El-Mizân
Tefsiri

Allame Muhammed Hüseyin TABATABAİ(r.a)
                             Cilt:3

                AL-İ İMRAN SURESİ

                             ( 1-120. Ayetler)

                                         İÇİNDEKİLER



86-İmanlarından, Resul'ün hak olduğuna şahit olduktan ve
kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra küfre sapan bir kavmi
Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete
erdirmez.

87-İşte onların cezası şudur: Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
laneti, onların üzerinedir.

88-İçinde temelli kalıcıdırlar. Onların azabı hafifletilmez ve onlar
gözetilmezler.

89- Ancak bundan sonra tövbe edenler ve salih olarak davrananlar
başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, merhametlidir.


90- Doğrusu, imanlarından sonra inkar edip, sonra inkar-larını
arttıranların tövbeleri kesinlikle kabul edilmez. İşte onlar, sapıkların
ta kendileridir.

91-Şüphesiz, inkar edip kâfir olarak ölenlerin hiçbirisinden,
fidye olarak yeryüzü dolusu altın verse de, kesin olarak kabul
edilmez. Onlar için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur.



Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ...............................................................................................279


AYETLERİN AÇIKLAMASI


Bu ayetler grubunu, Ehl-i Kitapla ilgili önceki grupla
irtibatlandır-mak mümkün olduğu gibi, bağımsız ve önceki grupla
irtibatsız olarak ele almak da mümkündür. Bunu, ayetlerin akışından
açıkça gözlemlemek mümkündür.

(Al-i İmran / 86) "İmanlarından... sonra küfre sapan bir kavmi Allah
nasıl hidayete erdirir?"
Bu cümledeki sorunun vurgusu yadsımayı ve imkansızlığı
ifade eder. Bununla kastedilen, söz konusu özelliklere sa-hip
kimselerin hidayete ermelerinin imkansızlığıdır. Ayetin sonunda
da "Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez." denilmektedir.
Daha önce, benzeri ifadelerle ilgili olarak dediğimiz gibi, niteleme
hükmün gerekçesine yönelik bir tür işaret içermektedir. Yâni, onlarda
bu vasıf, bu karakter olduğu sürece Allah onları hidayete
erdirmez. Dolaysıyla bu ifadeyle, onların tövbe edip gerçeğe dönmeleri
durumunda hidayete ermeleri arasında bir çelişki yoktur.

"...Resul'ün hak olduğuna şahit olduktan..." ifadesine gelince;
eğer burada Ehl-i Kitap kastediliyorsa, onların şahitlikleri, ellerindeki
kutsal metinlerde yer alan peygamberlik alametlerinin
Resulullah Efendi-mizle (s.a.a) örtüştüğüne tanık olmalarıdır. Aye-
tin akışı içinde yer alan "...ve kendilerine apaçık belgeler geldikten..."
ifadesinden de bunu algılayabiliriz. Şayet kastedilenler,
Müslümanlardan mürtet olanlar ve dinden dönenler ise, onların
şahitlikleri, risaleti ikrar etmeleridir. A-ma cehalete ve hamiyete
dayalı biçimsel bir ikrar değil, tersine, ortaya çıkan apaçık gerçeğe
dayalı bir ikrar. Nitekim, "...ve kendilerine apaçık belgeler geldikten..."
ifadesi de, bunu vurgulamaktadır.

Bu iki yorumdan hangisi kastedilmişse edilsin, "şahit olduktan..."
ifadesinin, ayetin baş kısmına eklenmesi şunu gösteriyor:
Ayette geçen "küfür"den maksat, hakkın ortaya çıkışından ve
hakka ilişkin kanıtın tam olarak ortaya konulmasından sonra gerçekleşen
inkardır. Hakka karşı burun kıvırma, hak ehline inat et



280........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


me yâni. Bunun adı azgınlık, haksız yere taşkınlık ve zulümdür. Bu
niteliğe sahip olanlar, kurtuluşa, felaha ermezler.

Denildiğine göre, ayetin orijinalinde geçen "ve şehidu..." ifadesinin,
fiil anlamını içeren "imanihim" ifadesine atfedilmiş olması caizdir. Buna göre cümlenin açılımı
şöyle olur: "İman ettikten... şahit olduktan... sonra küfre sapan..." Ya da "ve şehidu..." ifadesindeki "vav" harfi, "hal" edatı kabul edilir, cümle de başında
"kad" edatı varsayılarak hal cümlesi şeklinde değerlendirilir. Buna
göre de cümlenin açılımı şöyle olur: "...şahit oldukları ve... geldiği
halde, imanlarından sonra küfre sapan..."

(Al-i İmran / 87-88) "İçinde temelli kalıcıdırlar..."İşte onların cezası
şudur: Allah'ın... laneti, onların üzerinedir... ve onlar gözetilmezler."

Daha önce, "İşte onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet
edenler." (Bakara, 159) ayetini tefsir ederken bütün lanetlerin onların üzerine
yönelmesinin ne anlama geldiğini açıklamıştık.

(Al-i İmran / 89) "Ancak bundan sonra tövbe edenler ve salih olarak davrananlar
başka."
Yapıcı davranış içine girenler, ıslah edici bir tutum sergileyenler
yâni. Bununla kastedilen, tövbelerinin kesin, geri dönmesiz
olmasıdır. Bu şekilde geri dönmesiz tövbe, küfrün kalıntılarını yıkar,
iç dünyalarını imanla temizler, dezenfekte eder. Salih ameller,
yapıcı işler yapmaya gelince; bu, tövbenin, küfürden arınmanın
kaçınılmaz bir ayrıntısı, vazgeçilmez bir sonucu olmakla beraber,
söz konusu tövbe için bir dayanak ve temel konumunda değildir.
Ayette de buna ilişkin bir kanıt yoktur.

"Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, merhametlidir." Burada
il-let malulun, neden sonucun yerine konulmuştur. Dolayısıyla
ifadenin açılımı şöyledir: "Allah onu bağışlar, ona merhamet eder.
Çünkü Allah bağışlayandır, merhametlidir."

(Al-i İmran / 90) "Doğrusu, imanlarından sonra inkar edip, sonra inkarlarını arttıranların..." diye başlayan iki ayet, başta söylenen "Küfre sapan bir
kavmi Allah nasıl hidayete erdirir?" diye başlayan ifadenin içeriğinin
nedenini açıklama amacına yöneliktir. Burada, genel bütün



Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ...............................................................................................281


selin özel bireye uyarlanışı biçiminde bir neden açıklamaya tanık
oluyoruz.

Dolayısıyla kastedilen anlam şudur: Hak ortaya çıktıktan
ve hakka ilişkin kanıtlar eksiksiz olarak ortaya konulduktan sonra
inkar edenler
, ondan sonra durumunu ıslah etmek üzere tövbe
etmeyenler, iki kategoriden birine girerler:

1) İnkâr eden kimselerdir. Sonra küfürlerini artırırlar. Böylece
azgınlaşırlar, tuğyana saparlar. Böylelerinin ıslahına imkan yoktur.
Allah bunları hidayete erdirmez, tövbelerini kabul etmez. Çünkü
gerçek anlamda tövbe etmezler. Sapıklığa batmışlardır. Hidayete
ermeleri umulmaz.

2) Tövbe etmeden küfür ve hakka karşı inat üzere ölen kafirlerdir.
Yüce Allah, onları ahirette hidayete erdirmez, cennete
koymaz. Çünkü Rablerine dönmemişlerdir. Bunun bir bedeli de
yoktur ki, onunla kendilerini kurtarsınlar. Bir şefaatçi, bir yardımcı
da çıkıp onlara şefaat etmez, yardımda bulunmaz.

(Al-i İmran / 91) Bununla da anlaşılıyor ki, "İşte onlar, sapıkların
ta kendileridir."
ifadesi, orijinalinin isim cümlesi olması, uzağı gösteren
"ulaike" işaret zamiriyle "hum" ayırma zamirini kapsaması, haberin
isim cümlesi ve marife olması itibariyle, sapıklığın onların ruhunda
iyice pekişip kök saldığını, hidayete ermelerine ümit kalmadığını
gösterir.

Yine buradan hareketle anlıyoruz ki "ve onların yardımcıları
yoktur."
ifadesinden maksat, onların kıyamet günü yardım edecek
olan şefaatçilerden yararlanmalarını olumsuzlamaktır. Çünkü
çoğul kelimenin kullanılması, kıyamet günü yardım edenlerin bulunacağını
gösterir. Benzeri bir değerlendirmeye, Bakara suresinin
48. ayetinin tefsiri çerçevesinde, "Artık onların şefaatçileri yoktur."
(Şuarâ, 100) ayetiyle şefaati kanıtlarken yer vermiştik. Ayrıntılı
bilgi için o bölüme bakılabilir. Bu iki ayetin ikincisinde, fidye ve
yardımcıların olumsuzlanması söz konusudur. Çünkü bu ikisi bedeldir.
Bedel ise, ancak insanın kaçırdığı herhangi bir şey için olabilir. Bunlar, dünyada tövbe et



282........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


meyi ellerinden kaçırdılar. Ahirette ise, onun yerini tutacak bir
bedel yoktur.

Bu da bize gösteriyor ki: "...kâfir olarak ölenler..." ifadesi,
"tövbe etme fırsatını kaçıranlar" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla
bu ifade, şu ayette geçen sınırlandırıcı açıklamayla çelişmez:
"Tövbe, ne kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca;
"Ben şimdi gerçekten tövbe ettim." diyenler, ne de kâfir olarak
ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır."
(Nisâ, 18) Çünkü ölümün gelip çatmasından maksat, dünya ile bağların
kesilmesi ve ahiret belirtilerinin ortaya çıkmasıdır. Bu durumda
artık tövbe geçersiz olur.

"...yeryüzü dolusu altın..." ifadesinin orijinalinde geçen
"mil'=do-lusu" kelimesi, bir kabın kapasitesini ifade eder. Dolayısıyla
burada yeryüzü, içi altınla doldurulabilen bir kap olarak varsayılmıştır.
Cümle bu açıdan edebi sanatlardan "tahyili istiare"ye
ve "kinayeli istiare"ye örnektir.

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

Mecma-ul Beyan adlı eserde, "İmanlarından... sonra küfre sa-
pan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir?" diye başlayan ayetlerle
ilgili olarak şu açıklamaya yer veriliyor: "Bir rivayete göre, bu
ayetler, Ensar'dan Haris b. Süveyd b. Samit adlı biri hakkında in-
miştir. Bu adam, Mecder b. Ziyad el-Belvi'yi taammüden öldürmüş,
İslam'dan dönerek kaçmış ve gidip Mekke'ye yerleşmişti. Sonra
yaptığına pişman olmuş ve kavmine haber göndererek
Resulullah'tan (s.a.a) tövbesinin kabul edilip edilmeyeceğini sormalarını
istemiş. Akrabaları gidip Resulullah'tan sormuşlar. Bunun
üzerine, "Ancak bundan sonra tövbe edenler... başka." ifadesini
içeren ayet indi. Bu haberi akrabalarından biri ona iletti ve ona
şöyle dedi: "Ben senin doğru sözlü biri olduğunu biliyorum. Kuşkusuz
Resulullah senden daha doğru sözlüdür. Allah da üçünüzün en
doğru sözlüsüdür." Bunun üzerine adam Medine'ye döndü, tövbe


Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ...............................................................................................283


etti ve İslam'ı yaşamada güzel bir örnek sergiledi. Bu rivayeti Mücahit
ve Süddi aktarmıştır. İmam Sadık'tan (a.s) da rivayet edilmiştir."
(c.2, s.471, Tahran baskısı)

ed-Dürr-ül Mensûr adlı eserde, İbn-i İshak ve İbn-i Münzir, İbn-i
Abbas'tan şöyle rivayet ederler: "Haris b. Süveyd, Uhud savaşında
Mecder b. Ziyad'ı ve Zabia Oğullarından Kays b. Zeyd'i taammüden
öldürdü. Sonra kaçıp Kureyş'e katıldı. Mekke'de yaşamaya
devam etti. Sonra tövbe edip kavmine katılmak istediğini kardeşi
Celas'a haber verdi. Bunun üzerine, Allah onun hakkında, "İmanlarından...
sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir?"
diye başlayan a-yetleri indirdi..." (c.2, s.49, Beyrut baskısı)

Ben derim ki: Bu kıssa başka kanallardan da aktarılmıştır ve
aralarında farklılıklar vardır. Bunlardan biri de İkrime'den rivayet
edilen şu metindir: "Bu ayetler Rahip Ebu Amir, Haris b. Süveyd b.
Samit ve Vahuh b. Eslet'le birlikte on iki adam hakkında inmiştir.
Bunlar İslam'dan dönmüş, Kureyş'e katılmışlardı. Sonra, "Tövbemiz
kabul olur mu?" diye akrabalarına haber yollamışlardı. Bunun
üzerine, "Ancak bundan sonra tövbe edenler... başka." diye başlayan
ayetler nazil olmuştu." (ed-Dürr-ül Mensûr, c.2, s.49)

Bu rivayetlerden biri de, Mecma-ul Beyan adlı tefsirde, "Doğrusu,
imanlarından sonra inkar edip, sonra inkarlarını arttıranların..."
ayetinin tefsiri bağlamında bazılarına isnat edilerek aktarılan
şu rivayettir: "Bu ayet, Haris b. Süveyd'in on bir arkadaşı hakkında
inmiştir. Haris Medine'ye geri dönünce, onlar; "Yapabildiğimiz
sürece Mekke'de küfür üzere kalırız. Dönmek istediğimiz zaman
döneriz ve bizim hakkımızda da Haris hakkında inen ayetler
iner." dediler. Resul-i Ekrem (s.a.a) Mekke'yi fethedince, onlardan
İslam'a girenlerin tövbesi kabul edildi. Onlardan küfür üzere ölenler
hakkında da şu ayet indi: "Şüphesiz, inkar edip kâfir olarak
ölenlerin..." (c.2, s.472, Tahran baskısı)

Bir görüşe göre, bu ayetler Ehl-i Kitap hakkında inmiştir. Bazıları
demişlerdir ki: "Doğrusu, imanlarından sonra inkar edip,
sonra inkarlarını arttıranların..." ayeti özel olarak Yahudiler


284........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


ra inkarlarını arttıranların..." ayeti özel olarak Yahudiler hakkında
inmiştir. Onlar önce İsa'ya inanmış, sonra onu inkar etmişlerdi,
sonra Hz. Muhammed'i (s.a.a) inkar etmekle küfürlerini arttırmışlardı.
Bunun dışında başka değerlendirmeler de yapılmıştır.

Bu rivayetler ve değerlendirmeler üzerinde düşünüldüğü zaman,
bunların tümünün ilk kuşak müfessirlerin içtihadi gözlemeleri
oldukları anlaşılır. Nitekim başkaları da bu noktayı vurgulamışlardır.


İmam Sadık'tan (a.s) aktarılan rivayete gelince de; bu rivayet,
mürsel ve zayıftır. Bir de şu var ki, bir veya birkaç ayetin birden
fazla iniş sebebinin olması da mümkündür. Doğrusunu Allah herkesten
daha iyi bilir.
----------------------
Değerli Kardeşlerim Mizan Tefsiri'ni ve diğer Ehlibeyt eserlerini
www.islamkutuphanesi.com
www.mizantefsiri.com
www.ehlibeytkutuphanesi.com
sitelerinden indirebilirsiniz.
islamkutuphanesi@islamkutuphanesi.com