Ruhları şad eden ve yaşamları mutlu kılan, görüşme ve ziyarettir. Gerek dostluk görüşmeleri olsun, gerek akrabalık! Özellikle eğer görüşmelerde, kalbe hoş gelen sözler söylense, tatlı hatıralar zikredilse ve sorunları gidermede metot birliğine varılsa yaşam daha hoş ve tatlı olur.
Müslüman kardeşleri ziyaret etmek ve müminlerle diyalog halinde olmak din evliyalarının tavsiyesidir. Bu, hem ümmetin derunî irtibatlarını sağlamlaştırır, hem muhabbetleri artırır, hem üzüntüleri giderir ve hem de Allah ve Resulü’nü sevindirir. Bundan daha iyi ne iş olabilir?
Bu çeşit görüşmelerin Allah için olması, temiz bir gaye ile icra edilmesi ve İslamî bir sünneti yerine getirme niyetiyle olması ne güzeldir! Bu görüşmeler; dünyevi tamahlar, maddi amaçlar, menfaat elde etme ve tüccar bir kafayla yapılmamalıdır.
Bazen gidiş-gelişler ve ziyaretler, fayda vereceği yerde zarar vermekte; bazen de bir şeyler öğrenmek ve uhrevi değerler için olması gerekirken, günahı artırmaktan ya da fırsatları kaçırmaktan başka bir sonuç vermemektedirler.
Bilinçli insanlar, bütün görüşmelerden yararlanmaya ve fırsatların elden çıkmasını önlemeye çalışıyorlar.
İnsan, engelleri yıkarak kendini ve yaşamını inziva ve yalnızlıktan kurtarmasıyla, toplumsal, yardımlaşma ve bir arada yaşama ruhunu güçlendirmelidir. Kendisinin ve ailesinin ayağını; imanlı fertlerin, kültürlü ve şerefli ailelerin yanına gidip-gelmekten kesenler, hayır kapılarını kendi yüzlerine kapatırlar. Bu çeşit inzivalar, insan için bir ye’s ve ümitsizlik durumunu meydana getirmez mi ve psikolojik bir kriz oluşturmaz mı? Bu çeşit davranışlar, hayatın mutluluğunu silip-süpürmez mi?
İmam Sadık (a.s), kendi ashabına şöyle tavsiyede bulunmuştur:
“Birbirinizle görüşünüz, mülakat ediniz, emrimizi (velayet meselesini) hatırlayarak birbirinize hatırlatınız ve onu canlı tutunuz.”[1]
Bu hadis; yapıcı, eğitsel, çok yönlü ve gayeli görüşmelerin içeriğini açıklamaktadır. Ehl-i Beyt taraftarlarının, İmam’ın emriyle sahip oldukları mektebî içerikli bu mülakatları, ümmetin can bulması ve sırat-ı müstakimden ayrılmaması için, velayet ve imamet mektebinin meram ve siyasi felsefesinin canlı tutulmasına sebep oldu.
Bir araya gelmeler, görüşmeler ve mülakatlarda, fert ve ailelerin birbirlerinin dert ve sorunlarından haberdar olmaları ve imkanları ölçüsünde onları ortadan kaldırmak için çabalamaları uygundur. Meşveret, birlik-beraberlik ve dert ortağı olmak, bu faydaların bir parçasıdır. Sorunların çözümünde gerekli çalışmalara iştirak etmek ve muhtaçlara yetişmek de diğer bir parçasıdır.
Hayseme şöyle der: “Ben İmam Bakır (a.s)’la vedalaşmak için O hazretin yanına uğradım. İmam (a.s) bana şöyle buyurdular:
“Ey Hayseme! Dostlarımız ve taraftarlarımızdan herhangi birini görürsen, onlara selamımızı ilet, onlara ilahî takvayı hatırlat ve zenginlerin fakirlere uğramalarını, güçlülerin zayıfların hallerini sormalarını, hayatta olanların vefat edenlerin cenaze merasimine katılmalarını, birbirlerinin evlerine gitmelerini tavsiye et. Bu çeşit görüşmeler, emirimizin ihya edilmesine (Velayet çizgisi ve Ehl-i Beyt rehberliğinin canlı kalmasına) sebep olur.”[2]
Eğer görüşmeler böyle bereketlere sahip değillerse, vakti ve sermayeyi telef etmekten başka bir şey değildir.
Bir topluluk birbirlerinin etrafında toplanır, birkaç saati sohbetle geçirir ve bu toplantının sonunda bütün o sohbet ve konuşmalardan akıllarında herhangi bir şey kalmazsa ve ellerine hiçbir şeyin geçmediği görülürse, bu fırsatı telef etmeleri ne kadar yazık? Ama eğer ilmî ve sosyal meseleler fikirlerin aydınlanmasına yardımcı oluyorsa, hatıra ve anıların anlatılması, başkalarının ders ve ibret almasına sebep oluyor ve onlara yol gösteriyorsa, başkalarının durumlarını anlatarak aynı dertleri paylaşma ve yardımlaşmaları takviye ediyorsa, bu çeşit mülakatlar, verimli mülakatlardır.
İmanlı bir toplumda, imanlı fertlerin bağlılıkları gereklidir. Bu bağlılık, görüşmeler sayesinde meydana gelir ve sağlamlaşır.
Rivayetlerde; “Müminin Ziyareti” adında bir bab vardır. Bu babda gelen rivayetler, görüşmeleri tekit etmektedir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Bir müslüman, kendi din kardeşini Allah yolunda ve Allah için ziyaret ederse, Allah-u Teâla ona şöyle seslenir: Ey ziyaretçi! Ne mutlu sana! Cennet sana hoş ve güzel olsun.”[3]
Bu görüşmelerin iki rüknü vardır: Görüşmeye giden ve görüşmeyi kabul eden. (ziyaret eden ve ziyaret edilen).
Ziyarette ilk adımı atanın fazileti daha çok ve mükafatı daha çoktur. Bu, Peygamber (s.a.a)’in sözüdür:
“Mümin kardeşinin ziyaretine gidenin mükafatı, ziyaret edilen şahsın mükafatından daha büyüktür.”[4]
Kendi şahsi işlerini bahane ederek görüşmelerden, sıla-yı rahimden ve gidiş-gelişlerden bağlarını koparanlar, bunları da kendi işlerinden, hatta en önemli işlerden saymalıdırlar. Bu, Resulullah (s.a.a)’in siretine tabi olmaktır. Bir hadiste şöyle geçmektedir:
“Peygamber (s.a.a), müslümanlardan birini üç gün görmeseydi, onun durumunu sorardı. Peygamber (s.a.a)’in cevabında; “Gayıptır (mesela yolculuktadır)” denilseydi, Hazret onun için dua ederdi. Hazır olduğu takdirde onu görmeye giderdi. Hasta olduğunda ise onun ziyaretine koşardı.”[5]
Bazılarının ziyaretleri, görüşmeleri ve ahval sormaları, çeşitli nedenlerden dolayı gayri huzuridir. Şunun veya bunun vasıtasıyla, telefonla yahut mektupla temas kurmayı ve diğerlerin hallerini sormayı tercih ederler.
Gerçi bu yoldan da başkalarından haberdar olmak mümkündür. Ancak yüz yüze gelerek görüşme, karşılıklı oturma ve yüz yüze mülakat etmenin ayrı bir tadı ve bereketi vardır.
Hadislerde bu mesele, “ziyaret” ve “mülakat” olarak söz konusu edilmiştir; yani huzuri olarak görüşmek ve mülakat etmek. Şüphesiz telefonlaşmak ve birbirini sormak çok güzeldir ve sıla-yı rahimin bir şekli olarak sayılır, ama yüz yüze görüşmenin yerini dolduramaz. Aynı şekilde akrabalara mektup yazmak güzeldir, ama yola koyularak, bizzat anne, baba, akraba ve dostlara ulaşmak ve onları sevindirmek daha çok sevaplı ve daha tesirlidir. “Değil” diyorsanız, deneyiniz!
Siz kendiniz; kardeşinizin, çocuğunuzun ya da dostunuzun yüzünü görmekten mi daha çok mutlu olursunuz (eğer seferden dönmüşse), yoksa muhaberat telleri vasıtasıyla seslerini işitmekten mi? Yine, bunun kendisi, irtibatlarda muhabbetin, samimiyetin ve gönül birliğinin nişanesidir. Akrabalardan biri vefat ettiği vakit; dostlarınızdan ve tanıdıklarınızdan, bir telgrafla başsağlığı mesajını gönderen mi sizce daha samimidir, yoksa kendi şehir ve mahallesinden kalkıp yanınıza gelen, üzüntünüzü yakından paylaşan ve merasiminize iştirak eden mi? Başkalarının yanına yaptığınız gidiş-gelişler de aynen böyledir. Telefon ve mektubu asla yeterli görmeyiniz; sesin, yazının ve fotoğrafın, görüşmenin yerini doldurduğunu düşünmeyiniz.
Üveys Karani’yi duymuşsunuz. O, mahbubu olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a)’i bir kere görsün ve geri dönsün diye annesinden izin aldı ve Yemen’den Medine’ye geldi… Öyle oldu ki Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Ben cennetin kokusunu, Karan tarafından alıyorum. Ben seni ne kadar da görmek istiyorum, ey Üveys Karani!”[6]
Tecrübe ve saklı sözlerden yararlanmak ve hoşnut olmak yine karşılıklı (huzuri) yapılan görüşmelerdedir. İmam Hadi (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kardeşlerle görüşmek, kısa ve az da olsa, açılmak ve aklın aşılanmasıdır (daha verimli olmasıdır).”[7]
Bütün bu tesir ve bereketlerine rağmen, gidiş-geliş ve diyalogun terk edilmesi için, bahane aramanın ve mazeret istemenin ne anlamı vardır?
Aslında bu tür görüşmelerin gerçekleşmesi için bahane aranmalı ve her fırsat ganimet sayılmalıdır… Elbette, başkalarına zahmet vermeyecek ve vakitlerini öldürmeyecek bir ölçüde olmalıdır. Biri yolculuktan döndüğünde, Allah (c.c.) birisine bir çocuk nasip ettiğinde, bir evlilik gerçekleştiğinde, yeni bir ev alındığında, Allah korusun birinin önüne bir hastalık ya da rahatsızlık çıktığında; bütün bunlar ahdin yenilenmesi ve karşılıklı görüşmelerin oluşması için birer bahane ve huzuri bir görüştür. Hatta bir ziyafet falan da vermese, yine mevcut olan bu şartlarda, görmeye gitmek; “hoş geldiniz”, “hayırlı olsun”, “tebrik ederim”, “Allah şifalar versin”, “gözün aydın!” gibi dostluk kurmaya vesile olan sözler söylemek münasiptir ve bu tür görüşmeler, dostlukların sağlamlaşmasının mayasıdır.
Rahmet peygamberi şöyle buyurmaktadır:
“Ziyaret, dostluk oluşturur.”[8]
Görüşmelerde niyetin Allah’a yakınlaşmak ve bunları Allah’ın hesabına bırakmak ne kadar güzeldir!
Eğer muamele ve ticaret de yapıyorsanız, mükafatlanmak için Allah’la muamele ve ticaret yapınız.
“Ben birkaç sefer gittim, onlar gelmediler, sırayla da olsa şimdi onların gelmesi gerekir…” demeyiniz.
İlahî mükafat ve sevaptan faydalanmak amacıyla yapılan bu tür görüşmelerde böyle hesaplar yapılmamalıdır. Her ziyaretin bir mukabelesi, her selamın bir “aleyke”si ve her mektubun bir cevabının olduğu unutulmamalıdır. Ancak kimi zaman da cömert ve seviyeli hareket edilmelidir. Zira bir mümini görmek, Allah’ı görmek demektir ve çok fazla sevabı vardır. Kutsi bir hadiste, Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:
“Bir müslüman, bir müslümanı ziyaret ederse, onu değil beni ziyaret etmiştir ve onun benim üzerimdeki mükafatı cennettir.” [9]
Bundan daha büyük mükafat var mıdır? Mümini görmek, Allah (c.c)’ı görmek mesabesindedir.
İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir mümin, diğer bir mümini görmek maksadıyla dışarı çıkar ve onu, haklarını yerine getirmek bilinciyle ziyaret ederse, o yolda attığı her bir adıma karşılık Allah Teala ona bir sevap yazar, onun bir kötülüğünü siler ve onun derecesini artırır. Kapısını çaldığı vakit, göklerin kapıları yüzüne açılır ve birbirleriyle görüşüp, tokalaşıp, kucaklaştıklarında, Allah-u Teâla yüzünü meleklerine çevirerek onunla iftihar eder; “Benim bu iki kuluma bakınız, benim için birbirlerini sevip görüşüyorlar. Bundan böyle azaptan onları korumam üzerimde bir hak oldu.” Döndüğünde ise, melekler onu uğurlarlar ve sonraki geceye kadar dünyadan göçerse, hesaptan muaf tutulur…”[10]
Görüşmelerin, dünyevi ve uhrevi bunca fazilet ve sevapları olmasına rağmen; değişik bahanelerle, inat etmelerle, çocuksu ve hakir düşüncelerle birbirinden küserek gidiş-gelişleri terk eden ve bu bereketin kapılarını kendi yüzlerine kapatanlar, ne kadar da fakir ve mahrumdurlar!..
Kalplerin sıcaklığı; samimi görüşmeler, ihlaslı diyaloglar, sadakat ve sevgiyle perçinleşmiş alakalar sayesinde mümkündür.
Biz toplumsal ve ailevi ocakları, diyalog, sevgi ve görüşmelerle daha sıcak hale getirelim.