Back
İÇİNDEKİLER
Next

 

 

23- Aynı senetle İmam Rıza (a.s) buyuruyor ki: "Haya imandandır."


Text Box: 27. BÖLÜM
 

 

 

 

 


İMAM RIZA (A.S)’DAN HÂRUT VE MÂRUT HAKKINDA HADİSLER[47]

 

 

Ali bin Muhammed bin Cehm şöyle diyor: Memun İmam Rıza'dan halkın naklettiği şu rivayeti sordu: “Zühre yıldızı Hârut ve Mârut'un aşık oldukları bir kadın idi. Süheyl yıldızı ise Yemen'de vergi toplayan bir tahsildar idi.”

İmam Rıza (a.s): Bu ikisinin yıldız olduğu yalandır. Bunlar suda yaşayan iki canlı idi. İnsanlar yanlışa düşüp o ikisinin yıldız olduklarını söylüyorlar. Allah düşmanlarını kıyamete kadar parlayacak bir ışık haline asla getirmez. Ayrıca meshedilenler (şekli değiştirilenler) üç günden fazla yaşayamaz ve asla üremezler. Bu gün yeryüzünde meshedilmiş (şekli değiştirilmiş) hiç bir canlı yoktur. Meshedilmiş diye meşhur olan maymun, domuz, ayı ve benzeri hayvanların kendisi meshedilmiş değildir. Allah'ın, tevhidini inkâr ve Peygamberi tekzip ettikleri için lanet ve gazap ettiği, o şekle soktuğu şeylere benzemektedirler. Hârut ve Mârut ise sihirden korunmak ve onu bozmak için insanlara sihri öğreten iki melek idiler. İnsanlara bu konuda bir şey öğrettiklerinde şöyle derlerdi: “Biz sadece imtihan aracıyız, sakın küfretmeyin” (Bakara/102) Ama bir grup sakınmakla emrolundukları şeyi kullanarak kâfir oldular, öğrendikleri şeyler vasıtasıyla karı-kocayı birbirinden ayırmaya çalıştılar. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Onlar Allah'ın izni olmadan onunla hiç kimseye zarar veremezler.” (Bakara/102) Ayetteki izinden maksat da Allah'ın ilmidir.


Text Box: 28. BÖLÜM
 

 

 

 

 

 


İMAM RIZA (A.S)’IN ÇEŞİTLİ KONULARDAKİ BEYANLARI[48]

 

 

1- Muhammed bin Fazl şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s)’dan sordum: “Acaba yeryüzü vârolduğu müddetçe yeryüzünde bir İmam'ın olmaması mümkün müdür?” İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır, böyle olduğu taktirde (yani yeryüzü imamsız kalırsa) yeryüzü ehlini dibe batırır.”

 

2- Ahmed bin Ömer şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s)’dan sordum: “Acaba yeryüzü imamsız baki kalır mı?” İmam Rıza, “Hayır” diye cevap verdi. Bunun üzerine ben şöyle dedim: “Bize İmam Sâdık (a.s)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Yeryüzü baki kalmaz; meğer ki Allah kullarına gazap etmiş olsun.” Bunun üzerine İmam Rıza (a.s) buyurdu: “Yeryüzü bâki kalmaz, bu taktirde ehlini yerin dibine geçirir.”

 

3- Hasan bin Ali Veşşa şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’dan sordum: Acaba yeryüzü imamsız bâki kalır mı? İmam Rıza (a.s) “Hayır” diye buyurdu. Bunun üzerine ben şöyle dedim: Bize İmam Sâdık (a.s)'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Allah’ın gazap ettiği kimse kalmadıkça yeryüzü baki kalmaz.” İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Yeryüzü baki kalmaz, aksi taktirde ehlini yerin dibine geçirir.”

 

4- Süleyman bin Câfer Câferî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)'a sordum: Acaba yeryüzü hüccetsiz kalır mı? İmam (a.s) buyurdu: “Yeryüzü göz açıp kapayıncaya kadar bile hüccetsiz kalacak olsa ehlini yerin dibine batırır.”

 

5- Abdsusselam bin Salih Herevî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)'a şöyle  arz ettim: İmam Sâdık'dan nakledilen şu rivayet hakkındaki görüşünüz nedir: “Hz. Mehdî kıyam edince Hüseyin (a.s) katillerinin evlatlarını, babalarının yaptıkları sebebiyle öldürecektir.” Bunun üzerine İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Evet öyledir.” Ben de bunu üzerine şöyle dedim: “O hâlde şu ayetin manası nedir: “Hiç kimse bir başkasının günah yükünü taşımaz.” (Enam/164) İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Allah tüm sözlerini doğru söylemiştir. Ama Hüseyin (a.s)'ın katillerinin çocukları da babalarının yaptığından hoşnuttur, onunla iftihar ediyorlar. Her kim bir işten razı olursa onu yapan kimse gibidir. Eğer bir kişi doğuda öldürülürse, batıda birisi bundan razı olursa Allah nezdinde katiliyle ortak olur.[49] Hz. Mehdî de kıyam edince onları babalarının yaptıklarından hoşnut olduklar için öldürür.” Ben şöyle dedim: Hz. Mehdî kıyam edince ilk işi ne olacaktır? İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Evvela Benî Şeybe'nin ellerini kesecektir. Zira onlar Allah'ın evinin hırsızlarıdır.”

 

6- Hasan bin Ali bin Fazzal İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Adeta Şiileri görüyorum ki evlatlarımdan üçüncüsünü[50] arıyorlar da bulamıyorlar. Birisinin işlerini eline almasını ve yürütmesini istiyorlar, ama onu bulamıyorlar.” Ben şöyle dedim: Neden ey İbn-i Resulillah? İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Zira imamları gaybete çekilecektir.” Ben; neden, diye sorunca da şöyle buyurdu: “Çünkü böylece kılıcıyla kıyam ettiğinde boynunda hiç kimsenin biati olmasın.” (Zorla ve zulümle kendi zamanındaki zalimlere biat etmemiş olsun.)

 

7- Safvan bin Yahya İmam Rıza'nın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Peygamber (s.a.a) tuvaletteyken işi bitmedikçe her hangi bir kimseyle sohbet etmeyi veya birine cevap vermeyi yasaklamıştır.”[51]

 

8- İmam Rıza (a.s), babası İmam Kâzım (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir: “İmam Sâdık (a.s)'dan “Ölümü bizim için izah ediniz” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Ölüm mümin için en güzel kokulu bir gül gibidir. Onu koklar, güzel kokusundan kendinden geçer, yorgunluk ve dertleri biter. Kâfir için ise ölüm zehirli bir yılanın veya akrebin sokması gibidir. Hatta ondan daha zordur.” Kendisine şöyle soruldu: “Bazılarının dediğine göre, ölüm testereyle parça parça olmak, makasla doğranmak, taşla ezilmek, göz bebeğinin değirmen taşının altından kalmasından daha zordur, bu konuda sizin görüşünüz nedir?” İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurdu: “Bazı kâfirler ve günahkarlar için ölüm dediğiniz gibidir. Bu insanlardan bütün bu zorlukları çeken kimseyi görmediniz mi? Bundan daha şiddetlisi ahiret azabıdır. Zira ahiret azabı dünya azadından daha zor ve şiddetlidir.” Kendisine, “O halde neden bazı kâfirlerin rahat can verdiğini, can verirken güldüğünü ve konuşarak öldüğünü görüyoruz? Ama öte yandan bazı müminlerin de aynı şekilde olduğunu söyleyebilir miyiz? Bazı müminler ve kâfirler ise ölüm anında bu zorluklara duçar oluyorlar” diye sorulunca da İmam şöyle buyurdu: “Müminin o halde rahat olması kendisine çabuk erişen sevabıdır. Ölüm anında zorluk görmesi onun günahlardan temizlenmesi ve temiz bir halde ahirete girmesi içindir. Hiçbir engel olmaksızın, ebedi sevaba hak kazanması içindir. Ama o halde kâfirin rahatlığı iyiliklerin karşılığını dünyada görmesi ve ahirette azap dışında hiç bir nasibinin kalmaması içindir.

Kâfirin ölüm anındaki zorluğu da azabının başlangıcıdır. Bu da Allah adil olduğu içindir.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Bir grup için azap, bir grup için de rahmettir.” Kendisine, “Nasıl olur da rahmet azap olabilir?” diye sorulunca da şöyle buyurdu: “Bilmiyor musunuz; cehennem ateşi kâfirler için azap, kâfirlerle orada olan cehennem bekçileri için ise rahmettir.”

 

9- Ali bin Esbat şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)'a şöyle dedim: Bazen hükmünün bilinmesi zaruri olan (ve sabredemediğim) bir meseleyle karşılaşıyorum ve yaşadığım şehirde kendisinden sorabileceğim dostlarınızdan biri (yani Şii'ler) de yok. İmam şöyle buyurdu: “Şehirdeki bir fakihin yanına gir ve meseleyi ona sor. Eğer fetva verirse aksiyle amel et, zira hak odur.”[52]

 

10- İmam Rıza (a.s) babalarından (a.s) Peygamber'in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Başın ön kısmındaki beyazlık uğur ve iyi talihin, başın yan tarafındaki beyazlık ise cömertliğin alametidir. Alnın karşısındaki beyazlık cesaretin,  başın arkasındaki beyazlık ise uğursuzluğun ve kötü talihli olmanın göstergesidir.”

 

11- Ebu Selt Herevî diyor ki: İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum: Allah-u Teala peygamberlerinden birine şunları buyurdu: “Yarın sabah gördüğün ilk şeyi ye, ikincisini sakla, üçüncüsünü kabul et, dördüncüsünü yapma, beşincisinden kaç.”[53]

Ertesi gün, sabah yola düştü. Yolda siyah ve büyük bir dağa rastladı. Kendi kendine şöyle dedi: “Rabb'im bana bunu yememi emretti.” (Bu emir karşısında) şaşkınlığa düştü. Sonra, “Rabb'im bana gücümün yettiği şeyi emreder.” dedi ve o dağa doğru onu yemek için hareket etti. Gittikçe yaklaşıyor ve dağ küçülüyordu. Yanına varınca onu bir lokma gibi gördü. Onu yedi ve yemekten lezzetli aldı. Daha sonra hareket etti, leğen dolusu altın gördü. “Rabbim bana bunu saklamamı emretti.” diyerek bir çukur kazdı ve o leğeni gömdü. Üzerini toprakla örttü ve yoluna devam etti. Arkasına bakınca leğenin gözüktüğünü gördü. Kendi kendine, “Ben Rabbimin dediğini yaptım” dedi. Sonra yine yoluna devam etti. Aniden arkasında bir kartal olan bir kuş gördü. Kuş o peygamberin etrafında dönüp duruyordu, peygamber; “Rabbim bana bunu kabul etmemi emretti.” dedi. Kollarını açtı, kuş elbisesinin kolundan içeri girdi. Kartal, “Kaç gündür peşinde olduğum avımı aldım” dedi. Peygamber, “Rabbim bana bunu ümitsiz kılmamamı emretti” dedi. Sonra bacağından  bir parça koparıp ona doğru attı ve yoluna devam etti. Yolda kurtlanmış kötü kokulu bir leşe rastladı. Kendi kendine, “Rabbim bana bundan kaçmamı emretti” dedi ve ondan kaçtı. Geri döndü. Rüyasında kendisine şöyle söylendi: “Sen emredildiğin şeyleri yaptın, onların ne olduğunu biliyor musun?”  “Hayır” dedi. Kendisine şöyle denildi: “O dağ gazap sembolüydü, insan gazaplanınca kendini görmez, aşırı gazaptan dolayı kendi değerini unutur. Ama kendini koruyup, değerini tanıyıp gazabına hakim olunca akıbeti yiyeceği tatlı bir lokma gibi olur. O altın leğeni ise salih amelin sembolüdür. İnsan onu gizleyince Allah onu açığa vurur. Böylece, Allah'ın kendisine hazırladığı sevap yanı sıra o amelle de bunu süsler. O kuş ise sana nasihat eden kimsenin sembolüdür. Onu ve nasihatini kabul et. O kartal ise yanına gelen muhtaç biridir. Asla böyle birini ümitsiz etme. O kötü kokulu leş ise gıybetin sembolüdür. Ondan sürekli kaç.”

 

12- Muhammed bin İsmail bin Bezî, İmam Rıza (a.s)'dan şöyle işittiğini naklediyor: “Servet, sadece şu beş şeyle biriktirilir: Aşırı cimrilik, uzun emel, aşırı ve galebe çalan bir hırs, sıla-ı rahîmi terk etmek ve dünyayı ahirete tercih etmek.”

 

13- İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da Hz. Ali (a.s)'dan Peygamber (s.a.a)’in şu beş hayvanı öldürmekten nehyettiğini nakletmektedir: “Sured'us-Sevvam (serçeleri avlayan, başı iri bir hayvan.), Hüthüt (çavuş kuşu), bal arısı, karınca ve kurbağa. Ayrıca şu beşini de öldürmeyi emretmiştir: Karga, bir tür atmaca, yılan, akrep ve kuduz köpek.”

Kitabın yazarı Şeyh Saduk (r.a) şöyle diyor: Bu hadisteki emir bir ruhsattır; farz değil.

 

14- Muhammed bin İsa  Yaktinî İmam Rıza (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor: “Beyaz horoz, peygamberlerin beş hasletine sahiptir: Namaz vakitlerini tanımak, gayret, cömertlik, cesaret ve kararlılık.”

 

15- Yasir'ul Hadim şöyle diyor: İmam Rıza babalarından Peygamber’in şöyle buyurduğunu bana naklettiler: “Ey Ali ben senin hakkında rabbimden beş şey istedim ve Rabbim bunları bana ihsan etti: Birincisi; Allah'tan kabrim yarılıp toprak başıma dökülünce yanımda olmanı istedim ki Allah da kabul etti. İkincisi; Allah'tan beni amellerin tartıldığı yerde karar kıldığında senin de yanımda olmanı istedim ki bu da kabul edildi. Üçüncü olarak; rabbimden seni benim bayraktârım yapmasını istedim, o bayrak Allah'ın büyük bayrağıdır ve üzerinde şu yazı vardır: ‘Cennete girenlerdir kurtuluşa erenler.’ Bu isteğim de kabul edildi. Dördüncü olarak; Allah'tan senin ümmetime havuzumdan su vermeni istedim, bu da kabul edildi. Beşinci olarak; Allah'tan seni ümmetimi cennete sevk eden bir önder kılmasını istedim, o da kabul edildi. Beni bu vesileyle minnettar eden Allah'a hamd olsun.”

 

16- İmam Askerî (a.s) babalarından, onlar da İmam Rıza (a.s)'dan, o da babalarından, onlar da Hz. Ali (a.s)'dan şöyle nakletmişlerdir: “Cebrail Peygamber’e (s.a.a) Neccaşî'nin öldüğünü haber verince Peygamber üzülerek ağladı ve şöyle buyurdu: Kardeşiniz Eshame (Neccaşî'nin adıdır) ölmüştür. Sonra sahraya çıkarak yedi tekbir getirdiler. Allah bütün yükseklikleri peygamber için dümdüz hale getirdi, öyle ki Peygamber Neccaşî'nin cenazesini Habeşistan'da müşahede ediyordu.”

 

17- Câferî, İmam Rıza (a.s)'dan şöyle işittiğini naklediyor: “Tırnaklarınızı Salı günü kesiniz, Çarşamba günü banyo yapınız, Perşembe günü hacamatçıya gidiniz, Cuma günü de en güzel kokuları sürünüz.”

 

18- Muammer bin Hallad, İmam Rıza (a.s)'dan şöyle buyurduğunu naklediyor: “İnsanın her gün, güzel kokular sürmesi gerekir. Eğer her gün mümkün değilse en azından gün aşırı güzel kokular sürmesi gerekir. Bu da mümkün değilse haftada bir gün (veya her cuma) güzel kokular sürmelidir. Bu işi asla terk etmemelidir.

 

19- Di'bil-i Huzaî, İmam Rıza (a.s)'dan, o da babalarından, onlar da Hz. Ali'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Peygamber (s.a.a) şu ayeti tilavet buyurdular: “Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir.” (Haşr/20) Daha sonra şöyle buyurdular: Cennet ehli bana itaat edenler ve benden sonra Ali'nin karşısında teslim olup velayetini kabul edenlerdir. Cehennem ehli ise velayete karşı kin ve buğz içinde olanlar, ahdini bozanlar ve benden sonra onunla savaşanlardır.”

 

20- Süleyman Mervezî şöyle diyor: Ebul Hasan bana bir mektup yazdı ve o mektubunda şöyle buyurmuştu: “Şükür secdesinde yüz defa “şükren şükren” (Allah'ım sana şükürler olsun, şükürler olsun) veya “affen affen” (Allah'ım beni affet, affet) deyiniz.”

Bu kitabın yazarı Şeyh Saduk  ise şöyle diyor: Süleyman Mervezî hem İmam Kâzım’ın, hem de İmam Rıza'nın huzuruna müşerref olmuşlardır. Bu yüzden bu hadisi, bu iki İmam’dan hangisinden naklettiğini bilemiyorum.

 

21- Hasan bin Ali Veşşa şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “İnsan secde halinde uyursa Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurur: Kulumun ruhunu itaat ve kulluk haletindeyken aldım.”

 

22- Dâvud bin Süleyman şöyle diyor: İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da Hz.Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “Dünya bütünüyle cehalettir; ilim mevzileri dışında... İlim de insan için hüccettir; meğer ki onunla amel etmiş olsun.[54] Amel de bütünüyle riya doludur; meğer ki halisane olsun. İhlas da tehlike içindedir; ta ki insan akıbetinin ve işinin nereye vardığını görmüş olsun.”

 

23- Muhammed bin Halid Berkî şöyle diyor: Efendim İmam Cevad babası İmam Rıza'dan, o da babası İmam Kâzım'dan şöyle nakletmişlerdir: Eclah'ul Kindî Ebu Bureyde'den, o da babasından İmam Kâzım (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir ki Peygamber (s.a.a)  buyurmuşlardır ki: “Benden sonra Ali (a.s) bütün müminlerin imamıdır.”

 

24- Hasan bin Ali bin Fazzal, İmam Rıza (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir: “Farz namazlardan sonra  yapılan secde, farzı yerine getirmek için kuluna başarı ve tevfik veren Allah'ın dergahına şükür anlamını taşır. Şükür secdesinde yapılacak en az zikir üç defa “şükren lillah” (şükür Allah'a mahsustur) demesidir.”

Ben kendisine, “şükren lillah”tan maksadın ne olduğunu sorunca da şöyle buyurdu: “Yani, bu secdem gerçekte bana farzı eda ve hizmet başarısını veren Allah'ın dergahına mahsustur. Şükür artış nedenidir. Eğer farz namazlarında bir eksiklik varsa ve bu eksiklik nafilelerle telafi edilememişse bu secdelerle telafi edilmektedir.”

 

25- İmam Rıza (a.s) babasından, o da ceddinden naklettiği üzere İmam Zeyn'ül Abidin (a.s)'a şu soru soruldu: “Neden gece namazı kılanlar insanların en güzel yüzlü olanlarıdır?” İmam Zeyn'ül Abidin şöyle buyurdu: “Zira onlar Allah'a yakarışta bulunmuşlardır. Allah da onları kendi nuruyla nurlandırmıştır.”

 

26- Abdulazim Hasenî, İmam Cevad (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Babam Ali bin Mûsa Rıza, Mûsa bin Câfer’den şöyle nakletmektedir: “Amr bin Ubeyd Basri, İmam Sâdık (a.s)’ın yanına gitti, selam verip İmam’ın huzuruna oturduktan sonra şu ayeti tilavet etti: “Büyük günahlardan sakınanlar...” (Necm/31) Sonra sustu. İmam (a.s) “Neden sustun?” diye sordu. O şöyle dedi: “Büyük günahları Allah’ın kitabından öğrenmek istiyorum. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurdu: Ey Amr! En büyük günah Allah’a şirk koşmaktır, Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram eder, varacağı yer ateştir, zulmedenlerin yardımcıları yoktur” (Mâide/72) Daha sonra en büyük günah Allah’ın rahmetinden ümidini kesmektir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; doğrusu kâfirlerden başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yûsuf/87)

Hakeza, kendini Allah’ın düzeninden amanda görmek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor “Onlar Allah'ın düzeninden güvende miydiler?Allah'ın düzeninden ancak hüsrana uğrayan kavim güvende olur.” (Âraf/99)

Yine, büyük günahlardan biri de Anne babaya iyi davranmamaktır. Nitekim Allah-u Teala İsa’nın dilinden anne babasına kötülük edenleri bedbaht ve zorba diye nitelendirmiştir: “Anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı.” (Meryem/32)

Büyük günahlardan bir diğeri de haksız yere bir insanı öldürmektir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir.” (Nisa/94)

Yine iffetli kadınlara iftira atarak zina isnat etmek de büyük günahlardandır. Zira Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “İffetli, habersiz, mümin kadınlara zina isnat edenler dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir.” (Nûr/23)

Büyük günahlardan biri de yetim malı yemektir. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına ancak ateş tıkınmış  olurlar, zaten onlar çılgın aleve atılacaklardır.” (Nisa/10)

Düşman saldırıları karşısında kaçmak da büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilmek veya bir başka topluluğa katılmak maksadı dışında, o gün arkasını düşmana dönen kimse Allah'tan bir gazaba uğramış  olur. Onun varacağı yer cehennemdir. Ne kötü bir dönüştür!” (Enfal/15)

Faiz yemek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar” (Bakara/275)

Sihir ve büyü de yine büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun ki, onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı.” (Bakara/102)

Zina büyük günahlardandır. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “...Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır. Ancak tövbe eden başka” (Furkan/68-70)

Yalan üzere yemin etmek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların, ahirette bir payları yoktur.” (Âl-i İmran/77)

Hıyanet-haksızlık etmek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Kim haksızlık yaparsa, kıyamet günü yaptığı ile gelir.” (Âl-i İmran/161)

Farz olan zekâtı vermemek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, “Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir; biriktirdiğinizi tadın, denecek.” (Tevbe/35)

Yalan üzere şahadette bulunmak ve şahadeti örtmek de büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Onlar yalan yere şahadet etmezler” (Furkan/72)

Hakeza şöyle buyurmaktadır: “Onu kim gizlerse Şüphesiz kalbi günah işlemiş olur.” (Bakara/283)

Şarap içmek de büyük günahlardandır ve Allah-u Teala onu putperestlikle eş değer kabul etmiştir: “Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir; bunlardan kaçının ki, saadete eresiniz.” (Mâide/90)

Namazı veya başka bir farz ameli bilerek terk etmek de büyük günahlardandır. Zira Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim namazı bilerek ve delilsiz olarak terk ederse Allah ile irtibatını kesmiştir. Allah’ın da onunla hiçbir ahdi kalmamıştır.”

Ahdi bozmak ve sıla-i rahimde bulunmamak da büyük günahlardandır. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “İşte lânet onlara ve kötü yurt, cehennem, onlaradır.” (Râd/25)

Ravi şöyle diyor: Amr bin Ubeyd yüksek sesle ağlayarak oradan dışarı çıktı. Kendi kendine şöyle diyordu: “Allah’a yemin olsun ki her kim üstünlük ve ilim konusunda sizinle tartışırsa ve kendi görüşüne uyarsa helak olmuştur”.[55]

 

27- Abdulazim Hasenî şöyle diyor: İmam Hadi (a.s) babalarından, onlar da İmam Sâdık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “İnsanın her ayın başında, ortasında ve sonunda cimada bulunması mekruhtur.”

 

28- İmam Rıza (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: “Her kim elinin diyetinden daha az bir şey çalarsa Allah onun bu günahını örter (yani, ona had uygulanmaz). Ama elinin diyeti kadar hırsızlık yaparsa Allah onun bu günahını açığa çıkarır (ona had uygulanır).”

 

29- Ebu Hayyun İmam Rıza (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir: Cebrail Peygamber’in huzuruna vararak şöyle arz etti: Ey Muhammed! Allah sana selam ediyor ve şöyle diyor: “Bakire kızlar ağaç meyveleri gibidir. Meyve yetişince onu toplamaktan başka çare yoktur. Aksi taktirde güneş ve rüzgâr onu yok eder. Bakireler de buluğa erişince onları evlendirme dışında bir çare yoktur. Aksi taktirde fitneye düşmesi muhtemeldir.” Daha sonra Peygamber (s.a.a) minbere çıktı, konuşma yaptı ve Allah’ın emrini tebliğ  etti. Halk, “Kime kocaya verelim?” diye sordu. Peygamber, “Onların dengi olan kimselere” diye buyurdu. Halk, “Kimler denk sayılır?” diye sorunca da Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Müminler birbirinin dengidir.” Daha sonra orada minberin üzerinde Zubeyr bin Abdulmuttalib’in kızı Zubaa’yı Mikdad bin Esved ile evlendirdi ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar amcam kızı Zubaa’yı Mikdad ile evlendirdim ki evlilik işi kolaylaşsın.”

 

30- Ebu Hayyun İmam Rıza (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Her kim Kur’an’ın müteşabihatını, muhkematına döndürürse doğru yola hidayet olmuştur.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Bizim rivayetlerimizde de Kur’an’da olduğu gibi muhkem ve müteşabih sözler vardır. Bu yüzden müteşabihatını muhkematına döndürünüz. Sadece müteşabihlerin peşinden gitmeyiniz ki sapıtırsınız.”

 

31- İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Recep ayının ilk günü Allah’tan sevap ümidiyle oruç tutarsa cennet ona farz olur. Her kim Recep ayının ortasında oruç tutarsa Rabia ve Muzer kabilesi sayısınca bir çok insan hakkında şefaati kabul edilir. Her kim de Recep ayının son günü oruç tutarsa Allah onu cennetin sultanlarından kılar ve baba, anne, oğul, kız, bacı, kardeş, amca, hala, dayı, teyze, tanıdıklar ve komşuları hakkında şefaatini kabul eder; her ne kadar bunlar arasında ateşi hak eden kimseler olsa da.

 

32- İmam Askerî (a.s)  babalarından şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber (s.a.a) bir gün ashabından birine şöyle buyurdu: “Allah için sev, Allah için buğz et, Allah için dost ol ve Allah için düşman ol. Zira Allah’ın velayetine sadece bu yolla erişmek mümkündür. Birinin her ne kadar namaz ve oruçları çok olsa da böyle olmadıkça imanın tadını alamaz. Bu gün insanların bir çok kardeşlik ve dostlukları dünya içindir. Dünya için birbirini sever ve dünya için   birbirinden buğz ederler. Ama bunun kendilerine hiç bir faydası yoktur.”

O şahıs, “Dost ve düşmanlığın Allah için olup olmadığını nereden anlayacağım? Kendisiyle dost olmam gereken Allah’ın velisi ve etmem gereken edeceğim Allah’ın düşmanı kimdir?” diye sorunca da Peygamber Ali’ye işaret ederek şöyle buyurdu: “Acaba bunu görüyor musun?” Adam, “Evet” deyince de şöyle buyurdu: “Her kim onu severse Allah’ın velisidir. O halde ona dost ol, onun düşmanı Allah’ın düşmanıdır. O halde onun düşmanına düşman ol ve dostuyla da dost ol; hatta babanın ve evlatlarının katili de olsa. Düşmanıyla düşman ol; hatta baban ve evladın da olsa.”

 

33- İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim  Şâban ayında yetmiş defa istiğfar ederse günahları yıldızlar sayısınca da olsa Allah onu affeder.”

 

34- İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da Allah Resulü’nden   şöyle buyurduğunu  naklediyor: “Kim kurtuluş gemisine binmek istiyorsa ve kim sağlam bir kulpa yapışırsa ve Allah’ın sağlam ipine bağlanmak istiyorsa benden sonra Ali’yi sevmesi ve Ali’nin düşmanlarını kendi düşmanları bilmesi gerekir. Onun evlatlarından olan hidayet imamlarına uymalı, onları kendine imam tayin etmelidir. Zira onlar benim halifelerim, vasilerim ve  benden sonra Allah’ın, kulları üzerindeki hüccetleridir. Onlar ümmetin efendisi ve takva sahiplerini cennete götüren rehberdir. Onların hizbi, benim hizbim ve benim hizbim ise Allah’ın hizbidir. Onların düşmanlarının hizbi ise şeytanın hizbidir.”

 

35- İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: Mûsa bin Câfer Hârun'ur-Reşid’in yanına varmıştı. Hârun birine oldukça öfkelenmişti, İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: “Eğer Allah için öfkelendiysen, Allah’ın bu konuda öfkelendiğinden daha çok öfkelenme.”[56]

 

36- İbn-i Fazzal şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s)’a Şâban ayının on beşinci gecesini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Şâban ayının on beşinci gecesi ateşlerden kurtuluş ve büyük günahların bağışlandığı gecedir.”

O gecenin diğer gecelerden ayrı özel bir namazı var mıdır? diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Özel bir namazı yoktur. Ama istiyorsan o gece müstahap amellerde bulun. Câfer-i Tayyar namazını kıl. Allah’ı çok zikret, dua ve istiğfar et. Zira babam şöyle buyuruyordu: “O gece yapılan dualar kabul olur.”

Ben, “Bazıları o gecenin her şeyin yazıldığı, taktir edildiği gece olduğunu söylüyorlar” deyince; İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Her şeyin yazıldığı gece Ramazan ayındaki Kadir gecesidir.”

 

37- İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da Hz. Ali (a.s)’dan, o da Allah Resulü’nden şöyle buyurduğunu naklediyor: “Ramazan ayı yüce bir aydır. Allah-u Teala bu ayda iyilikleri artırır, kötülükleri ise yok eder, dereceleri ise yükseltir. Her kim bu ayda sadaka verirse Allah-u Teala onun günahlarını af eder. Her kim bu ayda güzel ahlaklı olursa Allah-u Teala onu affeder. Her kim de bu ayda öfkesini yenerse Allah onu affeder. Her kim bu ayda sıla-i rahimde bulunursa Allah onu affeder.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Bu ay diğer aylar gibi değildir. Bu ay, her ne zaman size gelirse rahmet ve bereketle gelir. Sizden  ayrılacağı zaman günahlarınız bağışlanmış olarak ve mağfiretle ayrılır. Bu ayda iyilikler çoğalır, iyi ameller bu ayda kabul olur. Sizden her kim iki rekât nafile namazı kılarsa Allah onu bağışlar.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Asıl bedbaht bu ay gelip geçtiği halde günahları bağışlanmayan kimsedir; iyilik edenler ise yüce Allah’tan karşılıklarını aldığında kendisi ziyan ve zarara uğrayan kimsedir.” 

 

38- İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da Emir’el Müminin Ali (a.s)’dan Resul-u Ekrem (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu naklediyorlar: “Ey Ali! Sen dünya ve ahirette kardeşim, vezirim, bayraktarımsın ve sen havuzumun sahibisin. Her kim seni severse beni sevmiştir. Her kim senden nefret ederse benden nefret etmiştir.”[57]

 

39- İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: “Her kim bizim çektiklerimizi hatırlar ve ağlarsa veya başkalarının ağlamalarını sağlarsa; bütün gözlerin ağladığı o günde ağlamayacaktır. Her kim de bir yerde oturup, orada bizim bir işimizi ihya ederse,  bütün kalplerin öldüğü o günde onun kalbi ölmeyecektir.

O Hazret: “Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş olursunuz; kötülük ederseniz de yine kendinize etmiş olursunuz.” (İsra/7) ayeti hakkında şöyle buyurdu:  “İyilik etmişseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz, eğer kötülük etmiş olsanız (tövbe ve pişmanlıktan sonra) sizi bağışlayan bir rabbiniz vardır. Yine, “Şimdilik onlara güzel muamele et” (Hicr/85) ayeti hakkında da şöyle buyurdu: “Amaç azarlamadan affetmektir.”

Daha sonra, “O size korku ve ümit içinde şimşeği gösteriyor.” (Râd/12) ayetinin tefsirinde ise şöyle buyurdu: “Yolcu için korku, ikamet eden içinse umut vardır.”

Ardından da şöyle buyurdu: “Her kim günahlarına kefaret olarak verebilecek bir şeye sahip değilse, Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine bol bol salavat göndersin. Zira salavat günahları tamamıyla ortadan kaldırır.” Hakeza Muhammed’e ve Al-i Muhammed’e salavat göndermek, Allah katında tesbih, tahlil (lâ ilahe illallah) ve tekbir değerindedir.” diye buyurdu.

 

40- İmam Rıza (a.s) babalarından, Emir’el Müminin Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor: “Bir gün Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiretle size gelmiştir.  Bu ay Allah katında bütün aylardan daha değerli ve yücedir, günleri bütün günlerden üstündür, geceleri bütün gecelerden daha faziletli ve saatleri ise bütün saatlerden daha değerlidir. Bu  aya Allah’ın misafiri olarak çağırıldınız ve bu ayda ilahi keramet ve yücelik sahibi karar kılındınız. Nefesleriniz bu ayda tesbih ve uykularınız bu ayda ibadettir. Amelleriniz bu ayda makbul ve dualarınız ise bu ayda müstahaptır. O halde sadık bir niyet ve temiz bir kalple Allah-u Teala’dan sizlerin oruç tutmanızı ve Kur’an ayetlerini tilavet etmenizi muvaffak kılmasını dileyin. Zira bedbaht, bu yüce ayda Allah’ın gufranından mahrum kalan kimsedir. Bu ayın susuzluğu ve açlığı ile kıyametin susuzluğunu ve açlığını hatırlayın. Fakirlere ve miskinlere sadaka verin. Büyüklerinize saygılı davranın. Çocuklarınıza karşı yumuşak olun. Kendi akrabalarınızla ilişkinizi koparmayın, dillerinizi ve gözlerinizi bakması haram olan şeylerden koruyun. Kulaklarınızı ise işitilmesi caiz olmayan şeylere karşı tıkayın. Başkalarının yetimlerine karşı iyi davranın ki sizin yetimlerinize de iyi davransınlar. Günahlarınızdan dolayı Allah’ın dergahında tövbe edin. Namaz vakitlerinde ellerinizi dua için kaldırın. Zira o vakitler en güzel saatlerdir. Allah-u Teala o vakitte rahmet nazarıyla kullarına bakar ve her ne zaman onunla münacat ederse karşılığını verir. Her ne zaman seslenirse sesine cevap verir. Her ne zaman o’ndan bir şey isterse dualarını kabul eder.

Ey insanlar! Nefisleriniz yaptıklarınızın ipoteğindedir.    Tövbe ve istiğfarla onları özgürlüğe kavuşturun. Sırtınız günahlardan ağırlaşmıştır, uzun secde yaparak sırtınızı hafifleştirin. Şunu biliniz ki Allah-u Tela kendi izzetine yemin ederek namaz kılanları ve secde edenleri kıyamet gününde -her şeyin sadece Allah için dirildiği günde- kendisine azap edilmeyeceğini ve ateşle korkutulmayacağını bildirmiştir. Ey insanlar her kim bu ayda oruç tutan müminlere iftar yemeği verirse; bu iş ile Allah katından bir köleyi azat etmiş sayılır ve geçmiş günahları affedilmiş olur.”

Halk: “Ya Resulullah! Hepimiz bu güce sahip değiliz” deyince de Hazret şöyle buyurdu: “Bir  hurma ile de olsa kendinizden ateşi uzaklaştırın. Bir yudum suyla da olsa ateşi kendinizden uzaklaştırın.

Ey insanlar! Her kim bu ayda güzel ahlaklı olursa ayakların sırat köprüsünden kayacağı gün oradan güven içinde geçer. Her kim bu ayda kölelerini sıkmaz ise, Allah da onu hesaba çekerken sıkmaz. Her kim bu ayda insanlara kötülük etmezse, Allah da kendisiyle görüştüğü gün gazabını ondan uzak kılar. Her kim bu ayda bir yetime ikram ederse, Allah da kendisiyle görüştüğü gün kendisine ikram edecektir. Her kim bu ayda sıla-i rahimde bulunursa Allah da kendisiyle görüştüğü gün onu rahmetine mazhar kılar. Her kim bu ayda sıla-i rahimde bulunmayı terk ederse, Allah da kendisiyle görüştüğü gün ondan rahmetini keser. Her kim bu ayda nafile namaz kılarsa, Allah da  onu kesin olarak azabından uzak kılar. Her kim bu ayda bir farzı eda ederse diğer aylarda yetmiş farz eda edenin sevabını elde eder. Her kim bu ayda bana çok salavat gönderirse, amel terazilerinin hafif geldiği gün amel terazisi ağır gelir. Her kim bu ayda Kur’an’dan bir ayet okursa, diğer aylarda Kur’an’ı hatmeden kimsenin sevabını elde eder.

Ey insanlar cennet kapıları bu ayda açıktır, rabbinizden onu yüzünüze kapatmamasını isteyiniz. Cehennem kapıları da bu ayda kapalıdır, rabbinizden onu yüzünüze açmamasını dileyiniz. Bu ayda şeytanlar zincire vurulmuştur, rabbinizden onların size musallat olmamasını dileyiniz. Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Ben kalkıp şöyle dedim: “Ey Resulullah! Bu ayda en faziletli amel hangisidir?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Ebel Hasan bu ayda en faziletli amel ilahi haramlardan sakınmaktır.” Peygamber daha sonra ağladı, Peygamber’e şöyle arz ettim: “Ya Resulullah neden ağlıyorsun?” Peygamber şöyle buyurdu: “Ey Ali bu ayda başına gelecekler için ağlıyorum, adeta sen namaz kılarken ilkten sona kadar yaratılan insanların en kötüsü ve Semud kavminin devesini kesen kimsenin  kardeşi-meslektaşı olan bir şahsın, senin başının tam ortasına darbe indirdiğini ve sakalını kana boyadığını görür gibiyim.” Emir’el Müminin (a.s) şöyle buyurdu: “Bunun üzerine Peygamber’e şöyle dedim: “Ey Allah’ın Resulü bu durumda dinim sağlam mıdır?” Peygamber şöyle buyurdu: “Evet dinin sağlamdır” daha sonra Peygamber şöyle devam etti : “Ey Ali! Seni katleden beni katletmiştir. Sana buğz eden bana buğz etmiştir. Sana söven bana sövmüştür. Zira sen bendensin, benim gibisin; ruhun benim ruhumdan, toprağın benim toprağımdandır. Allah beni ve seni yarattı, beni ve seni seçti; beni peygamberliğe seçti, seni ise imamlığa. O halde her kim senin imametini inkâr ederse benim nübüvvetimi inkâr etmiştir.  Ey Ali sen benim vasim, torunlarımın babası ve damadımsın. Sen hayatımda ve hayatımdan sonra benim ümmetim arasındaki halifemsin. Senin emrin benim emrimdir ve senin nehyin benim nehyimdir. Beni nübüvvete seçen ve insanların en üstünü kılan Allah’a and olsun ki  sen Allah’ın insanlara hücceti, esrarının emini ve kullarının halifesisin.”

 

41- İmam Hasan Askerî (a.s) babalarından, onlar da İmam Seccad (a.s)’dan Emir’el Müminin (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Bir çok gafil insan vardır ki kefeni olacağını bilmediği halde kendisine elbise diker. Kendisine mezar olacağını bilmeden ev yapmaya kalkar.”

 

42- Emir’el Müminin Ali (a.s)’a şöyle soruldu: “Ölüm için hazırlık nedir?” Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Farzları eda etmek, haramları terk etmek ve güzel ahlaka sahip olmak. Böyle bir insan için ölüme gitmesi veya ölümün ona gelmesi hiç fark etmez. Allah’a and olsun ki Ebu Talib’in oğlu için ölüme gitmenin veya ölümün kendisine gelmesinin hiçbir farkı yoktur.”

 

43- Hz. Ali (a.s) hutbelerinin birinde şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar dünya fena yurdudur. Ahiret ise beka yurdudur. Bu geçiş mahallinden ebediyet yurdu için kendinize azık alınız. Esrarınızın gizli olmadığı kimse (Allah) karşısında çirkin amellerinizi açığa vurmayınız. Bedenleriniz dünyadan çıkmadan gönüllerinizi dünyadan çıkarınız. Dünyada yaşıyorsunuz; ama ahiret için yaratıldınız. Dünya zehire benzer, onu tanımayan yer. İnsan ölünce melekler, “Önceden ne gönderdi?” der; insanlar ise, “Geride ne bıraktı?” diye sorarlar. O halde size faydalı olacak iyilikleri önceden gönderin. Hasret duyacağınız amelleri geride bırakmayınız. Zira mahrum, malının hayrından mahrum olan kimsedir. Hasret duyulacak kimse, sadaka ve hayırlarla amellerinin kefesini ağırlaştıran, cennetteki yerini ve sırat köprüsünden geçişini güzelleştiren, kolaylaştıran kimsedir.”

 

44- İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim Aşûra günü işlerinin ve ihtiyaçlarının peşine gitmezse Allah da onun dünya ve ahiret ihtiyaçlarını giderir. Her kim Aşûra gününü musibet hüzün ve ağlama günü kabul ederse Allah da kıyamet gününü sevinç günü karar kılar. Cennette gözleri bizi görmekle aydınlanır. Herkes Aşûra gününü bereket günü kabul eder  ve evi için o gün bir şey stok ederse, stok ettiği şeylerin bereketi olmaz. Kıyamet gününde Yezid, Ubeydullah bin Ziyad, Ömer bin Sâd -Allah hepsine lanet etsin- ile birlikte cehennemin en alt tabakasında haşrolur.”

 

45- Rayyan bin Şebib şöyle diyor: “Muharrem ayının ilk günü İmam Rıza (a.s)’ın huzuruna vardım, bana, “Oruç musun?” diye sordu. Ben hayır, deyince de şöyle buyurdu: “Bugün Zekeriyya (a.s)’ın Allah’a şöyle dua ettiği gündür: “Allah’ım! Bana katından temiz bir soy ver, şüphesiz ki sen duaları hakkıyla işitensin.” (Âl-i İmran/38) Allah da onun duasını kabul etti ve meleklere Zekeriyya’ya -ki mihrapta namaz kılıyordu- “Allah sana Yahya’yı müjdeliyor” diye söylemelerini emretti. O halde kim bugün oruç tutar ve Allah’a dua ederse Allah da Zekeriyya’nın duasını kabul ettiği gibi, onun duasını da kabul edecektir.”

İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Şebib Muharrem ayı cahiliye ehlinin bile saygısından dolayı zulüm ve savaşı haram kıldığı bir aydır. Ama bu ümmet bu ayın saygınlığını ve peygamberlerinin ihtiramını korumamışlardır. Bu ayda onun  evladını öldürdüler, kadınlarını esir aldılar, mallarını yağmaladılar. Allah asla onların bu işini affetmeyecektir! Ey İbn-i Şebib! Eğer ağlamak istiyorsan Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib için ağla. Zira onu bir koyun gibi kestiler. Ailesinden on sekiz kişiyi onunla birlikte şehit ettiler. Onların yeryüzünde bir benzeri yoktur. Yedi kat gök ve yer onların şahadetine ağladı. Dört bin melek onlara yardım için yeryüzüne indi. Ama onlara (müdahale için) izin verilmemişti.  Bu melekler Hz. Mehdî (a.s) kıyam edinceye kadar da Hz. Hüseyin’in kabri başında perişan ve toz toprak içinde  matemli bir halde öylece baki duracaklardır. Onlar Hz. Mehdî’nin yardımcılarıdır ve şiarları “Ya lesarat’il Huseyn”dir.[58] Ey İbn-i Şebib, babam babasından, o da ceddinden bana şöyle haber vermiştir: “Ceddim Hüseyin (a.s) şehit olunca gökten kan ve kırmızı toprak yağdı.” Ey İbn-i Şebib eğer Hüseyin için göz yaşların yanaklarından dökülecek kadar ağlayacak olursan Allah küçük veya büyük az veya çok, tüm günahlarını affeder. Ey İbn-i Şebib eğer tertemiz ve günahsız bir şekilde Allah ile görüşmek istersen Hüseyin (a.s)’ı ziyaret et. Ey İbn-i Şebib eğer Peygamber-i Ekrem ile birlikte cennette olmak istersen Hüseyin’in katillerine lanet et. Ey İbn-i Şebib! Hüseyin (a.s) ile birlikte şehit olanların sevabı kadar sevaba sahip olmak istiyorsan onları hatırladığında şöyle de: “Keşke ben de onlarla birlikte olup büyük kurtuluşa erseydim.” Ey İbn-i Şebib cennette yüce makamlarda bizimle birlikte olmak istiyorsan hüzünlerde bizimle hüzünlen ve sevinçlerde bizimle sevin, velayetimize sarıl. Zira eğer  bir insan bir taşı bile sevse Allah kıyamette onu o taşla birlikte haşreder.”

 

46- İmam Hasan Askerî (a.s) babalarından, onlar da Hz. Ali’den Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “Allah-u Teala şöyle buyuruyor: Fatihayı kendimle kulum arasında ikiye böldüm. Yarısını kendime, diğer yarısını kuluma ayırdım. Kulum neyi talep ederse elde edecektir. Kul “Bismillahirrahmanirrahim” deyince Allah-u Teala şöyle buyurur: “Kulum işine benim adımla başladı, o halde işlerini yapmam ve halini bereketlendirmem bana farzdır.” Kul “elhamdulillahi rabbil alemin” (Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur) deyince de Allah-u Teala şöyle buyurur: “Kulum beni övdü, yanında olan nimetlerin benden olduğunu, uğradığı belaların benim kudretimle olduğunu bildi. Siz de şahit olun ki ben de uhrevi nimetleri dünyevi nimetlerine eklerim ve dünyevi belaları defettiğim gibi ondan uhrevi belaları da def ederim” kul, “er-Rahman’ir-Rahim” deyince de Allah-u Teala şöyle buyurur: “Kulum benim rahman ve rahim olduğuma şahadette bulundu, ben de onu rahmetimden daha çok nasiplendirir ve ihsanlarımdan daha çok faydalandırırım.” Kul, “Malik-i yevmiddin” (din gününün sahibi) deyince de Allah-u Teala şöyle buyurur: “Siz de şahit olun ki o benim kıyamet gününün maliki olduğumu itiraf ettiği için ben de kıyamette hesabını kolaylaştırır ve kötülüklerini affederim.” Kul, “İyyake na’budu” (sadece sana ibadet ederiz) deyince de Allah-u Teala şöyle buyurur: “Kulum doğru söylüyor, sadece bana ibadet ediyor. Şahit olun ki bu ibadetleri sebebiyle kendisine bu ibadetten muhalif olanların gıpta edeceği, imreneceği sevapları veririm.” Kul, “İyyake nestaîn” (sadece senden yardım dileriz) deyince de Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “Kulum benden yardım istiyor ve bana sığınmıştır. Şahit olun ki bende işlerinde ona yardımcı olacağım, zorluklarda imdadına yetişeceğim ve zor günde elinden tutacağım.” Kul, “İhdin’as sırat’el mustakîm” (bizi doğru yola hidayet et) deyince ve surenin sonuna kadar okuyunca da Allah-u Teala şöyle buyurur: “Bu istekleri kabul edilmiştir. Kulum neyi dilerse o olacaktır. Kulumun dualarını kabul ettim, arzu ettiği şeyleri ona ihsan ettim. Onu korkulacak şeylerden güvende kıldım.”

İmam Hasan Askerî (a.s) şöyle buyurdu: “Emir’el Müminin (a.s)’a, “Besmele Fatiha sûresinden midir, değil midir?”  diye sorulunca şöyle buyurdu: “Evet, Peygamber de onu kıraat ediyor ve sûrenin bir cüzü sayıyordu. Ayrıca şöyle buyuruyordu: “Fatiha sûresi Seb’ul Mesanî’dir.”[59]

 

47- İmam Hasan Askerî babalarından, onlar da Hz. Ali (a.s)'dan şöyle nakletmişlerdir: “Besmele, Hamd (Fatiha) sûresinden bir ayettir. Hamd sûresi yedi ayettir ve besmeleyle kemale ermektedir. Peygamber’den şöyle buyurduğunu işittim: “Allah-u Teala bana şöyle buyurmuştur: “(Ey Muhammed) and olsun biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kur’an’ı verdik.” (Hicr/87) Önce Hamd sûresi ile beni minnettar kıldı, onu Kur’an ile yan yana zikretti. Hamd sûresi, arş hazinelerinde olan en değerli şeydir. Allah-u Teala onu Muhammed’e özgü kıldı ve kendisini onunla şereflendirdi. Süleyman dışında hiç bir peygamberi bu fazilete kendisiyle ortak kılmadı. Zira Allah-u Teala Süleyman’a “Besmele” ayetini ihsan etti. Nitekim Allah-u Teala Belkıs’ın dilinden şöyle buyurmaktadır: “Sebe melikesi: Ey ileri gelenler! Bana, Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve 'Sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin' diyen Süleyman'dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı, dedi.” (Nahl/29-31) Her kim Muhammed ve Ehl-i Beyt'inin velayetine inanarak okur, onların emrine itaat eder, zahir ve batınına iman ederse, Allah da her harfine karşılık kendisine tüm dünyadan, hayır ve mallarından daha üstün olan iyilikler verir. Her kim onu okuyan kariyi dinlerse, kendisine onu okuyan karinin sevabı verilir. O halde size verilen bu hayırdan hakkıyla istifade etmeye çalışınız, bu sizler için bir ganimettir. Sıkın vakit geçip de kalpleriniz hasret içinde kalmasın.”

 

48- İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da İmam Hüseyin (a.s)'dan şöyle rivayet etmişlerdir: “Hz. Ali uzun bir aradan sonra oldukça yaşlanan ve yolda yürümekte zorlanan bir dostunu görünce ona şöyle buyurdu: “Bayağı yaşlanmışsın ey adam!” Adam ise, “Senin itaatinde yaşlandım ey Emir’el Müminin” dedi. Hz. Ali, “Henüz sende bir gücün olduğunu görüyorum” diye buyurunca da adam şöyle dedi: “O da sana aittir, ey Emir’el Müminin!”

 

49- İbrahim bin Ebu Mahmud İmam Rıza'dan, o da babalarından, onlar da İmam Hüseyin’den Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ey Ali sen benden sonraki mazlumsun. Sana zulmedene ve haksızlıkta bulunana eyvahlar olsun. Ne mutlu sana uyana ve başka kimseyi sana tercih etmeyene! Ey Ali sen benden sonra başkalarının kendisiyle savaşacağı kimsesin. Seninle savaşana eyvahlar olsun. Ne mutlu seninle birlikte  savaşanlara. Ey Ali, sen benden sonra benim sözlerimle konuşan ve benim dilimle hitabeden kimsesin. Senin sözlerini reddedene eyvahlar olsun. Ne mutlu sözlerini kabullenenlere! Ey Ali, sen benden sonra bu ümmetin efendisisin! Sen onların imamı ve halifesisin. Her kim senden ayrılırsa kıyamette benden ayrılacaktır. Her kim seninle olursa kıyamette benimle olacaktır! Ey Ali, sen bana iman eden, beni tasdik eden, işlerimde bana yardımcı olan, benimle birlikte düşmanlarla savaşan ve insanların cehalet gafletinde olduğu bir zamanda benimle birlikte namaz kılan ilk kimsesin! Ey Ali, sen kıyamette benimle birlikte topraktan başını kaldıracak ilk kimsesin. Sen benimle birlikte sırattan geçecek ilk kimsesin. Rabbim izzetine yemin etmiştir ki sırattan; elinde sadece senin ve neslinden  olan imamların  velayetiyle ateşten kurtuluş beraatı bulunan kimseler geçecektir! Sen havuzda yanıma gelecek ilk kimsesin. Dostlarına o havuzdan su verecek ve düşmanlarını ondan uzaklaştıracaksın. Makam-ı Mahmud'da olduğumda benimle olacak  kimsesin.  Dostlarımıza şefaat edeceksin ve onlar hakkında şefaatin kabul edilecektir. Sen cennete girecek ilk kimsesin. Elinde hamd bayrağı olacaktır.  Bu bayrak yetmiş parçadır her parçası ay ve güneşten daha geniştir. Sen cennetteki Tûba ağacının sahibisin; bu ağacın kökleri senin evinde, dalları ve yaprakları ise seni sevenlerin ve Şiilerinin evindedir.”

İbrahim bin Ebu Mahmud (bu hadisin ravisi) şöyle diyor: “Ben İmam Rıza (a.s)’a şöyle arz ettim: “Ey İbn-i Resulillah! Emir’el-Mü’minin ve siz Ehl-i Beytin faziletleri hakkında muhaliflerinizden nakledilen ve sizden menkul rivayetler arasında olmayan bir takım rivayetler vardır. Onlara inanalım mı?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Babam babasından, o da değerli atasından Peygamber’in şöyle buyurduğunu bana nakletti: Her kim bir konuşmacıyı dinlerse ona ibadet etmiş sayılır. Eğer o konuşmacı Allah adına konuşuyorsa dinleyen Allah’a ibadet etmiş sayılır; eğer iblis adına konuşuyorsa, iblise ibadet etmiş sayılır.” Daha sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Ebi Mahmud!  Muhaliflerimiz bizim hakkımızda üç tür rivayet uydurdular:

1- Aşırı, ifrat

2- Hakkımızı yemek ve tefrit

3- Düşmanlarımızın kötülüklerini beyan etmek ve onlara sövmek.

İnsanlar onların naklettiği aşırı rivayetleri duyunca Şiilerinizi tekfir ediyor ve şöyle diyorlar: Şia imamların uluhiyetine inanmaktadır. Tefrit ve hakkımızın çiğnendiği rivayetleri işitince de ona inanıyorlar. Düşmanlarımızın kötülüklerini beyan eden  ve onlara sövülen rivayetleri işitince de bize sövüyorlar. Halbuki Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah'tan başka yalvardıklarına  sövmeyin ki onlar da bilmeyerek  aşırı gidip Allah'a sövmesinler.” (Enam/108)

Ey İbn-i Ebi Mahmud insanlar sağa sola gidince sen bizim yolumuzdan ayrılma, zira her kim bizimle olursa biz de onunda oluruz. Her kim bizden ayrılırsa biz de ondan ayrılırız. İnsanı imandan çıkaran en küçük şey çakıl taşlarına, “Bu çekirdektir” deyip ona inanmak ve muhaliflerinden uzak  durmaktır. Ey İbn-i Ebi Mahmud! sana dediklerimi sakla, zira dünya ve ahiret hayrını senin için bu sözlerimde topladım.”

 

50- İmam Rıza (a.s) babasından şöyle rivayet etmiştir: Mensur Devanıkî adamlarını, İmam Sâdık (a.s)’ı getirtmek için  gönderdi. Mensur İmam Sâdık (a.s)’ın şehit etmek istiyordu. Kılıcını ve öldürüldüklerinde mahkumların altına serilen postu hazırladı ve Rebî’e şöyle dedi: “Ben onunla konuşurken el çırptığımda sen boynunu vur.” İmam Sâdık (a.s) Mensur’un yanına gelince uzaktan ona baktı ve dudaklarıyla bir şeyler söyledi. Mensur kendi yerine oturmuştu. İmam’ı görünce şöyle dedi: “Hoş geldiniz, biz borcunuz için sizi buraya çağırdık.” Daha sonra yumuşak bir dille İmam (a.s)’ın ailesinin hal hatırını sordu ve şöyle dedi: “Allah borcunuzu ödedi ve ödülünüzü belirledi. Ey Rebî üçüncü işi yapma. Câfer ailesine geri dönsün.” İmam (a.s) dışarı çıkınca Rebî şöyle dedi: “Ey Eba Abdullah! O kılıcı ve sizin için yere serilen o postu gördünüz mü? Siz elbisenizi silkeleyince kendi kendinize ne söylüyordunuz? İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet, yüzünde kötülüğü görünce şöyle dedim: “İnsanlar yerine rabbim bana yeter, yaratıklar yerine yaratıcım bana yeter, rızk verilenler yerine rızk veren bana yeter, alemlerin rabbi olan Allah bana yeter. Kâfi olan Allah bana kâfidir, her zaman kâfi olan rabbim bana kafidir. Ondan başka ilah olmayan Allah bana kâfidir, ona tevekkül ederim. O büyük arşın sahibidir.”

 

51- İmam Askerî (a.s) babasından, o da İmam Sâdık’tan, “Bizi doğru yola hidayet et.”  ayetinin tefsiri hakkında şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Bizi doğru yola hidayet et; yani, bizi senin sevgine ve dinine ulaştıran yola koy. Bizleri helakete sebep olan nefsanî arzulardan ve yokluğa sebep olan şahsi görüşlerden koru, bizleri irşad et.”

 

52- Hüseyin bin Halid şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’a,  “Doğrusu biz; emaneti göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir.” ayetinin tefsirini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Buradaki emanet velayettir. Her kim haksız yere velayet iddiasında bulunursa kâfir olur.”

 

53- Ubeyd bin Hilal şöyle diyor: “İmam Rıza (a.s)‘dan şöyle buyurduğunu işittim. “Mümin kulun muhaddes olmasını isterim.” Ben, “Muhaddes nedir?” diye sorunca da, İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Yani, müfehhem olmasını isterim.”[60]

 

54- Abdusselam bin Salih Herevî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)‘dan şöyle buyurduğunu işittim: “İşimizi ihya edene Allah rahmet eylesin.” Ben, “Sizin işinizi nasıl ihya edilmiş olabilir?” diye sorunca İmam (a.s) şöyle buyurdu: “İlmimizi öğrenir ve insanlara öğretir. Zira eğer insanlar sözlerimizin güzelliğinden haberdar olurlarsa bize uyarlar.”

Ravi şöyle diyor: “İmam Sâdık (a.s)’dan bizlere şöyle rivayet edildiğini aktardım: “Her kim cahillerle cedelleşmek, alimlere karşı övünmek ve bir cemaatin ilgisini kazanmak için bir şeyi öğrenirse o kimse cehennem ehlidir.” İmam Rıza (a.s) bunun üzerine şöyle dedi: “Ceddim doğru buyurmuşlardır. Sen cahillerin kim olduğunu biliyor musun?” Ben, “Hayır, ey Resulullah’ın evladı” deyince de İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Onlar muhaliflerimizin hikâyecileridir. Alimlerin kim olduğunu biliyor musun?” Ben, “Hayır, ey Resulullah’ın evladı” deyince de İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Onlar Allah’ın sevgi ve itaatlerini farz kıldığı Al-i Muhammed’in alimleridir.” Daha sonra şöyle buyurdu: “Acaba İmam Sâdık (a.s)’ın, “Bir cemaatin teveccühünü kazanmak” şeklindeki sözünden maksadının ne olduğunu biliyor musun?” Ben, “Hayır” deyince de şöyle buyurdu: “Allah’a and olsun ki İmam Sâdık (a.s)’ın maksadı haksız yere İmamlık iddiasında bulunanlardır. Her kim böyle yaparsa cehennem ehli olur.”

 

55- Hüseyin bin Halid şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’a şunu sordum: “Adamın biri malının bir bölümünü falan yere harcanmasını vasiyet ederse malının ne kadarını oraya masraf etmek gerekir?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Üçte birinin yedide birini.”

 

56- Câfer bin İbrahim şöyle diyor: Babam vasıtasıyla İmam Rıza (a.s)'a şöyle bir mektup yazdım: “Fedan olayım. Şiiler sa' konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. Bazıları, fitrenin Medine sa'ı ile verilmesi gerektiğine inanıyor; bazıları ise, Irak sa'ı ile verilmesi gerektiğini iddia ediyor.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Sa' altı Medine ritli ve dokuz Irak ritlidir.”

Ravi şöyle diyor: İmam (a.s) “vezn” hakkında da şöyle buyurdu: “Bir vezn, bin yüz yetmiş dirhemdir.”

 

57- Bezentî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)'a Hz. Fatıma (a.s)’ın kabrini sordum. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Hazret-i Zehra (a.s) kendi evine defnedildi. Ben-i Ümeyye mescidi büyütünce Hz. Zehra (a.s)'ın kabri de mescidin içinde yer aldı.”

 

58- Hasan bin Cehm şöyle diyor: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: Emir’el Müminin (a.s) sürekli şöyle diyordu: “İkram ve saygıyı eşekten başka hiç kimse reddetmez.” Ben, “Ne demek istemiştir?” diye sorunca da şöyle buyurdu: “Yani; yer açmak, otururken yer vermek ve güzel koku ikram etmek.”[61]

59- Ali bin Cehm şöyle diyor: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “İkram ve saygıyı eşek dışında hiç kimse reddetmez.” Ben, “Hangi tür saygıyı kastediyorsunuz?” diye sorunca da İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Güzel koku ve bir insanın diğer bir insana gösterdiği saygı.”

 

60- Ebu Zeyd Malikî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)'dan şöyle buyurduğunu işittim: “Saygı ve ikramı eşekler dışında hiç kimse reddetmez.” İmam (a.s)'ın maksadı güzel koku ve oturmak için verilen yastıktır.

 

61- İmam Rıza (a.s)’a “Sonra kirlerini giderip (tırnaklarını kesip, pisliklerden arınıp ve ihramdan çıkıp) temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Kâbe'yi tavaf etsinler.” ayeti hakkında sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “(Ayette geçen) “nefes” kelimesi; (burada) tırnakları kesmek, pisliklerden arınmak ve ihramdan çıkmak manasındadır.”

 

62- İbn-i Fazzal İmam Rıza (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir: “Babam babalarından, onlar da Ali (a.s)’dan Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir: “Geçmiş ümmetlerin hastalıkları size bulaşmıştır, (bunlar) kin ve hasettir.

 

63- İmam Rıza (a.s) babası İmam Kâzım’dan o da İmam Sâdık (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir: Allah-u Teala Dâvud (a.s)’a şöyle vahiy etti: Bazı kullarım iyi bir iş yapar da o işi sebebiyle  onu cennete koyarım.” Dâvud (a.s) şöyle dedi: “Allah’ım o iyi iş nedir?” Allah-u Teala şöyle buyurdu: “Bir hurmayla da olsa bir müminin kalbinden hüznünü gidermektir.” Bunun üzerine Dâvud (a.s) şöyle buyurdu: “Her kim seni tanırsa senden ümidini kesemez.”

 

64- Hasan İbn-i Bint İlyas şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’dan Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kendisinden bir hades zuhur edene veya bir muhdise (hadesi gerçekleştiren) sığınak verene Allah lanet etsin.” Ravi şöyle diyor: Hadesten maksadın ne olduğunu sordum, İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Cinayet ve öldürmedir.”

 

65- İmam Rıza (a.s) babasından, o da İmam Sâdık (a.s)’dan şöyle nakletmektedir: “Allah-u Teala etten ve şişman kimseden hoşlanmaz.” Oradakilerden biri İmam (a.s)’dan şöyle sordu: Ey Resulullah’ın evladı, biz eti seviyoruz, evimizde et eksik olmuyor; o halde ne yapmamız gerekir. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Düşündüğünüz gibi değildir; maksat, gıybet edilerek insanların etinin yenildiği (Müslümanın gıybetinin yapıldığı) evlerdir. Şişmandan maksat da mütekebbir ve yolda gururlu yürüyen kimsedir.”

 

66- Abdusselam bin Salih Herevî şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’a arz ettim: “Ey Resulullah’ın evladı, Ramazan ayında ilişki kuran veya orucunu bâtıl eden kimse hakkında babalarınızdan üç kefaret vermeleri gerektiği nakledilmiştir. Başka bir rivayette ise bir kefaret vermeleri yeterli görülmüştür. Bu iki rivayetten hangisiyle amel edelim? İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Her ikisine de amel ediniz, şöyle ki eğer Ramazan ayında haram ilişkide bulunur veya haram bir şeyle orucunu bozarsa üç kefaret vermelidir, yani bir köle azat etmeli, iki ay aralıksız oruç tutmalı ve altmış fakiri doyurmalıdır. O günün kazasını da ayrıca eda etmelidir. Ama eğer helal ilişkide bulunmuş veya helal bir şeyle orucunu bozmuşsa bir kefaret vermelidir ve bir günde kaza tutmalıdır. Unutarak böyle yapmışsa, kaza da kefaret de gerekmez.”

 

67- Ahmed bin Eşyem şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’a arz ettim: Fedan olayım, neden Araplar çocuklarını kelb (köpek), nemir (kaplan) ve feht (panter) olarak adlandırmaktadır? İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Araplar savaşçı bir millettir, bu isimlerle düşmanlarını korkutmak istiyorlardı. Kendi kölelerini de fereç (rahatlık, genişlik) mübarek, meymun (bereketli) olarak adlandırıyor ve bunu iyiye yoruyorlardı.”

68- Abdusselam bin Salih Herevî diyor ki: İmam Rıza (a.s)’dan şöyle buyurduğunu işittim: “İnsanların amelleri mahluktur.” Ben “Ne demek?” diye sorduğumda şöyle buyurdular: “Yani, takdir edilmiştir.”


Text Box: 29. BÖLÜM
 

 

 

 

 

 


İMAM RIZA (A.S)’IN HZ. MUHAMMED (S.A.A)’İN SIFATLARI HAKKINDA BUYURDUKLARI

 

 

İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da İmam Hasan Mücteba’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Peygamber’i sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind bin Ebu Hale’den Peygamber’in sıfat ve zahirini sordum. O şöyle dedi: “Hz. Resul çok heybetliydi, onun yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi parlıyordu; orta boylu insanlardan biraz uzunca, zayıf ve uzun insanlardan biraz kısaca boyu vardı, büyük bir kafaya sahipti. Hazret’in saçları ne çok kıvırcık, ne de tümüyle düz ve yumuşaktı. Örgülü saçları çözülünce ortadan ikiye ayırıyordu.[62] Aksi takdirde onu kendi haline bırakıyordu. Velhasıl, saçlarını uzatınca saçları kulak memesinden aşağı inmiyordu; parlak bir rengi, geniş bir alnı vardı; kaşları çekik ve keman gibiydi. Aynı zamanda tam ve doluydu, ama çok sıkı değildi. Kızınca kaşları arasındaki damarı şişiyordu; burnu ince, ortası hafif çıkıktı. Yüzündeki bur hiç eksik olmazdı. Onu tanımayanlar mütekebbir olduğunu zannederdi.

Sakalı kısa ve gürdü, yanakları düz ve kemikliydi, ağzı büyük,[63] dişleri beyaz ve berraktı, boynundan veya göğsünden karnına dek uzanan ince bir kıl çizgisine sahipti, boynu gümüş renkli bir sürahiyi andırıyordu.

Düzgün yaratılışlı, hafif şişman, aynı zamanda göğsü ve karnı aynı hizadaydı. Geniş omuzlu, pazılı, beyaz ve nûrani bir bedene sahipti. Boğazından göğsüne uzanan bir çizgiyi andıran kıldan çizgiler vardı. Mübarek karnı ve diğer bölümleri kılsızdı. Öte yandan kolları, omuzları ve göğsünün üstü kıllıydı. Kolları uzun, avuçları iri, mübarek elleri ve ayakları kalındı. [64] El ve ayakları uyumlu, kemikleri düz ve saftı.

Ayak tabanı çukur, ince kemiklerden aşağısı (-ki genelde ayakkabının içinde yer almaktadır) etli değildi. Öyle ki ayaklarının üzerinde su durmuyor, dökülüyordu.

Yürüyünce güçlü ve heybetli hafif eğilimli, oldukça vakarlı ve çabuk yürürdü. Adeta yokuştan iner gibiydi, sağa ve sola dönünce bütün vücuduyla dönerdi, gözleri aşağıya düşük, bakışları göklerden çok yere bakıyordu. Gözlerini bir şeye dikmiyor ve gördüğü herkese selam veriyordu.”

İmam Hasan (a.s) daha sonra şöyle buyurdu: Kendisine, “Bana onun sözlerini anlat” deyince de şöyle dedi: “Peygamber sürekli mahzun ve düşünceliydi, rahat ve huzuru yoktu, ihtiyaç olmadığı yerde asla konuşmazdı, tartılı ve ölçülü konuşurdu, ne az ve ne de çok konuşurdu, sözleri sağlamdı, basit ve çirkin söz söylemezdi. Başkalarının ne kadar az da olsa nimet ve muhabbetini büyük görürdü. Onlardan hiçbir şeyi kınamazdı, yiyeceklerden hiç birini ne över ne de beğenmemezlikte bulunurdu, dünya onu kızdıramazdı; hak söz konusu olunca hakkı üstün kılarak herkese tanıtıyor, hiçbir şey gazabı karşısında dayanamıyordu. İşaret için bütün eliyle işaret ediyor, şaşkınlık anında ellerini çeviriyorlardı. Sohbet esnasında sağ elini sol eline yaklaştırıyor, sağ baş parmağıyla sol elin ayasına vuruyordu. Gazap anında kızgınlıkla yüzünü çeviriyor, mutluluk anında gözlerini yere çeviriyordu. Gülmesi daha çok tebessümdü, oldukça güzel tebessüm ediyor, gülerken beyaz dişleri gözüküyordu.”

İmam Hasan (a.s) şöyle diyor: Bu hadisi bir müddet Hüseyin (a.s)’dan gizledim, sonra ona söyledim sonra benden önce onun da sorduğunu öğrendim, daha sonra Hz. Hüseyin’in Peygamber’in girişi, çıkışı, oturuşu ve şekli hakkında babasına da sorduğunu ve tüm her şeyi ondan öğrendiğini fark ettim.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: Babamdan, Peygamber’in girişi hakkında sordum, şöyle buyurdu: “Peygamber’in girişi serbestti, eve gidince vaktini üçe ayırıyordu. Bir bölümünü Allah-u Teala’ya, bir bölümünü ailesine, bir bölümünü ise kendisine ayırıyordu, kendisiyle ilgili bölümü de iki ayırıyor, bir bölümünü halka tahsis ediyordu, evvela seçkin insanlar giriyor, sonra da halkla görüşüyordu.[65] Onlar hakkında hiçbir şeyini esirgemiyordu. Ümmete  ayırdığı bölüm hakkındaki adeti de fazilet ehline dindeki faziletleri ölçüsünce izin vererek başkalarına tercih etmesiydi.

Onlardan bazısının bir, bazısının iki, bazısınınsa daha fazla ihtiyacı vardı. Onlara ihtiyacını veriyor ve onları, kendilerinin ve ümmetin ıslahına neden olan (bu cümleden hal ve hatırlarını sorma ve kendilerine lazım olan bilgileri verme) işleriyle  meşgul ediyor ve şöyle buyuruyordu: “Hazır olanlar, olmayanlara duyursun, Kim bana ulaşamıyorsa, ihtiyacı olduğunu iletsin. Zira her kim hakime ihtiyacını ulaştıramayan bir muhtacın ihtiyacını hakime ulaştırırsa Allah da kıyamet gününde onun ayağını sabit kılar, kaydırmaz.

Peygamber’in huzurunda sadece bu konular söz konusu ediliyor ve hiç kimseden bunun dışında bir şey kabul etmiyorlardı.  Yanına gelenler eli dolu, dini bilen ve başkalarını hidayet edebilen kimseler olarak ayrılıyordu.”

İmam (a.s) şöyle buyuruyor: Peygamber’in çıkışı ve çıktıktan sonra neler yaptığı hakkında babama sordum, şöyle buyurdular: “Peygamber kendisini ilgilendiren hususlar dışında ağzını açmazdı. İnsanlarla ülfet eder, hiç kimseyi kendinden uzaklaştırmazdı. Her kavmin büyüğünü o kavmin başkanı karar kılıyordu. İnsanlardan güzel yüzlülüğünü ve güzel ahlakını esirgemeden sakınırdı. Ashabını sorar, onları yoklardı. İnsanlar arasındaki ilişkileri sorardı. İfrat ve tefrite düşmeden iyiliği över, teyit eder, kötülüğü ise kötüler ve değersiz kılardı. İşlerinde orta yolu takip eder ve değişmez bir yapıya sahiptir. İnsanlar gaflete düşmesin veya usanmasın diye sürekli dikkatli davranırdı. Halktan asla geri kalmaz ve haktan ileri gitmezdi. Peygamber’in etrafındakiler en hayırlı, hayır sahibi kimselerdi. Peygamber’e göre en üstün ve yüce şey herkese hayrının dokunmasıydı. Başkalarının dertleriyle dertlenenlerin ve başkalarına yardım edenlerin peygamber nezdinde büyük bir makamı vardı.”

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:  Peygamber’in oturmasını sordum  babam şöyle buyurdu: “Otururken ve kalkerken sürekli zikirle meşgul idi. Umumi mekânlarda oturmaz, bu işten sakındırırdı. Bir meclise girince meclisin en arkasında oturur, her zaman insanlara bunu emrederdi. Hiç kimse birinin kendi nezdinde daha değerli olduğunu düşünmesin diye oradakilerin hepsine aynı davranırdı.  Birisiyle oturunca o kalkıp meclisi terk edinceye kadar sabrederdi. Kim ondan bir şey isterse, ya eli dolu döner, ya da en azından tatlı ve yumuşak sözler işitirdi. Herkese güzel ahlakla davranırdı. Halk için merhametli bir babaydı. Hak hususunda herkes gözünde eşitti.  Meclisleri hilim, haya, sadakat ve emanet meclisiydi. O meclisten yüksek bir ses duyulmaz, hiç kimsenin hürmeti çiğnenmezdi. Hiç kimsenin hatası konuşulmazdı. Hepsine karşı takva üzere birbiriyle eşit, aynı ve mütevazi davranırdı. Büyüklere saygı gösterir, çocuklara sevgi gösterir, muhtaçları kendine tercih eder, garip insanları korur, gözetirdi.

İmam Hüseyin (a.s) şöyle diyor: “Kendisiyle oturanlara karşı nasıldı?” diye sorunca da babam (a.s) şöyle buyurdu: “Sürekli güler yüzlü, yumuşak ve güzel davranırdı. Sıkı tutmaz, kaba davranmaz, bağırıp çağırmazdı. Ne kimseyi kınar ve ne de kimseyi överdi. Sevmedikleri şeyler hususunda görmezlikten gelir. Hiç kimse ondan ümidini kesmez, arzu edenleri mahrum kılmazdı. Şu üç şeyi bir kenara bırakmış, terk etmişti: Tartışma (cedel), aşırılık ve kendisini ilgilendirmeyen konular.

İnsanlar hakkında şu üç şeyi yaparlardı: Hiç kimseyi kınamaz, eleştirmezdi. İnsanların hatalarını ve gizli işlerini takip etmezdi; sadece sevap ümit ettiği hususlarda konuşmayı tercih ederlerdi. Konuşunca herkes susar, hiç kimse en küçük bir harekette bulunmazdı. O susunca diğerleri konuşurdu. Peygamber’in huzurunda birbirinin sözünü kesmezlerdi. Eğer birisi Peygamber’in huzurunda konuşuyorsa diğerleri susuyor, sözünün bitmesini bekliyordu. Sonra ilk sözlerine geri dönüyorlardı. Başkalarını güldüren söze Peygamber de gülüyor, başkalarını şaşırtan sözü Peygamber de şaşırıyordu. Söz ve davranışları iyi olmayan yabancılar karşısında sabrediyordu. Hatta Peygamber’in ashabı bu tür insanları arıyor, bulup Peygamber’in huzuruna getirmeye çalışıyorlardı. Peygamber onlara şöyle buyuruyorlardı: “Bir ihtiyacını gidermeye çalışan muhtaç bir insanı gördüğünüzde ona yardım edin.” İmanı zayıf ve münafık kimselerin övgüsünü kabul etmiyor, hiç kimsenin sözünü kesmiyordu. Ya bizzat o şahsın kendisi konuşmasını kesiyor, ya da vakit geçmişse bu takdirde ya nehyederek veya meclisten kalkarak bizzat sözünü kesiyordu.”

Hz. Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor: Peygamber’in sükût ve sessizliği hakkında babama sordum, şöyle buyurdu: “Peygamber dört hususta susardı: Hilim (sabır), ihtiyat, değerlendirme ve tefekkür. Peygamber’in değerlendirmesi halka eşit gözle bakması ve sözlerini eşit şekilde dinlemesiydi. Tefekkürü baki ve fani olan işlerdeydi. Hilmi sabrındaydı, hiçbir şey onu kızdırmaz, gazaplandırmaz, aşırı davranmaya sevk etmezdi.

Dört hususta da dikkatli ve ihtiyatlı davranırdı: İyi işleri yapmada; ta ki diğerleri de ona uysunlar. Çirkin işleri terk etmede; ta ki diğerleri de onu terk etsin. Ümmetin ıslahıyla ilgili çalışma ve dikkatte, herkes için dünya ve ahiret hayrına sebep olan işleri yapmada. Allah’ın selam ve rahmeti ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun.”

Bu hadis bana büyük şeyhlerden farklı senetlerle rivayet edilmiştir ve bunu “Nübuvvet” kitabında zikrettim. Burada da farklı yollar arasından imam Rıza yoluyla nakledileni seçtim. Zira bu kitap İmam Rıza (a.s)’dan nakledilen rivayetler kitabıdır. Bu hadisin tefsirini ise “Meani’l-Ahbar” kitabında zikrettim.


Text Box: 30. BÖLÜM
 

 

 

 

 


İMAM RIZA (A.S)'DAN ÇEŞİTLİ KONULARDA NAKLEDİLEN HADİSLER[66]

 

 

1- Curcanî aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den şöyle rivayet etmiştir: İmam Sâdık (a.s)’ın dostlarından bir grup mehtaplı, aydın bir gecede Hazret’in etrafına toplanmıştı. İmam (a.s)’a şöyle dediler: Ey Resulullah’ın evladı! Şu gök ne kadar güzel; şu yıldızlar, gezegenler ne kadar parlak!” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Siz böyle diyorsunuz; ama müdebbir dört melek Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrail gökten size ve kardeşlerinize bakıyor, sizin göklere ve onlara yansıyan nûrunuz bu gezegenlerin ve yıldızların nûrundan daha iyidir. Onlar da sizin gibi şöyle diyorlar: Bu müminlerin nuru ne kadar da güzel!”

 

2- Curcanî aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den şöyle rivayet etmiştir: Adamın biri İmam Sâdık (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi: Yaşamaktan bıktım usandım. Allah’tan ölüm diliyorum. İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: “Allah’tan itaat için hayatı dile, isyan için değil. Eğer yaşarsan Allah'a itaat et, senin için isyan etmeden ve itaat de etmeden ölmenden daha iyidir. Dolayısıyla yaşayıp itaat etmen, isyan ve itaat etmeden ölmenden daha hayırlıdır.”

 

3- Cürcanî aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den, İmam Sâdık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Şüphesiz bazen insan ile cennet arasındaki mesafe günahlarının çokluğu sebebiyle yer ile arş arasındaki mesafe kadar uzak olur. Ama eğer insan Allah korkusundan günahlarından pişman olur ve ağlarsa kendisiyle cennet arasındaki uzaklık göz kapakları ile göz bebeği arasındaki uzaklık kadar olur.”

 

4- Aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası İmam Mûsa bin Câfer’den şöyle nakledilmektedir: “İmam Sâdık (a.s)’a, “Bize taun (veba) hakkında neler diyeceksiniz?” dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Taun kimi için ilahi azap, kimi için de rahmettir.”

İmam (a.s)’a, “Nasıl olur da bir grup için azap olan şey başka bir grup için rahmet olabilir?” diye sorduklarında da şöyle buyurdu: “Bilmiyor musunuz; cehennem azabı ehli için azaptır, cehennemlilerle birlikte olan cehennem bekçileri içinse ilahi rahmettir.”

 

5- Aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den şöyle nakletmektedir: “Bir çok insan vardır ki dünyada oyun ve şaka üzere çok güler, kıyamette ise çok ağlar. Bir çok insan da vardır ki dünyada günahlarının korkusundan çok ağlar, kıyamet günü ise cennette çok sevinir, güler.”

 

6- Aynı senetle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babası İmam Mûsa bin Câfer’den şöyle nakletmektedir: İmam Sâdık Câfer bin Muhammed (s.a.a) meclise gelmeyen dostlarından birinin halini sordu. Onun hasta olduğunu söylediler. İmam (a.s) hemen kalkıp onu ziyaret etti. Hasta yatağının başında oturdu. Onun çok hasta olduğunu görünce ona şöyle buyurdu: “Allah hakkında hüsn-ü zanda bulun.” Hasta şahıs şöyle dedi: Kendim hususunda elbette hüsn-ü zannım vardır. Benim gamım daha çok kızlarım içindir. Ben de zaten onları düşünmekten  böyle hastalandım. İmam Sâdık (a.s) ona şöyle buyurdu: “İyiliklerini arttıracağını ve kötülüklerini yok edeceğini ümit ettiğin kimseden kızlarının durumunun ıslahı hususunda da ümidin olsun.”

 

7- Aynı senetle İmam Rıza  (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den şöyle rivayet etmektedir: İmam Sâdık (a.s) birine mektup yazarak şöyle buyurdu: “Akıbetinin ve ölünceye kadar amellerinin hayırlı olmasını istiyorsan Allah’ın hakkını büyük say. Onun nimetlerini isyanlarında kullanma. Allah’ın sana gösterdiği  hilim ve sabır karşısında gururlanma. Bizi anan herkese saygı göster. İster doğru söylesin, ister yalan, senden sorulmaz. Senin niyetin sana, onun yalanı da onadır.”

 

8- Aynı isnatla İmam Rıza  (a.s)’dan, o da babası Mûsa bin Câfer’den şöyle rivayet etmektedir: İmam Sâdık (a.s)  yanında mal bulunan bir grupla yolculuk ediyordu, kendilerine yolda silahlı soyguncuların olduğunu ve mallarına el koyacaklarını haber verdiler. Onlar korkudan titreyip, dehşete kapıldılar. İmam Sâdık (a.s) onlara “Size ne oldu?” diye sordu. “Yanımızda mal var, bunları bizden almalarından korkuyoruz. Bu malları bizden alır mısın? Hırsızlar belki de malın senin olduğunu görünce, vazgeçer rahatsız etmezler” diye cevap verdiklerinde de İmam şöyle dedi: “Nereden biliyorsunuz? Belki de onlar sadece bana kastetmişlerdir. Böylece beni tehlikeye atıyorsunuz.” Onlar şöyle dediler: O halde ne yapalım? Malları gömelim mi? İmam şöyle buyurdu: “Bu daha kötü olur, zira yeni gelen birisi onu bulup alabilir, ya da siz bir daha burayı bulamazsınız.” Onlar şöyle dedi: O halde ne yapalım, bize yol göster. İmam şöyle buyurdu: “Onu tümüyle kollayacak, bakacak, çoğaltacak, her birini dünyadan ve içindekilerinden daha büyük kılacak, sonra da ihtiyacınız olduğunda size onu fazlasıyla geri verecek birine teslim edin.” Onlar: Bu kimdir, deyince de İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Bu Allah-u Teala’dır.” Onlar: Ona nasıl teslim edelim? İmam onlara şöyle buyurdu: “Fakir Müslümanlara sadaka veriniz.” Onlar: Şimdi Müslümanların fakir olanlarına nasıl ulaşabiliriz?  O halde ne yapalım? İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Siz üçte birini sadaka vermeye niyetlenin ki Allah da geriye kalanını korusun ve korktuğunuz şeyden kurtarsın.” Onlar, “Kabul ettik ve böyle yapacağımıza söz veriyoruz” dediler. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Şu anda Allah’ın amanındasınız. Hareket ediniz.” Hep birlikte yola düştüler, aniden hırsızlar ortaya çıktı, herkes korkmaya başladı. İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Neden böyle korkuyorsunuz? Siz Allah’ın amanındasınız. Asla korkmayınız.” Atlı hırsızlar yaklaşarak atlarından indiler ve İmam Sâdık  (a.s)’ın yanına gelerek onun mübarek ellerinden öptüler ve şöyle dediler: “Rüyada Resulullah (s.a.a)’i gördük. Kendimi size tanıtmamı istedi, şu anda sizin emrinizdeyim. Hepinizi korumadıkça ve gideceğiniz yere ulaştırmadıkça sizden ayrılmayacağız.” İmam (a.s) onlara şöyle dedi: “Bizim size ihtiyacımız yok, bizi sizin şerrinizden koruyan kimse, bize yardımcı olacak ve düşmanların şerrinden de koruyacaktır.” Ardından hepsi güvenle oradan ayrıldılar ve gitmek istedikleri yere vardılar. Söz verdikleri üzere mallarının üçte birini sadaka olarak fakirlere dağıttılar. Orada yaptıkları ticaretten kar ettiler. Bir dirhemleri on dirhem oldu. Kendi kendilerine şöyle dediler: “İmam Sâdık (a.s) ile birlikte olmak ne kadar bereketlidir.” İmam (a.s) onlara şöyle buyurdu: “Şimdi Allah ile ticaret yapmanın ne kadar kârlı olduğunu anladınız mı? O halde bunu yapmaya devam edin.”

 

9- Aynı senetle İmam Rıza (a.s) babası Mûsa bin Câfer  (a.s)’dan şöyle rivayet etmektedir: İmam Sâdık (a.s) çocuğunun ölümüne sabırsızlık gösteren birini görünce şöyle buyurdu: “Ey adam, sen küçük  musibete bile böylesine sızlayıp sabırsızlık gösteriyorsun, ama büyük musibetten gaflet ediyorsun, eğer çocuğunun ölümüne önceden hazırlanmış olsaydın böylesine sabırsızlık göstermezdin. O halde hazırlıklı olmama musibeti, çocuğunun musibetinden daha büyüktür.”

 

10- Muhammed bin Hasan bin Velid metindeki mezkur senetle Muhammed bin Senam’dan, o da İmam Rıza  (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Şüphesiz, besmele İsm-i  Âzam’a, gözdeki siyahlığın beyazlığa yakınlığı kadar yakındır.” Ravi yine İmam’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Babam evden çıkınca sürekli şöyle diyordu: “Bismillahirrahmanirrahim, herectu bihavlillah ve kuvvetihi vela bihavli ve kuvveti bel bihavlike ve kuvvetike ya rabbi mutearrızen bihi lırızkıke fe’tini bihi fi afiyetin.” (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; ben kendi gücümle değil, Allah’ın gücüyle çıkıyorum, senin kuvvetin ve gücünle çıkıyorum ya rabbi, ben senden rızık, nasip ve kısmet talep etme makamındayım, o halde onu selamet ve afiyetle bana nasip et, beni rızıklandır)

 

11- Metindeki mezkur senetle Hasan bin Velid, İmam Rıza  (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Babam, babasından (İmam Sâdık’tan) şöyle rivayet etmektedir: “Nazil olan ilk ayet “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla; yaratan rabbinin adıyla oku!” ayetidir. Nazil olan son sûre de “Allah’ın yardımı ve fethi gelip çattığında...” (Nasr) sûresidir.”

 

12- Soyu Ali bin Hüseyin  (a.s)’a ulaşan Hamza bin Muhammed Kum’da H. 329 yılının Recep ayında babasından, o da Yasir-i Hadim’den, o da İmam Rıza(a.s)’dan, o da babasından, o da Hüseyin bin Ali  (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Resulullah (s.a.a) Ali bin Ebu Talib’e şöyle buyurmuştur: “Ey Ali sen Allah’ın hüccetisin, sen Allah’ın kapısısın, sen Allah’a giden yolsun, büyük haber sensin, doğru yol sensin, mesel’ul- âla sensin, Ey Ali sen Müslümanların İmamısın, müminlerin emirisin, vasilerin en hayırlısısın, sıddıkların efendisisin! Ey Ali, büyük Faruk sensin, büyük sıddık sensin! Ey Ali! Sen ümmetime benim halifemsin, sen benim borçlarımı ödeyensin, sen vaatlerimi yerine getirensin! Ey Ali! Benden sonraki mazlum sensin! Ey Ali benden sonra terk edilen sensin! Ey Ali benden sonra evine kapanan sensin! Ey Ali burada olan herkese Allah’ı şahit tutuyorum ki senin hizbin benim hizbimdir, benim hizbim Allah’ın hizbidir, senin düşmanlarının hizbi ise şeytanların hizbidir!”

 

13- (Bu hadis 28. bölümdeki  6. hadisin aynısı olduğundan zikredilmemiştir.)

 

14- Babam metindeki mezkur senetle Hasan bin Ali Veşşa’dan şöyle nakletmektedir: “İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyordu: “Kulun Allah’a en yakın olduğu hali secde halidir. Nitekim şu ayette buna işaret etmektedir: “Secde et ve yaklaş.”

 

15- Babam metinde mezkur senetle Muhammed bin Fuzeyl’den, o da İmam Rıza (a.s)'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Her muttakînin Allah’a yakınlık yolu (kurbanı) namazdır.”

 

16- Babam metinde geçen mezkur senetle Süleyman Câferî’den şöyle dediğini nakletmektedir: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ben secde halindeyken aniden şiddetli bir rüzgâr esti. Herkes bir köşeye sığındı. Ben secde halinde kaldım, sürekli dua ediyordum. Böylece (bir müddet sonra) rüzgâr dindi.”

 

17- Muhammed bin Hasan bin Velid metindeki mezkur senetle Muhammed bin İsmail  bin Bezî’den şöyle nakletmektedir: “İmam Rıza  (a.s)’ı gördüm; secdeye giderken üç parmağını birbiri ardınca yavaşça hareket ettiriyordu. Adeta yaptığı tesbihleri sayıyordu. Daha sonra da başını secdeden kaldırıyordu. Rükûsunu gördüm, rükûsunu gördüğüm herkesin rükûsundan daha kısaydı. Rükû esnasında iki kolunu adeta iki kanat gibi açıyor, bedeninden ayırıyordu.

 

18- Babam (mezkur senetle) Hasan bin Veşşa’dan şöyle dediğini nakletmektedir: İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyordu: “Kul secdede iken uyursa Allah-u Teala meleklerine şöyle der: “Şu kuluma bakın; benim itaatimle uğraşırken ruhunu aldım.” (Yani, onu uyuttum)

 

19- Babam ve üstadım İbn-i Velid metindeki senetle Ahmed bin Muhammed Bezentî’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: İmam Rıza  (a.s), oğlu Ebu Câfer’e gönderdiği bir mektupta şöyle buyurmuştur: “Ey Eba! Câfer bineğine binmek istediğinde kölelerinin seni evin küçük kapısından çıkardıklarını duydum, şüphesiz ki bu onların cimriliğindendir. Birine hayrının dokunmasını istemedikleri için böyle davranıyorlar. Senin üzerinde olan hakkım için girip çıkarken o büyük kapıdan girmeni ve çıkmanı istiyorum. Dışarı çıkmak ve bineğine binmek isteyince yanına dinar veya dirhem kesesini de al. Senden bir şey isteyene ver. Yakınlarından biri senden bir şey isterse ona elli dinardan aşağı verme. Fazlasını kendin bilirsin. Kuzenlerinden bir kadın senden bir mal isterse ona da yirmi beş dinardan aşağı verme; fazlasını yine de kendin bilirsin. Ben Allah’ın seni yüceltmesini diliyorum. O halde infak et. Fakir olurum diye, Allah’tan gaflet etme.”

 

20- Beyhakî metinde mezkur isnatla Ebu Ahmed Dâvud bin Süleyman Taî’den şöyle rivayet etmektedir: H. 194 yılında Medine’de idim. İmam Rıza (a.s) babasından o da babalarından onlar da Hz. Ali’den Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Kızım Fatıma (a.s) kıyamet günü mahşer yerine gelince kendisiyle kanlı bir gömlek getirir, Arşın sütunlarından birine sarılarak şöyle der: Ey hükmedenlerin en iyi hükmedeni, benimle oğlumun katili arasında sen hükmet!”

Hz. Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Kâbe’nin Rabbine andolsun ki Allah (c.c) kızım Fatıma için hüküm verecektir.”

 

21- Ebu Said Ensarî mezkur isnatla Hasan bin İshak Alevî’den şöyle nakletmektedir: Amcam Ali bin Mûsa (a.s) babalarından, onlar da Hz. Ali  (a.s)’dan Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Allah (c.c) duyması gereken şeyleri duymadan bir dine girenleri yok eder. Allah (c.c)’un kulları için açtığı kapıdan başka yerden duyarak dini kabul edenler de müşriktir. Allah’ın vahyine açılan en güvenilir kapı Muhammed (s.a.a)’in kapısıdır.”

 

22- Muhammed bin İbrahim bin İshak metindeki mezkur senetle (ki bir kaçı meçhuldür) Yahya bin Said Belhî’den  şöyle rivayet etmiştir: Ali bin Mûsa (a.s) babasından, o da babalarından, onlar da Hz. Ali  (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Peygamber (s.a.a) ile birlikte Medine sokaklarında yürürken aniden uzun boylu, iri yapılı ve gür sakallı birine rastladık. Bu adam Peygamber (s.a.a)’e selam verdi ve saygı gösterdi. Daha sonra bana dönerek şöyle dedi: “Ey dördüncü halife, Allah (c.c)’un selam rahmet ve bereketi sana olsun!” Sonra Peygamber (s.a.a)’e dönerek şöyle buyurdu “Ya Resulullah,  öyle değil mi?” Peygamber (s.a.a): “Evet öyledir” diye buyurdu. Sonra o adam gitti ve ben Peygamber (s.a.a)’e şöyle arz ettim: “Bu adamın bana dediklerinin ve sizin de tasdik ettiğiniz o sözlerin anlamı ne idi?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah (c.c)’ya andolsun ki sen o adamın dediği gibisin, Allah-u Teala kitabında şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.” Allah (c.c)’un bu ayette işaret ettiği ve yeryüzünde halife karar kıldığı kimse Adem  (a.s)’dır. Hakeza şöyle buyurmuştur: “Ey Dâvud! Şüphesiz ki biz, seni yeryüzünde halife kıldık.” Dâvud (a.s) da ikinci halife karar kılındı. Hakeza Allah-u Teala Mûsa  (a.s)’ın kardeşine şöyle dediğini beyan etmektedir: “Kavmimin içinde benim yerime geç, onları islah et.” (Âraf/142) Bu da Mûsa  (a.s)’ın kavmi arasında halifesi olan Hârun idi ve Hârun ise üçüncü halifedir. Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Hacc-ı Ekber (en büyük Hac) gününde Allah (cc) ve Resulünden insanlara bir bildiridir.” (Tevbe/3) Bu ayeti Allah ve Resulü tarafından tebliğ eden sendin. Sen benim vasimsin, vezirim, borçlarımı ödeyen, vaatlerimi yerine getirensin. Sen bana oranla Hârun’un Mûsa’ya olan oranı gibisin. Şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O halde sen dördüncü halifesin. Nitekim o yaşlı adam da sana öyle selam verdi. Onun kim olduğunu biliyor musun?” Ben, hayır, deyince de şöyle buyurdu: “Bil ki o, kardeşin Hızır (a.s) idi.”

 

23- Ali bin Abdurrezzak metinde mezkur senetle Abdulazim Hasenî’den o da İmam Cevad (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Babam babalarından, onlar da Hz. Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Ben ve Fatıma, Resulullah (s.a.a)’in yanına gittik. Peygamber, şiddetle ağlıyordu, ben şöyle dedim: “Annem babam sana feda olsun ya Resulallah, neden böyle ağlıyorsunuz?” Peygamber şöyle buyurdu: “Ey Ali! Beni miraca götürdükleri gece ümmetimin kadınlarının şiddetli bir şekilde azap içinde olduğunu gördüm, bu bana çok ağır geldi, onların durumunu gözlerimle gördüm, onların şiddetli azabına ağlıyorum. Bir kadını saçlarından asmışlardı, beyni kaynıyordu, başka bir kadını gördüm; dilinden asılmıştı, boğazına ateş döküyorlardı, başka bir kadını gördüm; memelerinden asmışlardı, başka bir kadını gördüm; bedeninin etini yiyordu, altından ateşler alevleniyordu, başka bir kadını gördüm; ayaklarını ellerine zincirlemişlerdi, yılanlar ve akreplerin istilasına uğramıştı. Bir kadın gördüm; kör, dilsiz ve sağır idi, ateşten bir tabuta konmuş, beyni burnundan dökülüyordu, tüm bedeni cüzzam ve pisi hastalığından parça parça olmuştu. Başka bir kadını gördüm; ateşten bir tandıra ayaklarından asılıydı. Bir kadın gördüm; bedeninin etini yiyor, önünden ve arkasından ateşten makaslarla kesiyorlardı. Başka bir kadın gördüm; el ve yüzü ateşte yanıyor, kendi bağırsaklarını yemekle meşguldü. Bir kadın gördüm; başı domuz başı, bedeni eşek bedeniydi, milyonlarca çeşit azap görüyordu. Köpek sûretinde bir kadın gördüm; arkadan karnına ateş döküyorlardı, ağzından dışarı boşalıyordu. Melekler ateşten topuzlarla başına ve bedenine vuruyorlardı.”

Hz. Fatıma (a.s) babasına şöyle arzetti: “Ey habibim, ey göz nurum, bunların ne yaptığını ve neden bu azaba çarptırıldıklarını bana söyle!”

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey kızım, saçlarından asılan kadın, saçlarını nâmahrem karşısında örtmeyen kadındı. Dilinden asılan kadın, diliyle eşine eziyet eden kadındı. Memelerinden asılan kadın ise eşiyle ilişkide bulunmaktan çekinen kadındı. Ayaklarından asılan kadın ise eşinin izni olmadan evinden dışarı çıkan kadındı. Bedeninin etini yiyen kadın ise kendini nâmahrem için süsleyen kadındı. Elleri ayaklarına zincirlenen, yılan ve akreplerin istilasına uğrayan kadın ise doğru dürüst abdest almayan, necis olan elbisesini temizlemeyen, cenabet ve hayız guslünü almayan, kendini temiz tutmayan ve namaza önem vermeyen kadındı. Kör, sağır ve dilsiz olan kadın ise eşinden başkasından çocuk sahibi olan ve çocuğunu eşine isnat eden kadındı. Bedeni ateşten makaslarla kesilen kadın ise kendini yabancı erkeklere teslim eden kadındı. Başı ve yüzü ateşler içinde yanan ve bağırsaklarını yiyen kadın ise kadın tüccarlığı yapan kadındı. Başı domuz başı ve bedeni eşek olan kadın ise laf taşıyan, yalancı kadındı. Köpek yüzlü olan, arkasından ateş dökülen ve ağzından boşaltılan kadın ise şarkıcı ve hasetçi kadındı.”

Peygamber (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdu: “Kocasını gazaplandıran kadına eyvahlar olsun! Ne mutlu kocası kendinden razı olan kadına!”

 

24- Babam metindeki mezkur senetle Muhammed bin Arefe’den şöyle rivayet etmektedir: İmam Rıza (a.s) bana şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Arefe, ilahi nimetler nehir kenarındaki yerine bağlanan deveye benzer; bu hayır ve nimetler, ona iyi davrandıkları ve değerini bildikleri müddetçe geçerlidir. Ona kötü davranır ve değerini bilmezlerse kendilerinden uzaklaşır, gider.”

 

25- Babam metindeki mezkur senetle Yasir’ul Hatim’den şöyle rivayet etmektedir: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Cömert insan kendi yemeğinden yesinler diye insanların yemeğinden yiyen kimsedir. Cimri insan ise insanlar yemeğinden yemesin diye insanların yemeğinden yemeyen kimsedir.”

 

26- Muhammed bin Câfer bin Mesrur metindeki mezkur senetle Hasan bin Ali Veşşa’dan şöyle rivayet etmektedir: İmam Rıza  (a.s)’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Cömert kimse Allah’a yakındır, cennete yakındır, insanlara yakındır ve cehennemden uzaktır. Cimri kimse ise cennetten uzaktır, insanlardan uzaktır ve cehenneme yakındır.”

Veşşa şöyle diyor: Yine, İmam Rıza  (a.s)’dan şöyle buyurduğunu işittim: “Cömertlik Cennette bir ağaçtır ki dalları dünyaya sarkmıştır. Onun dallarından birine tutunan cennete girer.”

 

27- Üstadım İbn-i Velid metindeki mezkur senetle Ali bin Esbat ve Haccal’dan şöyle rivayet etmektedir: Her ikisi de İmam Rıza  (a.s)’ın şöyle buyurduğunu işitmişlerdir: “İsrailoğullarından bir âbit on yıl susmadıkça sürekli bir ibadete başlamazdı.”

 

28- Müfessir Curcanî metindeki mezkur senediyle İmam Rıza (a.s)’dan, o da babalarından, onlar da Hasan bin Ali’den şöyle buyurduğunu nakletmektedirler: Babam Emirel Müminin  (a.s), “Yerde olanların hepsini; sizin için yaratan o’dur. Sonra, göğe doğru yönelerek onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir.” (Bakara/29) ayetinin tefsirinde şöyle buyurdu: “Allah düşünesiniz, Allah’ın rızasına erişesiniz ve cehennem azabından korunasınız diye yeryüzünde olan her şeyi sizin için yarattı. “Göğe doğru yönelerek...” Yani, gökleri yaratmaya ve sağlam kılmaya koyuldu. Gökleri yedi kat olarak yarattı. “O her şeyi bilir.” Zira onun ilmi her şeyi kapsamıştır. Her şeyin maslahatını bilir. Yeryüzünde olan her şeyi sizin maslahatınız için yarattı ey Ademoğlu!”

 

29- Babam metindeki senetle Bezentî’den nakletti: “İmam Rıza  (a.s)’dan şöyle buyurduğunu işittim: “İsrailoğullarından biri yakınlarından birini öldürdü, sonrada cenazesini İsrailoğullarının en iyi boylarından birinin yolu üzerine bıraktı, sonrada kan davasında bulundu. İsrailoğulları Mûsa  (a.s)’a, “Falan kabile falan kimseyi öldürdü, onu kimin öldürdüğünü bize söyle” dediler. Hz. Mûsa  (a.s), “Bana bir sığır getirin” dedi. “Onlar: Bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. Mûsa  (a.s), “Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” dedi. Onlar herhangi bir sığırı da getirmiş olsalardı kifayet edecekti ama işi zorlaştırdılar. Allah da onlara işlerini zorlaştırdı. Dediler ki, “Rabbine bizim adımıza yalvar da onun mahiyetini bize bildirsin”, “O, onun ne pek kart, ne pek körpe, ikisi ortası bir sığır olduğunu söylüyor; size emredileni yapın, dedi.” Onlar da bunun üzerine her hangi bir sığırı getirmiş olsalardı kifayet edecekti. Ama yine işi zorlaştırdılar ve Allah da işi onlara zorlaştırdı. Bu defa  şöyle dediler: “Rabbine bizim adımıza yalvar da ne renk olduğunu bize bildirsin!” , “O; onun, bakanların içini açan parlak, sarı renkli bir sığır olduğunu söylüyor, dedi.”  Herhangi bir sığırı getirmiş olsalardı yine kifayet edecekti, ama bu defa da işi zorlaştırdılar. Allah da onlara işi zorlaştırdı: “Rabbine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin; çünkü sığırlar, bizce birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz hidayeti bulmuş oluruz, dediler. (Mûsa:) Yeri sürüp, ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir sığır olduğunu söylüyor, dedi. “Şimdi hakkı bildirdin” deyip sığırı boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.” Bunun üzerine araştırmaya koyuldular o sığırı İsrailoğullarından bir gencin yanında buldular. Genç adam onlara, “Ağırlığınca altın vermedikçe onu size satmam” dedi. İsrailoğulları Hz. Mûsa  (a.s)’ın yanına gelerek durumu kendisine ilettiler, Mûsa  (a.s)’da onlara şöyle buyurdu: “Çaresi yok, onu alınız.” Mecburen onu aldılar ve Hz. Mûsa’nın emri üzere onu boğazladılar. Sığırın kuyruğundan bir parçayı ölünün bedenine vurmalarını emretti. Emredileni yapınca ölü dirildi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Beni kuzenim öldürdü, itham edilen kimse değil.” Böylece katilini tanıdılar. Hz. Mûsa (a.s) ashabından bazısına şöyle buyurdu: “Bu sığırın ilginç bir hikâyesi vardır.” Ashabı: “O nedir?” diye sorunca da Hz. Mûsa (a.s) şöyle buyurdu: “İsrailoğullarından bir genç  babasına çok iyi davranıyordu, küçük bir buzağı alıp evine getirdi. Babası yatıyordu. Ahırın anahtarı da babasının başının altındaydı, genç adam babasına acıdı ve onu uyandırmadı. Buzağıyı kendi haline bıraktı. Babası uyanınca olayı ona anlattı. Babası onu överek kendisine şöyle dedi: Bunun yerine al şu sığır senin olsun. Böylece, ona bir sığır bağışladı.” Daha sonra Mûsa (a.s) şöyle buyurdu: “Bakın iyi amel ve iyilikler, ehlini ne kadar da yüceltiyor!”

 

30- Ahmed bin Ziyad Câfer Hamedanî metindeki mezkur senetle Rayyan bin Salt’tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Horasan’da İmam Rıza (a.s)’a, “Hişam bin İbrahim Abbasî, sizin kendisine şarkı dinlemek için izin verdiğinizi söylüyor, bu doğru mu?” diye sordum. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Zındık yalan söylüyor, benden şarkı dinlemenin hükmünü sordu, ben de ona şöyle dedim: Adamın biri İmam Bakır (a.s)’a bu meseleyi sordu. İmam Bakır (a.s) ona şöyle buyurdu: “Allah hakkı bâtıldan ayırınca şarkı hangisinde karar kılacaktır? Adam; bâtılda, diye cevap verince İmam şöyle buyurdu: O halde hükmünü sen kendin verdin.”

 

31- Hakeza Rayyan’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: İmam Rıza (a.s)’dan şöyle buyurduğunu işittim, “Allah-u Teala her peygamberi şarabın haram olduğuna dair hüküm, Allah’ın istediğini yapacağına dair ikrar ve güçlü bir bedenle gönderdi.”

Hakeza şöyle diyor: İmam Rıza (a.s)’dan şöyle dediğini işittim: “Akşam eve dönerken mutlaka yanınızda bir kandil bulundurun.”

 

32- Babam mezkur senetle Hasan Veşşa’dan şöyle rivayet ediyor: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Zilhicce ayı gözükür de biz Medine’de olursak Hac için ihrama girmemiz gerekir. Zira biz Medine ehlinin mikatı olan Mescid-i Şecere’den ihrama girmeliyiz. Peygamber orayı mikat karar kılmıştır. Siz Irak tarafından geldiğiniz için Zilhicce ayında iseniz umre yapmalısınız. Zira Peygamber size de Zat-i Irk ve diğer mikatları takdir etmiştir. Burası önünüzde ve Mekke’ye yakındır.”

Fazl bin Sehl Zu’r-Riyaseteyn şöyle dedi: Acaba şimdi Beytullah’ı tavaf ettiği halde ihramdan çıkıp Temettü Haccı’nı yerine getirebilir mi? İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet yapabilir.”

Muhammed bin Câfer, bu meseleyi Sufyan bin Uyeyne ve Sufyan’ın ashabıyla tartıştı ve onlara şöyle dedi: Falan şahıs şöyle böyle diyor. Sufyan bunu Ebu Hasan (a.s)’dan kabul etmedi ve reddetti.

Kitabın yazarı diyor ki: Süfyan bin Uyeyne İmam Sâdık (a.s)’ı görmüş ve ondan hadis rivayet etmiştir. İmam Rıza (a.s) zamanına kadar da yaşamıştır.

 

33- Muhammed bin Hasan bin Velid metindeki mezkur senetle İbn-i Ebi Nasr Bezentî’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ebul Hasan İmam Rıza (a.s)’a, “Geçen yıl ne yaptın?” diye sordu. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Recep ayında umre yaptım. Hac günlerinde de Temettü Haccı için ihrama girdim. Umre yaptığım her zaman böyle yapıyorum.”

 

34- Babam metindeki mezkur senetle Sâd bin Sâd’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Ebul Hasan (a.s) ile birlikte Kâbe’yi tavaf ediyorduk. Rükn-ü Yemanî  karşısında kendisine ulaşınca İmam (a.s) durdu, ellerini kaldırarak şöyle buyurdu: “Ey Allah’ım, ey afiyetin velisi, ey afiyetin yaratıcısı, ey afiyet rızkını veren, ey afiyet nimetini ihsan eden, ey afiyet ihsan eden; bana ve bütün yaratıklarına afiyet ihsan et. Ey dünya ve ahiretin rahman ve rahimi, Muhammed’e ve Ehl-i Beyt’ine rahmet gönder bizleri afiyetle, afiyetin devamıyla, bütün afiyetle ve afiyet şükrüyle dünya ve ahirette rızıklandır. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi!”

 

35- Muhammed bin Mûsa bin Mutevekkil mezkur senetle Mukatil bin Mukatil’den şöyle rivayet etmektedir: Ben İmam Rıza (a.s)’ı Cuma günü, öğlen vakti ihramda olduğu halde, cadde kenarında hacamat yaparken gördüm.

Kitabın yazarı şöyle diyor: Bu rivayette bir kaç fayda vardır. Birisi; Cuma gününde de hacamat yaptırmanın sakıncalı olmadığıdır. Cuma günü hacamat yaptırmanın mekruh olduğunu gösteren rivayetler ihtiyar (irade) halinde geçerlidir, zaruret halinde değil. İkinci faydası; zeval vaktinde hacamatın yapılabileceğidir. Üçüncü faydası; ihrama girmiş bir insanın da mecburiyet anında hacamat yaptırabileceğidir. Ama hacamat yaptırdığı yeri kazımamalıdır.

36- Babam metindeki mezkur senetle Hasan bin Fazzal’dan şöyle nakletti: İmam Rıza (a.s)’ı Medine’de gördüm. Umre yapmak istiyordu. Veda için akşam namazından sonra Peygamber’in kabrinin başına geldi. Selam verdi, kabre dokundu, döndü, kabrin başına geldi, namaz kıldı, sol omzunu bir sonraki sütuna yasladı, ayakkabısı ayağında olduğu halde altı veya sekiz rekât namaz kıldı. Rüku ve secdeleri; üçer defa veya daha fazla tesbihte bulunacak kadardı. Namazı bitince secdeye kapandı. Secde uzun sürdü. Öyle ki secde ettiği taşlar terinden ıslandı.

Ravi şöyle diyor: İmam (a.s)’ın ashabından bazısı şöyle dedi: “İmam (a.s) mübarek yanaklarını da secde ettiği yere yasladı .”

 

37- Babam mezkur senetle Mûsa bin Sellam’dan şöyle rivayet etmiştir: İmam Rıza (a.s) umre yaptı, Beyt’e veda edip çıkmak için Hennatin kapısına doğru yürüdü. Mescidin içinde Kâbe’nin arkasında durdu. Ellerini dua için kaldırdı ve bize şöyle buyurdu: “Burası insanın Allah’tan hacetini dileyeceği en iyi yerdir. Burada kılınan namaz başka yerde altmış yıl veya ay yapılan ibadetten daha faziletlidir.” İmam (a.s) kapıya yaklaşınca şöyle dua etti: “Allah’ım, ben senden başka ilahın olmadığına inanarak evinden dışarı çıkıyorum.”

 

 

Back
İÇİNDEKİLER
Next