YEDİNCİ BÖLÜM

İMAM MUHAMMED BAKIR (A.S)’DAN GAYBÎ HABERLER


İMAM MUHAMMED BAKIR (A.S)’IN     KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Muhammed (a.s).

Meşhur lakabı: Bakır (ilmi yaran ve açıklayan).

Baba ve anne adı: Ali (Zeyn’ul-Abidin -a.s-), Fatıma (İmam Hasan-ı Mücteba’nın kızı).

Doğum yeri ve yılı: Hicretin 57. yılı, Recep ayının evveli veya Sefer ayının üçünde Medine-i Münevvere’de dünyaya geldi.

İmamet müddeti: On dokuz yıl, on ay, on iki gün (95-114)

Zamanındaki gasıp halifeler: Hişam b. Abdulmelik, Velid b. Abdulmelik.

Şahadet vakti ve yeri: Hicretin 114. yılı, Zilhicce ayının yedisinde, Pazartesi günü 57 yaşında Hişam b. Abdulmelik’in emriyle Medine’de şahadete erişti.

Mezar-ı şerifi: Medine’de Bakî Mezarlığında.

İmam Bakır (a.s)’ın hayat dönemini ikiye ayırmak mümkündür:

1- Üç yıl, altı ay, on gün ceddi İmam Hüseyin (a.s) dönemi ve otuz dört yıl, on beş gün ise babası İmam Seccad (a.s) ile birlikte olduğu dönem.

2- On dokuz yıl, iki ay, on gün süren imamet dönemi. Bu dönemde Ümeyye Oğulları ile Abbas Oğulları savaş halinde olduklarından, İmam Bakır (a.s) en müsait ortama sahip idi ve bu ortamdan en güzel bir şekilde yararlanarak öğrenciler yetiştirmiş, Şia’nın temelini güçlendirmiş ve kültürel bir inkılap gerçekleştirmiştir.

 

 

1-     İMAM KAZIM (A.S)’IN ANNESİ HAMİDE

İbn-i Ukkaşe, İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vararak şöyle dedi: “Neden Hz. Sadık’ı evlendirmiyorsunuz, oysa O’nun evlenme vaktidir?”

İmam (a.s) yanında mehriye için ayırmış olduğu bir kese parayı göstererek buyurdular: “Yakında Berberilerden bir köle satıcısı gelecek, Meymun adlı şahsın evinde konaklayacak, ben de bu parayla ondan bir cariye alacağım.”

 Birkaç gün sonra O hazretin huzuruna vardığımda buyurdular: “Sana bahsettiğim köle satıcısından haber vereyim mi? O gelmiş, gidin onun yanındaki cariyeyi bu parayla alın.”

 Ukkaşe diyor ki: Oraya gittiğimde köle satan dedi: “Cariyelerin, iki hasta dışında hepsini sattım. Onların biri diğerinden biraz daha iyi durumdadır.”

Dedim ki: “O ikisini getir göreyim.”

Getirdiğinde dedik ki: “Durumu iyi olanı kaça satıyorsun?”

Köle satan: “Yetmiş dinara” dedi.

Biz biraz ikramda bulunmasını istedik. O, hiç eksiltemeyeceğini söyleyince, biz de dedik ki: “Bu kesede ne kadar para olursa, o fiyata alıyoruz.”

Oysa kesede ne kadar para olduğunu bilmiyorduk. Orada bulunan beyaz saç ve sakallı birisi: “Mührü açın ve dinarları sayın” dedi.

Tacir: “Boşuna açmayın, yetmiş dinardan bir kuruş bile eksik olsa satmayacağım” dedi.

Yaşlı adam: “Yakına gelin” dedi.

Biz de onun yanına giderek mührü açtık ve dinarları saydık. Dinarların, yetmişten ne fazla ve ne de eksik olduğunu gördük. Cariyeyi alıp İmam Bakır (a.s)’ın yanına döndük. İmam Sadık (a.s) da orada idi. Olayı anlattık. İmam (a.s) Allah’a hamd ve sena etti ve cariyeye ismini sordu. O da: “Hamide” diye cevap verdi.

İmam (a.s) buyurdu: “Dünyada Hamide’sin, ahrette de Mahmude (övülmüş kadın).”

Sonra buyurdu: “Söyle bakalım bakire misin?”

Hamide bakire olduğunu söyledi.

Buyurdular: “Nasıl bakire kaldın? Halbuki hiçbir cariye köle tacirlerinin elinde sağlam kalmazlar.”

Dedi ki: “Onlardan biri bana yaklaşmak istediğinde, Allah-u Teala saçı, sakalı ağarmış birisini ona musallat ediyor ve benden uzaklaşıncaya kadar onu dövüyordu. Bu macera birkaç defa tekrarlandı. İmam Bakır (a.s) (İmam Sadık (a.s)’a hitaben) buyurdular: “Ey Cafer! O’nu al ve (bil ki,) zemin ehlinin en üstünü (Musa b. Cafer -a.s-) ondan dünyaya gelecektir.”[1]

2-     HZ. ALİ (A.S)’IN EŞİ HULE

Cabir-i Co’fi,[2] İmam Bakır (a.s)’dan sordu: “Emir’ul-Müminin Ali (a.s) savaş esirlerinden olan Hule (Muhammed b. Hanefiye’nin annesi) ile nasıl evlendi? Halbuki O, Ebu Bekir’in esir etmiş olduğu Müslüman kadınlardandı?”

İmam (a.s) şöyle buyurdu; “Cabir b. Abdullah Ensari’nin evine git ve de ki, Muhammed b. Ali seni istiyor.”

Cabir-i Co’fi diyor: Gidip onun kapısını çaldığımda içeriden; “Ey Cabir b. Yezid!” diye seslendi.

Kendi kendime; “Benim Cabir olduğumu nereden biliyor! Oysa Ehlibeyt İmamlarından başka kimse gaybı bilemez. Andolsun ki, dışarı çıktığında bunu ondan soracağım” dedim.

Dışarı çıktığında; “Benim Cabir b. Yezit olduğumu nereden bildin? Halbuki sen içerideydin ve ben kapının eşiğinde idim” diye sordum.

Cevaben şöyle dedi: “Dün akşam mevlam İmam Bakır (a.s), senin Hanefiye hakkında bana soru soracağını haber vermişti ve; “Onu inşallah yarın sabah sana göndereceğim ve seni de isteyeceğim” buyurmuşlardı.”

 Cabir, daha sonra Hule hanımın esir olma olayını, Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın mucizesini vs. olayları anlatıyor.[3]

3-      MANSUR DEVANÎKÎ’NİN HÜKÜMETİNDEN HABER

Ebu Besir şöyle diyor:

Mescitte İmam Bakır (a.s) ile oturmuştuk, bu sırada Davut b. Ali, Süleyman b. Halid ve Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed (Ebu Devanîk) gelip bir köşede oturdular. Onlara dediler ki: “Orada oturan Muhammed b. Ali (İmam Bakır)’dir.” O zaman Davut b. Ali ve Süleyman b. Halid kalkıp Hazretin hizmetine gelerek selam verdiler. Ama Ebu Devanîk olduğu yerde oturdu. İmam Bakır (a.s) buyurdular:

“Kibirli ve gururlunuzun buraya gelmesine mani olan nedir?”

Arkadaşları ona bir mazeret buldular. Sonra İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdular: “Allah’a andolsun ki, çok geçmeksizin o, doğu ve batıya saltanat edecek, halk onun peşine takılacak ve onun karşısında boyun eğecekler. O, sert ve katı bir şekilde hükümet edecektir.”

Davut b. Ali dedi: “Bizim saltanatımız sizinkinden önce midir?”

İmam (a.s) buyurdular: “Evet ey Davut! Sizin hükümetiniz (padişahlık ve saltanatınız) bizim hükümetten öncedir.”

Süleyman b. Halid gidip bu sözleri Ebu Devanîk’e haber verdi. O da Hazretin huzuruna gelerek selam verdikten sonra dedi ki: “Davut b. Ali ve Süleyman b. Halid şöyle-böyle diyorlar, doğru mu?”

İmam (a.s) buyurdu ki: “Ey Ebu Cafer! Sizin devletiniz bizim devletten önce, saltanatınız da bizim saltanatımızdan öncedir. Sizin padişahlığınız, sert ve katıdır; hiçbir kolaylık onda yoktur ve uzun da sürmeyecektir. Allah’a andolsun ki, Emevi saltanatının her gün ve yılına karşılık siz iki beraberi kadar saltanat edeceksiniz. Sizin çocuklarınız, bebeğin oyuncaklarıyla oynadığı gibi saltanatla oynayacaklar; büyüklerinizin oynayacağında ise şüphe yok. Anladın mı?”

Sonra buyurdular ki: “Bizden haksız yere kan dökmediğiniz müddetçe, devletinizin yaygınlaşması ve genişlemesi azalmayacak ama o kanı döktüğünüzde Allah size gazap edecek ve saltanatınızı da sizden alacaktır. Devletinizi yıkacak ve kullarından tek gözlü (Ebu Süfyan ailesinden olmayan) birini[4] size musallat edecek, onun ve yarenlerinin eliyle kökünüzü kazıyacak.”

İmam (a.s) daha sonra susarak bir şey söylemedi.[5]

4-      ÖMER B. ABDULAZİZ’İN               ÖLÜM HABERİ

Ebu Besir diyor:

Mescitte İmam Bakır (a.s) ile birlikteydim, bu sırada Ömer b. Abdülaziz kölelerine dayalı bir halde içeri girdi. Hazret buyurdu: “Bu genç saltanata yetişecek, dört yıl yaşadıktan sonra ölecek. Hakkı olmadığı bir makamda oturduğu için yer ehli ona ağlayacak, gök ehli ise lanet okuyacak.”

(Maksat hilafet makamıdır ki, Ehlibeyt İmamları dışında kimsenin onda hakkı yoktur.) Daha sonraları Ömer b. Abdulaziz padişahlığa yetişti ve adaleti zahir edip yaygınlaştırdı.[6]

5-     CABİR-İ CO’FÎ’NİN İMAM (A.S)’IN EMRİYLE KENDİNİ DELİLİĞE VURMASI

No’man b. Beşir diyor:

(Hac seferinde) uzun boylu bir süvari bir mektup getirerek Cabir’e verdi. Cabir mektubu alıp öptü ve alnına koydu. Zira mektup İmam Bakır (a.s)’dan idi.

Cabir: “Ne zaman server ve baş tacımın hizmetindeydin?”

Süvari: “Az önce.”

Sonra mührü açtı. Mektubu okur okumaz yüzünün rengi ve hatları değişti. Mektubu sonuna kadar okuyup onu sakladı. Artık Kufe’ye kadar onun güldüğünü görmedim.

Kufe’ye gece yetiştiğimiz için ben o gece yattım, sabah erken ihtiramı için onu görmeğe gittim. Ama şaşılacak bir halde onunla karşılaştım. Zira evden dışarı çıkıp bir takım kemikler boynuna asmıştı ve bir kamışa bindiği halde; “Mensur b. Cumhur komutandır; komuta uyan değildir” diyor ve bu tür şiirler okuyordu.

Birbirimize baktık, ama ne o benimle konuştu ve ne de ben onunla. Bu durumdan dolayı çok ağladım. Halk ve çocuklar etrafımızı sardılar. Cabir Kufe meydanına giderek çocuklarla oynuyordu. Halk; “Cabir b. Yezit deli olmuştur” diyorlardı.

Allah’a andolsun ki, çok geçmeden, Hişam b. Abdulmelik tarafından valiye şöyle bir mektup geldi: “Cabir b. Yezit adlı şahsı yakala, boynunu vur ve başını bana gönder.”

Hakim yanındakilere: “Cabir b. Yezid-i Co’fi kimdir?” diye sordu.

Cevabında; “O ilim ehli, fazilet sahibi ve hadis bilgini biri idi. Hacca gidip divane oldu. Şimdi Kufe meydanında kamıştan ata biniyor ve çocuklarla oynuyor” dediler.

 Hakim gelip onu uzaktan seyretti. Çocuklarla oynadığını görünce şöyle dedi: “Hamd O Allah’a ki, beni bu adamı öldürmekten alıkoydu.”

No’man b. Beşir diyor: “Çok geçmeden Mensur b. Cumhur Kufe’ye girip, Cabir’in dediklerini yaptı.”[7]

6-     CABİR B. ABDULLAH ENSARİ’NİN ÖLÜM HABERİ

Cabir b. Abdullah Ensari, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in selamını İmam Bakır (a.s)’a ilettiğinde Hazret ona şöyle buyurdular: “Vasiyetini et, Allah’a doğru yolcusun.”

Cabir ağladı ve arzetti: “Ey seyyidim! Sen bunu nereden biliyorsun? Zira bu Allah Resulü (s.a.a) tarafından bana bildirilen bir ahittir.”

İmam (a.s) buyurdu: “Ey Cabir! Allah’a andolsun ki, Allah-u Teala bana, şimdiye kadar olan ve kıyamet gününe kadar da olacak olan şeylerin ilmini vermiştir.”[8]

7-     BİNEK ÜZERİNDE NAMAZ NASIL KILINIR?

Feyz b. Meter diyor:

İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İmam (a.s)’dan deve üzerinde gece namazı kılmak hakkında soru sormak istiyordum. İmam Bakır (a.s), ben sorumu sormadan buyurdular:

“Peygamber (s.a.a), devesinin üzerinde deve hangi tarafa dönse de namaz kılıyordu.” [9]

8-     İMAM’IN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:

“Bir grup insan İmam Bakır (a.s)’ın huzuruna gelerek; “İmamın haddi ve özellikleri nelerdir?” diye sordular.

İmam (a.s) şöyle buyurdu: “…İmam’ın yanına ne zaman gitseniz O’na ihtiram edin, saygı gösterin ve dediğine iman edin. O’nun üzerine düşen ise sizlere kılavuzluk etmektir. O’nun özelliklerinden biri de şudur: Yanına gittiğinizde heybet ve celalinden O’na bakamazsınız. Nitekim Peygamber (s.a.a) de böyle idi. Ondan sonraki İmam da aynı özelliğe sahiptir.”

Dediler: “Şiilerini tanır mı?”

Buyurdu: “Evet, onları görür görmez.

Dediler: “Bizler sizin Şiilerinizden miyiz?”

Buyurdu: “Evet, hepiniz.

Dediler: “Bunun alametini beyan eder misiniz?”

Buyurdu: “Sizin isminizden, anne ve babanızdan ve kabilelerinizden haber verebilirim.”

Dediler: “Haber ver.”

İmam (a.s) onların isim ve kabilelerinden haber verdi. Onlar da tasdik ettiler. Hazret buyurdu: “Yine sormak istediğiniz; “Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir”[10] ayeti hakkında da haber verebilirim. Geçmişlerimizin ilminden her ne istesek haber veririz (ve temiz ağaçtan maksat bizleriz).”

Daha sonra buyurdular: “Bu kadarı sizleri ikna ediyor mu?”

Dediler: “Bundan azı da ikna ederdi.”[11]

9-     ABBAS OĞULLARINDAN HABER

İmam Bakır (a.s) buyurdu:

“Abbas Oğullarından on iki kişi saltanat edecek ve son dördü ise öldürülecekler. Onlardan biri gırtlak ağrısına yakalanarak boğulacaktır. Bunların ömürleri kısa, müddetleri az, batınları ise pis ve bozuktur. Onlardan biri oldukça fasıktır ve Hadi, Natık ve Gavi lakaplarına sahiptir.”[12]

10-                        HAMZA TAYYAR’IN NİYETİNDEN HABER VERMESİ

Hamza Tayyar diyor:

İmam Bakır (a.s)’ın hizmetine varmak için izin istedim, başkalarına izin verdiler ama bana vermediler. Kederli bir halde evime döndüm ve kendimi evdeki tahtın üzerine attım. Artık uykum kaçtı. Kendi kendime: “Hangi gruba katılayım?” diye düşünmeğe başladım. Falan akideye sahip olan Mürcie[13] fırkasına mı? Filan itikada sahip olan Kaderiye’ye[14] mi? Filan inanca sahip olan Harevriye[15] fırkasına mı? Filan akideye sahip Zeydiye’ye[16] mi? Bunların inançları da hem bozuk ve hem de tezatlarla doludur.

Bunları düşünürken müezzinin ezan sesi yükseldi. Bu esnada kapının çalındığını gördüm. “Kimdir?” diye seslenince, “İmam Bakır’ın hizmetçisiyim” dedi. Dışarı çıkınca; “Mevlana icabet et!” dedi.

Bunun üzerine elbisemi giyip gittim. Hazretin huzuruna vardığımda şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Muhammed! Ne Mürcie’ye katıl, ne Zeydiye’ye, ne Kaderiye‘ye ve ne de Harevriye’ye; bize doğru gel. Sana giriş izni vermem bunlardan dolayı idi.”

 Sonra İmam’ın sözünü kabul ederek O’nun imametine itikat ettim.[17]

11-                        HİŞAM B. ABDULMELİK’İN EVİ

Yezit b. Ebu Hazim şöyle diyor:

İmam Bakır (a.s)’la birlikte Hişam b. Abdulmelik’in yeni yapılan evinin önünden geçiyorduk. Bu esnada Hazret şöyle buyurdu:

“Allah’a andolsun ki, harap olacak! Allah’a andolsun ki, toprağını götürecekler ve Zeyt (Medine’de bir yerin ismi) taşları gözükecek; orası, Nefs-i Zekiyye’nin[18] yeridir.”

Ben hayretle İmam (a.s)’a; Hişam’ın evini harap mı edecek?!” diye sordum.

İmam (a.s); “Evet” diye buyurdular.

İmam (a.s)’ın bu sözünü kulağımla duydum ve o söz sürekli aklımda idi. Hişam öldükten sonra Velid’in emriyle o evin yıkıldığını, toprağının taşındığını ve Zeyt taşlarının gözüktüğünü bizzat kendi gözlerimle gördüm.[19]

12-                        İMAM BAKIR (A.S)’IN ATEŞE GİRMESİ

Cabir-i Co’fi şöyle rivayet ediyor:

(İmamet iddiasında bulunan) Abdullah b. Hasan’ın yanından geçerken bana ve İmam Bakır (a.s)’a küfretti. O olaydan sonra Hazretin huzuruna vardım. Beni görünce gülerek buyurdular: “Ey Cabir! Abdullah’ı gördüğünde sana ve bana küfür mü etti?”

Cevaben; “Evet” dedim.

Şöyle buyurdular: “Şimdi buraya ilk gelecek kişi Abdullah b. Hasan olacak.”

Bu esnada gördüm ki Abdullah içeri girdi. Oturur oturmaz İmam (a.s); “Seni buraya getiren nedir?” diye sordu.

O da: “Siz şöyle böyle iddialarda bulunuyorsunuz ve anne-babanızın, benim anne-babamdan daha üstün olduğunu söylüyorsunuz.”

İmam (a.s): “Yazıklar olsun sana! Haddini aştın” diye buyurdu.

İmam (a.s) bana; “Ey Cabir!” diye seslendi.

Arzettim: “Buyurun efendim.”

İmam (a.s): “Evde bir çukur kaz” diye emretti.

Çukuru kazınca: “Odun getir ve bu çukuru odunla doldur” dediler.

Ben de öyle yaptım. Sonra buyurdular: “Odunu yak.”

Ben de emrini yerine getirdim. Sonra İmam (a.s) buyurdular: “Ey Abdullah b. Hasan! Eğer doğru söylüyor isen, kalk ateşin içine gir ve çık!”

Abdullah dedi ki: “Kendiniz kalkın benden önce ateşe girin.”

Hazret kalkıp ateşin içine girdi; ayağı ile ateşi söndürdü ve sonra da yüzünden ter aktığı halde dışarı çıkarak gelip oturdu. Sonra buyurdu: “Kalk! Allah seni iyilik ve hayırdan uzak etsin. Birçok kimse ve evlatlarının başına gelenlerin senin başına geleceği ne kadar da yakındır!”[20]

13-         İMAM RIZA (A.S)’IN ŞAHADET HABERİ

İmam Bakır (a.s) buyuruyordu:

“Musa b. Cafer’in oğullarından birisi, Emir’ül-Müminin Ali (a.s) ile aynı isme sahiptir. O, Horasan’ın Tus (Meşhed) şehrinde medfun olacak, zehirletilmek suretiyle öldürülecek ve o gurbet şehirde toprağa verilecektir. Allah O’nun hakkını tanıyan ve ziyaretine giden kimseye, Mekke fethinden önce Allah yolunda infak eden (ve İslam düşmanlarıyla cihat yapan) kimselerin sevabını verecektir.”[21]

 

 

 

14-                        KENDİ ŞAHADETİNDEN HABER VERMESİ

İbn-i Ukde ceddinden naklediyor:

Hz. Sadık (a.s) babasının vefat gecesinde O’nun baş ucuna gelip durdu. O sırada O Hazret münacat ile meşgul idi. Eliyle geri çekilmesini istedi ve O da geri çekildi. Münacat bittikten sonra şöyle buyurdu: “Oğulcağızım! Ben bu gece dünyadan ayrılacağım ve bu gece Hz. Peygamber (s.a.a)’in dünyadan göçtüğü gecedir.”

Hz. Sadık (a.s) buyuruyor: “O gece babam bana, babası Ali b. Hüseyin (a.s)’ın kendisine bir bardak içecek vererek içmesini istediğini söyledi. Sonra da buyurdu ki: “Oğlum! Bu gece ölümün bana vaat edildiği gecedir.” Ve aynı gece vefat etti.”[22]

15-                        MEHDİ-Yİ MEV’UD (A.S)’DAN HABER

Ebu’l-Carud, İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:

“Zamanın durumu değiştiğinde halk şöyle diyecekler: “Kâim (Mehdi) ölmüş veya helak olmuştur.” Veya diyecekler: “Hangi derede kayıp oldu?” O’nun yok olmasını isteyenler de diyecekler ki: “Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? O’nun şimdi kemikleri bile çürümüştür.” Ama sizler O’nu bekleyin, O’nun zuhur ettiğini duyduğunuz zaman, karda diziniz üzerinde yürümeli olsanız bile kendinizi O’na ulaştırın.”[23]


 


[1] - Kafi, c. 1, Musa b. Cafer (a.s)’ın doğum babı, s. 476, h. 1

[2] -Cabir-i Co’fi: Tabiinin büyüklerinden ve Ehlibeyt ilimleri ve esrarının hamillerinden idi. Bazı vakitler ondan kerametler görülmüştür. İmam Sadık (a.s) onun hakkında buyuruyor: “Cabir’in bu isimle anılmasının nedeni; müminleri ilmiyle güçlendirmesi nedeniyledir. O, bir ilim deryasıdır ki, her ne kadar ondan alınsa tükenmez.

[3] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 296

[4] - Bu şahıstan maksat, Hulaku Han’dır.

[5] - Usul-u Kafi, s. 8, s. 211, h. 256

[6]- İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 292

(Tarihe göre, Ömer b. Abdulaziz’in saltanatı, Hicri 99’dan başlayıp Hicri 101’e kadar devam etti.)

[7] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 191

[8] - Müntehe’l-Amal, c. 2, s. 60 ve Menakıb, c. 4 s. 196

[9] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 138

[10] - İbrahim: 24

[11] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 297

[12] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 360

[13] - Onların inançları hakkında farklı görüşler vardır. Bazıları Cebriye olduklarını, bazıları Eş’arilere mensup olduklarını, bazıları da onların, imanı dil ile ikrardan ibaret bildiklerini ve amelin tesirini reddettiklerini söylüyorlar.

[14] - Bazıları onların inançlarının şöyle olduğunu diyorlar: “Kul kendi amellerinin yaratıcısıdır; küfür ve iman, ilahi takdir ve meşiyyetle değildir.” Bazıları da onların Mutezile inancına sahip olduklarını söylüyorlar.

[15] - Bunlar, Haricilerden bir grup olup, Kufe yakınlarında Harevra denilen bölgede yaşadıkları için bu adı almışlardır.

[16] - Bunlar, Zeyd b. Ali b. Hüseyin (a.s)’ın İmam olduğuna inanıyorlar.

[17] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 139

[18] - Nefs-i Zekiyye: Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan’dır. Mensur’un hilafeti döneminde Medine’de huruç etmiş ve Mensur’un askerleri Zeyt taşlığında onu öldürmüşlerdir.

[19] - Keşf ul-Ğumme, c. 2, s. 137

[20] - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 319

[21] - Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c. 2, s. 364, h. 3183

[22] - Besair’ud-Derecat, Saffar, s. 502

[23] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 26, h. 5

index