El-Mizân
Tefsiri

Allame Muhammed Hüseyin TABATABAİ(r.a)
                             Cilt:3

                AL-İ İMRAN SURESİ

                             ( 1-120. Ayetler)

                                         İÇİNDEKİLER



33- Gerçek şu ki Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve
İmrân ailesini alemler üzerine seçti.

34- Onlar birbirlerinden türeme tek bir zürriyettir. Allah işitendir,
bilendir.

AYETLERİN AÇIKLAMASI

Böylece Meryem oğlu İsa (a.s) kıssalarına ve bu kıssalarla ilgili
değerlendirmelere, onunla ilgili gerçek bilgilerin aktarımına, Ehl-i
Kitabın asılsız iddialarının aksini kanıtlayan somut gerçeklerin
serde-dilmesine başlanıyor. Bu iki ayet, kendisinden sonraki ayetleri,
ken-disinden önce yer alan ve Ehl-i Kitabın üzerinde bulunduğu
durumu sergileyen ayetlere bağlıyor.

(Al-i İmran / 33) "Gerçek şu ki Allah, Adem'i, Nuh'u… seçti."
Ayetin orijinalinde geçen ve "istefa" kelimesinin mastarı olan "istifa",
"Andolsun, biz onu dünyada seçtik." (Bakara, 130) ayetini tefsir
ederken söylediğimiz gibi "Bir şeyin özünü alıp, onu bulandırıcı
şeylerden kurtarmak" demektir. Bu açıdan "ihtiyar=seçme" kelimesine
yakın bir anlam ifade etmektedir. Öte yandan "İslam" makamına dayalı
olarak belirginleşen "velayet" makamıyla örtüşmektedir. Ki kulun
salt Rabbinin emrine tes-lim olması, yalnızca O'nu razı edecek
şeyler yapması düzeyinde bir yaşam çizgisine erişmesini anlatır.

Ancak, burada kastedilen "alemlerden üstün kılma" değildir.
Eğer bu seçmeyle söz konusu husus kastedilseydi, ayette "alem



8 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


lerden" şeklinde bir ifadenin kullanılması daha uygun olurdu. Bu
durumda İslam'ın sırf onlara özgü kılındığı
şekilde bir sonuçla karşılaşılırdı
ki, anlam bozulurdu. Çünkü alemler üzerine seçmek, bir
tür tercih ve başkalarının ortaklığı söz konusu olmayacak şekilde
bazı hususlarla ilgili olarak öne geçirmek demektir.

Buradaki "seçme"nin farklı olduğuna ilişkin olarak verdiğimiz
bilgilerin doğruluğunun kanıtı
şu ayettir: "Hani melekler: "Meryem,
şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarından
üstün kıldı." (Âl-i İmrân, 42) Görüldüğü gibi bu ayette iki
türlü "seçme"den söz ediliyor. Şu halde "seçme"ler arasında fark
vardır.

Yüce Allah, alemler üzerine seçilenler arasında Hz. Adem ve
Hz. Nuh'tan söz ediyor. Hz. Adem'e gelince; onun seçilişi, yüce Allah'ın
yeryüzüne halife kıldığı insan türünün ilk bireyi olmasıdır.
Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor: "Hani Rabbin,
meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim."
demişti." (Bakara, 30) İlk kez tövbe kapısının açılmasına neden olan
da odur: "Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve doğru
yola iletti." (Tâhâ, 122) İlk defa kendisine din gönderilen ve bu din-
den kaynaklanan bir şeriat verilen de odur: "Artık size benden bir
yol gösterici gelecektir; kim benim hidayetime uyarsa, artık o
şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz." (Tâhâ, 123) Bu niteliklere sahip
bir kişi daha yoktur. Bu ne güzel bir şan onun için.

Hz. Nuh'a gelince; o: "İnsanlar tek bir ümmetti. Allah…
peygamberler gönderdi."
(Bakara, 213) ayetini tefsir ederken
söylediğimiz gibi kitap ve şeriat sahibi, Ulu'l Azm (çığır açıcı) beş
peygamberden biridir. İnsanlığın ikinci babasıdır. Yüce Allah
alemler içinde onun üzerine selam kılmıştır: "Ve onun soyunu,
dünyada onları bâki kıldık. Sonra gelenler arasında ona hayırlı
bir isim bıraktık. Alemler içinde selam olsun Nuh'a."
(Sâffat, 79)

Sonra yüce Allah, alemler üzerine seçilenler arasında İbrahim
ailesinden ve İmrân ailesinden söz ediyor. Ayetin orijinalinde ge



Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ...............................................................


çen "âl" kelimesi, bir şeyin has yakınları anlamında kullanılır.
Ragıp, el-Müfredat adlı eserinde şunları söyler: "Bir görüşe göre
"âl" kelimesi, "ehl" kelimesinden dönüşmüştür. Çünkü "âl"ın küçültme
ismi "uheyl" şeklindedir. Ancak bu kelime konuşan canlıların
seçkinlerine izafe edilir, bunların adısanı bilinmeyenlerine,
zamana ve mekana izafe dilmez. Sözgelimi: "Falanın âlı" denir de
"Adamın âlı" veya "şu zamanın" yahut "şu konunun âlı" denmez.
Örneğin: "Terzinin âlı" denmez. Tersine bu kelime en üstün ve en
şerefli olanlara izafe edilir. "Allah'ın âlı", "sultanın âlı" denebilir.
Ama "ehl" kelimesi her şeye izafe edilebilir: "Zamanın ehli" ve
"Beldenin ehli" denilebildiği gibi "Allah'ın ehli" ve "Terzinin ehli" de
denebilir." Bir görüşe göre; bu kelime şahıs isimdir ve "uvely" şeklinde
küçültülür. Akrabalık veya kölelik yoluyla insana çok yakın
olan kimseler anlamında kullanılır." el-Müfredat'tan aldığımız alıntı
burada sona erdi. Şu halde "İbrahim'in ve İmrân'ın âli"nden
maksat, onların ehli içinde kendisine çok yakın olanlardır.

İfadenin zahirinden anladığımız kadarıyla İbrahim'in ailesinden
maksat, soyundan gelen iyilerdir.
İshak, İsrâil (Yakup) ve diğer
İsrâiloğulları'ndan olan peygamberler, İsmail ve onun soyundan
gelen pâk kimseler, hepsinin efendisi Hz. Muhammed (s.a.a) ve
velayet makamı itibariyle ondan sonra gelip ona bağlı olanlar gibi.

Ancak İbrahim ailesi ile birlikte İmrân ailesinden de söz edilmesi,
ifadenin bu genişlikte kullanılmadığını gösterir. Çünkü burada sözü
edilen İmrân, ya Meryem'in ya da Musa'nın babasıdır. Her iki
takdirde de İbrahim'in soyunun ve âlinin kapsamına girer. Ama
görüldüğü gibi ayette, İbrahim'in âlinin dışında tutulmuşlardır. Bu
halde, bu ayette geçen "İbrahim'in âli"nden maksat, temiz soyunun
bir kısmıdır, tümü değil.

Yüce Allah bir ayette şöyle buyuruyor: "Yoksa anlar Allah'ın
kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu
biz, İbrahim'in ailesine kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir
mülk de verdik." (Nisâ, 54) Ayetin içinde yer aldığı bölümün akışını


10 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


göz önünde bulundurduğumuz zaman, İsrâiloğulları'nın tutumlarını
reddedici ve onları yerici mahiyette olduğunu görürüz. Dolayısıyla
bu ayette sözü edilen: "İbrahim ailesi" ile, İsrâiloğulları'ndan
yâni İshak'tan, Ya-kup'tan ve Yakub'un soyundan (ki onlar
İsrâiloğulları'dır) başka bir topluluk kastedilmiştir. Geride, İbrahim'
in tertemiz ailesini temsil etmek üzere İsmail'in soyundan başkası
kalmıyor. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) ve Ehl-i Beyti de bunlar
arasında yer alır.

İleride, inşallah, ayette geçen "insanlar" ifadesiyle bizzat
Peygamberimizin (s.a.a) kastedildiğinden ve onun bu ayetin delaletiyle
İbrahim'in ailesinin kapsamına girdiğinden söz edeceğiz.

Ayrıca, başka ayetler de bu hususa işaret etmektedir: "Doğrusu,
insanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar ve bu Peygamber
ile iman edenlerdir." (Âl-i İmrân, 68) "İbrahim, İsmail'le birlikte
Evin (Kâbe'nin) sütunlarını yükselttiğinde ikisi şöyle dua
etmişti: "Rabbi-miz, bizden bunu kabul et. Şüphesiz, sen işiten ve
bilensin; Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş kıl ve soyumuzdan
sana teslim olmuş bir ümmet ver. Bize ibadet yöntemlerini göster…
Rabbimiz, içlerinden onlara bir elçi gönder, onlara ayetlerini
okusun, kitap ve hikmeti öğretsin ve onları arındırsın." (Bakara,

127-129)

Dolayısıyla "İbrahim'in ailesi" onun İsmail kanalıyla devam
eden tertemiz zürriyetidir. Tefsirini sunduğumuz ayette sınırlandırma
kastı güdülmüyor. Bu ayette, İbrahim'in ve Musa gibi İshak
kanalıyla süren soyundan gelen tertemiz peygamberlerin seçilmişliğinden
söz edilmemiş olması ile, birçok ayette insanların menkıbelerinden,
üstün konumlarından ve yüksek derecelerinden söz
edilmiş olması arasında bir çelişki yoktur. Konuyla ilgili birçok ayet
vardır ve onları burada zikretmenin gereği yoktur. Çünkü bir şeyi
olumlamak, ondan başkasını olumsuzlamak anlamına gelmez.

Ayetteki bu yaklaşım, İsrâiloğulları'na ilişkin şu tür nitelemelerle
de çelişmemektedir: "Andolsun, biz İsrâiloğulları'na kitap,


Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ............................................................................................... 11


hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerle
rızıklandırdık ve onları alemlere üstün kıldık." (Câsiye, 16) Ayetler
arasında çelişmenin olmaması apaçıktır.

İsrâiloğulları'nın alemlerden üstün kılınması, başkalarının
hem alemlerden, hem onlardan üstün kılınmasına engel değildir.
Bir veya bir kaç kavmin başkalarından üstün kılınmış olması, yalnızca
onların dünyevî veya uhrevî fazilet açısından diğer insanların
önüne konulmuş olduklarını gösterir. Eğer onların insanlardan üstün
kılınmaları, başkalarının üstün kılınmışlığını veya tefsirini sun-
duğumuz ayette sözü edilenlerin, yâni Adem'in, Nuh'un, İbrahim'in
ailesinin ve İmrân ailesinin alemlerin üzerinde seçilmiş olmaları,
başkalarının alemler üzerinde seçilmiş olmalarını olumsuzlasaydı,
bu durumun ayette zikredilenler arasında da bu tür bir olumsuzlamayı
gerektireceği açıktır.

Aynı
şekilde bunların, başkalarına üstün kılınmış olmaları, birbirlerine
üstün olmalarını da olumsuzlamaz. Nitekim yüce Allah,
peygamberleri alemlerden üstün kıldığı gibi, onların bazısını da
diğer bazısından üstün kılmıştır. Yüce Allah konuyla ilgili olarak
şöyle buyuruyor: "Onların hepsini alemlere üstün kıldık." (En'âm,
86) "Biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık." (İsrâ,

55)

İmrân ailesine gelince; İmrân'ın Meryem'in babası olduğu
anlaşılıyor. Tefsirini sunduğumuz bu iki ayetin, İmrân'ın karısının
ve kızı Meryem'in kıssasını anlatan ayetlerden hemen sonra yer
almış olması da bunu desteklemektedir. Kur'an'da Meryem'in
babası "İmrân" ismiyle bir kaç kez zikredilmiştir. Ama Musa'nın
babasıyla ilgili olarak kullanıldığı kesinlik kazanan İmrân ismi, bir
tek yerde bile zikredilmemiştir. Bu durum, ayette geçen "İmrân"
ismiyle Meryem'in babasının kastedildiği görüşünü
desteklemektedir. Buna göre, ayette geçen "İmrân ailesi"
ifadesiyle Hz. Meryem ve Hz. İsa veya ikisiyle birlikte İmrân'ın
zevcesi kastedilmiştir.


12 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


Hıristiyanların Meryem'in babasının adının "İmrân" olduğunu
kabul etmedikleri değerlendirmesine gelince; Kur'an onların
hevasına uyacak değildir.

(Al-i İmran / 34) "Onlar birbirlerinden türeme tek bir zürriyettir." Zürriyet kelimesi
aslında küçük çocuklar anlamındadır. Daha sonra bütün çocuklar
anlamında kullanılmıştır. Ayette kastedilen de budur. Grame-tik
açıdan atf-ı beyan konumunda olduğu için mansuptur.

"...birbirinden..." ifadesi gösteriyor ki varsayılan her bir grup,
diğer gruptan başlayıp onda son buluyor. Bu da tümünün, nitelik
ve durum itibariyle parçaları birbirinden ayırdedilmeyecek şekilde
benzeşmesini gerektirir. Konu onların seçilmiş olmalarıyla ilgili
olduğuna göre, bu demektir ki, onlar, yüce Allah'ın kendilerini alemler
üzerine seçmek suretiyle bahşettiği üstünlük niteliği bakımından
birbirinden farksızdırlar. Çünkü ilahi fiillerde boş, yararsız
ve oyun gibi şeyler ta-savvur edilemez. Alemde son derece önemli
hayırlara menşe oluşturan, seçip üstün kılma olayı da ilahi fiillerdendir.


"Allah işitendir, bilendir." Onların vicdanlarının derinliklerindeki
duygularına delalet eden sözlerini işitir. Vicdanlarının ve kalplerinin
derinliklerindeki düşüncelerini, duygularını bilir. Bu bakımdan
bu son cümle, onların seçilmişliklerini gerekçelileştirme amacına
yöneliktir. Nitekim: "Onlar birbirlerinden türeme tek bir zürriyettir."
ifadesi de seçilme nimetinin tümünü kapsadığına işaret eden
bir gerekçelileştirme cümlesi konumundadır. Dolayısıyla ifadeden
şu sonucu algılıyoruz: Yüce Allah bunları alemlerin üzerine seçti.
Ancak bu seçilmişlik tümünü kuşatan bir lütuftur. Çünkü onlar,
bireyleri benzeşen tek bir zürriyettir. Kalplerin teslim olmuşluğu ve
hak mesajın temsilciliği bakımından birbirlerine gelip dayanırlar.
Allah, onları alemlerin üzerine seçmekle onlara büyük nimet bahşetmiştir.
Çünkü o, onların sözlerini işitir ve kalplerinde geçenleri
bilir.


Âl-i İmrân Sûresi 1-6 ............................................................................................... 13


AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI

el-Uyun'da İmam Rıza (a.s) ile Me'mun arasında geçen şu
diyaloğa yer verilir: "Me'mun dedi ki: "Allah, Peygamberin (s.a.a)
soyunu diğer insanlardan üstün kılmış mıdır?" İmam (a.s) dedi ki:
"Yüce Allah kitabının muhkem ayetlerinde Hz. Peygamberin (s.a.a)
soyunun geri kalan insanlardan üstün olduğunu belirtmiştir."
Me'mun şöyle dedi: "Bu dediğin, kitabın neresindedir?" İmam Rıza

(s.a) şöyle dedi: "Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini
ve İmrân ailesini alemler üzerine seçti. Onlar birbirlerinden
türeme tek bir zürriyettir." (c.1, s.230, h:23)
Tefsir-ul Ayyaşî'de Ahmed b. Muhammed, İmam Rıza'dan (a.s),

o da İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "Kim, (Allah'ın) bir
işten (halkın işinden) boşaldığını (yarattıktan sonra onların işlerine
karışmadığını) iddia ederse, yalan söylemiş olur. Çünkü yüce Allah'ın
meşiyeti canlılar arasında yürürlüktedir; istediğini diler ve
dilediğini yapar. Allah şöyle buyurmuştur: "Onlar birbirlerinden
türeme tek bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir." Sonu başındandır
ve başı sonundandır. Eğer ondan bir şeyin kesin olacağı
[İmrân'a erkek çocuğu verileceği] size haber verilir ama ondan
başkası [kız çocuğu Meryem] olursa, yine de bildirildiğiniz üzere
sonra o haber [Hz. İsa'nın doğmasıyla erkek çocuğunun verilmesi]
gerçekleşmiştir. [Dolayısıyla bu tür olaylarla Allah'ın işlerden el
çektiğini sakın sanmayasınız.] (c.1, s.169, h:32)
Bu ifade: "Onlar birbirlerinden türeme tek bir zürriyettir."
cümlesi hakkında yaptığımız açıklamalara işaret ediyor.

Yine aynı eserde İmam Bakır'ın (a.s) bu ayeti okuduktan sonra
şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Biz onlardanız. Biz bu zürriyetin
devamı ve bakiyesiyiz." (c.1, s.168, h:29)

Ben derim ki: İmam (a.s): "Biz bu zürriyetin devamı ve bakıyesiyiz."
sözünde geçen "itret", aslı itibariyle bir şeyin dayandığı temel
demektir. Bu yüzden evlatlara ve göçüp giden yakın akrabala



14 ........................................................................... El-Mîzân Fî Tefsîr-il Kur'ân – c.


ra "itret" denir. Diğer bir ifadeyle, aşiretin koruma altında olan bel
kemiği anlamını ifade eder. Bundan anlaşılıyor ki, Hz. İmam (a.s)
yüce Allah'ın: "Onlar birbirlerinden türeme tek bir zürriyettir." sözünden,
Adem'den, Nuh'a, İbrahim ailesine ve İmrân ailesine doğru
devam eden ve korunan bir soy birliğini anlamıştır. Böylece Adem
ve Nuh'la birlikte İbrahim ailesi ile İmrân ailesinin zikredilmiş
olmasındaki incelik de anlaşılıyor. Bu, seçilmişliğin bir zincirin
halkaları gibi bitişik bir şekilde devam ettiğine yönelik bir işarettir.

 

---------------------
Değerli Kardeşlerim Mizan Tefsiri'ni ve diğer Ehlibeyt eserlerini
www.islamkutuphanesi.com www.mizantefsiri.com www.ehlibeytkutuphanesi.com sitelerinden indirebilirsiniz.