YAŞLILARA KARŞI TAVIR

 

Ailelerde yaşlıların varlığını, zahmet veren fazla­lıklar olarak hesap eden, şahsi özgürlüklerinin kısıtlan­maması ve zahmet çekmemeleri için onları ev ve aile ortamından uzaklaştıran, onları “yaşlıların evlerine” (huzur ev­lerine) gönderen Batı kültürünün aksine, İslam; onları aziz ve saygıdeğer insanlar olarak kabul etmekte, onların haklarına en güzel şekilde ria­yet etmeyi ve saygı göstermeyi emretmekte; onların tecrü­be, fi­kir ve yılların hasılatı olan edinimle­rinden yararlanmaya teşvik etmektedir.

Bu bölümde, yaşlı ve ihtiyarlara karşı gereken doğru tavır ve diyalogu -anne baba olsun veya diğer yaş­lılar olsun- İslam mektebînin öğretileri esaslarına göre inceleyeceğiz.

a) Vahdet Mihveri

Bir kavim ya da ailenin bütün fertleri, ailenin bü­yüğüne karşı ihtiram gösterirler, işlerinde onlarla istişare eder­ler, ihtilaf ve anlaşmazlıklarda, onların görüş, karar ve hakemliklerine değer verirler. Hatta kimi zaman, onların bir sözü, fitne ateşini söndürür ya da tef­rika ve kırgınlığı, birlik, beraber­lik ve barışa çevirir.

Onların bereketli varlıklarının nimeti, yaşadıkları sürece, çok fazla olmasına rağmen pek bilinme­mektedir. Onların hassas ve önemli makamları ve sorun gideren rolleri, elden çıktıkları vakit anlaşılır. Nice ailevi ihtilaflar, kırgınlıklar ve kavgalar, aile büyükleri kaybedildikten sonra çehre gösterirler. Halbuki ailenin büyüğü varken bunlar meydanda yoktu. Bununla beraber aile ara­sında nice ilişkiler ve gidiş gelişler kesilir veya sı­caklığını kaybeder. Şüphesiz bütün bunların sebebi, sadece, ailenin dostluk, yakınlık, ve ümit mayası olan mihverin dünyadan göçmesidir.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Bereket, büyüklerle beraberdir.”[1]

Başka bir sözünde ise şöyle buyurmuştur:

“Ailesi arasında olan yaşlı adam, ümmeti ara­sında olan peygamber gibidir.”[2]

İşte bu, yaşlıların varlıklarında saklı olan o mihverlik, nur bahşe­dicilik, sefa ve mutluluk getiricilik, hidayet, irşat, birlik ve muhabbet rolüne işarettir.

O halde, eğer kabile ve ailedeki büyükler, ailenin aydınlık bahşeden ışığı, birlik ve vahdet mihveri (ekseni), üns, irtibat ve ailevi gidiş-geliş sebebi iseler, bu makamın korunması, muhafaza ve tak­viye edilmesi gerekir.

b) Büyüklere Saygı

Bir ömür boyunca sadıkane çabalar ve fedakar­lıklar  göstermiş, acılar ve zorluklar çekmiş olan büyük­lere karşı edepli olmak ve haklarını bilmek; ailelerde hürmet ve ikram gör­meleri, aziz ve saygıdeğer olmaları, saygısız­lığa uğramamaları, incitilmemeleri, merhamet ve tecrübe­lerinden kaynaklanan tav­siye ve yol göstericiliklerine itinasızlık edilmemesidir.

Dinimizin kültüründe yaşlılar ve büyükler saygı­değerdirler. Bu, Peygamber efendimizin sözüdür:

“Her kim, bir büyüğün fazilet ve makamını, yaşı dolayısıyla tanır ve ona saygı gösterirse, Allah-u Teâla onu kıyamet gününün korku ve endişesinden emin kılar.”[3]

Büyüklere saygı ve küçüklere sevgi, İs­lam’ın ahlâkî düsturlarındandır. Bu ahlâk, aile ocağını sıcak ve mutlu hale getirir. Bu, İmam Sadık (a.s)’ın tavsiyesidir:

“Büyüklerimize saygı göstermeyen ve küçüklerimize merhamet etmeyen biz­den değildir.”[4]

Bu sözü de İmam Ali (a.s)’den belleyelim:

“Alim ilmi için, büyük de yaşı için ihtiram edilir.”[5]

Eğer gençler, yaşlıların kıymetlerini bilmeseler ve onların makamlarına saygı göstermeseler, hem insanî bağların sevgi köklerini koparırlar, hem yaşlıların şefkat, sevgi ve tecrübelerinden mahrum kalırlar, hem de değerle­re karşı duyarsızlık ve vurdum­duymazlıklarını imzala­mış olurlar. Hz. Ali (a.s) sözlerinin birinde, zamanın bazı durumlardan ya­kınırken, halkın kaba ve hoş olmayan davranışları ile ilgili olarak bu iki meseleye işa­ret etmiştir. Yani:

1- Küçüklerin büyüklere karşı saygısızlıkları

2- Zenginlerin ihtiyaç sahiplerine bakmamaları.

“Siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki... küçükler büyüklere saygı göstermiyor ve zenginler de fakirlerin nafakasını üstlenmiyorlar.”[6]

c) Ana-babaya Karşı

Yaşlılar genel itibarıyla saygıdeğer insanlardır. Fakat anne ve baba olsalar, vazife daha ağır olur ve so­rumluluk iki katına çıkar. Kur’ân-ı Kerim, yaşlı ana-babaya karşı, sert ve kırıcı tavırlardan nehyetmekle bera­ber, onlara karşı iyi söz söylemeye, güzel ve uygun bir sesle konuşmaya, alçak gönüllü ve mütevazı olmaya, şefkat kanadını germeye, hayırla­rını istemeye ve onlar hakkında dua etmeye davet etmektedir. Allah-u Teâla’nın fermanı şöyledir:

“Eğer ana-babadan biri ya da her ikisi yanında yaşlılık çağına ererlerse, sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel  söz söyle.

 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: “Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara öyle rahmet et” diyerek dua et.”[7]

Yaşlı ana-babaya karşı gösterilecek saygı ve edep; onları isimleriyle çağırmaman, ihtiramları için ayaklarına kalkman, onların önünde yürü­memen, onlarla yüksek ve azarlayıcı ko­nuşmaman, ihtiyaçlarını gidermen, onlara hizmet etmeyi büyük bir vazife olarak telakki etmen ve yaşlılık çağında onları koruyup gözetmendir.

Bir hadiste İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Babam; babasıyla birlikte yol giden ve babası­nın koluna yaslanmış olarak yürüyen bir genç gördü. Ba­bam, hayatta olduğu müddetçe, baba­sına yaptığı  bu say­gısızlıktan dolayı o gençle ko­nuşmadı.”[8]

Onları incitmek ve onlara itaatsizlik yap­mak, haram olduğu, kınanıldığı ve ondan nehyedildiği gibi, onların gönüllerini almak, rızalarını kazanmak ve onlara iyilik yapmak da tavsiye edilmiştir. Böyle bir davranış, çocukların cennete girmelerine sebep olan bir davranış olarak sayılmıştır.

İbrahim b. Şuayb şöyle der:

“İmam Sadık (a.s)’a arz ettim: Babam çok yaşlan­mış ve güçsüz olmuştur. Bir ihtiyacı olduğunda, onu sırtıma alarak taşıyorum.

Hazret buyurdu:

“Eğer onun işlerini üstlenebiliyorsan öyle yap; hatta elinle ağzına lokma bırak. Zira bu amel, yarın (kı­yamet günü) sana cennet ola­cak (ya da, ateşe karşı senin için bir siper olacaktır).”[9]

d) Kültür Aktarması

Bir kültürü gelecek nesillere aktarma yollarından biri de; baba, anne ve öğretmenle­rin davranışlarıdır. Çocuklar, büyüklerin davranışla­rında neyi görürlerse onu örnek edinîrler. Büyüklere saygı, edebe riayet ve yaşlılara ihtiram, bizim amel ve davranışlarımızda görülürse, çocuklarımız da bu kül­türü öğrenir ve bu sünnet ve edebe göre hareket ederler. Çocuklarından edep, ma­rifet ve kadirşinaslığı bekleyen kimse; öncelikle kendisi bu tu­tumu anne, baba ve büyüklerine  karşı göstermeli ki, küçükler de ondan öğrensinler.

Bu, tarihî bir sünnet, amel ve davranışlardan tesir ve etkilenmedir. Yani ne eki­lirse o biçilir. Bir hadiste geçen: “Edep gibi miras yoktur” sözü, bu konuya da şamildir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Büyüklerinize saygı gösteriniz ki, küçükleriniz de size saygı göstersinler.”[10]

İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur:

“Babalarınıza iyilik ediniz ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler.”[11]

Bu aynen, insanın kendi davranışlarıyla çocukların gönül zeminine ve beden levhalarına ektiğini ziraattan elde ettiği mahsuldür.

Yaşlı çiftçi ne güzel söyledi çocuğuna;

Ey gözümün nuru! Ekilenden başka biçemezsin.

En önemli terbiye dersi, pratik olarak verilen ders­tir. Davranışlarımızdan dikkatle pratik dersleri alan en müsait öğrenciler  çocuklardır. Eğer biz, bü­yüklere karşı ihtiram göstermezsek, çocuklardan ve gençlerden, yaşlılara ve bize karşı saygı ve ihtiram göstermelerini nasıl bekle­yebiliriz? Bu karşılıklı ilişkilerin, davranışlarda etki yaratmasını görmezlikten gelemeyiz. Şöyle meşhur bir söz vardır: “Eğer İmamzade’nin ihtiramı, bakıcısı tarafından riayet edilmiyorsa, diğer­lerinden ne beklenilebilir?”

Yaşlıların yeri, “huzur evleri” değil, evlerin sıcak ve sevgi dolu ocağı olmalıdır. Çünkü, onlarla ailenin lambası ışık verir, aile bireyleri­nin birlik, samimiyet ve muhabbetleri canlı kalır, onların düşüncelerinden istifade edilir. Velhasıl onlar, bir ömrün hasılatı, soğuk-sıcak birçok tecrübe yaşamış insanlardırlar. Onlar yaşamla ilgili alınan karar­larda iyi bir müşavir olabilirler.

Gencin aynada gördüğünü

Yaşlı onun ham kerpicinde görür.

e) Davranışların Tesiri

Çocuklar ve gençler, büyüklerin davranış ve ahlâklarından ders ve ibret aldıkları gibi, yaşlılar da kimi zaman fikir, hüküm verme ve bakış açısı bakı­mından gençlerin ahlâklarının tesiri altında kalabi­lirler. Birçok defa, dindar ve duyarlı olmayan bazı ailelerin, gençlerinden gördükleri temiz ve değerli amel ve davranışlarının tesiri ile doğru yola geldik­leri görülmüştür. Temiz yürekli ve temiz davranışlı gençlerin, kendi ahlâklarıyla büyüklerin üzerinde de etki bıraktıkları da bir gerçektir.

Şu tarihî örneği burada nakletmemiz yerinde olur: Zekeriyya b. İbrahim adlı Hıristiyan bir genç, müslüman oldu ve hacca gitti. Bu yolculukta İmam Sadık (a.s)’la görüştü. İmam’dan sorduğu sorulardan biri de şuydu:

“Babam, annem ve akrabalarım henüz Hıristiyan’dırlar, annem de kördür, acaba ne yapmam gerekir? Onlarla birlikte kalıp onlarla beraber yemek yiyebilir miyim?”

İmam (a.s): “Onlar domuz eti yiyorlar mı?”

Genç: “Hayır, asla ona dokunmazlar.”

İmam (a.s): “Onlarla birlikte ol ve annene bak; dünyadan ayrıl­dığında da, onun kefen ve defin işlerini kendin üstlen ve diğerlerine bırakma.”

Zekeriyya hac seferinden döndükten sonra, İmam Sadık (a.s)’ın tavsiyeleri doğrultusunda annesine çok iyi ve güzel davrandı, ona yemek yedirdi, elbisele­rini, üst ve başını temizledi.

Annesi, oğlunun davranışının böyle değişmesi üzerine aklınla şöyle bir soru takıldı: “Oğlum! Daha önce Hıristiyan iken bana karşı böyle davranmıyordun, ne oldu da müslüman olduktan ve bu seferden döndükten sonra böyle değiştin?”

Oğlu: “Peygamberin evlatlarından biri bana böyle em­retti.”

Annesi: “O peygamber değil mi?”

Oğlu: “Hayır, o peygamber evladıdır.”

Annesi: “O muhakkak peygamberdir; çünkü bu tür tali­matlar, peygamberlerin talimatlarıdır.”

Oğlu: “İslam Peygamberi’nden sonra asla peygamber gelmeyecek, O, son Peygamberin evlat­larından bi­ridir.”

Annesi: “Oğlum! En iyi dini seçmişsin, onu bana da tanıt ve onun hakikatlerini bana da öğret!”

Oğlu, İslam öğretilerini Hıristiyan olan annesine anlattı, o da İslam’ı kabul etti girdi ve müslüman ola­rak da dünyadan ayrıldı.[12]

Bu olay, ana-baba ve büyüklerle olan ilişki ve diyaloglarda, dinin emirlerine amel etmenin tesirlerine güzel bir şahididir. Görüldüğü gibi o gencin güzel amel ve davranışı, yaşlı Hıristiyan birisini İs­lam’a çekir ve hidayet nurunu onun kalbinde aydınlatır.

Bu esas üzerine, büyüklere karşı edepli hareket etmek, yaşlıların kadrini bilmek, onlara değer vermek, onlara iyilikte bulunmak ve onlara güzel bakmakla, iyi bir topluma ve iliş­kileri sağlam ve sevgi temellerine dayalı bir aileye sahip olalım.

Ve… gençlik nimetinin değerini bilelim. Zira bu cevher sürekli bizimle kalmayacaktır.

Melik’uş-Şüera-yi Behar ne güzel söylemiştir:

Bir sabah vakti yolda bir yaşlı gördüm,

Güçsüzlükten yere doğru beli bükülmüştü.

Ona: Ne kaybetmişsin bu yolda? dedim.

Dedi ki: Gençlik, gençlik, gençlik!      



[1] Bihar, c. 72, s. 137

[2] a. g. e

[3] a. g. e

[4] a. g. e, 138

[5] Gurer’ul-Hikem, H: 11007, Danişgah baskısı

[6] a. g. e, H: 3857

[7] İsra / 23,24

[8] Bihar, c. 71, s. 64

[9] a. g. e, 56

[10] Gurer’ul-Hikem, H: 10069

[11] Bihar, c. 71, s. 65

[12] a. g. e, 52

index