Index Next

4. FASIL /  ZUHUR DÖNEMİ

BİRİNCİ BÖLÜM

CİHAN ZUHURUN EŞİĞİNDE

Geçen bölümlerde on ikinci imamın (a.f) gaybetinin felsefesi hakkında açıklamalarda bulunmuştuk. Allah’ın son hücceti gaybete çekilmiştir. Zuhur ortamı hazır olunca ortaya çıkacak ve dünyayı hidayet nuruyla direkt olarak aydınlatacaktır.

İnsanlar, İmam Mehdi’nin (a.f) gaybet döneminde onun zuhurunu çabuklaştıracak ve şartlarını hazırlayacak bir şekilde amel edebilirlerdi.

Fakat şeytana ve nefse uymalarından, Kur’an-ı Kerim’in sahih terbiyesinden uzak kalmalarından ve Masum imamın (a.s) velayetini kabul etmemelerinden dolayı yanlış yola saptılar. Günbegün zulmü dünyada daha da yaygınlaştırdılar. Böyle bir tercih ile kendileri için çok kötü bir yol edinmiş oldular. Zulüm, fesat, yolsuzluk, dayatma, korku, kargaşa, entrika, ahlaki ve ruhi emniyetsizliklerle dolu, toplumsal maneviyattan, temizlikten, iyilikten uzak, tecavüz, zayıfları ve elleri altındaki insanları ezmekle meşgul olan bir dünya yaratmak; insanların gaybet dönemindeki mahsulleri oldu. Bu acı gerçek ve üzücü tablo, asırlar önce masumlar (a.s) tarafından haber verilmiştir.

İmam Sadık (a.s) bu konuda dostlarından birine şöyle buyurmuştur:

“Zulmün ve haksızlığın yaygınlaştığını, Kur’an’ın unutulduğunu, nefsi isteklere göre tefsir edildiğini, batıl ehli olanlar hak ehli olanlardan öne geçtiğini, imanlı insanların sessiz kalmayı tercih ettiklerini, akrabalık ilişkilerinin kesildiğini, dalkavukluğun çoğaldığını, hak yolun yolcusuz kaldığını, şer yollarının dolu olduğunu, helâlın haram edildiğini, haramların caiz sayıldığını, büyük sermayelerin Allah’ın gazap ettiği işlerde (Fesat, fuhuş) harcandığını, devlet memurları arasında rüşvet almanın yaygınlaştığını, eğlencelerin çoğalıp önü alınamayacak kadar revaçta olduğunu, Kur’an hakikatlerine kulak asmanın insanlara ağır fakat batıl şeyleri dinlemenin hoş geldiğini, insanların Allah dışındaki şeyler için Hacca gittiklerini, Allah’ın evine koştuklarını, insanların kalplerinin katılaştığını gördüğün zaman; bir kimse iyiliği emredip kötülükten sakındırdığında “Bu senin işin değil” diyerek karşı çıkıldığını ve her yıl yeni yeni fesatlar-günahlar ve bidatlerin çıktığını gördüğün zaman kendine dikkat et. Allah’tan böyle çirkin bir ortamdan seni kurtarmasını iste (Çünkü zuhur yakındır).[1]

Elbette bu kara tablo, zuhurdan önceki dönemin genel halidir. Çünkü bu dönem içinde ilahi ahdine sadık kalan birçok dindar insan da vardır. Bu mümin insanlar inançlarına ve itikatlarına değer verip, fesat ortamında eriyip gitmezler. Kendi alın yazılarını diğerlerinin çirkin sonlarına bağlamazlar. Bunlar en iyi Allah kulları, nur imamlarının (s.a) Şiileridirler.

Rivayetlerde bu insanlardan övgüyle bahsedilmiştir. Bu insanlar hem kendileri temiz yaşarlar, hem diğerlerini de temiz ve dürüst yaşamaya davet ederler. Çünkü onlar, iyilikleri yaygınlaştırıp imanlı bir ortam yaratarak imam-ı Zaman’ın (a.f) zuhurunu çabuklaştırabileceklerini ve İmam Mehdi’nin (a.f) hükümetinin alt yapısını oluşturabileceklerini biliyorlardır.

 Zira kötülüklerin karşısında kıyam etmek; vaat edilen kurtarıcının birçok yardımcıya sahip olduğu zaman mümkündür. Bu tarz tefekkür “Fesat ortamını yaygınlaştırarak İmamın zuhurunu çabuklaştırmak gerekir.” şeklinde inanan kişilerin tefekkürün tam aksi istikametindedir. Fesatların çoğalarak zuhur ortamının alt yapısının hazırlanması için, imanlı insanların; çirkinlikler ve fesatlar karşısında sessiz kalmaları kabul edilebilecek gibi bir şey midir? Acaba iyilikleri ve faziletleri yaygınlaştırarak İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunu çabuklaştırmak mümkün değil midir?

İyiliği emredip kötülükten alıkoymak her Müslüman’ın yapması gereken kesin bir farzdır. Hiçbir zaman ve mekânda farz amelin yerine getirilmemesine göz yumulamaz.[2] Bundan dolayı, nasıl olurda zuhurun çabuk olması için zulmü ve fesadı yaygınlaştırmak gerektiğine inanılabilinir?

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Bu ümmetin sonunda (ahır zamanında) bir grup gelecektir. Onların mükâfatı ve sevabı, İslam’ın ilk zamanlarındaki Müslümanlar gibi olacaktır. Onlar, iyiliği emredip kötülükten alıkoyarlar. Fitne ehli ile savaşırlar.”[3]

Birçok rivayette yeryüzünün zulüm ve fesat ile dolacağı bildirilmiştir. Bu, bütün insanların zalim olacağını göstermez. Allah yolunda yaşayan insanlar da olacaktır. Fazilet, takva ve iman ıtırının kokusu çeşitli ortamlarda görülecektir.

Bundan dolayı, dünya zuhurdan önce acı bir dönem yaşayacaksa da, tatlı zuhur ile de son bulacaktır.  Zaman,  fesat ve zulüm zamanı olabilir. Fakat temiz olmak ve iyi yaşamak diğerlerini de bu yola davet etmek Muhammed’in (a.f) soyundan olan Kaim’in zuhurunu bekleyenlerin vazifelerindendir. Böyle bir yaşamı yaşamak ve yaşatmak, Mehdi’nin (a,f) zuhur etmesinde çok etkisi vardır.

Bu bölümü İmam Mehdi’den nakledilen (a.f) hadis ile bitiriyoruz:

“Kendilerinden beklemediğimiz ve beğenmediğimiz amellerinden bize ulaşan şeyler dışında hiçbir şey; bizi, Şiilerimizden ayırmamıştır.”[4]

İKİNCİ BÖLÜM

ZUHURUN ALT YAPILARI VE NİŞANELERİ           

İmam Mehdi’nin (a.f) zuhurunun gerçekleşebilmesinin bir takım şartları ve zuhurdan önce de bir takım nişaneleri vardır.  Bunlara zuhurun alt yapıları ve alametleri denilmektedir. Alt yapının ve alametin bir takım farklılıkları vardır. Alt yapı, zuhurun gerçekleşmesinde gerçek manada çok etkilidir. Çünkü alt yapı oluştuğu takdirde zuhur gerçekleşecektir. Aksi takdirde zuhur gerçekleşmeyecektir. Alametler ise zuhurun gerçekleşmesinde rol oynamazlar. Onlar sadece zuhurun kendisini ya da yakınlığını veya uzaklığını anlamamıza yardımcı olurlar.

Bu farkı göz önünde bulundurursak alt yapıların alametlerden daha önemli olduklarını anlarız. Bundan dolayı alametlerden daha çok zuhurun alt yapılarına önem vermemiz gerekmektedir. Gücümüz yettiğince alt yapılar ve şartların oluşması için çalışmalıyız.

Bu bakımdan, biz de önce zuhurun alt yapılarını ve şartlarını açıklayacağız. Son bölümde de kısaca zuhur alametlerine değineceğiz.

Zuhurun Altyapıları

Dünyadaki bütün oluşumlar, şartları ve alt yapıları oluştuktan sonra gerçekleşmiştir. Alt yapısı oluşmadan bir oluşumun oluşması olanaksızdır. Her suyun ve havanın, her türlü bitkiyi yeşertecek özelliklere sahip olması mümkün değildir. Aynı şekilde her toprak ve zemin de her türlü tohumu yeşertecek elverişli ortama sahip olmayabilir.

Tarlasından iyi mahsul almak isteyen bir çiftçinin, gerekli olan bütün işleri en iyi şekilde yerine getirip engelleri ortadan kaldırması gerekmektedir. 

Bundan dolayı, her inkılâp ve her toplumsal olay, camianın alt yapısına ve şartlarına bağlıdır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti, alt yapının oluşmasından sonra zafere ulaşmıştır. En büyük dünya kıyamı olan İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamı da bu kanunun dışında değildir. Alt yapılar ve şartlar oluşmadıkça kıyam gerçekleşmeyecektir.

Bu konuları hatırlatmamızdan maksadımız; İmam Mehdi’nin (a.f) kıyamının, cihana hâkim olan ilahi kanunlardan istisna edilmediğini ve imamın ıslahçı hareketinin sebepsiz normal faktörlerle değil de mucize ile gerçekleşeceğini düşünmemek gerektiğini anlatabilmektir. Kur’an ve masum önderlerin (s.a) öğretilerine göre; İlahi sünnet gereğince âlemdeki bütün işler, normal seyrinde sebepler ve illetlerle gerçekleşmektedir.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Allah, işlerin sebepsiz olmasını yasaklamıştır.”[5]

Bir adam, imama (a.s) şöyle arz etti: “Onlar şöyle diyorlar: Mehdi (a.f) kıyam ettiğinde işler onun istediği gibi olacaktır.”

İmam şöyle buyurdu: “Kesinlikle böyle değildir! Canımı elinde bulunduran Allah’a ant olsun ki, eğer işler kendiliğinden düzelecek olsaydı (önce) Resulullah (s.a.a) için kendiliğinden düzelirdi.”[6]

Elbette yukarıda nakledip anlattığımız sözlerin manası; İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamında gizli yardımların olmayacağı anlamına gelmemektedir. Maksat; ilahi gizli yardımların yanı sıra zuhur için normal bilinen şartların ve altyapıların hazır olması gerektiğidir.

Bu önsözden sonra zuhurun alt yapılarını tanımalıyız. Sonra da onları gerçekleştirmek için adım atmalıyız.

İmam Mehdi’nin (a.f) evrensel kıyamının gerçekleşmesi için en önemli dört alt yapının hazır olması gerekmektedir. Bunların her birini tek tek inceleyeceğiz:

a- Plan Ve Program

Her ıslah hareketi ve kıyamının iki programa ihtiyacı vardır:

1- Yapılandırılmış kuvvetlerle olumsuzluklara karşı koymak için genel bir programın olması.

2- Eksiksiz ve uygun kanunların olması. Bu kanunlar camianın bütün ihtiyaçlarını karşılamalı, adil bir hükümet nizamında bütün bireysel ve toplumsal hakların uygulanmasını garanti altına almalıdır. Aynı zamanda adalet çalışmalarını ilerletmeli ve toplumu hedeflenen başarılara ulaşmada şekillendirmelidir.

Halis İslam dini olan Kur’an-ı Kerim öğretileri ve masumların (a.s) sünnetleri, İmam-ı Asr’ın (a.f) elindeki kanun ve program olarak bulunmaktadır. Hazret (a.f) bu ebedi ve ilahi fermana göre hareket edecektir.[7]

Kur’an-ı Kerim insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarına cevap vermek üzere yüce Allah tarafından nazil edilmiştir.

Bundan dolayı onun evrensel inkılâbı, yönetim açısından eşsiz dayanağı olan bir kanuna ve bir programa sahiptir. Hiçbir hareket ve ıslahçı akım ile kıyas edilemez.

İddiamızın şahidi; günümüz dünyasında var olan beşeri kanunların hepsi tecrübe edilerek ne kadar zayıf ve yetersiz olduklarının itiraf edilmesi ve dünyanın yavaş yavaş ilahi kanunları kabul etmeye hazırlanmasıdır.

Amerikalı siyasal danışman olan“Alvin Tafler”  buhranların aşılabilmesi ve dünya toplumunun ıslah edilmesi için “Üçüncü Akım”[8] görüşünü ortaya atmıştır. Bununla birlikte ilginç itiraflarda da bulunmaktadır:

“Batı toplumunun yüz yüze olduğu zorlukları sıralayacak olursak sonuna ulaşamayız. Çağdaş sanayi medeniyetlerinin arka arkaya çöktüğünü ve beceriksizlik hortumunun içine sürüklendiğini görmekteyiz. Aynı zamanda ahlaki çöküşün pis kokusu da insanı çok rahatsız etmektedir. Neticede rahatsızlık dalgaları ve ortamın değişmesi için baskıların artması üst üste yığılmıştır. Bu baskılar için yüzlerce çözüm yolları sunulmuştur. Mükemmel ve inkılâpçı oldukları iddia edilen projeler çizilmiş ve programlar hazırlanmıştır. Fakat sorunları çözmek için defalarca hazırlanan yeni kanunlar, programlar ve verilen emirler zorlukların musibetini artırmıştır. Acizlik ve ümitsizlik hissini alevlendirmiştir. Hiçbir faydası ve tesiri olmamıştır. Bu duygu, bütün demokratik düzenler için tehlikedir. Romanlarda anlatılan beyaz at üzerine binmiş kurtarıcıya olan ihtiyacı günden güne arttırmıştır.”[9]

b. Rehberlik

Bütün kıyamlarda, rehbere olan ihtiyaç kıyamın ilk gereksinimlerinden sayılmaktadır. Kıyam ne kadar geniş ve büyük hedefler peşinde olursa, aynı oranda da güçlü ve hedeflere münasip bir rehberliğe daha çok ihtiyaç duyulmaktadır.

Zulüm ve baskı karşısında durmak, yeryüzünde adil ve eşitlik ilkeleri üzere hükmetmek için doğru ve sağlam bir şekilde yöneticilik yapan bilinçli, akıllı, güçlü ve şefkatli bir rehberin varlığı inkılâbın temelini oluşturur.  Büyük kıyam rehberi unvanıyla enbiyaların ve vasilerin ümidi olan Hz. Mehdi (a.f) hayatta ve hazırdır. O yeryüzünde gayb âlemiyle irtibatı olan tek rehberdir. Bütün varlıkların irtibatından tam olarak haberdardır. Kendi zamanındaki insanların en bilgini ve üstünüdür.

Peygamber efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:

“Biliniz ki! Mehdi (a.f) bütün ilimlerin varisidir. Bütün ilimleri bilmektedir .”[10]

O, bütün tutsaklık zincirlerinden ve bağlarından kurtulmuş tek rehberdir. Sadece Allah’ın hoşnutluğunu düşünmektedir.

Bundan dolayı evrensel kıyam; rehberlik ve önderlik açısından en güzel şartlara sahiptir.

c- Yardımcılar

Zuhurun gerçekleşmesi için lazım olan şart ve ortamlardan biri de; kıyamı destekleyecek ve evrensel hükümetin işlerini yerine getirecek liyakatli yardımcıların olmasıdır. Evrensel kıyam ilahi rehberin önderliğinde gerçekleşecektir. Dolayısıyla ona uygun dostlara ve yaranlara ihtiyaç vardır. Dost ve yardımcı olduğunu iddia eden herkesin bu meydana girmesine izin verilmez. Bu konuda aşağıdaki nakledeceğimiz olayı düşünerek çok dikkat etmenizi istiyoruz:

İmam Sadık’ın (a.s) Şiilerinden biri olan Sehl b. Hasan Horasani, bir gün hazreti Sadık’a (a.s) şöyle söylemiştir. 

“Yüz bin kılıç sallayan Şii’ye sahip olmanıza rağmen, hakkınız olan hükümeti ele geçirmenize engel olan şey nedir? İmam (a.s) içi ateşle dolu bir tandır hazırlamalarını emretti. Tandırdan alevler yükselmeye başlayınca İmam (a.s) Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine otur.” dedi, Sehl, imamın ona öfkelendiğini zannetti ve özür dilemeye başladı: “Efendim! Beni bağışlayın. Bana ateşle işkence etmeyin!” dedi. İmam (a.s); “Seni bağışladım.” diye buyurdu.

Bu esnada imamın gerçek Şiilerinden olan Harun Mekkî selam verip içeri girdi. İmam Sadık (a.s) selamın cevabını verdikten ve hiçbir açıklama yapmadan, ona alevler içinde yanan  “Tandırın içine gir.” diye emretti.

Harun Mekkî hiç düşünmeden ve soru sormadan tandırın içine girip oturdu. Bu esnada İmam Sadık (a.s) Horasanlı adam ile sohbet etmeye başladı. İmam (a.s) sanki Horasanı görmüş gibi Horasan’ı ona anlatmaya başladı. Bir süre sonra da Sehl’e; “Ey Horasanlı! Kalk ve tandırın içine bak.” Dedi. Sehl kalkıp tandırın içine bakınca, Harun’un ateşin içinde oturduğunu gördü!

İmam (a.s), “Horasan’da Harun benzer kaç tane Şii tanıyorsun?” diye sordu. Horasanlı adam “Allah’a ant olsun ki, bunun gibi bir kişi bile tanımıyorum.” dedi.

İmam (a.s); “Şunu iyi bilmelisin ki! Biz, beş tane dost ve yardımcı bulmadan kıyam etmeyiz. Biz, hangi zamanın kıyam zamanı olduğunu daha iyi biliriz.” dedi.[11]

Bundan dolayı İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının, yardımcılarının ve askerlerinin özelliklerini incelemeliyiz. Din önderlerinden nakledilen rivayetlerdeki hadisleri bir daha gözden geçirip kendimizin hangi konumda olduğunu anlamalıyız. Sonuç olarak da eksiklerimizi gidermeye çalışmalıyız:

1- Marifet ve İtaat

İmam Mehdi’nin (a.f) yardımcıları ve askerleri; Allah’ı, peygamberimizi ve imamlarımızı (a.s) tanıma konusunda derin bir bilgiye ve marifete sahiptirler. Bilinçli ve bilgili bir şekilde hak meydanında hazırdırlar.

İmam Ali (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:

“Onlar, Allah’ı hakkıyla tanıyan kimselerdir.”[12]

İmam’a olan inançları ve itikatları onların bütün iliklerine kadar işlemiş ve bütün bedenlerini sarmıştır. Bu tanıyış; imamın ismini, lakabını ve soyunu bilmekten daha yüce olan bir tanıyıştır.

Bu tanıyış ve marifet; İmamın velayetini hakkıyla tanımaktır. Onun varlık âlemindeki makamını bilmektir. Bu marifet; onların baştan aşağı imama karşı sevgi ve muhabbet duymalarına ve samimi olarak itaat etmelerine sebep olmaktadır. Zira onlar, imamın sözünün Allah’ın sözü olduğuna ve imama itaat etmenin Allah’a itaat etmek olduğuna inanırlar. Peygamber efendimiz (s.a.a) onları tanıtırken şöyle buyuruyor:

“Onlar, İmamlarına itaat etme konusunda çok çalışkandırlar.”[13]

2- İbadet ve Sağlamlık

İmam Mehdi’nin (a.f) dostları ve askerleri ibadet konusunda rehberlerini örnek alırlar. Gece gündüz demeden Allah’ı en güzel zikirlerle anarlar. İmam Sadık (a.s) onlar hakkında şöyle buyuruyor:

“Geceleri, sabahlara kadar ibadet ederler. Gündüzleri, oruç tutarlar.”[14]

Başka bir yerde şöyle buyurmuştur:

 “Atların üzerinde Allah’ı tespih ederler.”[15]

Allah’ı zikir etmek, onları çelik insanlar haline getirmiştir. Hiçbir şey, onların sağlamlılıklarını ve dirençliliklerini kıramaz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Onlar, kalpleri çelik gibi olan insanlardır.”[16]

3- Can Feda Etmek ve Şahadet Aşkı

Yardımcıların, İmam Mehdi’ye (a.f) olan derin marifetleri; kalplerini imamın aşkı ile doldurmaktadır. Bundan dolayı savaş meydanında imamın etrafını sağlam duvarlar gibi çevirerek canlarını bela oklarına siper ederler.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“İmam Mehdi’nin dostları ve askerleri savaş meydanında hazretin etrafında (pervaneler gibi) dönerler. Kendi canları ile onu korurlar.”[17]

Yine şöyle buyurmuştur:

“Onlar, Allah yolunda şehit olmayı arzularlar.”[18]

4- Cesaret ve Kahramanlık

Mehdi’nin (a.f) askerleri ve dostları; aynı İmam Mehdi (a.f) gibi cesur ve kahraman insanlardır. İmam Ali (a.s) onları tanıtırken şöyle buyurmuştur:

“Onlar, yuvalarından çıkmış aslanlar gibidirler. İsteseler dağları yerlerinden sökerler.”[19]

5- Sabır ve Tahammül

Evrensel zulmün karşısında durmak ve evrensel adalet hükümetini kurmak birçok zorluklar ve sıkıntılarla doludur. İmam’ın (a.f) dostları, onun evrensel hükümetinin ülkü ve ideallerinin gerçekleşmesi için bütün zorluklara ve acılara göğüs gererler. İhlâslarından dolayı da yaptıkları amelleri önemsiz sayarlar.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Onlar, sabırlarından ve tahammüllerinden dolayı Allah’a minnet etmeye kalkışan kişiler değillerdir. Canlarını Allah yolunda feda edecek olmalarından dolayı da şımarmazlar. Bu işleri, önemli işler olarak saymazlar.”[20]

6- Birlik ve Beraberlik

İmam Ali (a.s), İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının birlik ve beraberlik hallerini anlatırken şöyle buyurmuştur:

“Onların kalpleri birdir. Hepsi birbiri ile uyum içindedir.”[21]

Bu yüce insanların kalplerinin bir olması ve birlik içinde olmasının sebebi; bencilliklerini, şahsi istek ve arzularını bir kenara bırakmalarıdır. Onlar, sahih bir inanç ile tek bir bayrak altında ve bir hedef için kıyam ederler. İşte bu, onların zafere ulaşmasındaki en önemli faktörlerden biridir.

7- Züht ve Dindarlık

İmam Ali (a.s) Hz. Mehdi’nin (a.f) yardımcılarının özelliklerini sayarken şöyle buyurmuştur:

“O, dostlarından altın ve gümüş biriktirmemeleri, buğday ve arpa zahire etmemeleri için biat alacaktır.”[22]

Onların büyük hedefleri vardır. Büyük idealleri gerçekleştirmek için ayağa kalmışlardır. Dünya ve maddiyat, hedeflerini ve ideallerini gerçekleştirmekten alıkoymaz. Bundan dolayı dünya ve güzellikleri karşısında kendilerini kaybedenlerin, kalpleri hızlı hızlı atanların ve elleri ayakları birbirine karışan kimselerin; imam Mehdi’nin (a.f) dostları arasında yerleri yoktur.

Yukarıda zikredilenler İmam Mehdi’nin (a.f) dostlarının özelliklerindendir. Bu insanlar, böyle özelliklere sahip olmalarından dolayı hadislerde övgüyle anılmışlardır. Masum önderler (a.s) onların değerli ve övgüye layık insanlar olduklarını buyurmuşlardır.

Peygamber efendimiz (s.a.a.) onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

“Onlar, ümmetimin en hayırlı insanlarıdır”[23]

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Annem ve babam, yeryüzünde tanınmayan azınlık gruba feda olsun.”[24]

Elbette imam Mehdi’nin (a.f) dostları; liyakatleri ve başarılarına göre hak ettikleri makama sahip olacaklardır. Rivayetlerde, hazretin 313 kişi olan özel dostlarının (bunlar kıyamın bel kemikleridir) yanı sıra 10 bin kişilik bir orduya da sahip olacağını ve bununla birlikte müminlerden büyük bir grubun da hazretin yardımına koşacakları nakledilmiştir.

d- Genel Hazırlık

İnsanların tarihin farklı dönemlerinde masum İmamların (a.s) varlığından, ilimlerinden, engin bilgi hazinelerinden ve makamlarından yeterince istifade edemedikleri göze çarpmaktadır. Ne yazık ki, yaşadıkları dönemlerde imamların kıymetini bilememişlerdir. Ellerindeki büyük fırsatları kaçırmışlar ve hidayet meşalesinin karşısında kör bir insan misali gaflet içine düşmüşlerdir.

Bundan dolayı Allah azze ve celle son hüccetini insanlardan gizlemiştir. Dünyada imamı kabul edecek ve değerini bilecek genel bir hazırlık gördüğü zaman ise ortaya çıkaracaktır. İnsanların susuzluğunu ilahi maarif çeşmesinden giderecektir.

Bu bakımdan toplumun ve insanların topyekûn zuhur için hazır olması, vaat edilen ıslahçının zuhur etmesinin en önemli şartlardan biridir. Çünkü toplu ve genel hazırlık olursa hazretin harekâtı neticelenecektir.

Kurân-ı Kerim’de, zalim bir hâkim olan Calut’un zulmünden bıkmış İsrail oğullarının, zamanlarının Peygamber’inden (a.s) kendileri için bir komutan seçmesini diledikleri ve onun komutasında Calut ile savaşmak istedikleri anlatılmaktadır.

“İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar, peygamberlerine: “Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım...” demişlerdi. O da: “Size savaş farz kılınırsa, ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar: “Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Bunun üzerine savaş kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah, o zalimleri bilir.”[25]

İsrail oğullarından birçoğu savaş için çıktıkları yolda tembelleştiler ve sadece az bir grup sonuna kadar savaştıysa da, onların savaşmak için kendi peygamberlerinden (a.s)  komutan istemeleri savaşa ve fedakârlığa hazır olduklarını göstermektedir.

Öyleyse şöyle söyleyebiliriz:

 İmamı Zaman’ın (a.f) zuhuru; herkesin canı gönülden toplumsal adaleti, emniyeti, ahlaki değerleri benimsedikleri, samimi bir şekilde istedikleri ve manevi açıdan ilerlemeyi talep ettikleri zaman gerçekleşecektir.

İnsanlar, adaletsizlikten ve ayrımcılıktan bıktıkları zaman; göz göre göre zayıf ve fakir insanların, zengin ve kudret sahiplerinin ayakları altında ezildiklerini gördükleri zaman;  birçok insanın bir lokma ekmeğe muhtaç olduğu bir durumda nefislerinin tutsağı olmuş bir grubun bütün maddi imkânları kendi etraflarında topladıklarını gördükleri zaman; küçük bir çadır veya yer bulup uyuyamayan ya da parklarda soğuktan dolayı kıvrılıp uyuyan kimsesiz insanlar varken para babalarının kendilerine saraylar, villalar ve gökdelenler yapıp yüz kızartıcı toplantılarda ve partilerde hadsiz hesapsız su gibi para harcadıklarını gördükleri zaman; işte böyle bir ortamda adalete olan susuzluk doruk noktasına ulaşır.

Böyle bir toplumda ahlaki fesat kendini çeşitli şekillerde gösterip revaçta olur. İnsanlar ahlak dışı işleri yapmada birbirleriyle yarışırlar. Çirkin işler yapmalarına rağmen bu işlerden dolayı birbirlerine karşı böbürlenirler. Dolayısıyla da ilahi emirlerden uzaklaşıp iffetsiz ahlak dışı işlerine yasal bir iş süsü verirler.

Bu olumsuz işlerin arkasından aile düzeni zayıflar. Başıboş ve sahipsiz çocuklar çoğalmaya başlar. Ve camia içine sel gibi akın ederler. İşte böyle bir zamanda insanlara emniyeti, adaleti ve ahlaki değerleri hediye edecek bir kurtarıcıya olan istek ve arzu artacaktır. İnsanlar, bütün maddi lezzetleri tatmalarına rağmen hayatlarından razı olmayacaklardır. Maneviyata yöneleceklerdir. İmam Mehdi’nin (a.f) nur çeşmesinden ve hakikat pınarından susuzluklarını gidermeyi arzulayacaklardır.

  Index Next