MEKTUP 42                4 Muharrem 1330

1- Araplar, çoğulla tekili tabir ederler.
2- Bunun şahit1eri.
3- İmam Tabersi'nin zikrettikleri.
4- Zemahşeri'nin zikrettikleri.


1- Cevap: Araplar bazı nüktelerde icap ederse, tekil yerine maksatlarını çoğulla tabir ederler.

2- Bunun şahidi Al-i İmran'daki şu ayet-i kerimedir;

            Meali: "İnsanlar size karşı toplandılar, onlardan sakının demelerine rağmen, onlar imanlarını arttırarak "Allah, bize yeter, zira o vekillerin en alasıdır." dediler." (Al-i İmran /173)

            Bunu söyleyen yalnız bir kişidir, Nuaym b. Mesud el-Eşcai idi. Bütün Müfessir ve muhaddisler bunda müttefiktir.

            Cenabı Allah, tek bir kişi olduğu halde ona çoğul tabirinin kullandı. Bu da onun sözlerine kulak asmayıp onun ihtarını önemsemeyenlerin durumunun büyüklüğünü göstermek içindir. Zira Ebu Süfyan bu adama sırf Müslümanları korkutup geri dönmelerini sağlamak için on deve vermişti. İşte o gün onlara söylediği sözlerin bir
kısmı böyle idi:

            "İnsanlar, size karşı toplandı, onlardan korunun." Bu sözlerinden bir çok Müslüman etkilendi ve Peygamberle (saa) beraber gitmekten soğudu. Lakin Peygamber (s.a.a) yetmiş atlı savaşçıyla çıktı ve hepsi sağ salim geri döndü. Bunun üzerine Ayet-i Kerime nazil oldu... Yani Peygamberle (s.a.a) beraber çıkan yetmiş kişinin, kimseye kulak asmadan bu fedakarlığı, gösterdiklerini dile getirip övdü. Aslında burada o kişiye çoğul hitap etmekte onurlu bir nükte mevcuttur; zira Peygamberle (s.a.a) çıkan 70 kişiyi övmek onun vasıtasıyla daha belagatlı oluyor.

            Eğer kendilerine bir adamın: "İnsanlar size karşı toplandılar
demeseydi, bu kadar beliğ olmayacaktı. Nitekim bu ayet'in, Kur'an-ı Kerim'de, hadiste ve Arapların kelamında eşleri ve benzerlerine her zaman rastlamak mümkün.

            Başka bir ayette Cenabı Allah şöyle buyuruyor: "Ey İman edenler, Allah'ın size bahşettiği nimeti hatırlayın. Hani bir kavim, ellerini size uzatmaya yeltendiği zaman, Allah onlara mani olup, ellerinden sizi
korudu." Ki, onlara el uzatmağa yeltenen sadece bir kişiydi. O da Muharip kabilesinden Gavres isminde bir şahıs; bazıları da Nadir kabilesinden Amr b. Cehhaş olduğunu söyler. Bu adam kılıcını çekip sallar ve Peygamberi (s.a.a) vurmak ister. Fakat Allah Azze ve Celle, ona mani olur; nitekim mani olduğunu mu- haddisler ve müfessirler rivayet etmiştir, İbn-i Hişam, Siret'in üçüncü cüzünde "Zat'ür Rika" Gazvesini zikrederken bu olayı anlatır.

            Cenabı Allah, bu adama tek olduğu halde Müslümanlara, Peygamberlerinin kurtulmasıyla kendilerine Allah tarafından bahşedilen nimetin alametini izah etmek için çoğul sıfatını vermiştir.

           
 "Mübahale" ayetlerinde ise: "Çocuklarımız, kadınlarımız, nefislerimiz" derken Hasan, Hüseyin Fatıma ve Ali kastedilmiştir. Hepsi birden çoğuldur elbet, ama ayıracak olursak; Fatıma tek olduğu halde "Kadınlarımız" Ali'de tek olduğu halde "Nefislerimiz" denmiştir. Daha evvel dediğimiz gibi bunun ben- zerleri sayılmayacak kadar çoktur.

            3- İmam Tebersi, Mecma'ul Beyanı'nda bu ayeti tefsir ederken şöyle der; "Emir-ül Müminin'e çoğul sıfatının takılmasından maksat, tazim ve tebcildir. Zira lügatçiler tekil yerine çoğul tabirini tazim maksadıyla kullanırlar" ve der ki: "Bu gibi tabirler
onların sözlerinde kanıt göstermeye hacet bırakmayacak kadar meşhurdur."

            4-Zemahşeri ise Keşşafı'nda başka bir noktaya değinir: Diyor ki
: "Eğer kastedilen nasıl Ali olabilir? Zira söz çoğuldur," dersen , derim ki, kastedilen tek bir şahıs olduğu halde çoğulla sıfatlandırılmasının sebebi, diğer insanlar da onun bu hareketini beimsesin ve aynısını yapmaya rağbet gösterirlerse kendileri de öyle bir mükafata mazhar olacaklarını anlasınlar; Ayrıca "Müminlerin ahlakı böyle olmalı" mesajını vermek ve ihsan ve sadakanın lüzumu vuku bulduğu zaman, geciktirilmeyeceğini, hatta namazda olsalar dahi namazdan sonrasına bırakılmaması gerektiğini tembih etmek içindir."

5- Bu konuda benim de bir nüktem var ki, daha hoş ve daha zariftir; o da şu: tekil yerine çoğul sıfatının kullanılmasındaki gaye, Hz. Ali (a.s) ve Haşim oğullarını sevmeyenleri ve bir çok münafığı tahrik etmemektir. Zira onlar bu ibareyi tekil kelimesiyle duymaya tahammül edemezler. Eğer doğrudan tekil sıfatı kullanılmış olsaydı, manayı saptırma emelleri ortadan kalkacak, itiraz edecek hiç bir sebep bulamayacaklar, ümitsizliğe kapılınca da İslam'a zarar geti- recek bazı hareketlerde bulunabilirlerdi. Onun için ayet çoğul sıfatıyla geldi ki, kızıp her hangi bir taşkınlık yapmasınıar... Daha sonra "Nas'lar" çeşitli ibarelerle birbirini takip eder ve Cenab-ı Allah velayet meselesini onlara yavaş, yavaş sunmaya devam eder... Ta ki, Allah-u Teala dini ikmal edip nimetini tamamlayıncaya kadar.

            Böylece Peygamber (s.a.a) ve Peygamberlerin insanlara alışmadıkları bir şeyi kendilerine sunarken nasıl davranılması icap ediyorsa öyle davranmıştır... Eğer bu ayet, tekille tahsis edilmiş bir ibareyle gelseydi, kulaklarını parmaklarıyla tıkar, (başlarını esvaplarıyla örter) inkarlıkta ısrar eder, kibirlenir de kibirlenirlerdi...

            Bu hikmet, bilindiği gibi, Emir-ül Mü'minin ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini içeren bütün ayetlerde mevcuttur.

            Bizi hidayete sevk eden Allah'a bin şükür olsun. Vesselam(ş)



MEKTUP 43                  4 Muharrem 1330

Sözün Gelişi (Siyak) Dostluk veya Benzerine Delalet Ediyor.

            Atalarınıza rahmet... Hiç bir şüphe ve tereddüde yer bırakmadınız... Böylece şüpheler defolup, hakikat bütün açıklığıyla meydana çıkmış oldu. Sadece bir mesele kalıyor o da ayetin nehiy siyakıyla geldiğini iddia etmek, yani "kafirleri kendinize veli seçmeyin." Ondan evvelki ve sonraki ayetler bunu gösteriyor. Bu da ayetteki veli kelimesinden çıkan maksat yardımcı, dost ve benzerlerine işaret gösterilebilir. Cevabınız nedir? Buyurun!.. Vesselam. (s)
.




MEKTUP 44        5 Muharrem 733

1- Siyak, dost ve benzerlerine delalet etmez.
2- Siyak, başka delilleri ortadan kaldırmaz.


            1- Cevap: Ayeti Kerime, gözlem hükmüne göre kendisinden evvelki kafirleri veli seçmekten nehyeden ayetlerden ayrılmıştır. Nizamından çıkıp Hz. Ali'yi (a.s) başkanlık ve imamlık adaylığıyla övmeye yönelmiştir; hem de onun gücüyle onları tehdit ederek. Nitekim ondan evvelki ayet Hz. Ali'ye (a.s) mahsustur; ki, şu manayı içermektedir: "Ey iman edenler! Şayet sizd
en dininden dönenler olursa, Cenabı Allah; onların yerine öyle bir  kavim getirir ki onları sever onlar da kendisini severler...Müminlere karşı yumuşak kafirlere karşı serttirler... Hiç bir tenkide kulak asmadan Allah'ın yolunda savaşırlar... Bu Allah'ın, istediğine bahşettiği bir lütuftur. Allah engindir ve bilendir."


            Bu
ayet de Emir-El Müminine mahsustur ve onun ashabının satvetini hatırlatıyor.(l)

            Emir'ül  Müminin, Cemel günü bu hakikate nas koyduğu gibi, İmam Bakır ve İmam Sadık da bunu açıklarlar. Salebi de tefsirinde zikreder... Ayrıca "Mecma-ul Beyan" sahibi, Ammar, Huzeyfe ve İbn-i Abbas'a dayanarak rivayet eder. Zira
Ehibeyt, doğruluğunda müttefik olup Pak Ehl-i Beyt İmamlarına dayanarak bu hususta mütevatir sahihler rivayet etmişlerdir.

            Böylece ayeti kerime velayeti ve imamlığın vacipliğini ima etmiş; bu hususta konan nas ise bu işareti açıklamış oluyor. Öyleyse nasıl deniliyor ki, ayet nehiy siyakı ile kafirleri veli edinmekten men etme manasında gelmiştir!...


            2- Nitekim Peygamber (s.a.a) Ehl-i Beyti'nin İmamlarını (as) Kur'an derecesinde tutmuş ve ikisinin birbirinden ayrılmayacaklarını bildirmiştir. Onlar kitabın eşidirler, doğru yol onlarla bilinir... Onların şahit gösterdikleri mütevatir olup, veli kelimesini aynı dediğimiz şekilde tefsir ettikleri sabittir. Onun için "siyak" mevcut olsa dahi, onların nasları karşısında kıymetsiz sayılır.

            Müslümanlar umumiyetle delillerin siyaka tercih edilmesinde müttefiktirler. Eğer siyakla delil arasında çelişki olursa, siyakı bırakıp delil hükmüne yönelirler. Bunun da sırrı, ayetin o siyakta inmediğine inanmalarıdır. Zira Kur'an-ı Kerim toplandığı zaman vahiyedilişine göre tertip edilmemiştir. Bu hususta bütün ümmet ittifak halindedir. Nitekim Kur an-ı Kerim'de bir çok ayet siyakın gerektiği manaya muarız bir şekilde gelmiştir. Bunlar'dan biri Tathir ayetidir. Kadınlar siyakında geldiği halde nas gereğince Ehl-i Aba'ya mahsus olduğu sabittir.

            Neticede ayetin siyaka muarız olması Kur'an'daki belagatı zedelemez. Delillerin hükümleri onu ispatlıyorsa kabullenmekte hiç bir sakınca yoktur. Vesselam. (Ş)
------------------------
DİPNOT

            1- Aynen Resulullah'ın (s.a.a) buyurduğu gibi; "Siz Kureyş ehli hiç ualanmayacaksınız, Allah'ın size kalbini genişlettiği ve imanla doldurduğu birini gönderip boyunlarınızı vurasıya kadar... Siz ise onun önünde ürkmüş koyunlar gibi kaçışacaksınız "

            Peygamber (s.a.a) böyle deyince Ebu Bekir; "O ben miyim Ya Resulullah?" diye sorar. Peygamber (s.a.a) "Hayır," der.  Ömer: Öyleyse benim, der. Peygamber (s.a.a); "Hayır sen de değilsin; o, ayakkabıyı tamir edendir," der. O esnada Ali'nin (a.s) elinde Peygamberin (s.a.a)in ayakkabısı vardı ve onu tamir ediyordu.

            Bu hadisi Sünen sahiplerinin çoğu rivayet etmiştir. Aynı zamanda Kenz'in 610'uncu hadisi olup (c. 6 s. 393) de mevcuttur.

            Yine biraz daha değişik olarak İmam Ahmed, Ebu Sait'den naklen Müsned de, Hakim Müstedrek'inde ve daha başkaları zikrederler.

            Ve yine onlardan Mütteki el Hindi bu şekliyle de nakleder, (c. 6 s.135)


MEKTUP 45         6 Muharrem 1330

Selefin Doğru Hareket Ettiğini Kabul Ederek, Tevile Sığınmaktan Başka Çare Yok

            Eğer Hülefai Raşidlerin kesin olarak doğru ve yerinde kabul edilen hilafeti olmasaydı, sizin görüşünüze katılmaktan ve bu ayetin anlamında hükmünüzü kabullenmekten başka çare- miz kalmayacaktı. Lakin onların hilafetinin doğruluğuna şüphe ile bakmak mümkün değildir. Onun için onların ve onlara biat edenlerin haklılığını kabul ederken tevile sığınmaktan başka ça
re yoktur. Vesselam. (s)

165



MEKTUP 46            6 Muharrem 1330

1- Selefin hareketini haklılığa yormak tevili icap ettirmez.
2- Tevil mahzurludur.


Aslında bahsimizin başlıca konusu, üç halifenin hilafetidir. Onun için delillere bu hususta karşı çıkmak yanlıştır.

            1- Zira onları ve onlara biat edenleri haklı göstermek için, delillerin tevilini gerektirmez. Onları mazur göstermeniz için daha başka sahalar da vardır; onu da icap ederse ileride açıklarız,

            2- Heyhat... size beyan ettiğimiz naslar herhangi bir tevili kabul etmez. Hatta vurguladığımız daha bazı naslar vardır ki, onlar da diğer açık ve sarih naslardan geri kalmaz; bilhassa birbirini tasdik eden Sünenlerle onaylandıktan sonra... Örneğin Gadir ve Vasiyet nasları gibi. Bunların üzerinde insafla duranlar, onların yalnız (tek başına) olarak haklı kesin deliller olduğunu görürler. Vesselam. (ş)



MEKTUP 47      7 Muharrem 1330

Keşke bize o nasları teyit eden Sünenleri açıklasaydınız.

Bıraktığınız yerden devam eder misiniz? Vesselam.
(S)




MEKTUP 48      8 Muharrem 1330

Nasları Onaylanan Sünenlerden Kırk Hadis

Nasları teyit eden sünenlerden kırk hadis, sizi tatmin eder sanırım.

            1- Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'nin (a.s) kolundan tutup kaldırarak şu sözleri söylemesi: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olan Allah tarafından yardım görür. Ondan yardımını esirgeyenden Allah yardımını esirger." Hakim Müstedrek'inde Cabir 'in hadisinden almıştır, (c. 3 s. 129) (1)

            2- Şu sözleri (s.a.a): "Ali hakkında bana şu üç vahiy oldu; Ali Müslümanların efendisi, Allah'tan korkanların imamı ve beyaz yüzlülerin kumandanıdır." Hakim Müstedrek'inde... bu hadisi (c. 3 s. 137) rivayet ettikten sonra şöyle der: Bu doğru bir hadistir fakat her iki şeyh (Buhari ve Müslim) bunu onaylamaz.(2)

        3- Şu sözleri (s.a.a): "Bana Ali için, Müslümanların efendisi, Allah'tan korkanların velisi ve beyaz yüzlülerin kumandanıdır." diye vahiy geldi" İbn'ün Neccar ve Sünen sahiplerinden da
ha başkaları.(3)

            4- Ali'ye hitaben, şu sözleri (s.a.a): "Merhaba ey Müslümanların efendisi ve Allah'tan korkanların imamı". Ebu Nuaym Hilyet'uI Evliya da zikreder. (4)

            5- Şu sözleri (s.a.a): "Bu kapıdan ilk girecek olan, Allah'tan korkanların imamı, Müslümanların efendisi, dinin önderi, vasilerin sonuncusu ve beyaz yüzlülerin kumandanıdır." sözlerini bitirir bitirmez kapıdan Ali girer. Girdiğini görünce sevinçle kalkıp boynuna sarılır, alnındaki teri siler ve ona şöyle der: "Benden sonra benim yerime onlara ulaşımı sen sağlayacaksın, benim sesimi sen duyuracaksın, ihtilafa düştükleri zaman hakikati onlara sen izah edeceksin. "(5) .

167



            6- Şu sözleri (s.a.a): "Cenabı Allah bana Ali için, hidayetin bayrağı, velilerin imamı, bana itaat edenlerin nuru ve onun ilahi ilminin kelamıdır." diye bir mesaj gönder di. "(6)

            Görüyorsunuz ki, bu takdim ettiğimiz altı hadisin tümü imametini belgeleyen açık naslardır ve itaatinin lüzumunu kanıtlamaktadır.

            7- Eliyle Ali'ye işaret ederek şöyle demesi (s.a.a): "Bu bana inanan ve kıyamet günü benimle ilk tokalaşacak olandır. Bu büyük sıddıktır. Bu ümmetin Farükudur ve bu, müminlerin önderidir. "(7)

            8- Ansar'a şu sözleri (s.a.a): "Ey Ensar cemaati! Size, kendisine tutunduğunuz takdirde hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayacağınız birini tavsiye edeyim mi? İşte Ali... Onu, beni sevdiğiniz gibi sevin!... Bana verdiğiniz değeri ona da verin!... Cebrail bu emri Cenabı Allah'tan alıp bana iletti"(8)

            9- Şu sözleri (s.a.a): "İlmin şehri benim, kapısı ise Ali'dir. İlmi arzulayan varsa kapıya gitsin. " (9)

            10- Şöyle demesi (s.a.a): "Ben, hikmetin eviyim, Ali de onun kapısıdır. "(10)

            11- Şu sözleri (s.a.a): "Ali, ilmimin kapısıdır ve benden sonra peygamberliğimin mahiyetini ümmetime o izah edecektir, O'nu sevmek imandır, ona kin beslemek ise nifaktır." Ve hadisin devamı.. .(11)

            12- Hz. Ali'ye hitaben şu sözleri (s.a.a) "Benden sonra ümmetimin arasında doğacak ihtilafları onlara sen açıklayacaksın .. "

           
Hakim Müstedrek'inde...(12) bu hadisi Enes'in hadisinden rivayet eder ve şöyle der: Bu hadisi iki şeyh şart olduğu halde zikretmemişlerdir.. Biz de diyoruz ki: Bu hadisi ve benzerlerini tahkik eden herkes Ali'nin (a.s) Peygamber'in (s.a.a) yan
ındaki yeri, Peygamber'in Cenabı Allah'ın yanındaki yeri ile aynı derecede olduğunu anlar. Cenabı Allah Kuran'da Peygamberine hitaben şöyle buyuruyor:

             "Kitabı sana sırf, ihtilafa düştükleri zaman onlara açıklayasın diye indirdik... Aynı zamanda o, iman edenler için hidayet ve rahmettir."

            Hz. Peygamber (s.a.a) ise Hz. Aliye: "Benden sonra, ümmetimin arasında çıkacak ihtilafları onlara sen açıklayacaksın." diyor.

            13- İbn'us Semmak'ın Ebu Bekir'den rivayet ettiğine göre Peygamber'in (s.a.a) şöyle demesi: "Ali'nin bana olan menzileti benim Allah 'a olan menziletim gibidir. (13)

            14- Darukutni'nin İbn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre şu sözleri (s.a.a): "Ali b. Ebu Talip "Hitta" kapısıdır, o kapıdan giren mümin, çıkan ise kafir olur. "(14)

            15- Veda Haccı'nda Arafat günü şu sözleri (s.a.a): "Ali benden ben de Ali'denim, benim yerime, benden ve Ali'den başka hiç kimse bir şey veremez, bildiremez... (15)

            Elbette ki bu kerim olan bir Resulün söylediği sözlerdir. Öyle bir Resul ki, ilim ve amelde kuvvetli ve Allah'ın yanında mevki sahibidir ve Allah'ın melekleri ona itaat ederler. O vahye karşı emindir ve iddia ettiğiniz gibi arkadaşınız Peygamber (s.a.a) mecnun değildir. Arkadaşınız Hz. Muhammed doğru yoldan sapmadı, dalalete düşmedi. Kur'an sadece vahy olunan bir vahiydir. Nereye gidebilirsiniz? Bu doğru sünen karşısında ne diyebilirsiniz? Siz de bu vasiyete bakıp, hac günü herkesin duyacağı bir şekilde, ezan gibi okunma hikmetini gözden geçirseydiniz, hakikati bütün çıplaklığıyla görebilir ve de sözlerinin ne kadar veciz ve ne kadar anlamlı olduğuna dikkat etseydiniz, büyüklüğünü ve azarnetini takdir ederdiniz, hülasa olduğu halde dikkat edin nasıl, Ali'den başka kimseye tebliğ ehliyetini vermiyor...

            Bu gösteriyor ki Peyarnberin yerine vasisinden başka kimse tebliğ ve tediyede bu- lunamaz. Hamd olsun bizi hidayete sevk eden Allah'a... Allah bizi hidayete sevk etmeseydi, hidayet yolunu bulamazdık.

            16- Şu sözleri (s.a.a): "Bana itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur, bana isyan eden ise Allah'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden bana itaat etmiş olur, ona isyan eden ise bana isyan etmiş
olur."

           
Bu hadisi Hakim Müstedrek'inde (c. 3 s. 121) rivayet ettiği gibi Zehebi de Telhis'inde aynı sayfada zikreder ve her ikisi de

169



iki şeyhin şartınca doğru olduğunu itiraf ederler.

17- Şu sözleri (s.a.a): "Ya Ali! Benden ayrılan Allah'tan ayrılır. Senden ayrılan da benden ayrılmış olur." Hakim Sahih'inde (c. 3 s. 124) rivayet eder ve şöyle der: Bu hadisin senetleri doğrudur ama rivayet etmezler, (iki şeyhi Müslim ve Buhariyi kastediyor.)

18- (Ümm'ül Mü'minin) Ümmü Seleme'nin hadisindeki şu sözleri (s.a.a): "Ali'ye söven bana sövmüş olur." Hakim Müstedrek'inde, Zehebi Telhis'inde zikredip doğru olduğunu açıklar...Yine İmam Ahmet Müsned'inde Ümmü Seleme'nin hadisinden (c.6. s. 323) rivayet ettiği gibi, Nesai de Hasais-i Aleviyye'sinde (17) rivayet eder ve onun benzeri Resulullah'ın (s.a.a)'in, Amr b. As'ın hadisindeki şu sözleri: "Ali'ye eziyet eden bana eziyet etmiş olur."

19- Şu sözleri (s.a.a): "Ali 'yi seven beni sevmiş olur. Ona buğz eden (ondan nefret eden) bana buğzetmiş (benden nefret etmiş) olur." Hakim, iki şeyhin şartı gereğince tashih ederek rivayet eder, (Müstedrek; c. 3 s. 130). Zehebi de aynı şart gereğince doğru olduğunu itiraf ederek bu hadisi zikreder.

            Bu hadisin benzeri de Hz. Ali'nin (as) şu sözleri: (573) (18) "Tohumları, çekirdekleri yarıp onları bitki haline getiren ve bütün canlıları yaratana yemin ederim ki, bu Peygamber'in (s.a.a) bana ahdidir; beni yalnız mümin olan sever ve yalnız münafık olan bana buğz eder. "

20- Şu sözleri (s.a.a): "Ya Ali! Senin sevgilin benim sevgilimdir, benim sevgilim ise Allah'ın sevgilisidir. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim düşmanım ise Allah'ın düşmanıdır, sana buğz edenlerin cezası da cehennem azabıdır. " Hakim, Müstedrek'in 3. cüzünün 1. sayfasında rivayet eder ve iki şeyhin şartı
gereğince doğrular.(19)

21- Ali'ye (a.s) şöyle demesi (s.a.a): "Ya Ali! Ne mutlu seni sevip sana inanana ve ne yazık sana buğz edip seni yalanlayanlara." Başka bir mana ile: "Ne mutlu seni sevip, sana inanana ve yazıklar olsun sana buğz edip, seni yalanlayana..."  Ha
kim Müstedrek'inde (c. 3 s. 135) rivayet eder ve iki şeyh için: "Doğru senetli bir hadis olduğu halde rivayet etmezler." der.

22- Şu sözleri (s.a.a): "Benim yaşamım gibi yaşamak, ölümüm gibi ölmek, öldükten sonra da bana Allah'ın vaat ettiği cennet-i alaya gitmek isteyen, Ali b. Ebi Talib'i kendisine veli kabul etsin. O sizi hiç bir zaman hidayetten çıkarıp dalalete sevk
etrnez"(20)

23- Şu
sözleri (s.a.a) "Bana iman edip inananlara, Ali b. Ebi Talib"in velayetini kabul etmesini tavsiye ederim. Onun velayetini kabul eden benim velayetimi kabul etmiş olur. Benim velayetimi kabul eden de Allah'ın velayetini kabul etmiş olur... Onu seven beni, beni seven de Allah'ı sevmiş olur. Ona buğz eden bana, bana buğz eden ise Allah-u Teala'ya buğz etmiş 0lur."(21)

24- Şu sözleri (s.a.a): "Her kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyorsa ve Rabbimizin diktiği cennet-i alayı mesken edinmeyi arzu ediyorsa benden sonra, kendine veli olarak Ali'yi seçsin. Ona sadık kalanlara sadık kalsın... Benden sonra Ehl-i Beyt'ime inansın ve onları kendine örnek alsın... Onlar benim soyum, benim tıynetimden doğdular ve benim ilmimi kazandılar. Ümmetimden onları yalanlayanlar, onlarla bağını kesenler ne kadar bahtsızdırlar. Allah onlara şefaatimi nasip etmesin"

25- Şöyle demesi (s.a.a): "Kim benim gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana Allah'ın vadettiği cennete gitmek istiyorsa, (ki o cennet ebediyet cennetidir) Ali'yi ve onun zürriyetini kendine veli seçer. Onlar sizi hiçbir zaman hidayet kapısından çıkarıp, dalalet kapısına yöneltmezler. "(22)

            26- Şöyle demesi (s.a.a): "Ya Ammar! Ali'nin bir vadiye, insanların ise başka bir vadiye girdiğini görürsen, Ali'nin girdiği
vadiye gir. O seni hidayetten çıkarıp, helakete sevk etmez. "(23)

            27- Ebu Bekir'in hadisindeki şu sözleri (s.a.a): "Benim avucuml
a Ali'nın ovucu adalette birdir. (24)

171

            28- Fatıma'ya (a.s) şu sözleri (s.a.a): "Ya Fatıma! Razı olmuyor musun ki, Cenabı Allah yeryüzüne bakıp iki adamı seçti onlardan biri baban diğeri ise kocandır. "(25)

            29- Şöyle demesi (s.a.a): "Ben munzir (uyarıcı, korkutucuyum) Ali ise hadidir. Ya Ali! Benden sonra, hidayet ehli seninle hidayeti seçeceklerdir."(26)

            30- Şu sözleri: "Ya Ali! Benden ve senden başkasına mescitte ikamet etmek helal değildir. "(27) Tabarani'nin Ümmü Seleme'den, Bezzar'dan, Sad'dan, Resulullah'ın (s.a.a) şu hadisi: "Bu mescitte benden ve Ali'den başka hiç bir kimseye ikamet etmek helal değildir. "(28)

            31- Şu sözleri (s.a.a): "Ben ve bu (Ali'yi işaret ederek) kıyamet günü ümmetime birer hüccetiz." Hatip, bu hadisi En
es'ten nakleder. (29)

            (Ali (as), Peygamber'in (saa) veliahtı ve ondan sonra ki emir sahibi olmasaydı, nereden onun gibi hüccet sayılacaktı.)

            32- Şu sözleri (s.a.a): "Arşın ayağına şöyle yazılı: "La ilahe illallah Muhammeden Resülullah, Aliyyen Ehü Resülullah." (Resulullah'ın kardeşi) (30)

            33- Şöyle demesi (s.a.a): "Arşın ayağına şöyle yazılı: La ila illallah, Muhammed Resülullah, onu Ali ile teyit ettim, onunla nusrete eriştirdim. "(31)

            34- Şu demeci (s.a.a): "Her kim Nuh'un azmini, Adem'in ilmini, İbrahim'in aklını, Musa'nın zekasını ve İsa'nın zühdü 'nü görmek istiyorsa Ali b. Ebu Talib'in yüzüne baksın..." "Beyhaki Sahihinde, Ahmed b. Hanbel ise Müsned'inde rivayet etmiştir. (32)

            35- Ali'ye şöyle demesi: (s.a.a): "Ya Ali! Sende İsa'dan misal vardır şöyle ki: Yahudiler ona öyle kin beslediler ki, onu çarmıha gerip annesini dehşete düşürdüler. Hıristiyanlar ise, onu o kadar sevdiler ki mertebesinden daha yükseklere çıkardılar."

            36- Şöyle demesi (s.a.a): "Herkesten evvel yetişip, yarışı kazananlar üçtür: Birincisi Musa'ya yetişen, Yü'şa b. Nun, ikincisi İsa'ya yetişen Yasin sahibi, üçüncüsü ise, Hz. Muhamrnede (s.a.a) koşan Ali b. Ebi Talib 'tir. " (34)

            37- Şöyle demesi (s.a.a): "Sıddıklar (doğru sözlüler) üçtür: Birincisi Habib b. Neccar, Yasin ailesinin mümini, "Ey millet! Resullere tabi olun" der. İkincisi, Hizkil; Firavun kavminin mamini, der ki: Sırf "Rabbim Allah 'tır" dediği için bir adamı nasıl öldürürsünüz? Üçüncüsü Ali b. Ebi Talib'tir ve en faziletlisi de O dur.
" (35)

            38- Ali'ye şu sözleri (s.a.a): "Benden sonra ümmetin kahrına uğrayacaksın, sen gene şeriatım üzerine yaşayıp, sünnetim üzerine öldürüleceksin. Seni seven beni sevmiş, senden nefret eden benden de nefret etmiş olur. Bir gün gelecek bu, kırmızıya boyanacaktır." (Yani, başından akan kanla sakalı boyanacak.) (36)

            Ve Hz. Ali (as) der ki: "Peygamber'in bana bildirdiklerinden biri, kendisinden sonra ümmetin gadrine uğrayacağım olmuştur. "(37) İbn-i Abbas ise şöyle der: Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle dedi: "Benden sonra çok zorluk çekeceksin." Ali dedi ki: "Dinim o zaman salim kalacak mı?" Peygamber (s.a.a) "Evet" dedi.

            39-
Şu sözleri (s.a.a): "Ben, Kuran'ın tenzili nedeniyle nasıl savaştıysam, sizden biri de tevili için savaşacaktır... " Bu sözleri duyanlar kulak kesilip gözlerini Peygambere dikerler. Aralarında Ebu Bekir ve Ömer de vardı. Ebu Bekir: O ben miyim Ya Resulullah? der. Peygamber: Hayır der. Ömer: Ben miyim? der. Peygamber: "Hayır, pabucu tamir edendir" der; tabii Ali'dir demek ister.

            Ebu Said el-Hudri, bu olayı şöyle anlatır: Ali'nin yanına gelip müjdeledik. O ise başını kaldırıp bize bakmadı bile, sanki bu haberi daha önce bizzat Resulullah'tan (s.a.a) duymuştu. (38) Bu hadisin benzeri de Ebu Eyyüb el-Ensari'nin, Ömer'in hilafeti zamanında şöyle demesidir:(39) "Resulullah (s.a.a) Ali'ye, Nakisin, Kasıtin ve Marikin'le savaşmayı emretii..."

            Ammar b. Yasir şöyle der:(40) Resulullah (s.a.a) Ali'ye (as) dedi ki: "Ya Ali!  Seninle, zalim ve asi cemaat savaşacak, haklı sen olacaksın, her kim senden yardımını esirgerse o benden değildir."

           
Ebuzer'in hadisi ise şöyle:(41) Resulullah dedi ki: "Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki içinizde bir adam vardır ki, benim Kuran'ın tenzili uğruna müşriklerle savaştığım gibi o da tefsiri uğruna savaşacaktır."

            Muhammed b. Ubeydullah b. Ebu Rafi babasından, babası dedesinden şu hadisi nakleder: Resulullah (s.a.a) bana dedi ki: "Ya Eba Rafi! Benden sonra bir kavim Ali ile savaşacak, onlara karşı cihat Allah'ın yanında haktır. Onlara karşı eliyle cihat yapmayan diliyle, diliyle yapamayanın ise kalbiyle cihat yapsı gerekir."

            Ahdar el-Ensari'nin hadisi de aynı anlamda, o da şöyle: Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Ben Kur'an'ın tenzili için nasıl savaştıysam, Ali de tevili için savaşacak." (42)

            40- Ali'ye şöyle demesi (s.a.a): "Ya Ali! Peygamberlikle sana galebe çalarım, zira benden sonra Peygamberlik yoktur. Sen de yedi özellikle bütün insanlara galebe çalarsın; Allah'a iman etmekte onların ilkisin. Allah, ahdinin en vefakarısın, Allah'ın emirlerini yerine en çok getirensin, insanların en müsavi şekilde en iyi taksim edeni, halka karşı en adil, yargıda en basiretli hüküm vereni ve en üstün meziyetlisi sensin"(43)

            Ebu Said el-Hudri anlatıyor: Resulullah (s.a.a) Ali'ye şöyle dedi: "Ya Ali! Senin yedi tane özelliğin var ki, bunlarda hiç kimse sana yetişemez... " Ve yukarıda saydığımız özellikleri aynen sayar. Bu hadislerin benzeri sayılmayacak ve buraya sığdıramayacağımız kadar çoktur. Hepsi de bir tek manaya delalet ediyor, o da Hz. Ali'nin, bu ümmette Resulullah'ın ikincisi ve Peygamber bu ümmeti idare etmeğe nasıl hak sahibi olmuşsa, O da Peygamberden sonra aynı şekilde, aynı hakka sahipti ve bu ümmeti kendisinin idare etmesi gerekirdi. Zira bu hadislerin hepsi mütevatir sünenlerden olup kelime bakımından birbirini
tutmasa dahi, mana bakımından aynıdır. Bu kadar beliğ bir hüccetle tatmin olacağınızı ümit ederim. Vesselam. (ş)

-------------------------

DİPNOT
1- Bu hadis ayrıca Kenz hadislerinin 2527. hadisidir (c. 6 s. 153) Aynı zamanda Salebi büyük tefsirinde Velayet ayetini tefsir ederken bu hadisi Ebuzer'in hadisinden rivayet eder.

2- Barudi, İbn-i Kani, Ebu Nuaym ve Bezzaz rivayet ederler. Ayrıca Kenzin 2628'inci hadisidir (c. 6 s. 157)

3- Aynı zamanda Kenz'de 2630. hadistide.(c. 6 s. 157 )

4- Aynı zamanda İbn-i Ebi'l Hadid'in "Nehc'ül Belağa" şerhindeki haberlerin 11 ikincisidir (c. 2 s. 450) ve Kenz'in de 2627. hadisidir (c. 6 s. 157)

5- Ebu Nuaym Hilyet'inde Enes'ten rivayet eder. Ayrıca ibn-i Ebi'l Hadid Nehc'ül Belağa şerhinde teferruatlı bir şekilde nakleder, (c. 2 s. 450) Bu sayfanın dokuzuncu haberine bakın.

6- Ebu Nuaym Hilyet'inde, Ebu Berze el-Eslemi ve Enes b. Malik'in hadisinden rivayet etmiştir. Ayrıca Mutezile mezhebinin allamesi Nehc"in şerhinde nakletmiştir; (c. 2 s. 449). Bu sayfada üçüncü habere bakınız.

7- Tabarani Kebir'inde Salman ve Ebuzer'in hadisinden rivayet etmiştir. Ayrıca Beyhaki Sünen 'inde ve İbn-i Adiyy Kamil'de Huzeyfe'nin hadisinden rivayet etmişlerdir. Ve aynı zamanda Kenz'in 2608'inci hadisidir, (c. 6 s. 156)

8- Tabarani Kebir'inde rivayet eder; Aynı zamanda Kenz'in 2625. hadisi (c. 6 s. 157) olup İbn-i Ebi'l Hadid'in Nehc'ül Belağa şerhinin onuncu hutbesidir, (c. 2 s. 450). Bakın nasıl yollarını şaşırmayışlarının şartını ona tutunmaları olduğunu gösteriyor ve böylece ona tutunmayanın mutlaka yolunu şaşıracağını ima ediyor... Ve bakın nasıl kendisini sevdikleri gibi onu sevmelerini ve kendisine verdikleri kıymeti ona vermelerini emrediyor... Bu da Hz. Ali 'nin (a.s) kendisinin veliahtı olduğunu kanıtlamaktan başka bir şey değildir. Bilhassa "Bana bu emri Cenabı Allah'tan Cebrail getirdi" demesinde ki manaya dikkat ederseniz, hakikat bütün açıklığıyla gözlerinizin önüne serilir.

9. Tabarani Kebir'de İbn-i Abbas'tan rivayet eder. Keza Suyüti'nin
Cami'us Sağır'inde de mevcuttur. Ayrıca Hakim Müstedrek'inde Hz. Ali'nin (a.s) menkıbeleri bahsinde (c. 3 s. 226) iki doğru senetle rivayet eder; birincisi ibn-i Abbas'tan, ikincisi Cabir b. Abdulllah'tan, aynı zamanda İmam Ahmed b. Muhammed b. Sıddık el- Mağribi, Mısır'da ikamet ettiği sırada bu hadisi doğrulamak için başlı başına bir kitap tahsis eder ki geniş bir kapsar her araştırmacının tahkik etmesi gerekir. Mısır'da İslamiye matbaasında Hicri 1354 yılında basıldı... Nasibiler bu hadisi inkar etmeye cesaret edemezler, çünkü her Müslümanın dilindedir.

10. Tirmizi Sahihi'nde menettiği gibi İbn-i Cerir de zikreder ve tanınmış, alimlerden bir kaçı nakleder. Bunlardan biri Muttaki el-Hindidir; Kenz'ul Ummal, (c. 6 s. 401) der ki: İbnd Cerir "Bu haber bizde doğru senetlidir " diye yazar... Tirmizi'den nakledenlerden biri de Celaleddin-i Suyüti'dir. Cami'ul Cevami ve Cami'us Sağir'e bakınız.

11. Deylemi, Ebuzer'in hadisinden rivayet eder. Aynı Kenz'de olduğu gibi (c. 6 s. 156).

12. Kenz'ul Ummal (c. 6 s. 15)'da olduğu gibi Deylemi de Ebuzer'den rivayet eder. Aynı Kenz'de olduğu gibi Deylemi de Ebüzer 'den rivayet etmiştir.

13. İbn-i Hacer 11. Bab da zikrettiği ayetlerde 14. ayetin maksadını belirtirken, bu hadisi nakletmiştir. (Savaik, s. 106)

14.Hitta kapısı, Kur'an'da Bakara suresinde zikredilmiştir. Manası: Kudüs Camii'nin kapısı yahut mağfiret kapısıdır. Bu da Kenz'in 2528. hadisidir, (c. 6 s. 153)

15.İbn-i Mace, sahabelerin faziletleri babında rivayet eder, (Sünen; c.1, s. 92). Tirmizi ve Nesai de Sahihlerinde rivayet ederler. Aynı zamanda Kenz'in 2531. hadisidir, (c. 6 , s. 153) ayrıca İmam Ahmed Müsned'inde Habeşi b. Cünade'nin hadisinden birkaç yoldan tahriç eder. (c. 4 s. 164) ki, bu yolların hepsi sahihtir ve sizi tatmin etmeğe yetecek olan Caferi şahısların yolundan rivayet etmesidir ki, hepsi birer hüccettir, silsile yoluyla: Yahya b. Adem, İsrail b. Yunus, İsrail'in dedesi Ebu İshak es-Subeyi... Hepsi de iki şeyhin zamanında birer hüccettirler ve onlarla tanıttık yapmışlardır.

            16.Bu hadisi Ahmed'in Müsned'inde tahkik eden herkes Resululullah'ın (s.a.a) Veda Haccında buyurduğunu anlar ki, ondan sonra (s.a.a) Ebu Bekir'i "Tevbe" suresinden on ayetle, Mekke ahalisine okuması için Mekkeye gönderir, imam Ahmed'in Müsned'inde rivayet ettiğine göre (c. 1, s. 151) ardından Hz. Ali'yi çağırtıp ona der ki, "Ebu Bekir'in peşinden git ve ona yetiştiğin yerde, ondan mektubu al ve gidip Mekke ahalisine sen oku!... "Ali gider ve ona "cuhfe" denilen yerde yetişir. Ondan mektubu alır ve Mekke'nin yolunu tutar. Ebu Bekir ise geri dönüp Peygamberle (s.a.a) karşılaşınca: Ya Resulullah! Size benim hakkımda herhangi bir şey mi vahiy edildi.

Resulullah (s.a.a) "Hayır, dedi; sadece Cebrail gelip bana: Senin yerine, sen veya senden biri
olan kimseden başka, hiç kimse bir şey bildiremez dedi. "Ahmed'in Müsned'inde rivayet ettiği (c. l, s. 150) diğer bir hadiste ise Peygamber (s.a.a) Aliye: "Bunu mutlaka benim ya da senin götürmen lazım." buyuruyor. Ali: "O zaman ben götürürüm." der. Peygamber de (s.a.a) ona: "Git Allah dilini isabetten, ayırmasın... "der.

            17-Amr b. Şds'ın hadisi "mektup 36 "da.

            18- Müslim'in Sahihi'nin -iman kitabında- rivayet ettiklerinden. İbn-i Abdübirr de İstiab 'ta Ali'nin tercümesinde, aynı hadisin manasını bir çok sahabeden rivayet eder.

            19- Hakim bu hadisi, Ebu'l Ezheri'nin yolundan, Abdürezzak'tan, Muammerden, Zehri'den Ubeydullah b. Abdullah'tan, İbn-i Abbas'tan rivayet eder ki bu şahısların hepsi de birer hüccettir. Bunun için Hakim zikrettikten sonra "iki Şeyhin gereğince doğrudur" der. Sonra der ki: Hakim Ebu Abdullah el-Kureşi'den duydum, o da Ahmed b. Yahya el-Hulvani'den şu rivayeti duyduğunu söyledi: Ebu'l Ezher Sana'dan gelip bu hadisi Bağdat ehline naklettiğinde Yahya b. Muin kabul etmez ve böyle değildir der. Yahya b. Muin bir gün bir meclis kurmuştu, konuşmasının sonunda: Bu yalancı nerede? Nerede Abdürrezak'tan bu hadisi duyduğunu iddia eden Nişaburlu? diye sorar. Ebu'l Ezher ayağa kalkar ve "işte buradayım" der. Yahya b. Muin bu hareketine güler ve onu çağırıp yanına yaklaştırdıktan sonra sorar: Bu hadisi Abdürrezzak nasıl hiç kimseye anlatmadı da yalnız sana anlattı?

            Ebu'I Ezher şöyle der: Ya Ebu Zekeriyya! Bil ki ben San'a'ya gittiğim zaman Abdürrezzak kendine ait uzak bir köyde idi. Hasta olduğum halde gittim onu buldum. Benden Horasan'ın durumunu sordu, ona anlattım. Orada ondan bazı hadisler yazdım ve San'a'ya gel-
dım ona veda ederken bana dedi ki: Bana senin hakkın geçti, benen kimsenin duymadığı bir hadisi sana anlatayım. Allah 'a yemin
ederim ki bu hadisi kelimesi kelimesiyle bana anlattı.

             Yahya b. Muin ona inanır ve ondan özür diler...

            Zehebi ise Telhisi'nde bu hadisi rivayet edenlerin doğruluğuna inandığını itiraf eder, bilhassa Ebu'l Ezher'in doğruluğuna "Nas" koymuşsa da hadisi şüpheli göstermiş fakat herhangi bir kötülemede bulunmamış. Abdürrezzak 'ın hakimiyetinin nedeni ise zalimlerin sultasından korkmaktır. Aynı Said b. Cübeyr'in Malik b. Dinar'in sorusuna muhatap olduğu zaman korktuğu gibi...

            Malik Said'e sorar: Resulullah 'ın (s.a.a) sancağını kim taşırdi? Malik diyor ki: Bana bakıp, "Başka taşıyan yok herhalde." dedi. Ben de kızıp onu kardeşlerine şikayet ettim. Onlar özür dileyip: "Haccac'ın şerrinden Ali taşırdı demekten korkuyor." dediler. Hakim, bu hadisi de Müstedrik'inde (c. 3 s. 137) zikreder ve bu hadis doğrudur ama rivayet etmezler der. İki şeyhi kastediyor.

            20- Bu hadisi 10. mektupta getirmiştik.       
            21- Bu hadisi de 10. mektupta getirmiştik.
            22- Bu ve bundan evvelki hadisle ilgili yorumumuz 10. mektubumuz-da gelmiştir tekrar bakabilirsiniz.
            23- Deylemi Ammar ve Ebu Eyüp'ten rivayet eder. Aynı Kenz (c. 6 s. 156) de olduğu gibi.

            24- Bu hadis Kenz (c. 6 s. 15 3) deki 2539. hadistir.

            25- Hakim'in Sahih'i Müstedrek (c. 3 s. 129 de rivayet etmiş olduğu gibi sünen sahiplerinin bir çoğu rivayet edip doğrulamıştır.

            26- Deylemi, İbn-i Abbas'ın hadisinden rivayet etmiştir. Aynı zamanda Kenz (c. 6 s. 157) 2632. hadistir.

            27- Mektup 34 'te bu hadis üzerinde yaptığımız eklemeye bakın ve Sünenlerden irat ettiklerinizi tahkik edin.

            28- İbn-i Hacer Savaik 'inde bu hadisi irat eder; irat etmiş olduğu
kırk hadisin 13. 9. babında arayın.

            29- Kenz (c. 6 s. 157) 2632. hadisidir. )

            30-Tabarani, Avsat kitabında, Hatip, Müttefak ve Müfterak kitabında rivayet ederler. Ayrıca, Kenz'ul Ummal'da da yazılıdır. Nitekim 34. mektupta irat edip üzerinde durmuştuk, tekrar bakmak isteyip tetkik eden için faydalı olur sanırız.

            31- Tabarani Kebir'de ve İbn-i Asakir Ebu'1 Hamra'dan merfu olarak rivayet etmiştir. Yine Kenz'inde (c. 6 s. 158). hadisidir.

            32- Her ikisinden de İbn-i Ebi'l Hadid nakleder. Nehc'ül Belağa şerhi; c. 2 s. 449. İmam Razi'de tefsirinde irat ettiği gibi daha bir çok müfessir ve tarihçi bu hadisi rivayet eder. Bunların biri de, ariflerin şeyhi sayılan Muhyiddin-i Arabi 'dir; ondan nakleden ise, Arif Şarani'dir. "Yavakit ve Cevahir" kitabı: (s. 172)

            33- Hakim Müstedrek'te (c. 3 s. 122) rivayet eder.

            34- Tabarani ve Merdeveyh, İbn-i Abbas'tan rivayet ederler. Deylemi ise Aişe 'den rivayet eder.

            35- Ebu Nuaym ve İbn-i Asakir, Ebi Leyla 'dan merfu olarak rivayet ederler, ibn'ün Neccar ise yine merfu olarak İbn-i Abbas'tan rivayet eder, Ayrıca İbn-i Hacerin Savaik'inde irat ettiği kırk hadisten 31. (s. 74) bakabilirsiniz.

            36- Hakim Müstedrek 'inde rivayet edip, doğrulamıştır, (c. 3 s. 147) ayrıca Zehebi Telhis'inde doğru olduğunu itiraf edip irat eder.

            37- Bu hadisi ve bundan sonrakini yani İbn-i Abbas'ın hadisini, Hakim Müstedrek'te her ikisini rivayet eder. (c. 3 s. 140) Ayrıca Zehebi, Telhis'inde irat eder ve her ikisi de iki şeyhin zikrettiği nispette doğru olduğunu açıkça itiraf eder.

            38- Hakim Müstedrik'inde (c. 3 s. 122) rivayet eder. Bu hadis iki Şeyhin şartı gereğince doğrudur ama yine de rivayet etmezler. Aslında bu hadisi bir çok kişi rivayet etmiştir, onlardan: Zehebi, İmam Ahmed b. Hanbel (Müsned; c. 3533), Beyhaki, Ebu Nuaym ve Ebu Ya'li. Aynı zamanda Kenz'de de mevcuttur, (c. 6 s. 155)

            39- İbn-i Asakirin rivayet ettikleri arasında olduğu gibi Kenz 'de de mevcuttur.

            40- Deylemi, rivayet eder, Kenz'de de mevcuttur, (c. 6 s. 155)

            41- Tabarani rivayet eder Kenz'de de mevcuttur, (c. 6 s. 155)

            42- Kendisi İbn-i Ebu'l Ahdardır. İbn-i Seken ondan bahseder ve bu hadisi ondan, Haris b. Husayra, Cabir el-Cüfi, İmam Bakır, Babası İmam Zeynelabidin, Ahdar yoluyla Peygamberden (s.a.a) rivayet eder. Darukutni de rivayet eder ve şöyle der: Bu hadisi yalnız Ca- bir el-Cüfi nakleder. O da Rafizidir.

            43-Ebu Nuaym Maaz'ın hadisinden rivayet eder. Ondan sonraki hadisi de, yani Ebu Said'in hadisini de kendisi Hilyet'ul Evliya kitabında rivayet eder. Her ikisi de Kenz'de mevcuttur, (c. 6 s. 156)


179



MEKTUP 49         11 Muharrem 1330

1- Ali'nin (as) bu faziletlere sahip olduğunu itiraf etmek.
2- FaziletIert, hilafetini gerektirmez.


            1- İmam Ahmed b. Hanbel şöyle der: Resulullah'in (s.a.a) ashabından hiçbiri Ali kadar faziletiere sahip olmamıştır. İbn-i Abbas ise şöyle der: Hiç kimse hakkında Ali kadar ayet inme- miştir.(l) Başka bir hadisinde de şöyle der:(2) Ali hakkında üç yüz ayet nazil olmuştur. Yine başka bir hadisinde şöyle der:(3)

            "Cenabı Allah'ın bütün "Ey iman edenler!" diye buyurduğu ayetlerin, emiri ve şerifi mutlaka Ali'dir. Allah Teala Muhammed'in (s.a.a) ashabını birçok ayette kınamıştır. Ali'yi (a.s) ise yalnızca hayır ve övgü ile zikretmiştir."

            Abdullah b. Ayyaş b. Ebu Rabia der ki: "Ali ilimde olağanüstü bir hazza sahipti. Ayrıca İslam'da kıdemliliği, Peygambere (s.a.a) akrabalığı, sünnetteki fıkhı, harpteki başarısı ve cömertliği gibi faziletlerde ona kimse erişemezdi.(4)

            İmam İbn-i Hanbel'den Ali'yi sordular, dedi ki: Ali'nin düşmanları çoktur düşmanları bir gün onun hakkında konuşmak için, onda bir kusur ararlar, bulamayınca kendisiyle savaşmış olduğu bir adama giderler ve bilerek onun önünde Ali'yi överler. Tabi bi ki maksatları acaba o bir kusur bulur da onu ağızlarına sakız yaparlar; ama nereden?

            Kadı İsmail, Nesai, Nişaburi ve başkaları derler ki: Sahabelerin hiç biri hakkında Ali gibi iyi senetler gelmemiştir.

            2- Bu hususta elbette kimsenin itirazı olamaz. Ama Peygamberin (s.a.a) kendisinden sonra, onun halife olmasını tavsiye ettiğine dair açık sünenler mevcut değildir. Ancak bu sünenler İmamın, rakamlara sığmayacak kadar çok ve kendisine has olan faziletlerini içermektedir.

            Biz zaten onun (kerremellahu vechehü) bu faziletlere ve daha alasına layık olduğuna inanmışız. Sizin zikretmedikleriniz bunların daha kaç mislidir. Bu faziletler, onu hilafete aday göstenmekten yoksun olmayabilir ama biliyorsunuz ki, aday göstermek tayin etmek demek değildir. Vesselam. (s)
-----------------------
DİPNOT
1- İbn-i Asakir ve Sünen sahiplerinin bir çoğu rivayet eder.
2- Yine İbn-i Asakir'in rivayet ettiği bir hadisten.
3- Tabarani ve Ebu Hatim'in, Sünen sahiplerinden daha başkalarının da rivayet ettiği bir hadistir. Ayrıca İbn-i Hacer Savaik'inde bunu ve daha evvelki üç hadiside nakleder. (Fasıl-3. Bab. 95-76)
4- Sünen ve haber sahipleri İbn-i Ayyaş'tan naklederler. Aynen Savaik'te de mevcuttur.



MEKTUP 50              13 Muharrem 1330

"Sahip olduğu hususiyetlerde imametine (hilafetine) delalet eden taraflar."


            Sizin gibi harikulade ileri görüşlü, kelamın nasıl varit ve sadır olduğunu iyi bilen; Peygamber'in (s.a.a) beliğ hikmetine, nübüvvetinin sırlarına sakıp nazarla bakabilmiş, sözlerini ve fiillerini takdir etmiş, onun şahsi arzusuna uyarak konuşamayacağını takdir eden bir zatın, bu Sünenlerin maksatlarını idrak etmemeesi mümkün olmadığı gibi bunların örf ve akla dayanan gereklerini de bilmemesi düşünülemez.

            Siz ki, Arapça'nın dayanaklarından birisiniz. Bundan dolayı siz bu sünenlerin Hz. Ali 'yi çok yüksek derecelere çıkardığını ve bu dereceleri, Cenabı Allah ve Peygamberlerinin, ancak halifelerine bahşedeceklerini bilirsiniz. Ve haşa (!) Peygamberlerin efendisi bu yüksek dereceleri vasisi ve veliahdı olmayan birine
versin...

            Kaldı ki, Ali'ye tahsis edilen Sünenlerin tümünü insaf ve itidalle tahkik eden herkes çoğunun ya Gadir ahdi ve benzeri naslardaki uygunluk delaletiyle, ya da daha önce Mektup 48'de zikrettiğimiz. Peygamber'in (s.a.a) "Ali Kuran'la Kuran 'da Ali ile beraberdir... "(1) ve "Ali bana nispeten başımın bedenimden olduğu yerdedir. " (2) hadislerinde bulunan iltizamı delaletle vurgulandığını görür. Ve Abdurrahman b. Avfın hadisindeki şu özleri:(3) "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ya namaazı kılmaya, zekat vermeye devam edersiniz, yahut size benden veya nefsim yerinde olan birini gönderirim." Ve hadisin sonu şöyle: "Ali'nin elinden tutar ve o budur" der."

            Bu sünenlerin benzerleri sayılmayacak kadar çoktur... Burada büyük bir fayda vardır ki ona, hakikatlerin derinliğine dalan, örtülü olanları açan ve bahislere kendi nefsi için giren her şahsın dikkatini çeker, hiçbir hisse kapılmadan mukaddes sünenlerin icaplarından yalnız anladıklarını benimsemesini tavsiye ederim. Vesselam. (ş)
---------------------

DİPNOT

1-Hakim Müstedrik'in (c. 3 s. 124)'de rivayet eder. Aynı sayfada Zehebi de zikreder ve her ikisi de doğru olduğunu açıklar. Zaten bu herkes tarafından konuşulan bir hadistir. Hz. Ali'nin Kur'an'la, Kur'an'ın da onunla olduğunu kabul ettikten sonra kim inkar edebilir ki...

2-Hatib. Bera hadisinden, Deylemi ise İbn-i Abbas'ın hadislerinden rivayet eder. Ayrıca İbn-i Hacer'in Savaik'inin 75. sayfasında yer almıştır.

3-Kenz'ul Ummal'ın 6133 hadisidir; (c. 6 s. 405) Hz. Ali'nin "Mübahale" ayetinde Peygamber'in (s.a.a) Nefsi (zati) gibi gösterilmesi sizi tatmin edecek derecede hüccettir herhalde; ki, Fahri Razı, büyyük tefsirinde (Tefsir-i Kebir) çok açık bir şekilde tefsir eder. (c.2,
s. 488)

MEKTUP 51               14 Muharrem 1330

"Delillere aynısıyla muarız olmak."

            Şayet hasımlarınız, üç halifenin faziletleriyle bezenmiş nakledilen sünenlerle size muarız olurlar ve yine, eğer Muhacir'in ve Ensar'dan kıdemli alanlarının faziletlerini içeren sünenleri ileri sürerlerse, cevabınız ne olur acaba?.. (s)


MEKTUP 52        15 Muharrem 1330

"İtiraz davasını reddetmek."

            Biz, kıdem sahibi Muhacirin ve Ensar'ın (r. a) hepsinin faziletlerini kabul ediyoruz. Elbette faziletleri sayılmayacak kadar çoktur. Kur'an-ı Kerim'de onların hakkında nazil olan ayetler ve Sahihlerin içerdiği hadisler onlara yeter de artar bile...

            Biz bütün bunları tahkik ve tetkik ettik, fakat Allah şahittir ki, Hz. Ali hakkındaki naslara muarız olduklarını hatta onun hususiyetlerinin hiç birine muaraza teşkil ettiğini görmedik.

            Evet hasımlarımız, faziletler hususunda bizce sabit olmayan bazı hadisler hakkında bizden farklı düşünebilirler. Fakat bize doğrudan muarız olmalarını ancak inatçı ve mütehakkim bir davranış sayarız. Zira böyle bir muarazaya hiç bir şekilde itibar edemeyiz.

            Çünkü görüldüğü gibi biz hasımlarımıza, bize has olan rivayetlerle muarız olmadık, aksine kendilerine hep kendi yollarından şahitler getirdik. Örneğin "Gadir" hadisi gibileri kendilerine has fazilet hadislerini tetkik ettik, hiçbirinde muaraza namına bır şey bulamadık.

            Aynı zamanda hilafete delalet edecek hiç bir işarete rastlamadık. Zaten onun için üç halifenin hiç biri halifelik konusunu herhangi bir hadise isnat etmiş değildir. Vesselam.
(ş)


183



MEKTUP 53       16 Muharrem 1330

"Gadir hadisini rica etmesi."


            "Gadir" bahsini birkaç kere tekrar ettiniz; Onun hadisini lütfen Ehl-i Sünnet yolundan takdim edin ki, tahkik edelim. Vesselam. (s)



MEKTUP
54         18 Muharrem 1330

Gadir'den Bir Nebze


Tabarani ve daha bir çok hadisçi, Zeyd, bin Erkam'ın şu hadinin doğruluğunda ittifak etmişlerdir,(l) Der ki Zeyd b. Erkam: Resulullah (s.a.a) "Gadir-i Hum denen yerde bir ağaçlığın altında bir hutbe okudu ve hutbesinde şöyle buyurdu: "Ey insan- .1 Çağnlmama ve çağnya icabet etmeme az kaldı.(2) Ben de rumiuyum sizde sorumlusunuz,(3) Diyeceğiniz var mı, varsa dir?. Hepsi birden şöyle dedi: Şahadet ederiz ki, nasihat et- , cihatta bulundun ve sana vahiy edilen her şeyi tebliğ ettin... lah senden razı olsun. Dedi ki (s. a. a): "Allah'ın birliğine, Mu- mmed ise onun Resulü, cennetinin hak, ateşinin hak, ölü- in hak, baas in (dirilmenin) hak oıduğuna, kıyamelin şüphe-
, ergeç kopacağına ve cenabı Allah mezardaMeri tekrar diril- :eğine şahadetTwelve etmez misiniz?" "Elbette şahadet ederiz" (4)
'e bağırdılar. Peygamber (s.a.a) "Allah' ım şahit ol" dedi ve ıle devam etti: "Ey insanlar! Benim mevlam Allah'tır, ben ise iminierin mevlasıyım ve onların nefisleriyiz kendilerinden da- evlayım(S).
Ben kimin mevlası isem (Ali'yi işaret ederek) bu da onun !vlasıdır. Allah'ım onu seveni sev, ona düşman olana düşman
". Ve yine devam etti: Ey insanlar! Ben sizden evvel gidece-

ı

"im ve siz bana havuzdan içmeğe geleceksiniz... O havuz ki, g özümüo görebildiğinden ta Yemen'e kadar olan mesafeden ~a geniştir ve içinde gökteki yıldız sayıŞI kadar gümüşten çift bardak var ve oraya yanıma geleceğiniz zaman sizden Seka- leyn'i -iki nefis şey- soracağım, benden sonra onlarla ne yapa- caksınız? Onların birincisi. Cenabı Allah'ın kitabıdır; onun bir ucu Allah'ın elinde, bir ucu da sizin elinizdedir. ona tutunursa- nız yolunuro şaşırmaz ve değişmezsiniz, ikincisi, Ehl-i Beyt'im. Cenabı Allah bu ikisinin benimle havuzun başında buluşuncaya kadar aynlmayacağını bildirdi. (6)
Hakim de Müstedrek'inde (7) Ali'nin menkıbeleri babında Zeyd
b. Erkam'dan iki Şeyhin zikrettiği nispetle tashih ederek rivayet eder; der ki: "Resulüllah (s.a.a) Veda Haccınd~n döner- ken "Gadir-i Hum" denen yerde indi ve ağaç dallarından yük- sek bir yer yapılmasını emretti, üzerine Çıkıp dedi ki: "Kendimi çağnlmış ve icabet etmiş gibi hissediyorum. Size çok nefis iki şey bırakıyorum, biri ötekinden daha büyük, Allah-u Teala'nın kitabı ve Ehl-i Beyt'im, dikkat edin, benden sonra ordarla ara- mz nasıl olacak. Onlar benimle, havuzun başında buluşuncaya kadar birbirinden aynlmazlar." Sonra dedi ki." Cenabı Allah be- nim mevlamdır, bense bütün müminlerin mevlasıyım." Sonra Ali'nin elinden tutarak şöyle devam etti: "Ben kimin mevlası isem bu da onun ı:nevlasıdır. Allah'ım ona dost olana dost ol, düşmanlık edene düşman ol!.." Ve hadisin tümünü zikreder.
İmam Ahme,d b. H~bel de Zeyd b. Erkam'ın (8) hadisin- den şu sözleri rivayet eder: "Resulullah'la beraber "Vadiyi Hum" denen bir yere geldik, (9) orada namaz kılmayı emretti, namazı sıcağın altında kıldırdıktan sonra bir ağaca bez gererek kendisine yapılan gölgelikte bize bir hutbe okudu ve şöyle dedi: "Benim her müminin üzerinde bizzat kendisinden daha çok ve- Jayet sahibi olduğuma şabadet etmez misiniz?" Herkes "evet" deyince şöyle devam etti: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun ~evJasıdır, Allah 'ımf ona dost olana dost ol, düşmanlık edene
Ise düşman oj"

185



Nesai ise, yine Zeyd b. Erkam'ın (10) şöyle dediğini rivaYet ~r: "Peygamber (s.a.a) Veda Haccı'ndan dönerken Gadir-u m denen yere gelince... Ve hadisi aynen zikreder, sonunda ,le dediğini yazar: "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisi- Allah 'ımı ona dost olana dost ol, düşmanlık edene ise düş- 'n all" Ebü't Tufayl der ki: (11) Zeyd'e sordumSen bunları ~at Resulullah'tan (s.a.a) duydun mu? Evet dedi, orada bulu- 1lardan, gözleriyle görmeyen kulaklanyla duymayan kalma-

Bu hadisi Zeyd b. Erkam'dan birkaç yoldan Müslim de tah- eder, (12) fakat çok kısaltıp kırparak... Her zaman yaphkla- :ibi.
Yine İmam Ahmed, Berra b. Azib'in hadisinden (13) şun- rivayet eder: "Resulullah (s.a.a) ile beraberdik "Gadir-i ın" denen yerde indik. Namaza çağn yapıldı, iki ağacın al- la Resulullah' a yer hazırlandı öğle namazını kıldıktan sonra Ali'nin elinden tutarak dedi ki: "MüminIerin nefisleri üzerin- kendilerinden daha çok yetki sahibi olduğumu bilmiyor mu- 'uz? "Evetbiliyoruz" dediler... Şöyle devam etti: "Sen kimin vlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah 'ım ona dost olana
:t ol... düşmanlık edene de düşman oJ... " Ve der ki hadis sa- i: Bu hadiseden sonra Ömer yanıma gelir ve der ki: "Tebrik rim seni Ya Ebu Talib'in oğlu! Her mümin ve mü minenin "Iası oldun..."
Ve yine Nesai, Sa'd kızı Ayşe'den şu (14) sözleri rivayet r ve şöyle dediğini yazar: "Babamın şöyle dediğini duydum: :ulullah (s.a.a) "Cuhfe" (Vadi) günü Hz. Ali'nin elinden tuttu, ıh'a hamdı sena ederek şöyle dedi: "Ey insanları Ben sizin nizim... ""Doğru söylüyorsun Ya Resulullah" dediklerinde Ali'nin elini yukarı kaldırarak şöyle devam etti: "Bu benim ilim, benim yerime borcumu ödeyecek ve ben ona dost ola-
dostu düşman olanın düşmanı alacağım... " (15)
Ayrıca Sa' d der ki: Resulullah ile beraberdik, Gadir'i n'a vannca durdu, ileride olanları geri çağırttı, geride kalmış

olanların da yetişmesini bekledi. Halk toplanınca şöyle dedi: "Ey insanları Sizin veliniz kimdir?" "Allah ve Resulüdür" dedi- ler... Sonra Ali'nin elinden tutup kaldırarak dedi ki: "Allah ve Resu1ü kimin velisi ise bu da onun velisidir. Allah 'ım onu seve- ni sev, ona düşman olana düşman oJ...
"
Kısacası bu husustaki sünenlerin haddi, hesabı yoktur. Hepsi de onun veliahdı ve kendisinden sonra emir sahibi oldu- ğuna dair açık naslardır. (ş)

-,

DiPNOT
1- Bu hadisin doğru olduğunu bir çok kişi açıklamıştır.
Hatta İbn-i Hacer bile bu gerçeği kabul etmek zorunda kalmış ve Ta- barani ve başkalarından naklederek Savaik'inde yer vermiştir. (Fa- sıl. 5, Bab. 1 s. 25)
2- Yakında aralarından çekilip geçeceğim kendilerine bildirmek- teki maksadı kendisinden sonra, onlan kimin idare edeceğini, ya- ni halilesi olarak kimi tayin edeceğini tebliğ etme zamanının geldi- ğini hissettirmekti. Zira görevi ancak böyle tamamlıyordu.
3- Kardeşini veliaht tayin etmesinin, nifak ve haset ehline ağır gelece- ğini bildiğinden dolayıdır ki, onlara yumuşak bir şekilde yaklaşma- yı yeğlemiş ve kalplerini yumuşabp yakınlaştırmak maksadıyla, on- lara özür dilercesine demiştir ki; "Ben sorumluyum, siz de sorum- lusunuz" bu şekilde onlara bunun yukandan kendisine verilmiş bir görevolduğunu anlatmak istemiş, imam Vahidi Esbab 'un Nüzul ki- tabında Ebu Said Hudri'ye isnat eder ek der ki: "Ey Resul, sana A1- !ahımdan inen1 tebliğ et" ayeti "Gadir-u Hum" günü Hz. Ali için
nazil olmuştur. .
4- Şu hutbeyi hakkiyle tahkİk eden şu manaya geldiğini anlar: Hz. Ali 'nin velayeti din usullerindendir... Onlara ne şahadet ettikleri hakkında soruyor ve sonunda ayetin bahsini ekliyor ki, bunların hepsi velayette dahil aynı seviyededir. Bunu bütün kelam üslubu- nu bilenler anlar ve idrak ederler.
5- "Daha evlayım" demesi bir söz karinesidir. Yani "Mevla". kelime- si "Evla" kelimesinin işareti ve aynı maksadı içermektedir. Yani

187



ben kimin nefsine daha evla isem, Ali de daha evladır.
Bu hadis kelimeleriyle Tabarani, İbn-i Cerir ve Tirmizi'nin yanınct
Zeyd b. &kam 'dan naklen aynıdır. a
Velayet, sevgi ve sadakat manasına da gelir. Arapça... (c. 3 s. 109) (c. s. 533)
Müsned, c. 4 s. 372)
- (Hasais-u Alevviye, s. 21
)
-
(Ebu 't T ufayl'in soruşu hayret ifadesi taşıyor ki bu ümmet bu ha- kikatleri bilip rivayet ettiği halde, nasıl Hz. Ali'yi bıralap başkasına yöneldiler. Onun için Zeyd'e soruyar: Sen bizzat bunu Resulul- lah 'tan (s.a.a) duydun mu?
fet" cevabını aldıktan sonra da anlıyar ki mesel e ayni şair Ku- meyf'in dediği gibidir. Kumeyf'in söylediği şiirin meali şöyle:
'iJdir-i Hum 'daki devh (büyük ağaç) günü hilafetin ona ait olduğunu açıkladı, eğer sözü dinlenseydi... Fakat adamlar onu birbirlerine bi- at ederek gasbettiler. Ben böyle bir şerefin, bu şekilde satıldığını hiç görmedim... Aynı zamanda, o gün gibi bir gün görmediğim gi- bi, onun gibi bir haklanböylesine kaybolduğunu da görmedim. "
. ikinci cüzün 325. sayfası
. Müsned, c. 4 s. 281.
. Hasais-u Alevi,VVe 'nin, Hz. Ali 'nin Yüce Allah 'ın yanında derece- si babında. s. 4. ayrıca onun velayetini teşvik etmek ve onun düş- manlığından korkmak icap ettiğini hahrlatmak, s. 25 Nesdi'nin Hasais 'inden s. 25. 226



MEKTUP 55          19 Muharrem 1330

Mütevatir Olmadığı Halde Onu ŞahitlDelil Göstermenin Yorumu Nedir?

Caferiler, imamlık meselesinde tevatüre itibar gösterirler, zira yanlarında bu husus din usullerindendir. Oysa Gadir-i Hum hadisi Ehl-i-Sünnetin hadislerine, doğru yoldan intikal etmiş ve sabit görülmüş olsa bile mütevatir değildir. Şu halde sizin bu ha-
dis konusundaki hüccet ve iddianız nedir? (s)

MEKTUP
56       22 Muharrem 1330

1- Tabiat
sırları Gadir hadisini ispatlar.
2- Cenabı"Allah'ın onunla ilgilenmesi.
3- Resulullah'ın (s.a.a) ilgilenmesi.
4- Emir-ül Müminin'in ilgilenmesi.
5- Hüseyin'nin (a.s) ilgilenmesi.
6- Dokuz imamın ilgilenmesi.
7- Bütün Caferilerin ilgilenmesi.
8-
Cumhur'un yolundan tevatürü.

Aslında size daha evvel mektup 24'te söylediklerimiz, her haliyle hüccet sayılıdır ve yeterlidir.

1-
Bununla birlikte Gadir hadisinin tevatürünü Cenabı Allah'ın tabiatı yaratma sırlan dahi ispat eder. Nasıl ki, bir ümmetin büyüğü, tarihi bir vakıayı binlerce kişinin gözü önünde gerçekleştirir ve onlar bu olayın haberini kendilerinden sonra ge-

189



ln nesile iletirlerse bilhassa bu olay kendi yakınları ve yakınlarının hakiki dostları ve onların halefleri tarafından ilgi ve itina sorumluluğu taşıyorsa ve onun haberini yaymak ve neşretmekle haddin son safhasına gelmişlerse bunun, sadece beş on kişinin iddiası olduğu ileri sürülebilir mi? Hayır, aksine sabahın ışığı gibi her tarafa yayılmış kara ve denizi sarmış olduğu muhakkaktır. . . "Allah'ın kanununu değiştirmeye asla imkan bulamazsınız"

2- Gadir hadisi Cenabı Allah'ın dahi ilgi ve alaka gösterdiği bir husustur. Zira haberini Resulü Ekrem'ine, vahiy vasıtasıyla tebliğ etmiştir... Onun hakkında bütün Müslümanların her zaman, her yerde konuşmalarında, namazlarında, minberlerinde, minarelerinde kıraat ettikleri ayetler indirmiştir.

Birincisi: "Ey Resul! Sana Rabbinden tenzil edilenleri tebliğ et. Bunu yapmadığın takdirde onun mesajını tebliğ etmemiş' olursun. Çekinme Allah seni insanlardan korur.
"(1)

İkincisi, olayı gerçekleştirdikten sonra, yani yüz binden fazla Müslüman'ın önünde Hz.Ali'ye vasisi ve  veliahtı olduğunu ilan ettikten sonra şu ayet nazil olur: "Bugün dininizi ikmal ettim ve size daha evvel bahsetmiş olduğum nimetimi tamamladım ve İslam'ı size din kabul ettim."(2) Buna "ne mutlu ne mutlu" (bravo-bravo) diyenler olacaktır elbet..." O Allah'ın bir lütfudür, mutlaka istediğine bahşedecektir."

Bu ayetlere dikkatle bakan herkes, bu iltifatları mutlaka dikata alacak ve hakikate boyun eğecektir.

3- İlgi Cenabı Hakk'tan bu şekilde zahir olduktan sonra, elbette ki Resülullah (s.a.a) ilgi ve alakayı mutlaka gösterecekti... zira ecelinin yaklaştığı kendisine bildirilince Allah Teala'nın emri gereğince Hacca giderek, orada toplu bulunan Müslümanların huzurunda Hz. Ali'nin velayetini ilan etmeye karar verir. Hac mevsimi henüz gelmemiş olduğu halde, hacca gideceğini ve bu haccın veda haccı olacağını ezan okutarak Müslümanları hazırlanmaya çağırır. Müslümanlar kıyı ve bucaktan kopup Resulullah'ın (s.a.a) davetine icabet ederler.

Sayıları yüz bini aşkındı... (3) Arafat'ta vukuf günü gelince, orada herkesin duyacağı bir şekilde sesini yükseltip şöyle dedi: "Ali benden ve ben Ali'denim, benim mesajımı ancak ben veya Ali ulaştırabilir.
" (4) Oradan, beraberinde olan binlerce kişiyle geri dönüp "Hum" vadisine gelince Cebrail hazretleri kendisine Cenabı Hakk'ın tebliğ ayetini iletir. Ve hemen orada konaklama emri verir. Geridekilerin yetişmesini bekler, ilerlemiş olanlar ise geri döner. Hepsi orada toplanınca önce farz namazını kıldırır, sonra Allah Teala'nın tebliğini ve Ali hakkındaki nassı onlara açıkça bildirir. Bu nassın altın kıymetindeki bazı sözlerini size duyurmuştuk. Aslında duymadıklarınız daha sarih ve daha sahihtir. Fakat duyduklarınızda kafi ve yeterlidir... Ve böylece bu hadisi bütün orada bulunanlar, (ki yüz binden fazla idiler) Resülullah'tan (s.a.a) duymuş ve mesuliyetini taşımak mecburiyetinde kalmıştır...Her ne kadar naklini önleyecek engeller icat edilse de, Cenabı Allah'ın değişmez olan sünneti, tevatürünü sağlayacaktır. Zira Ehl-i Beyt İmamlarının, yayma ve duyurmasında hikmet dolu çeşitli yolları vardır.

4- Bunlardan biri ve sizi tatmin etmeye yeterli olanı, Emir'ül Müminin Ali'nin hilafeti zamanında cereyan etmiştir. Şöyle ki, Ali (a.s) herkesi şehrin sahasına toplanmaya çağırmış ve onlara hitaben demiş ki: "Cenabı Allah'ın aşkına, her kim Resulullah'ın (s.a.a) Gadir-i Hum günü, benimle ilgili söylediği sözleri duyduysa ayağa kalksın, gözüyle görüp kulağıyla duymayan ise kalkmasın..." Otuz kişi ayağa kalkar otuzu da sahabedir. Aralarında on kişi vardı ki, bunlar Bedir savaşına iştirak edenlerden idi... Hepsi de: Resulullah senin elinden tutup: "Müminlerin kendi nefisleri üzerinde benim daha çok velayetim olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Herkes "Evet" deyince Resulullah (s.a.a): "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, ona yardım edene yardımcı, düşmanlık edene düşman ol..." Ve sonuna kadar hadisi duyduklarına dair şahadet ederler... Siz de iyi biliyorsunuz ki, otuz sahabenin yalan söylemesi aklın kabul edeceği bir şey değildir. Bu da demek oluyor ki, şahadetlerin mütevatir olması hadisin doğruluğunda hiç bir şüphe bırakmıyor.

191