SELAM  VE  MUSAFAHA

 

Sosyal bağlar sağlamlaştırılmaya muhtaçtırlar. Bu bağları pekiştirmek, genel sözle sağlanamaz. Sosyal ilişki­ ve dostlukların daha bir güçlenmesi ve devamlı­lık kaza­nabilmesi için pratik örneklerin, açık ve özel mısdakların, ortaya konulması gere­kir. Selam ve musafaha da bunları sağla­yan iş­lerdendirler.

Selam, dostluk için bir yeşil ışıktır. İki kişi bir­birle­riyle karşılaştıkları, bakıştıkları ve yüz yüze gel­dikleri vakit; sadakat, dostluk ve kardeşliğin ilk nişanesi selamlaşmak, ardından tokalaşmaktır.

Birbirlerini tanıyan iki dostun karşılaştıklarını dü­şü­nü­nüz. Bu karşılaşmada birbirlerine söyleyecekleri ilk ve en güzel söz, sizce ne olmalıdır? Acaba siz, selam­dan daha güzel bir söz biliyor musunuz?

Selamın Anlamı

Selam, karşı tarafa güven vermedir. Yani, hem “se­lame­tini ve sıhhatini istiyorum” demek, hem de “ben­den yana rahattasın, emniyettesin ve sana bir eziyetim ulaşmaz” demektir. “Ben senin iyiliğini istiyorum; kötü­lüğünü isteyen, kinini besleyen ve düşmanlığını yapan biri değilim” demektir. Bu, iki müslümanın birbirine söyledikleri islamî bir tahiyyat ve esenlik dilemedir. İşte bu, selamın, islamî şiarı ma­nasıdır.

Tokalaşmak ve birbirinin elini sadakatle ve sıcak bir şe­kilde sıkmak; muhabbetin, samimiyetin ve iyilik dile­menin diğer bir nişanesidir. Kalpleri birbirine yak­laştırarak aradaki sevginin artmasına sebep olmaktadır. İki elin te­ması, yalan­, aldatma ve müna­fıkça olmazsa, kalpleri de birbirine yakınlaştırır.

El elde olunca, iki kalbin bağı gibi sıcak olur,

Dostun incitilen kalbi daha çok yumuşar.

Evet… selam, Allah’ın isimlerinden biridir ve ilahî bir esenliktir. Selam, peygamber ve imamla­rın tavsiyesi­dir. Hatta bununla ilgili olarak şöyle bu­yurmuşlardır:

“Kim selam vermeden önce konuşmaya baş­larsa, ona cevap vermeyiniz.”[1]

Başka bir hadiste İmam Sadık (a.s) Allah’ın sö­züne şu açıkla­mayı getirmiştir:

“Cimri, başkalarına selam ver­mekte cimrilik yapan kimsedir.”[2]

 Doğrusu… birine selam vermek; insanın gücü, ma­ka­mı, malı, parası ve itibarından hiçbir şey azaltma­dığı gibi, tersine sevgi oluşturucu ve mutlu­luk bahşe­dicidir; Allah’ın sevdiği bir hareket, Allah Re­sulü’nün metodu, Allah velilerinin yol ve ahlâkıdır. Aynı zamanda tevazu ve alçak gönüllülüğün nişanesi ve kibrin olmadığının göstergesidir. Mütevazı insanların, bununla zarar görmedikleri gibi, yücelme ve sevilmelerine de sebep olmaktadır. İmam Sadık (a.s) şöyle bu­yurmuştur:

“Alçak gönüllülüğün nişanesi, karşılaştığın her­kese selam vermendir.”[3]

Peygamber (s.a.a) ise şöyle buyurmuştur:

“Birbirinizle karşılaştığınızda, selam ve musafahayla karşılaşın.”[4]

Selamın Edep ve Âdabı

Allah Resulü’nün bu konudaki ahlâkı, karşılaş­tığı herkese, hatta çocuklara bile selam vermesiydi. Özellikle çocuklara selam verme hakkında şöyle bu­yurmuştur:

“Hayatta olduğum sürece terk etmeyeceğim beş sıfat vardır. Bunlardan biri de, benden sonra sünnet olması için çocuklara se­lam vermektir.”[5]

Bu mübarek haslet, O’nun alçak gönüllülüğünden, güzel ahlâkından ve pak ruhundan kaynaklanıyordu.

Bun­lar doğru, ancak terbiye gereği küçükler büyüklere selam vermelidirler. Hadiste Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyur­duğu geçmektedir:

Küçük, büyüğe;

Bir kişi, iki kişiye;

Az olanlar, çok olanlara;

Atlı, yayaya;

Geçen, durana;

Duran, oturana selam versin.[6]

Elbette, böyle olmazsa, tevazünün nişanesi olamaz. Selam; aşikar, yüksek ve karşı tarafın duyabi­leceği bir ses tonuyla veril­melidir. Selamın yüksek bir ses ve herkese verilmesi ile ilgili birçok hadis nakledilmiştir. Bu hadislere göre selam, duyulan yüksek bir sesle verilmelidir; du­dak altıyla, yavaş, anlaşılmaz ve ek­sik değil. Selama ve­rilecek cevabın da aynı şekilde ol­ması, yani karşı tarafın duyabilmesi için yüksek sesle ve açık verilmesi gerekir.

Başkalarıyla karşılaşırken, bir meclise veya top­luma girerken eve ya da  işyerine varırken, yavaş ve işi­tilmeyecek bir şekilde selam verirseniz, siz her ne kadar selam vermişseniz de, sesinizin yavaş olması, onların dalgın olmaları veya başka neden­lerden dolayı selamınızı işitmediklerin­den; sizi eğitimden yoksun, duyarsız ve kibirli biri olarak düşünebilirler.

Ya da başkaları­nın sela­mına cevap verdinizde, yavaş, dudak altından, anlamayacak ve işitmeyecek bir şekilde verirseniz, bu du­rumda o kişi; ya sizin bir düşmanlık beslediğiniz ve mütekeb­bir olduğunuz için  kendisinin selamına ce­vap vermediğinizi, ya da zorla ve istemeyerek cevap verdiği­nizi düşünebilir.

Bu kötü anlaşılmalar ve kötü zanları ortadan kal­dırma­nın yolu; toplumsal ilişkilerde, dinin bu emirle­rine göre hareket etmektir. Yani aşikar bir şekilde selam ver­mek­tir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuş­tur:

“Sizden biri selam verdiği zaman, selamını işi­tile­cek bir şekilde versin ki, ‘ben selam verdim ama kimse selamıma cevap vermedi’ demesin. Selam vermiş olabilirsiniz, fakat onlar işit­meyebilirler. Sizden biri selama cevap verdiğinde yine açık ve yüksek sesle cevap versin ki, karşı taraf ‘ben selam verdim fakat kimse selamımın cevabını almadı’ deme­sin.”[7]

Selam vermek müstahap ise de cevabı farzdır. El­bette en büyük mükafat, ilk önce selam veren kimse içindir.

Selam verene, daha sıcak ve daha güzel bir şekilde cevap ve­ril­melidir. Çünkü selam, mümin tarafından verilen bir çeşit tahiyyat ve hediyedir. Hediyeye, takdir göstergesi olması için daha iyi bir şekilde karşılık vererek cevaplamak gerekir.

Başkasının selamına daha güzel bir karşılık vere­rek cevaplamak Kur’ân’ın talimatıdır:

“…Ondan daha güzeliyle karşılık veriniz. Ya da onun gibi bir cevapla karşılık veriniz.”[8]

Tokalaşma       

Musafahanın (tokalaşmanın), dostluk ve muhab­bet oluşturduğunu, küdûret ve kaygıları da yok ettiğini söyle­miştik.   Biz, ilgimizi ve samimiyetimizi tokalaşmak sure­tiyle gösteriyoruz. Birisine olan kır­gınlığımızı veya düşmanlığı­mız da, tokalaşmaktan uzak durarak hissettiri­yoruz. Bundan dolayı bu bere­ketli ve kutsal islamî emir, dostluk ve kardeşlik iliş­kilerinin pekiştirilmesinde önemli bir role sahip­tir. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Birbirleriyle tokalaşan her iki müminin elleri­nin arasında Allah’ın eli vardır ve Allah’ın mu­habbet eli, karşı tarafı daha çok seven kimse ile be­raber­dir.”[9]

İmam Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur:

“İki müslüman kardeş birbirleriyle ka­rşılaşıp tokalaştıklarında, Allah-u Teâla onlara rahmet gözüyle bakar ve günahlarını, ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi döker ve onlar ayrılana kadar bu böyle devam eder.”[10]

Tokalaşma Usulü      

Tokalaşmanın da selam gibi usul ve âdabı vardır. Bunlardan biri, süreklilik ve tekrardır. Bir yolda, yol­cu­lukta ve görüşmede birkaç kez tokalaşmak yerinde olabilir.

Ebu Ubeyde nakleder ki:

“İmam Bakır (a.s) ile birlikte yolculuk yapıyor­dum. Bineğe önce ben biniyordum, sonra kendileri biniyorlardı. Bineğe binip yerimizi sağlamlaştırdığı­mızda, -sanki daha önce birbirimizi hiç görmemişiz gibi- se­lam verir, tokalaşır ve durumumu sorarlardı.. Merkepten aşağı indiğimizde de yine aynı şekilde selam verir, tokalaşır, durumumu sorar ve şöyle buyururdu:

“İki müminin tokalaşmasıyla, yaprakların ağaçtan döküldüğü gibi onların günahları dökülür; birbirlerinden ayrılana kadar Allah’ın lütfü ve nazarı altında olurlar.” [11]

Musafahanın diğer bir âdabı, incitme ve rahatsızlığa sebep olmayacak bir şekilde sevgi ve şefkatle el sıkmadır.[12]

Cabir b. Abdullah der ki:

“Resulullah’ın yanına giderek O’na selam verdim. O hazret elimi sıktı ve buyurdu:

El sıkmak, dinî kardeşi öpme gibidir.” [13]

Ayrıca musafaha yaparken; tokalaşmayı uzatmak ve eli çabuk geri çekmemek, bu islamî sünnetin diğer bir âdabıdır. Musafahada, elini geç çekenin mükafatı daha çoktur. İslam Pey­gamberi’nin de adeti böyle idi. Biriyle karşıla­ştığında, karşı taraf elini gevşetip geri çekmedikçe elini geri çekmezdi.

Şüphesiz, kalpteki sevgi ve muhabbeti aşikar etmek gerekir. Sevgi, içte gizli olan bir hazinedir. Bu hazineyi, dışarı çıkarıp göstermek gerekir ki, faydası ve karşılığı görülsün. En açık hayır ve bereket, dostlukla­rın takviye edilmesi, irtibat ve tanışmaların sağlamlaşmasıdır. İslamî emirler gereği, mümin biriyle her karşılaştığınızda onunla tokalaşmalı; açık bir çeh­re ve güler bir yüzle onunla görüşmelisiniz.[14]

Musafahanın diğer bir faydası da, kini gidermesidir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Tokalaşın; şühesiz tokalaşmak, gazap, öfke ve kini giderir.”[15] “Musafaha edin; zira musafaha, düşmanlık, haset ve kini yok eder.” [16]

Kadınlarla Tokalaşma

İslam mektebî  esaslarının çizdiği sınırlara göre; sosyal ilişkiler, alakalar ve dostluklarda namahrem olan­larla tokalaşmak haramdır. Sırf dostluk, arka­daşlık, tanış ve iş arkadaşı olma, dış seyahat­ ve resmi görüşmelerdeki diplomatik ve siyasi müla­hazalar, yabancı ve namahrem bir kadınla tokalaş­manın câiz oluşuna bir delil olamaz. Bu konuda gericilik aydın fikrinin bir yeri yoktur. Zira Allah Resulü (s.a.a) şöyle bu­yurmuştur:

“(Namahrem) Kadınlarla tokalaşmam.”[17]

Başka bir nebevi hadiste şöyle geçmektedir:

“Eğer bir kadın, tokalaşmaması gereken na­mah­rem bir adamla tokalaşmak isterse veya tokalaşmaya mecbur kalırsa, ya da ona biat etmek isterse, bir per­denin arkasından (eli örten ve kapa­tan eldiven gibi bir perde arada) olursa sakıncası yoktur.” [18]  

Elbette amelin ölçüsü müctehidin fetvasıdır ve biz onu taklit ediyoruz. Her müslüman, kendi amelini şerî bir delil ve vesikaya dayandırmalıdır.



[1] Sefinet’ul-Bihar, Muhaddis-i Kummî, c. 1, s. 645

[2] Mizan’ul-Hikme, Reyşehrî, c. 4, s. 535

[3] Hasal-i Saduk, s. 11

[4] Sefinet’ul-Bihar, c. 1, s. 465

[5] Bihar, c. 73, s. 10

[6] Mizan’ul-Hikme, c. 4, s. 538

[7]  Usul-u Kafi, Kuleynî, c. 2, s. 645

[8] Nisa / 86

[9]  Kafi, c. 2, s. 179

[10] a. g. e, s. 183

[11] a. g. e, s. 179

[12] Bihar, c. 73, s. 26

[13] a. g. e, c. 73, s. 23

[14] Mizan’ul-Hikme, c. 5, s. 355

[15] Bihar, c. 74, s. 158

[16] Mizan’ul-Hikme, c. 5, s. 354

[17] Kenz’ul-Ummal, 475. hadis

[18] a. g. e, 25346. hadis

index