El-Mizân Tefsiri

Allame Muhammed Hüseyin TABATABAİ(r.a)
                             Cilt:7

                     EN'ÂM SURESİ

                             ( Tamamı:1-165)

                                         İÇİNDEKİLER



Ayetlerin Meâli

161- De ki: "Rabbim beni dosdoğru bir yola iletti; insanların hayrına
olan her şeyi bünyesinde barındıran bir dine, Allah'ı birleyen (hanif)
İbrahim'in dinine. O, (Allah'a) ortak koşanlardan değildi."
162- De ki: "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin
rabbi Allah içindir."
163- "O'nun ortağı yoktur. Bana bu emrolundu ve ben Müslümanların
ilkiyim."
164- De ki: "Allah her şeyin rabbi iken, O'ndan başka rab mi arayayım?
Herkes ancak kendi kazandığını yüklenir. Hiçbir suçlu, bir başkasının
suçunu yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, hakkında
ayrılığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir."
165- Sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve size verdiği (ni-metler) hususunda
sizi sınamak için kiminizi kiminizden de-recelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz
Rabbin, cezalandırması çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayandır,
merhamet edendir.

AYETLERİN AÇIKLAMASI

Bu ayetlerle En'âm Suresi son buluyor. Bu ayetler aynı zamanda,
Peygamberimizin (s.a.a) bu sure bağlamında sunduğu çağrıyı da özetler
niteliktedir. Bunun yanında Hz. Peygamber'in (s.a.a) sunduğu
daveti, bizzat pratik hayatına yansıttığı da vurgulanıyor. Ayrıca, bu
ayetlerde şirk esaslı inanç sisteminin temellerini yıkacak somut kanıtlardan
oluşan bir özet sunuluyor.

161) De ki: "Rabbim beni dosdoğru bir yola iletti..."

Ayette geçen "kıyem" sözcüğü, "kıyam" sözcüğünün kısaltılmış şeklidir.
Dinin bu şekilde nitelendirilmesinin nedeni, kulların maslahatlarını
en iyi şekilde temin ediyor olmasıdır. Bazılarına göre, bu sözcük,
"bir işin yönetimini üstlenen" anlamında bir sıfattır.
Yüce Allah Peygamberi'ne (s.a.a), insanları kendisine kulluk sunmaya
davet ettiği Rabbinin onu ilâhî yol göstericiliği ile dosdoğru bir yola,
apaçık bir çizgiye ilettiğini haber vermesini emrediyor. Bu yol, izleyicileri
üzerinde kesin bir kontrole sahiptir. Onları amaçlarından
uzaklaştırmaz, içinde ihtilâf olmaz. Bu yol, -insan fıtratına dayandığı
için- insanların dünyevî ve uhrevî maslahatlarını en güzel şekilde gözeten
bir dindir. İbrahim'in şirk sapmasından uzak, tevhidî dengeye
eğilimli hanif dini yani. İbrahim müşriklerden değildi. Bu surenin kimi
ayetlerinin tefsiri çerçevesinde bu kavramlarla ilgili açıklamalarda
bulunmuştuk.

162-163) De ki: "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep
âlemlerin rabbi Allah içindir... ve ben Müslümanların ilkiyim..."


Ayette geçen "nüsük" sözcüğü, mutlak anlamda "ibadet" demektir.
Ama daha çok Allah'a kurban kesmek veya kesilen kurban anlamında
kullanılır.

Yüce Allah ikinci olarak Peygamberi'ne (s.a.a), Allah'ın kendisini ilettiği
gerçekler doğrultusunda amel ettiğini, onlara göre davrandığını,

İçindekiler......................................................................................583

kendisinin de bunları pratize etmekle yükümlü olduğunu haber vermesini
emrediyor. Bu, Peygamber'in muhataplar nezdinde suçlanmaktan
daha uzak ve kabullenilmeye daha yakın olmasını sağlar.
Çünkü doğruluğun bir belirtisi insanın başkasından istediği şeyleri
yapması, sözü ile fiilinin birbirine uygun olmasıdır.

Dolayısıyla yüce Allah ona şöyle emrediyor: De ki: Ben namazımı ve
genel olarak ibadetimi -namazdan özel olarak söz edilmesi, yüce Allah'ın
namaza gösterdiği özeni gösteren bir işarettir- amelleri, nitelikleri,
fiilleri ve terkleriyle hayatımı, bir şekilde hayatla bağlantısı bulunan
olgularıyla ölümümü, -nitekim, "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz."
buyurmuştur- bu saydıklarımın tümünü âlemlerin rabbi olan Allah için
kıldım. Ben hayatımın ve ölümümün her yönüyle Allah'ın
kuluyum, sadece O'na taparım. Ben yüzümü O'na çevirdim. Bir şeyi
sadece O'nun için yapar, sadece O'nun için terk ederim. Hayatımda
sadece O'nun için yaşarım, sadece O'nun için ölürüm. Çünkü O, âlemlerin
Rabbidir. O, her şeyin sahibidir, her şeyin yöneticisidir.
İşte ben, böyle bir kulluk sunmakla emrolundum. Ben, Allah'a teslim
olanların (Müslümanların) ilkiyim. O'nun her açıdan ve her yönüyle
emrettiği kulluğu eksiksiz yerine getiririm.

Bundan da anlaşılıyor ki, "Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm...
Allah içindir." ifadesi, sırf Allah'a yönelik kulluğu (ihlâsı) dışa
vurma amacına yöneliktir. Ya da ibadet, hayat ve ölüm ile ilgili
konularda sırf Allah'a yönelik kulluğu (ihlâsı) ortaya koymaya yöneliktir.
İbadet ve itikatta, ölümün ve hayatın sahibinin Allah olduğunu
vurgulamak suretiyle ihlâsı haber vermeye yönelik değildir. Bu söylediğimizin
kanıtı, "Bana bu emrolundu." ifadesidir. Bu ifadeden anlaşılan,
Peygamberimizin bu sayılan hususların tümünü aynı anlamda
sırf Allah'a yönelik kılmakla emrolunduğudur. Yoksa ilk ikisini ihlâs
ve teslimiyet bağlamında sırf Allah'a yönelik kılmak, son ikisini de itikat
bağlamında Allah'ın elinde olduğuna inanmak gibi bir durum
söz konusu değil. Böyle bir anlam çıkarmak zorlama olur.
"Ve ben Müslümanların ilkiyim." ifadesi, Peygamberimizin (s.a.a) İslâmiyet
(teslimiyet) derecesi ve rütbesi itibariyle insanların ilki olduğunu
gösteriyor. Çünkü zamansal açıdan ondan önce başka Müslü-

584 ..................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.7

manlar vardı. Nitekim yüce Allah Hz. Nuh'la ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Bana Müslümanlardan olmam emrolundu." (Yûnus, 72) Hz.
İbrahim'le ilgili olarak da şöyle buyurmuştur: "Âlemlerin Rabbine teslim
oldum." (Bakara, 131) Yine İbrahim ve İsmail Peygamber'le ilgili
olarak şöyle buyurmuştur: "Rabbimiz, bizi sana teslim olanlar yap."
(Bakara, 128) Lut Peygamber'le ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Orada
bir ev dışında Müslümanlardan kimse bulmadık." (Zâriyât, 36)
Sebe' Kraliçesi ile ilgili olarak da şöyle buyurmuştur: "Bize daha önce
bilgi veril-mişti ve biz teslim olmuştuk..." (Neml, 42) Şayet kraliçenin
kasti Allah'a teslim olmak ise. Yine Sebe' Kraliçesi'nden şöyle bahsedilmiştir:
"Süleyman'la beraber âlemlerin Rabbi Allah'a teslim oldum."
(Neml, 44)

Kur'ân'da başka hiç kimseyle ilgili olarak "Müslümanların ilki" gibi bir
nitelik kullanılmamıştır. Yalnızca tefsirini sunduğumuz bu ayette,
Peygamberimizden kavmine bunu bildirmesi istenmiştir. Bir de
Zümer Suresi'nde şöyle bir ifade yer almaktadır: "De ki: Bana dini
yalnız Allah'a halis kılarak, O'na kulluk etmem emredildi ve bana
Müslümanların ilki olmam emredildi." (Zümer, 11-12)

Bazılarına göre ise: "Müslümanların ilki derken, Peygamberimizin
(s.a.a) İslâm ümmeti açısından ilk Müslüman olması kastedilmiştir.
Çünkü Müslümanların ilki, İbrahim Peygamber'dir ve ondan sonra gelenler
İslâm bakımından ona tâbidirler." Ancak bu yorumun dayandığı
sınırlandırmayı kanıtlamak mümkün değil. Ayrıca, İbrahim'in
Müslümanların ilki olması savını da, yukarıda kanıt olarak
sunduğumuz ayetler olumsuzlamaktadır.

Öte yandan İbrahim ve İsmail Peygamber'le ilgili olan, "Neslimizden
de sana teslim olan bir ümmet çıkar." (Bakara, 128) ve "Babanız İbrahim'in
dini... O size Müslümanlar adını verdi." (Hac, 78) ayetlerinde de,
yukarıdaki iddiayı destekleyen herhangi bir kanıt yoktur.

164) De ki: "Allah her şeyin rabbi iken, O'ndan başka rab mi arayayım?..."

Bu ve bundan sonraki ayet, üç kanıt içermektedirler. Bu kanıtlar, surede
tevhit inancıyla ilgili olarak sunulan tüm kanıtları kapsayacak
niteliktedirler. Kanıtlardan biri, yaratılışın başlayışıyla, diğeri ya-
ratılışın dönüşüyle, biri de yaratılışın başlaması ve dönüşü arasındaki
insanın durumuyla ilgilidir. Diğer bir ifadeyle; kanıtlardan biri, dünya
hayatıyla, diğeri dünya hayatının öncesiyle, biri de dünya hayatının
sonrasıyla ilgilidir.

Yaratılışın başlayışı bağlamındaki kanıt, şu ifadenin kapsamında yer
almaktadır: "Allah her şeyin rabbi iken, O'ndan başka rab mi arayayım?"
Açıktır ki, Allah her şeyin rabbi olduğuna göre, her şey de O'-
nun rububiyetinin yönetimi altındadır. Dolayısıyla O'ndan başka rab
kesinlikle yoktur. O hâlde sadece O, kulluk sunulmayı hak eden yegane
ilâhtır.

Yaratılışın dönüşü bağlamındaki kanıt da, şu ifadenin kapsamında
yer almaktadır: "Herkes ancak kendi kazandığını yüklenir." Yani,
herkesin işlediği amel ve kazandığı şey, ancak kendisine yüklenir.
Hiçbir suçlu, başka bir suçlunun yükünü taşımaz. Dolayısıyla bir insanın
başkasının günah yükünü üstlenmesi mümkün değildir.
Sonunda da herkes Allah'a dönecektir. O, kulların amellerinin
gerçek mahiyetlerini gözler önüne sermek suretiyle yaptıklarının
karşılığını eksiksiz verecektir. Amellerin karşılığının verilmesi
kaçınılmaz olduğuna göre ve O, hesaplaşma gününün tek egemeni
olduğuna göre, kulluğun yalnızca O'na sunulması gerekir, hiçbir
şeye sahip olmayan sahte ilâhlara değil.

Dünya hayatı bağlamında sunulan kanıt ise şu ifadenin kapsamında
yer almaktadır: "...sizi yeryüzünün halifeleri yapan... O'dur." Kanıtın
özü şudur: Sizin dünya hayatınıza egemen olan bu olağanüstü
düzen, sizin yeryüzünde halife olmanız esasına dayanmakta; büyüklük,
küçüklük, güçlülük, zayıflık, erkeklik, dişilik, zenginlik, yoksulluk,
liderlik, uyduluk, bilgilik, bilgisizlik gibi olgular bağlamında farklı
konumlarda olmanızı öngörmektedir. Bu düzen, anlaşma ve sözleşmeye
dayalı bir düzen olmakla beraber, köken itibariyle yaratılıştan
kaynaklanmakta, ona dayanmaktadır. Dolayısıyla, bu düzeni
koyan ve bu düzen çerçevesinde size iyilikte bulunan, yüce Allah'tır.
O, sizi sınamak için, sizi denemek için bu düzeni koydu. Dolayısıyla,
sizin mutluluğunuzla ilgili işleri yöneten, kendisine itaat edeni, onun
için öngörülen mutluluğa ulaştıran, zalimleri de yüzükuyla bedbaht-

586........................................................................ El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.7

lıklarıyla baş başa bırakan rab, O'dur. Böylece ibadet edilmeyi hak
eden tek ilâh, O'dur.

Buraya kadar yapılan açıklamalardan anlaşılıyor ki, "Herkes ancak
kendi kazandığını yüklenir. Hiçbir suçlu, bir başkasının suçunu yüklenmez."
cümleleri, aynı anlamı vurgulamak için ayetin akışı içinde
yer almışlardır. Buna göre, bir kimsenin kazandığı ondan ayrılmaz,
ondan başkasının omuzlarına binmez. Bunu şu ayetten de anlıyoruz:
"Her can, kazandığının rehinidir." (Müddessir, 38)

165) Sizi yeryüzünün halifeleri yapan O'dur...

Ayette geçen "halâif" sözcüğü, "halife"nin çoğuludur. Burada insanlardan
bir kuşağın kendisinden önceki kuşağın yerine geçmesi
kastedilmiştir. Ya da yüce Allah'ın insanları kendi halifeleri kılmasıdır
kastedilen. Daha önce, tefsirimizin birinci cildinde, "Ben, yeryüzünde
bir halife yaratacağım." (Bakara, 30) ayetini incelerken,
"halife" kavramının anlamı üzerinde durmuştuk. Tefsirini sunduğumuz
bu ayetin anlamı, yukarıdaki açıklamalarla birlikte belirginleşmiştir.
En'âm Suresi Allah'ın bağışlayıcılığına ve merhametliliğine
işaret ederek son buluyor.

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

el-Kâfi'de, müellif kendi rivayet zinciriyle, İbn-i Muskan'dan, o da İmam
Cafer Sadık'tan (a.s), "O hanifti, Müslümandı..." ifadesiyle ilgili
olarak62 şöyle rivayet eder: "Yani, içinde putlara tapmaya ilişkin hiçbir
iz bulunmayacak şekilde kulluğu, ibadet sırf Allah'a yönelterek." [c.2,
s.15, İhlâs babı, h: 5]

Ben derim ki: Aynı hadisi el-Berkî, el-Burhan adlı eserde İbn-i Muskan
kanalıyla İmam Cafer'den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: "Yani, putlara
tapmaya ilişkin hiçbir şeyle karışmamış şekilde kulluğu, ibadeti sırf

62- [Bu hadis, Âl-i İmrân Suresi'nin 67. ayetinin tefsiri bağlamında rivayet edilmiştir.
Ancak hadiste "hanif" kelimesi açıklandığı için burada, yani En'âm Suresi'nin 161.
ayetiyle ilgili olarak da nakledilmiştir. Musahhih]
Allah'a yönelterek."63 Aslında bu hadiste, maksada ilişkin açıklamaya
yer verilmiştir, anlamsal açıklamaya değil.

Tefsir'ul-Ayyâşî'de, Ebu Basir'den, o da İmam Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet
eder: "Ayette bir tek dereceden söz edilmiyor. Allah, 'Bazısı bazısının
üstünde olan dereceler var.' buyuruyor. İnsanlar, ancak amelleriyle
birbirlerinden üstün olurlar." [c.1, s.388, h: 147]

Ben derim ki: Bu rivayette ayetin anlam olarak nakledilmesi söz
konusudur. Çünkü ayetin asıl metni şöyledir: "ve kiminizi kiminizden
derecelerle üstün kılan."
Diğer bir ayette de şöyle
buyurulmuştur: "Onların bazısını bazısından derecelerle üstün kıldık."
(Zuhruf, 32) Öyle anlaşılıyor ki, "Bazısı bazısının üstünde..." ifadesi,
İmam'ın (a.s) sözüdür. Ayrıca bu hadis, "Onlar Allah katında
derecelere sahiptirler..." gibi ayetlerin tefsiri bağlamında söylenmiştir;
bizim incelediğimiz ayetin tefsiriyle ilgili değil. Dolayısıyla bu
hadisin bizim tefsirini sunduğumuz ayetin bağlamında rivayet edilmiş
olması, ravinin bir yanılgısıdır. Çünkü görüldüğü gibi hadisin
sonundaki "İnsanlar ancak amelleriyle birbirlerinden üstün olurlar."
ifadesinin, bu ayet bağlamında bir anlamı yoktur.

En'âm Suresi'nin Sonu

Hamd Allah'a Mahsustur.
--------------------
63- [c.1, s.567, h: 3]