HEDİYE VE ZİYARET

 

Görüşmelerin daha lezzetli ve daha tatlı geçmesi için bir hediye ve armağanla birlikte olması ne de güzeldir!

Hediyenin kendisi, sevgi ve muhabbet kazandırır. Eğer bu hediyeler yolculuk ve ziyaretlerden sonraki görüşmelerde verilirse daha yerinde ve güzel olur. Mevlamız İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Hediye sevgi kazandırır.”[1]

Bu iş, hem yolculuktan dönüşleri tatlı yapar, hem de hatıralarda canlı kalmasını sağlayan bir anı olur. Nice insan, bir seferin tatlı hatırasını sadece yolculu­ğun bir hediye ve armağanı vasıtasıyla anımsayarak korur. Çocukluk döneminde alınan bayramlıklar ve öğrencilerin aldıkları ödüller, onların hayatının en tatlı ve belki de en unutulmaz hatıratlarıdır.

Bir ailenin fertleri, yolcularının Hacdan, Meşhet’ten, yurt içi ya da yurt dışı seferlerinden dö­nüşlerini gözlediklerinde, döndükleri vakit, “hediye” kelimesi, dillerde söylenen ve akıllardan geçen en tatlı kelimedir. Bu yolla aile fertleri de mutlu oluyorlar.

Hediye götürmek (münasip ölçüde ve insanın itibarına göre olursa) İslamî bir sünnettir ve yolcu­nun yolculukta dahi onları hatırladığını göstermekte­dir.

Mühim olan hediyenin kendisidir, onun kıymeti o kadar önemli değil; yani, hediyenin manevi ve duy­gusal değeri dikkate alınır, onun maddi ve parasal yönü değil.

Bazen bir şişe esans, bir tespih ve seccade, bir kitap ve dergi, bir çift ayakkabı ve bir takım elbise, bir çanta ve çorap, yolculuğun yapıldığı yere ait yerel bir tatlı ve meyve… unutulmaz bir sevinç meydana getirir.

Hediye Ne Olursa Olsun

Hediye götürmek için, yolculuğun uzun ve uzak bir yere olması şart değildir. Yine hediyenin pahalı ve maddi değerinin yüksek olması da şart de­ğildir. Armağanın kendisi ve yolculuk hediyesinin maddi kıymeti düşük ve miktarı az da olsa, arzettiğimiz gibi başlı başına manevi ve ahlâkî bir değerdir. En güzel ahlâk örneği olan Allah Resulü’nden dinleyelim:

“Sizden birisi yolculuğa çıktığında, evine ve ailesine döndüğü vakit, onlara bir taş bile olsa mutlaka bir hediye ve armağan götürsün!”[2]

Allah Resulünün maksadının, “taş götürmek” olmadığı açıktır. Belki, hediye ne kadar ucuz ve naçiz olursa olsun, onun bir konumunun olduğunu ve evin erkeği ya da büyüğünün, elleri boş ve hediyesiz olarak ailesi­nin yanına dönmemesi gerektiğini buyurmak iste­miştir.

Elbette eğer yolculuk, manevi bir yolculuksa (hac, umre, kabir ziyaretleri), bilinçli ve mektebî yolculardan beklenilen, seferden aileleri ve dostları için maneviyata yönlendiren hediye türlerini getirmeleri; seferden aldıklarını, edindiklerini, öğ­rendiklerini ve tecrübe ettiklerini, ziyaretine gelen­lere bir armağan olarak takdim etmeleri ve onları kendi yolculuklarının manevi ve ruhani fezasında gezdirmeleridir.

Ama maalesef bu çeşit armağanlara çok nadir rastlanılmaktadır. Bizim ziyaretçilerimiz; maneviyatı hatırlatan, hidayete vesile olan, psikolojik rahatlan­mayı sağlayan ve eğitsel hediyelerin dışındaki şey­lerle çanta ve valizlerini doldururlar. Ancak parmakla sayı­labilecek kadar az olan bilinçli ziyaretçiler –Allah sayılarını artırsın- bunun dışındadırlar.

Hastayı Ziyaret

Sosyal ahlâkın bariz örneklerinden biri hastaları ziyaret etmektir. Hastayı ziyaret, ister ikamet ettiği­miz şehirde olsun, ister başka bir şehre giderek olsun, ister akrabalar ve yakınlardan olsun, ister dost ve tanıdıklardan olsun, isterse de kimsesiz olan garip ve yabancı hastalar olsun.

Sadî’nin dediği gibi:

“Afiyetin değerini, bir musibete duçar olan kimse bi­lir.”[3]

Sağlık, bilinmeyen ilahî nimetlerden biridir. Has­talanan bir kimse, dostların ve akrabaların kendisine uğramaları ve durumunu sormaları için yollarını gözler ve  kendisini sormalarından mutlu olur.

Çok fazla mükafata ve Halık ile mahlukun rıza­sına sebep olan en iyi işlerden biri de, hastaları ziya­ret etmektir.

İslam’da bu amelin özel bir âdabı vardır. (Onlardan bazıları şunlardır:) İnsanın, hastanın halini sormak için onun yanına gitmesi, az oturması (eğer hastanın ken­disi, daha çok oturmanızı ister ve ısrar ederse  o başka) hastanın elini tutması, nabzını yoklaması, elini onun alnına koyması, hastaya dua etmesi, ondan dua rica etmesi uygundur. Ancak bunları yerine getirmeye çalışırken hastaya ve ailesine bir zahmet sebebi ol­mamaya dikkat edilmelidir.[4]

Hastayı ziyaret etmeye giderken, elinde, günün şartlarına ve kültürel geleneklere göre yaygın olan münasip bir hediye de götürmesi çok iyidir.

İmam Sadık (a.s)’ın hizmetçilerinden biri şöyle anlatır: “Tanıdıklardan biri hastalandı. Biz, dostlar­dan müteşekkil bir toplulukla onun ziyaretine gitmek için yola çıktık. Yolda İmam Sadık (a.s)’la karşılaş­tık. İmam sordu: “Nereye?”

“Falan şahsın ziyaretine gidiyoruz” dedik.

İmam: “Durunuz” dedi.

Biz de durduk. İmam sordu: “Acaba elma, armut ve esans gibi bir şey yanınızda var mı?”

“Hayır, bunlardan hiçbiri yanımızda yok” dedik. İmam buyurdu: “Hastanın yanına ne götürülürse götürülsün, onunla mutlu olduğunu, onun rahatlamasına sebep olduğunu bilmiyor musunuz?”[5]

Hatta bu, ruhî hoşnutluklar sayesinde hastanın fiziki rahatsızlığını azaltmaktadır. Bu, şu anki psikoloji il­minde ve yeni gelişen tıbbi tedavilerde bile hastayı iyileştiren bir tavsiye olarak söz konusu edilmekte ve yerine getirilmesi istenmektedir.

Nebevi Ahlâk

Hastaların evine gidip gelmek, onları ziyaret et­mek, durumlarını sormak peygamberlerin ahlâkı olup irtibatların tahkimi, dostlukların ve ailevi yakınlaş­manın sebebidir.

İslam Peygamberi (s.a.a) de hastaların ziyaretine giderdi. Hatta bir defa, Yahudi olan bir hasta komşu­sunun ziyaretine bile gittiği kaydedilmiştir.[6]

Ziyaretlerde önemli olan ve onları değerli hale geti­ren; Allah için yapılması ve temiz bir kalple ger­çekleştirilmesidir. Hatta dostluk, arkadaşlık, çalışma ve mevki bakımından arada hiçbir irtibatın bulunma­dığı hastaların ziyaretine gitmek önemlidir. Bu, hastanın sahipsiz, kimsesiz, yabancı ve garip olduğu ve herkes­ten daha çok ziyaretçilerin yollarını gözlediği du­rumlarda hissedilmektedir. Hastaların ziyareti ile ilgili rivayetlerde göze çarpan Fillah (Allah yolunda ve Allah için) kelimesi, aslında bu hassas nükteye işaret etmektedir.

Bu cevher nasıl kazanılabilir ve ziyaretlerde bu ilahî niyet nereden teşhis edilebilir?

Riyasız Ziyaretler

Siz bir hasta ziyaretine gittiğiniz vakit, hangi amaçla gidiyorsunuz? Acaba, onun ve ailesinin son­radan yapacakları şikayetlerden ve serzenişlerden ötürü mü? Ya da komşu olduğu, tanıdık olduğu için, yarın yüz yüze ve göz göze geleceğinizi düşündüğü­nüzden dolayı mı? Yahut, reis ve sorumlu biri olduğu için mi? Yoksa Allah için mi?

Elbette bir hastanın ve onun ailesinin gönlünü al­mak, ya da komşunun ve reisin haklarına riayet et­menin ayrı ve önemli bir yeri vardır.

Ancak, acaba bir gün elinize bir kutu tatlı ya da bir poşet meyve alıp da hastanelere gidip, kimsesi olmayan ve tanımadığınız bir hastayı ziyaret ederek hediyeyi ona verdiğiniz olmuş mudur? Savaş günle­rinde bazı insanlar, akrabalarından uzak ilçelerde yaralı olan ve hastanelerde tedavi görmekte olan Al­lah erlerinin ziyaretine giderlerdi. Halbuki, o insanla­rın bu savaş yaralılarıyla herhangi bir yakınlıkları olduğu için değil, sadece Allah için; dinî ve insanî görevlerini yerine getirmek için giderlerdi.

Bu davranış çok kutsaldır ve kıyamet gününde ilahî hesabı kolaylaştırmanın vesilesidir. Bir kutsi hadiste şöyle gelmiştir:

“Her kim benim yolumda (benim için) bir mümini ziyaret ederse, beni ziyaret etmiştir.”[7]

Başka bir hadiste de şöyle geçmektedir:

“Kıyamet gününde Allah (c.c) insanoğluna hi­tap eder: “Ben hastalandığımda neden ziyaretime gelmedin?” İnsan cevaben şöyle der: “Allah’ım! Sen iki cihanın ilahısı­nız. Sizin ziyaretinize nasıl gelecektim?” Şu cevap işitilir: “Falan kulum hastalandı ve onu ziyaret etmedin! Eğer onun ziyaretine gitseydin, beni onun yanında bulacağını bilmiyor muydun?”[8]

Üstelik, hastayı ziyaret, insana kıyameti hatırlatır, onun dikkatini sağlık nimetine çeker ve selamette olduğu için şükretme zeminini hazırlar. Allah Resulü’nden şöyle rivayet edilmiştir:

“Hastaların ziyaretine ve cenaze merasimle­rine katılınız ki size ahireti hatırlatır.”[9]

Ziyaret ve Beklentisiz Hediyeler

Eğer hastayı ziyaret etmeye, hediye ve armağan ver­meye, ilahî bir yön verir ve onları Allah için yerine getirirsek, hem büyük mükafatlar alırız, hem de bu çeşit sünnetlerin sosyal ilişkilerde revaç bulmasına katkıda bulunmuş oluruz.

Bu hesapla, hediye vermede, armağan götürmede, ya da hastayı ziyaret etmede asla karşılık ve beklenti içerisine girilmemelidir. “Ben onun ziyare­tine gittim, o benim ziyaretime gelmedi” gibi şika­yetler kapasitesizlik ve dar görüşlülüktür. Ya da siz hastalandığınızda, sizi ziyarete gelmeyenlere siz de aynı karşılığı vermemelisiniz; cömert, kerim ve büyüklere yakışır bir şekilde davranmalısınız.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Seni ziyaret etmeyenin ziyaretine git ve sana hediye getirmeyene hediye götür.”[10]

Ve… ihlas, geniş görüşlülük ve bü­yüklük bu gibi yerlerden anlaşılmaktadır.

 


[1] Gurar’ul-Hikem, c. 7, s. 421, Danişgah baskısı

[2] Mekarim’ul-Ahlâk, Tabersi, s. 266; Bihar, c. 79, s. 283

[3] Gülistan, b. 8

[4] Mekarim’ul-Ahlâk, b. 11

[5] Mekarim’ul-Ahlâk, s. 361

[6] a. g. e, 359

[7] a. g. e, 360

[8] Mizan’ul-Hikme, c. 9 s. 128

[9] a. g. e, 130

[10] Kenz’ul-Ummal, Muttaki-yi Hindi, H: 25150

index