88-Nafi b. Haris Ebu Davut en Nahai, el-Kufi, el-Hemdani es-Sebii

        Ukayli: "Rafizilikte aşırı gidenlerdendi" der. Bahir,
Ehl-i Beyt yandaşlığı yüzünden hakkında konuşurlar" diyor. Oysa fyan, Hümam, Şerik ve bu tabakadan daha bir çok kişi ondan nakleder.

        Tirmizi, onu hüccet kabul eder. Mesnet sahipleri de ona ait hadisler tahric ederler. Tirmizi ve diğer kitaplarla Enes b. Malik , İbn-i Abbas, Amran b. Husayn ve Zeyd b. Erkam'dan nakletmiş olduğu hadisleri bulabilirsiniz. Zehebi de tercümei halini yapar ve onunla alakalı zikrettiğimiz hususları zikreder.

        89-Nuh b. Kays b. Rebah el-Hemdani:

        Ona et Tahi el-Basri de denir. Zehebi, Mizan'ında onu zikreder ve şöyle der: "Hadisi özenli ve elverişlidir" ve der ki: "Ahmed ve b. Muin onu tasdik ederler. Ebu Davut onun On iki taraftarı olduğundan bahseder ve der ki: Nesai, onun zararsız olduğunu söyler.

        Aynı zamanda Zehebi, onun adının üzerine Müslim'in ve sünen sahiplerinin rumuzunu koyar. Yani onun, bunların sahihlerindeki adamlardan biri olduğuna işaret eder. Müslim'in Sahih'inde içki hakkında onun bir hadisi var. Bu hadisi İbn-i Avn'dan naklediyor. Yine Müslim'de giyim hakkında bir hadisi var; bunu da kardeşi Halit b. Kays'tan nakleder. Ondan nakledenler ise, Müslim'de Nasr b. Ali; diğer Sahihlerde Ebu'l Eş'as bu gruptan daha başka kişiler. Nuh'un ayrıca, Eyyup'tan, Amr b. Malik'ten ve daha başkalarından hadisleri var.

        90-Harun b. Sa'd el-İcli el-Kufi:

        Zehebi onu zikreder. Onu zikrettiğinde adının üstüne Müslim'in rumuzunu koyar ki, bu da Müslim'in adamlarından olduğuna delalet eder. Daha sonra onu vasfederken şöyle der: "Ahlakça sadıktır, fakat kindar bir Rafizidir." Abbas, İbn-i Mu'in'in
şöyle dediğini nakleder: "Harun b. Sa'd aşırı Caferilerdendir." Abdurrahman b. Ebi Said el-Hudri'den hadisleri vardır, kendi

102

sinden ise, Muhammed b. ebi Hafs el-Attar, Mes'udi ve Hasan bin Hayy naklederler. Ebu Hatim: "Zararsız" der. Ben de, Hasan b. Salih'in, Harun'dan, Harun'un da Selman'dan Müslim'de, ateşin sıfatı hakkında, bir hadisi, naklettiğini hatırlıyorum.

        91-Haşim b. Berid b. Zeyd Ebu Ali el-Kufi:

        Zehebi, onu zikrederken adının üstüne "Ebu Davut" ve "Nesai"nin rumuzunu koyar ki, bu da onun her ikisinin sahihlerindeki adamlarından biri olduğuna işarettir. Ayrıca onun Rafizilik yaptığına şahitlik yaptığı gibi İbn-i Muin'in ve daha başkalarının da onu doğruladıklarını nakleder ve Ahmed, onun için "zararsız dedi" der. Biz de diyoruz ki: Haşim, Zeyd b. Ali'ye Müslim-i Batin'den naklettiği gibi kendisinden de Harbi ve oğlu Ali b. Haşim ve belli başlı daha başka kişiler de naklederler. Haşim'in Şiilik evinden olduğu bu kitapta daha önce oğlu Ali b. Haşim'in ahvalinden bahsederken yaptığınız açıklamalardan belli olmuştur.

        92-Hubeyre b. Barim el-Himyeri:

        O da Haris b. Abdullah gibi Ali aleyhisselam'ın ashaplarındandı. Zehebi, "Mizan"ında onu zikreder ve adının üzerine "Sünen sahiplerinin rumuzunu koyarak, senetlerindeki adamlarının biri olduğuna işaret eder ve Ahmed'in, "Hadisinde bir sakınca yoktu, bize göre Haris'ten daha sevimlidir." dediğini nakleder; ayrıca İbn-i Hiraş'ın: "Zaaf sahibidir, Sıffın maktullerini kontrol edip henüz ölmeyenleri öldürürdü" dediğini, Cevzacani'nin de: Muhtarın adamlarındandı, Hazır günü henüz ölmeyen yaralıları öldürür" söylediğini zikrediyor, Biz de şöyle diyoruz: Şehristani "Mile'l ve Nihal" kitabında onu Ehl-i Beyt taraftarlarından sayar. Zira Caferiliği sabittir. Hz. Ali (as) hakkındaki hadisi "Sünenélerde sabittir.
Bu hadisi ondan Ebu İshak ve Ebu Fahite rivayet ederler.

        93-Hişam b. Ziyad Ebu'l Mikdam el-Basri:

        Şehristani, "Milel ve Nihal" kitabında onu On iki imam taraftarlarından, Zehebi ise Mizan'ında (H) harfinde adını, künyelerde de

103
 

künyesini zikreder ve künyesinin üstüne (T-K) Rumuzunu koyar. Bu da "Sünen" Sahiplerinden kendisine itimat edenlerlere işarettir.

        Arzu eden, Tirmizi Sahihi ve başkasına bakıp Hasan ve Kardi'den olan hadisini görebilir. Ayrıca kendisinden, Şeyban b. Feruh, Kavariri ve daha başkaları da naklederler.

        94-Hişam b. Ammar b. Nusayr b. Meyser'e Ebu'l Velid.

        Ez Zafari ed-Dimeşki de denir. Buhari'nin şeyhlerindendir. İbn-i Kuteybe Maarif inin fırkalar babında ondan bahsederken onu Caferilerden saymıştır. Zehebi'de "Mizan"ında onu zikrederken ondan:

        İmam, Şam'ın Hatibi, misafir evi, muhaddis diye bahseder, "Sadık ve hadislerinin çok olduğu inkar edilemez" der.

        Biz de ilaveten şöyle diyoruz:

        Buhari Sahihi'nde Bey (Satıcılık) kitabinin "Bir fakirin, borcunu geciktirmek" babında onun hadisini vasıtasız rivayet ettiği gibi, başka yerlerde de ondan hadisler naklettiğini hadis okuyucuları bilir elbette. Bunların bazıları "Mağazi" "İçkiler" ve "Peygamber (s.a.a)'in ashabının faziletleri" kitaplarındadır. Hişam, Yahya b. Hamza'dan, Sadaka b. Halit'ten, Abdülhamit b. Ebu'l İşrin ve başkalarından nakleder.

        Mizan'da şöyle deniyor: "Çok kişi ondan bahseder, zira çok kişi ona okuma ve hadis öğren
meye gitmiştir."

        Şeyhlerinden biri olan "Velid b. Müslim" ondan bahseder, kendisi de Ebi Lehia'dan mecazen nakletmiştir. Abdan: "Onun gibisi dünyada yoktu" der. Başka biri de: "Hişam, fasih, beliğ ve ilmi çok olan bir adamdı der."

        Bizim de diyeceğimiz şu: Hişam diğer Caferiler gibi, Kur'an kelimelerinin Cenabı Allah tarafından yaratıldığına inanırdı. Ahmed bin Hanbel bunu duyduğu zaman, şöyle der: "Onun istikametsiz olduğunu bilirim Allah cezasını versin" der.

        Ahmed, bir gün de Hişam'ın yazdığı bir kitabın hutbesinde şöyle yazıldığını görür: "Yaratmasıyla yaratıklara tecelli eden

104

Allah'a şükürler olsun." Ahmed, bunu görünce sinirinden yerinde duramaz oldu. Hatta Hişam'ın arkasında namaz kılanlara namazlarını tekrar etmelerini emretti. Hişam'ın bu sözleri Cenabı Allah'ı görünürlükten ve keyfiyetten tenzih ettiği gibi halk ettiği yaratıklarla kudretin tanzimini ifade ettiği anlayışlı kişiler nezdinde açıktır. Hişam demek istiyor ki her şeyde kudretinin bir delili bir alameti vardır. Fakat sonraki alimler içtihatları nispe- tinde birbirleri hakkında konuştukları olabilir.

        Hişam, 153'te doğup, 245 yılının muharrem ayının sonunda vefat etmiştir. Allah-u Teala rahmet eylesin.

        95- Hüşeym b. Beşir b. Kasım b. Dinar es Selemi el-Vasıti

        Belh asıllıdır; Dedesi Kasım, ticaret için Vasıf'a gelir, ibn-i Kuteybe "Maarif'inde onu Caferilerden sayar. Ayrıca Ahmed b. Hanbel'in asrında onun tabakasından olanların şeyhi idi. Zehebi, Mizan'ında onu zikreder ve Sahih sahiplerinin altısının da onu hüccet gösterdiklerini yazar. Ayrıca onu hafız diye vasıflandırır ve büyük bir alim olduğunu, Zehri'den ve Hüseyin b. Abdurrahman'dan duyduğunu, Yahya b. Kahtan'ın, Ahmed'in, Yakup ed-Dervaki'nin ve daha bir çok kişinin ondan naklettiklerini zikreder.

        Biz de ilaveten deriz ki, Buhari ve Müslim' in Sahihlerine bakın. Şu şahıslardan naklettiği hadisleri görürsünüz: Hamid et-Tavıl, İsmail b. Ebi Halil, Ebu İshak eş-Şeyhani ve daha başkaları... Yine aynı sahihlerde kendisinden, Amr en-Nakit, Amr b. Zurara ve Said b. Süleyman naklederler. Ayrıca yalnız Buhari'nin yanında kendisinden, Amr b. Avf, Sa'd b. Nadr, Muhammed b. Nebhan, Ali b. Medini ve Kuteybe rivayet ederler. Yine yalnız Müslim'in yanında Ahmed b.Hanbel, Şurayh, Yakup ed-Devraki, Abdullah b. Muti, Yahya b. Yahya, Said b. Mensur, ibn-i Ebu Şeybe, İsmail b. Salim, Muhammed b. es-Sabah, Davut b. Raşit, Ahmed b. Mani, Yahya b. Eyyüp, Züheyr b. Harb, Osman b. Ebi Şaybe, Ali b. Hacer ve Yezid b. Harun rivayet ederler. Hüseyin b. Beşir, 183 yılında Bağdat'ta 79 yaşında vefat eder. Allah rahmet eylesin.


        96- Vaki b. Cerrah b. Melih b. Udeyy:

        Oğlu Süfyan Revasi ile künyelenir. Kays Gaylan kabilesindenndir. İbn-i Kuteybe Maarif'inde onu Ehl-i Beyt taraftarı saymıştır. İbn-i el-Medini de Tezhib'inde, Vaki'in Ehl-i Beyt taraftarlığına delil getirmiştir. Muaviye oğlu Mervan da Vaki'in Rafizi olduğundan şüphe etmezdi. Bir gün ona Yahya b. Muin gelir ve yanında üzerine şöyle yazılmış bir yazı görür:

        "Filan adam böyledir, filan da şöyledir" arada bir de: "Vaki Rafızi'dir." İbn-i Muin bu yazıyı görünce ona: "Vaki senden daha hayırlıdır, der. O: Benden mi? diye sorunca, İbn-i Muin: "Evet" der. Ahmed b. Hanbele sorarlar: Vaki ile Abdurrahman ihtilafa düşerse hangisinin dediğini tercih edelim? Ahmed, Abdurrahman'ı tercih eder, ileri sürdüğü bazı sebeplerden dolayı, bunlardan biri, Abdurrahman, Vaki hilafına selefin (eskilerin) lafını etmezdi. Bunu Zehebi de, Hasan b. Salib'in hayatının tercümesinin sonunda yazdıklarıyla onaylar. Zehebi şöyle der: Vaki dedi ki: Hasan b. Salih benim yanımda imamdır. Ona: Ama o Osman'a rahmet okumaz denildiğinde, ona:

        Sen, Haccac'a rahmet okur musun? der. Böylece Osman'ı Haccac'la bir kefeye koyar. Zehebi, onu zikreder ve bu yazdıklarımızın hepsini nakleder.

        Sihah sahiplerinin altısı da ona tanıklık yaparlar. Buhari ve Müslim'in sahihlerinde; A'meş, Sevri, Şü'be, İsmail b. Ebi Halid ve Ali b. Mübarek'ten olan hadisleri sizi ikna eder sanırım. Yine aynı sahihlerde İshak el-Hanzali ve Muhammed b. Namir ondan hadis naklederler. Ayrıca yine Buhari'de ondan şu şahıslar nakleder: Abdullah b. Hamidi, Muhammed b. Selam, Yahya b. Cafer b. A'yen, Yahya b. Musa ve Muhammed b. Mukatil. Yine ayrıca Müslim'in yanında ondan şu belirli şahıslar nakleder: Zübeyr, ibn-i Ebi Şeybe, Ebu Küreyb, Ebu Said el-Eşec, Nasr b. Ali, Said b. Ezher, ibn-i Ebu Umar, Ali b. Haşrem, Osman b. Ebi Şeybe ve Kuteybe b. Said, 197 yılının Muharrem ayında hacdan dönerken vefat eder. Allah-u Teala ona rahmet eylesin. Öldüğünde 67 yaşındaydı.

106

        97- Yahya b. el-Cezzar el-Ami el-Kufi:

        Hz. Ali (a.s)'ın ashabındandı Zehebi onu, Mizan'ında zikrederken Müslim'in ve Sünen sahiplerinin ona tanıklık ettiklerine dair işaret koyar ve inanılır olduğunu tasdik ederek Hakem b. Uteybe'nin, onun hakkındaki şu sözlerini nakleder: Yahya b. Cezzar, Caferilikte aşırı bir tutuma sahipti. Ayrıca ibn-i Sa'd da onu Tabakat'ında zikreder ve şöyle der: Yahya b. Cezzar, Caferi olduğu gibi, sözleri aşırı idi. Hepsi de der ki: İnanılır bir şa- hıstı ve hadisleri vardı. Biz de deriz ki: Müslim Sahih'inde Hz. Ali'den (as), namaz hakkında nakletmiş olduğu bir hadisini gördük. Yine Müslim Sahih'inde Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan iman hakkında naklettiği bir hadisi daha var ve yine Müslim'de Hakem b. Uteybe ve Hasan el-Ami ondan naklederler.

        98- Yahya b. Said el-Kattan:

        Künyesi el-Basri'dir. Zamanının muhaddisi idi. ibn-i Kuteybe Maarif'inde onu Caferilerden sayar. Altı Sahih sahipleri ona tanıtlık ederler. Hişam b. Urve, Hamit et Tavil, Yahya b. Said el-Ansari gibilerden naklettiği hadisler Buhari ve Müslim'in sahihlerinde sabittir. Yine aynı Sahih'lerde, kendisinden şu şahıslar nakletmişlerdir: Muhammed b. Musenna, Bendar, Musedded, Ali b. Mediniy, Beyan b. Amr, Muhammed b. Hatim ve daha niceleri... Hicretin 198 yılında, 78 yaşında vefat eder. Allah-u Teala rahmet eylesin.

        99- Yezici b. Ebi Ziyad el-Küfı, Ebu Abdul1ah;

        Beni Haşim'in kölesi idi. Zehebi onu Mizan'ında zikreder ve isminin üzerine kendisinden naklettiklerine işareten, Müslim
'in ve dört Sünen sahibinin rumuzunu koyar ve ibn-i Fudayl'ın: "Yezid b. Ebi Ziyad, Caferilerin büyük imamlarındandı.", dediğini nakleder bizzat kendisi de onun Küfe alimlerinin meşhurlarından olduğunu itiraf eder. Bununla beraber hepsi ona yüklenir ve ellerinden geldiği kadar onu kötülemeye çalışırlar. Buna sebep daha çok Ebu Berzen'in senedi ile şu hadisi rivayet etmesidir: "Peygamber (s.a.a) ile beraberdik, şarkı sesi duyuldu, baktık ki Amr b. As ile Muaviye şarkı söylüyorlar. Pey-

107

gamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ım, onları fitneye döndükleri zaman o fitnenin içinde bırak ve ateşin içine sürükle." Müslim'in Sahih'inde, Abdurrahman b. Ebi Leyla'dan aldığı ve kendisine isnaden Süfyan b. Üyayne'nin rivayet ettiği, yemekler hakkındaki hadisi görebilirsin... 136 yılında, 90 yaşında ölür. Allah rahmet eylesin.

        100- Ebu Abdullah el-Cedeli:

        Zehebi, Onu künyeler babında zikreder ve adresinin üzerine (D.T) işaretini koyar; bu, Sahih'lerinde Ebu Davut ve Tirmizi'nin adamlarından olduğuna delalettir. Sonra da onu Caferi ve buğz sahibi olarak vasıflandırır ve Cevzacani'nin, "Muhtar'ın bayrağını taşıyanlardan" dediğini, Ahmed 'in ise onu onayladığını nakleder.

        Şehristani de Milel ve Nihal kitabında onu Caferilerden sayar. İbn-i Kuteybe ise Maarif inde onun mutaassıp Rafıziler'den olduğunu zikreder. Hadislerini Ebu Davut ve Tirmizi'nin Sahihlerinde ve bütün Sünen senetlerinde görebilirsiniz. Ayrıca onu İbn-i Şad'da Tabakat'ında zikreder ve: "Mutaassıp bir Caferi idi" der.

        Onun hakkında şu iddiayı da ileri sürerler. Muhtar'ın jandarmalarındandı, Muhtar onu sekiz yüz kişiyle, Muhammed b. Hanefiyye ve Ben-i Haşim'i, ibn-i Zübeyr'den kurtarmak için gönderir ki, ibn-i Zübeyr Muhammed ve yakınlarının kendisine biat etmedikleri için kuşatıp ateşe vermeğe kalkmıştı. Fakat Ebu Abdullah el-Cedeli onları bu tehlikeden kurtarmıştı. Allah ona 'Peygamber'in (saa) ailesine yapmış olduğu bu iyiliğin mükafatını versin...

        Bu muhterem, acele olarak zikretmek istediğimiz şahısların onuncusudur. Hepsi Caferilikleri sabit yüz kahraman olup, Sünnilerin ister istemez hüccet kabul ettikleri, ümmet tarafından alim sayılan kişilerdir. Nübüvvetin eserleri onlarla muhafafaza edilmiştir. Sihahların, Sünenlerin, Müsned'lerin dayanağı onlar olmuşlardır, isimleriyle birlikte onları zikrettik. Ehl-i Sünnet'in, onların Caferi olduklarını kabul etmelerine rağmen yine-

108

de onları hüccet kabul ettiklerini ispat için naslar getirdik, bunu da sizin hükmünüze uymak için yaptık. Böylece, Sünnet ehli, Ehl-i Beyt taraftarlarını hüccet olarak kabul etmezler, diye iddia edenler, ümit ederiz ki bu tespitleri okuyunca hatalarını anlamış olurlar ve hadis dayanağının, doğruluk ve emanet mevzubahis olduktan sonra, Caferi ve Sünni fark gözetilmeyeceğini idrak ederler.

        Kaldı ki Caferilerin hadisi mutlak şekilde reddedilseydi Nebevi eserlerin tümü zayi olacaktı. Bunu Zehebi Mizan'ında Eban b. Tağleb'in tercümei halini yaparken açıkça itiraf etmiştir. Zira inkar etmek apaçık fesada davet etmekten başka bir şey değildir.

        Siz ise -Allah sizinle hakkı galip kılsın- biliyorsunuz ki Sünnilerin hüccet kabul ettiği şu saydıklarımızdan başka, daha nice Caferiler vardır ki, onlar bunlardan sayıca daha fazla, ilimde daha ileri, hadiste daha zengin, Ehl-i Beyt Mektebinde daha köklü kimselerdir. Zira onlar Sahabe olan Ehl-i Beyt taraftarlarıdırlar. Allah hepsinden razı olsun.

        Size o değerli şahısların isimlerinden son bölümlerimizde bahsettik ve edeceğiz, inşaallah. Tabiinlerden de hüccet kabul edilir öyle Şialar vardır ki, hepsi birer doğruluk ve emanet abidesi... Hepsi de yetenekli hafız, itimada şayan kimselerdir. Örneğin Allah-u Teala'nın yolunda "Küçük Cemel" "Büyük Cemel "Sıffin" ve "Nehrevan" vakıalarında, Emir'ul Mü'minin Hz. Ali'nin (as) safında savaşırlarken şehit olanlar...Hicaz ve Yemen'de Busr b. Artat'ın gadrine uğrayanlar. Muaviye tarafından Basra'ya gönderilen Hadrami'nin fitnesine kurban gidenlr. Ve "Cennet gençlerinin efendisi" ile birlikte Kerbela'da şehadete erişenler. Torunu, şehit Zeyd ve onun gibi Muhammed (saa) soyundan olup, zulme karşı isyan edenlerle beraber şehit olanlar. Ve yerlerinden zalimce sürgün edilip, eziyetle öldürülenler. Ve korkudan takiyye'ye yönelenler ki, bunların arasında Ahnef b. Kays, Esbağ b. Nebate ve (harfleri ilk noktalayan) Yahya b. Ya'mur, lügat ve aruz ilmini icad eden Halil b. Ahmed, Sarf il-

109


mini ortaya koyan Maaz b. Müslim gibi meşhur şahsiyetler de vardır. Daha bunlar gibi niceleri var ki, hepsini sayacak olursak ciltlere sığmaz. Sünnet ehlinin ihmal ettiği daha nice Caferi hafızlar, ilim adamları vardır. Fakat dediğimiz gibi, onları zayıf gösterip isimlerinden bahsedilmemesini tavsiye ettiler. Ama Ehl-i Beyt alimleri onların isimlerini, haletlerini ihtiva eden fihristler, ansiklopediler tanzim ettiler. Böylece Şeriat yolundaki hizmetlerini ispat etmiş oldular. Bu alimlerin hakikatlerine vakıf olanlar, onların ne derece sadık, emin, zahid olduklarını ve Cenab-ı Allah ve Resul'ünün (saa) yolunda ne derece muhlis nasihatlerde bulunduklarını gayet iyi bilirler. Allah bizi, sizin ve onların bereketinden faydalı kı1sın. (ş)

---------------------

DİPNOT

1- Guluv, haddinden fazla dinci olana denir. Aynca Caferilerden Hz. Ali'ye (as) Allah'lık sıfatı veren, "Gulat" fırkası vardır, onun ferdine Guluv veya Gali denir.

2-Mübazere: Teke tek vuruşma, savaşma
3-Hüccet: Beyy'ine, şahit, tanık.
4-Mizan'da Abdürazzak'ın hayatı babında 2 ve 3. Mizan 'da yazılı.
5-Evet kendisine muvafakat eden insanlar çok, ona muvafakat etmeyenler sadece Nasibi ve Haricilerdir. Muvafık olup da en büyük hüccet olan, Ahmed b. el-Ezher şöyle diyor:

        Abdürrezak Muammer'den, ez Zehri'den, Ubeydullah'tan, ibn-i Abbas'tan şu hadisi nakletti: (Resulullah (s.a.a) Hz. Aliye bir gün şöyle d
edi: "Sen dünyada da efendisin ahirette de. Seni seven beni de sevmiş olur. Senden nefret eden benden de nefret etmiş olur ki onun cezası cehennem azabıdır.

        Bu hadisi, Hakim Mustedrek 'inde yazar.

6- Muaviye, Allah 'a karşı isyan etmiş adamlarının görüşünün dışında, haşaki
ki günah sayılsın. Resulullah (s.a.a) 'a dayanan hadisi de kendisi  nakleder: "Muaviye'yi benim minberimde görürseniz oldürün onu."

7- Mizan
'da yazılı

8- Mizan'da aynen yazılıdır.



MEKTUP 17          3 Zilhicce 1329

        1- Münazaracının nezaketi.
        2- Ehl-i Sünnetin, itimat edilir Caferileri Hüccet kabul etmelerinde bir sakınca olmadığını açıkça söylemesi.
        3- Ehl-i Beyt hakkında inen ayetlere iman etmesi.
        4- Bu ayetlerle, Kıble ehlinin tuttuğu yolun bu kadar farklı olduğuna şaşması.


        1-
İnanın gözlerim şimdiye kadar sizden daha zeki ve anlayışlı bir zatı görmemiştir; kulaklarım sizden daha açık zihinli, daha basiretli birini duymamıştır. Hiç bir duygu sahibinin kulağını lehçenizden daha yumuşak, sözünüzden daha tesirli bir ses okşamamıştır Mektubunuzda adeta bir nehir gibi akıyorsunuz... Münazaramızda, dillere, kulaklara, gözlere ve gönüllere hükmediyorsunuz.

        Bilhassa bu son mektubunuz insanların basını eğecek, batılın başına, hakikat kılıcım vuracak mahiyette.

        2- Herhangi bir Sünni'nin Caferi kardeşini, "itimada şayan olduktan sonra, hüccet kabul etmesinde hiç bir sakınca olmadığı anlaşılmıştır. Bu doğrultudaki görüşünüz açık bir hakikattir. Muarızların görüşü ise, düşmanlık ve inada dayanmaktadır. Caferileri şahit, kabul etmediklerine dayanan sözleri, fiilleriyle bağdaşmadıgı gibi, onları şahit, göstermekte de fiilleri, sözleri ile çakışmaktadır: Yani, sözleri ve fiilleri aynı bahis istikametinde yarışmadığı gibi, aynı gaye, aynı yoldan gitmemektedir; daha başlangıçtan birbirine çarpıp, her biri ötekini göğsünden tutup itmektedir, işte onun için, onların "Hücceti" sakat, si-

111


zin "Hüccetiniz" ise gayet sıhhatli olmuştur. Hatta acele olarak olsa, takdim etmiş olduğunuz isimleri bir "kitap" halinde derleyip, ona şöyle bir isim vermenizi bendeniz tavsiye ederim: "Sünni senetlerinde Şii Senetler."

        Böyle bir Risale bu mevzudaki gayenin kendisi olur ve hiç kimsenin ardında arayacağı başka bir gaye kalmaz, ümit ederim islam aleminde büyük bir ıslah ihdas etmeğe sebep olur, inşallah.

        3- Allah-u Teala'nın ayetlerinin tümüne inandığımız gibi Emir'ül Müminin Ali b. Ebi Talib'in (as) ve bütün Ehli Beyt'in (as) hakkında nazil olan ayetlere, istediğinizden fazla iman etmişizdir.

        4- Ehl-i Kıblenin, neden Ehl-i Beyt İmamlarını (as) ihmal ettiklerini bilemiyoruz. Neden onların "Mezhepleri" icabınca, ne asılda ne teferruatta ibadet etmediler; neden ihtilaflı meselelerde onların sözüne uymadılar? Neden ümmetin alimleri onların görüşünü aramayıp, nazari meselelerde onlara muarız bile oldular. Hatta onlara muhalefet etmekte hiç bir sakınca görmediler...

        Böylece Ümmetin ammesi Seletten Halefe aynı yolu takip edip din meselelerinde, inkar yoluna sapmadan başkalarına yönelmişlerdir. Eğer kitap ayetlerinde ve Sünnet sahihlerinde dediğimiz hususlar "Nas" olsaydı, kıble ehli, Ehl-i Beyti bırakıp başkalarına yönelmezlerdi. Fakat onlar, kitaptaki ayetlerden ve sünnetten ancak Ehl-i Beyte meth ve senayı, onları sevip onlara hürmet etmeyi vasiyet etme manasını çıkarmışlardır. Salih selef elbette ki "Sünnet" ve "Kitap" hususunda daha çok bilgiye sahiptirler. Onların yolundan gitmekteyiz." Vesselam. (s)



MEKTUP 18             4 Zilhicce 1329

        1- Sevgiye hürmetle mukabele.
        2- Münazaracının kıble ehline mutlakiyet hakkı vermekteki hatası.
        3- Ebl-i Beyt'e (as) sırt çevirenler idareciler olmuştur.
        4- Ebl-i Beyt İmamları (as), kesin olarak hiç bir nazarı itibar ve delille
başkalarından geri kalmamışlardır.
        5- Hangi Adil mahkeme onlara sığınanları dalalet suçundan mahkum eder?

        1- Benim gibi bir aciz hakkında iyi düşünceler beslemenizden dolayı size teşekkürlerimi sunar, bana ve mektuplarıma rıza gözüyle bakışınızı takdirle karşılarım. Bu yakınlık ve lütuf karşısında huşu eder, heybet ve iclalle eğilirim.

        2- Ne var ki; Zatı alinizden Ehl-i Kıblenin tümüyle Ehl-i Beyt'e (as) sırt çevirdiklerini içeren hükmünüzü, tekrar gözden geçirmenizi rica edeceğim. Size şunu hatırlatmak isterim ki Ehl-i Kıblenin yarısı Ehl-i Beyt'in (as) taraftarıdır. Onlar hiç bir zaman ne sırt çevirdi, ne çeviriyor, ne çevirecek, ne de ilelebet Ehl-i Beyt'in takip ettiği, din usulleri ve teferruatı yolundan sapacaklardır.

        Onlar Ehl-i Beyt'in Mezhebiyle ibadet etmeyi Kitap ve Sünnet'in tayin  ettiği vaciplerden saymaktadırlar. Ve Allah-u Teala bu göruş çerçevesinde, her asırda ve her diyarda "tedeyyün" etmeyi uygun görmüşlerdir. Peygamber'in (s.a.a) vefatından bugüne dek Halef Selefi takip ederek aynı yola devam etmektedirler.

        3-Ehl-i Beyt'e (as) yüz çevirenler halifelik meselesi yüzünden ,
bu ümmetin idarecileri ve amirleri olmuştur. Halifeliği Emir'ül


113


'minin Ali b. Ebi Talib'e "nas" olunduğu halde, ihtiyari yaptılar. Güya Araplar devamlı bir kabilede kalmasına sabredemezlermiş... Buna dayanarak o "nassı" tevillere büründürüp halifeliği seçime dayandırdılar ki, Arapların her kabilesi zamanın birinde kendisine geçeceğine ümit etsin. Nitekim böylece bir müddet burada bir müddet orada kalmaya mahkum oldu. Zira malik oldukları bütün kuvvet ve gayreti bu usulün yerleşip devam etmesi uğruna sarf etmekten geri kalmadılar.

        Bu vaziyet onları Ehl-i Beyt'e (as) karşı haşin ve zalim davranmaya ve onların mezhebi ile ibadet etmenin Kitap ve Sünnetçe vacip olduğuna işaret eden ne varsa tevil etmeğe mecbur bıraktı...

        Eğer, o  delillerin açıklığına teslim olup, Ehl-i Beyt'e (as), din usulü ve teferruatı ile dayanıp, halkı da kendilerine dayandırsalardı, yerleştirmek istedikleri usulün yolunu yine kendileri keser Ehl-i Beyt'in en büyük müritlerinden olurlardı. Zaten bu hususları iyice tetkik eden bilir ki, Ehl-i Beyt'in (as) imamlığına mezhepteki yüz çevirmenin sebebi, aslında Resulullah (s.a.a)'den sonra umumi imamlıklarının (halifelikte dahil) yerleşme korkusunun tepkisidir.

        Eğer yalnız din ve mezhep imamlıkları mevzubahis olsaydı buna hiç kimse itiraz etmeyecek onların mezhebinden kimse ayrılmayacaktı.

        4- Bırakın onların hakkındaki nas ve beyanatı. Bunların, hiç aslı olmadığını sayıp onlara dikkatlice bakın. Onlarda hiç bir kusur bulabilecek misiniz?. İlim ve takvada imam Eş'ari'den veya dört imamdan geri midirler?. Eğer kusurları yoksa ve başkalarından geri değillerse, neden başkalarının sözü daha geçerli ve takip edilmekte daha evla oluyor?.

        5- Ve hangi adil mahkeme onların korkuluğuyla korunmanın veya onların yolunu takip etmenin sapıklık olduguna hükmeder? Sünni Cemaatinin mahkemesi mi, haşa. Selamlar size.

114


MEKTUP 19            5 Zilhicce 1329

        1- Adil Mahkemeler Ehl-i Beyt'e (as) sığınmanın dalalet olduğuna hüküm veremezler.
        2- Onların Mezhepleriyle amel etmek emaneti muhafazadır,
        3- Denilebilir ki, onların mezhebini takip etmek daha evladır,
        4- Hilafetin "Nas" mahiyetinin açıklanmasını istemek,

        1- Ehl-i Beyt'in ipine tutunanların, onların yolunu takip edenlerin dalaletine dair, adil mahkemeler hüküm veremez.

        Onlar da imamlık vecibeleri hususlarında diğer imamlardan geri kalmazlar.

        2- Onların mezhebi ile amel etmek, şüphesiz kifayetlidir ve diğer dört mezhep gibi mükelleflerin zimmetlerini beraat ettirir.

        3- Hatta İmamlarınız olan On İki İmam'ın (as) peşinden gitmek, dört imamın ve diğer imamların peşinden gitmekten daha evladır denilebilir. Zira On İki İmamın (as) hepsi aynı mezhep üzerindedirler.
(458) Hepsi de aynı şekilde o mezhebi her şaibeden arındırmış ve tespit etmişlerdir. Bilakis dört mezhep sahibinin arasındaki ihtilaflar fıkhın bütün dallarında yaygındır. O ihtilafın kaynaklarını ihata ve zapt etmek imkansızdır. Şu da malumdur ki, bir kişinin tasfiye ve tespiti On iki kişinin tasfiye ve tespiti ile eşit tutulamaz. Bütün bunlar hiçbir insaf sahibinin tereddütüne yer, yolunu şaşırıp yol arayana da başka bir yön bırakmamaktadır. Evet, Nasibiler mezhebinizin Ehl-i Beyt imamlarına isnat edilmesinin yaygarasını yapıyorlar. Size daha sonra bu hususta açıklama yapmanızı teklif edeceğim.

4- Şimdi ise, sizden halifeliğin İmam Ali b. Ebi Talib (r.a) "Nasla" verildiği yönündeki iddianızı açık ve sahih bir şekilde açıklamanızı rica edeceğim. Buyurun.

Sadece Ehl-i Sünnet yolundan lütfen, Vesselam. (s)

115

 

İKİNCİ KONU: "Umumi İmamlık" O da Şüphesiz Resulullah (saa)'tan Sonraki Hilafettir



MEKTUP 20 9 Zilhicce 1329

1- Nass'lara özet olarak işaret etmek.
2- Evde cereyan eden "İnzar" nassı.
3- Sünnet Ehli'nden bu nassı rivayet edenler.


        1- Resulullah (s.a.a)'in İslam devletini Allah Teala'nın emri ve iradesi ile tesis ettiğini, kaidelerini hazırladığını, kanunlarını yerleştirip usullerini tanzim ettiğini etraflıca bilmiş olanlar,
Ali'nin (as), onun veziri, düşmanlarına karşı desteği, ilminin mahalli , hikmetinin varisi, veliahtı ve kendisinden sonra emrin sahibi olduğunu açıkça görürler.

            Yine Resulullah'ın (saa), onun hakkındaki buyruklarına, ona karşı davranışlarına vakıf olanlar, bu husustaki nasların, peygamberliğinin başlangıcından ömrünün sonuna kadar birbirini mütevatir bir şekilde takip ettiğini görür ve idrak eder.

            2- Bu davetin henüz başlangıcında cereyan eden şu olay sizi tatmin
edecek niteliktedir: Mekke'de İslamiyet daha doğmamış sayılırdı. Allah-u Teala Resul-ü Ekreme şu ayeti kerimeyi indiriyor: "En yakınların olan aşiretlni inzar et (uyar)." Bunun üzerine bütün yakınlarını (ki o gün kırk kişi kadar idiler) amcası Ebu Talib'in evine davet eder. (Aralarında amcaları Ebu Talib, Hamza ve Ebu Leheb de vardı.) Ziyafetin sonunda kalkıp onlara şöyle hitap eder: "Ey Abdülmuttalip Oğulları! Allah'a yemin ederim ki, Arapların içinde hiç
bir genç kavmine size getirdiğimin daha üstününü getirmemiştir. Size dünya ve ahiretin en hayırlısını getirdim. Cenabı Allah bana, sizi bu hayıra çağırmamı emretti. Hanginiz bana bu davamda yardımcı olmak isterse, o benim vasim ve halifem olacaktır..."
Hepsi susar, sadece Ali (a.s) en küçükleri olduğu halde ayağa kalkar ve "Ben ya Resulullah!.. Bu davada yardımcın

16

ve vezirin  olmak isterim"
der. Peygamber (s. a. a) kolunu boynuna dolar ve "İçinizde vasim ve halifem budur. Onu dinleyin ve ona itaat edin." Hepsi kalkarken Ebu Talib'e "Sana, oğlunun sözünü dinlemeni ve ona itaat etmeni emrediyor." deyip gülüşerek dağılırlar.


            3- Bu "Nassı" aynı sözlerle bir çok İslami tarihin yazarı beyan etmiştir. Bunlardan; ibn-i ishak, ibn-i Cerir, ibn-i Ebu Hatim, ibn-i Merdeveyh, Ebu Nuaym, Beyhaki "Sünen" ve "Delailinde, Sa'lebi ve Teberi "Şuara" suresinin tefsirinde ve yine Teberi Ümem ve Mülük Tarihi kitabının ikinci cüzünde zikreder, ibn-i Esir de "Kamil" isimli' tarihinin ikinci cüzünün 22. sayfasında, şüphesizliğinden emin olarak ileri sürer. Ebu'l Fida ise tarihinin birinci cüzünde (ilk Müslüman olanları zikrederken) bu olayı zikreder, imam Ebu Cafer el-İskafı el-Mütezili de "Nakd'ul Osmaniye" kitabında bu bahsin doğru olduğunu önemle nakleder.

            Halebi de "Sireti Halebiyye" sinde Peygamber (s.a.a)'in Erkam'ın evinde ashabı ile saklandığına işaret eden "Bab"da bu bahsi getirir. Ayrıca bu asrın içtimai yazarlarından sayılan Mısırlı Muhammed Hüseyin Heykel "Siyaset" isimli gazetesinde geniş bir şekilde arılatmıştır. Hatta bu hadisi meşhur olduğundan dolayı, Fransız, İngiliz ve Alman yazarların bir çoğu kitaplarında zikretmişlerdir.

Yine bu hadisi Sünnilerin ileri gelen, müspet yazarlarından bir çok kişi aynı kelimelerle zikretmiştir. Örneğin Tahavı ve Diya el-Makdisi "Muhtare"de. Said b. Mahsur Sünende... Bilhassa Ahmed b. Hanbel "Müsned"inin 1. cüzünün 109 ve 111. sayfalarında, -Ali hadisinde bakabilirsiniz. Yine kendisi: Müsnedinin cüz 1, sayfa, 331'de ibn-i Abbas'tan çok yüce bir hadis rivayet etmiştir ki, bu hadis şu "Nassı" ihtiva eder:"Hz.Ali on hususiyete sahiptir ki. bunlarla diğer sahabelerden imtiyazlıdır." Hatta bu yüce hadisi Nesai, "Hasaisi Ale- vindyy"sinde, Hakim de Müstedrek'inde ihraç etmiştir. Zehebi de doğru oldugunu itiraf etmiştir. Daha da tafsil istiyorsanız Kenz'ul Ummal'ın 6. cüzüne bakabilirsiniz. Bu kadar sağlam deliller yeterlidir sanırım. Vesselam. (ş)

117



MEKTUP
21 10 Zilhicce 1329

            "Bu "Nass"ın doğruluğundan şüphe etmek.."

            Hasmınız olan kimse, bu "Hadis"i itibara almaz, hatta şidletli
bir şekilde reddedebilir.

            Her iki şeyhin de bu hadisi ihraç etmemesi, size gösterilecek yeterli delildir. Hatta, Sihah sahiplerinin diğerleri de ihraç etmemiştir. Bu hadisin ileri gelen Sünniler tarafından naklediliğini zannetmiyorum. Sizin de bunun onlarca doğru kabul edildiğine inandığınızı tahmin etmiyorum. Vesselam.
(s)


MEKTUP
22 12 Zilhicce 1329


1-Bu Nass'ın tashihi .
2- Neden onu terk ettiler?
3- 0nları iyi tanıyan bunu yadırgamaz.


1- Ehl-i Sünnetçe doğru kabul edildiğine inanmasaydım, onu burada arz etmezdim. Zira "İbn-i Cerir" ve "İmam Ebu Cafer el-İskafi" doğruluğu şüphe götürmez olarak takdim etmişlerdir. Belli başlı tahkikatçıların çoğu doğru olduğunu kabul etmiştir. Doğruluğu sizi tatmin
edecek mahiyettedir. Sihah sahiplerinin, inanılır kimseler olarak tanımladıkları ve onlara isnaden nice hadisler rivayet ettikleri sabittir. Size, Ahmed'in Müsned'i (Cüz, 1. s, 111) e bakmanızı tavsiye ederim. Orada bu hadisi şu şahıslardan rivayet ettiğini görürsünüz. Esvet b. Amir, Onu Buhari ve Müslim Tanıt (Hüccet) kabul etmişlerdir. Perik, Müslim'in onunla tanıtlama yaptığını daha evvel zikretmiştik. A'meş, Buhari ve Müslim'in onunla tanıtlama yaptıklarını 16. mektupta zikretmiştik. el-Minhal, Buhari'nin onunla tanıtlama yaptığını söylemiştik. Abbad b. Abdullah b. Zübeyr b. el-Avvam; Buhari ve Müslim sahihlerinde, onu Ebu Bekir kızları Esma ve Ayşe'den duymuş, itibariyle "tanık" kabul etmişlerdir.

2- Buhari ve Müslim'in bu hadisi doğrudan zikretmemelerinin nedeni hilafet meselesinde fikirlerine uymamasından olsa gerek. Zira bir çok sahih hadisleri bu yüzden zikretmekten vazgeçmişlerdır. Caferilerin elinde bir silah olmasın diye, bilerek susmayı tercih etmişlerdir. Nitekim Sünnilerin bir çok şeyhi -Allah kusurlarını affetsin- bu tür hadisieri gizleme hatasına düşmüşlerdir- Hatta, bu husustaki gayelerini "ibn-i Hacer" (Feth-ül Bari) kitabında açıklamıştır. .


3- Buhari'nin Emir'ül Mü'minin ve bütün Ehl-i Beyt'e karşı tutumunu tanıyan ve onun bu "nass"ları açıklamak istediği zaman titrediğini ve mürekkebinin kuruduğunu bilen kimse bu hadis ve benzerini görmezlikten geldiğini yadırgamaz elbet.. Ve la havle Ve la kuvvete illabillah'il-aliyy'il-azim.(ş)


MEKTUP 23 14 Zilhicce 1329

1- Sabit olduğuna inanması.
2- Mütevatir olmadığı için şahit gösterilernez.
3- Hususi hilafet için yorumlanabilir.
4- İptalinden bahsedilebilir.

1- Ahmed'in Müsned'inde c.l, s.111'e baktım ve senedindeki şahısların kimliklerini araştırdım, hepsinin belirlenmiş, doğru, inanılır kimseler olduğunu gördüm. Sonra bu hadisin geldiği bütün yolları tetkik ettim. Hepsi birbirine uygun birbirini teyit etmektedir. Ve böylece sabit olduğuna inandım.

2- Fakat bu hadisi imamlık meselesinde ileri sürmeniz yerinde olmaz sanınm. Zira imamlık size göre din usullerindendir. Ona şahit gösterilecek hadisin "mütevatir" olması gerekir. Bu hadisin ise "mütevatir" olduğu iddia edilemez.

3- Aynca bu hadis "Hz. Ali'nin yalnız Ehl-i Beyt'e, özellikle Resulullah (s.a.a)'in halifesi olabileceğine delalet eder" söylenebilir. Umumi halifeliğine işaret eden belgeler nerede?..

4- Belki de bu hadisin iptalinden ve yerine başka hadisin geçerlilik kazandığından söz edenler çıkabilir. Zira Peygamber (s.a.a) tekrarından kaçınmıştır. Onun için sahabeler her üç halifeye biat ederken bu hadis bir mani teşkil etmemiştir.

Allah hepsinden razı olsun. (s)



MEKTUP
24   15 Zilhicce 1329

1- Bu hadisi şahit göstermemizin nedeni.
2- Hususi Hilafet genel olarak olumsuzdur.
3- İptal burada gerçek dışıdır.


1- Ehl-i Sünnet imamlık ispatında her türlü "sahih" hadisi, mütevatir olsun olmasın şahit gösterirler. Biz, bu hadisi onların ,yolundan doğruluğu ispat edilmiş olduğu için şahit gösterdik. Daha doğrusu, kendi kendilerini ilzam ettikleri şahitle onları ilzam etmek için... Bu hadisi imamlığa işaret saymamızın nedeni ise bilindiği gibi aramızda mütevatir olduğundandır.

2- Bu hadisin, "Hz. Ali (a.s)'ın hususi olarak Resulullah (s.a.a)'ın sadece Ehl-i Beyt'inde halifeliğine işaret eder" iddiası , aslından reddedilmiştir. Çünkü, Hz. Ali'nin halifeliğini Resullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt'ine hususiliğini herkim kabul ederse umumi halifeliğini de kabul etmiş sayılır. Yine umumi halifeliğini her kim reddederse, hususi halifeliğini de reddetmiştir. Bu ikisini birbirinden ayırmak mümkün değil... Nedir bu müslümanların bütünlüğüne aykırı olan felsefe?


3- İptalinden bahsettiklerini hiç unutmuş değilim: Fakat bu aklen ve şer'en vuku bulması mümkün olmayan bir şeydir, zira olay Peygamber'in deneme zamanından evveldir ki, burada "Peygamber (s.a.a) teyidinden vazgeçti" diye onların iddialarından başka bir iptal belirtisi mevcut değil.. Aksine nas'lar arka arkaya tevatür halinde birbirini teyit etmekte... Farz edelim ki ondan sonra hiç bir nas yok, peki Peygamber'in onu teyit etmekten vazgeçtiğini nereden biliyorlar? Zandan ve nefislerinin arzu ettiklerinden başkasını benimsemezler, oysa onlara Rab'lerinden hidayet gelmiştir. Vesselam, (ş)

 



MEKTUP 25     16 Zilhicce 1329


1- Bu Nass'lara inanması.
2- Daha çok açıklama istemesi.


1- İman ettim sizinle karanlıkları aydınlatana. şüpheleri açığa kavuşturana ve sizi ibretlerin bir işareti, delillerin bir tecellisi olarak yeryüzünde bulundurana...

2- Bana bu delillerden daha da ihsan et Allah aşkına, vesselam. (s)


MEKTUP 26       17 Zilhicce 1329

1- Hz. Ali (a.s)'dan başkasına nasip olmayan, açık Nass'la belirtilen ondan fazla fazilet.

2- Onunla şahitlik yapmanın tafsilatı.


1- "Dar" hadisinin ne derece meşhur olduğunun ispatı için. Ahmed'in "Müsned'inin birinci cüzünde ve Nesai'nin "Hasaisi Aleviyye"sinde , Hakim'in
 Müstedrek'inin üçüncü cüzünde zikrettikleri nasların sizce yetmesi gerek... Zehebi de açıklamasında, doğru olduğunu itiraf etmiştir. Bunlardan başka "Sünen" sahipleri de doğru kabul edilmiş yollardan ihraç etmişlerdir.

 

            Arnr b. Meymun der ki; İbn-i Abbas'ın yanında oturuyordum, baktık ki, dokuz adam geldi ve ona dediler ki: "Ya bizimle gelirsin, ya da meclisi boşaltır yalnız bizimle kalırsın." İbn-i Abbas onlara" Ben sizinle gelirim." dedi ve onlarla birlikte bizden uzaklaşıp biraz konuştular. Ne konuştuklarını biz duymadık, ama İbn-i Abbas dönünce yakasını silkip uflamaya başladı VE şöyle konuştu.

            "Öyle bir adamın hakkında konuşuyorlar ki 10'dan fazla fazileti var ki, başkasına nasip olmamıştır. Öyle bir adamın hakkında konuşuyorlar ki, Peygamber (s.a.a) onun için:" Öyle bir adam göndereceğim ki, Allah onu hiç bir zaman
mağlup etmez. Allah ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de onu severler " dediği zaman da herkes kulak kabartır ve o adamın kendisi olmasına dua eder, ama Peygamber (s.a.a) hemen arkasından "Ali nerede?" diye sorar. Ali gelir, fakat gözlerindeki ağrıdan dolayı önünü zor görüyor; Peygamber (s.a.a) onu böyle görünce her iki gözünün içine üfler ve sancağı üç kere sallayıp ona verir. Hayber Kalesini fetheder ve sonradan Peygamber'in (s.a.a) zevcelerinden biri olan Safiye bint-i Huyey'yi diğer esirlerle getirerek geri döner, Ibn-i Abbas şöyle devam etti:

            Sonra Peygamber (s.a.a) Tevbe Süresini filanla gönderdikten sonra, ondan tekrar almak için arkasından Ali'yi (a.s) gönderir ve şöyle der:

             "Onu ancak benden olan, benim de ondan olduğum kimse götürebilir." İbn-i Abbas devam etti: Peygamber (s.a.a) amca çocuklarına der ki: Hanginiz benim dünyada ve ahirette velim; yardımcım ve kardeşim olmayı kabul eder? Hepsi susar, Ali ise: "Ben kabul ederim" der. Peygamber (s.a.a) soruyu üç defa tekrar eder üçünde de ona yalnız Ali cevap verir, o zaman ona "Dünyada ve ahirette ve velim, yardımcım ve kardeşim sensin" der. İbn-i Abbas sözlerine şöyle devam etti: Ali, Hatice'den sonra ilk iman eden şahıstır; Peygamber (s.a.a) abasını alıp Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in üzerine atar ve der ki "Ey Ehl-i Beyt Allah sizden her türlü ricsi (pisliği) ve necaseti defedip sizi pak, temiz kılmak ister." "Ve Ali Peygamber'in (saa) yatağında yatan ve bu uğurda canını feda eden kişidir."

            İbn-i Abbas sonunda şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) "Tebük" vakasına gideceği zaman Ali'yi Medine'de bırakmak isteyince Ali ağlar. Peygamber (s.a.a) ona: "Ya Ali, Harun'un
Musa'ya yakınlık derecesi kadar bana yakın olmak istemez misin? Ne var ki benden sonra peygamber yok ve olmayacaktır; seni halifem olarak bırakmadıktan sonra gitmem doğru olmaz" der.

            Ona Resulullah (s.a.a) yine şöyle der: "Sen her mümin ve müminenin velisisin"

            Ve İbn-i Abbas dedi ki: Resulullah (s.a.a) mescidin ana kapıdan başka bütün kapılarını kapattırdı, Yalnız Ali'nin kapısını açık bıraktırdı. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır..." hadisi meşhurdur.

            Hakim, bu hadisi aktardıktan sonra: Bu hadis doğru istinatlı olduğu halde Müslim ve Buhari bu şekilde zikretmezler der. Biz de deriz ki:Zehebi, Telhis'inde bu hadisi rivayet etmiş ve "doğrudur" demiştir

            2- Bu hadisteki kesin delillerden anlaşılıyor ki. Ali onun veliahdı ve ondan sonraki halifesidir. Görmüyor musunuz? Peygamber (s.a.a) nasıl onu dünya ve ahirette ki velisi, en sadık dostu olarak tanıtıyor... Nasıl onu, Harun Musa'ya ne kadar yakın ise, kendisine aynı derecede yakın olduğunu ilan ederken bütün mertebelerden yalnız peygamberiik mertebesini istisna ediyor. Onu istisna etmekte şüphesiz diğerlerinin genelliğine işarettir.

            Siz de biliyorsunuz ki, Harun'un Musa'nın yanındaki en açık derecesi ona vezirliği, destek olması ve davasında ona ortaklık yapması ve aynı zamanda bütün ümmetine ona, itaat etmesinin farz olduğunu söylemesi... Bunun delili ise şu ayettir:

            "Allahım! Bana yakınlarımdan bir vezir tayin et... O kardeşim Harun olsun... Onunla beni kuvvetlendir." (Ve davamda onu bana ortak yap) ve şu ayet: "Kavminin içinde benim halifem ol! Sulh eyle ve müfsitlerin yolunu takip etme!"

            Ve Cenabı Allah'ın ona cevabı:

            "İstediğine nail oldun ya Musa!.."

İşte bu nass'ın hükmüne göre Ali, Resulullah'ın (s.a.a) kavminde halifesidir; : ehlinde veziridir; davasında ise ortağıdır. -Tabii hilafet mahiyetinde, Nübüvvet mahiyetinde değil ve ümmetinin en faziletlisi ve onun sağlığında ve ölümünde onunla ilgilenmeye herkesten daha layık olan kimse, Peygamber sağ kaldığı müddetçe veziri sayılması itibariyle herkesin ona itaat etmesi farzdır; aynen Mu-

125



sa'nın zamanında kavminin Harun'a itaat etmeleri farz olduğu gibi.

            Nitekim "Derece (menzilet) hadisini duyan herkes bu bahsi edilen derecelerin hepsi aklına gelir. Zira Resulullah (s.a
) durumu bu sözleriyle daha da açıklamış ve şüpheye yer bırkmamıştır: 'Seni halifem olarak bırakmadan gitmemem lazım" Bu sözler, eğer onu halifesi olarak bırakmadan gitseydi yerinde
olmayan bir iş yapmış olacağına apaçık bir "nas"tır.

            Bu da kendisine Cenabı Allah'ın bu hususta emri olduğunu dile getirmekten başka bir şey değildir. Aynı, Allah-u Teala'nın:


"Ey Resul!
Sana Rabbinden indirileni tebliğ et, etmediğin takdirde onun elçiliğini yapmamış olursun." hitabında sabit olan tefsir gibi.. Sonra Resulullah'ın (s.a.a): "Seni halifem olarak bırakmadan gitmemem lazım" sözlerini tahkik edin! Her iki değimin aynı maksada yöneldiğini göreceksiniz. Bu hadiste Peygamber'in (saa) ona söylediği şu sözleri unutmayın: "Sen benden sonra her Müminin velisisin."

            Bu sözler onun bu davanın velisi, valisi kendisinden sonra makamını işgal edecek yegane şahıs oldğuna dair bir "Nas" tır. Rahmetli Şair "Kumeyl'in dediği gibi: "Bu davanın velisi olan üstün şahıstan sonra, yerine geçmeye layık görülen o, takvadan başka aradığı bir rızık olmayan şahıs, ne edepli ne üstün şahıstır." Vesselam. (ş)



MEKTUP 27      18 Zilhicce 1329

Derece hadisinin senedinden şüphe.


            Derece hadisi yaygındır ama, "Usul" ilminde çok büyük bir şahsiyet, inceleme dalında tanınmış Amidi, bu hadisin senetlerini ve intikal ettiği yollarını şüpheli göstermiştir.

            Hasımlarınız onun görüşünü benimseyebilirler. Onlara ne ile karşı koyabilirsiniz? Açıklar mısınız? Vesselam.
(S)

 


MEKTUP
28                                19 Zilhicce 1329


1- Derece hadisi en sabit eserlerden biridir.
2- Buna hakim olan karineler.
3- İhraç edenler Ehl-i sünnettendir.
4- Amidi'nin şüpheli göstermesinin nedeni.


            1- Amidi, bu şüpheli gösterişi ile kendi kendine zulüm etmiştir. Zira "derece" hadisi Ehl-i Sünnetin en doğru, eserlerin en sabitlerindendir.


            2- Senedin sağlığından kimsenin şüphesi olmamıştır, hatta hiç kimsenin aklına gerçekliği üzerine münakaşa etmek gelmediği gibi bu hususta kimse dudak dahi oynatmamıştır. Hatta Zehebi bile direnişine rağmen, "Müstedrek" özetinde, doğru olduğunu açıkça söylemiştir (26. mektupta duymuştunuz). İbn-i Hacer de Savaik'i ile çatışmasına rağmen bu hadisi 12. şüphe olarak zikreder ve doğruluğunun hakkındaki söylenen sözleri hadis imamlarının en sağlam hatta onlardan başka müracaat yeri olmayan kimselerden naklederek doğruluğunu kabul etmiştir. Bakabilirsiniz(1)

            Bu hadis "Sübut" mesabesinde oImasaydı, Buhari kitabında ihraç etmezdi; gerçi adamcağız, Hz. Ali'nin özelliklerinden ve Ehl-i Beyt'in faziletlerinden bahsederken kendini zorladığı belli oluyor.

            Muaviye, isyan taifesinin imamı idi; Hz. Ali'ye düşman olup onunla savaştı. İslam minberinde ona sövdü ve sövdürdü, ama
düşmanlığındaki küstahlığına rağmen "Derece" hadisini inkar etmemiş" Sa'd b. Ebi Vakkas'la bu bahiste münazara yapmıştır. Muslim'in, tahric ettiğine göre Muaviye, "Eba Turab'a lanet okumaktan seni meneden nedir?" dediği zaman Sa'd, şöyle cevap verir:

            "Resulullah'ın ona söylediği üç şeyi hatırlarım ki, onların

127



birini bana söylemiş olsaydı dünya malına değişmezdim; onun için ona sövmem. Resulullah'in (saa) ona şöyle dediğini kulaklarımla duydum:

        "Harun'un Musa'ya yakın olduğu gibi aynı derecede benden yakın olmak istemez misin? Ne var ki benden sonra peygamberlik yoktur." Hadis... Muaviye mecburen susar ve Sa' d'ı zorlamaktan vazgeçer.


            Bunlara ilaveten sana Muaviye'nin "Derece" hadisini bizzat anlattığını söyleyeyim, Ibn-i Hacer Savaik'inde şöyle der; "Ahmed'in ihraç ettiğine göre adamın biri Muaviye'ye soru sorar' Muaviye ona:
"Ali ye sor o daha iyi bilir" der. Adam: "Senin cevabın bana Ali'nin cevabından daha hoştur" deyince Muaviye ona "Ne kadar miskince söz ettiğinin farkında değilsin; öyle bir adama karşı kerahet gösteriyorsun ki Resulullah (s.a.a) onu ilimle beslerdi; ona demiştir ki: "Sen benim yanımda Harun'un Musa'nın yanında olduğu derecedesin, ancak benden sonra peygamber yoktur" Ömer bile bir müşküle düştüğü zaman ondan akıl alırdı " der.

            Hülasa "Derece" hadisi şüphe götürmeyecek kadar sabit olduğuna bütün Müslümanlar, "Mezhep" ve "Meşrepleri"nin ihtilafına rağmen müttefiktir.

            3- Bu hadisi, "Altı Sahihin Cem'i" adlı kitabın sahibi de ihraç miştir. Keza iki Sahih'in Cem'i isimli kitabın sahibi... (2) Ve Buhari Sahihi'nin Tebük gazvesi babında da mevcuttur.(3)

            Ve Müslim'in Sahih'inde, "Ali'nin faziletleri" babında. (4) e İbn-i Mace'nin Sünen'inde Peygamberlerin ashabının faziletleri babında.(5) Ve Hakim'in Müstedrek'inde Ali'nin menkıbeleri bahsinde.. (6) Ahmed b. Hanbel'de Müsnedi'nde, Sad'ın hadisine isnaden ve ona varan bir çok yollardan bu hadisi ihraç eder.(7) Yine kendisi İbn-i Abbas,(8) Esma bint-i Umeys (9) Ebu Said el-Hudri, Muaviye b. Ebi Süfyan (11) ve daha başkaları. Ayrıca Tabarani, birçok şahsın hadisine dayanarak tahriceder. Bunlardan: Esma bint Umeys, Ümmi Seleme, İbn-i Ömer, İbn-i Abbas, Zeyd b. Erkam, Berra b. Azib, Ali b Ebi Talib (12) ve daha başkaları... Bezzaz'da Müsned'inde (13) Tirmizi de

28

"Sahih"inde (14) Ebu Said el-Hudri hadisinden naklen ihraç etmiştir, İbn-i Abdülbirr'de istiabı'nda, Ali'nin ahvali bahsinde bu hadisi sunar ve şunları ilave eder;" Bu hadis en sabit ve en doğru eserlerdendir. Peygamber (s.a.a)'den duyup rivayet edenlerden Sa'd b. Ebi Vakkas da vardır. Hatta bu hadisin Sa'd'a dayanan yolları ekseriyettedir; Ibn-i Ebi Hayseme ve bazı yazarlar hepsini zikretmişlerdir" dedikten sonra da Ibn-i Abbas, Ebu Said el-Hudri, Ummü Selerne, Esma bint-i Umeys. Cabir b. Abdullah ve daha bir çok kimselerin rivayet ettiklerini sözlerine ekler. Bunlar Ibn-i Abdülbirr'in sözleri... Aslında "Tebük" Gazvesini veya Hz. Ali'nin tercümei halini veya Ehl-i Beyt menkıbelerini yazan, nakleden, tahlilini yapan, eski veya yeni, meşrebi ne olursa olsun her yazar (Ahmed b. Hanbel vb...) mutlaka bu hadise yer vermiş ve tahlilini yapmıştır.

            4- Amidi'nin şüpheli konuşması muteber değil. Zira o hadis ilminden bihaber, sened ve kaynaklar hakkında vereceği hükmün, hadisten hiç anlamayan avamın vereceği hükümden farkı yoktur. Onu daha çok bu vartaya düşüren Usul ilmi'nin derinliğine fazlaca dalması olmuştur. Zira bu hadisi usul gereğince sarih bulmuş ve onu şüpheli göstermedikçe ondan kurtulmanın mümkün olmayacağını anlamış; böylece bu işi başaracağım zannetmiş. Heyhat... Heyhat... Vesselam. (ş)

-------------------------------------

Dipnot
1- Savaik, s. 29.
2- Ali'nin menkıbelerinde.
3- Üçüncü cüzün 28. sayfasında.
4- İkinci cüzün 323. sayfasında.
5- c, 1 s. 28.
6- c. 3 s. 109.
7- c. 1 s. 173-175-177-179-182 ve 185. -
8- Müsned; c. 1 s. 331.
9- Müsned;c. 6 s. 369-438.
10-Müsned; c. 3 s. 32. "
11- Savaik; s. 107.
12- Savaik; s.72
13-Suyuti'nin "Halifeler Tarihi" s.65
14- Kenz'ul Ummal, c.6 s.152



MEKTUP
29     20 Zilhicce 1329

1- Hadislerin senetleri mucibince, dediklerimize inanması.
2- Umumi olduğımun şüpheli gösterilmesi.
3- Hadisin "Tanıt"lığından şüphe.


            1- Bütün zikrettikleriniz, "Hadis"in doğru olduğunu ispat eder. "Derece Hadisi" şüphe götürmeyen mutlak bir hakikattir. Amidi'nin bocalaması hadis ilminden uzak olduğuna delalettir. Onun görüşünü zikretmekle hata işleyip sizi açık olanları açıklamaya zorlamış olduk; affınızı rica ederim... Af ehlindensiniz şüphesiz.

            2- Ne var ki, hasımlarınız arasında Amidi'den başkalarının da bu hadisin umumi olmadığını iddia ettiklerini duydum, iddiaları şu: "Derece hadisi, hususi ve o gün için varit olduğu, hadisteki söz gelişinden anlaşılmaktadır. Zira Peygamber (s.a.a) Tebük gazvesine giderken Ali'yi Medine'de "Halifesi" olarak bıraktığı zaman bu hadisi söylemiştir. Şöyle ki. Ali hayıflanıp: "Beni kadın ve çocuklarla beraber mi terk edip gidiyorsun?" demiş. İşte o zaman Peygamber (s.a.a) "Harun'un Musa'dan yakın olduğu derecedeki maksadı Musa'nın "Tur" dağına gideceği zaman Harun'u kendisine halife olarak bıraktığı gibi." Yani kastedilen şu: "Musa, Rabb'inin münacatına gidip kaybolduğu günlerde, Harun'un ondan olduğu derece ne idiyse, sen de benden Tebük gazvesi günlerinde o derecedesin." Şöyle de diyebilirler: Bu hadis genel de olsa içinde özellik mevcut oldugu için hüccet sayılmaz. Çünkü hem genellik hem özellik manalarını taşıyan bir hadis hüccetliğini kaybeder. Vesselam.(s)

130


MEKTUP
30                             22 Zilhicce 1329

1- "Dad Ehli" yani Arap lüğatına sahip olan herkes hadisin genel olduğuna hüküm verir.
2- "Özeldir" demenin aldatmacılığı.
3-  Huccetsizliğini içeren sözlerin iptali.


            1- Biz, hadisin umumi olmadığına dair söz söyleyenlere karşı cevabı Arap lisanının bilginlerine bırakiyoruz. Siz ise bu asırda Arapların hücceti sayıldığınız halde hiç müdafaada bulunmuyorsunuz. Ümmetiniz "Dad" ehlinin yani Arap'ların bu hadisteki derece genelliğinden şüphe edeceklerine kanaat getiriyor musunuz?. Sizin gibi birinin "Muzaf olan bir cins, ismin genelliğinden şüphe etmesi asla beklenemez. Birine deseniz ki: "Size karşı insaflı olacağım" bunun manası, sadece bazı özel meselelerde insaflı olacaksınız mı olur; yoksa genel olarak bütün meselelerde mi? Cevabınız, "genel olaraktan" başka olur mu? Maazallah. Ya da Müslümanların halifesi, sevdiği adamlarından birine: "Sana, insanların üzerinde olan velayetimi veya onların yanındaki derecemi ya da makamımı tahsis ettim" dese akla genellikten başka ne gelir? Veya şöyle dese: "Ömer'in Ebu Bekir'in yanında, onun zamanında haiz olduğu derecenin aynısı, benim zamanımda senin olsun, ancak sen benim Sahabem değilsin." Bu ibare lügat ehlinin görüşünde acaba bazı yetki ve derecelerin tahsisini mi yoksa bütün yetki ve derecelerin genelini mi içeriyor?

            Umumiden başka olmayacağını bildiğinizden ve Peygarnberin (s.a.a): "Senin derecen benim yanımda, Harunn'un Musa'nın yanındaki derecesinin aynısıdır" demesinin lügat  açısından nazirelerine kıyasen umumi olduğunu kabul ettiğinizden hiç şüphem yok.

            Bilhassa peygamberliği istisna etmekle gereğini tayin
ve

131



tavzih etmiştir. Yine olmazsa, Araplar kapınızda sorabilirsiniz.

            2- "Bu hadis o anki durum gereğince söylendiği için hususi sayılır" diyenlerin iddiası ise, iki yönden reddedilir.

            Bırincisi: Hadis bildiğiniz gibi umumidir. Söz gelişi, söylenişi itibariyle özel olduğunu kabul etmemiz bile onu umumilikten
çıarmaz. Çünkü herhangi bir düşünceyi oluşturan durumu dile getiren sadece söylenildiğine göre tahsis edilmez. Örneğin cünüp birinin Ayet-el Kürsi'ye dokunduğunu görüp ona; "Kur'an ayetlerine cünüp bir kimsenin dokunması caiz değildir" derseniz, bu sadece söylenildiği durumu tahsis edip yalnız Ayet el- Kürsi'yi mi yoksa bütün Kur'an ayetlerini ve bütün cünüp kimleri mi teşkil eder? Hiç kimse bu sözlerin yalnız Ayet el-Kürsiye ait olduğunu söyleyemez zannederim. Yolda, doktor hastasını hurma yerken görüp ona tatlı yememesini tavsiye etse yalnız o anda yediği hurmayı mı yoksa içinde tatlı bulunan bütün maddeleri mi kastetmiş olur?. "Söz, gelişi itibariyle söylendiği için hususi sayılır" diyenleri, dil ve gramer bilgisinden uzak, alemimize yabancı olduklarından başka bir görüntü sergilediklerini göremiyorum.

            İkincisi: Hadis, yalnız Tebük gazvesinde Ali'nin Medine'ye vekaleti ile sınırlanmamıştır ki, hısımlarımız onun hususiyetine yapışıp dursun... Mütevatir sahihlerimiz Ehl-i Beyt İmamlarından da varit olduğunu ispat eder. Araştırmak isteyenler o sahihlere başvurabilirler. Hatta Ehl-i Sünnetin "Sünen'leri" de buna tanıklık yapmaktadır. Demek ki, hadisin ifade şekli Tebük gazvesine mahsus olduğunu iddia edenlerin bir dayanağı yoktur.

            3- Genelin tahsisi esnasında, dışarıda kalan, hüccet olamaz iddiası, açıkça yanlış ve utanç verici bir hata
dır. Bu iddiayı, böyle bir konuda ileri sürenler ancak hakikati bilmeden, onun üerine gözü kapalı gidenlerdir. Allah hepimizi cehaletten korusun; afiyette olduğumuza bin şükürler. Umumun tahsisi onu huccet olmaktan çıkarmaz. Bilhassa cümledeki sözler birbirine bağlı ise...

            Bir efendi, uşağına "Bugün ziyaretime gelen misafirlerin hepsine hürmet et Zeyd hariç!.. Sadece ona hürmet etme" derse ve uşak kalkıp Zeyd'den başka daha bir çok misafire hürmetsizlik ederse, elbette mantıkça, isyan etmiş sayılacak ve her aklıselim kişi onu suçlu kabul edip, suçu nispetinde de ceza görmesinin şer'en ve aklen icap ettiğini söyleyecektir.

            Her ne kadar kendisi itiraz edip, buradaki umumun tahsisini mazeret gösterse, ona  mantık ehlinden kimse kulak asmayacak, hatta onlarca, "Özrü suçundan daha kabih" sayılacak. Bu da muhakkak ki umumun dışında kalan, tahsisinden ortaya çıkan mana içindir, tabi... Gizli olmayıp sizce de malum olduğu gibi, Müslümanların hadisleri ve tarihi rivayetleri hep böyle "umumlardaki tahsisleri" hüccet göstererek devam edip gelmişlerdir. Bu kategoriye Ehl-i Beyt'in ve bütün Müslümanların imamları da dahil. Eğer, böyle hadisler hüccet sayılmasaydı, dört imamın ve diğer içtihat sahiplerinin ilim kapısı şer'i hükümlerle yüzlerine kapanıp, delil ve tafsilattan aciz kalırlardı.

            İlmin değirmeni umumlarla amel etmekle dönmektedir. Ve her umumda bir özellik vardır. Umumlar düşerse, ilmin kapışı kapanır, Allah korusun. Vesselam. (ş)



MEKTUP 31         22 Zilhicce 1329

Bu Hadisin Geldiği Yolların İzahını Rica Etmek


Hadisin "Tebük"ten başka zamanlarda da nakledildiğini ispat edecek şahitler getirmemişsiniz. Nakledildiği bütün berrak kaynaklara o kadar özlemim var ki... O kaynaklara susamışım. Bana o sudan kana kana içmem için yardım edebilir misiniz? Vesselam.
(s)


133