KERİMANE KARŞILAŞMA

 

Sürekli büyük ameller ve yüce teşebbüsler, yüce ruh sahipleri tarafından meydana gelir. İyiliğe iyilikle karşılık verdiğimiz ve başkasının güler yüzlülüğüne güler yüzlülükle cevap vermemiz, normal bir davranıştır.

Kerimane (yiğitlik ve cömertçe) karşılaşma; başkalarını da etkisi altına alan yüce tabiatı, yüce azimliliği ve yüce ruhiyeyi göstermektir. Kötülüğe iyilikle karşılık vermek, sertlik ve kabalığa karşı da muhabbet ve sevgi göstermek gibi.

Karşılaşmalarda cömertlik ve yiğitlik, sosyal ilişkilerde bu çe­şit büyüklüklerden biridir; kendini görmemek ve başkalarının özel hayat kitaplarında kendine bir yer açmak, bir gönlü ele geçirmek ve yoksul düşen birisi için bir sığınak olmak!

Zayıflar ve Yiğitler

Kırık gönüller, merhem olacak birinin peşinde bu tarafa ve o tarafa bakarlar. Sığınaksız garibanlar, ya­şamın darlıklarında, özgür insanların himmet ve cö­mertliklerinin gölgesinde dinlenirler. Çilekeş maz­lumlar, yiğit insanların yumuşak elleri ve okşama­larıyla sevinir, onların himaye ve yardımlarıyla neşeli ve ümitvar olurlar.

Eğer toplumda, kalplerinde mahrumların ve za­yıfların aşkı olan özgür insanlar olmasalar, zalimler onların günlerini karartırlar ve dertsiz zen­ginler de fakirlere daha çok kara günler yaşatırlar.

Eski zamanlarda, yiğit ve mert insanların bulunmasının sırrı, insanlara hizmet etme, korumasızlara yardımda bulunma ve sığınaksızlara sığınak olma ruhiyesi olmuştur.

Merhum Feyz-i Kaşanî ne güzel söylemiş­tir:

Gel, birbirimizin munisi, dostu, dert ortağı olalım,

Birbirimizin can dostu,  yıpranmış has­tası olalım.

Gece olunca, birbirimizin mumu alalım ve birbirimiz için yanalım,

Gündüz olunca da, birbirimizin el ve ayağı ve ça­lışmada beraber olalım.

Birbirimizin devası, şifası, birbirimiz için, birbi­rimizin fedaisi olalım,

Birbirimizin kalbi, canı, canânı ve gönül dostu ola­lım.

Yiğitlik ve civanmertlik, bir insanın en güzel sü­südür. Emir’ül-Müminin Ali (a.s)’ın buyurduğu gibi:

“İnsan, yiğitlik ve civanmertlikten daha gü­zel hiçbir ziynetle süslenmemiştir.”[1]

Mertlik ve Yiğitliğin Anlamı

Halkın vaziyetine, onların ihtiyaç, mahrumiyet ve mazlumiyetlerine karşı duyarsızlık ve endişesizlik, mertlik ve müslümanlıktan uzak bir durumdur. Bu yüzden, halkın gamını yemek, mazlumları korumak ve yoksullara yardım etmek müslümanlık ve mertli­ğin ta kendisidir.

Yiğitlik ve mertlik ilkeleri, kudret ve imkan sa­hibi olanların, mahrumların başlarını okşamalarını, onların kollarından tutmalarını, yataktan ve yerden kaldırmalarını, onlara izzet bahşetmelerini ve saygı göstermelerini gerektirir. Bu, gücün ve zenginliğin zekatıdır.

Mertlik, bir topluma onurlu bir yaşam bahşeden önemli ve değerli bir sıfattır. Başkalarıyla bir araya gelmelerde oluşan büyüklük ve asalet, mahrumları düşünmekle beslenen ve onların sevgilerini yürekle­rinde taşıyan hür insanların yiğitlik ve civanmertlik­lerinden kaynaklanmaktadır. Böyle bilgelerden mah­rum bir yaşamda ne lezzet, ne de güzellik vardır. Ci­vanmertlerden mahrum olan bir toplum, ölüm tozları yüzlerinin üzerine konmuş demektir.

Bu seciye ve pratik hasletin kökü, ruha ve düşün­ceye dayanır ve oradan davranışa, sosyal ahlâka ve diyaloga sirayet eder.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

“İnsanın aşağılıktan uzak olması, civanmertliktir.”[2]

Zulüm ve hakaret, saygı­sızlık ve tekebbür, bencillik ve haksızlık, kin besle­mek ve intikam almak, cimrilik ve kıskançlık, sertlik ve kötü davranmak, vefasızlık, yalan ve iki yüzlü­lükten başka aşağılık nedir.

Fedakarlık ve geçinmek, af­fetmek ve idare etmek, bahşetmek ve okşamak, çok sabırlı ve tahammüllü olmak, yüce himmet ve güzel ahlâk, tek renklilik ve vefalı olmak, sadakat ve teselli olmaktan başka da mertlik nedir?

Size göre; “namert”, “alçak” ve “hor-hakir” kimdir? Yiğitlik ve mertlik hangisidir?

Hace Abdullah Ensari şöyle der:

Suyun üzerinde gidersen çer çöp olursun,

Havada uçarsan bir sinek olursun,

Gönül kazan ki insan olasın.”[3]

Allah-u Teâla işte bunu beğenir, kabul eder ve mükafatlandırır. Çünkü kırık kalpler, Allah sevgisinin tecelli ettiği yer ve O’nun dergahına ümittirler. İşte civanmertlik, o kalplere sükunet bah­şetmektedir.

Mevlana’nın dediği gibi:

Bin defa yaya olarak Ka’be’yi tavaf etsen,

Hak katında kabul olmaz eğer bir gönlü kırarsan![4]

Bir hadiste Emir’ül-Müminin Ali (a.s), mürüvvet ve civanmertliğin çerçevesi ve iskeletini,  her şahısın sahip olduğu yiğitlik ölçüsünün değerini ölçüp biçebilecek bir miyar çizmiştir.

“Yiğitliğin düzeni, kardeşlerin sürçmelerine tahammül etmek ve komşulara iyi bakmaktır.”[5]

Nişanelerden Bazıları

Ne yiğitlik  iddia ile, ne de civanmertlik sözledir. Amel ve davranış, her insanın mertlik ve namertliği­nin şahididir. Yiğitlik  de sadece amelle olup, sev­giyle pekişen ve insanlar tarafından kabul görülen bir değerdir, söz ve şiarla değil.

Rivayetlerden gelen, yiğit ve mertlerin nişanelerinden bazıları şunlardır:

1- Affetme

Yüce ruhlu insanlar, affeden ve bağışlayan bir ruha sahiptirler. Ama, hakir ve aşağılık kimseler, hemen intikam almak isterler.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“İntikam almada acele etmek, büyük in­sanların ahlâklarından değildir.”[6]

Yine Hz. Ali (a.s)’ın sözlerinden öğrenelim:

“Affetmede acele etmek, büyük insanların ahlâkla­rındandır; intikam almada acele etmek ise, alçak insanların ahlâklarındandır.”[7]

2- İyiliği Başlatmak

Bazen, birisi insandan bir şey ister, insan da cevap verir. Ama civanmertlik ahlâkı, başkalarının onu­runu muhafaza etmen ve sorunlarından önce, ihti­yaçlarını gidermen için çabalamandır. Bu haslet, mertlik ve yiğitliktir ve yüce bir ruhun nişanesidir. Hz. Ali (a.s)’ın tabiriyle:

“Kerim insan, ihsanı başlatandır.”[8]

3- Kötülüğe İyilikle Cevap Vermek

Yüce bir ruh ve büyük bir affetme kabiliyetini is­teyen bu davranış, kötülük yapan ve kaba konuşan­lara karşı senin iyilik yapman, ihtiram ve saygı göster­men ve senden yüz çevirip ilişkilerini kesenlerden ilişkilerini kesmemen ve bağları korumandır. Burada şu ulvi sözü kulaklarımıza küpe yapmamızın yeridir:

“Kerim (civanmert), kötülüğe iyilikle cevap veren kim­sedir.”[9]

Evet… affetmede varolan lezzet intikamda yok­tur.

4- Kudretliyken Affetmek

Civanmert, kudretli olduğu ve intikam alabileceği vakit, vazgeçer ve affetmeyi tercih eder.

Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

“Kerim (civanmert ve cömert) insan, güç bulduğunda affeder; zengin olduğunda bağışta bulunur; kendisinden bir şey istenildiğinde, karşılar.”[10]

5- Mahrumların Dert Ortağı Olmak

Civanmertler; muhtaçlara bakarlar, onları himaye ve teselli ederler ve kendilerini başkalarının rahatlık ve sıkıntılarına ortak sayarlar.

Sadî’nin dediği gibi:

Sen ki başkalarının sıkıntılarından gamsızsın,

İsmini adam koymaları yakışmaz.

Birçok mertlik hikayeleri halkın diline düşmüş olan arif ve ünlü kahraman “Puryay-ı Veli”[11] bir rubaide şöyle demiştir:

Nefsinin başında emir isen, mertsin,

Başkasının üzerinde titiz değilsen mertsin.

Düşenleri ayakla ezmek, değil mertlik,

Düşenin elinden tutarsan, mertsin.”[12]

Civanmertlik; güzel huyluluk, affedicilik, halkçı­lık ve yoksullara bakmanın ta kendisidir. Bütün bunlar, Allah’ın vermiş olduğu kudret ve imkanlara karşı bir şükür ifadesidir. Hafız’ın dediği gibi:

Ey keramet sahibi! Selametin şükrü olarak,                                                                                                                              

Bir gün, sor zavallı dervişin halini.                                                                                    

Yiğitlik, büyüklük ve cömertçe davranma                                                                                                                                                     örneklerinin cilvelerini görmek, büyüklerin ve güzel ahlâklı­ların davranış aynasında daha görülmelidir. Bu güzel dav­ranış ve tarihî numunelerden bazı örnekler sizlere takdim ediliyor:                                                            

Civanmert ve Kerimlerin Mekte­binde

Yiğitlik ve civanmertlik; sosyal ilişkilerde cömertçe karşılaşmanın göstergelerinden biridir. Civan­mertlerin ahlâk ve davranışlarında görülen örneklerin zikredilmesi daha çok etkili olduğundan, ev­liyaların davranışlarından birkaç tarihî örneğe işaret ediyoruz.

Ama, daha iyi bir zihni hazırlığımız olması için Hz. Ali (a.s)’ın bu konudaki sözüne istinat ede­lim. Hazret şöyle buyurmuştur:

“Üç şey mürüvvettendir:

- Darlıkla beraber cömertlik.

- Zilletsiz bir tahammül.

- Sual ve isteklerden uzak olmak.”[13]

Saib-i Tebrizî’nin dediği gibi:

Talep elini birinin önüne uzattığında,

Haysiyetinden geçmen için köprü kurmuşsun.

Yüce tabiatlılık, dilek, istek ve ihtiyaçları şunun-bunun yanında açmamak, yüksek ruhlu insanların nişanelerindendir. Yüzlerini tokatlarıyla kırmızı tutanlar ve yoksulluk ve darlıklarını, onurlarını korumak için başkalarına açıp söylemeyenler, bu gruptandırlar.

İslam tarihi ve büyüklerin biyografisinde, unutulmamış birçok birikimler vardır. Bunların her biri  birer civanmertlik dersi ve gönül gözünü kendine çeken bir tablodur. Bu bölümde bu örneklerden birkaçına işaret edilecektir:

1- Peygamber ve Civanmertlerin Söz­leşmesi

Allah Resulü’nün peygamberlikten önceki gençlik döneminin en seçkin kesimlerinden biri, bir söz­leşmeye iştirak etmesi ve üye olmasıydı. Bir grup Kureyşli civanmert, mazlumların ve çaresizlerin haklarını müdafaa etmek için toplanıp ahitleştiler. Bu, “Hılf’ul-Fudul” olarak meşhur oldu. Bu grup, korumasız ve kimsesiz insanların hakları çiğnendi­ğinde, onların yardımına koşmak için kendilerini sorumlu biliyorlardı. Allah Peygamberi (s.a.a) bu sözleşmeden azamet, iyilik ve iftiharla bahseder ve onun değerini düşürmezdi.[14]

2- Allah Resulü (s.a.a) ve Genel Af

Peygamber (s.a.a)’in büyüklük, mürüvvet ve müdârâsından diğer bir örnek de, katı düşmanları olan Mekke müşriklerine karşı bile genel af ilan etmesiydi.

Mekke fethedildiğinde, müslümanlar galip olarak Mekke’ye girdiler. Mekkelilerin, O Hazreti ve müslümanları çok fazla incitmelerine, defalarca İslam’ı yok etmek için ordu sevk etmiş olmalarına ve kendileri de kendilerini her türlü intikam alınmaya müstahak görmelerine rağmen, büyüklük ve kerim bir tavırla karşılaştılar. Allah Resulü (s.a.a) hepsini bağışladı.[15] “Gidiniz, hepiniz özgürsünüz” cümle­siyle hepsini affetti, af ve geçinme suyunu, kin ateşi­nin üzerine döktü. Düşmana karşı bu çeşit davranışı da, onun yüksek ruhunun bir nişanesiydi.

3- Hz. Ali (a.s) Hendek Savaşı Meydanında

Hz. Ali (a.s)’ın yiğitlik ve civanmertliği tarihte numunedir ve numuneleri de çoktur. Hendek Savaşı’nda, “Amr b. Abduved” gibi şecaatli rakibiyle karşılaştığı ve onu yere serip öldürdüğünde, Amr’ın kız kardeşi, kardeşinin cesedinin yanına geldi ve onun kıymetli zırhını cesedinin üzerinde görünce, “Onun katili kimdir?” diye sordu. “Ali b. Ebi Talip” dediler. O zaman şöyle dedi: “Onu büyük ve yiğit birisi öldürmüştür.” Sonra kardeşinin yasında şu içerikte şiirler okudu:

“Eğer Amr’ı öldüren Ali’den başkası olsaydı, de­vamlı kardeşime ağlardım. Ancak, ne yapayım, onu öldüren öyle biridir ki, onu öldürmesinden Amr’a bir ayıp ve âr yoktur.”[16]

4- Hz. Ali (a.s)’ın Kendi Katiline Karşı Yiğitliği

Emir’ul-Müminin Ali (a.s), kendi katilinin, İbn-i Mülcem olduğunu bilmesine rağmen, ona dokunmadı, cinayetten önce kısas etmedi. Mert­liği o dereceye ulaştı ki, oğlu İmam Hasan (a.s)’a: “O şu anda elinizde esirdir, onunla iyi geçinin, eğer ben dünyadan göçersem ona sadece bir darbe vurunuz” dedi. Aynı zamanda ona, kendi yemeği olan süt ve yemekten veril­mesini de emretti.[17]

Düşman ve esirlerine bile bu şekilde muhabbet ve lütufta bulunuyordu. Şehriyar’ın dediği gibi:

Ali’den başka kim dedi ki oğluna; benim katilim,

Şu an senin esirin, esire iyi davran!

İşte Ali (a.s)’ın bu yiğitlikleriydi ki onu: “Ali’den başka yiğit yoktur...” lakabı ve iftiharına ulaştırdı.

5- Muaviye’nin Ordusuyla

Sıffin savaşında, Muaviye’nin ordusu Fırat neh­rini ellerine geçirdiklerinde, Ali (a.s)’ın yaranları­nın sudan istifade etmelerini engellediler. Susuzluk, Hz. Ali (a.s)’ın ordusunu (ölümle) tehdit ediyordu. O Hazret’in heyecan ve aşk veren konuşma­sının ardından İslam askerleri düşmana amansız bir hamle yaptılar ve Fırat’ı ellerine geçirdiler. Onlar da aynı şekilde karşılık verebilir ve Muaviye askerleri­ni susuzluktan helak edebilirlerdi. Ama Ali (a.s), Muaviye’nin askerlerinin Fırat suyun­dan istifade edebilmeleri için bir yer açmalarını em­retti.[18] Bu da, mütevaciz Şam ordusu ve Muaviye gibi bir düşman karşısında bile Hz. Mevla’nın ci­vanmertliğinden bir örnek idi.

6- Aşura, Mürüvvetin Tecelligahı

Aşura hamaseti, keramet, büyüklük ve Ehl-i Beyt’in baş­kalarıyla kerimane davranış örnekleriyle doludur. Hürr’ün susuz asker­leri gelip İmam’ın üzerine yolu kapattıkları vakit, Hüseyn b. Ali (a.s), o bin kişilik gruba, hatta atlarına da kendi sularından vermelerini emretti.[19]

Aşura günü, işte bu Hürr b. Yezid, batıl ordusundan ayrılmaya ve Hüseyin b. Ali (a.s)’a katılmaya karar verdiğinde, İmam onu kabul etti ve onun geçmiş hatalarını görmezlikten geldi. Hürr, İmam Hüseyin (a.s)’ın civanmertlik kucağına sığındı, tövbe etti ve tövbesi de kabul edildi.[20]

İmam Hüseyin (a.s) Kufe ordusuna şöyle bu­yurdu:

“Eğer dininiz yok ve ahiret gününden de korkmuyorsanız, en azından hür in­sanlar olun.”

Yüce bir ruh ve civanmertlik hasletine sa­hip olan İmam Hüseyin (a.s), düşmanı da mertliğe, savun­masız olan kadınlar ve çocuklara hücum etmekten sakınmaya davet etti.

Kerbela’nın yiğit bayraktarı ve İmam Hüseyin (a.s)’ın vefalı kardeşi Hz. Ebu’l- Fazl (a.s), yiğitlik ve ci­vanmertliğin en büyük örneğiydi. Özellikle, susamış dudaklarla Fırat nehrine gidip su tulumunu suyla doldurduğunda, o berrak sudan içmek isterken, İmam Hüseyin ve çadırdaki çocukların su­suzluğunu hatırladığından onu içmekten vaz­geçerek kendine hitaben şöyle dedi: “Ey nefs! Hüse­yin’den sonra hayatta kalmayasın! O ve yaranları ölüm ve şahadet üzeredirler ve sen akan ırmağın soğuk suyundan içmek mi istiyorsun?...” Hz. Ebu’l- Fazl, avcına aldığı suyu tekrar nehre döktü ve susamış dudaklarla Fırat’tan dışarı çıktı ve şahadete kavuştu.[21]

Hz. Ebu’l- Fazl (a.s), yiğitlik meydanında bir pehlivan, gayret ve civanmertlik soyundan şanlı bir fertti.

Irmağa ayak bastı, kuru dudakla dışarı çıktı

Mürüvvete bak, civanmertlik gör, gayreti seyret!

7- İmam Hasan (a.s) ve Şamlı Adam

Muaviye’nin propagandalarının tesiriyle Ehl-i Beyt düşmanı olan Şamlı bir adam, Medine’de İmam Hasan (a.s)’ı görünce, küfür ve lanet etmeye başladı.

İmam Hasan (a.s) ona herhangi bir karşılık vermedi. Söz­leri bittiğinde, Hazret ona selam verdi ve gülümseyerek şöyle buyurdu:

“Herhalde yabancısın! Bizden bir şey istiyorsan sana verelim, kılavuz istiyorsan sana yol gösterelim, istersen yükünü maksa­dına ulaştıralım, açsan seni doyuralım, çıplaksan seni giyindirelim, muhtaç isen ihtiyacını giderelim, kovulmuşsan ve sığına­cağın bir yer yoksa sığınak verelim, ihtiyacın varsa karşılayalım, evimize gelir­sen, gidene kadar seni misafir edelim ve…”

Şamlı adam, bu sözleri işittiğinde ve bu davranışı gördüğünde ağladı ve şöyle dedi: “Şehadet ederim ki, sen Allah’ın yeryüzündeki halifesisin. Al­lah, kendi risaletini nerede karar kılacağını daha iyi bilir. Sen ve baban benim nazarımda en nefret edilen insanlardınız. Ama şimdi, sen benim yanımda en sevgili insansın.”

Sonra İmam’ın evine gitti, orada bulunduğu sürece Hazretin misafiri idi ve Ehl-i Beyt dostlarından oldu.[22]

Bu, düşmanı bile dosta çeviren kerimane davranışın mucizesidir.

8- İmam Seccad (a.s) ve Civanmertlik

Hişam b. İsmail, Emeviler’in devlet adamlarından ve Medine hakimi idi. Hükümeti döneminde, çok zulümler yaptı; özellikle Ali taraftarları ve onların o dönemde büyükleri olan İmam Seccad (a.s)’a yapmıştı. Azledildiği vakit, yeni hakimin fermanıyla onu Mervan-ı Hakem’in evinin önüne götürerek, ondan zulüm görmüş ya da ondan bir çirkinlik işitmiş olan herkesin gelip intikam almasını duyurdular.

Şehid Mutahhari şöyle yazıyor:

“Hişam, herkesten daha çok, Ali b. Hüseyin (a.s) ve Alevilerden endişeliydi. Kendisi, bütün o zulümlere, kötülüklere ve büyük babalarına okuduğu lanetlere karşı, Ali b. Hüseyin (a.s)’ın intikamının öldürmekten az olmaya­cağını düşünüyordu. Ancak diğer taraftan, İmam (a.s) Alevilere şöyle buyurdu:

“Düşene tekme indirmek ve düşman zayıf düştüğünde ondan intikam almak bizim ahlâkımız değildir. Aksine, bizim ahlakımız, düşenlere yardımda bulunmaktır.”[23]

İmam (a.s) kalabalık bir Alevi topluluğuyla Hişam b. İsmail’in yanına geldikleri vakit, onun yü­zünün rengi attı. Her an ölümü bekliyordu. Ancak, onun beklentisinin aksine, İmam (a.s), bir müslümanın normal olarak bir müslümanla karşılaştığı gibi yüksek bir sesle şöyle buyurdu: “Es-selam-u aleyküm.” Sonra onunla musafaha etti, onunla ilgilendi ve şöyle dedi: “Eğer yapabileceğim bir iş olursa, hazırım.” Bu olaydan sonra, Medine halkı artık onu azarlamadılar.

Dost ve düşmana karşı cömert davranış ve civan­mertlik örnekleri, özellikle İslam mektebinin önder­leri ve onların sahabelerinin hayatlarında geniş bir yer kaplamaktadır.

Bu konuya, İmam Seccad (a.s)’ın Sahife-i Seccadiye’deki duasının bir bölümüyle  son verelim. Bu dua, İmam (a.s)’ın ruhî yüceliğini ve O’nun kerimane şahsiyetinin tecellisini göstermektedir:

“Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve beni; beni aldatana karşı dürüst ve samimi davranmaya; beni terkedene iyilikle karşılık vermeye; benden esirgeyeni bağışla ödüllendirmeye; benimle ilişkisini keseni, ilişkide bulunmakla mükâfatlandırmaya; gıybetimi edene, güzellikle anmakla muhalefet etmeye ve iyiliğe teşekkür edip kötülüğe göz yummaya muvaffak eyle.…”[24]

Bu çeşit cömert davranış, ahlâk, büyüklere yara­şan tavır, yiğitlik ve civanmertlikten bir kısmının bizim yaşamımızda da tecelli etmesini, toplumun ve halkın sosyal ilişkilerinin yüzünü güzelleştirmesini ümit ederiz.



[1] Gurer’ul-Hikem, c. 6, s. 96, Danişgah baskısı

[2] a. g. e, c. 3, s. 260

[3] Münacat, Hace Abdullah Ensari, Mekalat bölümü, s. 35

[4] Külliyat-ı Şems, bölüm.6, s. 298

[5] Gurer’ul-Hikem, c. 6, s. 185

[6] a. g. e, c. 5, s. 81

[7] Mizan’ul-Hikme, c. 8, s. 367

[8] a. g. e, 365

[9] a. g. e

[10] Gurer’ul-Hikem, c. 7, s. 346

[11] Ferheng-i Farsi, Muin, A’lam bölümü

[12] Çekide-i Endişeha, c. 2, s. 257

[13] Mizan’ul-Hikme, c. 9, s. 113

[14] Furuğ-i Ebediyet, c. 1, s. 151

[15] Meğazî-yi Vakıdî, c. 2, s. 835

[16] Zindegani-yi Hz. Muhammed, Resulî Mehellatî, s. 453

[17] Bihar, c. 42, s. 289

[18] Şerh-i İbn-i Ebi’l- Hadid, c. 3, s. 331

[19] Hayat’ul-İmam el-Huseyn, c. 3, s. 74

[20] A’yan’uş-Şia, c. 1, s. 603

[21] Maktel’ul-Huseyn, Mukarrem, s. 336

[22] Menakıb, İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 19

[23] Dastan-i Rastan, c. 1, s. 74

[24] Sahife-i Seccadiye, 20. Dua

index