Önceki - Sonraki

Ehl-i Sünnet Hadislerinden Örnekler

 

 

1- İslam Peygamberi sallâ’llâhu aleyhi ve alih Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhurunun kesinliği hakkında şöyle buyurmuştur:

“Dünyanın sonuna bir gün dahi kalsa, Allah zulüm ve kötülükle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurması için, bizden bir kişiyi gönderecektir.”(1)

2- Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: “Doğrusu, Ali benden sonra ümmetimin İmamıdır ve (onun soyundan olan) Kaim Muntazar zuhur ettiği zaman, yeryüzünü zulüm ve kötülük ile dolu olduğu gibi adalet ve doğrulukla dolduracaktır. Beni Beşir (müjdeleyici) ve Nezir (korkutucu) seçene andolsun, onun gaybetinde kendini yitirmeyenler, bulunmaz ilaç gibi azdırlar.”

Bu sırada Cabir kalkarak: “Ey Allah’ın Resulü dedi, evladın Kâim’in bir gaybeti mi vardır?” diye sordu.

Hazret: “Evet, Rabbime andolsun, müminler imtihan olup kötülüklerden arınacak, inanmayanlar helak olacaklar! Ey Cabir, bu Allah’ın kullarından gizlediği ilahi işlerden bir iş ve onun esrarından bir sırdır, onda şüphe etmekten kaçının. Çünkü aziz ve yüce olan Allah’ın işlerinde şüphe etmek küfürdür” dedi.(2)

3- Selman-i Farsi der ki: “Allah Resulü sallâ’llâhu aleyhi ve alih’inin yanındaydık, Hz. Hüseyin aleyhi’s-selâm’ı dizlerinin üzerinde oturtmuş, onun göz ve dudaklarını öpüyordu. Bu sırada şöyle buyurdu: “Sen efendisin, efendinin oğlusun ve efendinin kardeşisin. Sen İmamsın, İmamın oğlusun, İmamın kardeşisin. Sen Allah’ın hüccetisin, Allah hüccetinin oğlusun, Allah hüccetinin kardeşisin ve sen dokuzuncusu Kaim olan, Allah’ın dokuz hüccetinin babasısın.” (3)

4- Emir-ul Müminin Ali aleyhi’s-selâm buyurmuştur ki: “Allah bir grup getirecek; onlar Allah’ı severler, Allah da onları sever ve onların arasında gaip (gizli) olan bir kişi ilahi saltanata ulaşır. O, vaad edilen Mehdi aleyhi’s-selâm’dir. O, hiçbir zorlukla karşılaşmadan yeryüzünü adalet ve eşitlik ile dolduracak, küçük yaşta ana ve babasından uzak düşecektir. Müslümanların şehirlerini fethedecek, zaman onun için saf ve hazır olacaktır. Onun sözü duyulacak, ihtiyar ve genç herkes ona itaat edecek, zulüm ve küfürle dolan yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak; o zaman onun İmameti kemale erişecek ve hilafeti yeryüzünde yerleşecek ve... yeryüzü Mehdi aleyhi’s-selâm’ın varlığıyla bayındır ve mutlu olacak, nehirler akacak ve fitneler, karışıklıklar ve yağmalamalar ortadan kalkacak, hayır ve bereketler çoğalacaktır... Ondan sonrası hakkında bir şey söylememe gerek yok... Benden o günün dünyasına selam olsun.”(4)

5- Ebu Said Hudri, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum. Halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar O’ndan razı olacaklardır ve O, malları sahih olarak taksim edecektir.” Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit olarak (dağıtacaktır).” buyurdular.

Sonra şöyle eklediler: “O zamanda Allah Teala, Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve O’nun adaleti onların hepsini kapsayacaktır; hatta nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır?’ diye nida edecek, bir kişiden başka hiçbir kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git hazinedara Mehdi bana mal vermeni emrediyor de’ denilecek. Bundan dolayı hazinedar ona seç diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olup; ‘Ben Muhammed ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum, yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecek. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir, bundan sonra yaşantının bir hayrı yoktur.” (5)

6- Cabir bin Abdullah-i Ensari şöyle diyor: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

“Mehdi benim evlatlarımdandır; O’nun ismi benim ismimdir; künyesi de benim künyemdir; ahlak ve yaratılış olarak da insanların en çok bana benzeyenidir. O gaybete çekilecek ve o dönemde halk şaşkınlık içinde kalacak, ümmetler sapıklığa düşecektir. Sonra Mehdi, parlak bir yıldız gibi ortaya çıkacak, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi  onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” (6)

7- Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Hüseyin’nin evlatlarından biri ümmetim arasında kıyam etmedikçe dünya yok olmaz. O, yeryüzü zulümle dolduğu gibi onu adaletle dolduracaktır.” (7)

8- Huzeyfe, Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Eğer dünyanın sonuna sadece bir gün kalsa dahi, Allah Teala o günü, evlatlarımdan birini gönderene kadar uzatacaktır; O’nun ismi, benim ismimdir.”

 Selman;”Ey Allah’ın Resulü! Hangi oğlundan olacak?”diye sorduğunda, eliyle Hüseyin’i göstererek; “Bu oğlumdan.” buyurdular. (8)

9- El- Havi li’l- fetava (s. 48, Mısır bas.) Ebu Amr ed- Dani’nin Sünen’inden naklen Huzeyfe’den şu hadisi tahriç eder: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:

“Mehdi zuhur ettiğinde İsa bin Meryem de gökten inecektir; saçlarından sular damlarken Mehdi ona diyecek ki: ‘Öne geç ve halka namaz kıldır.’ İsa da cevaben şöyle diyecektir: ‘Namaz senin için ikame olunmuştur.’ Böylece İsa benim evlatlarımdan birinin arkasında namaz kılacaktır.”

10- Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (s.a.a) buyurdu :

“İsa bin Meryem nazil olup İmamınız da sizden olunca ne yapacaksınız?” (9)

Ehl-i Beyt Hadislerinden Örnekler

1- İmam Sadık aleyhi’s-selâm buyurdu ki: "Halk imamlarını yitirecek, ama o hac mevsiminde hazır olacak ve halkı görecek, halk ise onu görmeyecektir." (10)

2- "Esbeğ bin Nebateh" şöyle der: "Emir-el müninin Ali aleyhi’s-selâm'ın huzurlarına gittim, o hazretin düşünceye daldığını ve mübarek parmaklarıyla yeri kazdığını görünce: "Sizi düşünceli görüyorum dedim, yere rağbetiniz mi var?" dedim.

İmam: “Hayır vallahi, hiçbir zaman yere ve dünyaya rağbet göstermedim. Dünyaya benim soyumdan gelecek On birinci evladım hakkında düşünüyorum. O Mehdi aleyhi’s-selâm'dır, zulüm eve küfürle dolu olan yeryüzünü adaletle, eşitlikle dolduracak; onun için bir hayret ve bir de gaybet vardır, kimileri -bu gaybet ve hayret döneminde- sapar, kimileri de hidayet bulurlar” dedi.(11)

3- İmam Sadık aleyhi’s-selâm buyurdular ki: “Eğer size bu işin sahibinin (yani zamanın imamı) gaybete çekildiğini bildirseler onu inkâr etmeyin.” (12)

4- Hz. İmam Sadık aleyhi’s-selâm buyurmuştur ki: “Kaim için iki gaybet vardır, biri kısa müddetli, diğeri ise uzun müddetli. Birinci gaybette, özel takipçilerinden başka hiç kimse onun yerini bilmeyecek ve ikinci gaybette ise hususi dostlarından başka hiç kimse onun yerini bilmeyecektir.”(13)

5- Ve yine buyurdular ki: “Kaim, hiç kimsenin ona aht ve biat etmediği bir zamanda kıyam edecektir.” (14)

6- Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: “Mehdi aleyhi’s-selâm benim soyumdandır; ismi benim ismim ve künyesi benim künyem, şekli benim şeklim, sünnet ve tavrı benim sünnet ve tavrımdır, halkı benim şeriatım ve dinime teşvik ve Rabbimin kitabına davet eder. Ona itaat eden bana itaat etmiştir ve ona muhalefet eden bana muhalefet etmiştir, onun gaybetini inkar eden beni inkar etmiştir.”(15)

7- İmam Zeyn-ul Abidin aleyhi’s-selâm şöyle buyurmuştur: “Bizim Kaimimiz ile Allah’ın resulleri arasında bir takım benzerlikler vardır. Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Eyyub ve Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih peygamberlerin her biri ile bir benzerliği vardır. Nuh ile uzun ömürlü olmasında, İbrahim ile, doğumunun gizli olması ve halktan uzak durmasında; Musa ile, korku hali ve gaybette yaşamasında; İsa ile halkın onun hakkındaki ihtilafa düşmesi; Eyyub ile, beladan sonra kurtuluşun yetişmesinde; Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile de kılıçla kıyam etmesinde benzerliği vardır.”(16)

8- İmam Sadık aleyhi’s-selâm buyurmuştur ki: “Bu emrin sahibi (Mehdi) için bir gaybet vardır, Allah’a kulluk eden (o zaman) takvalı olmalı ve Allah’ın dinine bağlanmalıdır.”(17)

9- Yine şöyle buyurmuştur: “Halk için öyle bir zaman gelecek ki, İmamları onlardan gizli olacak.” Zürare, “halkın o zaman vazifesi nedir?” diye sordum ve şu cevabı aldım der: “İmam zuhur edinceye kadar meşgul oldukları işe -dini görevlerine- sarılsınlar.”(18)

10- Yine buyurmuştur: “Bu iş (İmam’ın zuhuru ve kıyamı), hiç kimsenin “Eğer biz olsaydık adaletle hükmederdik” diyememesi için halktan, millete hükmetmemiş hiç bir grup ve sınıf kalmayıncaya kadar gerçekleşmeyecektir. Sonra Kaim aleyhi’s-selâm hak ve adalet üzerine kıyam edecektir.”  (19)

11- Esbağ bin Nebateh diyor ki, Emir-ul Müminin Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s) hakkında söz ederken şöyle buyurdular:

“O, (Mehdi -a.s-) öyle bir gaybete çekilecek ki, sonunda cahiller: ‘Allah’ın Âl-i Muhammed’e ihtiyacı yoktur’ diyeceklerdir.” (20)

12- Ebu Said şöyle diyor: Hasan bin Ali (a.s) Muaviye bin Ebu Süfyan ile sulh ettiği zaman, bazıları onu bu işten dolayı kınayınca buyurdular ki:

“Yazıklar olsun size! Ne yaptığımı biliyor musunuz? Vallahi güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden daha hayırlısını ben takipçilerim için yaptım. Benim, sizin İmamınız olduğumu, sizin bana itaat etmeniz gerektiğini ve Resulullah’ın buyurduğu cennet gençlerinin efendilerinden biri olduğumu biliyor musunuz?” “Evet biliyoruz” diye cevap verdiler.

İmam Hasan (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdular: “Biliyor musunuz Musa bin İmran, Hızır (a.s)’ın gemiyi delmesine, duvarı düzeltmesine ve çocuğu öldürmesine neden o kadar kızdı? Çünkü bu işlerin hikmetini bilmiyordu. Halbuki bu işler zikri yüce Allah’ın yanında doğru ve hikmet üzereydi. Arkasında İsa bin Meryem’in namaz kılacağı Kâim dışında biz Ehl-i Beyt’ten olan hepimizin boynunda zamanın tağutunun biati olacağını bilmiyor musunuz? Yüce Allah O’nun veladetini gizleyecek ve şahsını saklayacaktır. Böylece O, zuhur ettiğinde kimsenin biati onun boynunda olmayacaktır. O, tüm kadınların en üstünü olan birinin oğlu olan kardeşim Hüseyin’nin dokuzuncu oğludur. O’nun gaybetinde, Allah Teala O’nun ömrünü uzatacak, sonra kendi kudreti ile O’nu kırk yaşından daha genç görünümlü olarak aşikar edecektir ve bu Allah’ın her şeye kadir olduğunun bilinmesi içindir.” (21)

13- Abdurrahman bin Selit diyor ki, İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:

“On iki hidayet İmam’ı bizdendir; birincisi Emir-ul Muminin Ali bin Ebu Talip’tir; sonuncusu ise dokuzuncu evladımdır. Hak üzere kıyam edecek olan O’dur. Yeryüzü öldükten sonra, Allah O’nun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de Allah hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır. O’nun gaybete çekildiği dönemde bazı kavimler mürtet olacak, bazıları ise dine bağlı kalacaktır; onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman vuku bulacaktır?’ Biliniz ki O’nun gaybetindeki eziyetlere ve tekziplere sabretmek, Resulullah ile beraber kılıçla cihad etmek gibidir.” (22)

14- Salih bin Ukbe basından, o da İmam Muhammed Bâkır (a.s)’dan, O da babaları vasıtasıyla Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

 “Mehdi benim evlatlarımdandır, onun gaybet dönemi olacaktır. Bu dönemde ümmetten birçoğu delalete düşecektir. O, peygamberlerin nişaneleriyle gelecek, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”  (23)

15- Mufazzal bin Ömer, İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

 “Yüce Allah, varlıkları yaratmadan on dört bin yıl önce, on dört nur yarattı. İşte o nurlar, bizim ruhlarımızdır.” “Ey Allah Resulünün oğlu, bu on dört nur kimdir?”diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evlatlarından olan İmamlar. Onların sonuncusu Kâim’dir; gaybetten sonra kıyam edecek, Deccal’ı öldürecek ve yeryüzünü her türlü zulüm ve haksızlıktan temizleyecektir.” (24)

16- Yunus bin Abdurrahman diyor ki, İmam Musa bin Cafer (a.s)’ın huzuruna çıkarak: “Ey Resulullah’ın oğlu! Hak üzere kıyam edecek olan Kâim sen misin?”diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular:

 “Hak üzere kıyam eden benim. Ama yeryüzünü Allah’ın düşmanlarından temizleyecek, onu zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan Kâim, benim evlatlarımın beşincisidir. Öldürülme korkusu olduğu için gaybeti o kadar uzayacak ki, bazı kavimler O’nun hakkında irtidata düşecek, bazıları ise ona bağlı kalacaklardır.”

 Sonra şöyle ekledi: “Bizim Kâim’imizin gaybetinde bizim sevgimize sarılan, velayetimize bağlı kalan ve düşmanlarımızdan uzaklaşan takipçilerimize ne mutlu! Onlar bizdendir, biz de onlardanız. Bizlerden İmamları olarak razıdırlar: Biz de onlardan takipçilerimiz olarak razıyız. Ne mutlu onlara! Allah’a ant olsun ki onlar, kıyamet günü bizimle aynı derecede olacaklardır.”  (25)

17- Hasan bin Halid, İmam Ali Rıza (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor:

 “Benim evlatlarımın dördüncüsü, cariyelerin en üstününün oğludur, Allah onun vesilesiyle yeryüzünü bütün zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın, doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi O’dur. O, zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak, halkın arasında adalet ölçüsünü kuracak, böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek ve yeryüzü O’na itaat edecek ve onun gölgesi de olmayacaktır.

 Gökten bir  münadi onun adına nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru yapılan şu çağrıyı işitecek: “Bilin ki, Allah’ ın hücceti Beytullah’ın yanında zuhur etti, O’na tabi  olun; şüphesiz hak O’nunladır ve O’ndadır. Ve bu konuda Allah’ın ayeti şöyle geçer: "Eğer istersek onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin boynu onun karşısında eğilir."(26)  "Yakın bir mekandan bir münadi, o gün nida eder ve onlar da o hak sesi duyarlar. İşte o gün huruc günüdür." (27) Yani oğlum Kâim Mehdi’nin huruc günüdür.” (28)

18- Abdulazim bin Abdullah şöyle diyor: İmam Muhammed Takî (a.s)’ın yanına giderek Mehdi’nin Kâim mi başkası mı olduğunu sormak istedim. Ama İmam (a.s) söze başlayarak bana şöyle buyurdular:

“Ey Ebu’l- Kasım! Doğrusu bizden olan Kaim, Mehdi’dir. Onu, gaybetinde beklemek ve zuhurunda itaat etmek vaciptir. O, benim evlatlarımdan üçüncüsüdür. Muhammed sallallâhu aleyhi ve alih’i peygamber olarak gönderen ve İmameti bizlere mahsus kılan Allah’a ant olsun ki, eğer dünyanın sonuna sadece bir gün kalsa dahi, Allah o günü o kadar uzatacak ki O, o günde zuhur edecek, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”  (29)

19- Sakr bin Ebu Delf, İmam Ali Naki (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Benden sonraki İmam, oğlum Hasan’dır; O’ndan sonraki İmam ise O’nun oğlu Kâim’dir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra adalet ve eşitlikle dolduracak olandır.” (30)

20- İmam Mehdi (a.s) da gaybetiyle ilgili şöyle buyurmuştur:

“Benim gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.” (31)  (32)

Şimdi mümin kardeşlerimin, Hz. Mehdi (a.s) ile ilgili nakledilen hadis ve rivayetlerin mevcudiyeti hakkında daha fazla bilgi edinmeleri için, Ayetullah Safi-i Gulpayiganı’nın “Muntehab-ul Eser” (33) adlı kitabındaki Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki hadislerin istatistiğini aziz okuyuculara sunuyoruz, umulur ki istifade etmiş olurlar inşallah.

Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki hadislerin istatistiği:

1- “İmamlar on iki tanedir” diyen hadislerin sayısı: 271.

2- “İmamların sayısı, Beni İsrail Nükabaları’nın (başkanlarının) sayısı miktarıncadır” diyen hadislerin sayısı: 40.

3- “On iki İmamın ilki,  Hz. Ali (a.s)’dır” diyen hadislerin sayısı: 133.

4- “On iki İmamın evveli Hz. Ali (a.s), sonuncusu ise Hz. Mehdi (a.s)’dır” diyen hadislerin sayısı: 91.


5- “İmamlar on iki tanedir; O’nların sonuncusu  Mehdi’dir” diyen hadislerin sayısı: 94.

6- “İmamlar on iki tanedir; onlardan dokuzu İmam Hüseyin’in evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 139.

7- “İmamlar on iki tanedir; onlardan dokuzu İmam Hüseyin’in evlatlarındandır; dokuzuncusu ise onların Kâimidir” diyen hadislerin sayısı: 107.

8- On iki İmamın isimlerini açıklayan hadislerin sayısı: 50.

9- Hz. Mehdi’nin zuhurunu müjdeleyen hadislerin sayısı: 657.

10- “Mehdi, Ehl-i Beyt’tendir; Mehdi’nin ismi, Resulullah’ın isminin ve künyesi de O’nun künyesinin aynısıdır” diyen hadislerin sayısı: 389.

11- “Mehdi, insanlar arasında Resulullah’a en çok benzeyen kimsedir” diyen hadislerin sayısı: 48.

12- Mehdi (a.s)’ın yüz ve boyunu tarif eden hadislerin sayısı: 21.

13- “Mehdi (a.s), Hz. Ali (a.s)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 214.

14- “Mehdi (a.s), Hz. Fatıma’nın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 192.

15- “Hz. Mehdi, İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 185.

16- “Hz. Mehdi, İmam Hüseyin (a.s)’ın İmam olan dokuz evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 160.

17- “Hz. Mehdi, İmam Hüseyn’in dokuzuncu evladıdır” diyen hadislerin sayısı: 148.

18- “Hz. Mehdi, Ali bin Hüseyn’nin evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 185.

19- “Hz. Mehdi, İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 103.

20- “Hz. Mehdi, İmam Sadık (a.s)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 103.

21- “Hz. Mehdi, İmam Sadık (a.s)’ın altıncı evladıdır” diyen hadislerin sayısı: 99.

22- “Hz. Mehdi, İmam Musa bin Cafer (a.s)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 101.

23- “Hz. Mehdi, İmam Musa bin Cafer (a.s)’ın beşinci evladıdır” diyen hadislerin sayısı: 98.

24- “Hz. Mehdi, İmam Ali bin Musa er- Rıza (a.s)’ın evlatlarından dördüncüsüdür” diyen hadislerin sayısı: 95.

25- “Hz. Mehdi, İmam Muhammed Taki’nin evlatlarından üçüncüsüdür” diyen hadislerin sayısı: 90.

26- “Hz. Mehdi, Ali’yyul- Hadi (Ali Naki -a.s-)’ın evlatlarındandır” diyen hadislerin sayısı: 90.

27- “Hz. Mehdi, Ebu Muhammed Hasan Askeri (a.s)’ın oğludur” diyen hadislerin sayısı. 146.

28- “Babasının ismi Hasan’dır” diyen hadislerin sayısı: 147

29- “Cariyelerin hanım efendisinin oğludur” diyen hadislerin sayısı: 9.

30- “Hz. Mehdi, On iki İmamın sonuncusudur”diyen hadislerin sayısı: 136.

31- “Hz. Mehdi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır” diyen hadislerin sayısı: 123.

32- “O’nun (Mehdi -a.s-) iki gaybeti olacaktır” diyen hadislerin sayısı: 10.

33- “O’nun uzun bir gaybeti olacaktır.” diyen hadislerin sayısı: 91.

34- Gaybetinin nedenini açıklayan hadislerin sayısı: 7.

35- Gaybeti döneminde halkın O’ndan yararlanması hakkındaki hadislerin sayısı: 7.

36- “Gerçekten O, (Mehdi -a.s-) uzun ömürlüdür.” diyen hadislerin sayısı: 318.

37- “Görünümü gençtir” diyen hadislerin sayısı: 8.

38- “Doğumu gizli olacaktır” diyen hadislerin sayısı: 14.

39- “O’nun üzerinde hiç kimsenin biati olmayacaktır” diyen hadislerin sayısı: 10.

40- “Allah’ın düşmanlarını öldürecek, yeryüzünü şirk ve...temizleyecektir” diyen hadislerin sayısı: 19.

41- “O, Allah’ın emrini aşikar edecek, İslam’ı yeryüzünde yayacak ve dünyaya hakim olacak...” diyen hadislerin sayısı: 47.    

42- “O, insanları Kur’ân’a ve sünnete sevk edecektir” diyen hadislerin sayısı: 15.

43- “O, Allah’ın düşmanlarından intikam alacaktır” diyen hadislerin sayısı: 4.

44- “Peygamberlerden O’nda bir takım sünnetler vardır” diyen hadislerin sayısı: 23.

45- “O, kılıçla kıyam edecektir” diyen hadislerin sayısı: 7.

46- “O’nun siyeri ile ilgili hadislerin sayısı: 30. 

47- O’nun zühdü ile ilgili hadislerin sayısı: 4.

48- Adaleti ve devletindeki emniyetin yaygınlığıyla ilgili hadislerin sayısı: 7.

49- İlmi hakkındaki hadislerin sayısı: 5.

50- Cömertlik ve bağışıyla ilgili hadislerin sayısı: 13.

51- “Allah Teala O’nun eliyle peygamberlerin mucizesini aşikar kılacak ve onların mirasları O’nunla birliktedir” diyen hadislerin sayısı: 5.

52- “Şiddetli bir imtihandan sonra zuhur edecektir” diyen hadislerin sayısı: 24.

53- “İsa bin Meryem (a.s)’a imamlık yapacaktır” diyen hadislerin sayısı: 25.

54- Bayrağının sahibi ve onda yazılan yazı ile ilgili hadislerinin sayısı: 6.

55- Doğumu, tarihi ve annesinin durumu ile ilgili hadislerin sayısı: 214.

56- Babasının hayatı dönemindeki mucizeleri ile ilgili hadislerin sayısı: 9.

57- Babasının hayatı döneminde O’nu gören kimselerle ilgili rivayetlerin sayısı: 19.

58- Gaybet-i Suğra (Küçük Gizlilik) döneminde O’nu görme şerefine erişen kimseler hakkındaki rivayetlerin sayısı: 25.

59- Gaybet-i Suğra dönemindeki bazı mucizelerini anlatan rivayetlerin sayısı: 27.

60- Gaybet-i Suğra döneminde, elçi ve naiplerinin haletleri ile ilgili rivayetlerin sayısı: 22.

61- Gaybet-i Kubra dönemindeki mucizeleri ile ilgili rivayetlerin sayısı: 12.

62- Gagbet-i Kubra döneminde O’nu gören kimseler ile ilgili rivayetlerin sayısı: 13.

63- Zuhurunun niteliğini anlatan rivayetlerin sayısı: 12.

64- O’nun zuhurundan önceki durum, fitne ve günahların çokluğu ile ilgili hadislerin sayısı: 37.

65- Bazı zuhur alametleri ile ilgili hadislerin sayısı: 29.

66- Gökten O’nun ve babasının ismiyle duyulacak ses ile ilgili hadislerin sayısı: 27.

67- O’nun zuhurundan önceki  zamanda fiyatların çok yüksek olması, hastalıkların çoğalması vs. şeylerle ilgi hadislerin sayısı: 23.

68- Süfyanı’nın hurucu, ay tutulması vs. şeyler ile ilgili hadislerin sayısı: 38.

69- Deccal’ın hurucu hakkındaki hadislerin sayısı: 12.

70- Zuhur edeceği yıl, ay ve gün hususunda vakit belirlemenin câiz olmaması ile ilgili hadislerin sayısı: 7.

71- Zuhur edeceği yer ile ilgili hadislerin sayısı: 17.

72- Yeryüzünün doğu ve batısını fethetmesiyle ilgili hadislerin sayısı: 12.

73- Bütün milletlerin İslam üzere toplanmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 7.

74- Yerin servet ve madenlerini dışarı çıkarmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 10.

75- Gök ve yeryüzü bereketlerinin açığa çıkmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 12.

76- Üç yüz on üç kişinin O’nun yanında bulunmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 25.

77- Yeryüzünün adaletle dolmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 129.

78- Hz. İsa’nın yere inmesi ve Hz. Mehdi (a.s)’ın arkasında namaz kılmasıyla ilgili hadislerin sayısı: 29.

79- Deccal’ı öldürmesiyle ilgili hadislerin sayısı: 6.

80- Süfyani ile savaşıp onu öldürmesiyle ilgili hadislerin sayısı: 2.

81- O’nun zamanında yeryüzünün bayındırlığıyla ilgili hadislerin sayısı: 5.

82- O’nun asrında işlerin kolaylaşması ve akılların kamla erişmesiyle ilgili hadislerin sayısı: 7.

83- Ashabının faziletleriyle ilgili hadislerin sayısı: 14.

84- Ashabının güç ve kuvvetleriyle ilgili hadislerin sayısı: 5.

85- Zuhurundan sonra hilafetinin süresiyle ilgili olan hadislerin sayısı: 18.

86- Yemeği, içmeği ve giyimiyle ilgili hadislerin sayısı: 4.

87- Halkı, kendisine davet ettiği şeyler hakkındaki hadislerin sayısı: 7.

88- Kâim’i inkar etmenin haram olması hakkındaki hadislerin sayısı: 9.

89- Fereci beklemenin faziletiyle ilgili hadislerin sayısı: 23.

90- Hz. Mehdi’ye nispet, şialarının bazı görevleriyle ilgili hadislerin sayısı: 54.

91- O’nu idrak etme ve O’nu İmam edinmekle ilgili hadislerin sayısı: 10. 

92- Gaybeti döneminde, O’na inananların faziletleriyle ilgili hadislerin sayısı: 23.

93- O’na salat ve selam göndermenin niteliğiyle ilgili hadislerin sayısı: 6

94- O’ndan nakledilen bazı dualarla ilgili hadislerin sayısı: 13.

“Allah’ım, arzu edilen Kâim ve beklenilen adalet veliyy-i emrine salat gönder; onu dergahına yakın olan meleklerle kuşat, Ruh-ul Kudüsle te’yit et; ey alemlerin Rabbi olan Allah!

Allah’ım, onu kitabına davetçi, dinini ayakta tutan, ondan öncekileri halife kıldığın gibi onu yeryüzünde halifen kıl; onun için razı olduğun dinini (korumayı) ona mümkün kıl, korkusunu güvene dönüştür; tâ ki sana ibadet etsin...

Allah’ım, onu aziz kıl; onunla bizi izzetlendir; ona yardım et ve onun vesilesiyle bize yardımda bulun; ona izzetli bir zafer bağışla ve kolay bir genişlik ona aç; kendi katından ona bir güç ve kudret ver.

Allah’ım, onun vesilesiyle dinini ve peygamberinin sünnetini aşikar et; öyle ki hak ve hakikatten hiçbir şey, yaratıkların korkusundan dolayı insanlara gizli kalmasın.

Allah’ım, biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın; nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz; öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunu öncülülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allah’ım, bizi, haktan bize tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeyi de bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).

Allah’ım, onun vesilesiyle dağınıklığımızı topla, ayrılığımızı birleştir, açığımızı kapat, azlığımızı çoğalt, zilletimizi izzete dönüştür, ailemizi müstağni kıl, borcumuzu eda et, fakirlik ve ihtiyacımızı gider, zorluğumuzu kolaylaştır, yüzlerimizi ak et, esirlerimizi esaret zincirinden kurtar, isteklerimizi karşıla, (zuhuru için) bize verdiğin sözü yerine getir, dualarımızı kabul eyle, istediğimiz şeyleri ver, bizi dünya ve ahiret arzularımıza ulaştır ve isteğimizden daha fazla bize bağışta bulun.

Ey istenilen ve bağışta bulunanların en hayırlısı! Onun vesilesiyle göğüslerimize şifa ver, kalplerimizin öfkesini gider, bütün ihtilaflara rağmen bizi hakka hidayet et; şüphesiz sen istediğini doğru yola hidayet edersin, yine onun vesilesiyle düşmanına ve düşmanımıza karşı bize yardımda bulun; ey hak olan Allah!

Allah’ım, peygamberimizin -senin salat’ın O’na ve Ehl-i Beytine olsun- yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, fitnelerin bize şiddetinden ve zamanın şerlerinin bizi güçsüz düşürmesinden sana şikayet ediyoruz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat gönder, katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir yardımınla, aşikar kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir rahmetinle, bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahmet edenlerin en merhametlisi!” (İftitah Duasından)

 

Kısaca Hayatı

 

Adı: Ehl-i Beyt İmamları (aleyhim’üs-selâm), İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın adını anmayı izleyicilerine yasaklamışlardır ve “Onun adı, Peygamber’in (sallâ’llâhu aleyhi ve alih) adıyla ve künyeleri, Peygamber’in (sallâ’llâhu aleyhi ve alih) künyeleriyle aynıdır;(34) zuhur edinceye kadar onun özel ismini anmak doğru değildir”(35) buyurmakla yetinmişlerdir.

Lakabı: En meşhur lakapları “Mehdi”, “Kâim”, “Hüccet” “Ebu’l Kasım” ve “Bakıyyetullah”tır.

Babası: On birinci İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selam’dır.

Annesi: Roma imparatorunun kızı Nercis hanımdır.

Doğum Tarihi: 15 Şaban 255 H.

Doğum Yeri: Samerra - Irak.

Ömrü Şerifleri: Şimdiye kadar (Kameri 1421), bin yüz altmış altı yıl kadar bir zaman ömrü şeriflerinden geçmektedir ve Allah Teala istediği sürece de devam edecek ve nihayet bir gün Allah'ın emriyle zuhur ederek zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

 

İmamın Doğumu

 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere On ikinci İmam Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, Hicri 255 - M. 867- yılı cuma gecesi tan yeri ağarırken Irak'ın “Samerra” şehrinde on birinci İmam’ın evinde dünyaya mübarek gözünü açmıştır.(36)

Babası, on birinci İmam Hz. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ve annesi Hz. İsa’nın havarisi “Şem’un”un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu “Yuşa”nın değerli kızı, “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da çağırılan “Nercis” hatundur. Nercis öyle bir fazilete sahipti ki imamet sülâlesinin büyük hatunlarından olan İmam Hâdi'nin (a.s) kız kardeşi "Hekime" onun kendisinin ve ailesinin Seyyidesi (37) ve kendisine onun hizmetçisi hitabını kullanmıştır.(38)

“Nercis” ülkesinde olduğu zaman hayret verici rüyalar görürdü; bir defasında Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile Hz. İsa aleyhi’s-selâm’ın kendisini İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a nikahladıklarını gördü. Şaşırtıcı rüyalarından birinde de, Zehra selamullahi aleyha’ın daveti üzerine, Müslüman oldu, ama İslam’ı kabul ettiğini ailesi ve çevresinden gizledi. Rüyasında, sınıra giden ordunun, hizmetçi ve cariyeleriyle birlikte gizlice sınıra gitmesi söylenmişti. Öyle de yaptı ve sınırda İslam ordusunun öncü birlikleri onları esir aldılar ve onu da, Kayser’in ailesinden olduğunu bilmeden diğer esirlerle birlikte Bağdat’a götürdüler.

Bu olay, onuncu imam Hz. Hâdi aleyhi’s-selâm’ın imametinin son zamanlarında oldu (39) ve İmam Hadi aleyhi’s-selâm’ın tarafından görevlendirilmiş güvenilir bir şahıs, İmamın yazdığı Rumca bir mektubu, Bağdat’a götürüp “Nercis”e ulaştırdı ve onu köle tüccarından satın alarak, Samerra’ya İmam Hadi aleyhi’s-selâm’ın yanına getirdi. İmam, Nercis’in rüyada gördüğü şeyleri ona hatırlattı ve on birinci İmamın hanımı ve bütün dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracak olan bir evladın annesi olacağını müjdeledi. Sonra İmam Hadi aleyhi’s-selâm, İslam’ın adap ve ahkamını öğretmesi için, Nercis’i İmamet sülalesinin büyük hatunlarından olan kız kardeşi “Hekime”ye teslim etti. Bir müddet sonra  da “Nercis”, İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm eşi oldu.(40)

“Hekime” İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm huzuruna gittiği zaman, ona bir evlat vermesi için Allah’a dua ediyordu. O der ki: Bir gün her zamanki gibi İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ı görmeye gittim, aynı duayı tekrarladığımda buyurdular ki: “Allah’tan bana vermesini istediğin evlat bu gece dünyaya gelecek.”(41)

Nercis benim ayakkabımı ayağımdan çıkarmak için ileri gelerek "efendim, ayakkabınızı çıkarayım" dedi.

"Sen benim efendimsin aslında... Vallahi ayakkabımı çıkarmana ve bana hizmet etmene izin vermem. Ben sana hizmet etmeliyim" dedim.

İmam aleyhi’s-selâm benim bu sözümü duyarak "Allah sana hayır versin hala " buyurdular.

Ben güneş batıncaya kadar onun yanındaydım. Cariyelerden birine: “Benim elbisemi getir de gideyim.” dedim. İmam buyurdu ki: “Hala, bu akşam bizim yanımızda kal, çünkü bu akşam Allah’ın, kendisi vasıtasıyla ölümden sonra yeryüzünü dirilteceği, Allah Teala’nın indinde değerli olan bir bebek dünyaya gelecek.”

Bunun üzerine ben: “İyi ama annesi kim? Ben Nercis’de doğum alameti görmüyorum” dedim. İmam: "Annesi, Nercis’ten başkası değil” buyurdular. Ben ayağa kalkarak Nercis’i iyice kontrol ettim. Ama onda hiç bir doğum alameti göremedim. İmam’ın yanına gidip durumu anlattım. İmam aleyhi’s-selâm tebessüm ederek şöyle buyurdu: “Tanyeri ağarırken onun evladı olduğunu göreceksin. Çünkü o da Musa Kelimullah’ın annesi gibidir. Onun da hamile olduğu belli değildi ve doğuma kadar hiç kimse bilmiyordu. Çünkü Firavun Musa’yı ararken (böyle bir çocuğun dünyaya gelmemesi için) hamile kadınların karınlarını deşiyordu. Bu (akşam dünyaya gelecek bebek) Musa aleyhi’s-selam gibidir. (Firavunların iktidarını o yıkacaktır; bu sebeple) Firavunlar şimdi onu aramaktalar.”

Ben, tanyeri ağarana kadar Nercis’i gözetliyordum, yanımda sakin bir halde, hareketsiz bir şekilde uyuyordu. O gecenin sonunda şafak sökerken ansızın korkarak yerinden sıçradı. Hemen onu kucakladım ve ism-i a’zam’ı okudum. Bu sırada İmam yan odadan: “Ona Kadir suresini oku”! diye seslendiler, ben de okudum. Nercis’ten durumunu sordum, “Mevlamın sana bildirdiği şey açığa çıktı” dedi.

Ben İmam’ın aleyhi’s-selâm buyurduğu gibi Kadir suresini okumaya devam ettim, karnında bana eşlik etti ve o da Kadir sûresini okuduktan sonra bana selam verdi. Çok korktum, bu sırada imam: "Allah-u Teala'nın işine şaşırma. Allah-u Tela biz imam'ları aleyhi’s-selâm küçük yaşta hikmet ile konuşturur ve büyüdüğümüzde yeryüzünde hüccet eder" dedi.

İmam henüz sözünü tamamlamamıştı ki Nercis gözümden kayboldu; sanki benimle onun arasına bir perde çekimişlerdi, onu göremiyordum, bağırarak İmama koştum. İmam: "Hala, geri dön, yerinde bulacaksın" buyurdu. Ben geri döndüm çok geçmeden benim ile Onun arasındaki perde aradan kalktı. Nercis'i öyle bir nura bürünmüş olarak gördüm ki nurun şiddetli parlaklığı onu net olarak görmemi engelliyordu. Doğan erkek çocuğun secdede olduğunu, sonra dizleri üzerine oturup şehadet parmağını kaldırıp şöyle dediğini gördüm: "Şehadet ederim ki, bir ve tek olan Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ceddim ve Emirelû'minin babamdır." Sonra tek tek kendine kadar olan bütün imamların imametlerine şehadet verdi ve dedi ki: "Allah'ım! Müddetime amel elbisesi giydir ve işimi sona ulaştır adımı sağlam et ve yeryüzünü benim vasıtamla adalet ve eşitlikle doldur."(42)

İmamın Doğumunun Gizli Olması

Ümeyye oğulları ve Abbas oğulları devri, özellikle altıncı İmam Hz. Cafer Sadık aleyhi’s-selâm zamanı ve sonrası, halifelerin Ehl-i Beyt İmamları’na karşı çok hassas oldukları bir devirdi. Bu hessasiyetin temelinde toplumun Ehl-i Beyt imamları’na karşı olan ilgilerinin gün geçtikçe daha ileri boyutlara varması, toplumdaki etkinliklerinin artması ve halkın onlara yönelişinin fazlalaşması yatmaktaydı. Bu durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede görüyorlardı. Özellikle de vaad edilen Mehdi’nin aleyhi’s-selâm Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in neslinden olup, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın soyundan geleceği ve bütün zalimleri devirerek dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracağının meşhur olması sebebiyle İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ sıkı bir şekilde Samerra’da gözaltına alınmıştı. Abbasiler, geleceği vaad edilen bu bebeğin dünyaya gelmesini engellemeye çalışıyorlardı, ama şundan gafil ki, bu doğumun gerçekleşmesinde Allah’ın iradesi söz konusudur ve zalimler istemese de Allah kendi nurunu tamamlayacak ve bütün peygamberlerine vadettiği ahir zaman kurtarıcısını bizatihi kendisi koruyacaktır. Dolayısıyla Abbasilerin çalışmaları neticesiz kaldı ve Allah Teala, Musa aleyhi’s-selâm gibi onun doğumunu da gizli kıldı.

Bununla birlikte İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın özel ashabı, vaad edilen bu imamı babası hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm dünyadan göçtükleri zamanda da açığa çıkarak halkın gözü önünde babasının cenaze namazını kıldırdı. Ama  ondan sonra Hz. Resulullah’ın ve Ehl-i Beyt imamları’nın belirttiği şekilde gözlerden kayboldu.

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan, babaları Hz. İmam Hasan Askeri’nin şahadetine kadar on birinci İmamın yakın akraba ve dostlarından bir çoğu, ya onu görmeye muvaffak olmuşlar, ya da onun İmam’ın evinde olduğunu bilmişlerdi. Genelde İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm değerli evladının varlığını gizlemekle birlikte, uygun zamanlarda onun varlığını kendi takipçilerine bildiriyor, kendisinden sonra sapmamaları için de güvenilir dostlarına onu gösteriyordu. Biz burada örnek olarak birkaçına değiniyoruz:

1- Ehl-i Beyt mektebi takipçilerinin büyüklerinden ve İmam Askeri aleyhi’s-selâm'ın yakın dostlarından biri olan Ahmed bin İshak bin Sa’d el- Ensari der ki: "İmam Askeri aleyhi’s-selâm'ın huzuruna gittim, kendilerinden sonraki imamın kim olduğunu sormak istiyordum. Ama İmam (a.s) benden önce söze başlayarak şöyle buyurdular:

- Ey Ahmed, doğrusu Allah'u Teala Hz. Ademi yarattığı andan itibaren yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı ve kıyamete kadar da bırakmayacaktır. Allah, hüccetinin hürmetine yeryüzündekilerlden belaları defeder, yağmur yağdırır ve topraktan bereketleri çıkarır.”

Ben bunun üzerine:

-Ey Resulullah'ın evladı, sizden sonra yerinize geçecek imam kimdir? diye sordum.

Hazret ayağa kalkıp acele adımlarla odaya girdi ve az sonra omuzunda omzunda taşıdığı yüzü dolunay gibi parlayan üç yaşındaki bir çocukla çıkageldi ve şöyle buyurdular:

- Ey Ahmet bin İshak! Eğer Allah Teala'nın ve onun hüccetleri yanında aziz olmasaydın bu oğlumu sana göstermezdim, doğrusu onun adı Resulullah'ın adı, künyesi Resulullah'ın künyesidir. O öyle bir kimsedir ki zulüm ve kötülükle dolan dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracaktır.

Ey Ahmed bin İshak! O, bu ümmette "Hızır" aleyhi’s-selâm ve "Zu'l -Karneyn" gibidir. Allah'a and olsun ki, o gaybet edecektir. Öyle ki, onun gaybetinde Allah'ın onun imametine itiraf etmesi için adımını sabit kıldığı ve zuhurunun acil olması için dua etmeğe muavafak kıldığı kimseler dışında, hiçbir kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”

Ben: “Ey mevlam! Kalbimin mutmain olacağı bir alameti var mıdır?” diye sorduğumda, O çocuk fasih bir Arapçayla şöyle buyurdu: "Allah düşmanlarından intikam alacak yerüzündeki son hücceti benim! Ey Ahmed bin İshak! Gözünle gördükten sonra başka bir delil arama!.."

Ahmed bin İshak şöyle ekliyor: Sevinç ve ferahla dışarı çıktım; ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek şöyle arz ettim: “Ey Resulullah’ın oğlu! Bana minnet ettiğin için çok mesrur oldum. Hızır ve Zülkarneyn’nin O’nda zahir olacak olan sünneti nedir?" İmam (a.s); “Gaybetinin uzunluğudur” buyurdular. “Ey Resulullah’ın oğlu! O’nun gaybeti çok mu sürecektir?” dediğimde ise şöyle buyurdular:

“Rabbime and olsun ki, evet uzun sürecektir; öyle ki, O’na inananların çoğu bu inançlarından vazgeçecek ve Allah’ın bizim velayetimiz üzerine kendilerinden ahit aldığı ve kalbine iman yazdığı ve rahmetiyle desteklediği kimseler dışındakiler buna bağlı kalmayacaklardır.

Ey Ebu İshak! Bu, Allah’tan gelen bir emirdir ve Allah’ın gizli esrarından bir sırdır. Sana dediklerimi al, gizle ve şükredenlerden ol. Böylece yarın en yüce makamda bizimle olursun.” (43)

Rahmetli Şeyh Sadık buyuruyor ki: “Bu rivayeti Ali bin Abdullah-i Verragi’nin yazısında buldum. Ondan sorduğumda o; bunu benim için Sa'd bin Abdullah’tan O da Ahmed bin İshak’tan nakletti.

2- “Ahmed bin Hasan bin İshak-ı Kummi der ki: On birinci İmam aleyhi’s-selâm’ın yerine geçecek olan İmam Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya geldiği zaman, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’dan Ceddim “Ahmed bin İshak” için mektup geldi. Onda İmam’ın el yazılarıyla şöyle yazılmıştı:

“Benim bir evladım oldu, onun doğum haberini gizli tutman ve kimseye söylememen gerekiyor; biz onun doğumunu yakın akrabalara, akrabalık bağı olanlara ve dostlara söyledik, başka hiç kimseye bildirmiyoruz. Allah Teala onunla bizi sevindirdiği gibi, seni de sevindirmesi için, onun doğumunu sana bildirmek istedik. Vesselam.”(44)

3- İmam’ın takvalı ve değerli halası Hekime, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın hizmetçisi Nesim, Ebu Cafer Muhammed bin Osman Emir, Hüseyn bin Hasan-ı Alevi, Emr-i Ahvazi, Ebu Nasr-ı Hadim, Kamil bin İbrahim, Ali bin Asim-i Kufi, Abdullah bin Abbas-i Alevi, İsmail bin Ali, Yakub bin Yusuf-u Serraf,(45) İsmail bin Mus’ab bin Cafer, Ali bin Mutahhar, İbrahim bin İdris, Tarif-i Hadim(46) ve Ebu Sahl-i Nevbahti(47) vaad edilen İmamdan haberleri olan ve ondan haber veren kimselerdir.

4- Cafer bin Muhammed bin Malik, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın bir Ehl-i Beyt cemaatına şöyle buyurduğunu nakleder:

“Benden sonra kimin  hüccet olacağını sormaya geldiniz değil mi?”

Oradakiler “Evet efendim.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine o sırada İmama çok benzeyen ay parçası gibi bir çocuk içeriye girdi, İmam şöyle buyurdular:

“Bu, İmam ve benden sonra yerime oturacak kimsedir. Buyruklarını yerine getirin, dağılmayın; çünkü helak olursunuz. Bilin ki bundan sonra ömrü kamil oluncaya kadar onu görmeyeceksiniz “Osman bin Sa’id”in(48) söylediği şeyleri kabul edin ve emrine itaat edin. Çünkü o sizin İmamınızın vekilidir ve işler onun elindedir.”(49)

5- “İsa bin Muhammed-i Cevheri” diyor ki: Ben bir grupla birlikte Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumunu tebrik etmek için İmam Hasan Askeri’nin aleyhi’s-selâm huzuruna gittim, kardeşlerimiz Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın Cuma akşamı Şaban ayında tanyeri ağarırken dünyaya geldiğini bize bildirmişlerdi. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzurlarına gittiğimiz zaman önce onu tebrik ettik. Biz hiçbir soru sormadan İmam aleyhi’s-selâm buyurdular ki: “İçinizden biri oğlum Mehdi’nin nerede olduğunu içinde geçiriyor. Musa aleyhi’s-selâm’ın annesinin onu sandığa koyarak denize atıp, Allah’a emanet ettiği ve sonunda Allah Teala Musa’yı ona geri gönderdiği gibi ben de onu Allah’a emanet ettim.”(50)

Gaybet Meselsesi

İslam'ın  temel usulü ve siyasi, içtimai, iktisadi, kültürel ahkâm ve diğer eğitimleri İslam Peygamberi'nin sallâ’llâhu aleyhi ve alih peygamberliği boyunca ve masum imamlar toplumda olduğu müddetçe (h. 260 yılına kadar) açıklanmış ve tedvin aşamasına ulaşmıştır. Bu müddet zarfında her ne kadar tağut ve muhaliflerin şiddetli baskısı varıdıysa da yine de masum imamlar (a.s) fırsatları değerlendirerek çeşitli boyutlarda İslamî meseleleri açıkladılar. İslam hükümleri öyle bir şekilde açıklandı ki artık İslam, tüm boyutlarda tartışmalara cevap verebilecek ve büyük bir evrensel hükumeti kurabilecek güç ve düzeye ulaştı.

Diğer taraftan bu iktidarın büyük örneği, beşerin onun tecellisini görmesi ve ondan başkasından yüz çevirmesi için İslam'ın aziz peygamberi sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve Emirelmü'minin Ali aleyhi’s-selâm vasıtasıyla uygulandı. Buna binaen Hz.. Mehdi'nin -a.f- zuhur zamanına kadar Allah tarafından evrensel tek bir hükumet ortamı tamamen hazırlanmıştı; İslami kanun ve ahkam tedvin edilmiş ve İslami adaletin bilfiil numunesi belirmişti; ama dünya milletlerinin hepsi bu ilahi hükümetin gerçekleşmesi için hazır değillerdi, eğer bütün insanlar bu iktidarı kabul etmeye hazır olsalardı, İmam-ı Zaman gaybet etmez, ilahi kanunu uyugulamaya koyulur ve İslam'ın adil iktidarını dünyanın baştan başa tamamına yerleştirirdi. Öyleyse Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm bunun için gaybet etmiş ve bunun için gaybet-i sugra, gaybet-i kubra'ya dönmüş ve böylece devam etmiş olabilir. Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, zamanın halkı, geçmiş zamandaki milletler gibi onun hükümetine yüz çevirmeyecekleri ve her bakımdan hazır ve onun hükümetini kabul edecekleri bir zamanda zuhur eder.

Rahmetli Hâce Nasiruddin Tusi şöyle yazar:

Hz. Mehdi'nin -af- gaybetinin sebebi ne Allah Teala'dır, ne de o hazretin kendisidir. Gaybetin sebebi halktan mükellefiyete -görev bilincine- erişenlerdir ve İmam'dan aleyhi’s-selâm korku ve metanetin halka galebe etmemesindendir ve gaybetin sebebi ortadan kalkığı zaman zuhur gerçekleşecektir.(51)

Elbette bu mesele ilahi hikmet gereğince geçekleşti ve biz onun esrarının tamamını bilmiyoruz; ama gaybetin asıl sırrı bu olabilir. On bir masumun imameti müddetince toplumların tuğyan ve itaatsizliği tecrübe edildi ve halkın onlardan sapması ve onları desteklemeyişleri bu müddet zarfında tamamen belli oldu. Halkın, İslam'ın âdil iktidarının hükmü altına girmek istemeyişlerinde şüphe kalmadı; böyle bir durumda, gaybet tabii bir meseledir ve onun toplumda zuhur ve huzuru sorulup durur, böyle bir vaziyette İmam Mehdi ne diye toplumda zahir olsun ki? İmam Mehdi aleyhi’s-selâm zuhuruna ortam hazırlanıncaya kadar gaybet edecek ve kendi vazifelerini gizli olarak yerine getirecektir. Bu arada onu gerçekten görmek isteyenleri kendini ziyaret ve desteklemeye muavffak edecektir. "Bir kavim kendisini değiştirmedikçe Allah onu değiştirmez."

Bu sır, zuhur vaktine kadar gizli kalacak ve o zaman bütün insanlar gaybetin sebebinin kendi varlıklarında gizli olduğu halde bundan niye gafil olduklarını anlayacaklar, o zaman, İmam'ın onlara zahir olması için daha fazla kendilerini hazırlamalı kendilerini ıslah edip düzeltmeğe koyulmalıdırlar. Zira onlar bir takım fasık rejimlere gönül bağladılar ve mevcut olan fasık rejimlerin bir derde deva edebileceklerini ve rüya ile dolu teşikilat ve konferansların bir işe yarayacağını sandılar.

Evet, "Halk, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'ın gaybet etmesine -kaybolmasına- sebeb oldu" cümlesinin manası herkes bu büyük günaha ortak olmuştur demek değildir. Onun manası, hazretin zuhuru için gerekli olan sayıdır; açıktır ki yüce şahıslardan birçoğu her zaman zuhura hazır idiler ve hazırlar da... Ama toplumda zuhur için hazır olan yeterli sayıda insan yoktur ve hazırlıklı olmayan bir toplum, tabiidir ki onun iktidarına muhalif ve karşı olacaktır. Onun için gaybet devam  edecektir. Allah Teala gaybet vasıtasıyla Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'ı ölümden korumuştur. Çünkü vâdeden önce zuhur ederse onu öldürecekler; böylece ilahi görevini yerine getirmeğe muvaffak olmayacak ve zuhuru içtimai hedefine erişemeyecektir.

Rahmetli Kuleyni "Kafi" kitabında ve Şeyh Tusi "Gaybet" kitabında "Zurâre"den şöyle nakletmişlerdir: İmam Sadık aleyhi’s-selâm'ın huzuruna gittim ve o hazretten "Kaim aleyhi’s-selâm kıyamından önce gaybet edecek" buyurduğunu duydum. Sebebini sorunca:

İmam aleyhi’s-selâm'ın ("öldürülmesinden korkuyorum" cümlesinden kinaye olarak) karınlarına işaret  etti.(52)

İmam Kaim hiçbir rejim ve iktidarı (hatta takiyye olarak bile) resmen tanımadı, hiçbir yöneten ve sultandan takiye etmekle görevlendirilmemiştir ve hiçbir zalimin hükümet ve saltanat boyundurluğu altına girmemiştir ve girmeyecektir de; zuhur edeceği zaman kimseye biat etmiş olmayacaktır. İmam Kaim aleyhi’s-selâm hiç kimseyle ahd, akd ve biatı olmadığı bir halde kıyam edecektir.(53) Çünkü gerçeğe uygun hareket etmesi ve Allah'ın dinini kamil bir şekilde perdesiz, korkusuz ve mülâhasız uygulayarak toplumda hakim kılması için hiç bir ahd, sözleşme ve kayırma olmamalıdır.

Öyle ki, tamamen açık bir geçmişle ve hiç kimseye karşı taahüt sorumluluğu olmaksızın zuhur edecek ve bütün fasık hükümetlerin defterini dürecek ve islamı dünyaya hakim kılacaktır.

Gaybet-i Suğra ve Kübra

On birinci İmamın şahadetinden sonra, Hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl “Gaybet-i Suğra” -küçük gizlilik- dönemidir.(54) O zamandan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm zuhur edinceye kadarki dönem de “Gaybet-i Kübra” -büyük gizlilik- dönemidir.

Gaybet-i Suğra’da halkın İmam Mehdi aleyhi’s-selâm ile rabıtası tamamen kesilmedi, ama sınırlıydı. Şiiler, Ehl-i Beyt büyüklerinden olan “Özel naipler” vasıtasıyla sorunlarını İmama ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Bu devir, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği, İmam’ın genel vekilleri sayılan müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevli olduğu “Gaybet-i Kübra” dönemine hazırlık olarak tanımlanabilir.

Eğer Gaybet-i Kübra ansızın ve birden gerçekleşseydi düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi; ama Gaybet-i suğra müddetince zihinler yavaş-yavaş hazırlık kazandı ve daha sonra Gaybet-i Kübra başladı. Yine Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam aleyhi’s-selâm ile sağlanan irtibat ve yine o dönemde Şiilerden bazılarının İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın huzuruna gitmeleri onun doğum ve hayatı meselesini daha fazla sabitleştirdi. Gaybet-i Kübra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti. Allah Teala kendi hikmetiyle, Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve İmamlar aleyhi’s-selâm’ın da bildirdikleri gibi Ehl-i Beyt izleyicilerinin inançlarının sarsılmaması, İmamlara aleyhum’us-selâm olan inançlarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı ve ilahi kurtuluşu beklemeleri gaybet zamanında Allah’ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kıyamı için Allah’ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için, tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa müddetli olan “Gaybet-i Suğra” ve ondan sonra uzun müddetli olan “Gaybet-i Kübra” olmak üzere, İmam Mehdi için iki çeşit gaybet takdir etti.

Dört Sefir

Gaybet-i Suğra zamanında Ehl-i Beyt büyüklerinden dört kişi İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın özel naibi olmuştur. Onlar İmam’ın huzuruna gider, halkın sorularını İmam’a ulaştırır, İmamında mektupların kenarına yazdığı cevapları halka iletirdi.

Bu dört naibin dışında İmam aleyhi’s-selâm’ın çeşitli şehirlerde de vekilleri vardı, onlar da bu dört naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam aleyhi’s-selâm’a ulaştırıyorlardı. İmam -af- tarafından onlara mektup ve fermanlar çıkarılmıştı(55) veya merhum ayetullah Seyyid Muhsin Emin'in dediği gibi bu dört kişi mutlak ve umumi temsilci idiler ama diğerleri bazı hususi işler için görevlendirilmişlerdi; bu vekiller arasına "Ebu Huseyn Muhammed bin Cafer bin Esad", "Ahmed bin İshak-ı Eşeri", "İbrahim bin Muhammed-i Hamedani" ve "Ahmed bin hamzat ibnil -Yese'e" gibi mûminler vardır.(56)

Dört naip ise sırasıyla şunlardır:

1) Ebu Amr Osman bin Said-i Amri.

2) Ebu Ca’fer Muhammed bin Osman bin Sa’id-i Amiri

3) Ebu-l Kasım Hüseyin bin Ruh Nevbahti.

4) Ebu-l Hasan Ali bin Muhammed Semeri.

Ebu Amr Osman bin Sa’id halkın güvenini kazanmış değerli bir şahıs, İmam Hadi aleyhi’s-selâm ile İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın vekilleri idi.(57) İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın emri ile İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın kefenleme ve defnetme işlerini üzerine aldı.(58)

Samırra'da Askeri mahallesinde ikamet etmesinden dolayı da "Askeri" lakabıyla anılırdı. Saray memurlarının onun İmam aleyhi’s-selâm'a yaptığı hizmeti ve işi anlamamaları için yağ satıyordu.(59) Ve şiilerin imam Askeri aleyhi’s-selâm ile görüşmek zor olduğundan, dinî vergiler onun vasıtasıyla İmam'a gönderiliyordu ve Osman bin Sa'id bunları yağ kablarına koyarak İmam'a götürüyordu.(60) Ahmed bin İshak-i Kummi der ki "İmam Hâdi'nin aleyhi’s-selâm huzuruna müşerref oldum, arzettim ki: Ben her zaman burada olamıyorum, ancak burada olduğum zamanlar sizinle müşerref oluyorum, böyle zamanlarda bazen bir sorunla karşılaşırsam kime başvurayım?

İmam buyurdu ki: Bu Ebu Amr (Osman bin Sa'id-i Amri) güvenilir ve emin bir kişidir, size benim tarafımdan ne derse bendendir. Benim tarafımdan size ne ulaştırırsa benden ulaştırmıştır.

Ahmed bin İshak der ki, İmam Hâdi aleyhi’s-selâm'ın vefatından sonra, İmam Askeri aleyhi’s-selâm'ın yanına gittim ve aynı sözümü tekrarladım O hazret de değerli babaları gibi "Ebu Amr" emin ve geçmiş İmamların güvenini kazanmış benim hayatımda ve hayatımdan sonra inandığım kişidir. Size birşey söylerse benden söylemiş ve bir şey size ulaştırırsa benden ulaştırmıştır.(61) dedi."

Bu değerli şahıs, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’dan sonra İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın fermanı üzerine naipliğini sürdürdü. Şiiler sorunlarını ona yanına götürüyorlardı ve İmam'ın cevabı onun vasıtasıyla halka ulaşıyordu.(62)

Rahmetli Muhakik Damad "Sırat-ı Mustakim" adlı kitabında şöyle yazmıştır: Şeyh Osman bin Sa'id-i Amri, İbni Ebi Ğanim-i Gazvini"nin İmam Hâdi aleyhi’s-selâm vefat ettiği zaman evladı yoktu! dediğini, bunun üzerine şiilerin onunla kavga edip İmam'a bir mektup yazdıklarını ve cevabı şiilere bir delil, mucize olsun diye, İmam, mürekkepsiz mektup, yani maksadını kuru kalemle beyaz bir kağıdın üzerine yazdığını nakleder. İmam aleyhi’s-selâm tarafından verilen cevabın metni şöyledir:

-Bismillahirrahmanirrahim-

Allah sizi ve bizi fitne ve sapıklıktan korusun. Sizlerden bir grubunuzun din ve emir sahiplerenin doğumunda şek ve şüphe ettiği bize, ulaştı bu haber bizi üzügün ve mütessir etti, elbette bu üzgünlük sizin içindir; bizim için değil. Çünkü Allah ve hak bizimledir. Birinin bizlerden uzaklaşması korkmamıza sebep olmaz, bizi Allah yarattı, diğer yaratıkları da biz dirilttik (yani biz Allah'ın feyizlerinden faydalanıyoruz, hak da bizim feyzlerimizden yararlanıyor) niye şüpheye kapılmışsınız? İmamlarınızdan aleyhi’s-selâm size ulaşan şeyin geçekleşeceğini bilmiyor musunuz (geçmiş imamlar Kaaim aleyhi’s-selâm'in gaybet edeceğini bildirdiler) acaba Allah Teala'nın Hz. Adem'in zamanından geçmiş İmam'a kadar halkın sığınması için sığınaklar ve halkın, vasıtasıyla hidayet olması için alametler bıraktığını ve bir bayrak gizlendiğinde diğer bir bayrağın açığa çıktığını ve bir yıldız battığında başka bir yıldızın doğduğunu görmediniz mi, acaba Allah geçmiş İmam (On birinci İmam aleyhi’s-selâm)ın ruhunu alıp kendine doğru götürdükten sonra kendi dinini batıl ettiğini, kendisi ve yaratıkları arasındaki sebep ve vesileleri kopardığını mı zannediyorsunuz? Asla böyle değildir! Hoşlanmadıkları halde kıyamet kopuncaya ve Allah'ın emri zahir oluncaya kadar da böyle olmayacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve bize teslim olun ve işleri bize bırakın, ben size nasihat ettim, Allah bana ve size şahittir."(63)

Osman bin Said ölümünden önce İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın emriyle oğlu “Ebu Cafer Muhammed bin Osman”ı İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın vekil ve naibi olarak tanıttı.

“Muhammed bin Osman” da babası gibi Ehl-i Beyt büyüklerinden olup takva, adalet ve yücelik bakımından Şiilerin güven ve saygısını kazanmıştı. Daha önce de İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm onun ve babasının güvenilir ve itimat edilir olduğunu belirtmişlerdi. Rahmetli Şeyh Tusi şöyle yazar: “Bütün Şiiler onun adaleti, takvası, emanete sadık olduğu hususunda aynı fikirdeydiler.”(64)

Birinci naip “Osman bin Sa’id’in vefatından sonra onun ölümü ve oğlunun naipliği hakkında İmam Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından şöyle bir tevki geldi:

“Doğrusu biz Allah’tanız ve yine ona dönenleriz. Onun emrine teslim ve onun takdirine rıza göstermişiz. Baban kutlu yaşadı ve ter temiz öldü, Allah ona rahmet etsin, onu imamları ve efendilerine kavuştursun. Üstün ve yüce Allah’a, İmamlara yakınlık kastıyla onların işlerinde çalışmaktan geri kalmadı. Allah onu nurlu kılsın; hatalarını bağışlasın.”

Tevki’nin diğer kısmında şöyle buyurmuştu:

“Allah senin sevabını artırsın, bu musibetten dolayı sana güzel sabır versin. Siz yaslı olduğunuz gibi biz de yaslıyız. O ayrılığıyla, seni de, bizi de yalnız bıraktı. Allah, göçtüğü yerde onu sevindirsin. Kutluluğunun en yüce delili şu ki: Allah ona, kendisinden sonra yerine geçmesi, onun işini yüklenmesi ve onu rahmetle anmasını sağlamak için senin gibi bir oğul vermiş. Ben, Allah’a hamd olsun derim, çünkü onun yerine geçmenle canlar huzur içinde; üstün ve yüce Allah’ın seni onun yerine geçirmesiyle, gönüller rahatlamış oldu. Allah yardımcın olsun, sana güç, kuvvet versin, yardım etsin, başarı versin; dostun, koruyucun, görüp gözetenin olsun.”(65)

“Abdullah bin Cafer-i Humeyri” diyor ki: Osman bin Sa’id dünyadan göçtüğü zaman, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın daha önce bize yazdığı, bizim için gelen kendi el yazısı olan bir mektupta Ebu Ca’feri (Muhammed bin Osman bin Sa’id-i Amiri) babasının yerine atamıştı.(66)

Yine başka bir tevkiy de “İshak bin Yakub-u Kuleyni”ye cevap olarak yazmışlardır ki:

“Ve ama Muhammed bin Osman-ı Amiri, Allah ondan ve babasından razı olsun, doğrusu ben ona inanıyorum. Onun benim tarafımdan yazdığı şey benim yazdığım şeydir.”(67)

Abdullah bin Cafer-i Hameyri der ki: Muhammed bin Osman'dan Hz. Mehdi'yi gördün mü diye sordum buyurdu ki:

-Evet, Onunla son olarak Ka'be'nin kenarında görüştüğümüzde şöyle buyurdu: "Allah'ım! Bana vadesini verdiğin şeyi gerçekleştir."(68) Yine müstacar de* onun: "Allah'ım düşmanlarımdan intikam al" dediğini gördüm.(69)

Yine Muhammed bin Osman diyor ki: Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm her yıl hac töreninde hazır bulunur, o milleti görür ve tanır, halk da onu görür, fakat tanımaz."(70)

Muhammed bin Osman kendisi için bir mezar hazırlamış ve üzerini sace (bir çeşit elbise ve bez) ile örtmüştü ve onun üzerine de Kur’an’dan ayetler ve Masum İmamların isimlerini yazmıştı, her gün onun içine giriyor ve bir cüz Kur’an okuduktan sonra dışarı çıkıyordu.(71)

Bu değerli kişi, ölmeden önce öleceği günü haber vermişti. Nitekim aynı günde de öldü.(72) Ölümünden önce Ehl-i Beyt büyüklerinden bir grup, onun yanına gitti, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın emriyle Ebu-l Kasım Hüseyn bin Ruh Nevbahti’yi kendinden sonraki naip ve İmam ile irtibatı olan şahıs olarak tanıttı ve buyurdu ki: "O, benim yerime geçecektir, işlerinizde ona müracaat ediniz."(73)

Ebu Cafer Muhammed bin Osman-ı Amiri Hicri 305 yılında vefat etti.(74)

Hüseyn bin Ruh-i Nevbahti

Ebu-l Kasım Hüseyn bin Ruh Nevbahti, dost ve düşman yanında özel bir azamet ve değere sahipti. Akıl, takva, fazilet ve ileri görüşlülüğüyle tanınır, çeşitli fırkaların geneli onu sever ve sayardı. İkinci sefir Muhammed bin Osman-ı Amri’nin zamanında bazı işlerin mesuliyetini taşıyordu. Muhammed bin Osman’ın yakın dostları arasında Cafer bin Ahmed bin Mutil-i Kummi herkesten daha fazla onunla samimi ve irtibatta idi. Hatta Muhammed bin Osman’ın hayatının son zamanlarında yemeği Cafer bin Ahmed’in ve babasının evinde hazırlanıyordu. Ashab arasında Cafer bin Ahmed bin Mutil’in ikinci sefirin yerine geçme ihtimali daha yüksekti. Muhammed bin Osman ihtizar halindeyken Cafer bin Ahmed onun baş tarafında ve Hüseyn bin Ruh ayak tarafında oturmuşlardı.(75) Muhammed bin Osman, Cafer bin Ahmed’e dönerek buyurdu ki: İşleri Ebu’l Kasım Hüseyn bin Ruh’a bırakmam emredilmişti.

Cafer bin Ahmed yerinden kalkarak Hüseyn bin Ruh’un elinden tutup Muhammed bin Osman’ın baş tarafına oturttu, kendisi de onun ayak tarafına geçti.(76)

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından, Hüseyn bin Ruh hakkında çıkarılan tevki şöyledir:

“Biz onu tanıyoruz, Allah Teala hayır ve rızasını ona tanıtsın ve hükmü ile ona yardımcı olsun, onun mektubundan haberdar olduk, bizce güvenilir ve inanılır bir kişidir. Bizim yanımızda onu sevindirecek kadar bir makam ve sevgisi var, Allah iyiliğini artırsın. Doğrusu Allah, her şeyin velisidir. Her şeye kadirdir, ortağı olmayan Allah’a hamd olsun ve Allah’ın selamı peygamber olarak göndermiş olduğu Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine olsun.”

Bu mektup hicri kameri 305 yılında Şevval ayının 6'sı Pazar günü çıkarılmıştır.(77) Bir çok kitap yazmış olan Bağdat'ın büyük kelam alimlerinden ve Nevbahti soyunun büyüğü olan Ebu Sehl-i Nevbahti'den "Niçin şeyh Ebul Kasım Huseyn bin Ruh sefirlik mevkisine erişti de, siz bu makama erişmediniz?" diye sorduklarında dedi ki:

-Onlar (İmamlar aleyhi’s-selâm) herkesten daha iyi bilirler ve seçtikleri kimse (dana liyakatli ve daha münasiptir.) Ama ben davranış ve tartışması sert olan biriyim. Eğer ben Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'ın sefiri olsaydım ve şimdi Ebul Kasım Huseyn bin Ruh'un (sefirlik sebebiyle) bildiği gibi Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'ın yerini bilseydim ve (İmam'ın hakkında muhaliflerle bahse giriştiğimde) sıkı duruma düşseydim (kendimi kontrol edemeyip) İmam'ın yerini açmam mümkündür, ama Ebul Kasım (sırsaklama ve kaçınmada öyle bir kişidir ki) eğer İmam onun gömleği altında gizlense ve onu kesici aletlerle lime lime etseler yine de ondan ayırlmaz. (ve onu düşmana göstermez.)(78)

Ebu’l Kasım Hüseyn bin Ruh, 21 yıl civarında İmam’ın naipliğini yaptı ve ölmeden önce İmam’ın emriyle naipliği Ebu-l Hasan Ali bin Muhammed-i Semeri’ye bıraktı ve Hicri 326 yılının Şaban ayında vefat etti, mezarı şimdi Bağdat’tadır.

Ali bin Muhammed-i Semeri

Muntehe’l Makal kitabının yazarı, dördüncü sefir Ebu’l Hasan Ali bin Muhammed-i Samer-i hakkında şöyle yazar: “O, anlatılamayacak kadar büyük bir azamete sahiptir.(79) O değerli zat, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın emri ile Hüseyin bin Ruh’tan sonra İmam aleyhi’s-selâm’ın sefiri olarak Şiilerin sorunlarının halli için görevlendirildi.”

Rahmetli Muheddis-i Kummi şöyle yazar: Ebul Hasan Samuri, bir gün yanında olan şeyhlerden bir gruba, "Allah size Ali bin Ababeveyhi Kumi'nin mateminde mükâfat versin, o, şimdi dünyadan göçtü" buyurdu.

Onlar saat, gün ve ayı not aldılar; 17 veya 18 gün sonra Ali bin Babaveyh-i Kumi'nin o tarihte vefat etmiş olduğunu öğrendiler.

Ali bin Muhammed Sameri Hicri 329 yılında vefat etti.(80) Vefatından önce Şiilerden bir grup onun etrafında toplanarak “Senden sonra yerine geçecek olan sefir kimdir” diye sorduklarında dedi ki:

“Ben bu konuda hiç kimseye vasiyet etmek için görevlendirilmedim.”(81) Daha sonra Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından bu konuda çıkarılan hükmü, Şiilere gösterdi. Onlar da bu hükümden kopya aldılar, hükmün metni mealen şöyledir:

“Bismillahirrahmanirrahim.

Ey Ali bin Muhammed-i Semeri! Allah senin musibetinde kardeşlerinin mükafatını arttırsın, sen altı gün sonra dünyadan göçeceksin, onun için, işlerini derleyip toparla; ölümünden sonra yerine geçmek üzere birisi hakkında tavsiyede bulunma, doğrusu “Gaybet-i Kübra” başlamıştır ve Allah Teala izin vermedikçe zuhur yoktur. Zuhur, ancak O’nun izniyle olur. Bu da uzun bir zaman sonra, kalpler taşlaştıktan ve yeryüzü zulümle dolduktan sonra olur ancak. Çok geçmeden Şiilerimden beni gördüklerini -sefir unvanıyla irtibata olduklarını- söyleyenler gelecektir. Ama bilin ki “Süfyani’nin çıkmasından ve yüksek çığlık (82) duyulmasından önce bu iddiada (sefirlik ve vekillik unvanıyla görme iddiasında) bulunan herkes yalan söylemektedir. Güç ve kuvvet, ancak Allah’tandır.(83)

Altıncı gün Ali bin Muhammed-i Semeri dünyadan göçtü ve Helenci caddesinde “Ebu İtab Nehri’nin kenarında toprağa verildi.(84) İmamın hususi sefirleri halkın en takvalı, en asaletlisi ve müslümanların en takvalısı ve müslümanların en çok güvenip itimad ettikleir kimselerdi. Gaybet-i Suğra boyunca Ehl-i Beyt mektebi izleyicileri soru ve müşküllerini o hazretlere arz ediyorlardı ve İmam cevabını onların vasıtasıyla Ehl-i Beyt mektebi izleyicilerine gönderiyordu. O zaman bu gibi irtibat herkes için mümkündür, hatta yüce şahsiyetli kişilerden bazıları hususi sefirler vasıtasıyla İmam'ın -af- huzuruna gidip hazretle görüşmeye muvaffak olmuşlardır.

Bu müddet zarfında hususi sefirler vasıtasıyla İmam-ı Zaman -af-'dan görülen keramet ve mucizeler, Ehl-i Beyt mektebi izleyicileri onlar hakkında daha fazla tatmin ediyordu.

Merhum Şeyh Tusi “İhticac” kitabında şöyle yazar:

İmam aleyhi’s-selâm’ın açık emri ve önceki sefirin tanıtması, belirtmesi ve tayin etmesi olmadan İmam’ın özel vekillerinden hiçbiri sefirlik iddiasında bulunmamış ve Ehl-i Beyt mektebi izleyicileri de, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından onların sözlerinin doğruluğu ve sefirliklerinin gerçekliğine delalet eden bir mucize ve alamet görmeyinceye kadar, onların hiçbirinin sözünü kabul etmemişlerdir.(85)

Gaybet-i suğra'nın müddetinin son bulmasıyla gaybet-i kûbra dönemi başladı ve  şimdiye kadar devam etmektedir, gaybet-i suğra zamanında halk hususi sefirler vasıtasıyla sorunlarının cevaplarını Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'dan alabiliyorlardı. Ama bu zamanda bu mümkün değil ve halk sorunlarının cevabını Hz. Mehdi'nin umumi sefirlerinden almaları gerkir, çünkü onların görüşü hususi hüküm ve rivayet hükmü gereğince hüccettir. Rahmetli Keşî şöyle yazar: Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından çıkarılan tevkıy de İmam aleyhi’s-selâm buyurmuştur ki: Dostlarımızın bizce güvenilir olan kimselerin bizden nakl ettikleri şeylerde şüphede kalmaları için hiçbir özür ve bahane yoktur. Dostlarımız sırrımızı onlara bıraktığımızı ve onlara verdiğimizi bildiler(86)

Şeyh Tusi, Şeyh Saduk ve Şeyh Tabersi de, İshak bin Ammar’dan şöyle nakletmişlerdir: Mevlam Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm (Ehl-i Beyt’nın gaybet zamanındaki vazifesi hakkında) şöyle buyurmuştur: “Karşılaştığınız olaylarda, hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz. Çünkü onlar sizin üzerinize hüccetimdir ve ben de onlara Allah’ın hüccetiyim.”(87)

Merhum Tabersi de “İhticac” adlı kitabında İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın bir hadiste şöyle buyurduğunu nakleder:

“Nefsini kontrol altında tutan, dinini koruyan, heva ve hevesine muhalif olan, mevlasına (İmamlara -a.s-) itaat eden fakihlerden birini taklit etmek avam halk için gereklidir.”(88)

Böylece Gaybet-i Kübra döneminde Müslümanların meselelerinin halledilmesi için Veliy-yi Fakih mes’ul olmuş oldu. Gerçi fakihler için fetva ve hüküm verme makamı daha önceden masum İmamlar tarafından beyan ve tasvip edilmişti. Ama İslam fakihlerinin resmiyeti bu tarihten itibaren başladı, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın zuhuruna kadar da devam edecektir.

 

 

(1) - Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c. 1, s.99, hadis no: 734, Sünen-i ebu Davud, hadis no: 3734.

(2) - Yenabi-ul Mevedde, s. 494,

(3) - Age. s.492.

(4) - Age. s.467

(5) -Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 37, hadis no: 10898, 11061. Ayrıca bkz. Müsned-i Ahmet, hadis no: 10780, 10791, 10887, 10706, 11238.

(6) - Feraid’us- Simtayn, c.2, s.334.

(7) - Yenabi’ul- Mevedde, s. 445.

(8) - Zehair’ul- Ukba, s. 136 (Mısır bas.)

(9) - Sahih-i Buhari... Sahih-i Müslim, hadis no: 222, 223, 224, Müsned-i Ahmet hadis no: 7355, 8077.

(10) - Usul-u Kâfi, c.1 s. 337.

(11) - Usul-u Kâfi, c.1 s.338.

(12) - Usul-u Kâfi, c.1 s.338.

(13) - Usul-u Kafi, c-1, s.340.

(14) - Usul-u Kâfi c.1 s. 342.

(15) - İ’lam’ul Vera, s.425.

(16) - Kemal’ud-Din s.322, 31. babin 3. hadis.

(17) - Kemal’ud-Din s.343, 33. babin 25. hadis.

(18) - Kemal-ud Din, s.343, 33. bab, 25. Hadis.

(19) - İsbat’ul Hudat, c.7, s.427-428. “Gaybet-i Nu’mani”den.

(20) - Kemal’ud- Din, c.1, s. 302.

(21) - A. K. c. 1, s. 305.

(22) - Uyun’ul- Ahbar, c. 1, s.68.

(23) - A. K. c. 1, s. 287. Bihar, c.51, s.72.

(24) - A. K. c. 2, s. 335. Bihar, c. 51, s. 144.

(25) -  Kifayet-ül Eser s. 265

(26) - Şuara/4.

(27) - Kaf/41,42.

(28) - Yenabi-ül Meveddet s. 448

(29) - Kemal-üd Din c. 2 s. 337

(30) - A. K. C. 2 s. 383

(31) - Bihar-ül Envar c. 53. S. 181

(32) - Bihar-ül Envar c. 51 s. 44-45

(33) - Müntahab’ul- Eser, s.15-19.

(34) - Kemaluddin-i Saduk, c.1 s. 403, 404 ve c.2, s. 49, 159 ve 160.

(35) - Bihar-ul Envar, c. 51, s.31-34, Kafi c.1, s.332, 333 isimden nahiy babı, Kemaluddin c.2- s.2, 8, 49, 361, 362. İmam-ı Zaman’ın (Ervahuna lehu feda) hususi isimini anmanın menine dair gelen hadisleri yorumlamada Ehl-i Beyt alimleri ihtilaf etmişlerdir. Şeyh Ensari gibi bazıları, bu hadislerin kerahete delalet ettiğini kabul ederken, Şeyh Tusi gibi eski alimlerden bir grubu, bu hadislerin hürmete delalet ettiğini savunmuşlar,; Hacı Nuri gibi bazıları da bu hadislerin imamın isminin toplantı gibi aleni yerlerde anılmasının haram olduğunun anlaşıldığını kabul etmişlerdir. Bkz. Necm-us Sakib, s.48.

(36) - Usul-u Kafi, c.1, s.514. İrşad'u -Mufid. s.326 bazı rivayetlerde imamın doğumu hicretin 256'sında zikredilmiştir. Kemal'uddin c.2 s.97 ve 106'ya ve Bihar-ul Envar,  c. 51 s.15 ve 16 müracat edilsin.

(37) - Bihar-ul Envar, c.51. s.2.

(38) - Bihar-ul Envar, c. 51. s12.

(39) - "Mehdi-u Mevûd" kitabının önsözünde s. 152'de şöyle yazar: "Mes'udi"nin "Muruc'uz-Zeheb"indeki rivayeti gereğince İmam Hâdi aleyhi’s-selâm hicri 235 yılında Muteveekkil tarafından Medine'den Samır'ya getirildiler. Hz. Askeri aleyhi’s-selâm da 232 yılında Medine de dünyaya geldiler. İslam tarihçileri ve yabancı tarihçilerin yazdığına göre o zaman İslam ordusuyla doğru Roma veya şimdiki Türkiye olan "Bizans" ve Batı Roma (İtlaya) ve onu tasaruf edenler arasında savaş başladı, İbn-i Esir'in Kamil'inde ve diğer kaynakların yazdıklarına göre hicretin 240, 244, 245, 247, 248, 253 yıllarında İslam kuvvetleri ile doğu Roma arasında savaşlar oldu ve bu arada iki tarafın esirleri değiştirildi, Nazilif'in derlediği ve doktor Muhammed Abd'ul Hâdi Şeiri'nin tercüme ettiği "El Arab ver- Rum" Tarihinde şöyle yazar: Hicretin 247. yılında Müslümanlar ve Rumlar arasında savaşlar başladı ve birçok ganimetler Müslümanların eline geçti ve yine 248 yılında Müslümanların lideri "Balkocur" ile Rumlular arasında savaş oldu. O savaşta Romalıların ileri gelenlerinden bir çoğu esir düştü. (Elk- Arab ve Rum Tarihi s. 225...) Îbn-i Esir'de hicretin 249. yılında vuku bulan olaylarla ilgili şöyle yazar: Ömer bin Abdullah-i Ek'te ve Cafer bin Ali Saifeh, Saifeh komutanlığında Müslümanlar ile (Kayser'inde katıldığı) Rum kuvvetleri arasında bir savaş oldu.

Eğer İmam-ı Zaman'ın –af- değerli anneleri 248 yılında esir düşen bu Roma eşrafı arasında esir olmuşsa, bu, Hz. Hadi aleyhiselam 'ın Samırra'da bekletilişinin on üçüncü yılı ve İmam Askeri aleyhiselam'ın on altı yaşlarına rastlıyor demektir.

(40) - Bihar-ul Enva, c.51, s.6-11. Şeyh Tusi’nin “Gaybet” adlı eseri, s.124-128. Kemal-ud Din, c.2, s.90-96.

(41) - Bihar-ul Envar, c.51, s.25.

(42) - Bihar-ul Envar, c.51. s. 12-14; İkmal'ud -Din, c.2. s.100

(43) - Kemal-üd Din c. 2 s. 384

(44) - Kemal-ud Din, c.2, s.107.

(45) - Kemal-ud Din, c.2, s.104-114. İsbat’ul Hudat, c-7, s.15-35 ve s.143, Bihar-ul Envar, c.51, s.5.

(46) - İrşad-i Müfid, s.330.

(47) - el-Küna ve’l-Elkab, c.1, s.91.

(48) - İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın dört özel naibinden ilki.

(49) - İsbat-ul-Hudat, c.7, s.25.

(50) - İsbat-ul-Hudat, c.7, s.143.

(51) - Risale-i İmamet 3. bölüm. s.25 "Nevidi Emn ve Eman"dan naklen.

(52) - Usul-u Kâfi, c.1 s. 337

(53) - Kâfi, c .1 s. 342

(54) - Rahmetli Ayetullah Seyyid Muhsin Emin “A’yan’uş Ehl-i Beyt” adlı eserinde Gaybet-i Suğrayı 74 yıl olarak kabul etmiş ve onun başlangıcını İmam Mehdi’nin doğumundan hesaplamıştır. (c.4, 3. kısım, s.15).

(55) - el-Mehdi, s. 182.

(56) - A'yan'uş-Şiâ, c.4 üçüncü bölüm s. 21.

(57) - Muntehe-l Makal, El-Mehdi, s.181.

(58) - A’yan-uş Ehl-i Beyt, c.4, 3. bölüm, s.16.

(59) - A'yan'uş- Şiâ, c.3 3. bölüm s. 16.

(60) - Bihar-ul Envar, c. 51. s. 344.

(61) - Bihar-ul Envar, c. 51. s. 344.

(62) - el-Mehdi, s. 181- Bihar-ul Envar, c.51 s. 346.

(63) - Envar'ul Behiyye, c. 324.

(64) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 345-346. Şeyh Tusi’nin “Gaybet” kitabı, s.216. ve 219 El Kunye vel -Elkab c.3. s. 230 Tevkiy" yani bir şeyin kenarına yazma ve istılahta padişah ve halifelerin emir ve fermanlarına da denir. Şiâ alimlerinin kitaplarında gaybet zamanında İmam-ı Zaman -af- tarafından şiâlara ulaşan mektup ve fermanlara "Tevkiyat" denir.

(65) - Bihar-ul Envar, c.51, s.349. Kemal-ud Din, c.2, s.188. 38. Hadis. Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 219-220.

(66) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 349.

(67) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 349-350. Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 220, Keşf-ul Gumme, c. 3, s. 457.

(68) - Bihar, c. 51 s. 351.

* Mustacar, Rukn'u Yemaniye yakın Ka'be'nin kapısının karşısında, günahkarların af dilemek için sığındıkları bir yerdir.

(69) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 351.

(70) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 351.

(71) - el-Kuna ve’l Elkab, Necef baskısı, c. 3, s. 267-268.

(72) - el-Kuna ve’l Elkab, c. 3, s. 268.

(73) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 354-355. Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 326-327.

(74) - Bihar-ul Envar, c.51, s.352.

(75) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 353-354.

(76) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 354.

(77) - Bihar-ul Envar, c.51, s. 351; Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 227.

(78) - Bihar-ul Envar, c. 51 s. 359; el-Kûnye vel Elkab, c.1, s. 91.

(79) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 358 - 360.

(80) - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 242-243.

(81) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 360

(82) - “Süfyani’nin çıkışı” ve “yüksek ses” İmam-ı Zaman aleyhi’s-selâm zuhurlarına yakın gerçekleşecek iki alamettir.

(83) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 361, Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 242-243 merhum Şeyh Saduk’un Kemal-ud Din’i, c. 2, s. 193.

(84) - A’yan-uş Ehl-i Beyt, c. 4, 3. cüz, s. 21, Kamus-ur Rical, c. 7, s. 512.

(85) - Bihar-ul Envar, c. 51, s. 362.

(86) - el-Mehdi, s. 182- 183.

(87) - İhticac, s. 283.

(88) - el-Mehdi, s. 182-183.

 

 

Önceki - Sonraki