22- HAC SURESİ

 

Mekkîdir, yetmiş sekiz âyettir.

(Hasen, Medenîdir demiştir, ona göre seferde inen âyetlerden başka bütün âyetleri, Medine'de inmiştir. Bâzılarına göre 19. âyetten 24. âyete kadar Medenîdir. İçinde Hac töreninden bahsedildiği için bu adla adlanmıştır.)

 

Rahman ve Rahîm Allah Adıyla

 

1- Ey insanlar, çekinin Rabbiniz-den, şüphe yok ki kıyâmetin sarsıntısı, pek büyük birşeydir.

 

2- Onu gördüğünüz gün, bütün emzikli kadınlar; çocuklarını bile unutup bırakır, her gebe kadın, çocuğunu düşürür ve insanları sarhoş görürsün, fakat sarhoş değildir onlar, ancak Allah'ın azâbı pek çetindir.

 

3- İnsanlardan öylesi de var ki bilgisi olmadığı halde Allah hakkında münâkaşaya girişir ve her azgın Şeytanın peşine düşer.

 

4- Ezelden takdîr edilmiştir, kim, onu sever, kim ona uyarsa şüphe yok ki o, azdırır onu ve alev-alev yanan ateşin azâbına sürükler.

 

5- Ey insanlar, ölümden sonra dirilme hakkında şüphedeyseniz bilin ki hiç şüphe yok, sizi topraktan yarattık biz, sonra bir katre sudan, sonra donmuş bir parça kandan, sonra yaratılışı tamamlanmış, tamamlanmamış bir et parçasından size apaçık gösterelim kudretimizi diye. Ve sizi, dilediğimiz muayyen bir zamanadek rahîmlerde kararlaştırırız, sonra çocuk olarak çıkarırız sizi, sonra da ergenlik çağına getiririz ve sizden ölen olur, gene sizden, bilgisinden sonra hiçbir şey bilmez bir hale gelen ve ömrün en aşağılık devresine sürüklenen olur. Ve yeryüzünü kupkuru görürsün, fakat ona yağmur yağdırdığımız zaman harekete gelir, kabarır ve çeşitli, çifter-çifter güzelim nebatlar bitirir.

 

6- Bu da, şüphe yok ki Allah'ın gerçek oluşundandır ve şüphe yok ki o, ölüyü de diriltir ve şüphe yok ki onun, her şeye gücü yeter.

 

7- Ve gerçekten de kıyâmet gelmededir, şüphe yok onda ve gerçekten de Allah, kabirlerdekileri diriltecektir.

 

8- Ve insanlardan, bilgisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadığı halde Allah hakkında münâkaşaya girişen var.

 

9- Halkı Allah yolundan saptırmak için kendi kendine ululanır durur. Ona, dünyada aşağılık bir durum var ve kıyâmet günü de yakıp kavurucu azâbı tattırırız ona.

 

10- Bu da senin, kendi ellerinle kendine hazırladığın şeydir ve şüphe yok ki Allah, alabildiğine zulmetmez kullarına.

 

11- Ve insanlardan, Allah'a kalbiyle değil de diliyle kulluk eden de var; ona bir hayır isâbet ederse kalbi yatışır o hayır yüzünden, fakat bir sınamaya uğrarsa yüzü dönüverir; dünyâda da ziyan eder, âhirette de; işte budur apaçık ziyan.

 

12- Allah'ı bırakır da kendisine ne bir zarar verebilen, ne bir fayda verebilen şeyi çağırır. Budur işte doğruluktan tamâmıyla uzak bir sapıklık.

 

13- Zararı, faydasından daha yakın olanı çağırır; fakat ne de kötü yardımcıdır o, ne de kötü arkadaş.

 

14- Şüphe yok ki Allah, inanan ve iyi işlerde bulunanları, kıyılarından ırmaklar akan cennetlere sokar; şüphe yok ki Allah, dilediğini yapar.

 

15- Allah, peygambere dünyâda da, âhirette de yardım etmeyecek sanan bilsin ki yardım edecektir, isterse tavana bir ip takıp assın kendini de ölsün ve baksın da görsün, bu yaptığı düzen, kızdığı şeyi ortadan kaldırır mı?

 

16- İşte biz, apaçık âyetleri böyle indirdik ona ve şüphe yok ki Allah, dilediğini doğru yola sevk eder.

 

17- Şüphe yok ki inananlar ve Yahûdi olanlar, Sabiîler, Nasrânîler ve Mecusîlerle bir de şirk koşan kişiler; şüphe yok ki Allah, kıyâmet gününde onların aralarını ayırır; şüphe yok ki Allah, her şeye tanıktır. [1][1][2][2]

 

18- Görmez misin, Allah, şüphe yok, öyle bir mâbut ki ona secde eder ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaç, hayvanlar ve insanların çoğu ve çoğu da azâbı hak etmiştir ve Allah, kimi hor kılarsa onu kutluluğa ulaştırıp ona lütuf ve ihsânda bulunan hiçbir kimse bulunamaz; şüphe yok ki Allah, dilediğini yapar.

 

19- Şu iki zümre, Rablerinin dini hakkında birbirleriyle çekişen iki düşmandır; kâfir olanlara ateşten libaslar biçilmiştir, tepelerine de kaynar su dökülecek.214

 

20- Ve bu sûretle karınlarında ne varsa o da eritilecek, derileri de.

 

21- Onlara demirden çomaklar da var.

 

22- Ne zaman elemlerinden, oradan çıkmak isteseler gene oraya gönderilirler de tadın yakıp kavuran azâbı denir.

 

23- Şüphe yok ki Allah, inanan ve iyi işlerde bulunanları, kıyılarından ırmaklar akan cennetlere koyar, orada altın bilezikler ve inciler takınıp bezenirler ve orada, elbiseleri de ipektir.

 

24- Ve onlar, sözün en temizini söylemeye irşât edilmişlerdir ve onlar hamde lâyık Tanrının yoluna irşâd edilmişlerdir.

 

25- Kâfir olanlar ve halkı Allah'ın yolundan çıkaranlar ve insanlar için ibâdet yeri olarak halkettiğimiz ve orada yurt tutanla orayı ziyâret için gelen hakkında aynı hükümleri yürüttüğümüz Mescid-i Harâm'dan men edenlerse. Ve kim orada nehy edilmiş birşeyi zulmederek yapmak isterse ona elemli azâbı tattırırız.

 

26- An o zamanı ki hani biz İbrâhim'e, bana hiçbir şeyi şerik tutma ve tavâf edenlere, namaz kılanlara, rükû edenlere, secde kılanlara tertemiz tut evimi diye Beyt'in yerini göstermiştik.

 

27- Ve insanları hacca davet et, uzak-uzak, bütün yerlerden yaya olarak, yahut hayvana binerek gelsinler sana.

 

28- Gelsinler de kendilerine âit olan menfaâtleri elde etsinler ve kendilerine rızık olarak verilen dört ayaklı hayvanları, muayyen günlerde Allah'ın adını anarak kessinler. Yiyin artık onlardan ve yok-yoksul fakiri de doyurun.

 

29- Sonra ihramdayken yapılmayan şeyleri yapıp temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve tavâf etsinler Beyt-al-atıyk'ı.

 

30- İşte budur hac ve Allah'ın, hürmeti emrettiği şeylere tâzîm eden kişiye bu hareketi, Rabbi katında hayırlıdır ve size, okunan şeyler müstesna, öküz, inek, koyun, deve helâl edilmiştir, artık çekinin putlara tapma pisliğinden ve çekinin yalan sözden.

 

31- Allah'ı bir tanıyıp ona şirk koşmaksızın ve kim, Allah'a şirk koşarsa sanki havadan düşmüştür de kuş kapmıştır onu, yahut da rüzgâr almış, pek uzak bir yere sürüp atmıştır onu.

 

32- İşte böyledir bu ve kim Allah dininin hükümlerini ulularsa şüphe yok ki bu hareket, yüreklerdeki çekinme duygusundandır.

 

33- Kurbanlık hayvanlarda, muayyen bir zamanadek faydalar var size, sonra varıp gidecekleri yer, Beyt-al-Atıyk'tir.

 

34- Her ümmete kurban kesmeyi meşrû kıldık davarlardan onlara rızık olarak verdiklerimizi keserlerken Allah'ın adını anmaları şartıyla ve bilin ki mâbûdunuz, bir mâbuttur artık ona teslîm olun ve müjdele itâat edip alçak gönüllü olanları.

 

35- Öyle kişilerdir onlar ki Allah anılınca yürekleri oynar korkudan ve uğradıkları müsîbetlere katlanırlar, namaz kılmaya devâm ederler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını harcarlar yoksullara.

 

36- Büyük develeri de Allah'ın size meşrû kıldığı kurbanlık hayvanlar olarak yarattık, onlarda hayır ve menfaat var size. Artık onlar, ayaktayken onları boğazlayın ve Allah'ın adını anın, yanüstü düştükleri zaman da hem siz yiyin ondan, hem de yoksulluğunu bildirip isteyen ve gizleyip istemeyen yoksulları doyurun; siz şükredesiniz diye böylece onları da râm ettik size.

 

37- Onların ne etleri Allah'a ulaşır, ne kanları, fakat sizin çekinmenizdir ki ona ulaşır. Sizi doğru yola sevkettiğin-den dolayı Allah'ı büyük bilmeniz için onları da râm etti size ve müjdele iyilik edenleri.

 

38- Şüphe yok ki Allah, inananlardan müşriklerin şerrini defedecek; şüphe yok ki Allah, hâinlikte ileri giden nankörlerin hiçbirini sevmez.

 

39- Kendileriyle savaşa girişilenlere, zulme uğradıklarından dolayı savaşmaya izin verildi ve şüphe yok Allah'ın, onlara yardım etmeye gücü yeter elbette.

 

40- O kişilerdir onlar ki ancak Rabbimiz Allah'tır dediklerinden dolayı haksız olarak yurtlarından çıkarıldılar ve eğer Allah, insanların bir kısmını bir kısmıyle defetmeseydi, içlerinde Allah adının çok anıldığı manastırlar da yıkılırdı, havralar da, kiliseler de, mescitler de ve Allah, kendisine yardım edene mutlaka yardım eder; şüphe yok ki Allah, kuvvetlidir, üstündür.

 

41- O kişilerdir onlar ki onları yeryüzünde yerleştirdik mi namaz kılarlar, zekât verirler, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar ve bütün işlerin sonucu, Allah'a varır.

 

42- Seni yalanlarlarsa onlardan önce gelip geçen Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de yalanlamışlardı.

 

43- Ve İbrâhim kavmi de, Lût kavmi de.

 

44- Ve Medyen ehli de yalanlamıştı ve Mûsâ da yalanlanmıştı da onların azâbını geciktirdim, bir mühlet verdim onlara da sonra helâk ediverdim onları; nasılmış beni inkâr etmek, nasıl da devletlerini felâkete çevirmişim.

 

45- Nice şehirler var ki halkı zâlim olduğundan helâk ettik onları ve o şehirlerin tavanları, duvarlarına çökmüş, yerle bir olmuş, ıpıssız kalmış ve nice kuyular kuruttuk, nice yüce köşkler yıktık.

 

46- Akıl ve tedbîre sâhip olacak akıl, duyup anlayacak kulak elde etmek için hiç de mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar? Gerçekten de gözler kör olmaz ama gönüllerdeki can gözleri körleşir.

 

47- Azâbın, çabucak gelip çatmasını isterler senden ve Allah, vaadinden caymaz kesin olarak ve Rabbinin katında bir gün, sizin sayıp durduğunuz bin yıl gibidir.

 

48- Ve nice şehir var ki halkı zâlim olduğundan mühlet verdik onlara da sonra helâk ediverdim ve dönüp gelecekleri yer de benim tapımdır.

 

49- De ki: Ey insanlar, ben ancak size, apaçık bir korkutucuyum.

 

50- İnanan ve iyi işlerde bulunanlaradır yarlıganmak ve güzel bir rızık.

 

51- Delillerimize karşı gelmeye uğraşanlara gelince: Onlar, alev-alev yanan cehennemin ehlidir.[3][3]

 

52- Ve senden önce, şeriât sâhibi veya başkasının şeriâtine uymuş hiçbir peygamber göndermedik ki o, bir şey dilediği zaman Şeytan, onun dileğine bir fitne katmaya uğraşmasın. Fakat Allah, Şeytan'ın katmak istediği şeyi bozar, sonra da âyetlerini sağlamlaştırır ve Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

 

53- Bu da, Şeytan'ın katmak istediği şeyi, gönüllerinde hastalık olanlarla yürekleri katı bulunanlara bir sınama yapmak içindir ve şüphe yok ki zâlimler, gerçekten pek uzak bir ayrılık içindedir. 215

 

54- Bir de bu sûretle kendilerine bilgi verilenler, bilirler ki Kur’ân, Rabbinden gelen bir gerçektir ve artık inanırlar ona, gönülleri, onunla tevâzuya erişir ve şüphe yok ki Allah, inananları elbette doğru yola sevk eder.

 

55- Kâfir olanlarsa, kıyâmet gelip çatmadıkça, yahut o kısır gün, onlara gelmedikçe onun hakkında şüphe etmekten kurtulamazlar.

 

56- O gün, saltanat ve tasarruf, Allah'ındır, aralarını hükmeder o, inanıp iyi işlerde bulunanlar, nîmetlerle dolu cennetlerdedir.

 

57- Kâfir olup delillerimizi yalanlayanlarsa, onlar içindir horlayan, aşağılatan azâp.

 

58- Allah yolunda yurtlarından göçenleri, sonra öldürülenleri, yahut ölenleri Allah, mutlaka güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır ve şüphe yok ki Allah, elbette rızık verenlerin en hayırlısıdır.

 

59- Mutlaka onları, hoşnut olacakları bir yere ithal edecektir ve şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir ve azâp etmede acele etmez.

 

60- Böyledir bu ve kim bir cezâya uğrar da cezâ edeni ona benzer bir sûrette cezâlandırırsa, sonra da gene aleyhine taşkınlıkta bulunulursa Allah yardım eder ona; şüphe yok ki Allah, suçları bağışlar, örter.

 

61- Böyledir bu, çünkü Allah, geceyi kısaltır, gecenin bir kısmını gündüz yapar, gündüzü kısaltır, bir kısmını gece yapar ve şüphe yok ki Allah, her şeyi duyar, görür.

 

62- Böyledir bu, çünkü Allah, gerçektir ve şüphe yok ki ondan başka neyi çağırırlarsa boştur, aslı yoktur ve şüphe yok ki Allah, pek yücedir, pek büyük.

 

63- Görmez misin, şüphe yok ki Allah, gökten yağmur yağdırır da yeryüzü yemyeşil olur; şüphe yok ki Allah, lütuf ve ihsân sâhibidir, her şeyden haberdardır.

 

64- Onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve şüphe yok ki Allah, müstağnîdir her şeyden ve odur hamde lâyık.

 

65- Görmez misin, şüphe yok ki Allah, râm etmiştir size yeryüzünde ne varsa ve emriyle denizde akıp giden gemiyi ve izni olmadıkça gökyüzünü yeryüzüne yıkmaz da tutar; şüphe yok ki Allah, insanları pek esirger ve rahîmdir.

 

66- Öyle bir mâbuttur ki sizi diriltti, sonra öldürür, sonra gene diriltir, fakat şüphe yok ki insan, pek nankördür.

 

67- Ve her ümmete bir din verdik, o dine göre ibâdette bulunurlar, artık seninle her hususta çekişmeye kalkışmasınlar ve Rabbinin yoluna çağır, şüphe yok ki sen, doğru yolu bulmuşsun.

 

68- Seninle mücâdele ederlerse artık Allah de, ne yaptığınızı bilir.

 

69- Allah, kıyâmet günü, ne hususta aykırılığa düştüyseniz, aranızda hükmeder sizin.

 

70- Bilmez misin ki Allah, gerçekten de bilir ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde; şüphe yok ki bu, bir kitapta tespît edilmiştir; şüphe yok ki bu, Allah'a pek kolaydır.

 

71- Ve bu hususta kendilerinin bir delilleri olmadığı ve bir bilgiye sâhip bulunmadıkları halde Allah'ı bırakırlar da başka şeylere kulluk ederler ve zâlimlere hiçbir yardımcı yoktur.

 

72- Onlara apaçık âyetlerimizi okudun mu yüzlerinde inkâr alâmetleri belirir, görüp tanırsın sen de; neredeyse âyetlerimizi onlara okuyanlara saldırıverecekler. De ki: Bundan daha şer, daha da beter bir şey haber vereyim mi size: Ateş. Allah, kâfir olanlara vaadetmiştir onu ve orası, dönüp gidilecek ne de kötü yer.

 

73- Ey insanlar, bir örnek getirilmede, dinleyin onu: Allah'ı bırakıp da taptığınız putlar yok mu, onlar, bir sineği bile yaratamazlar kesin olarak, hattâ hepsi bir araya gelse bile ve sinek, onlardan bir şey kapıp gitse onu da tekrar geri alamazlar ondan; isteyen de âcizdir, istenen de.

 

74- Onlar, Allah'ın büyüklüğünü hakkıyla bilemediler; şüphe yok ki Allah, kuvvet sâhibidir, üstündür.

 

75- Allah, meleklerden ve insanlardan peygamberler seçmiştir; şüphe yok ki Allah, duyar, görür.

 

76- Bilir ne varsa önlerinde ve ne varsa artlarında ve bütün işler, dönüp Allah'a varır.

 

77- Ey inananlar, rükû edin, secde edin, kulluk edin Rabbinize ve hayır işleyin de kurtulun, erin muradınıza.

 

78- Ve Allah için hakkıyla savaşın. O seçti sizi ve dinde bir güçlük vermedi size; babanız İbrâhim'in dini. O mâbuttur daha önce ve bu Kur'ân'da size Müslüman adını takan, Peygamber, size tanık olsun, siz de insanlara tanıklık edin diye. Artık namaz kılın, zekât verin ve sarılın Allah'a, odur dostunuz; ne de güzel dosttur, ne de güzel yardımcı.


 


[1][1]) Zertüşt dinine mensup bulunanlara "Mecusi" denegelmiştir. Hz. Peygamberin, bu din mensuplarına

 

 yapılacak muâmeleyi talim ederken, onlarla Kitap Ehli muâmelesinde bulunun dediği rivâyet edilmiştir,

 

 Şeyh Şihabeddin Sühreverdî-i Maktul (ölm. 1191), "Hikmet-ül-İşrak" ında Zertüşt'ün, peygamber

 

 olduğunu söyler, bu kitabı şerheden Kutbeddin Şirâzı de aynı inancı taşır (Mevlânâ Ebül-Kelâm Azâd -

 

 Prof. Said Nefisi: Zülkarneyn yâ Kuruş-i Kebir, s. 81-83. 2. sûrenin 62. âyetine ait izaha da bakınız).

 

 

[2][2]) Bu iki bölükten maksat, Bedir'de, ilk karşılaşanlardır, yani Abdülmuttalip oğlu Hamza, Ebu-Tâlip oğlu

 

 Ali, Hars oğlu Ubeyde'yle düşmanları olan ve onlar tarafından öldürülen müşriklerden Rabia oğlu Utbe,

 

 Utbe oğlu Velid ve Rabia oğlu Şiybe'dir (Mecma, 2, 166).

 

 

[3][3]) Kur’ân'ın 53. sûresinin 19 ve 20. âyetlerini okuyan Hz. Muhammed (s.a.a)'in, bu âyetlerden sonra

 

 "onlar yüce ak kuşlardır, gerçekten de elbette şefaatleri uludur" dediği ve Lât, Menât ve Uzzâ adlı

 

 putları övdüğü ve bu sözleri duyan müşriklerin, Muhammed' le aramızda bir şey kalmadı, bizim putlarımızı

 

 övdü, biz de bir ulu Tanrının varlığını biliyorduk, fakat putlarımız da bize şefaatçidir diyerek sûrenin

 

 sonundaki secde âyetini duyunca müminlerle berâber secde ettikleri, İbn-i Abbas'tan rivâyet edilmiştir.

 

 Ona göre bu sözleri, Hz. Muhammed (s.a.a)'e Şeytan söylemiş, o da vahiy sanarak okumuştur. (Devamı,

 

 sonnot No: 44)