İÇİNDEKİLER

 

Back Index

 

Cabir dedi ki: "Annen Fatıma (a.s) onu bana verdi. Ben de okudum ve bir nüshasını da yazdım." Babam (a.s) Cabir'e dedi ki: "Bana, yazdığın o nüshayı gösterebilir misin?" "Evet." dedi. Babam onunla beraber Cabir'in evine kadar yürüdü. Cabir babama deriden bir sayfa getirdi. Babam ona dedi ki: "Ey Cabir! Sen yazdıklarına bak, ben sana ezberden okuyayım." Cabir kendi nüshasına baktı,[314] babam orada yazılı olanları harf harf okudu, bir harf bile değişik değildi. Cabir şöyle dedi: "Allah'ı şahit gösteriyorum ki, levhada şöyle yazılı olduğunu gördüm:

"Bismillahirrahmanirrahim. Bu, üstün iradeli ve her yaptığı yerinde olan Allah'ın; elçisi, hicabı ve delili Muhammed'e gönderdiği mektuptur. Bunu Ruhu'l-Emin, âlemlerin Rabbinden indirmiştir. Ey Muhammed! İsimlerimi yücelt, nimetlerime şükret, sakın bağışlarımı inkâr etme. Ben Allah'ım, benden başka ilâh yoktur. Zorbaları darmadağın eden [büyüklenenlerin burnunu sürten], zalimleri alçaltan, din günü hesap gören benim. Ben Allah'ım, benden başka ilâh yoktur. Kim benim lütfumdan başkasını umar veya adaletimden başkasından korkarsa, onu âlemlerde hiç kimseyi azaplandırmadığım bir azapla cezalandırırım. O hâlde, sadece bana ibadet et ve yalnızca bana güvenip dayan."

"Ben, hangi peygamberi göndermiş ve tebliğ zamanını tamamlamışsam, mutlaka birini onun vasisi yapmışımdır. Ben, seni bütün peygamberlerden ve senin vasini de bütün vasilerden üstün kıldım. Ondan sonra da sana iki aslan yavrusunu bahşederek ikramda bulundum; torunların Hasan ve Hüseyin'i sana bahşettim. Babasının zamanının sona ermesinden sonra Hasan'ı ilmimin madeni yaptım. Hüseyin'i vahyimin bekçisi kıldım. Onu şahadetle ödüllendirdim. Hayatını mutlulukla sonlandırdım. O, şehitlerin en üstünü ve şühedanın en yüksek derecelisidir. Kâmil kelimemi onunla birlikte kıldım, onunla birlikte sözümün tamamlanmasını sağladım. En üstün delili onun yanına bıraktım. Onun itretine ve soyundan gelenlere karşı takındıkları tavırla insanlara sevap ve ceza veririm. Onların ilki Ali'dir. İbadet edenlerin efendisi, geçmiş velilerin süsüdür. Onun oğlu, övülmüş (Mahmud) dedesinin adını alan Muhammed'dir. İlmimi tümüyle kavrayan ve hikmetimin madenidir. Cafer hakkında şüpheye düşenler helâk olacaklardır. Onu reddeden, beni reddetmiş gibidir. Gerçek söz benden çıkar ve ben Cafer'in makamını yücelteceğim. Bu lütuf ve ikramı onun dostlarına, Şiasına ve yardımcılarına da bahşedeceğim. Musa'dan sonra kör ve koyu bir zulüm fitnesi soluklanmaya başladı. Çünkü benim farzımın ipi kopmaz, hüccetim örtbas edilmez ve benim velilerim ebediyen bedbaht olmazlar. Bilesiniz ki, onlardan birini inkâr eden kimse, benim nimetimi inkâr etmiş olur. Benim kitabımdaki bir ayeti değiştiren de, bana iftira atmış olur."

"Sevgilim, seçkin kulum Musa'nın müddetinin dolmasından sonra iftiralar atıp inkâr yoluna sapanların vay hâline! Dikkat edin; sekizinci imamı inkâr eden, bütün imamları inkâr etmiş gibidir. Ali benim velim ve yardımcımdır, peygamberliğin mirasının yükünü omuzlarına yüklediğim ve ağır yükleri kaldırmakla sınadığım kimsedir. Onu büyüklük taslayan bir şeytan öldürecektir. Salih kulum Zülkarneyn'in kurduğu şehirde kullarımın en şerlilerinden birinin yanına defnedilecektir. Gerçek söz benden çıkar ve ben onu oğlu, kendisinden sonraki halifesi Muhammed'le sevindireceğim, gözünü aydın kılacağım. O benim ilmimin vârisi, hikmetimin madeni, sırrımın konulduğu yer, kullarıma sunduğum kanıtımdır. Onun barınağını cennet kıldım. Onu, ehlibeytinden (ailesinden) cehennem ateşini hak eden yetmiş kişinin şefaatçisi yaptım. Oğlu Ali'nin sonunu da mutlulukla getireceğim. O, benim velim, yardımcım, kullarım içindeki şahidim, vahyimin eminidir. O, benim yoluma davet eden, ilmimin bekçisi olan Hasan'ın çıkacağı bucaktır…"[315]

15- Hz. Fatıma şöyle buyurmuştur: "Muhammed ve Ali şu ümmetin babalarıdır. Eğer onlara itaat ederlerse, onların eğriliklerini doğrultur ve onları sürekli azaptan kurtarırlar. Şayet onların dediklerine uygun hareket ederlerse, onların sürekli nimet içinde olmalarına sebep olurlar."[316]

16- Fatıma (a.s), Emirü'l-Müminin'den (a.s) şöyle rivayet eder: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Kim benim çocuklarımdan birine bir iyilik eder de bunun karşılığını almazsa, ben onun bu iyiliğinin karşılığını veririm."[317]

17- Bize Ahmed b. Yahya el-Udî anlattı, ona Ebu Nuaym Dırar b. Surad anlatmış, o Abdulkerim Ebu Yafur'dan duymuş, ona da Cabir anlatmış, ona Ebu Duha bildirmiş ki Aişe şöyle demiş: Bana Fatıma anlattı ki: Resulullah (s.a.a) bana şöyle dedi: "Senin kocan, insanların en bilgilisi, en önce Müslüman olanı ve en ağır başlısı, halimidir."

18- Hz. Fatıma (a.s) şöyle demiştir: "Göklerde ve yerde bulunan her şeyin, azametine ve nuruna ulaşmak için vesile aradığı Allah'a hamd edin. Biz, Allah'ın mahlukatı içindeki vesileleriyiz, biz sırf O'na özgü kullarız. Biz, O'nun kudsiyetinin mahalleriyiz. Biz, O'nun gaybına ilişkin hüccetleriyiz. Biz, peygamberlerin mirasçılarıyız."[318]

19- Muhammed b. Ömer el-Kunasî, Cafer b. Muhammed'den, o babasından, o Ali b. Hüseyin'den, o Fatımatu's-Suğra'dan, o Hüseyin b. Ali'den, o Fatıma bint-i Muhammed'den (s.a.a) şöyle rivayet eder: "Bir gün Resulullah (s.a.a) yanımıza çıkageldi ve şöyle buyurdu: Şüphesiz yüce Allah sizinle övünmektedir. Genelde sizi, özelde de Ali'yi bağışlamıştır. Ben size gönderilmiş Allah'ın elçisiyim. Kavmini dehşete düşüren ve akrabalarını kayıran biri değilim. İşte şimdi Cebrail bana haber verdi ki: Tam ve gerçek mutlu kimse, ben yaşarken ve ben öldükten sonra Ali'yi seven kimsedir."[319]

20- Zeyneb bint-i Ebu Rafi' rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) sonunda vefat ettiği hastalıktan dolayı yatağa düştüğü günlerde Fatıma (a.s), Hasan ve Hüseyin'i alıp Resulullah'ın (s.a.a) yanına getirdi ve şöyle dedi: 'Ya Resulallah! Şu ikisine miras olarak bir şey bırakmıyor musun?' Buyurdu ki: Hasan'a heybetimi ve liderliğimi, Hüseyin'e de cesaretimi ve cömertliğimi bırakıyorum."[320]

21- Hz. Ali, Hz. Fatıma'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bana dedi ki: Ey Fatıma! Kim sana salâvat getirirse, Allah onu bağışlar ve cennette nerede olursam olayım, onu bana kavuşturur."[321]

22- Zeyd b. Ali b. Hüseyin, halası Zeyneb bint-i Ali'den (a.s), o da Fatıma'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "Hüseyin'i (a.s) dünyaya getirdiğim zaman, Resulullah (s.a.a) yanıma geldi. Ben de onu sarı renkli bir hırkaya sararak ona verdim. Resulullah (s.a.a) sarı renkli hırkayı atarak beyaz renkli bir hırka aldı ve Hüseyin'i o hırkaya sardı, sonra şöyle dedi: Al, ey Fatıma! Çünkü o, imam oğlu imamdır ve dokuz imamın da babasıdır. İyilerin imamları onun soyundan geleceklerdir. Bunların dokuzuncusu Kaim (Mehdi)'dir."

23- Sehl b. Sa'd el-Ensarî şöyle rivayet eder: Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'ya (a.s) imamlarla ilgili bir soru sordum. Dedi ki: "Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle derdi: Ey Ali! Sen benden sonra imam ve halifesin. Sen müminlere kendilerinden daha evlâ ve önceliklisin (onların üzerinde tasarruf ve yetki sahibisin). Sen öldüğün zaman, oğlun Hasan, müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Hasan ölünce, oğlun Hüseyin müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Hüseyin vefat edince, oğlu Ali b. Hüseyin müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Ali vefat edince, oğlu Muhammed müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Muhammed ölünce, oğlu Cafer müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur.Cafer vefat edince, oğlu Musa müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Musa vefat edince, oğlu Ali müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Ali vefat edince, oğlu Muhammed müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Muhammed vefat edince, oğlu Ali müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Ali vefat edince, oğlu Hasan müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Hasan ölünce, Kaim Mehdi müminlere kendilerinden daha evlâ ve öncelikli olur. Allah onun eliyle yeryüzünün doğularını ve batılarını fetheder. Onlar hakkın imamları ve doğruluğun dilleridir. Onlara yardım eden yardım görür, onları terk eden terk edilir."[322]

c) İslâm Şeriatının ve Felsefesinin Kaynakları

1- Acılı Sakife hadisesinden sonra Ebubekir'e itiraz mahiyetinde sahabelere hitaben irat ettiği hutbesinde şunları söylüyor: "Siz, ey Allah'ın kulları! O'nun emrinin ve yasağının muhatabısınız. Dininin ve vahyinin taşıyıcıları sizsiniz. Allah'ın kendi nefislerine emin kıldığı kimselersiniz. Allah'ın dinini diğer milletlere tebliğ etmekle yükümlüsünüz. O'ndan gelen hakkın lideri (Kur'ân) sizin içinizdedir çünkü. O, Allah'ın size sunduğu bir ahittir ve size halef olarak bıraktığı bir emanettir. O, Allah'ın konuşan kitabı, doğru söyleyen Kur'ân'ı, ışıldayan nuru ve parlak ışığıdır. Kanıtları apaçık ortadadır. Sırları açıktadır. Açık yönleri de göz kamaştırıcıdır. Ona uyanlara gıpta olunur. Ona tâbi olmak, insanı Allah'ın hoşnutluğuna götürür. Onu dinlemek, kurtuluşa vesile olur. Onun aracılığıyla Allah'ın aydınlık kanıtlarına, ayrıntılı olarak açıklanmış azimet gerektiren hükümlerine, yasaklanmış haramlarına, parlak açıklamalarına, yeterli kanıtlarına, teşvik edilen faziletlerine, bağışlanmış ruhsatlarına, yazılmış şeriatlarına ulaşılır."

2- Aynı konuşmanın kapsamında İslâm şeriatının felsefesi ile ilgili olarak şunları söylüyor: "Allah sizin için imanı, şirkten arınmanın; namazı büyük günahlardan temizlenmenin; zekâtı, nefsi temizlemenin ve rızkı genişletmenin; orucu, ihlâsı kalıcılaştırmanın; haccı, dini ayakta tutmanın; adaleti, kalpleri uzlaştırmanın aracı kıldı. Bize (Ehl-i Beyt'e) itaati, din için bir düzen (halkın düzene girmesi için) farz kıldı; imametimizi tefrikadan korumak için koydu. Cihadı, İslâm'ın onur ve üstünlük göstergesi; sabrı, ilâhî ödüle kavuşmaya yardımcı; marufu emretmeyi, kötülükten sakındırmayı, halkın genelinin maslahatı icabı farz kıldı. Anne ve babaya iyiliği, ilâhî gazaba uğramaktan korunmanın yolu; akrabalık bağlarını gözetmeyi, ömrün uzamasına ve sayının artmasına vesile kıldı. Kısası, kanların dökülmesini önlemek; adakları yerine getirmeyi, bağışlanmak; ölçü ve tartıyı eksiksiz yapmayı, haksızlığı, eksik tartıp ölçmenin neden olduğu kötülükleri ortadan kaldırmak için farz kıldı. İçki içmeyi yasaklamayı, pislikten arınma aracı kılmış; (zina vb.) iftira atmaktan uzak durmayı, lânete uğramaktan korunmak için; hırsızlığı terk etmeyi iffetliliğin ve toplumda emniyeti hâkim kılmanın bir gereği olarak farz kıldı. Allah, rablığın sırf kendisine özgü kılınmasının bir göstergesi olarak da şirk koşmayı haram kılmıştır."

3- Bazı şer'î usullerle ilgili görüşleri: Bize Ahmed b. Yahya es-Sufî, Abdurrahman b. Deysu'l-Melai, Beşir b. Ziyad el-Cezerî, Abdullah b. Hasan'dan, o da annesi Fatıma bint-i Hüseyin'den duymuş ki, Fatimatü'l-Kübra (a.s) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Kul hastalandığı zaman, yüce Allah meleklere, benim bağım altında olduğu müddetçe kulum hakkında bir şey yazmayın (kaleminizi kaldırın). Çünkü onu alıkoyan benim. Ya canını alırım ya da onu salıveririm."

Ravi der ki: "Bunu Abdullah b. Hasan'ın çocuklarından birine anlattım. Dedi ki: "Babam şöyle diyordu: Allah meleklerine şöyle vahyeder: Kulumun sağlığında işlediği salih amellerin sevabını ona yazın."

4- Hz. Ali, Fatıma'dan (Allah ikisinden razı olsun) şöyle dediğini rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bana dedi ki: Ey babasının sevgilisi! Sarhoş eden her şey haramdır ve sarhoş eden her şey şaraptır."[323]

5- Süleyman b. Ebu Süleyman, annesi Ümmü Süleyman'dan şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber'in (s.a.a) eşi Aişe'nin yanına gittim, ona kurbanlıkların etiyle ilgili bir soru sordum. Dedi ki: Resulullah (s.a.a) başlangıçta bu etin saklanmasını yasaklıyordu, sonra buna izin verdi. Ali b. Ebu Talib, bir seferden geri dönmüştü. Fatıma, ona kurban bayramından kalan kurbanlık etinden getirdi. Ali dedi ki: 'Resulullah (s.a.a) bu etlerin saklanmasını yasaklamamış mıydı?' Dedi ki: 'Resulullah (s.a.a) buna izin verdi.' Aişe der ki: Bunun üzerine Ali Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldi ve bu hususu ona sordu. Resulullah (s.a.a) dedi ki: Kurbanlık etlerinin tamamı zilhicce ayından bir dahaki zilhicce ayına kadar saklanabilir."[324]

6- Seyyidu'l-Enbiya'nın (s.a.a) kızı dünya kadınlarının efendisi Fatıma (a.s), babası Hz. Muhammed'e (s.a.a) sordu: "Babacığım! Namazı önemsemeyen, küçümseyen erkekler ve kadınlar için ne tür bir ceza vardır?" Buyurdu ki: "Ey Fatıma! Allah, namazı önemsemeyen, namaz hususunda gevşek davranan erkek ve kadınları, on beş sıkıntıya duçar eder: Bunların altısı dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirde ve üçü de kabrinden çıktığı kıyamet gününde karşısına çıkar."

"Dünyada karşısına çıkan sıkıntılar şunlardır: Her şeyden önce Allah ömründen bereketi kaldırır. Rızkından bereketi kaldırır. Yüzündeki salih insanlara özgü alâmeti siler. İşlediği hiçbir amele mükâfat vermez. Duasını semaya çıkarmaz (kabul etmez). Altıncısı, salihlerin duasında onun payı olmaz."

"Ölüm anında karşısına çıkan sıkıntılar şunlardır: Öncelikle alçak bir şekilde ölür. İkincisi, aç ölür. Üçüncüsü, susuz ölür; öyle ki dünyadaki bütün nehirlerin suyu verilse yine de susuzluğu geçmez."

"Kabirde karşısına çıkan sıkıntılar şunlardır: Birincisi, Allah, bir meleği onun başına vekil eder; bu melek kabrinde onu sürekli rahatsız eder. İkincisi, kabrini daraltır. Üçüncüsü, kabri karanlık olur."

"Kabrinden çıktığı kıyamet günü karşısına çıkan sıkıntılar ise şunlardır: Birincisi, Allah, ona bir melek vekil kılar; bu melek onu yüzü koyun sürükler, bu sırada bütün varlıklar ona bakarlar. İkincisi, çok zor ve şiddetli bir hesaptan geçirilir. Üçüncüsü, Allah ona bakmaz, onu arındırmaz ve ona acı bir azap verir."[325]

d) Ahlâk, Edep ve Davranış

1- İmam Hasan (a.s), annesi Fatıma'nın (a.s) şöyle dediğini rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bana dedi ki: Cimrilikten sakın. Çünkü cimrilik, saygın ve onurlu bir kimsede bulunmaması gereken bir hastalıktır. Cimrilikten sakın. Çünkü cimrilik; kökü cehennemde, dalları dünyada olan bir ağaçtır. Kim bu ağacın bir dalına asılırsa, onu cehenneme götürür. Cömert ol. Çünkü cömertlik, cennet ağaçlarından bir ağaçtır ve dalları yeryüzüne sarkmıştır. Kim bu ağacın bir dalından tutarsa, bu dal onu cennete götürür."[326]

2- Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma Betül (a.s) şöyle der: "Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: Ümmetimin en kötüleri, türlü nimetlerle beslenenlerdir. Bunlar türlü yiyecekler yerler, çeşitli elbiseler giyerler ve avurtlarını çatlatarak çekinmeden konuşurlar."[327]

3- Fatıma bint-i Hüseyin (a.s), büyük annesi Fatımatü'z-Zehra'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) mescide girdiği zaman, Muhammed'e salât ve selâm getirir ve şöyle derdi: 'Allah'ım! Günahlarımı bağışla. Rahmetinin kapılarını üzerime aç.' Mescitten çıktığı zaman da şöyle derdi: Allah'ım! Günahlarımı bağışla ve lütuf ve kereminin kapılarını üzerime aç."[328]

4- Hz. Fatıma (a.s) şöyle demiştir: "Bir müminin yüzüne gülümsemek, gülümseyen kimsenin cennete girmesini vacip kılar. Düşman bir inatçının yüzüne gülümsemek de, gülümseyen kişiyi ateşten korur."[329]

5- Zeyd b. Ali, atalarından rivayet eder ki, Peygamber'in (s.a.a) kızı Fatıma (a.s) şöyle demiştir: "Resulullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum: 'Cuma gününde bir saat vardır ki, Müslüman kişi, bu saate denk gelip de Allah'tan her ne isterse kendisine verilir." Dedim ki: 'Ya Resulallah! Bu hangi saattir?' Buyurdu ki: Güneş kursunun bir yarısı battığı zamandır."

Ravi der ki: "Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle derdi: Damın üstüne çık. Güneş kursunun yarısının battığını gördüğün zaman, bana haber ver, dua edeyim."[330]

6- İbn Hammad el-Ensarî ed-Dûlabî (ölm: 310) der ki: Bize Ebu Cafer Muhammed b. Avf b. Süfyan et-Taî el-Hummasî anlattı, ona Musa b. Eyyub en-Nuseybî anlatmış, o Muhammed b. Şuayb'dan duymuş, ona Abdurrahman b. Velid'in azatlısı Sadaka aktarmış, ona da Muhammed b. Ali b. Hüseyin bildirmiş ki: "Dedem Hüseyin b. Ali ile birlikte arazisine gitmek üzere yola çıkıp yürümeye başladık. Yolda Nu'man b. Beşir'e rastladık. Katırının sırtında yol alıyordu. Bizi görünce katırından indi ve Hüseyin'e şöyle dedi: 'Gel katıra bin, ey Ebu Abdullah!' Hüseyin, binmek istemedi. Israrla binmesini istedi. Sonunda Hüseyin şöyle dedi: Sen, beni istemediğim bir şeye zorladın. Sana, annem Fatıma'nın anlattığı bir hadisi aktaracağım. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: 'Kişi, bineğinin ön tarafına binme, yatağında yatma ve evinde namaz kılma önceliğine sahiptir. Ancak insanların, namaz için arkasında saf tuttukları imam başka.' O hâlde sen, bineğinin ön tarafına bin, ben de terkisine bineyim."

"Bunun üzerine Nu'man şöyle dedi: Fatıma doğru söylemiştir. Fakat bana babam anlattı -ki şu anda Medine'de yaşamaktadır- Peygamberimiz (s.a.a) böyle buyurmuş ve şöyle demiştir: 'Ancak izin vermesi başka…' Nu'man bu hadisi rivayet edince, Hüseyin bineğin ön tarafına bindi, Nu'man da terkisine bindi."[331]

7- Bize Ahmed b. Yahya el-Udî anlattı, ona Cebbare b. Mugallas anlatmış, o Ubeyd b. Vesim'den duymuş, ona Hüseyin b. Hasan anlatmış, ona da annesi Fatıma bint-i Hasan aktarmış, o da babasından dinlemiş ki Fatıma (a.s) bint-i Resulullah (s.a.a) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: Gecelediğinde elinden et kokusu gelen kimse, nefsinden başka hiç kimseyi kınamasın."

8- Bize Ahmed b. Yahya es-Sufi anlattı, ona Abdurrahman b. Debis anlatmış, o Beşir b. Ziyad'dan duymuş, ona Abdullah b. Hasan anlatmış, o annesinden duymuş, o da Fatımatü'l-Kübra'nın (a.s) şöyle dediğini aktarmış: "Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: İki zalim ordu karşı karşıya geldiği zaman, Allah onları baş başa bırakır ve hangisinin galip geldiğine aldırmaz. İki zalim ordu karşı karşıya geldiği zaman, felâket en azgın olanın başına gelir.

9- Hz. Fatıma (a.s) kadınlar için en hayırlı olan şeyi anlatırken şöyle demiştir: "Kadınlar için en iyisi, erkeklere görünmemeleri ve onları görmemeleridir."[332]

10- Cafer b. Muhammed, babası Muhammed b. Ali'den, o babası Ali b. Hüseyin'den, o babası Hüseyin b. Ali'den, o da annesi Fatıma bint-i Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet eder: "Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın."[333] ayeti indiği zaman, Peygamber'e (s.a.a), 'Babacığım!' diye seslenmekten çekindim ve 'Ya Resulallah!' demeye başladım. Bana döndü ve şöyle dedi: 'Kızım! Bu ayet senin ve senden önce ailen hakkında inmemiştir. Çünkü sen bendensin, ben de sendenim. Bu, kaba, saygısız ve kibirli kimseler hakkında inmiştir. Bana, 'Babacığım!' de. Çünkü öyle söylemen kalbe daha sevimli gelir ve Rabbi daha hoşnut eder.' Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) alnımı öptü ve elini ağzında ıslatarak yüzüme sürdü. O günden sonra hoş kokular sürünmeye gerek duymadım."[334]

11- Hz. Fatıma (a.s) şöyle demiştir: "Kim yüce Allah'ın katına en ihlâslı ibadetini gönderirse, Allah, katından ona en yararlı olan lütuf ve keremini indirir."[335]

12- Leys b. Ebu Süleym, Abdullah b. Hasan'dan, o annesi Fatıma bint-i Hüseyin'den, o babasından, o da annesi Fatıma bint-i Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet eder: "En hayırlınız, omuzu en yumuşak olan (insanlar arası ilişkilerde yumuşak ve ağırbaşlı davranan) ve kadınlara karşı en cömert davrananınızdır."[336]

13- Resulullah (s.a.a) ashabına, "Kadın nedir?" diye sordu. Dediler ki: "Örtülmesi gereken avrettir." Buyurdu ki: "Peki ne zaman Rabbine en yakın hâlde olur?" Bu soruya ne cevap vereceklerini bilemediler. Fatıma (a.s) bunu duyunca şöyle dedi: "Evinden ayrılmadığı zaman Rabbine en yakın olur." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hiç şüphesiz Fatıma benim bir parçamdır."[337]

14- Hz. Fatıma'dan (a.s) rivayet edilen uzun bir hadis kapsamında şöyle diyor: "Ya Resulallah! Selman benim elbisemi görüp şaşırdı. Seni hak üzere peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, benim ve Ali'nin beş seneden beri bir koç postundan başka bir şeyimiz yoktur. Gündüzleri onun üstünde devemize yemini veriyoruz, geceleri de döşek yapıp üstünde uyuyoruz. Yastığımız deridir ve içini hurma lifiyle doldurmuşuz." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Selman! Hiç şüphesiz benim kızım, en öndeki kafilenin içindedir."[338]

15- Ali b. Hüseyin b. Ali'den (hepsine selâm olsun) şöyle rivayet edilmiştir: "Bir kör, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın (a.s) yanına gelmek için izin istedi, Fatıma (a.s) kendisini ondan sakladı. Resulullah (s.a.a) ona dedi ki: "Niçin örtündün, o seni görmüyor ki?" Dedi ki: "Ya Resulallah! O beni görmüyorsa, ben ki onu görüyorum. Kaldı ki o, koku alabiliyor. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şahitlik ederim ki, sen benim bir parçamsın."[339]

16- Bize Yezid b. Sinan anlattı, ona Hasan b. Ali el-Vasıti anlatmış, o Beşir b. Meymun el-Vasıti'den duymuş, o na Abdullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebu Talib'in şöyle dediğini anlatmış: Bana annem Fatıma bint-i Hüseyin, Fatımatü'l-Kübra bint-i Muhammed'den (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a), Allah'tan Hasan ve Hüseyin'i korumasını diler, onlara Kur'ân'dan bir sure öğretir gibi Allah'tan koruma dilemeyi öğretirdi ve şöyle derdi: Bütün şeytanların ve kötülerin ve bütün kınayıcı gözlerin şerrinden Allah'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım."[340]

17- Hz. Zehra'nın (a.s) şöyle dediği rivayet edilir: "Bir gün Resulullah (s.a.a) evime geldi. O sırada uyumak üzere yatağıma uzanmıştım. Dedi ki: 'Ey Fatıma! Dört şeyi yapmadan uyuma. Kur'ân'ı hatmetmeden, peygamberleri şefaatçin kılmadan, müminleri hoşnut etmeden, hac ve umre yapmadan.' Resulullah (s.a.a) bunu söyledi ve namaza durdu. Namazını tamamlayıncaya kadar bekledim. Dedim ki: 'Ya Resulallah! Bana dört şey emrettin, ama bu durumda onları yerine getirecek gücüm yok.' Resulullah (s.a.a) gülümsedi ve şöyle dedi: "Kul huvellahu ahad" Suresi'ni üç kere okuduğun zaman bütün Kur'ân'ı hatmetmiş gibi olursun. Bana ve benden önceki peygamberlere salât ve selâm gitirdiğin zaman kıyamet günü senin şefaatçıların oluruz. Müminler için bağışlanma dilediğin zaman, bütün müminler senden hoşnut olurlar. 'Subhanallahi ve'l-hamdulillah ve lâ ilâhe illallahu ve'llahu ekber' dediğin zaman da, hac ve umre ziyaretini yapmış gibi olursun."[341]

18- Hz. Fatıma (a.s) uzun bir hadisin kapsamında şöyle der: "Babacığım! Canım sana kurban olsun! Niçin ağlıyorsun?" Resulullah (s.a.a) ona bundan önce Cebrail'in kendisine indirdiği iki ayeti zikreder: "Muhakkak cehennem, onların hepsine vadolunan yerdir. Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer grup ayrılmıştır."[342] Fatıma (a.s) yüzü koyun yere kapanarak şöyle der: "Yazıklar olsun! Yazıklar olsun, cehenneme girenlere."[343]

e) Hüküm, Siyaset ve Tarih

1- Daha önce yer verdiğimiz iki konuşma (hutbe), özellikle kutlu nebevî devrimle, bu devrimin geleceğiyle, mübarek bi'setten önceki cahiliye dönemiyle, İslâmî önderliğin sahih çizgisinden sapmasıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmeleri Hz. Fatıma'nın (a.s) ileri görüşlülüğünü ve geniş ufukluluğunu gözler önüne sermektedir.

Bu konuşmaların bir de bu gözle incelenmesinde yarar vardır.

2- Hz. Fatıma'nın (a.s), geleceğe ilişkin olarak verdiği gaybî haberler: Hz. Hüseyin'in kızı Fatımatu's-Suğra (r.a), babasından, o Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatımatü'l-Kübra'dan şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) bana dedi ki: Benim soyumdan yedi kişi Fırat'ın kıyısına gömülür ki, öncekiler onlara ulaşmaz, sonrakiler de onlara yetişmez."[344]

3- Resulullah'ın (s.a.a) Fatıma'ya gizlice bir şeyler söylemesi: Aişe şöyle der: "Fatıma (a.s) yürüyerek geliyordu. Yürüyüşü Resulullah'ın (s.a.a) yürüyüşünden farksızdı. Resulullah (s.a.a) dedi ki: 'Merhaba! Kızım!' Sonra onu sağına veya soluna oturttu.[345] Ardından ona gizlice bir şeyler söyledi. Fatıma ağlamaya başladı. Ona dedim ki: 'Resulullah (s.a.a) özel olarak sana bir şeyler anlatıyor, sen de ağlıyorsun?' Sonra Resulullah (s.a.a) ona gizlice bir şeyler söyledi, bu sefer gülmeye başladı. Dedim ki: 'Bugünkü kadar sevinçle hüznün birbirlerine bu kadar yakın olduklarını görmemiştim.' Ardından Fatıma'ya Resulullah'ın ne söylediğini sordum. Dedi ki: 'Resulullah'ın (s.a.a) sırrını ifşa etmem.' Sonra Resulullah (s.a.a) vefat edince, ona tekrar sordum. Dedi ki: 'Babam bana gizlice dedi ki: 'Cebrail her sene bana Kur'ân'ı baştan sona bir kere okurdu. Bu sene iki kere okudu. Bunun, ecelimin geldiğinden başka bir anlamı yok. Benim ailemden bana ilk kavuşacak kimse de sensin. Ben senin için ne güzel bir selefim.' Ben de bundan dolayı ağladım.' Sonra bana dedi ki: 'Şu ümmetin -veya müminlerin- kadınlarının efendisi olmayı istemez misin?' Resulullah (s.a.a) bunu söyleyince ben de güldüm."[346]

19- Urve b. Zübeyir, Aişe'den şöyle rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) hastalanınca, kızı Fatıma'yı çağırdı. Gelince, Resulullah (s.a.a) ona gizlice bir şeyler söyledi. Fatıma ağlamaya başladı. Sonra gizlice bir şeyler daha söyledi, bu sefer güldü. Ben de bunun sebebini Fatıma'ya sordum. Dedi ki: Ağladığım zaman, kendisinin öleceğini bana haber vermişti. Güldüğümde ise, ailesinden ilkönce kendisine kavuşacak kimsenin ben olduğumu söylemişti."[347]

Dualarından Örnekler

Gece bastırıp karanlık iyice çökünce mihrabında ayağa kalkar, ayaklarını birleştirir ve her şeyden alakasını keserek Rabbine yönelirdi. O'na yakarır, münacat ve ibadet eder, namaz kılardı. Ürkek, zelil ve herkesten ilgisini kesmiş bir dille Allah'a dua ederdi. Duasında şöyle derdi:

"Allah'ım! Sana ibadet edecek güç, senin kitabını anlayacak basiret, hüküm ve hikmetini kavrayacak anlayış istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve Âl-i Muhammed'e salât eyle. Bizim için Kur'ân'ı az bulunur (uzak) kılma, (doğru) yolu bize kaybettirme ve Muhammed'in (s.a.a) bize sırt dönmemesini sağla."

Diğer bazı duaları şunlardır:

1- "Allah'ım! Şu günümün başını felâh, ortasını iyilik ve sonunu kurtuluş yap. Allah'ım! Muhammed'e ve Âl-i Muhammed'e salât eyle. Bizi, sana dönüp pişman olan ve (tövbesi) senin tarafından kabul edilen, sana tevekkül edip, senin kâfi geldiğin, sana yakarıp senin merhamet ettiğin kimselerden kıl."

2- "Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet, müstağnilik, sevdiğin ve razı olduğun şeyleri yapma istiyorum. Allah'ım! Zayıflığımız için gücünden, fakirliğimiz ve yoksunluğumuz için zenginliğinden, cahilliğimiz için hilminden ve ilminden istiyorum. Allah'ım! Muhammed'e ve Âl-i Muhammed'e salât eyle. Sana şükretmemiz, seni zikretmemiz, sana itaat etmemiz ve sana kulluk sunmamız için bize yardım et. Ey merhametlilerin en merhametlisi!"

3- Hz. Fatıma'nın (a.s) ünlü Nur Duası:

"Nur olan Allah'ın adıyla. Nurun nuru olan Allah'ın adıyla. Nur üstüne nur olan Allah'ın adıyla. İşleri evirip çeviren Allah'ın adıyla. Nuru nurdan yaratan Allah'ın adıyla. Nuru nurdan yaratan, nuru Tur dağına, satır satır yazılmış bir kitap hâlinde, yayılmış ince deri üzerine, ölçülmüş bir miktarda, bezenmiş elçiye indiren Allah'a hamdolsun. İzzetiyle anılan, övüncüyle ünlenen, darlıkta ve bollukta şükredilen Allah'a hamdolsun. Allah'ın salât ve selâmı efendimiz Muhammed'e ve onun tertemiz Ehl-i Beyti'ne olsun."[348]

Fatımatü'z-Zehra'nın (a.s) Edebî Şahsiyeti

Hz. Fatıma (a.s), çok genç yaşta, henüz on sekiz yaşındayken vefat etmesine rağmen, tarihçiler -diğer Masum İmamlar (a.s) gibi- onun da, İslâm şeriatının ilkeleri hususunda geniş bir telkin ve tedvin gücüne sahip olduğuna işaret etmektedirler. Kadınlarla buluşmalarında, onların her türlü sorusuna cevap vermeyi kendisi için bir görev olarak bilirdi. Ondan aktarılan metinlerin geneli, onun ilmî ve edebî şahsiyetini gözler önüne serecek niteliktedir. Tarihçiler tarafından aktarılan ve irticalen yaptığı anlaşılan konuşma metinleri, ne büyük bir edebî kapasiteye ve ne sağlam bir edebiyat zevkine sahip olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hz. Fatıma'nın (a.s) irticalen yaptığı iki konuşma var. Birini, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra kendisini ziyarete gelen kadınlara hitaben; diğerini de muhacir ve ensarın ileri gelenlerinin huzurunda, hiçbir ön hazırlık olmaksızın yapıyor…[349]

Bu iki konuşma, Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatıyla birlikte meydana gelen olayların boyutlarını bize sunmaktadır. Dr. el-Bustanî bu edebî metni değerlendirirken şöyle der:

"Fatıma (a.s) konuşmasına Allah'a hamd ederek başlıyor. Bu, Hz. Peygamber'in (s.a.a) ilk kez uyguladığı ve İmam Ali'nin (a.s) geliştirip detaylandırdığı bir üslûptur. Bu da gösteriyor ki, Fatıma (a.s), üslûp olarak bir yandan Hz. Peygamber'i (s.a.a), bir yandan da İmam Ali'yi (a.s) temsil ediyordu. Ama beri taraftan kendine özgü yeni bir edebî sanat ortaya koyuyordu. Her şeyden önce, konu olarak, Allah'ın bağışlarından dolayı önce hamd, sonra şükür ve ardından övgü ifadelerini bir silsile dahilinde sunuyor. Bunun ardından Allah'ın sıfatlarını, peşinden babasının peygamberliğini ve bunun kazanımlarını zikrediyor. Arkasından ana konuya dönüyor ve psikolojik ve ibadî verilerden oluşan bir liste sunuyor. Böylece peygamberlik kurumu ile onun sosyal kazanımları arasında, öncüllerle obje arasında bir bağlantı kuruyor. Bu bakımdan Fatıma'nın (a.s) konuşması, geometrik bir proje doğrultusunda gerçekleştirilen bir yapıt titizliğindedir. Bu projeyi uygularken kullandığı edebî sanatlar ise, öncelikle formel sanatlardan bolca örnekler içermektedir. Müzikal vurgu da özellikle ön plânda tutulmuştur. Doğal olarak lafzî sanatlar da, bütünlüğü oluşturucu önemli birer ögedirler. Karşılaştırmalar, benzeştirmeler, ardarda getirmeler, tekrarlar ve yeminler… gibi."[350]

Buraya kadar Hz. Fatıma'dan (a.s) nesir olarak rivayet edilen metinler üzerinde durduk. Ondan rivayet edilen nazım türü edebî ürünlere de birkaç örnek vermek istiyoruz:

1- Resulullah'ın (s.a.a) cenazesi defnedilince Enes b. Malik'e döner ve "Ey Enes! Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeye gönlünüz nasıl razı oldu?" der. Ardından şunları söyler:

"Toz duman kapladı mı gökleri, dürüldü mü

Gündüzün güneşi ve karardı mı ikindiler?

Yer, Peygamber'den sonra kederlidir

Onun için hüzünlüdür, titremektedir.

Ağlasın şimdi ülkenin doğuları, batıları

Mudar ağlasın ve tamamı Yemen'in

Ey resullerin sonuncusu, kutlu ışığı!

Esenliği üzerine olsun Kur'ân'ı indirenin."

Sonra Hz. Peygamber'in (s.a.a) mezarından bir avuç toprak alarak yüzüne gözüne serper ve şöyle der:

"Ahmed'in toprağının kokusunu alana ne gerek!

Çok uzun zaman başka koku almasa da ne gerek!

Üstüme öyle musibetler geldi ki, bunlar

Gündüzlere uğrasaydı, geceye dönüşürlerdi."[351]

2- Hz. Peygamber'e (s.a.a) ağıt yakarken şöyle diyor:

"Yerin tabakalarının altında kaybolup gidene, de:

Eğer feryadımı ve haykırışımı duyuyorsan

Üstüme öyle musibetler geldi ki, bunlar

Gündüzlere uğrasaydı, geceye dönüşürlerdi

Korunaklıydım, Muhammed'in gölgesinde

Hiçbir haksızlıktan korkmazdım, benim için bir siperdi

Bugünse, bir alçaktan korkuyorum ve sakınıyorum

Bana haksızlık etmesinden, hırkamla savıyorum bana zulmedeni

Eğer gecesinde ağlıyorsa kumru

Üzüntüden bunaldığı için, ben de sabahımda ağlıyorum

Senden sonra hüznü arkadaş edineceğim

Senin için döktüğüm göz yaşlarını gerdanlık yapacağım

Ahmed'in toprağının kokusunu alana ne gerek!

Çok uzun zaman hiçbir koku almasa da ne gerek!"[352]

3- Muhammed b. Mufaddal'dan şöyle rivayet edilir: İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle dediğini duydum: Fatıma (a.s) camideki bir sütunun yanına geldi. Peygamber'e (s.a.a) hitaben şöyle dedi:

"Senden sonra ne haberler var, ne musibetler!

Ağır gelmezdi; bunlara tanık olsaydın eğer

Biz seni yitirdik, yağmuru yitiren yer gibi

Kavmin bozuldu sen gittin gideli

İçlerindeki kini bize göstermeye başladı nice adamlar.

Sen gittiğin ve seni bağrına bastığı için topraklar."[353]

Hz. Fatıma'dan (a.s) Hadis Rivayet Eden Raviler ve Muhaddisler

Daha önce Hz. Fatıma'nın (a.s) ilim ve takva ile beslendiğini söylemiş ve "Mushaf" diye bilenen bir kitabının olduğunu ve bu kitabın Ehl-i Beyt'in yanında bulunduğunu da vurgulamıştık. Hz. Fatıma (a.s) oğullarının ve kendisine hizmet eden Ümmü Eymen ve Fizze gibi -ki bu yaklaşık yirmi sene boyunca sadece Kur'ân ayetlerinden konuşmuştur- kimselerin eğitimine ve terbiyesine verdiği önemin yanı sıra, ilmin yayılmasına ve hayır amaçlı harcamalarda bulunmaya özel bir itina gösterirdi.

Hz. Fatıma'nın (a.s), ilmin yayılmasına verdiği önemi gösteren en büyük kanıtlardan biri, ondan hadis rivayet eden ravilerin çokluğudur. Aşağıya bu ravilerin isim listesini alıyoruz:

1-           İbn Ebu Melike

2-           Ebu Eyyub el-Ensarî

3-           Ebu Said el-Hudrî

4-           Ebu Hüreyre

5-           Esma bint-i Umeys

6-           Ümmü Gülsüm

7-           Beşir b. Zeyd

8-           Cabir b. Abdullah el-Ensarî

9-           Hasan b. Ali (a.s)

10-       Hüseyin b. Ali (a.s)

11-       Hakem b. Ebu Nuaym

12-       Rib'î b. Harraş

13-       Zeyneb bint-i Ebu Rafi'

14-       Zeynep bint-i Ali (a.s)

15-       Selman-ı Farisî

16-       Sehl b. Sa'd el-Ensarî

17-       Şebib b. Ebu Rafi'

18-       Abbas b. Abdulmuttalib

19-       Abdullah b. Hasan

20-       Abdullah b. Abbas

21-       Abdullah b. Mes'ud

22-       Ali b. Ebu Talib

23-       Ali b. Hüseyin (a.s)

24-       Avane b. Hakem

25-       Fatıma bint-i Hüseyin (a.s)

26-       Kasım b. Ebu Said el-Hudrî

27-       Harun b. Harice

28-       Hişam b. Muhammed

29-       Yezid b. Abdulmelik[354]


İşkaller

1- s. 84'te satır 1'de "Neem ve kerame" cümlesi "Evet çok iyi" olarak tercüme edildi. Bakılsa iyi olur.

2- s. 83'de satır 1'de "Bürke" kelimesinin zabtına bakılsın.

3-  s. 109 satır 7'de iki şekilde olabilir: "…ve ona neleri aktardığını biliyorsun." veya "…ve ona neleri aktardığını biliyorum." Biz birincisini uygun bulduk ve onu yazdık.

4- s. 53 satır 4'te "ve huve la yuş'ir bi-ennehu e'taha" cümlesi fazlalıktır.

5- s. 175 satır 5 ve s. 181, satır 2'de Süveyd b. Gufle mi Gafle mi? Yada başka bir şey mi?

6- s. 200, paragraf 3'te el-Ğumarî'nin i'rabı nedir? Ğumarî mi, Gamarî mi?

7- s. 201, dipnot (1) Çestî ile Lu'luetu'l-Mesniyye'nin i'rabı nedir?

8- s. 211, paragraf 2'de, Abdurrahman b. Dubeys mi, Debis mi?

9- Birçok yerde rivyet zinciri örneğin şöyle geçmektedir: Haddesena Ahmed b. Yahya el-Ûdî, Haddesena Ebu Nuaym  Dırar b. Surad, haddesena Abdulkerim Ebu Ya'fur, Haddesena Cabir, an Ebî Duha… Şimdi bunun anlamı nasıl olmalı? Acaba şöyle mi olmalıdır?: Bize Ahmed b. Yahya el-Udî anlattı, ona Ebu Nuaym Dırar b. Surad anlatmış, o Abdulkerim Ebu Yafur'dan duymuş, ona da Cabir anlatmış, ona Ebu Duha bildirmiş ki, Aişe şöyle demiştir…

Yoksa şöyle mi olmalı?: Bize Ahmed b. Yahya el-Ûdî, Ebu Nuaym  Dırar b. Surad, Abdulkerim Ebu Ya'fur ve Cabir, Ebî Duha'dan Aişe'nin şöyle dediğini nakleder:

Kitabın hadis bölümünde bı tabirler çok kullanıldığı ve bizim de ihtilafa düştüğümüz için size havale ettik. Gerçi biz mütercimin yaptığı tercüme olan birinci şekli olduğu gibi bırakmışız.

Not: İlmî eserlerde "İbn-i" yerine "İbn" kullanıldığı için biz de bu kitapta onu esas aldık.

 

Back Index