KOMŞULARLA

 

Acaba şimdiye kadar komşuların elinden rahatsız olacak bir du­ruma gelmiş misiniz?

Ya da tersine, komşuların sizden rahatsız olup küstükleri olmuş mu?

Sebep nedir? Ve… Bu durumlar nasıl önlenebilir?  birlikte yaşama ve komşularla iyi  ilişkiler nedir?

Bu mesele, bazen komşu haklarını tanımaya bağ­lıdır. Bazen de bunun kökü bu haklara riayet etme­meye dayanır. İslam mektebinin pratik ilkelerinde ne gibi nükteler mevcuttur?

Komşunun Gölgesi

Acaba iki komşu, sadece gölgede mi ortak ve bir­birlerine yakındırlar? Yoksa kimi hak, hukuk, sınır ve ölçüler de mi var?

Bazıları derler: “Dört duvarlık, ihtiyarlık (serbestlik).” Ama bu söz, mantıklı, meşru ve örfe uygun bir söz olmadığı gibi  şeriat ve akılla da uyuşma­maktadır.

Gerçi insanları, evlerin duvarları birbirinden ayırır ve herkes sınırları belirlenmiş bir eve girerek yaşa­mını sürdürür. Ancak sosyal hayat, toplumun fertle­rini; irtibatlarda, gidiş-gelişlerde, karşılaşmalarda ve muamelede daima birbirlerine karşılıklı olarak muh­taç olan bir ailenin azaları şeklinde ele alır.

Bu yüzden komşulardan herhangi birinin gölgesi, diğerine sükunet bahşetmeli ve herkes komşusunun göl­gesi altında emniyet, rahatlık ve güven hissetme­lidir. Bu mesele, muaşeret ilkeleri ve islamî ahlâkın önemle üzerinde durdukları bir meseledir.

Dinî metinlerde, “Hüsn’ül-Civar” (Güzel Komşuluk), “Teahhüd’ül-Ciyran” (Kom­şunun Sorumluluğu) vb. adında kimi konular göze çarp­maktadır. Yani, komşulara uğrayarak durumlarını sorma, onlarla güzel ge­çinme, onlara eziyet etmeme, onların tarafından gelebilecek her türlü kötü davra­nışlara karşı sabırlı ve tahammüllü olmak.

Nasıl ki siz, komşularınızdan olgun ve anlayışlı olmalarını, ufak bir meseleden dolayı öf­kelenip bozulmamalarını bekliyorsanız, aynı şekilde komşularınız da sizin böyle olmanızı beklemekteler.

Dini ruhiye ve islami kardeşlik, toplum bireyleri­nin arasında ne kadar çok yerleşirse, o oranda irtibatlar daha yakın, ilişkiler daha samimi, mesa­feler daha az  olur ve iki komşu birbirlerinin pazusu olurlar; gam ve sevinçte, rahatlık ve sıkıntıda birbirleriyle ortak olurlar. Bunun tam tersi Batılı, Av­rupalı ve garbzede toplumlarda mevcuttur. Dinî alakalar ne kadar soluk ve za­yıf olurlarsa, yaşam da o oranda so­ğuk ve  bıkıcı olur. Yaşam; iki komşu ve mahalle arasında, bir tek duvar değil, birçok duvarların bulunduğu veya aynı cadde ve sitede ikamet etmele­rine rağmen komşunun, alt, üst, yan ve karşı komşu­sunun durum ve yaşantısından habersiz olduğu Batı toplumlarının yaşayışına benzeyecektir.  

Bu şekilde yaşamak, gerçekten insanî ve islamî midir? O zaman toplumsal muhabbet ve sıcak alaka­ların yeri nerede?

Komşu kimdir? Bizim ona karşı vazifemiz nedir? Komşuluğun sınır ve haddi nereye kadardır?...

Güzel Komşuluk

İyi komşuluk, sadece ülkeler arası ilişkilerde ge­çerli olan siyasi bir deyim değil ve sadece uluslar arası işlevi olan bir kelime de değildir. Aynı mahal­lede kalan­lar yahut iki komşunun ilişkilerinde de ge­çerlidir.

En iyi eve sahip olmak, komşular kötü ve halka eziyet eden kimseler olduktan sonra, bedava bile olsa pahalıdır! Bilinçli ve akıllı insanlar, mahallesi iyi, kom­şuları sağlam ve kültürlü olan bir yerde ev satın alırlar. Aksi takdirde  ya evlerini değiştirmeli ya da ömürlerini sıkıntı ve ıstırap içerisinde geçirmelidirler. Ev, dükkan ve işyeri alımında komşu­lara dikkat etmek, akıllılığın nişanesidir.

Hz. Ali (a.s),  oğlu İmam Hasan’a, dünya görmüş ve tecrübeli bir baba olarak şöyle vasiyette bulunmaktadır:

“Yola çıkmadan önce, yol arkadaşını ve evden önce komşuyu sor.”[1]

İyi  komşulara sahip olmak, büyük bir nimettir ve iyi komşu olmak, muhabbet getirici ve dostluk kuru­cudur. Kalpler sürekli dostluk ve iyiliğin mayalandığı ve sızdığı yerlere meylederler. Hayır nerede olursa, insanlar da orada bir araya gelirler, bireyler ve toplum ümitvar olup yerleşim merkezi de âbat olur. İyi davranışın, komşulukta, azametli bir toplum oluşmasında ve sosyal yakınlıklarda büyük bir rolü vardır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Komşuluğu iyi olanın komşusu çok olur.”[2]

Başka bir hadiste İmam Sadık (a.s)’dan şöyle bir hadis nakledilmiştir:

“İyi komşuluk, hem memleketleri bayındır hale getirir, hem de ömürleri uzaktır.”[3]

Bu iki hadiste, komşuluktaki iyi tavrın, hem toplum­sal kemal ve bayındırlık açısından verimli bir hareket olduğuna, hem de bireylerin menfaati ve psikolojik sağlığına işa­ret edilmiştir. Elbette  onun uhrevî mükafatları hakkında da birçok hadis nak­ledilmiştir.[4]

İyi Komşuluk Hakkında Tavsiyeler

Hz. Ali (a.s), insanların en bedbahtı, en katı kalp­lisi ve şaşkını tarafından darbe yiyip yatağa düştü­ğünde, şahadet eşiğinde, oğullarına ve takipçilerine yaptığı değerli vasiyetlerinin bir kısmı da komşu haklarıyla ilgiliydi.

Bu öğüt, Hz. Ali (a.s)’ın ömrünün en son dakikala­rında yaptığı öğütlerdendir. O Hazret şöyle buyurdu:

“Komşularınız hakkında Allah’ı göz önünde bulundurun. Zira bu vasiyet Peygamberinizin vasiye­tidir. Allah Pey­gamberi, kom­şular hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, biz, Hazretin onları miras alanlardan kılacağını zannettik.”[5]

İmam Sadık (a.s) da bir sözünde şöyle buyur­muştur:

“Namazlarınızı camilerde kılınız ve insan­larla iyi komşuluk yapınız.”[6]

Eğer  İslam mektebinin emirlerine göre, doğru bir şekilde komşu­larla geçi­nirsek, bu iyi geçinme sayesinde dostluklar doğacak, problem­ ve sıkıntılar giderilecek ve insanlar rahatlığa kavuşarak güçlü bir ruh kaza­nabileceklerdir.

Bazen de komşunun çilesi çekilmeli. Bu iyi bir komşuluğun şartıdır. “İyi komşuluk”, sadece kom­şulara bir eziyet ve zarar vermemek değildir. Bazen, komşudan bize gelen eziyetlere ve kötülüklere karşı sabretmek de bu iyi komşuluğun nişanesidir. Eğer iliş­kilerimizin kesilmesini istemiyorsak, çok sabırlı ol­malı ve tahammül göstermeliyiz. Yoksa kötü cevaba kötü karşılık vermek, çirkin dav­ranışlara aynısıyla mukabelede bulunmak, hakir bir ruhun ve him­metten yoksun oluşun alametidir. Bu işi herkes yapabilir. Geçinme ve tahammül; irade, iman ve büyüklük isteyen bir haslettir.

Arkadaşlık, ortaklık, dostluk, evlilik, yol­culuk, aynı yerde çalışmak vb. alemlerde de bazen değirmenin alt taşı gibi sağlam olunmalı, dar kapasiteli ve takatsiz değil.

İmam Kazım (a.s) buyurmuştur:

“Güzel komşuluk, sadece eziyet etmemek değil; güzel komşuluk, komşunun eziyetine karşı sabırlı olmandır.”[7]

Bu çeşit hadislerin, komşuya asla eziyet etmeye ruhsat vermedikleri apaçıktır. Eğer, komşunun ezi­yetle­rine tahammül etmekle ilgili tavsiyeler yapıl­mışsa, onlar­dan daha ziyade ve daha şiddetlisi, kom­şularla güzel geçinmek ve onlara eziyet etmemekle ilgili tavsiyeler nakledilmiştir. Komşuların rahatsızlık ve eziyetlerine sebep olmak, top­lumsal ahlâkın en kötülerindendir.

En Son Sınır

Her şeyde, sınır, ölçü ve yasaklar mevcuttur. Bu sınırlar çiğnendiği zaman, sayfa değişir ve durum başka bir şekil alır. Komşudan gelen zahmetler ve eziyetlere karşı sabretmek de bu şekildedir. Bazen bu eziyetler en son sınır olan bir dereceye ulaşır, yasak­lar ihlal edilir ve başkalarının saygınlıkları zarar gö­rür. Çünkü, insanlara eziyet eden komşu, yasaklara dikkat eden biri değildir.

Tarihte geçtiğine göre bir adam Peygamber (s.a.a)’in hu­zuruna gelerek komşusunun eziyetinden şikayette bulundu. Haz­ret buyurdu: “Git ve tahammül et.” İkinci sefer tekrar geldi ve şikayet ederek feryat etti. Peygamber (s.a.a) tekrar ta­hammül ve sabır göstermesini emretti. Komşusunun ezi­yeti tahammül sınırlarını aşan bir seviyeye geldi. Üçüncü sefer tekrar Peygamber (s.a.a)’in yanına gelerek şikayette bulunduğunda, Hazret şöyle tavsiye etti:

“Cuma günü, millet Cuma namazına gittiğinde, evindeki eşyaları dışarı dök ve namaza gidenlerin görmesi için onların yolu­nun üzerine bırak. Bunun sebebini sorduklarında, onlara başından geçen­leri anlat.”

O adam da aynı şekilde yaptı. Eziyet eden komşu onurunu tehlikede görünce, vakit kay­betme­den  onun yanına  alelacele geldi, özür diledi, eşyalarını tekrar evine almasını rica etti. Bir daha o şekilde hareket etmeyeceğine dair söz verdi.[8]

Bu, pervasızlığın ve lütuflara ve iyiliklere yapılan nankörlüğün neticesidir. Allah’ın lütfü hatalı insanlarla müdara eder, ancak… “sınırı aştıklarında rüsva eder.” Başkaları­nın yu­muşaklığı ve tahammülü suiistimal edilme­meli, onların saygınlık ve büyüklükleri, zaaf ve beceriksizliğe yorumlanmamalıdır.

Komşunun Hak ve Hududu

Komşuluk haklarına riayet etmenin hududu ve gü­zel ahlâka sahip olmak, sadece evin sağ ve sol tara­fındaki komşularla sınırlı değil ve sadece eziyet et­memekle özetlenmez.

Başvurmak, uğramak, durumlarını sormak, gidip gelmek, yardım etmek, hastayı ziyaret etmek, infak etmek, sadaka vermek, ihtiyaçlarını gidermek, dertlerini paylaşmak ve… her komşunun omzunda bulunan kom­şuluk haklarındandır. Aynı zamanda bunlar, civan­mertlik ve yiğitliğin nişaneleridir. Mertlerin önderi Ali b. Ebi Talip şöyle buyurmuştur:

“Komşuları sormak, yiğitlik­ ve civanmertliktendir.”[9]

İmam Bakır (a.s) da, Şiilerin, takipçilerinin ve Ehl-i Beyt’in çizgisinde yürüyenlerin sıfat ve ahlâk­larını belirtirken, söz konusu olan hakka da değinerek şöyle buyurdu:

“Bizi takip edenlerin nişanelerinden biri de, muhtaç olan komşuları, yoksulları, borçluları ve yetimleri sormalarıdır.”[10]

Şerefli ve vicdanlı  bir insan; kom­şuları mahrum ve yoksul, yetimler sahipsiz, aç insanlar perişan ve borçlular aciz bir halde ortada kalmışken, bunların sorunlarını gidermeye gücü olmasına rağmen nasıl se­yirci kalabilir, karnı tok olarak yatabilir ve rahat edebilir?

İslam Peygamberi’nin, tarihin karanlıkları üzerin­de parlayan nurani sözü bu durumlar içindir:

“Komşusu açken tok yatan kimse bana iman etmemiştir.”[11]

Evet! Müslümanlık amel iledir, iddia ve sloganla değil.

Bu hukuk ve riayetler, hadisin buyurduğuna göre, her taraftan kırk evdir. İmam Sadık (a.s), Resul-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Her dört taraftan kırk eve kadar olan evler, komşu sayılırlar.”[12]

İmam Bakır (a.s) da şöyle buyurmuştur:

“Komşuluk sınırı, her taraftan; önden, arka­dan, sağdan ve soldan kırk evdir.”[13]

İslam’ın açıklamış olduğu bu hak, sınır ve ölçüler, bir sorumluluk olarak telakki edilir ve gerektiği şe­kilde riayet edilirse, İslam toplumunda muh­taçlar, garipler ve sahipsiz yoksullar, ellerinden hiç­bir şey gelmeyen çi­lekeşler ve onurundan yüzlerini to­katla kırmızı tutan fakir in­sanlar bulunmayacaklardır.

Bu bölümü, büyük bir muhaddis olan Şeyh Abbas-ı Kummi’nin sözüyle bitiriyoruz:

“…Komşuyla iyi geçinme hakkında birçok hadis vardır ve güzel komşuluk da, sadece komşuya eziyet etme­mek değildir. Belki, eziyet ve kötü­lüklerine tahammül de bu cümledendir. Aynı şekilde selam vermek, hastalandığı va­kit ziyaret et­mek, bela ve musibetlerde teselli vermek, bayram ve sevinçli günlerde, tebrik ve kutlamada bulunmak, yanlışlarına göz yummak, sırla­rını ve gizli işlerini açığa çıkarmamak, bir ihti­yacı olduğunda ona yardım etmekten geri kalma­mak da iyi komşuluk ilişkilerinden sayılır. Hatta evinin duvarının üstüne bir direk  bırakma veya oluğunu  evi­ne taraf koyma gibi işlerde bile ona sorun ve zorluk çıkarmamalı­sın…”[14]

 


[1] Nehc’ul-Belağa, S. Salih, M: 31

[2] Gurar’ul-Hikem, c. 7, s. 49

[3] Kafi, Kuleyni, c. 1, s. 667, H: 7, 8 ve 10

[4] Usul-u Kafi, c. 2, “Hakk’ul-Civar” babı; Sefinet’ul-Bihar, “Cevr” sözcüğü

[5] Nehc’ul-Belağa, S. Salih, M: 47

[6] Kafi, c. 2, s. 635

[7] a. g. e, 667

[8] Sefinet’ul-Bihar, c. 1, s. 191 / Kafi, c. 2, s. 668

[9] Gurar’ul-Hikem, c. 7, s. 49

[10] Kafi, c. 2, s. 74

[11] Sefinet’ul-Bihar, c. 1, s. 192

[12] Kafi, c. 2, s. 669

[13] a. g. e

[14] Sefinet’ul-Bihar, c. 1, s. 693

index