next page

 

HAZRET-İ FATIMA'NIN FAZİLETLERİ

 

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Her varlığın iki yönü vardır. Bir zahiri yönü; yani herkesçe görülebilen, gözlemlenebilen yönü, bir de gözlerden gizli kalan yönü. Peygamberler, masum imamlar ve diğer ilahi insanların gerçek makamları onların herkesçe görünen, bilinen yönlerinde değil, Allah’la olan ilişkilerinde tecelli eden kişiliklerindedir. İlahi şahsiyetleri sırf insanlarla olan ilişkilerinde müşahede edilen yönleriyle değerlendirmek, okyanusun derinliklerini araştırmadan onu kıyıdan görünen dalgalarıyla tanımaya benzer; oysa bu basit bir tanımadan öte bir şey değildir.

İlahi şahsiyetlerin varlık okyanuslarını tanıyabilmek için ilahi yardıma ihtiyaç vardır. İlahi yardım sayesinde insan, ilahi nurları görebilecek bir göze, manevi makamları anlayabilecek bir kalbe sahip olur. Bu ilk aşamadır. İkinci aşamada ise, insan ilahi elçiler tarafından gelen bilgiye muhtaçtır.

Hz. Fatıma’nın (s.a) geceleri ibadetle geçirdiğini tarihte okumak mümkündür. Ama bu amelin Allah katındaki gerçek değerini, Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kızım Fatıma (s.a) geçmiş gelecek bütün kadınlardan üstündür. O vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur. O insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru da gökteki melekler için parlar ve Allah Teala meleklerine şöyle hitap eder. “Ey melekler, bakın benim cariyem (kulum) Fatıma’ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor; kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım.” (1)

Hz. Fatıma’nın (s.a) konuşma ve davranışlarında Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olduğunu tarihten öğrenmek mümkündür; ama onun bütün istek ve arzularında, düşünce ve hareketlerinde rızası Allah’ın rızası, gazabı Allah’ın gazabı olacak bir makama eriştiğini, yani masum olduğunu Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir.

Elbette Hz. Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur. Şüphecilerin imamı olarak tanınan Fahr-i Razi bile, “Hz. Fatıma’nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur” demiştir. Evet, Hz. Fatıma’nın (s.a) birtakım faziletlerini öğrenmek mümkündür ama; onun Allah katındaki makamını bilmek zordur. Bu eserde Hz. Fatıma’yla (s.a) ilgili hadisler çeşitli bölümlere tasnif edilerek tercümeleriyle sunulmuştur. Umudumuz şu ki, özellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarından toplanan bu hadisleri okumakla mümin kardeşler Ehl-i Beyt’i daha iyi tanımaya muvaffak olurlar.

Tevfik Allah’tandır

 

1. Bölüm

 

Hz. Fatıma'nın (a.s) Nutfesinin Cennet Meyvelerinden Oluştuğu Ve Hazretin Hayız Ve Nifasadan Uzak, İnsan Şeklinde Bir Huri Olduğuna Dair

1- Suyutî, "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde, "Subhan-ellezi esra bi-abdihi leylen min-el mescid-il haram…" (2) ayetinin tefsir bölümünün sonunda, Tabaranî'den naklen Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Miraca götürüldüğümde beni cennete dahil ettiler ve ben cennet ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle bir araya geldim ve o, Fatıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzuluyorsam Fatıma'yı kokluyorum."(3)

2- Müstedrek-üs Sahihayn'ın sahibi, kendi senediyle Sa'd İbn-i Malik'ten Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fatıma'nın boynunu kokluyorum." (4)

3- Zehair-ül Ukbâ kitabında İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi. Aişe, Peygambere: “Niçin Fatıma'yı böyle çok öpüyorsun?” dedi. Resulullah (cevabında) şöyle buyurdu: “Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve bütün meyvelerinden bana ikram etti. Bu meyveler benim sulbümde nutfeye dönüştü ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Ben o meyveleri arzu ettiğimde Fatıma'yı öpüyorum, onun kokusu bana cennette yediğim meyveleri hatırlatıyor.” (5)

4- Zehair-ül Ukbâ kitabında Siret-ül Molla'dan naklen Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: "Cebrail cennetten bir elma getirdi, ben onu yedim ve Hatice ile bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice bana: “Benim hamlim çok hafiftir ve sen yanımdan ayrıldığında, karnımdaki bebek benimle konuşuyor…” dedi." (6)

5- Hatib-i Bağdadî, "Tarih-i Bağdad" adlı eserinde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'a (s.a.a): “Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun.?” dedim. Resulullah: “Ey Aişe, ben miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice'yle bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit, onu öpüyorum.” buyurdu." (7)

6- Yine Tarih-i Bağdad'da Hatib kendi senediyle İbn-i Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kızım Fatıma, Hz. Adem soyundan bir hurîdir; ne hayız olur ve ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye adlandırılması, Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir." (8)

7- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İmam Hasan'ın (a.s) doğumu hususunda, Hz. Fatıma'ya hizmet eden Esma adlı kadından şöyle naklediyor: "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Bu doğumda Fatıma'dan nifas ve hayız kanı geldiğini görmedim" dedim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen kızım Fatıma'nın tertemiz olduğunu ve (asla) hayız ve doğum kanı görmediğini bilmiyor musun?” (9)

 

2. Bölüm

 

Hz. Fatıma'nın Anne Rahmindeyken  Annesiyle Konuştuğu, Doğumunun Hz. Havva, Asiya, Gülsüm Ve Meryem'in Yardımıyla Gerçekleştiği Ve Dünyaya Gelirken Secde Ettiğine Dair

Zehair-ül Ukbâ kitabının müellifi, Siret-ül Molla'dan naklen, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Cebrail, bana cennetten bir elma getirdi; ben onu yedim ve Hatice'yle bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile kaldı. Hatice: “Benim kolay bir hamlim var. Sen benim yanımdan ayrıldığında karnımdaki çocuk benimle konuşuyor” diyordu. Hatice, doğum vakti geldiğinde Kureyş hanımlarına haber gönderdi. Ama onlar kabul etmeyerek: “Muhammed'in hanımı olduğun için senin yanına gelmeyiz.” dediler. Bu esnada aniden, güzellik ve nurları vasfedilemeyecek dört hanım Hatice'nin huzuruna geldi; onlardan biri: “Ben senin annen Havva'yım”, diğeri: “Ben Mezahim kızı Asiye'yim”, öbürü: “Ben Musa'nın bacısı Gülsüm'üm”, dördüncüsü: "Ben İmran'ın kızı ve İsa'nın annesi Meryem'im” dedi ve sözlerine şunu eklediler: “Kadınların yapması gereken işi üstlenmek ve sana yardım etmek için geldik.”

Hatice diyor ki: "Böylece Fatıma (s.a) dünyaya geldi ve secde halinde yere düştü; ama parmağını göğe doğru kaldırmıştı." (10)

 

3. Bölüm

 

Hazrete Fatıma Ve Betul İsimlerinin Verilmesinin Sebebi Ve Hazretin Künyesi

Birinci bölümde İbn-i Abbas'ın Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi naklettiğini zikrettik: "Onun Fatıma (kesilmiş), diye adlandırılması Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir."

Şimdi bu husustaki diğer hadislere de bir göz atalım:

1- Zehâir-ül Ukbâ kitabında nakledildiği üzere Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, neden Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirildiğini biliyor musun?" Ben (Ali): "Neden Fatıma diye isimlendirilmiş ya Resulullah?" diye sordum. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Çünkü Allah (azze ve celle) kıyamette onu ve onun soyundan gelenleri cehennem ateşinden kesmiş, ayırmıştır."

Muhibbuddin Taberî, İmam Ali Rıza'nın (a.s) kendi Müsned'inde bu hadisi şu ibareyle naklettiğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hakikaten Allah (azze ve celle) kızım Fatıma'yı ve onun evlatlarını ve onları sevenleri ateşten kesmiş, ayırmıştır. Bunun için Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirilmiştir." (11)

2- Kenz-ül Ummâl'da bu hadis şöyle nakledilmiştir: "Onun Fatıma diye adlandırılması, Allah'ın onu ve onu sevenleri ateşten uzaklaştırmış olduğu içindir."(12)

3- İbn-i Esir, "en-Nihaye” adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma, "Betûl" (ayrılan) diye adlandırılmıştır. Çünkü o, kendi zamanının kadınlarından fazilet, din ve soyluluk yönünden ayrılmış (ve seçkinlik kazanmış)tır." (13)

Bazıları da dünyadan kopup Allah'a yöneldiği için bu adı aldığını söylemişlerdir.

Ubeydet-ül Harevî de "Garibeyn" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma'nın "Betûl" diye isimlendirilmesi, eşsiz olduğu içindir."

4- İbn-i Esir, “Üsd-ül Gabe” adlı kitabında, Hz. Fatıma'nın hayatını anlatırken şöyle yazıyor: "Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" (babasının annesi) idi." (14)

5- İbn-i Abdülbirr, "el-İstiâb" adlı kitabında İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" idi." (15)

 

4. Bölüm

 

Hz. Fatıma'nın Birçok Yönden Hz. Resulullah'a Benzediğine Dair

1- Sahih-i Tirmizî, kendi senediyle Resulullah'ın zevcesi Aişe'den şöyle nakletmiştir: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vakarında Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim."

Ve yine şöyle demiştir: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına geldiğinde, Peygamber yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına geldiğinde, Fatıma yerinden kalkar, onu öper ve kendi yerinde oturturdu." (16)

2- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Aişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Ben, Fatıma kadar konuşma ve sohbetinde Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim. Fatıma, Resulullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu." (17)

Müstedrek-üs Sahihayn'in sahibi şöyle demiştir: "Bu hadis, Buharî ve Müslim'in, sahih hadis için zikrettikleri şartları taşımaktadır."

Bu hadisi, Beyhakî de kendi Sünen'inde şu ekle nakletmiştir: "Peygamber de, (s.a.a) Fatıma'nın yanına geldiğinde Fatıma, ona hoş geldin der, yerinden kalkıp babasının elinden tutar ve öperdi."

3- İmam Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, Enes İbn-i Malik'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Hiç kimse Hasan İbn-i Ali (a.s) ve Fatıma (s.a) kadar Resulullah'a (s.a.a) benzemiyordu." (18)

4- Müslim kendi Sahih'inde, Hz. Fatıma'nın faziletleri babında, Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: "Peygamberin (s.a.a) hanımlarının hepsi (onun huzurunda) bir araya toplanmış oldukları bir sırada Fatıma geldi. Yürüyüşü Resulullah'ın (s.a.a) yürümesi gibiydi. Resulullah (s.a.a): "Hoş geldin kızım!" dedi ve sonra onu sağ veya sol yanında oturttu…" (19)

Bu hadisin devamı vardır. Geriye kalan kısmını 9. bölümde nakledeceğiz. İbn-i Mace, Ahmed İbn-i Hanbel ve hadis alimlerinden birçokları bu hadisi nakletmişlerdir.

5- Muttakî, Kenz-ül Ummâl'da, Aişe'den şöyle nakleder: "Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) saçından çok öperdi." (20)

Bu hadisi, İbn-i Asakir de nakletmiştir.

6- İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder: "Peygamber (s.a.a) her seferden döndüğünde, Fatıma'yı (s.a) öperdi." (21)

Bu hadisi, Heysemî de Mecma-üz Zevâid'de nakletmiş ve Taberanî'nin de "el-Evsat" adlı eserinde bu hadisi naklederek, râvilerinin hepsinin güvenilir olduklarını kaydettiğini sözlerine eklemiştir. Yine Muhibbiddin Taberî de "Zehâir-ül Ukbâ" adlı kitabında bu hadisi zikrederek, İbn-i Seri'nin de bu hadisi tahriç ettiğini söylemiştir.

7- Muhibbuddin Taberî Aişe'den naklen şöyle yazıyor: "Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Fatıma'nın boğazının altındaki çukurdan öptü." (22)

Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Harbî'nin de naklettiğini ve Molla'nın da kendi Sire'sinde tahriç ettiğini kaydetmiştir. Sonuncu nakilde şu ek de yer almıştır: "Ben Resulullah'a (s.a.a); "Şimdiye kadar yapmadığın bir işi yaptın" dedim. Resulullah şöyle buyurdu: "Ey Aişe, ben cenneti arzu ettiğimde Fatıma'nın boğazının altındaki çukuru öperim.”

Birinci bölümde de Aişe'nin hadisinde "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun?" dedim…" ve İbn-i Abbas'ın hadisinde de "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi…" cümlelerinin yer aldığını naklettik.

 

5. Bölüm

 

Hz. Fatıma (a.s) İle Babasının Arasında Olan Sevgi Ve Muhabbete Dair

1- Müslim kendi Sahih'inde, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini naklediyor: "Resulullah (s.a.a) Beytullah'ın (Kâbe'nin) yanında namaz kılıyordu, Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti. Ebu Cehil; "Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (s.a.a) boynunun üzerine koyabilirsiniz?" dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olanı kalkıp onu aldı ve Resulullah (s.a.a) secdeye gittiğinde onu Peygamberin boynunun üzerine koydu. Onlar, birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Ben de durup bakıyordum. Eğer gücüm olsaydı, onu Resulullah'ın (s.a.a) üzerinden alırdım. Peygamber (s.a.a) öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kızdı. Hz. Fatıma (s.a) gelip onu bir kenara attı ve sonra o adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı. Peygamber (s.a.a) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı. Şöyle beddua etti: "Allah'ım! Sen Kureyş'i cezalandır!" Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar, Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Rabia oğlu Şeybe ve Utbe oğlu Velid, Halef oğlu Ümeyye ve Ebu Muit oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!" Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."

İbn-i Mes'ud diyor ki: "Andolsun Muhammed'i (s.a.a) hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir savaşında, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülerek cesetlerinin kuyuya atıldığına şahit oldum." (23)

Bu hadisi, Buhârî de kendi Sahih'inde nakletmiştir. Yine bu hadisi Nesai ve Ahmed de kendi hadis kitaplarında nakletmişlerdir.

2- Sahih-i Müslim'de, Ebu Hâzım'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Sehl İbn-i Sa'd, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Uhud savaşında aldığı yara hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap verdi: "Resulullah'ın (s.a.a) yüzü yaralanmış, azı dişi kırılmış ve başındaki miğferi ezilmişti. Resulullah'ın kızı Fatıma, (salamullahi aleyha) Peygamberin yüzündeki kanı yıkıyor ve Ali İbn-i Ebu Talib de (a.s) kalkanıyla su döküyordu. Fatıma, (s.a) suyun kanı daha da artırdığını görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü alıp yaranın üzerine sürdü, böylece kan kesildi." (24)

Müslim, bu hadisi başka bir senetle de Ebu Hâzım'dan naklediyor. Müslim'in bu nakline göre hadisin başı şöyledir:

Sehl İbn-i Sa'd'den Resulullah'ın (s.a.a) yaralanması hakkında sorulunca onun şöyle cevap verdiğini duydum: “Andolsun Allah'a ki, ben, Resulullah'ın (s.a.a) yarasını yıkayanı ve ona su dökeni tanıyorum ve ne ile tedâvi edildiğini biliyorum…”

Sonra da hadisi yukarıda zikrettiğimiz şekilde nakletmiştir. Buharî de bu hadisi Sahih'inde nakletmiştir.

3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Sa'leb el-Haşenî'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) her yolculuktan döndüğünde mescitte iki rekât namaz kılmayı severdi. Mescitten çıktıktan sonra, hanımlarının yanına gitmeden önce mutlaka Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye giderdi. Resulullah (s.a.a) yine savaşlardan birinden dönmüştü, mescide gidip iki rekât namaz kıldı, sonra da Hz. Fatıma'yı görmeye gitti. Fatıma (s.a), Resulullah'ı (s.a.a) karşılayarak Peygamberin yüzünü ve gözlerini öpmeye ve ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) "Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Fatıma (a.s): "Senin renginin sarardığını görüyorum (bu yüzden ağlıyorum)." dedi.

Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, Allah (azze ve celle) babanı öyle (önemli) bir iş için meb'us etmiştir ki, Allah o iş sebebiyle yeryüzündeki her bir çadır ve kulübeye izzet veya zillet sokar. Bu işin kapsayışı gecenin her tarafı kapsaması gibidir." (25)

Kenz-ül Ummâl'da, bu hadisin naklinden sonra şu sözler kaydedilmiştir: "Bu hadisi, Taberanî el-Kebir'de nakletmiştir. Keza; bu hadisi, Heysemî Mecma-üz Zevâid'de nakletmiştir."

Heysemî'nin nakline göre hadisin orta kısmı şöyledir: "…Resulullah (s.a.a): "Neden böyle ağlıyorsun?" buyurdu. Fatıma: "Senin bitkin ve yorgun olarak eski bir elbise içinde olduğunu gördüğüm için ağlıyorum." dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ağlama! Gerçekten Allah (azze ve celle)…”

4- Muhibbuddin Taberî, Zehâir-ül Ukbâ kitabında, Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Biz Resulullah (s.a.a) ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fatıma (s.a), Resulullah'a bir parça ekmek getirdi ve ekmeği ona uzattı. Resulullah (s.a.a) "Nedir bu?" diye sorduğunda Fatıma: "Çocuklarım için pişirdiğim ekmeğin bir parçasını sana getirdim." dedi. Resulullah (s.a.a) (onu yiyerek) şöyle buyurdu: "Kızım, bu ekmek üç günden sonra babanın yediği ilk yiyecektir." (26)

 

6. Bölüm

 

Resul-i Ekrem’in (s.a.a) Yolculuğa Çıktığında En Son Vedalaştığı Ve Yolculuktan Döndüğünde İlk Görüştüğü Kimsenin Hz. Fatıma Olduğuna Dair

1-Ebu Davud, kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a) hizmetkârı Sevban'dan şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk uğradığı kimse, yine Fatıma (s.a) olurdu…" (27)

Bu hadisi, Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, keza Beyhakî de kendi Sünen'inde nakletmiştir.

2- Zehebî, Müstedrek-üs Sahihayn'in hamişinde basılan "Telhis" adlı kitabında şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) savaşçılarla birlikte Medine'den çıkmak istediğinde en son vedalaştığı şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; döndüğünde de görüştüğü ilk şahıs, yine o olurdu…" (28)

3- Yine Hakim, adı geçen kitapta İbn-i Ömer'den şöyle naklediyor: "Peygamber (s.a.a) yolculuğa çıktığı zaman en son görüştüğü şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk görüştüğü şahıs, yine o olurdu."

Hakim bu hadisi başka bir senetle de nakletmiştir ve bu ikinci nakilde şunları da eklemiştir: "Resulullah (s.a.a) ona: "Babam ve annem sana feda olsun!" derdi." (29)

4- Yine Hakim mezkur kitabında, Ebu Sa'lebe'den neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) savaş veya yolculuktan döndüğünde, mescide gider ve orada iki rekât namaz kılardı; sonra Fatıma'yı görmeye giderdi ve daha sonra hanımlarının yanına gelirdi." (30)

Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.

Önceki bölümde Ebu Sa'lebe'nin hadisi genişçe geçti.

5- İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika'da, Ahmed (İbn-i Hanbel) ve diğerlerinin şu hadisi zikrettiklerini kaydetmiştir (İbn-i Hacer hadisi özetleyerek nakletmiştir): Resulullah (s.a.a) yolculuktan döndüğünde, Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye gider ve uzun süre onun yanında kalırdı. Bir defasında Hz. Fatıma (s.a) iki gümüş bilezik, bir kolye, bir küpe takmış ve kapısına da perde asmıştı. Resulullah (s.a.a) her zamanki gibi onu görmeye geldi; ama yanından ayrıldığında rahatsız olduğu yüzünden belli oluyordu. Gelip minberinin üzerinde oturdu.

Fatıma (s.a), süslendiği ve zinet eşyaları taktığından dolayı Resulullah'ın (s.a.a) rahatsız olduğunu anladı. Bu yüzden onları çıkarıp Allah yolunda harcaması için Resulullah'a gönderdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Babası feda olsun ona; (yapması gerekeni) yaptı." Bu sözü üç defa tekrarladı ve buyurdu ki: "Dünya Muhammed ve Âl-i Muhammed'e yakışmaz. Eğer dünyanın Allah yanında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, hiçbir kafire ondan bir yudum su bile içirmezdi." Sonra kalkıp Fatıma'nın (s.a) yanına gitti.

İbn-i Hacer demiştir ki: Ahmed İbn-i Hanbel kitabında şunu da eklemiştir: Peygamber (s.a.a) Sevban'a, o zinet eşyalarını ashabından birilerine vermesini ve Fatıma'ya Yemen kumaşından bir gerdanlık ve fil dişinden yapılmış iki bilezik almasını emretti ve buyurdu ki: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir ve ben bunların kendi zevklerini dünya hayatında yaşayıp bitirmelerini istemiyorum." (31)

 

7. Bölüm

 

Hz. Fatıma'nın (s.a) Ev İşlerini Görmesi Ve Resulullah'ın (s.a.a) Ona Tesbihi Öğretmesine Dair

1- Buhârî Hz. Ali'den (a.s) naklediyor ki: Fatıma (s.a) el değirmenini çevirmekten dolayı rahatsız olmuştu. (O sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir cariye getirmişlerdi. Hz. Fatıma, Resulullah'ı görmek için evinden çıktı, ama onu bulamadı. Aişe'yi görünce durumu ona anlattı. Resulullah (s.a.a) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) bizim yanımıza geldi. Biz bu sırada yatakta idik; kalkmak istedim, ama o, "Yerinizde durun!" buyurdu. Sonra gelip ikimizin arasında oturdu. Öyle ki ayaklarının soğukluğunu göğsümün üzerinde hissediyordum. Ve buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz? Yatarken 34 defa tekbir getirin (Allah-u Ekber deyin), 33 defa Sübhanellah ve 33 defa da Elhamdulillah söyleyin! Bu sizler için cariyeden daha iyidir." (32)

Buhârî, bu hadisi Sahih'inin diğer bir babında da nakletmiştir. Yine bu hadisi, Müslim ve Ebu Davud da kendi Sahih'lerinde nakletmişlerdir.

2- Ebu Davud, Ebu-l Verd İbn-i Semame'den nakletmiştir ki, Hz. Ali (a.s) İbn-i A’bed'e şöyle buyurdu: “Acaba kendim ve Resulullah'ın kızı Fatıma ile ilgili sana bir şey anlatayım mı?” Sonra şöyle buyurdu: “Resulullah'ın (s.a.a) en çok sevdiği şahıs Fatıma idi. O benim evimde bulunduğu sırada el değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu. (Bu sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir köle getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya: “Babanın yanına gidip sana bir hizmetçi vermesini istemez misin?” (Fatıma bu iş için Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resulullah konuşuyordu; utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.

Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resulullah (s.a.a), yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: “Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği ne idi?” Fatıma susup bir şey söylemedi.

Ben dedim ki: "And olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona: "babandan sana bir hizmetçi vermesini iste" dedim.

Sonra Ebu Davud Resulullah'ın (s.a.a), Hakem'in hadisinde yer aldığı bir şekilde ona cevap verdiğini söylemiştir.

Ebu Davud'un, Hakem'in hadisindeki mazmundan maksadı, bizim bu hadisden önce Buhârî ve Müslim'den naklen zikrettiğimiz hadiste geçen cevaptır. Yani Resulullah (s.a.a) cevapta buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz…?" (33)

Bu hadisi Ebu Nuaym da "Hilyet-ül Evliyâ" adlı eserinde özetle nakletmiştir.

3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ kitabında Züheri'den nakletmiştir ki: Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma o kadar el değirmeni ile buğday öğüttü ki, elleri kabararak nasır bağladı ve el değirmeninin izi onun elinde kaldı. (34)

4- Ahmed İbn-i Hanbel, Enes İbn-i Malik'den şöyle rivayet etmiştir: Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah (s.a.a) ona: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O şöyle dedi: Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun (el değirmeni ile) buğday öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm; ona dedim ki: "Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım, sen değirmeni çevir."

Hz. Fatıma: "Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim…" dedi. Bu yüzden, geç kaldım." Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin" (35)

5- Kenz-ül Ummâl'da Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın deve tüyünden bir abâya bürünüp buğday öğüttüğünü gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, dünyanın acılarına sabret ki, yarın ahiretin bol nimetlerine kavuşasın." (Bunun üzerine) şu ayet nazil oldu : "Ve elbette yakında Rabbin, öyle şeyler verecek ki sana, sonunda râzı olacaksın." (36)

Kenz-ül Ummâl'ın sahibi şöyle yazmıştır: "İbn-i La'l, İbn-i Murdeveyh, İbn-ün Neccar ve Deylemî de bu hadisi zikretmişlerdir."

Keza Suyutî "ed-Dürr-ül Mensur" adlı eserinin Duha suresinin tefsiri bölümünde bu hadisi nakletmiş ve bu hadisi, Asakirî'ninde "Mevâiz" adlı eserinde kaydettiğini bildirmiştir.

 

 

(1) - Bihar-ül Envar, c.28, s.37

(2) - İsra/1

(3) - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.

(4) - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.

(5) - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

(6) - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.

(7) - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

(8) - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.

(9) - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.

(10) - Zehâir-ül Ukbâ, s.44

(11) - Zehâir-ül Ukbâ, s.26

(12) - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.

(13) - en-Nihâye, "Betele" maddesi

(14) - Üsd-ül Gâbe, c.5,s.520.

(15) - el-İstiâb, c.2, s.752.

(16) - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3807, Sahih-i Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.172, Edeb-ül Müfred, s.136. Feth-ül Bâri, c.9, s.200.

(17) - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154 ve 159. Edeb-ül Müfred, s.141. el-İstiâb, c.2, s.51. Sünen-i Beyhâki, c.7, s.101.

(18)- Müsned-i Ahmed, c.3, s.146 hadis no: 12213.

(19)- Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü. Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209. Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.

(20) - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111. Feyz-ül Kadir, c.5, s.176.

(21) - Üsd-ül Gâbe, c.5, s.512. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.42. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

(22) - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.

(23) - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350, 3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717, 2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis no: 3537, 3766.

(24) - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763.

(25) - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.3. Kenz-ül Ummâl, c.1, s.77. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.262.

(26) - Zehâir-ül Ukbâ, s.47.

(27) - Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac bölümü, Müsned-i Ahmed, c.5, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i Beyhaki, c.1, s.26.

(28) - Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s.489.

(29) - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159.

(30) - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.155.

(31) - es-Savaik-ul Muhrika, s.109.

(32) - Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no: 2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330, 3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906. Sahih-i Ebi Dâvud, c.3,  hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.

(33) -  Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.

(34) -  Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.41.

(35) - Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.

(36) - Kenz-ül Ummâl, c.6, s,296. ed-Dürr-ül Mensur, Duhâ suresinin tefsiri.

 

next page