Zira o gün o sahada bulunanların hepsi bu hadisi duyunca gittikleri her yerde neşrettiler, ama şunu bilmek gerekir ki şu bahsettiğimiz Rahbe (saha) günü Hazreti Ali'nin hilafetinin başlangıç günlerinde; yani hicretin 35. yılında. "Gadir-i Hum günü" ise,. Peygamber'in (s.a.a) Veda haccında, yani hicretin onuncu yılında arada yirmi beş yıl var. Bu arada büyük bir veba hastalığı çıkmıştı. Buna bir de ölen savaşçıları eklersek, o güne kadar nice insanların öldüğü ve yok olduğu anlaşılır.

Bu müddet çeyrek asırdır ve bu müddet zarfında savaşlar ve gazalar olmuştur. Üstelik insanları silip süpüren "Amves vebası- hastalığı çıkmıştı. Elbette ki Gadir gününe şahit olan sahabelerin çoğu vefat etmiş olacaktı. Zira bunların arasında ihtiyarlar, cihada susamış Cenabı Allah'ın huzuruna bir an evvel gitmeye can atan gençler de vardı. Şu halde ölenler sağ kalanlardan daha çoktu. Aynca sağ kalanların bir kısmının başka şehirlere dağılmış olması da tabiidir ki, Rahbe (saha) günü ancak Hz.Ali ile Irak'ta bulunanlar, hatta onlardan da sadece erkekler mevcuttu. Ayağa kalkıp bu hadisi Resulullah'tan (s.a.a) kulaklarıyle duyduklarına şahitlik yaparlar. Ne acıdır ki bazı şahıslarda, diğerleri gibi bu hadisi duymuş oldukları halde buğz duyguları ağır bastığından kalkınadılar. (Enes b. Malik (5) ve onun gibileri) .Onlar da Hz. Ali'nin bedduasından nasiplerini alırlar...

Eğer imkanı olsaydı da sahabelerden kadın erkek bütün sağ kalanları bir araya getirip onlara aynı soruyu sorsaydı, bu otuz kişinin bir kaç katının daha şahadette bulunacağı muhakkaktı. Bir de düşünün ki, bu sorma imkanını, Hicaz ve Gadir olayı bu kadar eskimeden elde edebilseydi, kaç kişi şahitlik yapardı? Bu hakikati iyice göz önünde bulundurursanız, Gadir hadisinin doğruluğunu, ne kadar kuvvetli bir delil olduğunu göreceksiniz.

"Rahbe günü" hakkında yazılan sünenlerden imam Ahmed'in Zeyd b. Erkam'dan rivayet ettiği hadis, sizi tatmin edecek mahiyettedir. (Müsned, c. 4 s. 370) Ebu Tufayl'den, der ki: Ali halkı Rahbe'de (saha'da) toplar ve Gadir-i Hum'da Resulullah'ın (s.a.a) bana söylediklerini duyanlar ayağa kalksın, der. Otuz kişi kalkar ve şahadette bulunur.

Bu hadis için Ebu Nuaym da şöyle yazar: Bir çok kişi kalktı ve şu şahadette bulundular: Resülullah (s.a.a) elini kaldırdığı zaman dedi ki: "Benim Müminlerin nefisleri üzerinde kendilerinden daha fazla velayetim olduğunu biliyorsunuz" "evet" dediler. Resulullah (s.a.a) şöyle devam eder: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... Allah'ım onu veli kabul edenin velisi ol, ona düşmanlık yapana da düşman ol..." Ebü Tufayl hadisinin sonunda şöyle der: "Oradan ayrılırken içimden bazı şeyler geçiriyordum. Diyordum ki, bu ümmetin cumhuru neden bu hadisle amel etmedi... Yolda Zeyd b. Erkam'a rastladım ve ona olanları anlattım. O ise dedi ki: Neden şüphe ediyorsun? Ben de Resülullah'ın Ali'ye böyle söylediğini duydum...

Biz de deriz ki: Zeyd b. Erkam'ın şahitliğini Hz. Ali'nin kelamına izafe edersek, şahadette bulunan sahabelerin sayışı otuz iki olur.

İmam Ahmed, Müsned'inde (c. 1, s. 119) Hz. Ali'nin bu hadisini Abdurrahman b. Ebi Leyla dan rivayet eder. Abdurrahman Rahbe'de bizzat kendisinin bulunduğunu ve olaya şahit ol
duğunu söyler.

5- Şehitlerin piri Hz. Hüseyin'in de Muaviye devrinde Arafatta bir duruşu ve hutbesi vardır ki, babasının Rahbe'de Gadir-i Hum hakikatini ortaya çıkardığı gibi, kendisi' orada bu olayı bütün teferruatıyla büyük bir belagatla izah etmiş ve bulunanların hepsi gözlerini ona dikmiş ve kulak kesilmiştir. Bu hitabenin de Gadır hadisinin intişarında büyük tesiri olmuştur.

6- Kendisinden sonra gelen çocukları ve torunları olduğu bilinen dokuz İmamın da bu hadisin neşrinde büyük katkıları olmuştur. Şöyle ki. Zilhicce ayının on sekizini bayram kabul etmiş ve her yıl o günde kurbanlar kesmişler, birbirlerine hediyeler götürmüş, birbirlerini tebrik etmiş, oruç tutmuş, namaz kılmış ve Cenabı Allah'a dua ve niyazda bulunmuşlardır.

193



Hatta bu günde herkese ihsanda bulunurlar ve muhtaçlara bolca yardım ederlerdi. Aileleri ve çocuklarına, komşularına hediye ve ikramda bulunur, bütün müritlerine aynı şekilde davranmayı tavsiye ederlerdi. Böylece, böyle bir günde Cenabı Allah'ın, dedeleri Emir'ül Mümininle Peygamber'in (s.a.a) nassı ile bahşedilmiş bir nimet sayılan veliahtlığını kutlamış ve Cenab-ı Allah'a şükranlarını bildirmiş olurlardı.

7 - Ve böylece on sekiz Zilhicce bütün Caferilerin yanında bayram (6) olarak kabul edilmiş ve bu güne dek her yıl onlarca kutlanmaktadır. Bulundukları her yerde şehirde, kasabada, köyde mescitlere koşarlar, namaz kılarlar, Kur'an okurlar ve Cenab-ı Allah'a Hz.Ali'nin imametiyle dini ikmaI ettiğine, nimeti tamamladığına duada bulunur, hamd ve şükür ederler. Ayrıca her yıl bu günde Emir-el Müminin'in makamına bir ziyaretleri vardır. Mezarının etrafında toplananların sayısı yüz binden aşağı değildir. Tabii bunların çoğu uzak yerlerden gelmişlerdir. Yegane ayeleri imamların yolunda yürüyerek böyle bir günde onların yaptıkları gibi oruç ve namaz gibi ibadetlerini yerine getirmek, sadaka vermektir. Sonra da mukaddes mezarının başında durup İmamlarından öğrendikleri şekilde Emir-eI Müminin Hz. Ali'nin büyük faziletlerini din tesisindeki büyük çabalarını büyük Peygamberin yolundaki hizmetlerini, saydıktan sonra azizi Peygamberin, ona Gadir Hum Günü nass ettiği veliahtlığı da zikrederler...Ehl-i Beyt taraftarlarının her sene tekrar ettikleri adettir bu. Şairleri dahi bu hadisi, eskiden olduğu gibi şimdilerde de şiirlerinde tekrarlamaktan geri kalmamışlardır.

Daha önce şair Kumeyt'in bu husustaki şiirinden bazı beyitlerin mealini surımuştuk. Ondan başka büyük şair Ebu Tammam'ın da bu hususta meşhur bir şiiri var.

Neticede Ehl-i Beyt tarafından gelen yollardaki mütevatir hadislere bakarsanız, şüphe götürür hiçbir işaret göremezsiniz.  Onlar ve şiaları bu hadise o kadar önem vermişlerdir ki, kelimesi kelimesine ezberlemişler, bütün kitaplarında tescil etmişler ve her tarafa yayılışını sağlamışlardır.

8- Hatta duyduğumuz gibi tabiat sırlarının hükmüne göre Ehl-i Sünnetin yolundan da tevatürü şüphe götürmez. (Allah'ın yarattıklarında değişiklik olmaz, o din doğrudur. Fakat ne çar
ki insanların çoğu bunu bilmez.)

"EI-Fetavi'l Hamidiye" sahibi o kadar mutaassıp olmasına rağmen bu hadisin mütavatir olduğunu ikrar eder. Suyuti ve emsali de bu hadise nass koyarlar. Bilhassa Taberi tefsirinde ve tarihinde zikretmiştir. Ibn-i Ukde ve Zehebi, bütün yollarını ele alıp, ona bilhassa birer kitap tahsis etmişlerdir. Ibn-i Cerrir, kitabında 75 yoldan rivayet eder. Ibn-i Ukde ise 105 yoldan rivayet eder.(7)

Gayet-ul Meram kitabının sahibi, Ehl-i Sünnet yolundan Gadir nassı üzerine 89 hadis rivayet eder. Suyuti ise Tirmizi den nakleder, der ki: Bu hadisi İmam Ahmed Ali'den, Ebu Eyyup'ten, Zeyd b. Erkam'dan ve Ömer'den rivayet eder.(B) Ve der ki: Ebu Ya'la Ebu Hüreyre'den ve Tabarani, İbn-i Ömer, Malik b. Huveysi, Habeşi b. Cenade, Cerir ve Saad b. Ebu Vakkas'tan. Ebu Said el-Hudri, Enes ve Bezzaz ise, İbn-i Abbas,
Amâra ve Büreyde'den...

Bu hadisin şüyu ve tevatürünün delillerinden biri de, imam Ahmed'in Müsned'inde Riyah b. Haris'ten iki yoldan rivayet ettiği şu hadis, der ki: Halktan bir grup Hz.Ali'yi ziyarete gelir ve: Es-Selamu Aleyk (Sana selam) Ya Mevlana (Ey Mevlamız) derler. Siz kimsiniz? diye sorar: Senin kulların diye cevap verirler. Ben nasıl sizin mevlanız oluyorum? Zira siz Arap kavmisiniz dediğinde de, biri; Resulullah'ın (s.a.a) Gadir-i Hum günü: "Ben kimin mevlası isem bu da onun mevlasıdır" dediğini duyduk. Riyah diyor ki: Onlar giderken takip ettim ve yolda bunlar kim? diye sorduğumda bana: Bunlar Ensar'dan bir grup, aralarında Ebu Eyüp el-Ensari de var dediler.

Mütevatir olduğuna dair en büyük delillerden biri de Ebu İshak Salebi'nin Mearic Suresi'nin tefsirinde; Tefsirinden muteber iki senetle rivayet ettiği şu hadis: Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum günü, beraberinde bulunan cemaati toplantıya çağırır. Hepsi toplanınca Hz. Ali'nin elini kaldırarak, "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... "diye buyuruyor. Bu bütün şehirlere yayıılır. Bu olayı duyan Haris b. Numan el-Fahri devesine binerek


195



Peygamber'in (s.a.a) yanına gelerek şöyle der: Ya Muhammed! Bize Allah'ın bir, senin de onun Resulü olduğuna Şahadet etmemizi emrettin kabul ettik. Namaz kılmamızı emrettin, kabul ettik, zekat vermemizi emrettin yine kabul ettik. Ramazanda oruç tutmamızı emrettin kabul dedik, hacca gitmemizi emrettin buna da evet dedik... Bu kadarına da razı olmayıp, şimdi amcanın oğlunun kolunu kaldırarak, "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır "diyorsun... Bu senin mi, yoksa  Allah'ın mı emridir? Resulullah'ın (s.a.a) cevabı şu olur: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, Cenabı Allah'ın emridir." Haris devesine doğru yürürken şöyle söylenir: Allah'ım eğer Muhammed'in dediği doğruysa, üzerimize gökten taş yağdır. Henüz devesine varmadan Cenabı Allah üzerine öyle bir taş yağdırır ki, tepesinden girer, altından çıkar; elbette oracıkta düşüp ölür...

Bu olayın ardından Cenabı Allah şu ayetleri indirir:
"Vuku bulacak bir azabı istedi birisi... Bu kafirler için öyle bir azap ki, onu kimse defedemez... zira o göklerin sahibi Allah'tandır."
Böylece hadis son bulmaktadır.(9)


DİPNOT:

1-
Gadir Hum" günü Hz. Ali hakkında indiğinden hiç bir şüphemiz yok. Eh1-i Beyt'e dayanan haberlerimiz bu hususta mütevatirdir. Onlardan başka kimselerin yolundan da gelen hadisler tatmin edecek niteliktedir, imam Vahidi Esbab 'un Nüzu1 kitabında Maide suresinin tefsirinde iki yoldan rivayet eder biri, Atiyye yoluyla Ebu Said e1-Hudri'den, der ki: Bu Ayet, "Ey Resul sana Rabbinden indirileni tebliğ et" Gadir-u Hum günü Hz. Ali hakkında nazi1 olmuştur.

Bizim de diyeceğimiz, şudur ki: Hafız Ebu-Nuaym "Nüzü1'ul Kuran" kitabında iki senetle rivayet eder. Biri Ebu Said'ten, ikincisi ise Ebu Rafı'dendir. Ayrıca imam Hamvini eş-Şafii Feraid isimli kitabında müteaddit yollarla Ebu Hureyre den rivayet eder. Keza, Ebu İshak Sa1ebi büyük tefsirlnde yer verir.

Sonra bu ayetten maksadın en büyük şahidi şudur ki: O güne kadar, namaz, zekat, oruç gibi farzlar artık meşrulaşmıştır, hacca da gidiliyordu, haram helal hükümleri de çizilen istikamette yürümekteydi... Şu halde Cenabı Allah tarafından bu önemi icap ettirecek ve bu uyarıyı gerektirecek neydi acaba? Veliahtlık ve hilafetten başka ne olabilir di ki?.. Peygamber (s.a.a) bunu açıklamaktan sakınıyor ve Cenabı Allah ona: "Çekinme Allah seni insanlardan korur" buyuruyordu...

2- Bizim sihah1arımız, aynı izah ettiğimiz şekilde, bu ayetin nüzu1ü hakkında mütevatirdir.. Hepsinin de Eh1-i Beyt yolundan ve doğru olduğunda şüphemiz yoktur.

3- Bu hadisi, es-Siret'un Nebeviyye kitabının, Veda Haccı babında Ahmed Zeyni Deh1an, aynen zikreder.

4- Bu hadisi 48'inci mektubunuzda zikretmiştik. 15. hadise hakin.

5- Hz. Ali, Enes'e: "Sen neden ashabın kalktığı gibi kalkıp şahitlik yapmıyorsun?" diye sorduğunda, O "Ben yaşlandım hatırlamıyorum..." der. Hz. Ali: "Eğer yalan söylüyor san Allah seni bir beyazlıkla müptela etsin ki, o beyazlığı sarığın gizlemeğe yetmesin" diye beddua eder. Ve daha oradan kalkmadan yüzünde "Sedef" hastalığı belirir... Ondan sonra dedi ki, "Salih kulun duası bana dokundu." Bu menkıbe meşhurdur; İbn-i Kuteybe Maarif kitabında zikreder. Ayrıca imam Ahmed b. Hanbel de Müsned'inde, (c. 1 s. 194) rivayet ederek der ki: Üç kişi hariç hepsi kalktı bunlara da duası dokundu.

6- İbn-i Esir el-Kamil kitabında 352 yılının hadiselerini yazarken, şöyle der: Bu yıl Zilhiccenin on sekizinde halife Muizz'üd Devle bütün şehrin süslenmesini emretti... Ateşler yakıldı, eğlenceler tertip edildi. bütün dükkanlar gece açık kaldı. Bütün bunlar Gadir Bayramı için yapılmıştı. Yani Gadir-i Hum günü için. (el-Kamil, c. 8 s. 181)

7- Gayet'ül Meram'ın sahibi kitabının (bab. 16. s. 89) da şöyle nass eder: İbn-i Cerir Gadir hadisini 95 yoldan rivayet eder ve bu hadisleri el-Velaye ismini verdiği bir kitapta toplar... İbn-i Ukde ise, 105 yoldan rivayet eder ve yine onlara bir kitap tahsis eder...

Ayrıca, İmam Ahmed b. Muhammed b. Sıddık el- Mağribi şöyle nas eder: Zehebi ve İbn-i Ukde bu hadise birer kitap tahsis ederler.

8- İbn-i Hacerin de bu hususta nassı vardır; (Savaik, Fasıl: 5. Bab: 1)

9- Bu hadisi Sa'lebi ve başkaları da nakleder. Mesela Şeblenci e1-Mısri, Nur'ul Absar kitabına bakın. (c. 5 s. 11)

Yine; Halebi Siret-i Halebiyye'sinde, Hiccet'ul Veda bahsinde bulabilirsiniz (c. 3 s. 214)

197



MEKTUP 57       5 Muharrem 1330


1- Gadir Hadisi'nin tevili.

2- Bunun üzerine delil.



1- Gadir Hadisi'nin sahabelerce doğrulandığını kabul etmek
mütevatir olsun veya olmasın- hadisin tevilini icap ettirir. Bundan dolayıdır ki Ehl-i Sünnet, "Mevla" kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de çeşitli manalarda geldiğini ileri sürmüşlerdir. Örneğin bazen evla manasına gelir ki kafırlere şöyle hitap etmektedir: Sığınacağımz yer ateştir. O sizin mevlanızdır.." Yani, sizinle daha evladır, size daha çok yakışır... Bazen yardım eden manasına gelir, şu ayette olduğu gibi: "Cenabı Allah İman edenlerin yardımcısıdır, kafirlerin ise mevlası yardımcsı yoktur'. Varis rtanasına da gelir. Örneğin şu ayette olduğu gibi: "Her birinize ebeveyn (anne-baba) ve akrabasının ölümünden sonra geriye bıraktığı maldan "mevali" (miras) tahsis ettik." Şu ayette ise dost manasını taşıyor: "O gün hiç bir mevla (dost), mevlasından (dostundan) bir azabı engelleyemez." Yine, veli kelimesi, daha evla, daha yetkili manasına da gelir... Yani Ehl-i Sünnet dedi ki: Bu hadisten, ben kimin yardımcısı ve dostu isem Ali de öyledir manasında olabilir ki böylece selefi salihin onuru zedelenmediği gibi üç halifenin imamlığına da gölge düşmez. Allah hepsinden razı olsun...

2- Bu hadiste demek istediğine delil olarak şu olayı ileri sürerler: Hz. Ali'nin hakkında, kendisiyle Yemen'de beraber bulunanlar tarafından, onun şeriat hükümlerinde çok sert davrandığına dair şikayetler olmuştu. Bu nedenden dolayı Peygamber (s.a.a) Gadir günü Hz. Ali'yi övmeye lüzum görmüş ve onun makamının çok büyük olduğuna dikkatlerini çekmek istemiştir.

Hitabının devamındaki:"Size iki değeri biçilmez nefis, emanet bırakıyorum; Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt'im." demekteki maksadı da vasiyet mahiyetindedir. Yani Ali'nin bilhassa Kur'an'ı hafız olduğunu bundan dolayı da bütün Ehl-i Beyt'in ona hafız olabileceğini kastetmektedir. Onlara göre, bu hadis ne hilafetle ilgili bir vasiyet ne de imamlığa bir delalet manası taşımaktadır. Vesselam (s)




MEKTUP 58                27 Muharrem 1330

1- Gadir hadisini tevil etmek mümkün değil,
2- Tevil delili şaşırtmacadır.

1- Söylediklerinizin sizi tatmin etmediğini, içinizi rahatlatamadığını ben de iyi biliyorum... Zira Resulullah'ın (s.a.a), belagatlı hikmetini, vacip olan ismetini sonuncu olan peygamberliğini sizin de takdir ettiğiniz muhakkaktır. Hükemanın en büyüğü, peygamberlerin sonuncusu o değil midir? "Hevadan (nefsinin istediği gibi) konuşmaz. Onun söyledikleri sadece vahiydir, ancak vahiy olunur'. Size, yabancı alimler sorsa ve deseler ki, "Gadir günü" Muhammed (s.a.a) neden binlerce insanı o yakıcı
sıcağın altında durdurup, gitmekten alıkoydu? Neden ileri gi- denleri geri çevirtip, geri de kalanların varmasını bekleyerek hepsinin bir arada toplanmasına bu kadar önem verdi? Ve neden onlara çeşitli bölgelere dağılacakları bir yerde Allah'ın emrini tebliğ etme ihtiyacını duydu? Neden daha konuşmaya başlarken yakında aralarından ayrılacağının haberini vererek dedi: "Rabbimin elçisi beni davet etti, icabet etmem yaklaşmaktadır. Ben de sorumluyum, siz de sorumlusunuz..." Peygamber'in (s.a.a) tebliğinden kendini sorumlu bulduğunu ve ümmetin ona itaat etmesi lazım gelen bu emir nedir? Ve niçin onlara soruyor:


199



"Allah'ın birliğine ve Muhammed'in O'nün Resulü olduğuna vee cennetinin hak, ateşinin hak, ölümün hak ve hesap günü ölümden sonra dirilmenin hak olduğuna, kıyametin şüphesiz bir gün kopacağına, şahadet eder misiniz? "
Hepsi bir ağızdan: "Evet, şehadet ederiz" deyince, neden hemen Hz. Ali'nin elini alıp koltuk altının beyazlığı görününceye kadar yukarı kaldırdı ve dedi ki: "Ey insanlar! Cenabı Allah benim mevlamdır, ben de müminlerin mevlasıyım. "(neden bende müminlerin mevlasıyım sözlerini ve ben onların nefisleri üzerinde daha evlayım (daha yetki sahibiyim) diyerek tefsir etme ihtiyacını duymuştur? Ve bu tefsirden sonra neden: "Ben kimin mevlası isem bu da onun mevlasıdır "ya da: "Ben kimin velisi isem, bu da onun velisidir, Allah'im ona dost olana dost ol düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.", Neden ona, ancak hak imamlarına ve gerçek halifelere layık duaları sıralıyor? Ve neden Allah'ın kitabına delil olarak Ehl-i Beyt'i gösterip, her ikisini hesap gününe kadar, her aklı basında Müslüman'ın rehberi olması gerektiğini tavsiye ediyor?. Bu hikmet sahibi peygamberin, bu kadar önemle ihtimam gösterdiği mesele neydi acaba?.. Cenabı Allah'ın kendisine tebliğ etmesi gerektiği şey ne olabilir di ki, Cenabı Allah şöyle buyuruyordu: "Ya Resul! sana Rabbin'den indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan Allah'ın emrini tebliğ etmemiş olursun. Çekinme, Allah seni insanlardan korur!" Neydi Cenabı Allah tarafından bu kadar tetkik icap ettiren, tebliğini tehdide benzer bir lehçeyle ısrarla tavsiye etmek ve tebliği esnasında, münafıkların açısından Allah'ın korumasına ihtiyaç duyulacak önemli şey?.. Bütün bunları size sorsalar ne cevap vereceksiniz? Cenabı Allah Hz.Ali'nin sadece Müslümanlara büyük yardımı dokunduğunu beyan etmek istedi mi diyeceksiniz?.. Bu şekilde cevap vermeğe gönlünüzün razı olacağını sanmadığım gibi, bu cevabın içeriğini ulu Allah'a ve hükemanın efendisi nebilerin sonuncusuna caiz göreceğinizi tasavvur etmiyorum... Siz el-
betteki, onun bütün ihtimam ve azmini sadece, beyan edilmiş bir şeyi beyan etmeye ve gayet açık bir meseleyi açıklamaya seferber edeceğini tecviz etmeyecek kadar münezzeh ve akıllısınız.

Gayet iyi biliyorsunuz ki, o yakıcı sıcakta kendilerinin makamına uyacak fiil ve kavillerine yakışacak, ancak bir şey olabilirdi, o da vasiyetini tebliğ ve makamını kendisinden sonra işgal edecek şahsı tayin etmek... Kaldı ki, söz karineleri ve akli deliller kesin bir şekilde ispat ediyor ki, Peygamber (s.a.a) O gün, Hz. Ali'yi veliahtı tayin etmekten başka hiç bir maksadı yoktu... Hadis bir çok karinelerle çevrilmiş olmakla beraber, Hz. Ali'nin hilafetine dair apaçık, tevil kabul etmeyen bir nastır. Bu nassı hiç bir kuvvet, bu manadan ayıramaz.

2- İddia ettikleri delile gelince, o da tahmini ve şaşırtmacadır. Aynı zamanda karıştırmak ve renklendinmek marifetidir. Zira Peygamber (s.a.a) Hz.Ali'yi Yemen'e iki kere gönderir. Birincisi, hicretin sekizinci yılında ve bazı kişilerin, hakkında dedikodu yapıp, Medine'ye döndüklerinde onu Peygambere (s.a.a) şikayet etmeleri bunda olmuştu.( l ) Peygamber (s.a.a) onları öyle terslemişti ki, sinirlendiğini yüzünden anlamışlardı. Zira bir daha tekrarına cesaret edememişlerdi... ikincisi, hicretin onuncu yılındadır. Bunda Peygamber (s.a.a) mübarek eliyle bayrağını bağlar, sarığını sarar ve:

"Arkana bakmadan yoluna devam et" der. Raşid ve mehdi olarak gider ve peygamberin harfiyen emirlerini yerine getirdikten sonra, Veda Haccında Peygambere yetişir. Peygamber (s.a.a) onu kurbanlarına ortak eder... Bu sefer hiçbir dedikoducu aleyhinde bulunma cesaretini gösteremez. Şu halde nasıl bu hadisin nedeni muarızların dedikleri gibi, Hz.Ali'yi korumak veya Onun aleyhinde bulunanlara cevap mahiyetinde olabilir?

201



Nitekim bazı kişiler tarafından Hz.Ali'ye yüklenmek Peygamber'in (s.a.a) Gadir Hum'da ki gibi apayrı bir üslupla onu övmesine sebep olması mümkün değil... Bu ancak -Allah korusun- O'nun sözleri ve fiillerinde, himmet ve azametlerinde, tahminci ve pazarlıkçı olmasını gerektirir. Haşa, onun beliğ hikmetinin kutsiliği elbette ki alelade insanlara yaraşır davranışından münezzeh ve mahfuzdur. Cenabı Allah buyuruyor ki; "O, Kerim olan bir Resul'ün kavlidir. Bir şairin kavli değjldir. Ancak siz az iman edersiniz. O bir kahinin kavli de değildir. Ancak siz az hatırlarsınız... O, Alemin Rabbi'nden tenzil olunmuştur. "

Eğer sadece onun faziletini beyan etmek ve ona yüklenenleri cevaplandırmak isteseydi, şöyle diyebilirdi: "Bu benim amcamın oğlu, damadım, çocuklarımın; yani torunlarımın ve Ehl-i Beyt'imin reisidir, onu incitip bana eziyet etmeyin." Buna benzer fazilet ve üstünlüğe delalet eden sözler söyleyebilirdi. Oysa hadisin sözlerinde önceki söylediklerimizden başka akla hiç bir anlama gelmemektedir. (2)

Gadir hadisinde Ehl-i Beyti'nin zikri ise, bahsettiğimiz manayı onaylamaktadır ki, onları Allah'ın kitabına karine olarak gösteriyor; diyor ki: "Size, onlara sarıldığınız takdirde dalalete düşmeyeceğiniz şeyler bırakıyorum bunlar: Allah'ın kitabı ve Beytimdir."Böyle davranmıştır ki ümmet, kendisinden sonra bunlardan başka baş vuracakları hiçbir mercilerinin kalmayacağını bilsin. Tahir olan Ehl-i Beyt İmamlarının peşinden gitmenin vacip olduğunu size ispatlamak için onları Allah'ın kitabı ile eşdeğer göstermek yeterlidir herhalde. Nasıl ki, hükümleri gereğince Allah'ın kitabına muhalif başka bir kitaba uymak caiz değilse, aynı şekilde Ehl-i Beyt İmamlarına muhalif başka bir imama uymak caiz değildir. Zira Peygamber'in (s.a.a): 'Onların ikisi havuz başında bana gelene kadar birbirinden ayrılmayacaklardır" demesi, kendisinden sonra dünya, onların soyundan gelen bir imamdan yoksun kalmayacağına işarettir.

Öyle ki bu hadisi iyice tetkik eden, hilafetin Ehl-i Beyt'le sınırlı kalmasını kastetmekte olduğunu anlar. Bu dediğimizi, İmam Ahmed Müsned'inde Zeyd b. Sabit'ten rivayet ettiği şu hadisi onaylar ve der ki: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Size iki halife bırakıyorum. Gökten yere uzanmış bir ip olan Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beytim. Bunların ikisi, havuz başında bana kavuşuncaya kadar birbirinden aynlmazlar." Bu da Ehl-i Beyt imamlarının hilafetine dair bir nastır. Siz de biliyorsunuz Ehl-i Beyt'in peşinden gitmenin icap ettiğine dair herhangi bir nas, Hz. Ali'nin peşinden gitmenin vacip olduğunu içeren bir nas demektir. Çünkü kendisi Ehl-i Beyt'in önderidir ve bunun aksini kimse iddia edemez. Demek ki Resulullah (s.a.a) kimin velisi ise, Hz.Ali de onun velisidir. Vesselam. (ş)

DİPNOT
1- Bu hadisi mektup 36'da zikredip üzerinde durmuştuk.
2- (c. 5 s. 122) ye müracaat edin.

203



MEKTUP 59      28 Muharrem 1330

1- Hakikat meydana çıktı.
2- Onu terk etme sebebine hilece gerekçe arama.


1- Geçmiş ve kalmışların arasında sizden daha yumuşak lehçelisine sahip olup ve hüccetini ispat etmekte böylesine keskin bir zekalıyla karşılaşmadım. İşaret ettiğiniz delillerde, hakikat tamamen ortaya çıkmış ve gerçeğin çehresini örten şüphe maskesi düşmüştür. Gadir hadisindeki veli ve mevla gibi kelimelerin evla manasına geldiği ve maksadın bu olduğu yolunda önümüzde hiç bir durak kalmamıştır. Eğer maksat yardımı dokunan ve buna benzer olsaydı, vuku bulacak bir azabı istemezdi Mevla üzerindeki görüşünüz sabit ve gerçektir.

2- Keşke bu hadisin tefsirinde, bazı ulemanın zikrettiği şekli kabul etseniz! Örneğin imam ibn-i Hacer Savaik'inde ve Halebi Siret'inde diyorlar ki: "İmamlıkta evla olduğunu kabul ediyoruz, ama bundaki maksat, vukua geldiği zaman yani hilafet ona verildiği zaman evladır. Öyle olmasaydı, Peygamber'in (s.a.a) zamanında da imam, kendisi olması gerekirdi. Fakat gayenin kendisine biat edildiği zaman imamdır var sayılması halinde kendisinden önce imamlık yapan üç halifenin imamlığı ile hiç bir çelişki ortaya çıkmaz. Böylece onların da onuru korunm
uş olur. Allah hepsinden razı olsun. (s)

14

MEKTUP 60        30 Muharrem 1330

"Onu terk etme sebebine hilece gerekçe arama çabasını
reddetmek. "

İstiyorsunuz ki -Allah sizinle hakkı güçlü kılsın- Gadir hadisinden maksadın, Hz. Ali'nin Müslümanlar tarafından seçildiği zaman imamlığa evla (daha uygun) olduğuna kani olalım. Böylece Gadir günü onun nas edilmiş evveliyeti, hali değil meali olmuş olsun. Yani Peygamber'in (s.a.a) vefatından hemen sonra değil, sadece kendisine hilafet verildiği zamana mahsustur. Başka bir deyimle fiile değil kuvvete dayanan bir evveliyettir. Böyle olunca da kendisinden önceki üç imamın hilafetini olumsuz bir şekilde etkilememiş olur. Biz ise sizden, hakikatin nuru, in- sanların şerefi, faziletin namusu aşkına soruyoruz: Siz bunlara kanaat getirebiliyor musunuz? Eğer hakikaten getirebiliyorsanız, sizinle beraber olalım ve gittiğiniz yoldan gidelim. Bu mananın size ait olduğuna ve sizin tarafınızdan nakil ve rivayet edilmesine razı olursanız izinizi takip edip, aynı minval üzerinde biz de yürüyelim. Bunu yapacağınızı ve buna razı olacağınızı tahmin etmiyorum. Gayet iyi biliyorum ki hadisin sözleriyle bağdaşmayan bambaşka bir manayı ileri sürenlere siz de hayret ediyorsunuz ki, bunu bu şekilde kimsenin anlamadığı gibi Pey- gamberin (s.a.a) hikmeti ve belagatiyle bağdaşır tarafı da yok.

Ayrıca meali öncelik hadisin genelliği ile de bağdaşmamaktadır. Çünkü o zaman Hz. Ali (a.s) ne üç halifenin ne de ölen müslümanlardan hiç birinin mevlası olamayacağını icap ettirir. Bu da Resulullah'ın (s.a.a) hükmünün tersine olur. Zira demişti ki:"Ben müminlere nefislerinden daha evla değil miyim", "evet" dediklerinde de:
"Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır" diye ilave eder. Ebu Bekir ve Ömer dahi Resulullah'tan (s.a.a)
Hz.Ali'ye (as)

205



böyle dediğini duyunca Ona: "Ya Eba Talibin oğlu! Her mümin ve müminenin mevlası oldun, tebrik ederiz."(1) dediler. Böylece onun, o günden itibaren bütün mümin ve müminelerin mevlası olduğunu açıklamış oldular. Ömer'e derler ki: (2) Hz. Ali'ye, Peygamber'in (s.a.a) diğer ashabına gösterınediğin ilgiyi gösteriyorsun. Der ki: "O benim mevlamdır." Mevlası olduğunu açıkça söylemiş oldu. Ki, o zaman kendisini henüz halifeliğe seçmiş değillerdi, iki Arap münakaşa etmiş Ömer'e şikayete gelmişlerdi. Ömer Hz. Ali'den onlara kadılık yapmasını rica edince, onlardan biri: Bu mu bize kadılık yapacak? dediğinde Ömer (3) kalkıp yakasına yapışır ve ona şöyle der: Zavallı herif, bunun kim olduğunu biliyor musun? Bu senin ve her müminin mevlasıdır, bunun mevlası olmadığı kimse mümin değildir. Özet olarak bu husustaki haberler pek çoktur.

Siz de biliyorsunuz ki, İbn-i Hacer ve benzerlerinin felsefesini benimsemek için Peygamber'in (s.a.a) Allah korusun görevini hafife alan birinin durumuna düşmesi gerekir. Böyle bir felsefeye bırakın aklı başında olanları, cahiller bile güler. Zira bu felsefe geçerli olsaydı, Hz. Ali'nin diğer Müslümanlardan ne gibi özelliği olacaktı? O zaman kime biat edilirse evla olurdu. Bu durumda Ali ve diğer sahabelerin birbirinden hiç bir farkı olmazdı. Şu halde Nebi (s.a.a) o gün Hz. Ali'yi diğerlerine nazaran hangi faziletle seçmek istemişti? Siz söyleyin ey Müslümanlar ! Halbuki Hz. Ali'nin imamlığının Peygamber'in (s.a.a) mevcudiyeti esnasında geçerli olmayacağını kabul etsek bile, vefatından sonra mutlaka geçerli olması ve devam etmesi lazımdı. Zira hadisteki sözlerin en yakın mecazlarına göre bu manayı taşıyor ve bu hakikati aksettiriyor. Selefi Salih'in izzet ve onurunun korunması ise, bu tevile başvurulmadan da yapılabilir, icap ederse bunun nasıl yapılacağını da izah edebiliriz. Vesselam.
(ş)

DNOT
1-Darukutni'nin ihraç ettiği gibi İbn-i Hacer de Sevaik'inde zikretmiştir (s. 26) Ayrıca imam Ahmed Müsned'inde Berra b. Azib'in hadisinde Ömer'den rivayet eder. Mektup 45 'te görmüşsünüz.
2- Darukutni'nin de ihraç ettiği ve Sevaik s. 31 de olduğu gibi.
3- Sevaik'in sonunda 11. bab da olduğu gibi ve Darukutni'nin rivayet ettiği gibi.


MEKTUP 61           1 Sefer 1330

"Ehl-i Beyt Mektebi yolundan gelen nasları rica etmek."



Selefi Salih'in onuru korunacak olduktan sonra imamla ilgili rivayet ettiğiniz hadisler, ister Gadir hadisinde ister başkasında olsun, hiç bir sakıncası olmadığı gibi, teviline de neden yoktur. Herhalde bu mevzuda Sünnilerin bilmediği hadisler vardır. Onları bizim de bilmemiz için bazılarını rivayet etmenizi rica ederim. Vesselam.
(s)

207



MEKTUP 62            2 Sefer 1330

KIRK NAS


Evet bizde mütevatir sihahlardan Sünnilerin bilmediği naslar vardır. Bunlardan size kırk tane takdim edeceğim.

1- Şeyh Saduk b. Muhammed b. Ali el-Kummi İkmal-ud
Din ve İtmam'un Nime kitabında Abdurrahman b. Semara'ya isnat ederek Resulullah'ten (s.a.a) şöyle bir hadis rivayet eder: "Ya Semera! Eğer arzular ihtilafa, fikirler dağılmaya maruz kalırsa, sen Ali b. Ebu Talib'i bırakma. O ümmetimin imamı ve onlara benden sonra benim halifemdir. "

2- Şeyh Saduk, İkmal'de İbn-i Abbas'tan rivayet eder: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Cenabı Allah, yeryüzü insanlarına bir bakış baktı, beni seçip Peygamber yaptı. İkinci bir bakış baktı Ali'yi seçip imam yaptı. Ondan sonra, onu kendime kardeş, veli, vasi, halife ve vezir olarak kabul etmemi emretti. "

3- Şeyh Saduk yine İkmal'de İmam Cafer-i Sadık'a babasına, dedelerine isnat ederek Resulullah (s.a.a)'den şöyle rivayet eder: "Cebrail bana Allah-u Teala'nın şöyle buyurduğunu söyledi : "Her kim benden başka ilah olmadığını, Muhammed'in ise Benim Resulüm, Ali b. Ebu Talibin de halifem ve onun çocuklarından olan imamların da hüccetim olduklarını bilir ve bunu ikrar ederse onu rahmetimle cennete götürürüm.
"

4- Şeyh Saduk yine İkmal'de Cafer-i Sadık (a.s)' dan, babasından, dedesinden tahricinde rivayet ediyor: "Resulullah'ın (s.a.a) imamlar benden sonra on iki kişidir. İmamların ilki Ali, sonuncusu ise Mehdi'dir " demişti.

5- Şeyh Saduk İkmal'deki tahricinde Asbağ b. Nebata'ya isnad ederek diyor ki: Bir gün Emir-El Müminin Ali b. Ebu Talip, oğlu Hasan'ın elini tutmuş bir vaziyette karşımıza çıkıp dedi ki: "Bir gün Resulullah'ın (s.a.a) benim elimi bu şekilde tutmuş bir
vazıyette: "Benden sonra halkın en hayırlısı bu kardeşimdir, kendisi benim vefatımdan sonra her Müslüman'ın imamı ve her müminin emiridir" demişti.

6- Şeyh Saduk İkmal'de İmam Rıza'ya (a.s) isnat ettiği tahricinde İmam Rıza. (a.s) atalarından naklederek Resulullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini söylüyor: "Benim dinime bağlı kalıp, necat (kurtuluş) gemisine binmek isteyen, Ali b. Ebu Talib'e itimat etsin! O benim vasim olduğu gibi sağlığımda ve vefatımdan sonra benim halifemdir.
"

7- Şeyh Saduk İkmal'de yine İmam Rıza'ya (a.s) isnat ederek babasından, atalarından naklettiğine göre Resulullah'ın (s.a.a) bir hadiste şöyle dediğini rivayet ediyor. "Ben ve Ali bu ümmetin babasıyız... Bizi tanıyan Allah'ı tanımış olur. Bizi inkar eden Allah'ı inkar etmiş olur... Ve Ali'den cennetin iki genci Hasan ve Hüseyin, Hüseyin'in çocuklarından dokuz kişi olacak ki onlara itaat etmek bana itaat etmek, onlara isyan etmek bana isyan etmek demektir. Onların dokuzuncusu Mehdi'dır."

8- Şeyh Saduk İkmal'de İmam Hasan Askeri'ye (a.s) isnaden tahric etmiştir: İmam Askeri (a.s) atalarından naklen: "Re
sulullah'ın (s.a.a) bir hadisinde İbn-i Mes'ud'a: "Ya İbn-i Mes'ud! Ali b. Ebu Talih benden sonra sizin imamınız ve benim size tayin ettiğim halifedir. "

9- Şeyh Saduk İkmal'de Selman'a isnaden tahricinde şöyle dediğini rivayet ediyor: "Bir gün Peygamber'ın (s.a.a) yanına girdiğimde baktım ki Hz.Hüseyin'i (a.s) dizine oturtmuş ağzından öpüyor ve ona şöyle diyordu: "Sen imam oğlu imam, imam kardeşi ve imamlar babasısın. Sen Allah'ın hücceti, hücetimin oğlu ve senin sulbünden gelecek dokuz hüccetin babasısın; onların dokuzuncusu Mehdi'leridir. "

. 10- Şeyh Saduk, İkmal' de yine Selman'a isnat ederek tahric ediyor... Selman Resulullah'ın (s.a.a) uzun bir hadisinden şunları anlatıyor: "Ya
Fatıma! Biliyor musun, biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz ki Cenabı Allah bize ahireti, dünyaya tercih etti... ve Cenabı Allah, dünya halkına bir bakış baktı beni seçti, ikinci kez baktı kocanı seçti... Ve bana seni onunla evlendirmem için vahiy indirip emir buyurdu... Senin baban peygamberlerin, kocan ise vasilerin en hayırlısı ve en üstünüdür... Ve beni ölümde ilk takip edecek olan sensin."

11. Şeyh Saduq İkmal'de...
12. "  "  ".
13. "  "  ".
14. "  "  ".
15. "  "  ".
16. "  "  ".

(Bu hadislerin hepsi birbirlerinin benzeri olduğu için yazma gereğini görmüyoruz. Dipnottan bakabilirsiniz. Her ne kadar hepsi belli başlı meşhur kişilere isnat edilmiş ve onların hadislerinden nakledilmiştir.)

17- Şeyh Saduk, ayrıca Emali kitabında yine o hadislere benzer hadisler rivayet etmiştir bu nedenle tekrarına gerek görmüyoruz.

18- Şeyh Saduk Emali'sinde...

19- " " "

20- Bu hadiste az bir fark var. Şeyh Saduk Emali'sinde İbn- Abbas'ın Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet ettiğini yazıyor:
"Ya Ali! Sen ümmetime halifesin... Ve Şit Adem'e nasılsa sende bana öylesin."

21- Bu hadis de biraz farklı. Şeyh Saduk Emali'sinde Ebu Zer'e isnaden, diyor ki "Bir gün Resulullah (s.a.a) ile mescidinde beraberdik, buyurdu ki (s.a.a): "Şimdi bu kapıdan bir adam girecek, işte o müminlerin emiri ve Müslümanların imamıdır...Bir de baktık ki Ali b. Ebi Talip giriverdi. Onu Resulullah (s.a.a) karşılayıp bize dönerek: "Benden sonra imamımz işte budur." diye buyurdu.(l)

22-" "
23-" "
24-" "
25- " "
26- " "
27- " "
28- " "
29- " "
30- " ".
31- " "
32- " "

(Hadisler birbirinin benzeri olduğu için tekrar etmeye gerek duymuyoruz.)

33- Şeyh Saduk yine Emali'sinde İmam Cafer'i Sadık'tan (a.s) rivayet ediyor, İmam Sadık atalarından naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu söylüyor: "Miraç günü göğe çıktığımda Allah'ım bana Ali hakkında bir ahitname verdi. Onun takva sahiplerinin imamı, yüzleri ak olanların kumandanı ve müminlerin reisi olduğunu içeriyordu.
"

34-" "

35- Şeyh Ebu Muhammed b. Hasan Tüsi, Emali'sinde, Ammar b. Yasir'e isnadında şu hadisi ihraç eder. Resulullah (s.a.a) Ali'ye dedi ki: "Cenabı Allah seni öyle bir ziynetle süslemiş ki, bu Allah'ın en sevdiği ziynetti. Seni dünyaya karşı zühtle süslemiş ve onda bulunan hiç bir şeyin kayıbına üzülmez kılmıştır. Seni sevip de sevginde sadık olana ne mutlu. Senden nefret edip sana yalan söyleyene ne yazık, o ne kadar bedbahttır"

36- Yine Şeyh Emali'sinde Hz. Ali'ye isnaden ihraç ediyor: Hz. Ali Küfe minberinden halka şöyle hitap etmişti: "Ey halk! Resulullah'tan (s.a:a) bana bahşedilmiş dokuz fazilet vardır ki bun
lar benim yanımda güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha kıymetlidir. Bana demiştir ki: Ya Ali! Sen dünyada ve ahirette kardeşimsin. Sen kıyamet günü bana bütün mahlukattan daha yakın olacaksın. Senin evin cennetle benim evimle karşı karşıya olacaklır. Sen benim varisimsin. Benim ailemde benden sonra vasi sensin. Benim gıyabımda Ehl-i Beytimin muhafızı sensin. Sen benim ümmetimin imamısın. Sen bana tabi olan bütün kavmimin daima adaletle kaimi olan kimsesin. Sen benim velimsin, benim velim ise Allah'ın velisidir. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim düşmanım ise Allah'ın düşmadır"

37- Şeyh Saduk Nusus kitabında Hz. Hasan'a (a.s) isnat ederek şu hadisi ihraç eder; Hz. Hasan diyor ki: "Resulullah'tan (s.a.a) babamın şöyle dediğini duydum: Ya Ali! Sen benim ilmimin varisi, hikmetimin madeni (kaynağı) ve benden sonra  imamsın."

38- " "
39-" "
40- Şeyh Saduk aynı kitabında, Hz. Hüseyin'e (a.s) isnat ederek tahricinde şöyle dediğini rivayet ediyor: "Allah Teala, akrabalar Allah'ın hükmüne göre mirasta birbirine daha evladır...", ayetini tenzil ettiği zaman Resulullah'tan (s.a.a) mealini sordum, dedi ki: Aralarında akrabalık olanlar, sizsiniz. Ben ölürsem benim yerimi miras almakta evla babandır; o göçerse onun yerine ağabeyin Hasan, o da göçerse onun yerine sen bu makama herkesten daha evlasın. "

Böylece bu acele durumda istediklerimin sonuncusunu da sunmuş olduk. Bu ancak çiçek aleminden bir demet veya denizden birkaç damladır. Fakat yeterlidir sanırım. Alemlerin Rabbi'ne hamd olsun. Vesselam. (ş)

DİPNOT
Bu hadisi ve diğer hadislerin çoğunu Şeyh Saduk'un İkmal'ud Din... kitabından naklettik.



MEKTUP 63        3 Sefer 1330

1- Ehl- Beyt taraftarlarının nasları hüccet değildir.
2- Neden bunlardan başka kimse ihraç etmemiştir?
3- Onun dışındaki nasların fazlasını istemek.


1- Bu nasların Sünnilere karşı hüccet sayılacak tarafı yoktur, zira onlarca ispat edilmiş değildir.
2- Eğer sabitse neden onlar da Ehl-i Beyt Mektebi gibi ihraç etmemişlerdir?
3- Şu halde gelin Ehl-i Sünnet hadislerinin bu mevzudaki
kısmına dönelim. Vesselam. (s)



MEKTUP
64       4 Sefer 1330

1- İsteğiniz üzere bu hadisleri naklettik.
2- Cumhur'a karşı olan hüccetimiz, onların kendi Sahihleridir.
3- Bizim Sahihleri ihraç etmemelerinin sebebi.
4- Veraset nassına değinmek.


1- Biz bu nasları, bilginiz olsun diye size naklettik, aynı zamanda bunları bizden siz istemiştiniz.
2- Sizin Sahihlerinizden daha önce takdim ettiğimiz hadislerin size karşı hüccet oluşu bize göre yeterlidir.
3- Bu nasların neden ihraç edilmediğine gelince: O da Ehl-i Beyt'e karşı kinlerini gizleyenlerde tanıdığımız hastalıktandır.
Onlar Firavunları'nın hizbinden giden ve sulta sahiplerinin kullarıdır. Onlar, Ehl-i Beytin faziletlerini gizlerneye, onların nuru
söndürrneğe bütün kuvvet ve imkanlarıyla çalışanlardır

Halkı, onların menkıbelerini, hususiyetlerini çeşitli yöntemlerle müsadere etmeğe teşvik ettiler. Bazen paralarıyla, bazen de makam vaadiyle, o da sökmezse sopa ve kılıçlarıyla. Siz de iyi yorsunuz ki, imarnet nassları ve hilafet vasiyetleri zalimlerin korktuğu şeylerdir. Zira bunlar tahtlarını sarsar, saltanatlarının
temelini dipten oyabilirdi. Bu nassı ve ahitlerin onların ve yardımcılarının elinden sağlam olarak kurtulup, bizim elimize geçmesi büyük mucize sayılır. Zira Ehl-i Beyt'ekarşı çıkanların hepsi makamlarında kurulmuş, onları sevenlere her türlü işkenyi reva görüyorlardı. Hatta onları o kadar sıkıştırıyorlardı ki , bir çoğu valilerin adaletinden bile ümitsizliğe düşüyorlardı.(1) Birisi Hz. Ali'yi övgüyle andı mı vay haline. Ona her türlü kötülük yapılır, malı elinden alınır ve boynu bile vurulurdu. Onun faziletlerini saydığı için kaç dili kopardılar. Ona hürmetle bakan kaç gözü oydular. Onun menkıbelerine işaret eden kaç eli kestiler.. Onu sevenlerin nice evlerini yaktılar, hurma ağaçlarını kesip üzerine astılar.

Hadis ve tarih alimlerinin çoğu da bu zalim hükümdarlara ve onların adamlarına Allah gibi tapıyorlardı. Onlara yaranmak için her türlü tahrifatı yapıyorlardı. Aynı şimdiki zamanımızda da gördüğümüz gibi. Hakimlerin rızasına mazhar olabilmek için ister haklı ister haksız onların siyasetlerini destekleyenleri, doğru olsun, yalan olsun onları tasdik edenleri görmüyor muyuz? Hakim bir fetva verip onlardan fikirlerini soduğu zaman, fetvası 
kitap ve sünnete muhalif olsa bile onu onaylamaya koşuşmuyorlar mı? Neden? Çünkü ya işgal ettikleri bir makamı kaybetmemek veya bekledikleri bir rütbeyi elde etmek için...

Böylelerinin, hükümdarlar ve valilerin yanında, derecesi yüksek, sözü geçerli ve şefaatleri makbul olur... işte bunlar Hz. Ali (a.s) ve Beyt-i Nübüvvet ehli ile ilgili doğru hadislere karşı çıkar, onların faziletlerini kapsadığı için hemen taassup gösterip rededer ve bu hadisleri rivayet edenleri Rafızilikle itham ederlerdi. Ayrıca bunların her yerde fikirlerini destekleyecek kendil
eri gibi dünyacı adamları vardı. Kendilerinden duydukları, doğru hadisleri reddeden demeçleri, hüccet sayar ve ammenin arasına yayarlardı...Orada hadis sahiplerinden bir takım daha vardı ki, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'in faziletini içeren hadisleri korku belası terk edip o dalkavukların söylediklerinin doğruluk derecesini soran insanlara, fitne çıkmasın diye kaçamaklı cevaplar verirlerdi...Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, o mahut hakim ve veliler, halkı Emir'ül Müminin Hz Ali (as)'a sövmek için sıkıştırıyor, bu uğurda kimisini para kimisini de tehdit yoluyla kendi hesaplarına çalışmayı temin ediyorlardı. Hz.Ali (as)'ı, henüz okuma-yazma öğrenmektge olan çocukların defterlerine tiksindirici şekillerle resmedip onlara onun hakkında kulakları tıkatacak kadar kötü şeyler anlatıyorlardı. Ve hatta bu bedbaht herifler müslüman ümmetinin minberinden ona lanet okumayı bayram ve cuma namazlarının sünneti haline getirmişlerdi..."Canabı Allah'ın nuru sönmez." olmasaydı hilafeti hakkındaki bu doğru hadisler bize kadar ulaşamaz, onun faziletleriyle taşan naslar bu kadar mütevatir olmazdı. Vallahi bendeniz yüce Allah'ın kulu ve Resulü'nün kardeşi olan Hz.Ali (as)'ye bahşetmiş olduğu şu müstesna fazilet ve liyakatlere şaşırıyorum ki nuru bütün engellere rağmen o biriken karanlıkları, kopan fırtınaları ve çalkalanan dalgaları yarıp ta alemin üzerine gün ortasındaki güneş gibi nasıl doğabilmiştir.

4- Bütün bu duyduğunuz kesin delillere ilaveten veraset nassı vardır, o da başlı başına beliğ (açık) bir hüccet olduğu gibi sizi tatmin edecek mahiyettedir. Vesselam. (s)

DIPNOT
1- İb-i Ebil Hadid'in Nehc-ul Belağa şerhinin 3. cildinin l5'nci sayfasına bakın. Orada, Ehl-i Beyt ve taraftarlarının o günlerde yapılan eziyetlerin bir kısmını göreceksiniz.



MEKTUP 65       5 Sefer 1330

Bize, Ehl-i Sünnet yolundan, veraset hadisini anlatın.
Vesselam. (s)




MEKTUP 66          5 Sefer 1330

"Hz. Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) varisidir. "


Hiç şüphe yok ki, Resulullah (s.a.a) diğer bütün Nebilerin vasiilerine hikmetlerinden ne derece miras bırakmışsa kendileri de Hz.Ali'ye ilim ve hikmetlerinden o kadar bırakmıştır. Bunun için demiştir ki (s.a.a): "Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.İlim kazanmak isteyen kapıya yönelsin. "

Keza demiştir ki: (s.a.a): "Ali ilmimin kapısıdır ve benden sonra ümmetime peygamberliğimi izah edecek olandır. Onu sevmek iman, buğzu ise nifaktır. "

Yine ona bir seferinde şöyle der (s.a.a): "Sen benim kardeşim ve varisimsin. Senden neyi miras alacağım?" diye sor- duğunda ise "Benden önceki Enbiyanın miras olarak bıraktıklarının aynısını" der...(l)

Bureyde'nin hadisinde, Hz. Ali'nin varisi olduğuna dair kendisinin (s.a.a) koyduğu nas açıktır.(2) Ayrıca:
"Dar" hadisi sizi tatmin edecek mahiyettedir. Zira Hz. Ali (as) Peygamber (s.a.a) hayattayken de: "Allah'a yemin ederim ki, Ben onun kardeşi, amcasının oğlu ve ilminin varisiyim. Kim oun üzerinde benden daha çok hak sahibidir" derdi..." (3)

Ona bir defa: "Amcan varken (Abbas amcası) nasıl amcanın oğlunun varisi oluyorsun?" diye sordular. Şöyle cevap verdi: "Resulullah (s. a. a) bir gün Abdulmuttalib oğullarını evine davet etti, hepsi de akrabaları idi. Onlara yemek verdi, hepsi doyasıya yedi, fakat yemek hiç eksilmedi. Onlara şöyle hitap etti: "Ey Abdulmuttalib oğulları! İnsanlara umumi, size ise hususi olarak gönderildim. Hanginiz benim kardeşim, sahibim ve varisim olmak şartıyla bana biat eder?" Hiç kimse kalkıp ben demedi. O günler de ben hepsinden daha küçük yaştaydım. Ayağa kalkıp "Ben olurum ya Resulullah!" dedim. Bana otur dedi ve sözlerini üç kere tekrarladı, fakat yine kimse kalkmadı, her seferinde kalkıp: "Ben olurum" diyordum. Üçüncüsünde elini elime vurarak: "Benim kardeşim, sahibim ve varisim sensin" dedi. işte onun için amcamın oğlunun mirası, amcam sağ olsa
bile bana düşmektedir. " (4)

Hakim Müstedrek'inde (5), Zehebi de Telhis'inde, katiyetle doğru olduğunu beyan ettikten sonra şu hadisi ihraç ederler: Kusem b. Abbas'a sorarlar: "Nasıl Ali Resulullah'ın varisi oluyor da siz olamıyorsunuz?" Şöyle cevap verir: "Çünkü o, hepimizden önce peşinden koşan ve hepimizden fazla ona yapışandır."

Biz de diyoruz ki: Halk Hz.Ali'nin Resulullah'ın varisi olduğunu biliyordu, fakat bu verasetin kendisine has olduğunun nedenini bilmiyorlardı. Onun için bazen Hz.Ali'ye (as) bazen de Kusem'e sorma ihtiyacını duymuşlar ve duyduğunuz cevabı almışlardır... Hakim, Kusem'in hadisini ihraç ettikten sonra şöyle der: Bana, kadıların kadısı Ebu'l Hasan Muhammed el-Haşimi dedi ki: Ebu Ömer el-Kadi'den duydum, o da İsmail b. İshak el-Kadi'den Kusem'in dedikleri zikredilince şöyle dediğini duyduğunu söyler: Miras, ya neseple veya velayetle olur. İlim ehli arasında bu hususta hilaf yoktur. Herkesçe bilinmektedir ki ilimde Peygamber (s.a.a) varisi Hz. Ali (as) olmuştur.
Zira bu hususta haberler mütevatirdir. Bilhassa Ehl-i Beyt kanalıyla gelen hadislerin hesabı yoktur. Nitekim vasiyetinin açık nasları bize yeter de artar. Vesselam. (ş)