ŞAKA VE MİZAH

 

İnsanlar arası ilişkilerde şaka adında bir şeye yer vermeyen bir toplum ve milleti pek göremezsin. Sos­yal hayatın, sağlam ve ferahlı irtibatlara sahip olmanın gereği mizahtır. Elbette işaret edileceği gibi bazen mizah; üzüntü ve kine yol açmakta ve zıt so­nuçlar verebilmektedir.

Bazıları, gerek konuşmada ve gerekse de davra­nışta, şaka ve mizah hasletini şahsiyetlerinin bir parçası olarak karar kılmışlardır. Bazılarının da şakayla araları yoktur ve şaka ehli değillerdir.

Bu çeşit davranış, insanlar ara­sında yaygındır. Tümden reddedilemez olmakla be­raber, sınırsız ve ölçüsüz de olamayacağı bir haki­kattir. Bu bölümde etkileri, sınırları, ölçüleri, metodu ve şartlarını dinî talimatlara göre açıklamaya çalışa­cağız.

Mizah Müminlerin Sıfatı

Bedenin ve ruhun yorgunluğu, salim terfih, mizah ve latife söylemlerle bertaraf olur. Ruhun, latife ve mizah sayesinde mutluluğu yakalayabilmesi ve psikolojik fe­rahlığa kavuşabilmesi, do­ğal ve makbul olmakla beraber, şeriat ve dinin kabul ve himaye ettiği bir iştir. Elbette bir takım özel kaidelere riayet etmek şartıyla.

İslam’ı, sert ve haşin çehreli düşünen veya öyle göstermeye çalışan kimselerin aksine, dinî kültürde, mutluluk, neşe, başkalarını sevindirme, şad etme, olumlu ve takdir edilen has­letler olarak sayılmıştır.

Mizah ve şakacı olmak, müminlerin bir hasleti olarak yad edilmiştir. Din sahipleri ve İslam mekte­binin büyükleri de amelen böyle davranmışlardır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Her müminde ‘deabe’ vardır.” Ravi İmam’a; “Deabe nedir?” diye sorunca, İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Yani mizah ve şaka.”[1]

Şaka yapmak, câiz ve makul ölçülere ve kaidelere göre olursa, neşe getiricidir; insanları neşelendir­mek de, Hz. Resulün buyruğuyla, takdir edilen bir davranıştır. Rivayetlerde, iman ehlini sevindirmek ve mutlu etmekten övgüyle bahsedilmiştir:

“Allah katındaki sevilen işlerden biri de, müminlerin kalplerine neşe bahşetmektir.”[2]

Yunus Şeybanî diyor ki, İmam Sadık (a.s) bana hitaben şöyle buyurdular:

“Birbirinizle mizah ve şaka yapıyor musunuz?”

Arzettim: “Azdır.”.

Hazret kınar bir şekilde: “Neden birbirinizle mizah ve şaka yapmıyorsunuz? Şaka ve mizah, güzel ahlâktandır. Sen bu yoldan, kardeşinin gönlüne neşe ve mutluluk sokmak istiyorsun. Peygamber de insanlarla şaka yapıyordu ve (bu yolda) onları hoşnut etmek is­tiyordu.”[3]

İlahî Rehberlerin Siretinde

İslam Peygamberi’nin mizahlarından, latifeli söz ve davranışlarından nakledilen bir takım örnekle­r, O hazretin güler yüzlü, güzel sözlü ve hoş davranışlı olduğunu gösterir. Hak sınırından ve doğru sözden uzaklaşmaz, batıl, boş ve seviyesiz şakalar yapmazdı. Rivayetlerde Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Ben mizah ediyorum ama gerçekler dışında bir şey söylemiyorum.”[4]

Bu söz, hem Allah Resulü’nün siretinde şakanın olduğunu, hem de onların sınır ve ölçülerine riayet edildiğini gösterir.

Hz. Ali (a.s) hakkında da gelen riva­yetlerde, O’nun şakacı olduğu nakledilmiştir. Bu şakacı oluşu da, O’nu hilafetten uzaklaştırmaları için muhaliflere bir bahane oldu. İşte bundan dolayı; “şakacı biri Müslümanların önderliğini üstlenemez” diye propaganda yaptılar.

İmam Ali (a.s)’ın mizah ehli ve tatlı sözlü olduğu, O’nun muhaliflerinin dilinden de nakledilmiştir. Amr b. As, Muaviye ve Ömer’in, bu özelliğin Ali (a.s)’da olduğunu gösteren sözleri mevcuttur. Hazretin kendisi de Amr b. As’ı, kendisini Şamlıların yanında karalamaya çalıştığından dolayı kınayarak şöyle buyurmuştur: “Nabiğa’nın oğluna şaşarım; o beni mizah ehli, şakacı ve halkı eğlendiren bir kişi olarak tanıtmış Şam halkına.”[5]

Muaviye de şöyle demiştir: “Allah Ebu’l- Hasan’a (Hz. Ali’ye) rahmet etsin. O; şakacı, güler yüzlü ve mizah eh­liydi.”[6]

O bunu, İmam Ali (a.s) için bir zaaf noktası olarak göstermek istiyordu.

İmam Sadık (a.s) hakkında nakledilen rivayetlerde, onun çok şakacı ve güler yüzlü olduğu belirtilmiştir.[7]

Bazı rivayetlerde de, bir toplulukla yapılan yol­culukta, o topluluğu şad etmek ve yorgunluklarını gidermek için salim şaka ve mizahlardan istifade edilmesi tavsiye edilmiş ve bu yolculuk âdabından sayılmıştır.

Geçtiği gibi; şaka, salim terfihler ve başkalarını incitmeyen ve onları kü­çük düşürmekten uzak olan mizahlar, birey­sel ve toplumsal hayata neşe katmaktadır. Önemli bir konu olan “tenz” (sataşma, edalı davranış ve hareketler) de bir çeşit şaka ve mizah kapsamına girmektedir. Ama hayata karşı varolması gereken ciddi bakış açısına zarar gelmemesi, insan hayatının bir oyun, eğlence ve anlamsızlığa bürünmemesi koşuluyla…

Konuşmada şaka ve davranışta mizah, ciddi hayat felsefesini boş ve anlamsız kılmamalı, insanî bakışı varolan hakikatlerden, sıradan meselelere kaydırma­malıdır. Aslında, şakanın sınırı ve hayatın sahip ol­duğu ciddiyet, işte bu görüş ve bakış açılarında gizli­dir. Merhum Allame Muhammed Taki Caferi (r.a) şakanın tarifinde şöyle ya­zıyor:

“Dünyayı aydınlatan ruhun ateşini söndürmeye, ve petrolden ince bir kışrın suyun üzerinde yanmasına bakarak ondan lezzet almaya şaka denir.”[8]

Yine Üstat Allame Caferi’nin tabiriyle:

“Faraza ki, alemin bütün akıllıları, birçok işin cid­diyetinin varlığına inanırlar. Şakalarımız, bu işler ve faaliyetler için gerekli gördüğümüz bir mola şeklinde olmalıdır. Evet, şaka yapmalıyız, ama kesinlikle bil­meliyiz ki, bu şaka, hakikatte, hayat okyanusu üze­rinde hareket halinde olan bir gemiden dışarı çıkıp, okyanus dalgaları üzerinde rasgele gidip-gelen kartondan bir mukavva sandığına ayak bas­maktır. Bu gülünç iş; geminin değişmeyen hareketinin ve gemi tezgahıyla yolcuları seyretmenin o mo­noton acılığını unutturabilir. Ama uçsuz bucaksız de­nizi kat etmek için, teçhizatla donatılmış olan, hatta en küçük bir çivisi ve vidası bile ciddi bir şekilde göz önünde bulundurulan bu gemiye ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.”[9]

Şakanın Sınır ve Ölçüsü

İnsanlar, şakaya katlanma açısından eşit değiller. Bazılarının mizah için gerekli kapasiteleri yok­tur, şakanın sonucunda sevinecekleri yerde, nefret eder ve kırılırlar. Dertlerden uzaklaşacakları yerde daha çok üzülürler.

Diğer taraftan, her şeyin aşırısı, hatta gülmek, güldürmek, şaka ve latifede de beğenilmeyen bir şey­dir; kötü tesirleri ve acı sonuçları vardır. Eğer dinî talimatlarda, mizahtan nehyedilmişse ya da çok mi­zah yapmak kötülenmişse, işte bu kötü sonuçlarının önlenmesi içindir. Mevlana şöyle der:

Kafandaki kulağı beyhude söz ve yalana kapat,

Ta ki can şehrini aydınlıkla görebilesin.

Elbette, hayata ciddi bir bakış, hayat felsefesinin hakikatini tanıma, hayatın zorluklarına, inişli çıkışlı yollarına, zorlu ve gizemli geleceğe ve vücudumuzun sırlarına teveccüh etme, o kadar meşgul edicidir ki, eğer birisi bu sebeplerden ötürü dudaklarını gülmekten, dilini şakadan ve ame­lini mizahtan alıkoyarsa, fazla kınanma ve azarlanmayı da hakketmiş olmaz.

Şimdi, esasen mizah yapmaktan kişiyi nehyeden bazı hadislere bir göz atalım. Bu hadisler, ya aşırı şakalardan sakındırmakta, ya mizah­taki ifratın ahlâkî ve toplumsal sonuçları ve yan etkilerine değinmekte, ya da başkalarının haysiyet, onur ve şahsi­yetlerine oranla hesapsız, kontrolsüz ve gelişi güzel şakalara işaret etmekteler.

Dinin, mizahı, müminin güzel ahlâkından saymasına nazaran, bazı yerlerde ondan sakındırılması düşündürü­cüdür.

İmam Bakır (a.s), Hamran b. A’yen’e şöyle bu­yurdu:

“Şakadan sakın. Çünkü şaka, insanın heybe­tini ve onurunu götürür.”[10]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

“Şaka yapma! Çünkü, nurun gider.”[11]

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Aşırı mizah, yüz suyunu giderir; çok gülmek de imanı mahveder.”[12]

Şakadan kaçın ey akıllı!

Zira şaka senin haysiyetini yok etmektedir.

Yolculuğun âdap ve ahlâkıyla ilgili birçok hadiste, birkaç şey civanmertlik ve yiğitlikten sayıl­mıştır. Bu sıfatlardan biri de, günah ve masiyet ol­maması ya da Allah’ın öfkesi ve gazabına sebep olmaması şartıyla mizahtır.[13]

Bir hadiste de İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah-u Teala, toplum arasında, çirkin söz söylemeksizin yapılan şaka ve mizahı sever.”[14]

İmam Kazım (a.s) da, oğullarından birine yaptığı tavsiyelerinde şöyle buyurmuştur:

“... Şakadan sakın. Zira şaka, imanının nu­runu giderir ve mürüvvetini hafifletir.”[15]

İmam Seccad (a.s) da bir hadiste, günahların özelliklerine, onların kötü sonuç ve eserlerine değindiğinde, şarap içmek, kumar oynamak, boş ve abes şeylerle meşgul olmak ve halkı güldürmek için şaka yapmak gibi şeyleri de hâyâ ve günah perdesini yırtan günahkarlardan  saymıştır. [16]

Burada belki de, basit ve saçma sapan hareketler yaparak insanları güldürmeyi kendilerine meslek edinen, halkı; hayatın gerçeklerinden, derin görüşten, hayata bakmaktan, âdaplara ve sünnetlere riayet etmekten uzaklaştıran komedyen ve dalgacılık ruhu ve ahlâkın kötü etkile­rine işaret edilmiştir.

Güldürmek için sanat oyunlarını yapan, komik işler ve maskaralık yapan komedyen ve dalgacı in­sanlar, müstehcen, hafif, ölçüsüz ve vakardan uzak şakalar yaparlar. Doğal olarak insanî heybet ve vakarlarını kaybederler ve insanların gözlerinden düşerler. Bu mesele, birçok hadiste açıklanmıştır.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Kim fazla şaka yaparsa, onunla ba­sitleşir ve kim fazla gülerse, heybeti yok olur.”[17]

Eğer hadiste; “Kamil; ciddiyeti şakasına galip gelen kimsedir”[18] şeklinde geçi­yorsa, bu aslında, şaka, mizah ve latife yapmaktan men etmemekte; belki, yaşamın ciddiyetini gölgele­rinde bırakan ölçüsüz şakaları, sınırı aşan mizahları kastetmektedir.

Kötü Sonuçlu Şakalar

Şaka, itidal sınırından çıkar ve aşırılığa kaçarsa, tahkir ve ihanete sebep olur, kendisiyle şaka yapılan öfkelenir, kendi onurunu müdafaa etmek ve ko­numunu korumak için mücadele ve karşılık vermeye koyulur. İşte böyle vakitlerde şaka, kırgınlık ve düş­manlığa dönüşür.

Bir kişiye veya gruba saygısızlık telakki edilen yersiz ve ölçüsüz bir şakanın onları kırdığı ve öfkelendirdiği konusunda birçok örnekler bulunabilir. Bizim ata sözlerinde “Şaka, şaka, sonucu ciddiye çeker”[19] gibi tabir­lerde de kaba şakaların sonuçlarının işaretleri mev­cuttur. Bunun benzeri meseller, Arap mesellerinde de geçmektedir. “el-mizah-u mukaddimet’uş-Şerr” (Mizah, kavganın mukaddimesidir.)

İmam Hasan Askeri (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Şaka yapma; aksi takdirde başkaları sana cüret eder.”[20]

Bu, mizahçının saygınlık ve heybetinin ortadan kalkmasının işaretidir. Şaka yaptığı vakit, kendi say­gınlık perdesini yırtar, heybet ve vakarını ayaklar altına alır ve başkalarına, ona saygısızlık yapmaları için yol açılmış olur.

İmam Sadık (a.s)’ın, Mümin-i Tak’a yaptığı tavsi­yelerde, mizahın kötü ve olumsuz etkilerine dair işaretler vardır. Hazret, ona yap­tığı ayrıntılı vasiyetinde şöyle bu­yurmaktadır:

“Eğer kardeşinin seninle samimi dost olmasını istiyorsan, onunla şaka yapma; münakaşa etme; ona karşı övünme; ona karşı düşmanlık yapma.”[21]

Bu dört amelin, kimi zaman başkasının şahsiye­tine bir taarruz sayıldığı ve o kardeşlik ve dost­luk sefasını yok ettiği apaçıktır.

Her halükarda, başkalarıyla şaka yapmada, hem karşı tarafın kapasitesinin seviyesine göre olmalı, hem aşırılık ve gereksizlikten kaçınılmalı, hem baş­kalarını tahkir etmek, küçük düşürmek ve onlarla alay ve istihza etmekten uzak durmalı, hem de şahsi heybet ve vakar korunmalıdır.

Bir insanın, şahsiyetini yerme pahasına bazı yüz­leri güldürmek, bir müslümanın üzülmesi ve kırıl­ması pahasına bir grubu sevindirmek, beğenilen ve takdir edilen bir davranış değildir.

Mizah konusunda, televizyonun eğlence ve çocuk programlarında da, kimi zaman bazı şahıslara hakaret edilmekte, onların onur ve haysiyetlerine dokunulmaktadır. Bazıları ciddi bir şekilde buna karşıdırlar, fıkhî ve şer’î açıdan sakıncalı biliyorlar. Her işte itidal ve denge takdir edilmiştir. Şaka ve mizahta da, sosyal ilişkiler temiz, dostluklar sürekli, irtibatlar samimi ve kardeşçe olabilmesi için itidalli ve dengeli olmak gereklidir.

 

 


[1] Bihar, c. 73, s. 60

[2] Kafi, c. 2, s. 189

[3] Bihar, c. 16, s. 298

[4] a. g. e

[5] Nehc’ul-Belağa, S. Salih, hutbe: 84

[6] Bihar, c. 41, s. 147

[7] a. g. e, c. 17, s. 33

[8] Tefsir ve Nakd ve Tahlil-i Mesnevi, c. 16, s. 147

[9] a. g. e

[10] Bihar, c. 73, s. 60

[11] a. g. e, 58

[12] a. g. e, c. 69, s. 259

[13] a. g. e, c. 73, s. 266

[14] Bihar, c. 73, s. 60

[15] a. g. e, c. 66, s. 395

[16] a. g. e, c. 70, s. 375

[17] a. g. e, c. 74, s. 285

[18] Gurer’ul-Hikem

[19] Emsal ve Hikem, c. 2, s. 1033

[20] Bihar, c. 75, s. 350

[21] a. g. e, 291

index