94- Ey inananlar! Allah, sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği
bir avla mutlaka sınar ki, gayb hususunda kendisinden
kimin korktuğunu bilsin [kendisinden korkanları ortaya çıkarsın].
Kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap vardır.
95- Ey inananlar! İhramlı iken av öldürmeyin. Sizden kim onu
bilerek öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için üzerine içinizden
iki adil kişinin karar vereceği deve, sığır ve davar cinsinden,
öldürdüğü hayvana denk, Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere
ceza veya yoksullara yedirme şeklinde bir keffaret ya da buna
denk oruç vardır. Allah geçmiştekini affetmiştir. Fakat kim tekrarlarsa,
Allah ondan öç alır. Allah şüphesiz güçlü ve öç alıcıdır.
Mâide Sûresi 94-99 .............................................................................................. 189
96- Hem kendinize, hem de (ihramlı olmayan) yolculara bir
geçimlik olmak üzere deniz avı ve yiyeceği size helâl kılındı. İhramlı
olduğunuz sürece size kara avı haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız
Allah'tan korkun.
97- Allah Kâbe'yi, o saygıdeğer evi insanlar için bir dayanak
kıldı; haram ayı, (işaretsiz) kurbanı ve gerdanlık(lı kurban)ları da.
Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa bildiğini ve Allah'ın her şeyi
bilen olduğunu anlamanız içindir.
98- Bilin ki, Allah şüphesiz azabı ağır olandır ve Allah hiç şüphesiz
affedici ve merhametlidir.
99- Elçiye düşen, duyurmaktan başka bir şey değildir. Allah
gizlediğinizi ve açığa vurduğunuzu bilir.
Bu ayetlerde ihramlı iken kara ve deniz hayvanlarını avlamakla
ilgili hükümler açıklanıyor.
"Ey inananlar! Allah, sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği
bir avla mutlaka sınar"
Ayette geçen "yebluvenne" fiilinin kökü olan"belâ", imtihan ve deneme demektir. Bu fiilin başında gelen ve adına
lâm-ı kasam denilen lam harfi ve fiilin sonunda gelen şeddeli
nun harfi, her ikisi tekit amaçlıdır.
Ayetteki "bi-şey'in min'es-sayd
=bir avla, avdan bir şey aracılığıile" ifadesi, küçümseme amacını taşır. Bununla muhataplara yapılan
telkin, bir sonraki ayette karşılaşacakları yasağa uymalarına
yardımcı olsun diyedir.
"Ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği bir avla"
ifadesi,avlanma kolaylığı ve zorluğu bakımından av hayvanlarına dönük
bir genellemedir. Meselâ, kuş yavruları, küçük vahşi hayvanlar ve
kuş yumurtaları kolayca avlanabilir. Büyük vahşi hayvanlar ise
normal olarak ancak silâhla avlanabilir.
Ayetten, onun bir sonraki ayette ifade edilen şiddetli hükme
geçiş gibi bir nitelik taşıdığı anlaşılıyor. Bundan dolayı bu girişin
arkasından,
"ki, gayb hususunda kendisinden kimin korktuğunubilsin."
ifadesine yer verildi. Çünkü bu ifadede ortada yasaklama,men etme nitelikli bir emir olduğuna dair işaret vardır. Yine bu girişi,
"Artık kim bundan sonra haddi aşarsa, onun için acı bir azap
190 .......................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
vardır."
ifadesi izledi.
"gayb hususunda kendisinden kimin korktuğunu bilsin."
Bu ifadekinayeli bir ifade olup anlatılmak istenen şu olabilir: Allah sizi şunu
şunu bilmek için imtihan ediyor. Yani öyle bir ortam oluşturacak
ki, bu ortam aracılığı ile görmeden kendisinden korkanları,
ondan korkmayanlardan ayırt edecek. Çünkü Allah için bilmemek
söz konusu olamaz ki, bu bilgisizliği ilim ile gidersin. Âl-i İmrân suresindeki
"Cennete gireceğinizi mi sandınız?"
(Âl-i İmrân, 142) ayetinintefsiri sırasında imtihanın ne anlama geldiğini enine boyuna
incelemiştik. Ayrıca buradaki ilmin başka bir anlamına da daha
önce değinmiştik.
"Gayb hususunda kendisinden kimin korktuğu"
ifadesine gelince;buradaki gaybdan korkmak, insanın Rabbinden korkarak
kendisini kor-kuttuğu ahiret azabından ve acı cezasından sakınmasıdır.
Bunlar tümü ile insanın bilgisi ve algısı dışında kalan şeylerdir.
Zahirî duyu organları ile onları müşahade edemez. Şu ayetlerde
buyrulduğu gibi:
"Sen ancak Kur'ân'a uyan ve gaybla ilgili Rahman'dan korkan
kimseyi uyarabilirsin."
(Yâsîn, 11) "Cennet, takva sahiplerineuzak ol-mayacak bir şekilde yaklaştırılır. İşte size vaat edilen budur.
Sürekli Allah'a yönelen ve O'nun buyruklarını koruyanlar için
hazırlandı. Gayb hususunda Rahman'dan korkan ve hakka yönelmiş
bir kalple gelen herkesin mükâfatı budur."
(Kaf, 33) "Onlargörmeden Rablerinden korkarlar ve kıyamet gününün dehşetinden
ürkerler."
(Enbiyâ, 49)"Kim bundan sonra haddi aşarsa" yani kim bu sınavdan sonraAllah'ın çizdiği sınırları aşarsa,
"Onun için acı bir azap vardır."
"Ey inananlar! İhramlı iken av öldürmeyin..."
Ayette geçen "hurum"kelimesi sıfat-ı muşabbehe olan "harâm" kelimesinin çoğuludur.
Mecma'ul-Beyan tefsirinde şöyle geçer: "Racul'un harâm'un
ve muhrim'un, bir anlama gelir [yani ihramlı kişi]. 'Racul'un
helâl'un ve muhill'un' bir anlama gelir [yani ihramdan çıkan şahıs].
'Ahrem'er-recul' haram aya girmek, Harem-i Şerif'e girmek ve
hac için ihrama girmek anlamlarına gelir. Haram da ihram anlamına
gelir. 'Ben Peygambere ihramlı iken güzel koku sürerdim.'
rivayetinin orijinalinde kullanılan 'harem' bu anlama örnektir. Ke
Mâide Sûresi 94-99 ...................................................... 191
limenin asıl anlamı engellemektir. Kadınlara 'harem' denmesinin
sebebi, erkeklerin onları başkalarından korumalarıdır. Bu kökten
türeyen 'mahrum' kelimesi de rızkı engellenmiş kimse demektir."
Mecma'ul-Beyan tefsirinde devamla şöyle deniyor: "Misl ve
mesel, aynı şekilde 'şibh' ve 'şebeh' kelimeleri aynı anlamda
[benzer anlamında] kullanılırlar. 'Neam' kelimesi Zeccac'ın belirttiğine
göre sözlük anlamı itibariyle deve, sığır ve davar demektir.
Sadece deveyle ilgili olarak da kullanılır; ancak sadece sığır ve
davarla ilgili olarak kullanılmaz. Ferra'nın belirttiğine göre, 'adl' bir
şeyin kendi cinsinden olmayan karşılığına denir. 'İdl' ise, benzer
anlamına gelir. Benzer koyunu veya kölesi olma durumunda 'indî
idl'u ğulamike ev şâtike' denir. Ancak kendi cinsinden olmayan
karşılığı belirtilmek istenirse, 'adl' kullanılır. Basralı âlimlere göre,
'adl ve idl' kelimeleri 'benzer' anlamına gelir; benzerinin kendi cinsinden
olup olmaması arasında bir fark yoktur. 'Vebâl' kelimesi bir
şeyin hoşa gitmeyen ağırlığı demektir. Hazmı zor ve ağır olan yemek
ve hafif olmayan su hakkında "taâm'un vebîl ve mâ'un vebîl"
kullanılır.
"Biz de onu ağır ve sert şekilde yakaladık." (Müzzemmil,16)
ayeti buna örnektir. Çamaşır çırpan kimsenin kullandığı tahtahakkında da "vebîl" kullanılır. (Mecma'ul-Beyan tefsirinden alınan
alıntı burada sona erdi.)
"İhramlı iken av öldürmeyin."
ifadesi, av hayvanı öldürmeyeyönelik bir yasaklamadır. Fakat daha sonra gelen
"Deniz hayvanlarınıavlamak size helâl kılındı."
cümlesi, bu ifadeyi bir dereceyekadar açıklıyor [ve yasağın sadece kara hayvanıyla sınırlı olduğunu
belirtiyor]. Öldürmenin anlamı bakımından bu ifadeyi,
"Sizdenkim onu bilerek öldürürse... ceza... vardır"
ifadesi açıklıyor.Ayetteki "mutaammiden (bilerek)" kelimesi, "men katelehu"
ibaresinin hâlidir. Buradaki "taammud (bilerek öldürme)" yanlışlıkla
öldürmenin karşıtıdır. Yani istemeyerek öldürme. Meselâ adam
bir hedefi vurmak için atış yapıyor. Fakat attığı mermi yanlışlıkla
bir av hayvanına isabet ediyor. Eğer adam av hayvanını öldürme
kastı ile atış yaptı ise keffaret gerekir. İhramlı olduğunun aklında
olması veya bunu unutmuş olması veya yanılması fark etmez.
"Üzerine içinizden iki adil kişinin karar vereceği deve, sığır ve
davar cinsinden, öldürdüğü hayvana denk, Kâbe'ye varacak bir
kurban olmak üzere ceza vardır."
ifadesi açık olup anlamı şudur:
192 ..................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
İhramlı iken av hayvanı öldürenin cezası vardır. Bu ceza öldürülen
av hayvanının benzeridir. Bu ceza öldürdüğü hayvanın dengi olan
bir hayvandır. Bu cezanın denkliğine, dinlerinde adil olan içinizden
iki kişi karar verir. Bu ceza Kâbe'ye ulaştırılacak bir kurbanlıktır.
Harem-i Şerif'te Mekke'de veya Mina'da kesilir. Bu iş nebevî sünnetin
belirlediği yerde yapılır.
Buna göre, ayette geçen "ceza'un" haberi hazfedilmiş bir
müpteda-dır ki, buna cümle yapısı delâlet ediyor. [Takdirî açılımı
şöyledir: "Fe-aleyhi cezâ'un" yani onun üzerine ceza vardır.] "Misl'u
ma katele [öldürdüğü hayvana denk], min'en-neam'i [deve, sığır
ve davar cinsinden] ve yahkumu bihi... [...karar vereceği] ifadeleri
"ceza" kelimesine yönelik niteliklerdir. "Hedy'en bâliğ'el-Kâbe" ifadesi
ise, sıfat ve mev-suftur. [Yani "baliğ'el" kelimesi, "hedy'en"
kelimesinin sıfatıdır.] "Hed-y'en" kelimesi ise, önceden de belirtildiği
üzere "ceza" kelimesinden hâldir. Bunu iyice kavramalısın.
Fakat, açıkladığımız anlam dışında ayetin kelimeleriyle ilgili olarak
farklı görüşler de belirtilmiştir.
"Veya yoksullara yedirme şeklinde bir keffaret ya da buna
denk oruç vardır."
ifadesinde ihramlı iken av hayvanı öldürmenindiğer iki keffaret türü dile getiriliyor. Buradaki
"veya" kelimesi, ikişık arasında serbest bırakmanın ötesinde bir anlam taşımaz. İki
şık arasında tercih anlamı getirecek olan kaynak sünnettir. Yalnız
"veya keffaret olarak"
ifadesi bir tercih karinesi kabul edilebilir.Çünkü yoksullara yemek verme şıkkı keffaret diye adlandırıldıktan
sonra buna denk gelecek sayıda gün kadar oruç tutma göz
önüne alınmıştır. Bu durum, bu iki şık arasında sıra gözetildiğine
dair bir işaret sayılır.
"İşinin vebalini tatması için
(=liyezûka vebal'e emrihi)" ifadesindekilam edatı gayet anlamınadır. "Liyezûka" fiili "ceza'un" kelimesiyle
ilintilidir. Dolayısıyla bu, açıklanan hükmün bir tür ceza
olduğuna delâlet eder.
"Allah geçmiştekini affetmiştir. Fakat kim tekrarlarsa, Allah
ondan öç alır...
" Affın geçmişte işlenen suçlarla ilişkilendirilmesi,geçmişteki suçlar derken bununla ayetin inişinden önce gerçekleşen
suçların kastedildiğine dair bir karinedir. Çünkü ayetin inişi sırasında
ve inişinden sonra gerçekleşen suçlar ile af arasında ilişki
Mâide Sûresi 94-99 ............................................................... 193
kurmak bu konuyu hükme bağlama işlemi ile çelişir. Bu husus açıktır.
Dolayısıyla bu cümle keffaret hükmünün, ayetin inişinden
önceki suçları da kapsamına aldığı yolundaki şüpheyi gidermeyi
amaçlıyor.
Bu ayet, günah olmayan fiiller hakkında da affın söz konusu
olabileceğini gösteren delillerden biridir. Bunun için o fiilin kötü
sonuçlara yol açtığı için tabiatı gereği ilâhî yasağı gerektirmesi yeterlidir.
"Fakat kim tekrarlarsa, Allah ondan öç alır. Allah şüphesiz
güçlü ve öç alıcıdır."
Ayette geçen "avd=geri dönmek" anlaşıldığıkadarıyla fiilin tekrarlanması demektir. Fakat bu tekrardan
maksat, yasaklanmadan önce işlenen fiilin aynısının tekrarlanması
değildir. O zaman anlam şöyle olur: Kim yasaktan önceki fiilin
aynısını bir daha yaparsa Allah ondan öç alır, şeklinde olur.
Çünkü o zaman söz konusu fiil,
"Sizden kim onu bilerek öldürürse,üzerine ceza vardır..."
ifadesinin getirdiği hükmün kapsamınagirer ve ilâhî intikam ile bilfiil sabit olan keffaret hükmü kastedilmiş
olur. Oysa
"Allah ondan öç alır." ifadesi, anlaşıldığı kadarıylailerideki bir durumdan haber veriyor, mevcut ve fiili bir hükme
değinmiyor.
Bu da gösteriyor ki, buradaki geri dönmekten maksat,
keffaret gerektiren bir fiili ikinci kez yapmaktır ve ilâhî intikamla
da, belirlenen keffaretin dışında ilâhî azap kastedilmektedir.
Buna göre bu ayet başı ve sonu ile, ihramlı iken av hayvanı öldürmenin
farklı türlerine değiniyor. Yasak hükmünün inişinden
önceki avlanmaların affedildiği bildiriliyor. Hüküm konduktan sonrasına
gelince; kim av hayvanı öldürürse, ona ilk defada öldürdüğü
av hayvanına denk bir hayvanı boğazlaması cezası verilir; fakat
aynı suçu tekrarlarsa, Allah ondan öç alır, artık kendisine keffaret
düşmez. Bu ayetin tefsiri ile ilgili Ehlibeyt İmamlarından nakledilen
rivayetlerin çoğunluğu bunu kanıtlıyor.
Eğer ayetin anlamı böyle kabul edilmezse,
"Allah ondan öç alır."ifadesindeki öç almayı, keffaret hükmünü de içerecek şekilde
geniş anlamda yorumlamak ve geri dönmek ile de ayetin inişinden
önceki av hayvanı öldürme fiilinin aynısını tekrarlamanın kastedildiğini
kabul etmek zorunluluğu gibi bir durum ortaya çıkar.
Yani "Bu hükümden öncekinin aynısı olan av hayvanı öldürme suçunu
tekrar eden kimse" bir başka tabirle "Kim av hayvanı öldü
194 ................................................ El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
rürse, Allah onu keffaretle sorumlu tutarak kendisinden intikam
alır" şeklinde bir yorum yapmak gerekir ki, görüldüğü gibi, bu anlam
ayetin sözlerine uzak düşer.
"Hem kendinize, hem de (ihramlı olmayan) yolculara bir geçimlik
olmak üzere deniz avı ve yiyeceği size helâl kılındı..."
Bu ayetler karave deniz hayvanlarının avlanmasına ilişkin hükmü açıklıyorlar. Bu
da gösterir ki,
"deniz avı size helâl kılındı." ifadesinde deniz hayvanlarınıyemenin değil, avlamanın helâl olduğu kastediliyor. Bu
karineden hareketle "taamuhu" kelimesinin yenilen yiyecek anlamına
geldiği ve bu kelimenin mastar anlamı olan yemek anlamı
kastedilmediği kesinlik kazanmış olur ve deniz yiyeceğinin helâl
olmasından maksat yenmelerinin helâl olmasıdır. Deniz avının ve
yiyeceklerinin helâl olmasından kastedilen nihai sonuç, deniz hayvanlarının
avlanmasının caiz olması ve denizden çıkarılan şeylerin
yenmesinin helâl olmasıdır.
Gerçi "denizden çıkarılan yiyecekler" tabiri, hem denizden avlanarak
çıkarılan eski av etlerini, hem de denizin dışarı attığı ölü
hayvanları ve başka şeyleri kapsayan genel bir nitelik taşıyor. Yalnız
Ehlibeyt İmamlarından nakledilen rivayetler bu ifadeyi tuzlanmış
eski balık ve benzeri [örneğin kurutulmuş] gibi avlar şeklinde
tefsir ediyor.
"Hem kendinize, hem de (ihramlı olmayan) yolcularabir geçimlik olmak üzere
(meta'en lekum ve li's-seyyareti)" ifadesi,"sayd'ul-bahr'i ve taâmuhu" ifadesine yönelik hâl olma gibi
bir konuma sahiptir ve bu ifadeden bu serbestliğin Allah'ın kullarına
yönelik bir lütfü olduğu an-lamı sezilmektedir.
Buradaki hitap, ihramlı durumları göz önüne alınarak müminlere
yönelik olduğundan dolayı, yolcuların müminler ifadesi karşısında
yer alması, "hem ihramlılar ve hem de ihramlı olmayanlar"
gibi net bir ifade konumu kazandırır.
Bilmek gerekir ki, bu ayetlerde fıkıh kitaplarında gündeme getirilen
birçok teferruata ait inceleme konuları vardır. İsteyen o kitaplara
başvurabilir.
"Allah, Kâbe'yi o saygıdeğer evi insanlar için bir dayanak kıldı; haram
ayı, (işaretsiz) kurbanı ve gerdanlık(lı kurban)ları da."
Bu ayettebaşta Kâbe'nin söz konusu olarak ön plâ-na çıkarılması, sonra bu
Kâbe'nin "dokunulmaz ev" diye açıklanması, bu arada ayın
Mâide Sûresi 94-99 ................................................................. 195
dokunulmazlıkla nitelendirilmesi ve arkasından Kâbe'nin
dokunulmazlığı ile bağlantılı olan kurbanın ve gerdanlıkların anılması,
bütün bunlar, yüce Allah'ın bu ayetteki açıkladığı konuların
temel ölçüsünün ve ana gerekçesinin dokunulmazlık (hürmet) olduğunu
gösterir.
Ayette geçen "kıyam" kelimesi, bir şeyin ayakta durmasını
sağlayan şey anlamına gelir. Ragıp İsfahanî şöyle diyor: "Kıyam ve
kıvam kelimeleri bir şeyin ayakta durmasını, yani sabit olmasını
sağlayan şeyin adıdır. Nitekim 'imad ve sinad' kelimeleri de direk
ve dayanak anlamına gelir. Çünkü bunlar dayanma ve destek
sağlıyor.
'Allah'ın sizin için geçim kaynağı ve yaşayış vesilesi kıldığımallarınızı beyinsiz (yetim)lere vermeyin.'
[Nisâ, 5] buna örnektir.Yani Allah mallarınızı sizi ayakta tutmanın vesilesi kıldı."
"Buna başka bir örnek
'Allah, Kâbe'yi o saygıdeğer evi insanlariçin bir dayanak kıldı.'
[Mâide, 97] ayetidir. Yani Allah Kâbe'yiinsanların dünyalık geçiminin ve ahiretlerinin ayakta durmasına
sebep kıldı. Asemm'e göre, bu ayakta durma Kâbe'nin sonsuza
kadar geçerli konu-munu sürdüreceği anlamına gelir. Bazıları ayette
geçen kelimeyi 'kıye-m'en' olarak kıraat etmişlerdir ki, o da
kıyamla aynı anlamı taşır." (Ra-gıp'tan alınan alıntı burada son
buldu.)
Buna göre,
"Allah, Kâbe'yi, o saygıdeğer evi insanlar için birdayanak kıldı."
ifadesinin anlamı şudur: Allah, Kâbe'yidokunulmaz bir ev yaptı, ona dokunulmazlık ayrıcalığı tanıdı. Bazı
ayları da haram, yani savaşılması yasak aylar olarak ilân etti. Bu
iki dokunulmazlığı yine haram ay olan zilhicce ayında Kâbe'yi ziyaret
etme hükmü ile birleştirdi. Ayrıca kurban ve gerdanlıklar gibi
bu dokunulmazlıkla bü-tünleşen semboller ortaya koydu. Bütün
bunlar insanların mutlu sosyal hayatlarına dayanak olsun diye ortaya
kondu.
Allah, Kâbe'yi kıble ilân etti. İnsanlar namazlarında yüzlerini
ona dönerler, hayvanlarını keserken o yönde tutarak keserler, ölülerini
o tarafa çevirirler, kötü durumlarında oraya saygı gösterirler,
böylece toplumsal birliğe kavuşurlar, ayrılıklarını birleştirirler, bu
sayede dinleri canlılık ve devamlılık kazanır. Çeşitli yörelerden ve
uzak bölgeler-den orayı ziyarete gelerek ortak menfaatlerini gözetirler,
onun aracılığı ile çeşitli kulluk biçimlerini gerçekleştirirler.
196 .................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
Âlem ehli oranın adı ve hatırası sayesinde, orayı görme, oraya
yak-laşma ve oraya yönelme sayesinde hidayet bulurlar. Kâbe'nin
özelliği, şu ayette de bu ayettekine yakın biçimde tanıtılıyor:
"Gerçekşu ki insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'de, o, bereket ve bütün
âlemler için hidayet kaynağı olan Kâbe'dir."
(Âl-i İmrân, 96) Tefsirkitabımızın üçüncü cildinde bu ayetin tefsiri sırasında buradaki
konumuza yönelik aydınlatıcı bilgi verilmişti.
Bu söylediklerimizin bir benzeri, haram ayların insanlar için
ayakta durma vesilesi olması hakkında da geçerlidir. Allah bu aylarda
savaşmayı yasakladı. Bu aylarda insanlara can, ırz ve mal
dokunulmazlığı sağladı. İnsanlar bu aylarda bozulan ve sarsılan işlerini
düzeltme fırsatına kavuştular. Haram aylar, yılın diğer ayları
arasında yol yorgunluğunun giderileceği bir konaklama ve dinlenme
dönemi gibidir.
Kısacası Kâbe, haram aylar ve bunlarla bağlantılı olan kurbanlık
ve gerdanlık gibi semboller, insanların dünyevî ve uhrevî hayatlarını
bütünü ile destekleyen faktörlerdir. İnsanlar Kâbe ve haram
aylar sayesinde bir bölümü geçici ve bir bölümü sürekli olan çeşitli
menfaatler elde ederler. Akrabalarla ilişkileri sıklaştırmak, dostlarla
yakınlık kur-mak, fakirlere yardım etmek, alış verişte canlılık,
akraba ve yakınlar arasındaki sevgiyi pekiştirme, yabancılarla ve
uzaklardaki din kardeşler ile tanışma, kalplerin yakınlaşması, ruhların
temizlenmesi, güçlerin pekişmesi, inancın kuvvetlenmesi,
dinin hayatiyet kazanması, hak ve tevhit sancağının yücelmesi bu
menfaatlerin başlıcalarıdır. Düşünen in-san bunları inceden inceye
akıl süzgecinden geçirdiğinde, çok bereketlerle karşılaştığını görerek
hayrete düşer.
İhramlı iken avlanmayı yasaklayan ayetlerin hemen arkasından
bu gerçeğe yer verilmesi, söz konusu yasak hükümlerin faydasız
veya az faydalı olduğu yolundaki şüpheyi gidermektir. Herhangi
bir yerde veya herhangi bir zaman diliminde avlanmayı yasaklamanın
gerekçesi ve faydası nedir? Kurban göndermenin ve
benzeri sembollerin gerekçesi nedir? Bunlar ilkel toplumlar arasında
görülen hurafelerin birer benzeri midirler?
Bu şüphelere verilen cevap şudur: Kâbe'ye, haram aylara ve
bunlara bağlı hükümlere değer atfetmek, ilmî bir gerçeğe ve ciddi
Mâide Sûresi 94-99 ................................................................. 197
bir esasa dayanır. Bu da bunların insanların hayatını ayakta tutan
bir destek olmalarıdır.
Bu açıklamamızdan,
"Bu, Allah'ın..." diye başlayan ayetin dahaönceki ayetlerle olan bağlantısı meydana çıkıyor. Bu ayetteki
"zâlike
=o" işaret edatı ile ya daha önceki ayetlerde açıklanan ve"Allah, Kâbe'yi, o saygıdeğer evi insanlar için dayanak kıldı."
ayetindeyasallaşma gerekçesi anlatılan hükmün kendisine işaret edilmiş
veya
"Allah, Kâbe'yi, o saygıdeğer evi..." ayetinde sahip olduğukonum itibariyle bilinip açıklanan hükmün açıklaması yapılmıştır.
Birinci ihtimale göre anlam şudur: Allah, Kâbe'yi ve haram ayları
şunun için insanların ayakta durma sebebi yaptı ve bunlarla
uyumlu hükümler ortaya koydu ki, insanlar bunların
dokunulmazlığını gözeterek ve bu konudaki hükümleri uygulayarak
şunu anlasınlar: Allah, göklerdeki ve yeryüzündeki her şeyi ve
bunların durumlarını düzeltecek şeyleri bilir. Dolayısıyla Allah sizin
için yasalaştırdığı hükümleri bilgiye dayalı olarak yasalaştırmıştır.
Bu hükümlerin hiçbiri, cehaletten kaynaklanan bir hurafe değildir.
İkinci ihtimale göre anlam şöyle olur: Biz size bu gerçeği, yani
Kâbe'yi, haram ayları ve bunlarla bağlantılı hükümleri ortaya
koymayı insanların ayakta durma sebebi yapmamızı açıkladık. Bu
açıklamayı Allah'ın göklerdeki, yerdeki her şeyi ve bunlara bağlı
olarak durumlarını düzeltici hükümleri bildiğinin ve bu hükümlerin
boş, gerekçesiz ve hurafe olmadıklarının bilincine varmanız için
yaptık.
"Bilin ki, Allah şüphesiz azabı ağır olandır ve Allah şüphesiz affedici
ve merhametlidir."
Bu ayetler yukarıda dile getirilen hükümlerinkonumunu sağlamlaştırıyor ve aynı zamanda bir gerçeğin açıklamasını
pekiştiriyor. Emirlere karşı gelenlere tehdit ve itaatkârlara
vaat niteliği taşıyor. Fakat bu ifadeden tehdit mesajı taşıdığı seziliyor.
Bu yüzden yüce Allah'ın şiddetli azap edicilik sıfatı, O'nun affedicilik
ve merhametlilik sıfatlarının önüne geçirildi. Yine aynı gerekçe
ile bu ayetin hemen arkasından,
"Elçiye düşen duyurmaktanbaşka bir şey değildir. Allah gizlediğinizi ve açığa vurduğunuzu
bilir."
ayetine yer verilmiştir.
198 .............................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI
el-Kâfi'de, müellif kendi rivayet zinciriyle Hammad b. İsa ve
İbn-i Ebu Ümeyr'den, onlar da Muaviye b. Ammar'dan, o da İmam
Cafer Sadık'tan (a.s)
"Allah, sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceğibir avla mutlaka sınar..."
ayetiyle ilgili olarak şöyle rivayeteder: "Hudeybiye umresi sırasında vahşi hayvanlar Peygamberin
(s.a.a) çevresini sardı. Öyle ki, Müslümanların elleri ve mızrakları
onlara erişebilir duruma geldi."
[c.4, s.396, h:1]Ben derim ki: Bu rivayeti Ayyâşî de Muaviye b. Ammar'dan mürsel
olarak nakletmiştir.
1 Bu anlama gelen bir rivayeti ise Kuleynî,el-Kâfi adlı eserde
2 ve Şeyh Tusi, et-Tehzib adlı eserde3 kendi rivayetzinciriyle Halebi kanalıyla İmam Sadık'tan (a.s) nakletmişlerdir.
Ay-yâşî de onu Semaa kanalıyla İmam Sadık'tan (a.s) mürsel
olarak nakl-etmiştir.
4 Kummî de tefsirinde5 mürsel olarak nakletmiştir.Yine bu anlam şimdi okuyacağınız üzere Mukatil b.
Hayyan'dan da nakledilmiştir.
ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde belirtildiğine göre İbn-i Ebu
Hatem, Mukatil b. Hayyan'dan şöyle rivayet eder: "Bu ayet
Hudeybiye umresi sırasında indi. O sırada vahşi hayvanlar, kuşlar
ve av hayvanları Müs-lümanların etrafını daha önce hiç görmedikleri
biçimde sarmıştı. Fakat Allah Müslümanlara ihramlı iken o
hayvanları öldürmeyi yasakladı. Böylece kimin Allah'tan gayb hususunda
korktuğu belli olacaktı."
Ben derim ki: Bu iki rivayet, daha önce açıkladığımız üzere ayetin
anlamının geniş kapsamlılığı ile çelişmez.
el-Kâfi'de rivayet zincirleri belirtilerek Ahmed b. Muhammed'-
den, o da merfu olarak İmamdan,
"ellerinizin ve mızraklarınızınerişebileceği bir avla"
ifadesiyle ilgili olarak şöyle rivayet eder: "Ellerinerişebileceği avlar, yumurtalar ve civcivler; mızrakların erişebileceği
avlar ise, ellerin erişemeyeceği av hayvanlarıdır."
[c.4, s.397, h:4]1- [Tefsir'ul-Ayyâşî, c.1, s.343, h:193]
2- [Füru-u Kâfi, c.4, s.396, h:2]
3- [et-Tehzib, c.5, s.300, h:20]
4- [Tefsir'ul-Ayyâşî, c.1, s.342, h:192]
5- [Tefsir'ul-Kummî, c.1, s.182]
Mâide Sûresi 94-99 .............................................................................................. 199
Tefsir'ul-Ayyâşî'de kendi rivayet zinciriyle Hariz'den, o da İmam
Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "Eğer biri ihramlı iken bir
güvercin öldürürse, keffareti bir koyun, eğer bir civciv öldürürse,
kef-fareti bir erkek devedir. Eğer bir kuş yumurtasına basar da
onu çiğnerse, bir dirhem vermesi gerekir. Bütün bunları Mekke'de
ve Mina'da sadaka olarak verir. Bu, Allah'ın kitabında açıkladığı
hükümdür:
Allah, sizi ellerinizin erişebileceği 'yani yumurta vecivcivle'
ve mızraklarınızın erişebileceği bir avla 'yani bunlarınanneleriyle'
sınar." [c.1, s.342, h:191]
Ben derim ki: Şeyh Tûsî, et-Tehzib adlı eserinde Hariz kanalıyla
İmam Cafer Sadık'tan (a.s) naklen bu rivayetin sadece son bölümüne
yer vermiştir.
[c.6, s.314, h:74]
Et-Tehzib adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle İbn-i Ebu
Ümeyr'den, o da Hammad'dan, o da Halebi'den, o da İmam Cafer
Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "İhramlı bir kişi av hayvanı öldürdü-
ğünde, cezasını ödemesi gerekir. Avı sebebiyle üzerine farz
olan cezayı bir yoksula sadaka olarak verir. Eğer tekrar bir av hayvanı
öldürürse ceza ödemesi gerekmez. Ondan Allah intikam alır
ve bu intikam ahirette olur."
[c.5, s.372, h:209]
Yine et-Tehzib adlı eserde Kuleynî'den, o da İbn-i Ebu Ümeyrden,
o da bazı arkadaşlarından, onlar da İmam Cafer Sadık'tan
(a.s) şöyle rivayet edilir: "İhramlı bir kişi yanlışlıkla bir av hayvanı
öldürdüğünde, keffaret ödemesi gerekir. Eğer ikinci defa bile bile
bir hayvanı öldürürse, o kimse Allah'ın kendisinden intikam alacağı
kimselerden olur ve artık üzerine keffaret gelmez."
[c.5, s.372]
Yine aynı eserde İbn-i Ebu Ümeyr'den, o da Muaviye b. Ammardan
şöyle rivayet edilir: "İmam Cafer Sadık'a (a.s) 'Eğer ihramlı bir
kişi av hayvanı öldürürse hükmü nedir?' diye sordum. 'Keffaret
ödemesi gerekir.' dedi. 'Eğer bir kere daha yaparsa?' dedim. 'Her
defasında kef-faret ödemesi gerekir.' dedi."
[c.5, s.372, h:215]
Ben derim ki: Görüldüğü gibi rivayetlerde çelişki var. Şeyh
Tûsî, bu rivayetleri şöyle bağdaştırmıştır: İhramlı bir kişi eğer bile
bile bir av hayvanı öldürürse, keffaret ödemesi gerekir. Eğer yine
bile bile aynı şeyi yaparsa, keffaret ödemesi gerekmez. O, Allah'ın
kendisinden intikam alacağı kimselerden olur. Fakat unutarak bu
200 ................................................. El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
işi tekrarlayan kimsenin her defasında keffaret ödemesi gerekir.
Yine aynı eserde Zürare'den, o da İmam Muhammed Bâkır'-
dan (a.s)
"İçinizden iki adil kişinin karar vereceği" ifadesiyle ilgiliolarak şöyle dediği rivayet edilir: "Adil kişi Peygamber (s.a.a) ve
ondan sonraki imamdır. Peygamber veya imam, adil kişilerdir.
Eğer sen Allah'ın verdiği hükmü Peygamberden veya imamdan
öğrendiysen, bu sana yeter. Artık onu başkasından sorma."
[c.6,s.314, h:74]
Ben derim ki: Bu anlamda birkaç rivayet var. Bir tanesi şöyledir:
"İmam Cafer Sadık'ın (a.s) yanında 'zevâ adl'in minkum' ibaresini
okuduğumda beni 'zû adl'in minkum' diye uyardı ve 'Burada
Kur'ân'ı kopya edenler hata etmişlerdir.' dedi." İmamın bu uyarısı
açıkça görüldüğü üzere kelimelerden birinin kıraatı ile ilgilidir.
el-Kâfi'de Zührî kanalıyla İmam Ali b. Hüseyin'den [Zeynelabidin]
(a.s) şöyle rivayet edilir: "Avlanma cezası olarak tutulacak oruç
farzdır. Çünkü yüce Allah,
'Sizden kim onu bilerek öldürürse,yaptığı işin vebalini tatması için üzerine içinizden iki adil kişinin
karar vereceği deve, sığır ve davar cinsinden, öldürdüğü hayvana
denk, Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere ceza veya yoksullara
yedirme şeklinde bir keffaret ya da buna denk oruç vardır.'
buyuruyor."
"Ey Zührî! Bu keffarete denk gelecek oruç gününün nasıl hesap
edileceğini biliyor musun? diye sordu. Hayır, dedim. Bunun
üzerine şunları söyledi: Av hayvanının değeri biçilir. Sonra bu değer
buğdaya çevrilir. Sonra o buğdayın kaç sa [yaklaşık üç kilogram]
ettiği ölçülür ve suçlu avcı her yarım sa için bir gün oruç tutar."
[c.4, s.83, h:1]
Yine el-Kâfi adlı eserde müellif kendi rivayet zinciriyle Ahmed
b. Muhammed'den, o da kendi hadis ravilerinin birinden, o da İmam
Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet eder: "İhramlı iken üzerine
kurban kesmesi farz olan kişi, bu kurbanı istediği yerde kesebilir.
Fakat av hayvanı öldürenlerin keffaret olarak kesecekleri kurban
hariç. Çünkü yüce Allah o konuda,
'Kâbe'ye varacak bir kurban.'buyuruyor."
[c.4, s.384, h:2]
Tefsir'ul-Ayyâşî'de Hariz kanalıyla İmam Cafer Sadık'tan (a.s)
"Hem kendinize, hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere de
Mâide Sûresi 94-99 ..................................................................... 201
niz avı ve yiyeceği size helâl kılındı."
ayetiyle ilgili olarak şöyle rivayetedilir: "Maksat insanların yedikleri tuzlanmış hayvanlardır.
Kara ve deniz avları birbirlerinden şöyle ayrılır: Sık ağaçlıkta yuva
yapan, karada yumurtlayıp karada kuluçkaya yatan kuşlar kara av
hayvanlarıdır. Fakat zaman zaman karada yaşadığı hâlde denizde
yumurtlayıp denizde kuluçkaya yatan kuşlar deniz av hayvanlarıdır."
[c.1, s.346, h:209]
Yine aynı eserde Zeyd-i Şahham kanalıyla İmam Cafer Sadık'-
tan (a.s)
"Hem kendinize, hem de yolculara bir geçimlik olmaküzere deniz avı ve yiyeceği size helâl kılındı."
ayeti hakkında şöylebuyurduğu rivayet edilir: "Maksat, tuzlanmış balıklardır. Azık edindiğin
balıklar ise, tuzlanmış olmasalar da insan için geçim
kaynağıdır ve yenir. [Ancak ayet onu kapsamına almıyor.]"
[c.1,s.346, h:210]
Bu anlamla ilgili olarak Şia kanalıyla Ehlibeyt İmamlarından
nak-ledilen rivayetler çoktur.
ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde İbn-i Ebu Şeybe'nin, Muaviye b.
Kurre'ye, Ahmed'in de Ensar'dan birine dayanarak verdiği bilgiye
göre, "Adamın birinin devesi bir deve kuşunun yuvasını ayakladı
ve yumurtasını kırdı. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a) adama,
'Her kırılan yumurta için ya bir gün oruç tutman veya bir yoksulun
karnını doyurman gerekir.' dedi."
Ben derim ki: ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinin müellifi bu rivayeti
İbn-i Ebu Şeybe'den, o da Abdullah b. Zevkan'dan, o da Peygamberden
nakletmiştir. Ayrıca müellif İbn-i Ebu Şeybe'den, o da Ebu
Zenad'dan, o da Ayşe'den, o da Peygamberden (s.a.a) nakletmiştir.
Yine ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde Ebu Mihzem kanalıyla Ebu'şŞeyh
ve İbn-i Mürdeveyh Peygamber'den (s.a.a) şöyle tahriç etmişlerdir:
"Deve kuşu yumurtası kırmanın keffareti, onun değeridir."
Yine ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde İbn-i Ebu Hatem, Ebu Cafer
Muhammed b. Ali'den [İmam Bâkır] (a.s) şöyle rivayet eder: "Adamın
biri Hz. Ali'ye (a.s) kurbanlık hayvanların neler olduğunu
sordu. Hz. Ali, 'Sekiz çift hayvan' dedi. Adam sanki şüphe etti. Bunun
üzerine Hz. Ali (a.s) ona, 'Kur'ân okuyor musun?' diye sordu.
Adam, 'Evet.' der gibi oldu. Hz. Ali (a.s),
'Ey inananlar! Yaptığınız
202 ........................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6
akitleri yerine getirin... dört ayaklı hayvanlar size helâl kılındı.'
[Mâide, 1]
ayetini işittin mi?' Adam, 'Evet.' dedi. Hz. Ali (a.s), 'Maksat,Allah'ın insanlara rızk olarak sunduğu hayvanları keserken
onun adını anmaktır.'
[Hac, 34] ve 'Kimi yük taşıyan ve kiminin yünündenyaygı yapılan hayvanları yaratan O'dur. Allah'ın size rızk
olarak sunduğu hayvanların etini yiyin.'
(En'âm, 143) ayetlerini işittinmi?' diye sordu. Adam, 'Evet.' dedi."
"Hz. Ali
'(Erkekli dişili olmak üzere) sekiz baş olan bu hayvanlarınikisi koyun, ikisi keçidir. Geride kalanların ikisi deve, ikisi
sığırdır.'
[En'âm, 144] ayetlerini işittin mi?' diye sordu. Adam 'evet'dedi. Hz. Ali
'Ey inananlar! İhramlı iken av öldürmeyin... Kâbe'yevaracak bir kurban olmak üzere cezası vardır.'
[Mâide, 95] ayetleriniişittin mi?' diye sordu. Adam 'evet' dedi."
"Bunun üzerine Hz. Ali, 'Eğer bir geyik öldürürsem keffaret olarak
ne vermem gerekir?' diye sordu. Adam, 'Bir koyun.' dedi. 'Kâbe'ye
ulaştırmak üzere bir kurbanlık mıdır?' diye sordu. Adam, 'Evet.'
dedi. Hz. Ali, 'İşittiğin gibi Allah kurbanlığın Kâbe'ye ulaştırılacağını
belirtmiştir.' dedi."
Yine ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde İbn-i Ebu Hatem, Ata-i Horasani'den
Ömer, Osman, Hz. Ali, İbn-i Abbas, Zeyd b. Sabit ve Muaviye'nin
ihramlı iken av hayvanı öldürenin ödeyeceği keffaretle ilgili
olarak, öldürülen hayvana değer biçilmesine ve o değer kadar
yok-sullara yemek verilmesine hükmettiler, şeklinde rivayet eder.
Yine aynı eserde İbn-i Cerir'in, Ebu Hüreyre yoluyla
"Hem kendinize,hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve
yiyeceği size helâl kılındı."
ayeti ile ilgili olarak Peygamber'den(s.a.a), "Denizin ölü olarak sahile attığı hayvanlar denizin yiyecekleridir."
şeklinde rivayet ettiği belirtilir.
Ben derim ki: Bu anlamda rivayetler sahabîlerin bazısından da
nakledilmiştir. Fakat yukarıda değinildiği gibi Ehlibeyt İmamlarından
bu rivayetin tersi nakledilmiştir.
Tefsir'ul-Ayyâşî'de Eban b. Tağlib'den şöyle rivayet edilir: "İmam
Cafer Sadık'a (a.s)
'Allah, Kâbe'yi, o saygıdeğer evi insanlariçin bir dayanak kıldı.'
ayetinin anlamını sordum. Bana, 'Allah, orayıinsanların dinleri ve geçimleri için dayanak yaptı.' cevabını
verdi."
Mâide Sûresi 94-99 ............................................................... 203
Ben derim ki: Bu rivayetin ne demek istediğine ayetin anlamını
açıklarken yer vermiştik.
204 ................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr'il-Kur'ân – c.6