ELEŞTİRİYE AÇIK OLMAK

 

Bireylerin ve toplumun salah ve ıslahı, ayıpları tanıma ve onları bertaraf etmek için yapılan ça­lışma­ların sayesinde mümkündür.

Bu tanıma, hem kendimiz hakkında, hem fikir ve amellerimize oranla, hem de başkalarına oranla olmalıdır. Ku­surların ortadan kalkmasının ortamını oluşturma da baş­kalarının ikaz, tembih ve teşebbüsleriyle sağlanır.

Hatırlatma, eleştirme ve ikaz etme meselesi, nasi­hate açık olmak, başkalarının öğüt, vaaz ve hatırlat­mala­rını dikkate almak, işte bu yolla, sosyal meseleler ve başkalarıyla doğru davranış metodu konusunda yer almaktadır. Bu yüzden, bu bölümde sos­yal ahlâk konularından biri olan eleş­tiriye açık olma sıfatını; yüce bir ruh, olgun bir se­viye, güzel bir ahlâk ve huy unvanıyla işleyeceğiz.


Eleştiri ve Hatırlatma

Gerçeklerin üzerini örtmek ve onları görmezlikten gelmek, gerçekleri değiştirmez. Bir şahıs, yer, dav­ranış ve diyalogda  bir sorun olursa, akıllı insanlar, onu bertaraf etmek için, her türlü hatırlatma ve eleştirilere açık olurlar. Fakat cahiller ve kendini beğenmiş in­sanlar, böyle vakitlerde bile; övgü, dalkavukluk ve takdir edilmelerini isterler; ayıpların, kusurların ve kötülük­lerin örtülü kalmasından yana tavır takınırlar. Sadî’nin dediği gibi:

Ahmağa övgü hoş gelir,

Topuğuna üfürdüğün bir leş gibi.[1]

Bencillik, kendini beğenmişlik ve kendini üstün görme, ki­şiyi kusurlarından gafil eden bu övgü ve metihlerin sonuçlarıdır.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“İnsanların en cahili, insana çirkini güzel ve hayrını dileyeni düşman gösteren övgü yağdıran yaltakçının sözüyle aldanan kimse­dir.”[2]

Dostun arkadaşlığından rahatsız olurum,

Ki kötü ahlâkımı güzel göstere.

Nerde o basiretli şakacı düşman,

Ki kusurlarımı bana göstere.

Bu yüzden, ayıpların süslü gösterilmesi, kötülüklerin saklanması ve kusurların örtülmesi yerine; onları söylemeli, işitmeli ve onların bertaraf edilmesi için çalışmalıyız. Hatırlatma ve eleştiri, işte bundan dolayı değer ve kutsallık kazanır ve bazıları için hatır­latma vazife olur ve bazıları için de hatırlatma ve eleştirilere teveccüh etme, ahlâkî bir fa­zilet sayılır. Kemale erişmek isteyen insanlar, bu çeşit hatırlat­malardan memnun olmalıdırlar. Çünkü bu, onların te­kamülünün mukaddimesidir. Yoksa sürekli olarak cahil kalırlar.

Sadî’nin şu hikmetli sözüne dikkat ediniz:

Ko­nuşmacıya kusur arayan olmazsa,

Onun sözü ıslah olmaz.[3]

Doğru Eleştiri Metodu

Eksiklikleri hatırlatmak ve amelleri eleştirmek faydalı ve gerekli bir iş olduğu gibi, hatırlatma metoduna, nüktelere, öğüt, nasihat ve hatırlatma âdabına teveccüh etmek de önemli ve kader belirleyicidir.

Acaba herkesin va’z-u nasihat etmeye ve hatırlatmada bulunmaya hakkı var mı­dır?

Acaba öğüt ve nasihat herkesten kabul edilir mi?

Acaba bütün eleştiriler yapıcı ve olumlu mudur?

Eleştirmen ve vaizin sıfat ve şartları nelerdir?

Başkalarına öğüt verip de kendisi amel etmeyen birinin sözü etkili olamaz. Birçok rivayet bu iddianın şahididir. Öğüt verenin kendisi amel ehli olursa, onun öğütleri parlak bir lambadır, başkala­rının kalplerini aydınlatır ve onun öğütleri kalplerin derin­liklerine nüfuz eder. Hz. Ali (a.s)’ın şu sözüne dikkat ediniz:

“Öğüt kabul eden vâizin meşalesinden ışık alın ve uyanık nasihat­çinin  nasihatini kabul edin.”[4]

Bu sözde hem öğüt kabul etmeye, hem de vaaz, nasihat ve eleştirinin etkili olan metoduna işaret edilmiştir.

Eleştiri ve hatırlatma, ne kadar içten, özel, hal­vette, nazik, onur ve haysiyet kırıcı olmaktan uzak olursa, o kadar etkili ve o kadar kini artırmak ve inat­tan uzak olur. Bazen aşikar eleştiri ve halkın yanında ya­pılan nasihat ve uyarılar, olumsuz etkiler bı­rakır, karşı tarafı  aksülamele iter ve onun şahsiyetini zedeler.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Başkalarının yanında yaptı­ğın nasihat, değnekle vurmaktır.”[5]

İyilik dileme, insanları ıslah etme ve onlara yardımda bulunma kastıyla yapılan eleştiriler nere, mevcut durum ve işleri bozmak, yıkmak ve tahrip etmek maksadıyla yapılan eleştiriler nere? Şüphesiz bilinçli ve uyanık insanlar, eleştirilerin gerisindeki gizli sebepleri çok iyi anlar ve bilirler.

Eleştiri; hasetten, garazdan ve bir kötü hesaptan ötürü yapılmamalıdır. Kıskançlık ve kin­den yapılan eleştiriler, durumu daha da kö­tüleştirir. Kıskanç birisinden; nasihat, hayır dileme ve ıslah niyetiyle tezekkür hiç mümkün mü? İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kıskançtan nasihat muhaldır (imkansızdır.)”[6]

Eleştiri Kabul Etmek

Tekebbür ve bencilliğin çeşitli şekil­leri vardır. Bunlardan biri de eleştiri karşısında gu­rurlanmak­tır. Eğer eleştiri, düşünce ve işimizin kemal mayası ise, eleştiriyi kabul etmek, bu kemal ve rüşt için bir yardımdır. Diğer ta­raftan eleştiriyi kabul etmemek ve ona açık olmamak, bir çeşit gurur ve kibrin  işareti, kusur ve kötülükler uçurumunda kalmanın sebebidir. Ba­zen en güzel vaaz ve öğütler, kibirlilerin kalplerine ulaştığında, kabul görmez ve insanı mahrum eder. Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın güzel tabi­riyle:

“Sizinle öğüt arasında gururdan bir perde (engel) vardır.”[7]

Acaba siz, bütün düşünce ve fikrinizin doğru ve pürüzsüz olduğundan emin misiniz?

Acaba siz, bütün bireysel ve sosyal davranış ve tutumlarınızı eksiksiz mi görüyorsunuz?  

Bazen insan, nefis sevgisi dolayısıyla, ya kendi kusurlarını görmediği ve anlamadığından ya da ken­dini kusurlu ve eksik bilmeye hazır olmadığından, başkalarının eleştiri ve nasihatlerini de kin, garaz ve düşmanlığa yorumlarlar.

Ayna senin ayıplarını doğru yansıttığı için,

Kendini kır, ayna kırmak hatadır.

Bir ailede, eşlerden her biri diğerini eleştirebilir; ya da anne ve babanın ço­cuk­ları ve gençleriyle olan diyalogunda bir hata ola­bilir. Eğer biri eleştirilir ve ikaz edilirse, onu seve­rek kabul etmeli ve kendini düzeltmeye çalışmalıdır.

Eğer herkes, ayıp ve hatayı karşı tarafa yönlendirir ve kendini suçsuz göstermeye çalışırsa; kusurlar, ayıplar ve hatalar asla düzelmezler. Hata ve ayıpları kabul etmede insaf göstermek, aklî olgunluğun nişanesidir.

Bazen, birisinin hüsn-i niyeti, hayır severliğinde ve dostane görüşünde, şüphe ve tereddütlerimiz olabilir ve neticede eleşti­rilerini dikkate almayabiliriz. Ancak, iyi niyetinden ve dostane görüşünden emin oldu­ğumuz birinin eleştirilerini, ikazlarını ve nasihatlerini kabul etmede tereddüt etme­meliyiz.

Hazreti Emir (a.s)’ın buyurduğu gibi:

“Sana göre insanların en sevgilisi, şef­katle nasihat eden ve iyiliğini isteyen kimse ol­sun.”[8]

Gerçi başkasının eleştiri ve uyarmaları, bize acı gelebilir, ancak eleştiri ve uyarıların bu acı­lığı, dalkavukluk, hile ve yalanın tatlılığından kat kat daha faydalıdır.

İmam Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:

“Hayrını istediği halde seni ağ­latana uy; ama aldattığı halde seni güldürene uyma.”[9]

Başkalarının ıslahçı eleştiri ve görüşlerine açık olmak, sadece düşünce ve görüşlerimize ya da dışa yansı­yan amellerimiz ve ahlâkımıza yönelik değildir. Edebi eserlerde, şiir yazmada ve hünerli çalışmalarda da, baş­kalarının eleştirilerine dikkat etmek rüştün sebebi; sanatçı, yazar ve şairin yüceliğinin işaretidir. Aksine, eleştirmenlerin eleştirilerine duyarsızlık in­sanın işlerini ve çalışmalarını zayıf ve kusurlu bıra­kır.

Eleştiriyi kabul eden sanatçılar, daha çabuk gelişirler. Eserlerini, başkalarının eleştirilerine de­ğer vererek ve onları uygulayarak hazırlayan şairler ve ya­zarlar bu tavırlarıyla, kendi edebi yaratıcılıkla­rının ke­male erdiğini gösterirler.

Şu birkaç cümleye dikkat ediniz ki, eleştirinin yeri ve eleştiriyi kabul etmenin faydası daha iyi anla­şılmış olsun:

“…Sanatta eleştiri, otomobilin önündeki ayna gi­bidir. Sürücü –sanatkâr- onun yardımıyla arkasını gözetmelidir. Ancak, ona durmadan bakmamalıdır. Zira aksi durumda, caddeden sapması ve çarpışma tehlikesi onun pususundadır.”

“Hüner, bir uçak, sanatçı onun pilotu, eleştir­menler de uçuş hizmetçileridir.”

“Gurur, bir geminin güvertesinde bulunan gizli bir delik gibidir; sanatçıyı tedricen gark edecek bir memurdur.”

“Eserlerinde eleştirmenlerden yüz çeviren şair, kontrol kulesi ile irtibatını kesen bir uçak gibidir.”

“Sende şehit olma liyakat ve cesareti olmadığından, şe­hitlerin amaçlarını tenkit ve eleştiriye tabi tutarsın.”[10]

Evet, ahlâkî, kültürel, sosyal ve siyasal me­selelerde eleştiriyi kabul etmek, irtibatların selameti­nin garantisi ve düşünceyle amellerin gelişme göster­gesidir. Bu mesele, dinî metinlerde, nasihat ve vaaz gibi adlarla ele alınmıştır.

Bu konuyu, İmam Seccad (a.s)’ın bir hadisiyle bi­tirelim. İmam (a.s), karşılıklı hakların beyanı kapsamında, toplumda insanların birbirlerine karşı olan haklarını açıklarken, nasihat edenin nasihat işiten üzerindeki hak­kını, nasihat edenin ve nasihat dinleyenin görev­lerine işaret ederek şöyle buyurmuştur:

“Nasihat edenin (eleştirmen ve öğüt verenin) senin üzerindeki hakkı şudur: Ona karşı yu­mu­şak ve mütevazı olmalısın. Nasihatlerini anlaman için kalbini ona verip sözlerini iyice dinlemelisin ve daha sonra nasihatlerine bakıp üzerinde düşünmelisin. Nasihatleri hakka uygun olursa, buna karşı Allah'a şük­redip on­ları kabul etmeli ve hakkını tanımalısın. Nasihatlerini hakka uygun bulmadığında ise, onu suçlamamalısın ve bilmelisin ki, hayrını istemekte kusur etmemiş, ancak (görüşünde) hata etmiştir. Ama (geçmişini bildiğinden dolayı) suçlanmaya müstahak olursa, o zaman onun hiçbir sözüne itina göstermemelisin. Ve kuvvet ancak Allah'tan­dır.”[11]



[1] Gülistan, 8. Bab

[2] Gurer’ul-Hikem

[3] Gülistan, bölüm.8

[4] Mizan’ul-Hikme, c. 10, s. 585

[5] a. g. e, 580

[6] Bihar, c. 75, s. 194

[7] Nehc’ul-Belağa, S. Salih, hikmet: 282

[8] Gurer’ul-Hikem

[9] Mehasin-i Berkî, c. 2, s. 440

[10] Buradeha, Hasan Huseynî, s. 9, 16, 18, 44, 74

[11] Tuhaf’ul-Ukul, s. 541; Mizan’ul-Hikme, c. 10, s. 57

index