uğruna gazveni yap ve kafirleri katlet. " Usame sancağı bağlanmış olarak yola çıkar
.
Ancak kendisi de onu Burey'deye verir ve şehrin dışındaki "Cüruf denilen yerde toplanıp beklerler. Evet, görüp duydukları ve acele etmelerini icap ettirecek açık nassa rağmen ağır davranıp beklediler. Oysa Peygamber (s.a.a) "Sabaha karşı saldır, acele et" demişti. Fakat bu emirlerin hiçbirini yerine getirmedikleri gibi bazıları Üsame'nin kumandan tayin edilmesi hakkında ayıplayıcı laflar söylemekten geri kalmadılar. "Nitekim daha önce babasının kumandanlığı hakkında da aynı lafları söylemişlerdi. Ve Peygamber'in (s.a.a) bütün bu gayretine rağmen yine de orada beklerneye devam ederler. En sonunda (s.a.a) sabrı taşar ve bu derece Yüzsüz itirazlarına şiddetle sinirlenir. Kalkar ve başı bağlı, ateşli vücudu, kadife örtüsüyle sarılı bir şekilde dışarı çıkar. (4) O gün Rebi'ül Evvelin 10'u ki, vefatından sadece iki gün önceydi. Minbere çıkar, Allah'a hamdü sena ettikten sonra şöyle der:

"Ey insanlar! Usame'yi tayin edişimden dolayı,
bazılarınızın bazı laflar ettiğini duydum. Eğer onu tayin etmem hakkında konuştuysanız, daha önce babasını tayin ettiğimde de konuşmuştunuz. Allah'a yemin ederim ki, bu vazifeye babası nasıl layık idi ise, kendisi de aynı şekilde buna layıktır."

 
Ve onları gayret etmeleri için teşvik etmeye koyulur. Onlar ise kendisi ile vedalaşıp şehirden ayrılır. Ve askerin toplanmış olduğu yere (Cüruf) giderler. Ne var ki hastalığı daha da ağırlaşır, fakat yine de:

 "Usame'nin ordusunu teçhiz edin. Usame'nin ordusunu gönderin" demeye devam ederse de onlar ağır. davranmaktan vazgeçmezler. Nihayet 12 Rebi'ül Evvel Pazartesi günü gelmişti. Usarne, askeri toplandığı yerde bırakıp Peygamber'in (s.a.a) yattığı eve gelir. Yanına girer. Peygamber ona yine: "Allah Teala'nın bereketi ile git" der. Usame, O mübareke veda edip'yanından çıkar ve askerin toplanmış olduğu yere gider. Fakat az sonra tekrar beraberinde Ömer, Ebu Bekir ve Ubeyde ile geri döner. Peygamber'in yanına vardıklarında o mübarek canını teslim ediyordu. Ve o gün, O -canım ve bütün alemlerin canları ona feda olsun- vefat eder. Ordu geri döner, sonra o orduyu dağıtmaya niyet ederler. Ebu Bekir' e bu niyetlerini açıp azami şekilde ısrarlarda bulunurlar. Fakat halife bu isteklerini kesinlikle reddedince, bu sefer Omer b. Hattab ona Ansar'ın elçisiymiş gibi gelip, Usame'yi azletmesini ve yerine başka birini tayin etmesini ister
.
Peygamber (s.a.a) onların tenkidine sinirlenmesini ve o hasta haliyle çıkıp Usame'nin emrinde olmalarını ve hiç vakit kaybetmeden sefere çıkmalarını tembih ve tekit etmesini unutmaları hiçte uzun sürmemiş, halifeye gelip ilkin ordunun dağtılmasını, bunu kabul etmeyince de Usame'nin yerine başka birinin tayin edilmesini istemişler. Nitekim halife Ebu Bekir ayağa kalkıp Ömer'i sakalından tutup: "Annen sensiz kalsın ya Ömer! (5) Onu Peygamber (s.a.a) tayin etti, sen ise benden azlini istiyorsun öylemi? Nihayet orduyu gönderirler. (Az kalsın bunu da yapmayacaklardı.) Usame 30 bin savışçıyla yola çıkar, bunların bini süvari idi. (6) Fakat yine de Resulullah'ın (s.a.a) o orduya katip yerleştirdiği kişilerden bazıları çekilmiş ve gitmemişlerdi.

Halbuki Peygamber (s.a.a): Şehristani'nin Milel ve Nihel kitabinin dördüncü mukaddimesinde irat ettiğine göre:

"Usame 'nin ordusunu teçhiz edin,
o ordudan çekilip kim geri kalırsa ona Allah 'ın laneti olsun" diye buyurmuştur."

Siz de biliyorsunuz ki, ilk önce gitmek istememeleri, sonra da ordudan çekilip beraber gitmemelerinin nedeni, siyasetlerin üslerini tahkim etmeye dayanmaktadır. Bunda da, nassa itiraz etmeden uymayı terk edip kendi görüşlerini tercih etmişler- dir. Çünkü gitseler de gitmeseler de ordu gidecekti. Ya hilafet? Tabii ki giderlerse kendilerine ondan hiçbir pay verilmeyecek ve mutlaka bertaraf olacaklardı. Oysa Peygamber (s.a.a) onların gitmesini ve meydanın Hz. Ali'ye (a.s) kalmasını istemişti ki, onlar dönünceye kadar hilafet meselesi halledilmiş ve Hz. Ali'nin halifeliği perçinlenmiş olacak, o zaman da ihtilafa girmekten dahi uzak kalacaklardı. Esasen, Usame'yi henüz on yedi yaşındayken onların başına kumandan tayin etmekteki maksadı,
bazı şahısların dizginini çekmek, laf dinlemeyip başını alıp gidenleri durdurmak ve geleceğin emniyetini birbirleriyle rekabet yapacak olan kişilerin nizamından korumak içindi. Ne var ki Peygamberin (s.a.a) niyetinin farkına vardılar ve dolayısıyla Üsame'nin kumandanlığını ayıplayıp yola çıkmakta ağır davrandılar. Ta ki. Peygamber (s.a.a) Rabbi'ne kavuşuncaya kadar Cürüf'ten ayrılmamayı tercih ettiler. Hatta vefatından sonra dahi bazen orduyu dağıtmayı bazen de Üsame 'yi azletmeye kalkıştılar . Nihayet sonunda duyduğunuz gibi, bir çoğu ordudan ayrılıp birlikte gitmekten vazgeçtiler
.
İşte size açık nasları bir tarafa bırakıp taabbüt etmedikleri beş durum. Bunu da kendi siyasi görüşlerini üstün tuttuklarından ve o görüşleri. Peygamber'in (s.a.a) naslarına taabbüt etrneğe tercih ettiklerinden dolayı yapmış oldukları muhakkaktır. Vesselam. (ş)

DİPNOT
1- Bütün Siyer ve haber ehli, Ebu Bekir ve Ömer'in bu askeri birliğin içinde olduklarında müttefiktir. Bunlardan istediklerinize bakın. Bilhassa Halebi bu hadiseyi naklederken, zarif bir hikaye irat ederek der ki: "Abbasi halifelerinden Mehdi Basra ya girdiğinde, zekası ile meşhur fakat o zaman çocuk yaşta sayılan İyas b. Muaviye yi, arkasından dört yüz sakallı ve cüppeli olduğu halde görür. Yanındakilere: Of! şu sakallılara bakın. Bu çocuğun arkasından yürüyeceklerine, kendi aralarından onlara önderlik yapacak bir Şeyh bulamıyorlar mı? Sonra Mehdi İyas'a dönüp: Ey genç! Senin yaşın kaç? diye sorar, İyas şu cevabı verir: "Allah Müminlerin emirine uzun ömürler versin, Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer'in de içinde bulunduğu bir orduya kumandan tayin ettiği Usame b. Zeyd'in o zamanki yaşındayım.

 Mehdi: Önde yürümeye devam et, Allah seni mübarek eylesin. Halebi diyor ki: O zaman İyas on yedi yaşındaydı.
"

2-
Ömer, her zaman Usarne'ye: "Peygamber (s.a.a) öldüğünde sen benim emirimdin (kumandam)" derdi.. Bu hadisi Halebi ve daha birçok hadisçi ve tarihçi nakleder.

3- Übna: Suriye'nin Belka şehrine ait bir Nahiye olup Müte'ye de yakındır.

4- Her kim bu askeri birlikten bahsettiyse, mutlaka onların Usame 'yi kumandan tayin etmesine ta'nını (ayıplamada bulunduklarını) Peygamber'in sinirlenip zikrettiğimiz vaziyette çıkıp bahsettiğimiz hutbeyi okuduğunu zikretmiştir, İbn-i Said'in Tabakatına, Halebi ve Dehlani'nin Siretlerine bakabilirsiniz.

5- Bu hadisi Halebi ve Dehlani, siretlerinde naklettikleri gibi, Taberi de; Tarihinin 11. yılın hadiseleri bahsinde zikreder.

6- Usarne, "Übna" ehline baskını gerçekleştirir, evleriri yakar ve ba-
basının katilini katledip muzaffer olarak geri döner. En önemlisi de
bu vakada Müslümanlardan kimse ölmez, çok şükür.




MEKTUP 91     19 Rebi'ül Evvel 1330

1- Üsame'nin ordusuna karşı davranışlarının mazereti.
2- Orduya katılmayanlara lanet okumak, hadiste nakledilmemiştir.

1- Evet dediğiniz gibi Resulullah (s.a.a) Usame gazvesinde onları teşvik etmiş ve acele etmelerini emretmişti. Hatta Usameye: "Sabahtan yola çık" deyip akşama beklememesi için tembih te bulunmuştu. Fakat ne var ki kendisi ondan sonra fasılasız hastalığa maruz kaldı. Hatta zaman, zaman ağırlaşıp, ashabı ve yakınları haklı olarak korkmaya başladılar. Onun için bu vaziyette iken ondan ayrılmak istemediler. Cüruf'te toplanıp bu vaziyette iken ondan ayrılmak istemediler. Cüruf'te toplanıp vaziyetin nereye varacağını beklediler. Bu da elbette ki ona şefkatlerinden ve kalplerindeki derin sevgidendir. Ağır davranmalarındaki maksatlarında ancak iki neticeden birini beklemek olabilirdi. Ya sıhhatine kavuşur ve yürekleri rahat eder, ya da cenazesinin teçhizi ile şereflenmeye muvaffak olup, ondan sonra başlarına geçecek olan kimseyi seçip yerini perçinlemek. Onun için bu bekleyişlerinde mazur sayılır ve bunda hatalı değillerdir.

Resulullah (s.a.a) henüz vefat etmeden Usame'nin kumandanlığı hakkında tenkit edici laflar etmeleri ise, sadece yaşının küçük olduğundan ileri gelmektedir. Zira kendileri yaşlı başlı insanlardı. Ve yaşlıların kendilerinden, çok daha küçük yaşta olan gençlerin emri altında olmayı hazmedemeyip, gururlarının onu reddetmesi tabii bir insiyaktır. Onun kumandanlığına tepki göstermeleri kendilerinden doğmuş bir bidat değil, o sadece insan oğlunun beşeri cibilliyetinin iktizasıdır. Tetkik edin.

Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra Usame'nin azlini istemeleri ise, ona bazı alimler 'şu mazereti göstermişlerdir: Onlar Ebu Bekir'in, onu azletmekte, maslahatın iktizası bakımından, kendiler
ine muvafakat etmeyi tercih edeceğini zannetmişlerdi.

Kendi nazariyelerine göre böyle dediler. Fakat insaflı konuşmak gerekirse, bendeniz Usame'nin azlini istemelerine aklın kabul edeceği hiç bir taraf göremiyorum. Özellikle Peygamber (s.a.a) tenkitlerine azami derecede sinirlenip, ateşli ve başı bağlı bir vazi- yette çıkıp, rninberden okuduğu hutbe ile onların bu kusurlarını herkese duyurduktan sonra. Evet bu olaydan sonra mazeretIerinin hakikatini ancak Cenabı Allah bilir.

          Orduyu iIgaya kalkışmalarına ve Ebu Bekir' e bu hususta ısrar etmelerine gelince: Bu da merkez şehir olan Medine'nin korunmasıyla ilgili bir davranıştır. Zira kuvvetten yoksun ve askerden uzak kalacağı için müşriklerin girişeceği herhangi bir baskına karşı ihtiyatlı olmanın gerektiğine inanmalarındandır. Nitekim Peygamber(a.s)ın ölümüyle, nifak hemen baş gösterip, Yahudi ve Hıristiyanlann hırsları arttı. Hatta Araplardan bazılan da zekat vermekten sakınmaya başladılar. O zaman sahabeler Ebu Bekir Sıddıka, Usame'yi seferden men etmesini teklif ettiler, Sıddık ise, onlara şu cevabı verdi: "Vallahi beni kuşların kapıp götürmesi, bu girişimde bulunmaktan daha kolay ve daha sevimlidir."

Bu, bizim ashab'ın Sıddık hakkında naklettikleri, Sıddık'ın dışındakiler ise, ordunun dağıtılmasını teklif etmekte mazurlar, zira İslam'ı korumakta ihtiyatlı olmaktan başka hiçbir maksatlan yoktur.

Ebu Bekir, Ömer ve diğerlerinin orduya katılmaktan geri kalıp Usamey'le beraber gitmemelerinin nedeni ise, İslami memleketi kuvvetlendirmek, Muhammed devleti teyit etmek ve hilafeti muhafaza etmektir. Zira o günlerde din ve din ehli, ancak hilafeti muhafaza etmekle bekası sağlanabilirdi.
2- Şehristani'nin "Milel ve Nihel" kitabından naklettiklerinize gelince, biz onu rivayet edilmişse de isnat ve mesnetsiz bulduk. Halebi ve Seyyid Dehlani Siretlerinde: "Bu hadis aslen hiç nakledilmemiştir" diye yazıyorlar. Siz -Allah selametinizi versin- eğer Ehl-i Sünnet yolundan bu hususta gösterebileceğiniz bir hadis varsa bize rehber olun. Vesselam.(s)



MEKTUP 92         22 Rebi'ül Evvel 1330

1- Mazeretleri dediklerimizi geçersiz kılmaz.
2- Şehristani'den naklettiğimiz, müsned bir hadisle varittir.

1- Demek Usame'nin ordusundan ayrılıp birlikte gitmedikle
rini ve daha önce de yola çıkmaları emredildiği halde Cürufta o sınırlı müddeti beklediklerini beyan ettiniz. -Allah sizin selametinizi versin-

Ayrıca, Usame'nin kumandanlığı hakkında, gördükleri ve işittikleri naslara rağmen ta'nda bulunup ayıpIadıklarını da tespit etmişsiniz.

Onun kumandanlığı hakkında ayıplamada bulunmalarından Peygamber (s.a.a) kızdığı halde, daha sonra Ebu Bekir'den azli istediklerini de teslim ediyorsunuz. Hatta ateşi olduğu halde çıkıp minberden onların kusurlarını açıkça içeren hutbesini,
tarihi olaylardan sayılacağını da itiraf etmişsiniz.

Aynı zamanda Peygamber'in (s.a.a) kurduğu ordunun dağtılmasını ve kendi mübarek eliyle bağladığı sancağın çözülmesini istediklerini de kabul ediyorsunuz
.
Şunu da teslim oluyorsunuz ki, o ordu da bizzat kendisinin sıraya koyup dizdiği bazı şahıslar, sonradan çekilmiş ve birlikte gitmemişlerdir. Oysa Peygamber (s.a.a) onları Üsame'nin kumandası altında beraber gitmelerini emretmişti.

       Bütün bunları, haber ehlinin nas ettikleri ve hadis sahiplerinin üzerinde birleştikleri gibi teslim etmişsiniz. Fakat: "Bu hususta mazurdurlar" diyorsunuz. Ancak zikrettiğiniz mazeretlerin tümünü İslam'ın menfaatini ön planda tuttuklarına, fakat bunu yaparken Nebevi nasların vacip gördüğü gibi değil, kendi görüşlerin iktiza ettiği gibi hareket ettiklerine bağlıyorsunuz. Zaten bizde bu konuda bundan fazlasını iddia etmedik. Başka bir deyişle, sözlerimizin aslı, bütün naslara teabbütleri var mıydı yok muydu? Siz birincisini seçtiniz biz ise ikincisini. Ama şimdiki itraflarınız bizim seçtiğimizi ispat etmektedir. Mazur olup olmadıklarına gelince bu da mevzu muzun dışında kaldığı açıktır. Sonra mademki Usame'nin ordusuna katılma meselesinde, İs- lam' ın maslahatı kendi görüşlerinin naslardan öne geçirilmiş olması sizce ispatlanmıştır. O halde neden Peygamber den (s.a.a) sonra, hilafet meselesinde de kendi görüşlerini Gadir nasları ve emsaline tercih ettiklerini söylemiyorsunuz? Usame'nin kumandanlığını yaşının genç olduğundan dolayı ayıplayanları: "Yaşlıların genç yaşta olanların emri altına girmeğe tabiatı ve cibilliyeti itibariyle tepki gösterebilir," dediniz. Fakat neden aynısını Gadir nasları gereğince taabbüt etmeyenler için söylemiyorsunuz? Oysa Hz. Ali de yaşlı sahabelerin başına genç yaşta olduğu halde emir tayin edilmişti. Zira onlar zaruret hükmü gereğince haberlerinde Peygamber (s.a.a) vefat ettiği zaman, Usame'nin yaşını küçümsedikleri gibi, onun da yaşını küçümsemişlerdi. Tabii ki, hilafetle ordu kumandanlığı arasında ne kadar fark olduğunu takdir edersiniz. Cibilliyetleri gereğince genç yaşında olan bir kumandana tepki gösterip bir kere dahi kumandanlığını kabul etmeyenler, genç yaşta saydıkları birini hayatları boyunca, dünya ve ahiret işlerinde emri altına girmeye elbette ki tepki gösterecekti.

      Halbuki bu durum sizin zikrettiğiniz gibi kabul edilmekten uzaktır. Zira imanları tam olan yaşlı müminlerin nefisleri, Allah ve Resulünün itaati yolunda ne gençlerin emri altına girmekten ne de başka diğer bütün hususlarda buna benzer işlerden nefret etmezler. Cenabı Allah müminlere şu tavsiyede bulunmuştur: "Peygamber size ne verirse alın ve emirlerini tutun. Size neyi yasak etti ise onu da almayın. Yapma dediğini yapmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah çok şiddetli azap sahibidir." (Haşr süresi 7)

2- "Üsame'nin ordusuna katılmayanlarla ilgili ve Şehristani'nin şüphesiz olarak ileri sürdüğü kelimeye gelince. Bu kelime, Ebu Bekir, Ahmet b. Abdülaziz el-Cevheri'nin "Sakife" kitabında tahriç ettiği bir hadiste naklediimiştir. Size bu hadisi kelimeleriyle aynen naklediyorum;
:
        Bize, Ahmet b. İshak, Ahmet b. Seyyar'den Sait b. Kesir el- sari'den, adamlarından Abdullah b. Abdürrahman'dan şu hadisi nakletti: "Resulullah (s.a.a) vefat ettiği hastalığında, Muhacir'in ve Ensar'ın bulunduğu, hatta aralarında Ebü Bekir, Ömer, ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Abdurrahman b. Avf, Talha ve Zübeyr'in de olduğu bir orduya Usame'yi komutan tayin etti. Ve mu'te denilen ve babası Zeyd'in şehit olduğu yere gidip Filistin vadisinde savaşmayı emretti. Usame ağır davrandığı için asker ağır davranıyordu. Resulullah ise hastalığının bazen ağır, bazen- de hafif devrelere girmesine rağmen devamlı Usarneye yola çıkması için tekitte bulunuyordu. Nihayet Usame: "Babamla annem sana feda olsun, bana bir kaç gün mühlet ver de Cenabı Allah sana şifa ihsan etsin, ondan sonra yola çıkayım" dedi peygamber (s.a.a) ise ona: "Allah 'ın bereken üzerine çık ve yoluna devam et," dedi. Usame: Ya Resulullah! Eğer sen bu durumda iken. yola çıkarsam yüreğim yaralı olarak çıkacağım. Re
sulullah (s.a.a): "Zafer ve afiyete doğru git... " Usame tekrar: senin sıhhatini yolcu ve kervanlardan sormak istemiyorum." resul (s.a.a): "Sana neyi emrediyorsam onu yap, " deyip bayıldı Usame ise kalkıp yola çıkmak için hazırlığa başladı. Peygamber (s.a.a) ayılınca, Usame ve orduyu sorar, hazırlandıklarını söylerler. Ve şu sözleri tekrarlamaya başlar: "Usame'nin ordusunun seferini gerçekleştirin onun ordusundan çekilip geri kalana lanet olsun..." Usame, başının üzerinde sancak, emrindeki sahabelerle çıkar Cüruf denen yere kadar Ebu Bekir ve Ömer, muhacirlerin çoğu ve Ensar'dan Üseyd b. Hudayr, Beşir b. Sad başkaları oldukları halde gelir. O esnada Ümmü Eymen'in elçisi gelir ve ona: "Resulullah ölüyor" der. Derhal gidip Mediye girer, sancağı Peygamber'in kapısının önüne dikip içeri girer O ana kadar Peygamber vefat etmişti." Hadis böylece aynı kelimelerle sona eriyor. Bu hadisi tarihçilerden bir cümle nakleder  bunlardan biri Mü'tezili Allame İbn-i Ebi'1 Hadid'dir. Nehc'ül ağa'nın Şerhinde c. 2 s. 20 ve 21 de mevcuttur. (ş)


MEKTUP
93      32 Rebi'ül evvel 1330

Nakledilen Diğer Hadisleri Rica Etmek

Usame'nin ordusuyla ilgili konuşmamızı epey uzattık, aynı
Perşembe günü ile ilgili konuşmamız gibi. Ne var ki, bu konuşmalarımız çok faydalı oldu. Zira her şey gözleri olan herkes için gün gibi meydana çıkmış oldu.
Şimdi gelin, nakledilen diğer hadislere yönelelim: Vesselam. (s)


MEKTUP 94     25 Rebi'ül evvel 1330

Peygamber'in (s.a.a)'in Dinden Çıkımş Adamın Öldürülmesini Ermetmesi


Ümmetin bir miktar uleması ve imamların rivayet ettikleri bazı hadisleri, istediklerinize cevap teşkil eder sanırım. Bu zikredeceğimiz hadisin sözleri İmam Ahmet b. Hanbel' e aittir. Müsned, c. 3 s. 15'te Ebu Said el-Hudri'nin hadisinden naklen diyor ki: Ebu Bekir Peygamber'in yanına gelip dedi ki: Ya Resulellah! Filan vadiden geçiyordum, üstü başı temiz, huşu ile namaz kılan birini gördüm. Peygamber (s.a.a): "Git onu öldür de gel" der. Ebu Bekir gider onu aynı vaziyette görünce öldürmekten vazgeçip geri döner. Bu sefer Peygamber (s.a.a) Ömer'e: "Sen git öldür" der. Ömer gider, Ebu Bekir'in vasf ettiği vaziyette görünce onu öldürmeyi uygun görmez,
Peygamber'in yanına dönüp: Huşu içinde namaz kıldığını gördüm, canım onu öldürmek istemedi ya Resülullah! dedi. Peygamber (s.a.a) Ali'ye: "Sen git öldür, " der. Ali gider fakat onu görmez. Ali döner ve: Onu görernedim Ya Resülullah!"
der.

 o  
zaman Peygamber (s.a.a) der ki: "Bu ve bunun arkadaşları kur'an-ı okurlar ama okuduklan köprucük kemiklerini aşmaz Bunlar, okun av hayvanını delip çıktığı gibi dinden çıkarlar ve ok gezine dönünceye kadar dinlerine dönmezler. Onları öldürün, onlar yaratıkların en kötüleridir. "

bu
na benzer bir hadisi de Ebu Ya'la Müsned'inde, İbn-i hacer'in İsabe'sinde olduğu gibi Enes'ten tahric eder. Hadis şöyle

peygamber (s.a.a)in zamanında, ibadetini ve içtihadını beğendiğimiz bir adam vardı. Resulullah'a ondan bahsettik, tanımadı . Biz sözünü ederken adam tesadüfen oradan geçti. Peygambere (s.a.a) gösterip işte bu adam dedik. Peygamber (s.a.a) ona bakıp: "Bana öyle bir adamdan bahsediyorsunuz ki, yüzünde şeytan elinin eseri var. " dedi. Adam yanlarına kadar geldiği halde selam vermez. Peygamber (s.a.a) ona sorar: "Allah aşkına meclise geldiğinde içinden: "Bu cemaatin içinde benden üstün kimse yok" diye geçirmedin mi?" Adam; "Vallahi geçirdim deyip camiye girip namaz kılmaya başlar. Peygamber(saa) yanındaki ashaba: "Bu adamı hanginiz gönüllü olarak öldürür", diye sorar.

Ebu Bekir: Ben deyip içeri girer, namaz kıldığını görür. "AIlah Allah namaz kılan bir adamı nasıl öldürürüm, der ve dışarı çıkar  Peygamber: Ne yaptın? diye sorar. "Onu namaz kılarken öldürmekten çekindim" der. Peygamber tekrar: "Adamı kim öldürmek ister?" der. Ömer: Ben deyip içeri girer ve adamı secdedeyken görür . Ebu bekir benden daha mı faziletlidir deyip ona dokunmadandışarı çıkar .peygamber: "Ne oldu?" diye sorunca: "Onu alnı Allah için
yere değmiş, vaziyette gördüğüm için öldürmek istemedim"der peygamber üçüncü defa: "Adamı kim öldürmek ister?"der Ali (a.s) ben deyince;Evet senyerinde görürsen, der. Ali(a.s) girer fakat adam gitmiş olur. Geri döner ve Peygambere görmediğini, gittiğini söyler. Peygamber (s.a.a): "Eğer bu adam öldürülseydi  ümmetimde iki kişi dahi ihtilafa düşmezdi..." diye buyurdu.


Bu hadisi. Hafız Muhammet b. Musa eş-Şirazi, Yakup b. Süfyan, Mukatıl b. Süleyman, Yusuf el-Kattan, Kutade ve Vaki gibi sağlam hadis sahiplerine istinaden kitabında tahric ettiği gibi, İbn-i Abdurabbih de İkd'ul Ferid kitabında şüphe götürmez olarak ve uzun bir şekilde tahric eder.

    Buna yakın olarak, "Sünen" sahiplerinin Hz. Ali'ye isnaden ihraç ettikleri bir hadiste şöyle: Kureyş kabilesine mensup bir cemaat Peygamber'in yanına gelerek: Ya Muhammed! Biz senin komşuların ve müttefikiniz, kölelerimizden bazıları sana gelmişler. Onların ne dine ne de fıkıha karşı bir rağbetIeri var. Onlar bizim malımız olup köylerimizden kaçmış insanlardır. Onları bize geri ver. Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir'e: "Ne diyorsun?" diye sorar. "Doğru söylüyorlar, komşularımızdır" der. Peygamber'in yüzü değişir. Ömer'e sorar: Sen ne diyorsun? O da, "Evet doğru söylüyorlar, onlar senin hem komşuların hem müttefiklerindir" der.

       Peygamber'in yine yüzü değişir ve şöyle der: "Ey Kureyş kavmi! Cenabı Allah, size kalbini imanla genişletip doldurduğu birini gönderecek ki, sizi din namına vuracak. " Ebü Bekir: "O benim herhalde" der. Peygamber (s.a.a): Hayır sen de değilsin, fakat pabucu diken kim ise odur," diye cevap verir. O anda Hz. Ali, Peygamber'in kendisine verdiği pabucunu dikiyordu. Vesselamu aleyküm.
(ş) .