HZ. İMAM MEHDİ (A.F.)

 

Abdullah Turan


 
Bismillahirrahmanirrahim

"Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki müşrikler hoş görmese bile onu (hak din olan İslam'ı), bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."

(Tevbe/33, Saf/9)

"Andolsun ki, biz zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da “Yeryüzü temiz kullarımıza miras kalır” diye yazdık."

(Enbiya/105)


 

Asırların ardından, sabırla, dayanıklı bir dağ gibi rahvan bir at üzerinde azimle geliyor...

Bu İlahi destanda namertlerin başını kesmek için kılıç yalınmakta, halkı hidayet etmek için Kur'an nuru parlamakta, beşeriyetin en karanlık gecesinde parlayan bir yıldız gelmektedir, o; sahtekârlıkların ürkütücü ormanında doğruluğun sembolü geliyor...

Başında Muhammed'in sallâ’llâhu aleyhi ve alih sarığı, sırtında Muhammed'in sallâ’llâhu aleyhi ve alih gömleği, ayağında Muhammed'in sallâ’llâhu aleyhi ve alih çizmesi, göğsünde Muhammed'in sallâ’llâhu aleyhi ve alih Kur'an'ı ve elinde Ali aleyhi’s-selâm'ın kılıcıyla.

O; Zehra aleyha’s-selâm'ın sevgisi, Hasan aleyhi’s-selâm'ın sabrı, Hüseyin aleyhi’s-selâm'ın cesareti, Seccad'ın aleyhi’s-selâm'ın ibadeti, Bâkır aleyhi’s-selâm'ın ilmi, Sadık aleyhi’s-selâm'ın doğruluğu, Kâzım aleyhiselam'ın  tahammülü, Rıza aleyhi’s-selâm'ın rızası, Cevad aleyhiselam'ın  cömertliği, Hadi aleyhi’s-selâm'ın hidayeti, Askeri aleyhi’s-selâm'ın heybetiyle geliyor.

Baştanbaşa nübüvvet ve velayet simgesidir o; bütün peygamberlerin özelliklerini kendinde toplamıştır; Adem aleyhi’s-selâm gibi yepyeni bir insanlığın temelini atacak, Nuh aleyhi’s-selâm gibi yüzyılların dert ve mezlumiyet yükünü omuzlayacak; kafirleri hiç çekinmeden Allah'a çağıracak; İbrahim aleyhi’s-selâm gibi tevhit feryadını yükseltecek ve putları devirecek; Musa aleyhi’s-selâm gibi zalim Firavunlara isyan edecek; İsa aleyhi’s-selâm gibi ölü insaniyeti yeniden diriltecek ve biricik ceddi Hz. Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih gibi bütün dünyayı kurtuluşa çağıracaktır o...

Namaza durduğu zaman, ebediyete tapmanın aynasıdır o; Peygamber'in sallâ’llâhu aleyhi ve alih vahiy çağrısı onun sözlerinde yüreklere nasihat gibi oturur; feryadı, asırları geride bırakır ve öfke kılıcı, Firavunluları ebediyen mahvoluşun dipsiz kuyusuna gömer...

Kıyamı, kıyamete denktir; dünya kıyametini gerçekleştirecek; diyanetin mazharı olan zuhuru, dini cihana hakim kılacak; imamet ağacının meyveli dalı olan elleri, yeryüzünü gökyüzüne bağlayacak; İlahi vahiy gibi olan sözleri, melekleri insanlarla komşuluğa çağıracaktır...

O, ayağa kalkınca zillet yere yığılır; başını doğrulttuğunda hidayet kıyam eder; onun kıyamı, bozulmuşların mezbahasıdır; adı, namertlerin ölümü; başlayışı, zalimlerin sonudur; devamı, salih insanların tükenmeyen devamlı harı; gaybeti, onu arzulayan zulme uğramışlar için en uzun gecedir ve zuhuru, canı boğazına gelmiş sevgililerinin kurtuluş sabahı...

Allah'ın izniyle hükümetullahın cihana galebesini tespit edecek ve derin manası bilinmeyen insanın hilafetini dünya alemine âşikar kılacaktır...

Varlığı, Allah'ın büyük nişanesidir; gaybeti, gayb tefsiri; zuhuru, ahiretin müjdecisidir; kıyamı, ahdine vefâ ve cihadın tefsiri; kelâmı, Kur'an'ın yorumudur; bakışı, kaybolmuşlar için peygamberlerin sevgi denizinin dalgalanışı...

Sonunda din kervanını menzile o ulaştıracak; peygamberlerin risalet zahmetlerine o vusul ve husul verecektir.

Selamların en güzeliyle selam olsun ona. Rabbim! Onun zuhurunu çabuklaştır; adalet aşkıyla ağlayan gözleri, onun Muhammedi nuruyla aydınlat ve müminleri, onun askeri olmayla muştula!

 

GİRİŞ

 

Ne yazıktır ki, son zamanlarda özellikle de Türkiye'de malum çevreler tarafından İslami inançlara saldırmak bir gelenek halini almıştır. İşte bu çevrelerin saldırısına maruz kalan İslami inançlardan bir diğeri de Mehdilik inancıdır. Oysa Mehdilik inancı, İslam dininin köklü inançlarındandır. Asr-i saadetten günümüze kadar İslam ümmeti müttefiken bu inanca sahip olagelmiştir. Bu inanç bir taraftan bir İslami akide olarak en önemli akaid kitaplarında kendi yerini alırken,  diğer taraftan İslam uleması özellikle bu hususu konu edinen yüzlerce cilt kitap yazmıştır. Nihayet ileride de göreceğimiz üzere, İslam dinin ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinde bu inanç  çeşitli tabirlerle beyan edilirken, İslam dinin ikinci ana kaynağı olan sünnette de tevatür haddini aşan hadislerlerde çeşitli boyutlarıyla açıklanmıştır. Daha ötesi beşeriyet kafilesinin bilahere esenliğe varacağını, akibetin salih insanlara ait olduğunu, Allah Teala'nın özel inayetiyle donatılmış bir salih insanın önderliğinde insanlık gemisinin sonunda selamet sahilinde demirleyeceğini, bu dönemde mutlak olarak hakimiyet Allah'ın dinine ait olacağını ve her türlü zülum, haksızlık ve mahrumiyete son verilerek mutlak adalet, barış ve esenliğin sağlanacağını bütün ilahi dinlerin va'dettiğini görmekteyiz. 

Bütün bunlara rağmen, maalesef günümüz dünyasında Batı değer sistemlerindeki düşünce metoduyla görüş belirtmeği kendilerine adet edinen İslami hususlarda ilmi yetenekten yoksun bazı kimselerin, Ehl-i Sünnet camiasındaki yanlış anlamanın sonucu olarak ortaya çıkan sahta Mehdicilik olayına bir tepki olarak bu inancı kökten inkar etmek yolunu seçtiklerine şahit oluyoruz. Bu ise İslami düşünce alanında büyük bir tehlikenin nişanesidir. Burada hakiki din alimlerine büyük bir sorumluluk düşmektedir. Zira ki, cahillerin oyunları karşısında ilimlerini ortaya koymak hakiki alimlerin en önemli görevidir. Bu görevlerini ihmal ederlerse, Hz. Resulullah (s.a.a)'ın buyruğuyla Allah'ın, meleklerin ve insanların lanetini kazanırlar.

 İşte elinizdeki bu naçiz eser, bu doğrultuda yapılan kısa bir araştırmanın örünüdür. Bu eserde ilk başta önceki ilahi dinlerde konuya işaret eden belge ve bilgilere kısaca bir göz atılırken, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet ekolunca gelen İslam dininin konu hakkındaki bilgilerine özet olarak yer verilmeye çalışılmıştır. Umarız ki, mü'min kardeşlerimiz için yararlı olur. Rabbim! Bizleri, sağa sola sapmadan Sırat-ı Müstakim olan dinini anlayan ve anladığına amel eden kimselerden kıl. Rabbim! Bizleri zamanın imamını tanıyan ve onun velayetini kabul edenlerden kıl.

 

Diğer Dinlerde Mehdi İnancı

Dünyayı ıslah edecek olan vaad edilmiş Mehdi inancının sadece İslam dinine mahsus bir akide olmadığına, bu inancın İslam öncesi semavi dinlerde de mevcut olduğuna yukarıda işaret etmiştik. Dolayısıyla ahır zaman kurtarıcısını sadece İslam ümmeti değil, bütün semavi dinlerin mensupları, hatta bütün insanlık beklemektedir. Kısacası; bütün dinlerin mensupları dünyanın karanlık ve bühranlı bir dönemde, yani her yeri zulüm, fesad ve dinsizliğin kapladığı bir esnada büyük bir kurtarıcının zuhur edeceğine, onun fevkalede gaybi bir güç seyasinde dünyanın bozuk durumunu düzelteceğine ve Allah inancını dinsizlik ve maddeciliğe üstün kılacağına inanmaktadır. Bu güzel müjde sadece Zerdüştlerin mukaddes kitaplarından sayılan "Zend, Pezend ve Camasibname" kitaplarıyla Yahudilerin Mukaddes kitabı "Tevrat", ilaveleri ve Hıristiyanların mukaddes kitabı "İncil" gibi baki kalan semavi kitaplarda değil; hatta Brahmanlarla, Budistlerin mukaddes kitaplarında bile yer almıştır. Demek oluyor ki, bütün millet ve dinlerde bu inanç mevcuttur ve hepsi gaybi yardımla desdeklenecek va'dedilmiş güçlü bir kurtarıcıyı beklemekteler. Bunun anlamı şudur ki, Zerdüştüyle, Yahudisiyle, Hıristiyanıyla ve Müslümanıyla bütün semavi dinlerin izleyicileri, daha ötesi bir şekilde semavi dinden etkilenen ya da semavi olması muhtamel olan inanca sahib olan herkes, ahır zamanda büyük bir ıslah edicinin zuhur edeceğine inanır ve onu bekler.

Buradan, Zerdüştlerin ona dünyanın kurtarıcısı anlamına gelen "Suşyans", Yahudilerin "Server-i Mikaili" Hıristiyanların "Va'dedilmiş Mesih" ve Müslümanların "Va'dedilmiş Mehdi gibi, her milletin kendisinin anlayacağı bir lakap vermelerinin veya onu kendilerinden biri olarak görmelerinin de pekala doğal olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü her hangi bir millete gönderilen bir ilahi elçinin beyanında veya semavi kitabta ahır zamanda mutlak adaleti sağlayacak ve ilahi dinin hakimiyetini bütün cihanda kuracak bir ilahi kurtarıcının geleceğine dair bir açıklama gelince, o millet ve topluluğun bu kurtarıcıyı kendilerinin anlayacağı bir lakapla anmalarından veya onun kendilerinden olan birinin olacağını sanmalarından yahut öyle yorumlamalarından daha doğal bir şey düşünülemez.

Elbette biz Hz. Mehdi'nın zuhur edeceğini ispatlamak için eski semavi kitaplarda yeralan tebşirlere dayanmak istemiyoruz. Esasen buna ihtiyaç da yoktur. Çünkü inşaallah ileride göreceğimiz üzere, bunun Kur'an ve Sünnet'te yeterli dayanağı vardır. Biz sadece ahır zamanda evrensel bir kurtarıcının zuhur edeceği gerçeğinin bütün dinlerde yeralan ortak bir inanç olduğunu ve vahiy kaynaklı olup bütün peygamberlerin bu müjdeyi verdiğini belirtmek istiyoruz.

Biz eski dinlerde bu hususta gelen bütün tebşirleri detaylı bir şekilde incelemek de istemiyoruz. Çünkü bunun kendisi müstakil bir kitap yazmayı gerektirecek kadar geniş bir konudur. Ancak öyle mesnetsiz bir iddiada da bulunmadığımızı göstermek için örnek olarak eski dinlerde bu hususta gelen tebşirlerden bazılarına değinmeden de geçmeyeceğiz.

Fakat bu tebşirlerden örnekler zikretmeden önce şu hususu da belirtmek zorundayız ki, son zamanlarda bazı yazarlar ahır zaman kurtarıcısına dair tebşirlerin Tevrat ve Zend gibi eski dinlere ait mukaddes kitaplarda da yer aldığını görünce, hemen bunun İslam diniyle ilgisinin olmadığını ve bu inancın Yahudiler veya Zerdüştlerce İslam dinine sokulan bir hurafe ve efsane olduğunu iddia etmeğe başlamışlardır.

Oysa ki bunların bu tavrı, bilimsellikten uzak olmakla birlikte,  Kur'an-ı Kerim ve İslam'ın ruhuna aykırı bir yöntemdir.

Evet aşağıda zikredeceğimiz tebşir örneklerinde de görüleceği üzere, bu inancın diğer millet ve kavimler arasında da olduğu doğrudur. Ama sadece bu, sözkonusu inancın bir hurafe olduğunu gösterebilir mi? Acaba İslam dinin tüm hüküm ve inançlarının sahih olabilmesi için illa de geçmişteki kavim ve dinlerde olan hüküm ve inançların tam aksine mi olması gerekir?! Eski dinler Allah'ın varlığından bahsediyorsa, İslam dini Allah'ın varlığını inkar mı etmelidir! Eski dinler, kıyametin geleceğine inanıyorsa, İslam dini kıyametin olmadığını mı iddia etmelidir! Eski dinler iyiliğe emrediyorsa, İslam dini kötülüğe mi emretmelidir! Eski dinler, ahkali güzellikleri öneriyorsa, İslam dini ahlaki çirkefliği mi önermelidir! Ve...  Böyle bir şeyi söylemek akla, mantığa ve bilimselliğe sığar mı? Daha ötesi böyle bir şeyi söylemek İslam dininin kendisiyle çelişmiyor mu? Allah katında bütün dinler aynı ilke ve esasları paylaşmıyorlar mı? Onları birbirinden ayıran sadece teferruattaki bir katım cüz'i ayrılıklar değil midir? Allah Teala: "Allah katında din İslamdır..." (1) buyurmuyor mu? Allah Teala bütün peygamberleri birbirlerini doğrulayıcı olarak göndermemiş midir? Allah Teala: "Allah peygamberlerden ahid almıştı: "Andolsun ki size Kitâb ve hikmet verdim; imdi sizde olanı tasdik eden bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?" demişti. "İkrar et­tik" demişlerdi de: "Şâhid olun, Ben de sizinle berâber şâhidlerdenim" demişti" (2) buyurmamış mıdır? Yine Allah Teala Kur'an-ı Kerim'in de kendinden önceki kitapları tastikleyici oluşunu belirterek: "Kendisinden önceki Kitâb’ları tasdik eden Hak Kitâb'ı sana indirdi..." (3) ve "Sana da kendinden önceki Kitâbı doğrulayıcı ve onu kollayıp korucu olarak bu Kitab'ı gerçekle indirdik. Artık onların arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılarak, onların heveslerine uyma! Sizden her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğü­nüz şeyleri size bildirir" (4) buyurmamış mıdır? Görülüyor ki, bu gibi insanların mantığı, aslında bir mantıksızlık, hatta keyfiliktir. O halde İslami konulardan birini araştırmak isteyen insaf sahibi herkes ilk önce o inancın İslam'daki asıl kaynaklarına müracaat etmelidir ki, o konun doğru olup olmadığını anlayabilsin. Asıl kaynaklara müracaat etmeden, sırf o konunun geçmişlerin kitap ve inançlarında yer almasından dolayı, ben bu hurafe inancın kökünü buldum diye yaygara koparması, ne insafla, ne akıl ile, ne bilimsellikle ne de din ile bağdaşır. Neyse biz bu konu üzerinde pek fazla durmayalım, dönelim asıl konumuza, ahır zaman kurtarıcısı ile ilgili eski dinlerde gelen tebşirlerden örnekler vereceğimizi söylemiştik. Bunlardan bazıları şöyledir:

a) En eski akidelerden biri Hinduculuk inancıdır. Hindularca semavî kitap olarak kabul edilen “Vedalar”da şöyle yazılmıştır:

“Dünyanın bozulmasından sonra, ahir zamanda bütün mahlukların önderi olacak Mensur (5) adındaki bir padişah ortaya çıkacak; o, bütün cihanı fethedecek; herkesi tanıyacak ve onun Allah’tan istediği her şey olacaktır.(6)

b) Zerdüşt’ün öğrencisi “Camasb”ın kendi adıyla meşhur olan kitabında da şöyle geçer: “Araplar diyarından, Haşim oğullarından birisi çıkacaktır; o, heybetli, uzun boylu, büyük başlıdır; ceddinin dini üzeredir; çok kalabalık bir orduyla İran’a gidecek, oraları onaracak ve yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Onun adaleti sayesinde, kurtla koyun bir arada su içecektir.”(7)

c) Zerdüştilerin dini kitaplarından olan “Zend”de ise şöyle yazılmıştır: “O zaman, iyilik ilahları tarafından büyük bir zafer gelecek ve kötülük ilahları yıkılacak, kötülük ilahlarının iktidarları yeryüzündedir, gökte hiç bir sultaları yoktur; iyilik ilahlarının zaferinden ve kötülük ilahlarının soyu yok edildikten sonra, alem asıl saadetine ulaşacak ve Adem oğulları mutluluk tahtına oturacaklar.”(8)

d) Tevrat’ı oluşturan beş kitaptan biri olan “Tekvin Kitabı”nda da, Hz. İsmail Peygamberin soyundan gelecek olan on iki imamdan aleyhum’us-selâm bahsedilir: Mezkur kitapta şöyle yazılmıştır: “Ve İsmaile gelince, seni işittim; işte, onu mubarek kıldım, ve semereli edeceğim, ve onu ziyadesiyle çoğaltacağım; on iki beyin babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim.”(9)

Biliyorsunuz ki, son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s) Hz. Hz. Resulullah (s.a.a)'ın kendinden sonraki halifeleri olduğunu açıkladığı on iki imamın on ikincisidir. Bunu, Hz. Resül'ün ileride nakledeceğimiz beyanlarında göreceğiz. Dolayısıyla  Tevrat'ın Tekvin kitabında geçen bu beyan, Hz. Resül'den gelen Hz. Mehdi ile ilgili beyanları aynen tastik etmektedir. O halde bu açıklama Hz. Mehdi (a.s)'ı da içermekte ve geleceğini muştulamaktadır. Kaldı ki semavi kitaplarda bizatihi Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini muştulayan daha açık beyanlar da mevcuttur. Örneğin, Kitabı Mukaddes'in Eski Ahit'in İşaya bölümünün 11. babında şöyle geçmektedir:

e) "Ve Yessenin kütüğünden filiz çıkacak, ve kökünden bir fidan meyve verecek. Ve RABBİN Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak. Ve onun zevki RAB korkusunda olacak; ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmeyecek, ve kulaklarının işittiğine göre karar vermeyecek; fakat fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek; ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek. Ve belinin kuşağı adalet, ve kalçalarının kuşağı sadakat olacak. Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk kara yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helâk etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB bilgisi ile dolacak.

Ve o gün vaki olacak ki, kavmlar için bayrak olarak durmakta olan Yessenin kökünü milletler arıyacaklar, ve onun rahat ettiği yer izzetli olacak."(10)

Görüldüğü üzere, Tevrat'a geçen bu metin açıkca Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini muştulamaktadır. O dönemde Hz. Resulullah (s.a.a)'ın da belirttiği gibi, hakiki adalet ve tam bir emniyet ortamı sağlanacaktır. Zaten bu ibaret de ondan gayrisini muştulamamaktadır. Yine de bu metinde geçen cümleler üzerinde kısaca durmakta yarar vardır.

Metnin birinci cümlesinde geçen "Yasse" kelimesi İbrani'ce bir kelimedir. Her ne kadar metinde bu kelime özel isim gibi sunulmuşsa da İbranice'de yüce anlamına gelmektedir. Buna göre, birinci cümlenin asıl anlamı: Ve Yüce kötükten filiz çıkacak, ve kökünden bir fidan meyve verecek" olur. Zaten Hz. Mehdi (a.s) da soy açısından en yüce ve şerefli soy olan nübüvvet ağacının mübarek bir fidanıdır. Nitekim, Allah Teala'nın: "Allah'ın, temiz bir kelimeyi; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor. Çirkin bir kelime de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer. " (11) ayetlerinde geçen temiz kelime ile benzetildiği temiz ağaç, hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kanalından nakledilen bazı hadislerde, Hz. Resul-ü Ekrem ve onun pak soyuna tatbik edilirken, çirkin kelime ile benzetildiği çirkin ağaç da Beni Umeyye soyuna tatbik edilmiştir.

Özellikle de Allah Teala'nın: "Ve hani sana Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sâdece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık. Biz onları kor­kutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka bir şeye yaramıyor." (12) ayetinde geçen "Kur'an'da lanetlenmiş ağaç" kelimesi ve Hazret'in gördüğü rüyadan maksadın Umeyye Oğulları olduğu ve bu ayetin, Hz. Resulullah (s.a.a)'ın kendinden sonra Umeyye Oğulları'nın minberine maymunların sıçraması gibi sıçrayarak çıktıklarını rüyada görmesi üzerine, nazil olarak bunun sadece değersiz bir dünya metası olduğunu ve bu vesileyle insanların denenmek istendiğini bildirdiği, hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet tefsir ve hadis kaynaklarında yer almıştır.

Amir bin Hureys diyor: "Hz. Ebu Abdullah Caferi Sadık (a.s)'a Allah Teala'nın; "...kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağaç" ayetini sordum. İmam: "Ağacın kökü, Hz. Resulullah; dalı, Hz. Ali, budakları, ikisinin zürriyetinden olan imamlar; meyvesi, imamların ilmi ve yaprakları ise, takipçileri olan mü'minlerdir..." buyurdu. (13)

İbn-i Hatem Ebu Yala'dan tahric etmiştir ki, şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Umeyye Oğulları'nın yerin minberleri üzerine çıktıkları bana gösterildi. Onlar yakında size hakim olacaklar; onları kötü yöneticiler olarak bulacaksınız. Resulullah (s.a.a) buna üzüldü. İşte bunun için Allah Teala; "Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sâdece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık..." ayetini nazil etti." (14)

Keza İbn-i Ebu Hatem, İbn-i Mürdeveyh, Beyhaki ve İbn-i Esakir Said bin Müseyyib'den tahriç etmişler ki, şöyle dedi: "Hz. Resulullah (s.a.a) Umeyye Oğulları'nın minberlere çıktıklarını rüyada gördü. Hazret bundan rahatsız oldu. Dolayısıyla Allah Hazret'e, onlara verilenin sadece dünya olduğunu vahyetti. Hazret buna sevindi. İşte Allah Teala'nın; "Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sâdece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık..." ayeti bunu bildirmektedir." (15)

Yine İbn-i Murdeveyh nakletmiştir ki: "Ümmil Mü'minin Aişe Mervan bin Hakem'e şöyle dedi: "Resulullah'ın babana ve ceddine: "Siz Kur'an'da lanetlenen ağaçsınız" dediğini duydum." (16)

Ehl-i Sünnet'in muteber tefsircilerinden Kurtubi kendi tefsirinde yukarıda bahsı geçen Hazret'in rüyası ve Kur'an'da lanetlenen ağacı beyan eden ayetin tefsiri ile ilgili bir takim ihtimallerden sonra şunları yazıyor: "Üçüncü bir rivayette İbn-i Abbas şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.a) Mervan Oğulları hakkında onların maymunlar gibi minberine sıçradıklarını rüyada gördü. Bu, Hazret'i rahatsız etti. Bunun üzerine, kendisine; onlara verilenin sadece dünya olduğu söylendi. Hazret'in hüznü gitti. Ancak, Mekke'de Hazret'in minberi yoktu. Fakat Mekke'de Medine'de olacak minberini görmesi muhtemeldir.

Bu üçüncü tevile Sahl bin Sa'd (r.) da kail olmuştur. Sa'd şöyle demiştir: "Bu rüya şudur ki, Hz. Resulullah (s.a.a) Umeyye Oğulları'nın minberine maymunların sıçraması gibi sıçrayarak çıktığını rüyada görüyordu. Hazret buna üzüldü ve o günden itibaren ölene kadar artık güldüğü görülmedi. İşte bu ayet nazil olarak Hazret'e onların hükümdarlıklarını ve çıkışlarını, insanları için bir imtihan vesilesi kıldığını bildirdi. Zaten Hz. Hasan bin Ali de Muaviye'ye biat ederken, "Bilmem belki de o sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir." (17) ayetini okumuştu." (18)

Yine Kurtubi şöyle der: "İbn-i Abbas bu ağaçtan maksadın Umeyye Oğulları olduğunu söylemiştir...

Aişe de Mervan'a: "Allah, sen babanın sulbünde olduğun halde onu lanetlemiştir. Öyleyse, sen de Allah'ın lanetlediğinin bir parçasısındır" demiştir." (19)

Kısacası, Kur'an'da geçen temiz ağaç'tan maksadın Hz. Resül ve Ehl-i Beyt'i olduğu; çirkin ağaç ve Resulullah'ı üzen rüyadan da Umeyye Oğulları ve onların hükümdarlığı kastedildiği, Ehl-i Beyt mektebi müfessir ve hadisçilerine ilaveten, Taberi, Kurtubi, İbn-i Kesir ve Dürr-ül Mensur tefsirinin sahibi gibi, Ehl-i Sünnet'in önde gelen müfessir ve hadisçilerinin ayetin bir muhtemel yorumu olarak zikredip, hadis naklettiği bir husustur. Zaten bizim de bunları zikretmekten maksadımız, mezkur ayetler hakkında kesin bir yorum ortaya koymak değildir. Biz sadece Kur'an'da geçen temiz kelime ve temiz ağacın tatbik açısından Hz. Resul ve pak Ehl-i Beyt'ine de yorumlandığını ve bu hususta Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet ekolunca hadisler nakledildiğini göstermektir. Özellikle de Allah Teala'nın Hz. İsa'dan bahsederken onu kendisinin bir kelimesi (sözü) olarak nitelediğini ve Hz. Meryem hakkında da onu güzel bir bitki gibi yeşerttiğinden bahsetmektedir. Allah Teala Hz. İsa (a.s) hakkında şöyle buyuruyor: "Hani melekler demişti ki: "Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir kelime (söz) ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa Mesih'tır; dünyada da, ahirette de (Allah'a) yakın olanlardandır." (20) Hz. Meryem hakkında da şöyle buyuruyor: "Rabbı onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yeşertti..." (21)  O halde bir insana söz, ağaç ve bitki, Kur'an'ın ve ilahi kitapların beyan üsluplarından biridir. Dolayısıyla Tevrat'tan naklettiğimiz ibarette de Hz. Mehdi (a.s)'ın Yassenin kötüğünden çıkan bir fidan olarak nitelenmesi, ilahi beyanlara yabancı bir beyan değildir. Bilhassa Tevrat'ın sonraki ibarelerinden Allah'ın teyidine mazhar olan büyük bir insandan söz edildiği açıkça gözler önündedir.

Metnin ikinci cümlesi; "Ve RABBİN Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak" idi.

Bu özellik, bütün ilahi önderlerin başta gelen ve onları diğerlerinden ayıran en önemli özellikleridir. Çünkü bütün ilahi önderler Ruh-ül Kudüs denen Rab ruhuyla teyit edilmektedirler.

Cabir diyor: "Hz. Ebu Cafer Muhammed Bakır (a.s)'a İmam'ın ilmini sordum. Hazret şöyle buyurdular: "Ey Cabir! Peygamberler ve vasilerinde beş ruh bulunmaktadır: Ruh-ül Kudus, ruh-ül iman, ruh-ül hayat, ruh-ül kuvvet ve ruh-üş şehvet. Ey Cabir! İşte onlar Arş'ın altından yerin altına kadar olanları Ruh-ül Kudus ile bilmekteler." Sonra da şöyle buyurdu: "Ey Cabir! Ruh-ül Kudus dışındaki bu dört ruha bir arize gelebilir ve yanılgıya kapılabilirler. Ruh-ül Kudus ise ne lahve dalır, ne de hafifliğe kapılır." (22)

Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin Ruh-ül Kudus denen özel bir ilahi ruh vasıtasıyla donatıldığını beyan etmektedir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:"(O), dereceleri yükselten, Arş sahibi (Allah), kavuşma gününü ihtar etmek için emrinden olan Ruhu, kullarından dilediğine indirir." (23)

Keza şöyle buyurmuştur: "Melekleri, kullarından dilediğine, emrinden olan Ruh ile indirir: "(İnsanları) uyarın ki, Benden başka ilah yoktur. Benden sakının" (24)

Hz. İsa (a.s) hakkında peygamberlerine indirdiğini belirttiği ruhun Ruh-ül Kudus olduğunu açıkça beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Allah, "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an" demişti, "Seni Ruh-ul Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşu­yordun; sana Kitâbı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle kuş olmuştu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrâiloğullarına belgelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, "Bu apaçık bir büyüdür" demişlerdi de Ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim." (25)

Hz. Resül hakkında da şöyle buyurmuştur: "İşte sana da emrimizden olan bir Ruh vahyettik; sen Kitâb nedir, iman ne­dir önceleri bilmezdin, fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nûr kıldık." (26)

Ebu Besir diyor: "Hz. Ebu Abdullah İmam Cafer Sadık (a.s)'a Allah Teala'nın "İşte sana da emrimizden olan bir Ruh vahyettik..." ayetini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O, Allah Azze ve Celle'nin yaratıklarından Cebrail ve Mikail'den daha büyük olan bir yaratığıdır. O, Hz. Resulullah (s.a.a) ile beraberdi. Ona bilgi verir ve onu koruyordu. O, Hazret'ten sonra İmamlarla beraberdir." (27)

Kur'an-ı Kerim'in bu açıklamalardan, Tevrat'ın ahır zamanda gelerek dünyayı islah edeceğini bildirdiği büyük ıslahçının (Hz.Mehdi (a.s)'ın) Ruh-ül Kudus tarafından destekleneceğine dair olan beyanının ilahi beyanlara aykırı olmadığı gibi, kesin ilahi beyanın bu doğrultuda olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü Kur'an-ı Kerim bütün ilahe temsilcilerin en belirgin özelliklerinin bu özellik olduğunu açıkça beyan etmektedir.

Metinde vurgulanan üçüncü özellik; "ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmeyecek, ve kulaklarının işittiğine göre karar vermeyecek;" tabiriyle ifade edilmiştir.

Bu cümle İmam Mehdi (a.s)'ın olayların zahiri görünüm ve zahiri duyumuna göre değil, gerçek mahiyetlerine göre hükmedeceğine işaret etmektedir. Nitekim, Ehl-i Beyt kanalından gelen bir çok hadiste İmam (a.s)'ın bu özelliğine işaretle; "Kıyam edecek Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde, insanlardan delil ve tanık talep etmeyecek ve Davud ve Süleyman (a.s)'ın yöntemiyle hükmedecektir" (28) buyrulmuştur.

Metinde İmam'ın dördüncü özelliği olarak; "fakat fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek;" tabiri yer almıştır.

İmam Mehdi (a.s)'ın bu özelliğine hem Kur'an-ı Kerim'de, hem de Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerde işaret edilmiştir ki; o Hazret her türlü zulüm, sitem ve haksızlığa son vererek, tarih boyunca horlanan, ezilen ve haksızlığa uğratılanların haklarını gerçek anlamda alacak ve tarih boyunca zayıf tutulanları hakiki zafere ulaştıracaktır. İşte Kur'an-ı Kerim'in “Ve biz ise, yeryüzünde zayıf hale getirilmek istenenlere lütfetmeyi, onları halka rehber kılmayı ve yeryüzüne onları mirasçı kılmayı diledik”(29) mealindeki ayetleri Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nca buna yorumlanmış ve bizatihi bu gerçeği ifade eden müjdeler Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nca insanlığa verilmiştir. İnşaallah ileride Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın bu muştuluğunu içeren beyanlarından bazı örnekler vereceğiz.

Metinde İmam Mehdi (a.s)'ın beşinci özelliği olarak; "ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek" tabiri geçmiştir.

Bu açıklamada Hazret'in hiçbir Allah düşmanına, din düşmanına, nifak ehline ve müstekbire bir mazeret ve bahane bırakmayacak şekilde, kelimetüllahı yüceltecek ve galip kılacak üstün belağat ve fesahat sahibi olacağından söz edilmektedir. Öyle ki, üstün belağat ve fesahati sayesinde onların her türlü mazeret ve bahanelerinin asılsızlığını ve çürüklüğünü açıkça gözler önüne serecek ve hak yol olan Allah dinini, akılların teslim ettiği şüphe götürmeyen sağlam temeller üzerine oturtacaktır. Niçin böyle olmasın ki, o; Allah Teala'nın: "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki müşrikler hoş görmese bile onu (hak din olan İslam'ı), bütün dinlere karşı üstün kılacaktır" (30) ayetinde  va'tettiği Allah dininin kesin zaferini sağlayacak son kurtarıcıdır. Bu, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın mezkur ayetin tefsirinde beyan buyurdukları kalplere ümit veren kesin bir gerçektir.

Metnin geri kalan; "Ve belinin kuşağı adalet, ve kalçalarının kuşağı sadakat olacak. Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk kara yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helâk etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB bilgisi ile dolacak" bölümü, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde sağlanacağı bildirilen mutlak adalet, sadakat ve emniyet ortamıyla insanlığın ulaşacağı yüksek bilge toplumu sembolik bir dil ile ifade etmektedir. Öyle ki, bütün zalimlerin ve müstekbirlerin sultasına son verilecek, her türlü zulüm, haksızlık ve mahrumiyet ortadan kaldırılacak, ilahi ilimler gerçek yönüyle ortaya koyularak insanlık alemi ilme doyurulacak, artık ne bir zulüm, haksızlık ve mahrumiyet korkusu kalacak ne de cehalet endişesi. Böylece beşer salihlerin önderliğinde hakiki huzur ve saadetine kavuşacak; öyle ki, hadislerde geçen tabirle önceden vefat etmiş olan insanlar bile tekrar dünya hayatına dönerek böyle bir mesut toplumda yaşamayı arzulayacaklardır. Bütün bunlar, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini anlatan beyanlarında açıkça belirtilmekle birlikte, Allah Teala'nın; "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki müşrikler hoş görmese bile onu (hak din olan İslam'ı), bütün dinlere karşı üstün kılacaktır" (31) ve "Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hakim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne sahip ve hakim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini, bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi vaad etmiştir. Bana kulluk etsinler ve Bana hiçbir şeyi eş tutmasınlar..."(32) gibi ayetleri de bu gerçeği ortaya koymaktadır. Şimdi Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt kanalından gelen Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın  Tevrat'tan naklettiğimiz bu müjdeyi doğrular nitelikte olan beyanlarından birer örnek verelim:

1- Ebu Said Hudri, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum. Halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar O’ndan razı olacaklardır ve O, malları sahih olarak taksim edecektir.” Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit olarak (dağıtacaktır).” buyurdular.

Sonra şöyle eklediler: “O zamanda Allah Teala, Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve O’nun adaleti onların hepsini kapsayacaktır; hatta nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır?’ diye nida edecek, bir kişiden başka hiçbir kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git hazinedara Mehdi bana mal vermeni emrediyor de’ denilecek. Bundan dolayı hazinedar ona seç diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olup; ‘Ben Muhammed ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum, yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecek. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir, bundan sonra yaşantının bir hayrı yoktur.” (33)

2- Büyük Ehl-i Beyt alimi Allame Meclisi, hadis ansiklopedisi niteliğinde olan değerli eseri Bihar-ül Envar kitabında yine büyük Ehl-i Beyt alimi Şeyh Saduk'un El-Hisal adlı eserinde Hz. Ali (a.s)'dan naklettiği şu hadise yer vermiştir ki: "Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Allah bizimle başlatmıştır, bizimle de sona erdirecektir. Bizimle dilediğini siler, bizimle dilediğini, sabitleştirir ve bizimle yağmur yağdırır. Öyleyse, aldatıcı sizi Allah hakkında aldatmasın. Allah Azze ve Celle'nin sakladığı andan itibaren gök, Allah'ın sakladığı sudan bir damla bile indirmemiştir. Bizim Kaimimiz kıyam edince, gök yağmurunu indirecek; yer yeşilliğini çıkaracak; kulların kalplerinden husumet giderilecek; yırtıcı olan ve yırtıcı olmayan hayvanlar ıslah edilecektir. Öyle ki, bir kadın Irak'tan Şam'a tek başına başında sepeti olduğu halde yürüyerek gidecek, ayağını yeşillikten gayri bir şeye koymayacak, onu bir yırtıcı hayvan ürkütmeyecek ve korkutmayacaktır." (34)  Burada şunu vurgulamalıyız ki, Tevrat'tın bu açıklaması ve Hz. Resul-ü Ekrem ve Hz. Ali (a.s)'dan naklettiğimiz bu iki hadis ve benzerleri, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde gerçekleşecek olan evrensel adalet, huzur ve emniyet ortamını sembolik bir dille anlatmaktadır. Yani, şunu belirtmek istiyorlar ki o zaman adalet, emniyet ve huzur ortamı, hatta hayvanlar alemine bile sirayet etmiştir denecek kadar yaygınlaşacaktır. Bu ise, metnin sonunda belirtildiği üzere cihani dolduracak olan Rab bilgisi sayesinde sağlanacaktır.

g) Ahır zaman kurtarıcısına ilişkin bir muştluk da Tevrat'ın İşaya bölümünün 42. babında verilmiştir. Adı geçen babada şöyle geçmektedir: "İşte kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmayacak, ve sesini yükseltmeyecek, sokakta işittirmeyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmeyecek; hakkı hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamayacak, ve cesareti kırılmayacak; ve adalar onun şeriatını bekleyecekler.

Gökleri yaratmış, ve onları yaymış, yeri ve ondan çıkanları sermiş olan; yer üzerinde kavme soluk, ve onda yürüyenlere ruh veren Rab Allah şöyle diyor: Ben, Rab seni doğrulukla çağırdım, ve elini tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın, mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni kavme ahit, Milletlere ışık olarak vereceğim. Ben Yahovayım, ismim odur; ve izzetimi bir başkasına, ve hamdimi oyma putlara vermeyeceğim. İşte öncekiler vaki oldu, ve yenileri ben bildiriyorum; onlar meydana çıkmadan önce size işittiriyorum."

Belki de bazıları, İşaya'nın bu bölümünde Hz. Resul-ü Ekrem'den bahsedildiğini sanabilirler; ama bu bölümde son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminden bahsedildiği açıkça ortadadır. Zira bu bölümde söz konusu edilen özelliklerin Hz. Mehdi (a.s)'dan gayri kimseye tatbik edilmesi mümkün değildir.

Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1-Bu bölümde müjdesi verilen zatın, sesini yükselterek sokakta işittirmeyeceğinden bahsediliyor. Bu özellik Hz. Resul'a tatbik etmemektedir. Zira o Hazret'ın hayatı boyunca çeşitli münasebetle muhtelif mekanlarda yüksek sesle insanlara hutbe okuduğu ve açıklamalarda bulunduğu ortadadır. Bu özellik, daha çok Hz. Mehdi (a.s)'ın gaybet döneminde insanlardan gizlenerek sesini kimseye işittirmediği özelliğini ima etmektedir.

2-Bu muştulukta o zatın dünyada hakkı pekiştireceğinden söz edilmektedir. Bu özellik de Hz. Resul'e tatbik etmemektedir. Zira o Hazret'in hakkı tüm dünyada pekiştiremediğini söylemeğe gerek yoktur. Hakkı tüm dünyada pekiştirmek va'dının Hz. Mehdi (a.s)'a ait olup, Allah Teala'nın; "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki müşrikler hoş görmese bile onu (hak din olan İslam'ı), bütün dinlere karşı üstün kılacaktır" (35) ayetinde va'dettiği mutlak zaferi Hz. Mehdi (a.s)'ın gerçekleştireceği  bizatihi Hz. Resul'ün kendi beyanıyla sabittir.

3-Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü özellik; adaların yani yerküredeki karaların onun şeriatını, yani yönetimini beklemesi özelliğidir. Bilindiği üzere, beklenme özelliği, o Hazret'in en belirgin sıfatlarından biridir. Öyle ki, Mehdi-yi Muntazar (Beklenen Mehdi) o Hazret'in özel lakabı olarak ortaya çıkmıştır. Bütün insanlık bu son kurtarıcıyı beklemektedir. Şeriatın o Hazret'e atfedilmesi de doğaldır. Zira Hz. Resul'ün hak varisi olarak, Resul'ün şeriatı onun da şeriatı sayılmaktadır. 

g) Ahır zaman kurtarıcısı ile ilgili bir muştulukta Hz. Davud’un Mazmurlar'ınde geçmektedir. Hz. Davud'un Mazmurlar'ının 37. Mazmuru'nda mükerrer olarak bu muştuluk verilmiştir. Adı geçen Mazmur'da şöyle denilmektedir: “Çünkü şerirler kesilip atılacak; Fakat Rabbı bekleyenler, dünyayı miras alacaklardır. Biraz bekle ve kötü yok olacaktır; onun yerini araştıracaksın, ve yok olacaktır. Fakat halimler dünyayı miras alacaklar, Ve selamet bolluğunda lezzet bulacaklardır.... Salihin azı, Çok kötülerin bolluğundan iyidir. Çünkü kötülerin bazuları kırılacaktır; Fakat Rab salihlere destek olur. Rab kamillerin günlerini bilir, Onların mirası da ebedi olur... Fakat kötüler yok olacaklar, Ve Rabbin düşmanları kuzuların yağı gibi telef olacaklar; Duman içinde telef olacaklardır... Çünkü onun mübarek kıldığı adamlar yeri miras alacak; Ve lanetli kıldığı insanlar kesilip atılır. İnsanın adımları Rab tarafından pekiştirilir, Ve onun yolundan hoşlanır. Düşerse de yere serilmez; Çünkü onun elinden tutan Rabdir.... Fakat kötülerin zürriyeti kesilip atılacak. Salihler yeri miras alır, Ve onda ebediyen otururlar.... Kamil insana göz koy, ve doğru adama bak; Çünkü akıbet selamet ehlinindir. Fakat asiler birlikte yok olacaklar; Kötülerin sonu kesilecektir...” (36)

Hz. Davud’un Mazmurlar'ında geçen bu va'deye Kur’an-ı Kerim’de de işaret edilmiş ve şöyle buyrulmuştur: “Andolsun Biz Zikir’den (Tevrat’tan)(37) sonra (Davud’a indirilmiş) (38)Zebur’da da yazdık ki: “Şüphe yok ki yeryüzü, salih kullarıma miras kalır.”(39)

Yine Kur'an'da buyruluyor ki: "Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hakim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne sahip ve hakim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini, bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi va'd etmiştir. Bana kulluk etsinler ve Bana hiçbir şeyi eş tutmasınlar..."(40)

Bir başka ayette ise:

“Ve biz ise, yeryüzünde zayıf hale getirilmek istenenlere lütfetmeyi, onları halka rehber kılmayı ve yeryüzüne onları mirasçı kılmayı diledik.”(41) şeklinde buyrulmaktadır.

Bütün bu ilahi vaadlerden anlaşılıyor ki, her ne kadar beşer, Allah'a giden doğru yoldan sapmış, sapıklık ve alçaklık uçurumlarının derinliklerine doğru inişe geçmişse de, ancak eninde sonunda beşeriyetin vicdanı uyanarak, ilahi önderlikten soyutlanmış beşeri kudret ve düşünce üzerine temellenen, teknik ve maddi ilimlerle adaleti, düzeni ve emniyeti, kapsamlı olarak cihana yerleştiremeyeceğini kavrayacak; dolayısıyla da cihan hükümetinin emniyet, saflık, samimilikle birlikte, adalet ve eşitlik esasları üzerine kurulması için münasebetlerini, onu her türlü tehlikeye karşı koruyabilecek, hem dünya hem ahiret boyutunda ona hakiki saadet ve kemal yolunu gösterebilecek bir ilahi önderin önderliğinde iman, vahiy ve ilahi velayeti kabullenme esası üzerine kurmaktan başka bir çıkar yolunun olmadığını görecektir.

O zaman, yeryüzü bütün zalim ve hileci yöneticilerden temizlenecek, hakimiyet mutlak olarak Allah’ın salih kullarının eline geçecek ve zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan cihan, yeniden adalet, eşitlik ve esenlikle dolacaktır. Bu, Allah’ın kesin vaadıdır, Allah’ın vaadında aksama veya yalan olamaz. İşte bu vaadı gerçekleştirecek zat, Allah’ın yeryüzündeki, son halife ve hücceti olan İmam Mehdi (a.s)’dan gayrisi değildir. Bunu, Allah'ın son elçisi olan Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) bildirmiştir.

İslam Kaynaklarında Hz. Mehdi’ye İnanmak

İslam kaynaklarında Hz. Mehdi (a.s) ile ilgili gelen bilgi ve belgelere geçmeden önce Hz. Resulullah (s.a.a)'ın: “Kim boynunda biat olamadan (başka bir hadiste ise) (Kim zamanının İmamını tanımadan) ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (42) hadis-i şerifihe dikkat çekmek istiyorum.

Naklettiğimiz bu hadis, her zamanda herkes için büyük bir sorumluluk getirmektedir. Yani, herkes kendi zamanının imamını tanımakla yükümlü kılınmıştır.

Açıktır ki, her zamanın imamından maksat, mustabid sultanlar ve zalim yöneticiler olamaz. Çünkü bunları tanımamak ve bunlara biat etmemek cahiliye ölümüyle ölme sonucunu doğuramaz. Aksine, bunlara gönül vermek ve biat etmek böyle bir sonuç doğurabilir. O halde bu imam, Hz. Peygamber’in; “Benden sonra hepsi Kureyş'ten olan on iki halife gelecektir.” (43) ve “Kureyş'ten on iki halife oldukça bu din, düşmanlarına karşı hep muzaffer olacak ve hiçbir muhalif ve münafık ona zarar veremeyecektir.” (44) gibi, çeşitli tabirlerle ümmete muştuladığı Ehl-i Beyt’inden olan on iki imamlardan gayrisi olamaz.

Ancak hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisi olan Ehl-i Beyt İmamları'ndan on biri, kendi dönemlerinde belli bir süre için, Hz. Resulullah (s.a.a)’tan sonra fırtınalara kapılan İslam ümmeti gemisine kaptanlık yapmış ve hidayet arayanları selametle kurtuluş sahiline hidayet etmiştir; ama ne var ki, sonunda onların on biri de zalimler tarafından ya kılıçla ya da zehirleme yoluyla şehit edilmişlerdir. Sadece Ehl-i Beyt İmamları’nın sonuncusu olan on ikinci imam Hz. Mehdi (a.s), Allah Teala’nın özel korumasıyla hayatta bulunmaktadır. Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın belirttiği üzere, yeryüzünü tamamıyla dinsizlik, zulüm ve haksızlık sardıktan sonra, Allah Teala'nın kesin va'di olan ilahi dinin bütün cihana egemenliğini sağlayacak ve onu, tekrar adalet ve eşitlikle dolduracak olan imam işte odur. Dolayısıyla bu zamanda onu tanımak ve ona biat etmek herkese farzdır.

 Hz. Resulullah (s.a.a), sadece bununla iktifa etmemiştir; hatta bizatihi Hz. Mehdi (a.s)’ın kıyamını zikrederek onu inkar edenlerin İslam’ından şüphe edilmesi gerektiğini belirterek şöyle buyurmuştur:

1- “Mehdi’nin çıkışını inkar eden, Muhammed’e indirileni inkar etmiştir...”

2- “...Mehdi’yi inkar eden şüphesiz kafirdir.” (45)

Bu arada İslam Peygamberi sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve Ehl-i Beyt İmamları aleyhum’us-selâm, defalarca çeşitli münasebetlerle Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, gaybeti, zuhuru, kıyamı ve diğer özelliklerinden bahsetmişlerdir. Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki bu hadisler hem Ehl-i Beyt, hem Ehl-i Sünnet’in en muteber hadis, tefsir ve siyer kitaplarında yer almış ve her iki fırkanın birçok büyük alimi bu hususu konu edinen müstakil kitaplar yazmışlardır. Onlardan biri olan “el-İmam ul Mehdi” kitabının yazarı Ali Muhammed Ali Dahli, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm ile ilgili hadisleri nakleden sahabe ve Tabiinden ellişer kişinin ismini kendi kitabında zikretmiştir.(46)

Ayrıca İslam ümmeti içerisinde tanınmış büyük şairler, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya gelmeden yıllar ve hatta bir asır önce, bu hadislerin taşıdığı manayı şiirlerinde dile getirmişlerdir.

Ehl-i Beyt ekolunun mücadeleci ve yorulmaz şairi "Kumeyt" (ö.126 hicri- kameri) İmam Bâkır aleyhi’s-selâm'ın huzurunda vaadi verilen İmam (a.s) hakkında bir şiir okudu ve o Hazret’in ne zaman kıyam edeceğini sordu. (47)

"İsmail Hamiri" (ö.173 hicri) İmam Sadık aleyhi’s-selâm'ın huzuruna varıp o Hazret’in eliyle hidayet olduktan sonra uzun bir kaside okudu. Aşağıdaki beyitler bu kasidenin bir parçasının  tercümesidir.

"Allah'ımı şahit tutarım ki, senin sözün (Hz. Sadık -a.s-) ister baş eğer olsun ister günahkâr, bütün mahluklara hücettir.

Kalben arzuladığım veliyy-i emir ve Kâim'in gaybet edecektir (buyurdunuz) şüphesiz o gaybet edecektir, Allah'ın selamları o gaibe olsun.

Bir müddet gaybet perdesi ardında kalacak sonra zuhur edecek ve dünyanın doğusunu ve batısını adaletle dolduracaktır." (48)

Hicri üçüncü yüzyılın büyük şairi “Di’bel Huzai” (ö. 246), İmam Rıza’nın aleyhi’s-selâm huzurunda okuduğu bir kasidede şöyle der:

- Bugün veya yarın gerçekleşmesine ümitli olduğum şey olmasaydı,

- Kalbim onun hasret ve kederinden parça, parça olurdu.

- Allah’ın adı ve bereketiyle gerçekleşecek kıyamdır; ümidim.

- Aramızda hak ve batılı birbirinden ayıracak, ödül ve ceza verecek İmamdır özlemim. (49)

Di’bel, bu beyitleri okuduğu zaman İmam Rıza aleyhi’s-selâm başını doğrultarak şöyle buyurdu: “Ey Huzai! Bu şiirleri Ruh’ul Kudüs senin diline getirdi.” Sonra buyurdu ki: “O İmamın kim olduğunu biliyor musun?”

Di’bel: “Bilmiyorum; yalnız o imamın sizin soyunuzdan çıkacağını ve dünyayı adaletle dolduracağını duymuşum” diye cevap verince:

"Ey Di’bel! dedi; "Benden sonra oğlum Muhammed (İmam Cevad -a.s-), ondan sonra oğlu Ali (İmam Hadi aleyhi’s-selâm), ondan sonra oğlu Hasan (İmam Hasan Askeri aleyhiselam) imamdır; Hasan’dan sonra da oğlu Hüccet-i Kâim imamdır ki, insanlar gaybete çekildiği zaman onu bekler, zuhur ettiği zaman da itaat ederler ona. Eğer dünyanın sonuna bir gün dahi kalsa onun zuhur edip, dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle doldurması için Allah o günü uzatır." (50)

İmamlarla aleyhim’us-selâm çağdaş olan veya imamlarla çağdaş olanların öğrenciliğini yapan, diğer bazı şairler de kendi şiirlerinde açıkça veya kinaye ile Hz. Mehdi’yi  anmışlardır.(51)

Çoğu zaman pak Ehl-i Beyt İmamları’ndan, “Kâim-i Âl-i Muhammed” ve “Mehdi-i Muntazar” siz misiniz? gibi sorular soruluyor ve onlar da uygun durumlarda Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı tanıtıyorlardı.

Bütün bunlar, son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s)'ın geleceği konusunun asr-ı saadetten itibaren İslam ümmeti arasında kuşku götürmeyen ve kesin bir husus olduğunu göstermektedir; öyle  ki, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan önce bile mehdilik iddiasında bulunanlar olmuştur. Örneğin: “Keysaniye fırkası” İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan iki asır önce “Muhammed-i Hanefiye”yi İmam ve “Mehdi-i Muntazar” olarak tanıyorlardı, onun gaybete çekildiğini, bir gün zuhur edeceğine inanıyorlardı. İddialarına delil olarak da Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih ve Ehl-i Beyt’ten Hz. Mehdi’nin gaybeti hakkında nakledilen hadislere dayanıyorlardı. Veya Abbasi halifelerinden Mehdi-i Abbasi halkın Hz. Mehdi'yi bekleyişinden suistifade ederek kendisinin vadedilen "Mehdi" olduğunu iddia etmeğe kalkışmıştır.(52)

Ehli Sünnet ve Ehl-i Beyt alimlerinden bir çoğu Hz. Mehdi (a.f) hakkındaki hadisleri kendi kitaplarında zikretmişlerdir. (53) "Müsned-i Ahmed bin Hanbel" (vefatı: 241 Hicri) ve "Sahih-i Buhari" (vefatı: hicri, 256) İmam Kâim'in (a.f) doğumdan önce yazılmış hadis kitaplarıdır. Bu kitaplar İmam Kâim (a.s) hakkındaki hadisleri toplayan Ehl-i Sünnet'in itibarlı kitaplarındandır.(54)

Hasan bin Mehbub"un eseri olan "Meşihe" kitabı da bu konuyu ele alan Ehl-i Beyt kitaplarındandır. Büyük müfessir merhum Tebersi'ye göre bu kitap, İmam-ı Zaman’ın gaybet-i kübrasından (büyük gaybetinden) yüz küsur yıl önce yazılmış ve onda İmam-ı Asr'ın (a.f) gaybeti hakkındaki hadisler zikredilmiştir. (55) Yine merhum Tebersi, İman Bâkır ve İmam Sadık aleyhi’s-selâm zamanındaki hadis ravilerinin gaybet hadislerini yazdıkları kitaplarda zikrettiklerini açıklıyor.(56)

Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet alimlerinden birçoğu, Hz. Mehdi hakkında özel olarak kitap yazmışlardır.(57) Bu kitaplardan bazıları Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan önce yazılmıştır. Ehl-i Sünnet alimlerinden olan “Tervacani” (ö. 250 H.) “Ahbar-ul Mehdi” İmam Mehdi hakkındaki kitabını İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumundan önce yazmıştır.(58)

Yine İmamların (a.s) ashaplarından "Enmati" ve "Muhammed bin Hasan bin Cumhur" gibi bazıları Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'ın doğumu ve gaybetinden önce o Hazret ve gaybeti hakkında kitap yazmışlardır. (59)

Aslında Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm hakkındaki hadisler o kadar çoktur ki, İslami meselelerden çok azı hakkında bu kadar hadise rastlanılır.

Ehl-i Beyt alimlerinden bir grubu bu hadislerin mütevatir ve kesin olduğunu açıklamışlardır.(60)

Onlardan biri olan "Menakib'uş -Şafi'i" kitabının sahibi "Secezi" (ö. 363 hicri kameri) der ki: Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm'e ait İslam’ın değerli peygamberinden sallâ’llâhu aleyhi ve alih nakledilen, hadisler tevatür haddini bulmuştur.(61)

“El-İmam-ul Mehdi” kitabının yazarı der ki: “Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında mevcut olan hadisler, eğer sayılacak olursa, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm hakkında altı bin rivayet ile karşılaşırız ki, bunun büyük bir rakam olduğu açıktır. Hatta Müslümanların asla şüphe etmediği ve herkesin kabul ettiği kesin İslami meseleler hakkında dahi, bu kadar hadis mevcut değildir.(62)

Bütün bunlar, İslam tarihinin  başlangıcı olan asr-i saadetteki Müslümanların ve onları takip eden nesillerin Hz. Mehdi'nin kıyam vadesi ile aşina olduklarını, bu husustaki inançlarının yaygın ve şüphe götürmez olduğunu, özelikle de Ehl-i Beyt ve Ehl-i Beyt mektebinde yetişmiş olanların bu hakikate sarsılmaz sağlam inançlarının olduğunu ve o dönemde yaşayan bütün inananların hayatları boyunca o mübarek zatın doğuşunu beklediklerini açıkça ortaya koymaktadır.

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm hakkındaki gelen hadislerde onun Haşimoğulları’ndan, Hz. Fatıma aleyha selâm’ın evlatlarından ve İmam Hüseyin aleyhi’s-selâm’ın soyundan olduğu, babasının adı “Hasan”, kendi adı Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in adı, künyesi Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in künyesi olduğu ve gizli dünyaya gelip gizli yaşayacağı, biri kısa müddetli, diğeri uzun müddetli olmak üzere iki gaybeti olacağı, Allah’ın istediği zamana kadar gizli kalacağı ve sonunda Allah’ın emriyle zuhur ve kıyam edeceği ve İslam dinini tüm dünyaya hakim kılacağı ve dünyayı, alabildiğine zulüm ve kötülükle dolduktan sonra, tekrar adalet ve eşitlikle ile dolduracağı açıklanmıştır.

Ayrıca bu hadislerde on ikinci imamın şahsi ve cismi hususiyetleri ve ona ait diğer meseleler açıklanmıştır. Bizler, bu hadislerin tamamını teker teker ele alıp inceleme imkanına sahip değiliz. Ancak örnek olarak önce Ehl-i Sünnet, sonra da Ehl-i Beyt kanalından bu hususta gelen sayısız hadislerden birkaçını zikredip, değerlendirmeyi siz aziz okurların kendilerine bırakacağız. Hidayet Allah Teala'nın elindedir. Deliller açıklandıktan ve yol gösterildikten sonra dileyen hidayet yolunu, dileyen de gayrisini seçmekte hürdür. Dönüş de Allah'a olacaktır. İhtilaf ettiğimiz konularda da hakemlik yapacak O olacaktır.

 

 

(1) - Al-i İmran/19

(2) - Al-i İmran/81

(3) - Al-i İmran/3

(4) - Maide/48

(5) - Burada dikkata şayan nükte şudur ku, Ehl-i  Beyt İmamları'ndan gelen Camia Ziyareti ve Nudbe Duası’nda da Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’dan “Allah tarafından desteklenmiş, muzaffer kılınmış” anlamında “Mensur”  diye söz edilmektedir. Elbette ki, Hindular'ın mukaddes kitabında o hazretin bu isimle anılması bir tesadüf değildir. Bu, o hazretin Allah Teala'nın o hazrete va'dettiği yardım ve kesin zafer sözünden çıkarılan bir lakabıdır. Dolayısıyla Hundular'ın kutsal kitabı Vedalar kitabında imamın bu özelliğine işaret edilmiş olması ve bu ismin o özelliğe dayanılarak hazrete verilmiş olması hiç de uzak bir ihtimal değildir.

(6) - Bişaret-ül Ahdeyn, s.245.

(7) - Age, s.258. (Zikredilen kitabın s.243 dipnotunda şöyle nakledilmiştir: Siyer ve tarih yazarları "Geştasib bin Lehra Sib"in kardeşi "Camasib" bir müddet Zertüştün yanına maarif edinmiştir.) "Camasib" in kitabında nakledilen şeylerin hadisler de de geldiği hatırlatılmalıdır. Öyle ki Hisal'us -Saduk'ta Emirelmüminin (a.s) dan bu yolda rivayet nakledilmiştir.

(8) - Age. s.238.

(9) - Kitabı Mukaddes, Tekvin Kitabı 17. bab s. 20.

(10) - Kitabı Mukaddes, İşaya bölümü 11. bab s. 675, 676.

(11) - İbrahim/24, 25, 26

(12) - İsra/60

(13) - Usul-u Kafi c. 1s., 428. Ayrıca bkz. Bihar-ül Envar, c. 9, s. 11, 112, 117, 118, c. 24, s. 137, 142, c. 33, s. 156, 249, c. 58, s. 250.

(14) - El- Mizan, c. 13, s. 148.

(15) - El- Mizan, c. 13, s. 149.

(16) - El- Mizan, c. 12, s. 64.

(17) - Enbiya/111.

(18) - Tefsir-i Kurtubi, mezkur ayetin tefsiri.

(19) - Tefsir-i Kurtubi, mezkur ayetin tefsiri.

(20) - Al-i İmran/ 45.

(21) - Al-i İmran/37.

(22) - Usul-ü Kafi, c. 1, s. 172.

(23) - Mü'min, 15.

(24) - Nahl/2.

(25) - Maide/110.

(26) - Şura/52.

(27) - Usul-ü Kafi, c. 1, s. 273.

(28) - Bihar-ül Envar, c. 52, s. 286, 291, 313, 320, 336, 338, 339, 369,381, 389, 390.

(29) - Kasas, 5.

(30) - Tevbe/33

(31) - Tevbe/33

(32) - Nur, 55.

(33) -Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 37, hadis no: 10898, 11061, 10737, 10780, 10791.

(34) - Bihar-ül Envar, c. 52, s. 316.

(35) - Tevbe/33

(36) - "Mezamir-i Davud"Tevratın Arapça tercümelerinde de açıklandığı üzere, "Zebur"un kendisidir. "El-Muncid" de Zebur lugatı hakkında yazıyor ki "Zebur, Mezamiri Davut en- nebi ile  maruf olan bir kitaptır."

(37) - Tevrat yerine "zikir" kelimesi kullanıldığına dair Enbiya, 7 ve 48. ayetlere  müracaat edilsin.

(38) -İsra, 57. ayetinde "Zebur"u Davud'a verdik" denilir.

(39) - Enbiya, 105.

(40) - Nur, 55.

(41) - Kasas, 5.

(42) - Bihar, c.23, s.77. hadis: 4, 5, 66, 78. Kenz’ul- Ummal, c.1, s103, hadis: 463-464.

(43) - Sahih-i Buhari Buhari, hadis no: 6682 “Tarih’ul- Kebir” c.1, s.466. Sünen-i Tirmizi, hadis no: 2149, Müsned-i Ahmed, c.5, s.92, hadis no: 19920, 19944, 19946, 19956, 19978, 19991, 20036, 20105, 20142. Ebu Nuaym; “Hilyet’ul-Evliya, c.4, s.323; Tabarani; “Mucem’ul- Kebir”, s.94. Menavi; “Kenz’ul Hakayık” s. 208, Müsned-i Ahmed'in haşiyesinde basılan Münteheb-ü Kenz-ül Ummal c. 5 s. 312, Tarih-i Bağdat, c. 14 s. 353, hadis no: 7673, ve c. 6, s. 263, hadis no: 3269, Yenabi-ül Meveddet, İstanbul baskısı, s. 445. Bkz. Münteheb-ül Eser, s.13,

(44) - Sahih-i Müslim, hadis no: 3393, 3394, 3395, 3396, 3397, 3398, Sünen-i Ebu Davut, hadis no: 3731, 3732, Müsned-i Ahmed bin Hanbel, c.5, s.87-88, hadis no: 19875, 19884, 19887, 19892,  19901, 19914, 19922, 19925, 19963, 19964, 20000, 20001, 20017, 20018, 20019, 20021, 20022, 20032, 20034, 20046, 20061, 20112, 20125, 20131. Müstedrek-üs Sahihayn Haydarabat baskısı, c. 3 s. 617, 618, Teysir-ül Vusül İla Cami-ül Usül, c. 2 s. 34, Tarih-ül Hülafa, s. 7. Bkz. Müntehb-ül Eser s. 12, 13.

(45) - Bkz. “Fevaid’ul- Ahbar” (Ö:279). İkd’ud- “Durer, fi Ahbar’il- Muntazar”, s. 157 (Ö:685). Feraid’us- Simtayn, c.2, s.337, No: 585 (Ö:730). Lisan’ul- Mizan, c.4, s.147 (Ö:852). el- Fetave’l- Hadise, s.37 (İbn-i Hacer-i Mekki).

(46) - “el-İmam’ul-Mehdi” Ali Muhammed Ali Dahil’in eseri, s.40-47 “Nevid-i Emn ve Eman” kitabı, s.91’de ise sahabeden 33 kişinin adı zikredilmiştir.

(47) - el-Gadir, c.2 s. 201- 203 Beyrut baskısı.

(48) - el-Gadir, c.2 s. 247. Beyrut baskısı.

(49) - el-Gadir, c.2, s.360. el-Fusul-ul Muhimme, s.249, bin Necef..

(50) - el-Fusul-ul Muhimme, s.251.

(51) - el- Mehdi Kitabı s. 113 ve sonrasına müracaat edilsin

(52) - İ’lam’ul Vera, s.443.

(53) - Onlardan 106 kişinin adı "Nevid'u Emn ve Eman" kitabında s. 92- 95'te yazılmıştır,

 ve yine onlardan 35 kişinin adı Muhammed Hasan âli Yasinin eseri olan "El Mehdi-yil Muntazar" kitabında (s.80 ve 82) geçer.

(54) - İsbat'ul Huda, c.7 s. 198- 206, Ahmet bin Hanbel'in Mesnedi c.1 s.84 ve 99 ve 448 ve c.2 s.27 ve 37'ye müracat ediniz.

(55) - A'lam'ul -Vera, s. 444-isbat'ul -Huda c. 7. s. 53

(56) - A'lam'ul -Vera, s. 443

(57) - “Nevid-i Emn ve Eman” kitabında 32 kitabın adı anılmıştır; “Mehdi-i Ehl-i Beyt” kitabında ise 41 Ehl-i Sünnet ve 110 Ehl-i Beyt kitabı zikredilmiştir. Ve "El Meholi'yul -Muntazaar" kitabında s. 21- 24 te 14 kitabın adını zikretmiştir.

26- El Mehdi-yul Muntazar, s. 21 El fihrist-i Şeyh Tusi kitabı. s. 176, Meşhed Üniveristesi.

(58) - Son zamanlarda yazılan “Kitabname-i Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm”da da onun hakkında yazılan 2500 kitabın ismi kaydedilmiştir.

(59) - Fihrist'i Şehy Tusi, s. 284 ve 301.

(60) - "Nevid'u Emn ve Eman" kitabı s. 90 ve Ehl-i sünnetin ileri gelenlerinden 17 kişinin adını zikreder.

(61) - "el-Mehdi-yul Muntazar" kitabı s. 85.

(62) - “İmam Mehdi” kitabı, s. 66.

 

Sonraki