a), Nufel is­minde düşmanın ileri gelenlerinden birinin ölüm habe­rini bekliyordu. Hz. Ali'nin (a.s) onu öldürdüğünü du­yunca tekbir getirdi.[169]

14-       Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra'yı (s.a) istemeye gidince,Resulullah (s.a.a) "Konuyu kızım Fatıma'ya açmamı bek­le" buyurdu. Fakat Hz. Zehra (s.a) sustu ve bir şey söy­lemedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Allah-u Ekber; susmak ikrardır." buyurdu.[170]

15-       Haricîlerle savaşta, Haricîlerin başları öldürü­lünce Hz. Ali (a.s) tekbir getirerek secdeye kapandı ve onu müteakiben başkaları da tekbir getirdiler.

16-       Yahudilerden bir grup Müslüman oldu ve Resulullah'a (s.a.a), "Önceki peygamberlerin vasisi vardı; si­zin vasiniz kimdir?" diye sordular. Bunun üzerine Vela­yet ayeti nazil oldu ve "Sizin veliniz Allah, Resulü ve rü­kû hâlinde zekât veren müminlerdir." buyurdu.[171]

Bunun peşinden Resulullah (s.a.a), "mescide gidelim" buyurdu. İçeri girdiklerinde bir fakirin sevindiğini ve Hz. Ali'nin (a.s) rükû hâlinde yüzüğünü ona sadaka verdiğini gördüler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) tekbir getirdi.[172]

17-      Ehlibeyt İmamlarının (a.s) haremlerine girerken tekbir getirmek tavsiye edilmiştir. Nitekim Camia ziya­retini okumadan önce üç merhalede 100 tekbir söyle­mekteyiz ki, Allame Meclisî'nin dediğine göre, bunun se­bebi, Camia Ziyareti'ndeki cümlelerin insanı Ehl-i Beyt İmamları hakkında aşırıcılığa düşürmekten koruması olabilir.[173]

18-      Hz. Ali (a.s), yargılamalarında suçluyu teşhis edince tekbir getirirdi.[174]

19-      Hz. Ali'nin (a.s) taraftan olması suçuyla İbn-i Ziyad'ın emriyle dar ağacına çekilen ve mızrakla kendisi­ne saldırılan Meysem-i Temmar şahadet anında ağzın­dan kan aktığı hâlde tekbir söylüyordu.[175]

20-      Resulullah (s.a.a) miraca çıktığında göklerin her tabakasından geçince tekbir getiriyordu.[176]

21-  Cebrail, Resulullah'ın (s.a.a) yanında bulunduğu bir sırada Hz. Ali (a.s) içeri girdi. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi: "Ey Muhammed! Seni peygamber olarak gön­deren Allah'a andolsun ki gökyüzü halkı Ali'yi yeryüzü halkından daha iyi tanımaktalar. Ali savaşlarda tekbir getirince biz melekler de onunla birlikte tekbir getir­mekteyiz."[177]

22-      Hayber Savaşı'nda, Müslümanlar kaleye girince, getirdikleri tekbirden Yahudiler korkup kaçtılar.[178]

FATİHA SURESİ

İftitah tekbirinden sonra, Fatiha Suresi okunur; bu sure okunmazsa namaz batıl olur: "Fatihasız namaz olmaz."[179]

Fatiha Suresi'nin diğer bir adı da, Hamd ve Fatihat'ul-Kitap (kitabın başlangıcındır; Kur'ân-ı Kerim bu su­reyle başladığı için bu isim verilmiştir. Bu surenin yedi ayeti vardır[180] ve Cabir b. Abdullah Ensarî'nin Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği rivayete göre Kur'ân-ı Kerim'in en önemli süresidir.[181]

Fatiha Suresi, her gün beş vakit namazda en az on defa okunması her Müslüman'a farz olan tek suredir.

Bu surenin önemi hakkında, rivayetlerde, "Eğer Fa­tiha Suresi'ni yetmiş defa bir ölüye okursanız ve bunun üzerine ölü dirilse şaşırmayın." denmesi yeter.[182]

Bu sureye Fatihat'ul-Kitap isminin verilişinden, Kurân-ı Kerim'in bütün ayetlerinin Resulullah'ın (s.a.a) dö­neminde bir araya toplanıp bir kitap hâline getirildiği ve bu surenin onun emriyle Kur'ân’ın başına konulduğu an­laşılmaktadır. Fatiha Suresi'nin ayetleri, Allah Tealâ ve

O'nun sıfatlarına, kıyamet meselesine, doğru yolda ha­reket etmek için kılavuzluk talebine, Allah Tealâ'nm ha­kimiyet ve rabubiyetini kabul etmeye değinmektedir. Yi­ne bu surede, Allah'ın velilerinin yolunu sürdürme, sap­mışlardan ve gazaba uğramışlardan uzak olma isteği dile getirilmektedir.

Fatiha Suresi şifa kaynağıdır; hem cismî rahatsızlık­lar için, hem de ruhî hastalıklar için. Merhum Allâme Emini, Fatihat'ul-Kitab Tefsiri'nde bu hususta çok sayı­da rivayet nakletmiştir.

Fatiha Suresi'nin Eğitici Dersleri

1-      İnsan Fatiha Suresi'ni okurken "Bismillah"la Al­lah'tan başkasından ümidini keser.

2-      "Rabbul-âlemin" ve "malik-i yevmiddin"le eğitilenve Allah'ın mülkü olduğunu hisseder.

3-      "Rabbul-âlemin" kelimesiyle kendisiyle varlık âlemi arasında bağlantı kurar.

4-      "er-Rahman'ir-Rahim"le kendini onun geniş lütfünün kapsamında görür.

5-       "Malik-i yevmiddin'le kıyamet hakkında gaflet uykusundan uyanır.

6-       "İyyake ne'budu"yla bencillik ve şehvet perestliği bırakır.

7-       "İyyake nestain'le Allah'tan başkasından yardım dilemeyi aklından çıkarır.

8-       "En'amte eleyhim"le nimetlerin taksiminin O'nun elinde olduğunu ve kıskançlığı bırakması gerektiğini, çün­kü kıskancın gerçekte Allah Tealâ'nın hakemlik ve rızk taksiminden razı olmamak anlamına geldiğini anlar.

9-       "İhdine's-sırat'el-mustakim'le hak yolunda hare­ket etmeyi niyaz eder.

10-  "Sıratellezîne en'amte aleyhim"le kendisinin Al­lah yolunun izleyicileriyle bütünleştiğini ilân eder.

11- Ve son olarak "ğayr'ü-mağzûbi aleyhim velezzâl-lîn"le batıl ve batıl taraftarlarından uzaklaşmayı diler.

Bismillahirrahmanirrahim

Çeşitli kavimler ve milletler, önemli işlerinde, kutlu ve mübarek olması için saygı duydukları ileri gelenlerin­den birinin ismini anarak başlarlar.

Elbette herkes kendi doğru veya yanlış inancı doğ­rultusunda hareket eder. Bazıları putların ve tağutların adını, bazıları ise Allah'ın adını anarak veya Allah'ın ve­lilerinin eliyle bir işe başlarlar. Nitekim günümüzde önemli yapıların ilk kazmasını önemli kişilerin vurması bir gelenek hâline gelmiştir. Hendek Savaşı'nda da Resul-i Ekrem (s.a.a) hendek kazmak için ilk kazmayı kendisi vurmuştur.

Bismillah, vahiy kitabının başlangıcıdır. Bismillah, sadece Kur'ân-ı Kerim'in başında değil, bütün ilâhî ki­tapların başında 3'er almıştır. Bütün peygamberler işle­rine bismillah'la başlamışlardır. Hz. Nuh'un (a.s) gemisi tufan dalgalan arasında hareket edince, Nuh (a.s), taraf­tarlarına, "binin" dedi, "Onun akıp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır."[183]

Hz. Süleyman (a.s) da Sebe' kraliçesini Allah'a davet etme amacıyla yazdığı mektuba "Bismillahirrahmanirrahim'le başladı. Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:

"Bismillah" işlerin bereket kaynağı ve onu terk etmek ise işlerin iyi bir şekilde bitmeyişine neden olur."[184]

Yine "Bismillah" kelimesini yazan bir adama, "Onu iyi yaz." buyurmuştur.[185]

85

Her işin başlangıcında "Bismillah" söylemek tavsiye edilmiştir; yemek yerken, uyurken, bineğe binerken, ni­kâh kıyarken, evlenirken ve diğer bir çok işlerde. Hatta bir hayvan "bismillah" söylenmeden kesilirse, eti yen­mez. Bu, hedef sahibi muvahhit bir kişinin yiyeceğinin de ilâhî bir yönü olması gerektiğini göstermektedir.

Neden her işe "bismillah"la başlıyoruz?

Çünkü her fabrikanın ürünü özel bir amblem ve alamet taşır, örneğin bir porselen fabrikası, büyüklü kü­çüklü bütün tabakların üzerine kendi amblemini vur­maktadır veya her ülkenin, idarelerde bulundurulması, kışlalara ve gemilere asılması, işçilerin masalarının üze­rine bırakılması zorunlu olan özel bir bayrağı vardır. Al­lah adı ve Allah'ı anmak da Müslümanların amblemi ve nişanesidir; "bismillah" kelimesi Müslümanlığın şifresidir. Büyüklü küçüklü her işte, ister camide, ister fabri­kada olsun her yerde; ister sabah, ister akşam her za­manda bu mübarek kelime Müslümanların dilinde do­laşmaktadır. Dolayısıyla, bir hadiste, "Bir mısra şiir ya­zarken bile 'bismillah'ı unutmayın." diye geçer. Çocuğa "bismillah" söylemeyi öğreten kimsenin mükâfatı husu­sunda da hadisler rivayet edilmiştir.[186]

Acaba "bismillahirrahmanirrahim" Fatiha Suresi'nin bir parçası ve müstakil bir ayet midir?

Bazıları bismillah'ı surenin bir parçası bilmemiş ve­ya namazda bismillah söylemeyi gerekli görmemişlerdir. Fakat bu görüş taraftarları Müslümanların itirazıyla karşılaşmışlardır. Nitekim Muaviye bir gün namazda bismillah söylememiş, bunun üzejine halk itiraz ederek "bismillah" ayetini çaldın mı, yoksa unuttun mu?" diye itiraz etmiştir.[187]

Fahr-i Razi kendi tefsirinde bismillah'ın Fatiha Suresi'nin bir parçası olduğuna dair on altı delil getirmiş­tir, Alusî de kendi tefsirinde bu görüşü benimsemiştir. Ahmed b. Hanbel de kendi Müsned'inde bismillah'ın su­renin bir parçası olduğunu vurgulamıştır.

Ehlisünnet'in fıkıh imamlarından yüz yıl önce yaşa­mış olan, Allah yolunda şehadet şerbeti içen ve Kur'ân-ı Kerim'de masumiyetleri ve her türlü günah ve çirkinlik­ten temiz oldukları vurgulanan Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyti'ne (a.s) göre "bismillahirrahmanirrahim" tek ba­şına müstakil bir ayet olup surenin bir parçasıdır.

Ehlibeyt İmamları (a.s), namazda "bismillah"ın yük­sek sesle okunmasını ısrarla vurgulamış ve İmam Muhammed Bakır (a.s), namazda "bismillah" ayetini oku­mayanlar veya onu surenin bir parçası bilmeyenler hak­kında, "Kur'ân-ı Kerirriin en güzel ayetini çalmışlardır!"[188] buyurmuştur.

Allame Şehit Mutahharî, Fatiha Suresi'nin tefsirin­de, İbn-i Abbas, Asim, Kesaî, İbn-i Ömer, İbn-i Zübeyr, Atâ, Tavus, Fahr-i Razî ve Süyuti'yi "bismillah"ı surenin bir parçası bilenlerden saymaktadır. Elbette "Tevbe" Su­resi'nin başında "bismillah" yoktur ve bunun nedeniyse Hz. Ali'nin (a.s) buyurduğu üzere "bismillah"ın eman ve rahmet kelimesi olduğu ve müşriklerden beraat ilanıyla bağdaşmadığı içindir.

Bismillah

Bismillah, ilâhî rengin ve tevhidi yönelişin nişanesidir.

Bismillah, tevhit şifresidir, başkalarının ismiyle baş­lamak küfür şifresi, diğerleriyle birlikte Allah adıyla baş­lamak da şirkin şifresidir. Ne Allah'ın ismiyle birlikte başka birinin ismini anarız, ne de O'nun ismi yerine başkasının adını ağzımıza alırız. "Rabbinin ismini Tesbih et." cümlesi, Allah'ın hatta isminin bile her türlü şirkten münezzeh olması gerektiği anlamına gelir.

Bismillah, beka ve devamın şifresidir; ilâhî rengi olmayan her şey fanidir.[189]

Bismillah, Allah'a aşkın ve O'na tevekkülün şifresi­dir.

Bismillah, kibirden uzaklaşma ve Allah Tealâ'nın huzurunda acizliği itirafın şifresidir.