Back Index Next

a) Hilâfet Ekolü bilginlerinden bazıları "vasiyet" kelimesinin geçtiği sözü atmış ve bunu sildiklerine de işaret etmemişlerdir; Nu'man b. Aclan Ensarî'nin kasidesinde yaptıkları gibi.

b) Rivayetin bir bölümünü silenler de onun yerine anlaşılmaz ve belirsiz bir söz yerleştirmişlerdir; Taberî ve İbn Kesir'in kendi Tefsir'lerinde Resulullah'ın (s.a.a) hadisindeki "Benim vasim ve halifem" cümlesinin başına getirdikleri gibi.

c) Bazıları da rivayetten "vasi" kelimesini atmış, rivayeti de tahrif etmiştir. İbn Kesir'in İmam Hüseyin'in (a.s) hutbesinde yaptığı gibi!

d) Kimileri ise silindiğine işaret ederek "vasiyet"ten bahseden rivayetin tamamını atmıştır. Taberî, İbn Kesir ve İbn Esîr'in Muhammed

b. Ebu Bekir'in mektubunda yaptıkları gibi.

e) Bazıları da sildiklerine işaret etmeden "vasi" kelimesinin geçtiği rivayetin tamamını silmiştir. Resulullah'ın (s.a.a) Hâşim Oğulları'nı davet etmesi rivayetinde İbn Hişâm'ın yaptığı gibi. Çünkü bu rivayette Resulullah (s.a.a), "Ali sizin aranızda benim vasim ve halifemdir."buyurmuştu.

f) Onlardan bir grup da "vasiyet" kelimesini tevil etmeye çalışmıştır. Taberânî'nin Resulullah'ın (s.a.a) hadisinde ve İbn Ebi'l- Hadid'in Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) sözlerinde yaptığı gibi.

g) Bazıları ise bundan gaflet ederek kitaplarının birinde nakletmiş, fakat daha sonra o kelimeyi diğer kitaplarında müphem ve anlaşılmaz

bir ifadeyle kaydetmiştir. Taberî'nin kendi Tarih ve Tefsir'inde yaptığı gibi.

h) Ve nihayet bazıları da kitaplarının birinci baskısında "vasiyet" konusuna değindiği hâlde aynı kitabın ikinci ve sonraki baskılarında

onu tamamen silmiştir. Muhammed b. Hasaneyn Heykel'in Hayatu Muhammed adlı kitabında yaptığı gib

EHLİBEYT'İN ÖNDERLİĞİNE DAİR DİĞER NASLAR

Buraya kadar Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'nin önderliği hakkındaki naslarını sunmak istiyorduk; ancak Ehlibeyt hakkındaki nasların asırlar boyunca saltanat gücüne dayanmış olan halifelerin politikasıyla çelişmesinden dolayı birçok gizleme ve tahriflere maruz kalmış olduğunun ve bilginlerin gafleti sonucu bütün bunlardan Ehlisünnet kitaplarında, bulduğumuz az bir miktardan başka bir şey kalmadığının açıklık kazanması amacıyla, öncelikle tahrif ve gizleme konularına değinmek zorundaydık. Şimdi Allah'ın izniyle, geçen nasların dışındaki diğer nasları inceleyeceğiz:

Farklı Sözcüklerle Vasi Tayini Istılahlar bölümünde vasi ve vasiyetin tanımında vasinin bazen "vassaytu" (vasiyet ettim) ve bu kökten türeyen  sözcüklerle tayin edildiğine, meselâ vasiyet eden, vasi tayin ettiği adama, "Benim ölümümden sonra falan ve filanca işleri yapman için seni vasi ediyorum." şeklinde gerçekleştiğine; bazen de "Benden sonra falan ve filan işlerimi yapmanı istiyorum." şeklinde vasiyet anlamına gelen diğer

kelimelerle gerçekleştiğine değindik. "Falancayla anlaştık veya filan işi ona bıraktım." şeklinde vasiyet konusunu diğerlerine bildirmek için de aynı şey geçerlidir. Bu ve benzeri tabirlerin hepsi, o adamın kendisinden sonra o işi yapması için başka birini vasi tayin ettiğini anlatır. Resul-i Ekrem (s.a.a) de, kendisinden sonraki vasiyi tayin etmek için böyle yaptı. Resulullah'ın (s.a.a), amcası oğlu hakkında kullandı ğı kelimeler onun, amcası oğlu Ali'yi (a.s) kendine vasi ve yardımcı seçtiğini açıklığa kavuşturur:

Resulullah'ın (s.a.a) Vezir ve Yardımcısı

a) Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinde Hz. Ali'nin vezirlik makamı kaydedilmiştir. Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye hitaben buyurmuş olduğu şu sözler o ayete işaret eder: Bana nispetle Harun'un Musa'ya olan nispetinde olmak istemez misin; ancak benden sonra peygamber yoktur? Allah Tealâ Kur'ân'da Harun'un Hz. Musa'nın yanındaki konumunu beyan etmiştir. Kur'ânı Kerim Hz. Musa'nın dilinden (a.s) şöyle buyurur: Ailemden bana bir yardımcı kıl, kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir.[311] Veya: Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.[312]

b) Resulullah (s.a.a) Ali'yi ne zaman vasi seçti? Resulullah Abdulmuttalib Oğulları'nı çağırarak konuşmasında onlara, "Bu önemli konuda hanginiz bana yardım edeceksiniz..." diye buyurunca onların arasından ona sadece Ali (a.s) olumlu cevap verdi. İşte o gün Peygamber risaletinin tebliğinde Ali'yi (a.s) kendine yardımcı seçti. Esma bint-i Ümeys Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duyduğunu nakleder: Allah'ım! Ailemden birini bana yardımcı kıl.

Allah'ım! Ben kardeşim Musa'nın dediğini diyorum. Allah'ım! Ailemden kardeşim Ali'yi bana vezir ve yardımcı kıl. Sırtımı onunla pekiştir.[313] Tefsir-i Suyutî'de "Ailemden bana bir yardımcı kıl." ayetinin tefsirinde şöyle geçer: Bu ayet nâzil olunca Resulullah (s.a.a) da Rabbinden şöyle istedi: "Allah'ım! Sırtımı kardeşim Ali'yle pekiştir." Allah Tealâ da Peygamber'inin isteğini kabul etti. İbn Ömer de Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder: Sen benim kardeşim ve yardımcımsın. Sen dinimi sürdürecek, ahdimi yerine getireceksin...[314] Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye, "Senin bana nispetin Harun'un Musa'ya olan nispeti gibidir; ancak benden sonra peygamber yoktur." buyruğuyla Harun'un Musa'ya nispetle sahip olduğu her şeyi (peygamberlik dışında) Ali için de gerçekleştirmiştir; bunların başında ise Harun'un Musa'nın veziri oluşu gelmektedir. Nehcü'l-Belâğa'da Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu geçer: Sen benim vezirim ve yardımcımsın.[315] İmam Ali'nin mektubuna cevaben Eş'as'ın dilinden okudukları şiirde şöyle geçer: Ali Peygamber'in veziri, yardımcısı ve damadıdır... Resulullah'ın (s.a.a), amcası oğlu Ali'ye (a.s), "Sen benim kardeşim ve yardımcımsın, işlerimi yapacak, ahitlerimi yerine getireceksin." buyruğundan Hz. Peygamber'in Ali'yi (a.s) kendisinden sonra vasisi olarak seçtiği anlaşılmaktadır. Bu konu, yine Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye (a.s), "Sen benim halifem ve yerime geçecek olan kimsesin."

buyruğundan da anlaşılmaktadır.

Resulullah'ın (s.a.a) Halifesi

Savaşlarda Resulullah'ın Medine'deki halifesinden bahsederken Tebûk Gazvesi hakkında Sahih-i Buharî'den şöyle naklettik: Resulullah (s.a.a) Tebûk Savaşı için Medine'den çıkınca Medine'de Ali'yi kendi yerine geçirdi. Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber'e, "Beni kadınlara ve çocuklara mı halife ediyorsun?!" diye sorunca Resulullah (s.a.a), "Sen bana nispetle Harun'un Musa'ya olan nispetinde olmak istemez misin? Ancak, benden sonra peygamber yoktur." buyurdu. Allah Tealâ Kur'ân'da Harun hakkında şöyle buyurmuştur: Musa, kardeşi Harun'a, benim yerime geç, kavmimi ıslah

et.[316] Ahmed b. Hanbel'in kendi Müsned'inde naklettiği iki rivayetten birinde Resulullah'ın (a.s) Abdulmuttalib Oğulları'nı davet ederken yaptığı konuşmasında Ali (a.s) için "halifem" tabirini kullanılmıştır.[317]

* * *

Buraya kadar bu özel kitapta vasi, vezir ve halife meselesinden bahsettik. Şimdi de o kadar gizlemelerine rağmen halâ Ehlisünnet kitaplarında bulunan diğer nasları inceleyelim. Bu naslardan biri, Resulullah'ın (s.a.a) Ali'nin (a.s) kendisinden sonra Müslümanların emiri olduğuna dair buyruğudur: Resulullah'tan (s.a.a) Sonra Müslümanların Emir Sahibi Resulullah (s.a.a) çeşitli yerlerde açık ve sarih bir şekilde "Ali, Müslümanların emir sahibidir." buyurmuştur. Onlardan bazıları şöyledir:

1- Şikâyet Hadisi

Müsned-i Ahmed, Hasais-i Neseî, Müstedrek-i Hâkim ve diğer kaynaklar Bureyde'nin şöyle dediğini nakleder (biz burada Müsned-i Ahmed'den naklediyoruz): Resulullah (s.a.a) iki grubu Yemen'e gönderdi: Bir grubu Ali b. Ebu Talib'in emri altında, diğerini ise Halid b. Velid'in emrinde göndermişti. Daha sonra, "Yolda karşılaşacak olursanız iki ordunun komutanı Ali'dir, karşılaşmazsanız da herbiriniz kendi ordusunun omutanıdır..." buyurdu. Biz Yemen sâkinleri Zeyd Oğulları'yla savaşarak müşriklere galip geldik. Savaşçılarını öldürdük, çocuklarını esir aldık. Bu arada Ali

esir kadınlardan birini kendine seçti. Halid b. Velid mektubunda bu olayı Resulullah'a (s.a.a) haber vererek benimle gönderdi! Ben Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna vararak Halid'in mektubunu verdim. Mektubu Resulullah'a (s.a.a) okuduklarında Hz. Peygamber'in öfkesi yüzünden okunuyordu. Bunun üzerine aceleyle, "Ya Resulullah! Burası Allah'a sığınılan yerdir. Sen beni birinin beraberinde gönderdin ve onun emrinde olmamı istedin. Ben de sizin emrinize uyarak onun emrine itaat ettim." dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali'yi çirkin bir şekilde anıyorsunuz; oysa o benden, ben de ondanım. O benden sonra sizin emirinizdir. O bendendir ve ben de ondanım ve o benden sonra sizin emirinizdir."[318]

Diğer bir rivayette Bureyde'nin şöyle dediği geçer: Resul-i Ekrem'e (s.a.a), "Ya Resulullah! Senin sahaben olmamdan dolayı elini uzat da İslâm üzerine sana yeniden biat edeyim." dedim ve o, elini uzatıp İslâm adına kendisine yeniden biat edinceye dek bu isteğimden vazgeçmedim.[319]

Yine Müsned-i Ahmed'de, Müsned-i Tayalesî'de, Sahih-i Tirmizî'de ve diğer kaynaklarda İmran b. Husayn'dan şöyle nakledilmiştir:[320]  Bu savaşta Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ashabından dördü, onun huzuruna vardıklarında Ali'yi kendisine şikâyet etmek üzere anlaştı! Bu dört kişi Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna girdiklerinde, onlardan biri ayağa kalkarak, "Ya Resulullah! Ali b. Ebu Talib'in şöyle şöyle yaptığına dikkat etmiyor musunuz?!" dedi. Bunun üzerine Resulullah ondan yüzünü çevirdi. Peşinden ikincisi, üçüncüsü ve nihayet dördüncüsü kalkarak her biri ayrı ayrı, aynı şeyi söyledi. Ama her defasında Resulullah (s.a.a) şikâyet edenden yüzünü çevirdi. Sonunda Resul-i Ekrem (s.a.a) öfkesi yüzünden okunduğu hâlde onlara dönerek şöyle buyurdu: Ali'den ne istiyorsunuz, Ali'den ne istiyorsunuz, Ali'den ne istiyorsunuz?! Ali bendendir ve ben de Ali'denim, Ali bendendir ve ben de Ali'denim. Ve o benden sonra her müminin velisidir.[321]

İkinci Şikâyet

Usdu'l-Gâbe, Mecmau'z-Zevaid ve diğer muteber kaynaklarda Veheb b. Hamza'dan şöyle dediği geçer (biz Usdu'l-Gâbe'den naklediyoruz): Ali'yle (r.a) birlikte Medine'den Mekke'ye gidiyorduk. Yolculuk sırasında Ali'nin bana karşı hoşlanmadığım bir davranışı oldu. Ali'ye, "Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıkınca seni ona şikâyet edeceğim." dedim! Medine'ye döndüğümüzde Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna çıkarak ona, "Ben Ali'den şöyle

şöyle hareketler gördüm." diye şikâyet ettim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Böyle deme" buyurdu. "Çünkü o benden sonra sizin aranızda insanların en evlâ olanıdır."[322]

 Şikâyet Zamanı

Tarih kitapları Hz. Ali'nin (a.s) Yemen'e iki yolculuğunu kaydetmişlerdir. Oysa bizce İmam Ali (a.s) üç defa Yemen'e gitmiştir. Hz. Ali'nin (a.s) bu yolculuklarını inşallah "içtihat" bölümünde zikredeceğiz. Fakat her durumda Hz. Ali'nin (a.s) Yemen'e son yolculuğunun hicretin onuncu yılında, Vedâ Haccı'nda ve Terviye'den (zilhicce ayının sekizinci günü) önce gerçekleştiği kesindir. Bu yolculukta İmam Ali (a.s) Mekke'de Resulullah'a (s.a.a) ulaşmıştır. Hz. Ali'nin (a.s) Yemen'e yolculuklarından biri budur. Hz. Ali'yi (a.s) Resulullah'a (s.a.a) şikâyet plânı iki kere vuku bulmuşsa

onlardan biri Medine'de hicretin onuncu yılından önce, diğeri ise Mekke'de hicretin onuncu yılında Hz. Ali'nin (a.s) beraberindekilerin Resulullah'a ulaşmalarından sonra ve Terviye gününden önce gerçekleşmiş olmalıdır; bu durumda onların hac töreninden önce Mekke'ye ulaşmaları gerekiyor.

İşte bu yüzden bazı âlimler, Gadir-i Hum olayının bu şikâyetlere karşılık vermek için gerçekleştirildiğini sanmışlardır! Oysa Gadir-i Hum olayı hac amellerinden sonra, Cuhfe'de ve çok büyük bir Müslüman kitlesinin gözleri önünde vuku bulmuştur. Resulullah (s.a.a) Mekke'de, sadece şikâyet edenlere ve o toplantıda, şikâyetlerinin hemen ardından cevap vermiştir. İkinci şikâyete gelince; bu hadiste söz konusu şahsın kendisi olayın, Hz. Ali'yle (a.s) birlikte Mekke'ye girmelerinden sonra vuku bulduğunu açıkça vurgulamaktadır.

2- Tarihi Belli Olmayan Diğer Naslar

Tarihi belli olmayan diğer naslar da vardır. İbn Abbas'tan nakledilen şu hadis bu cümledendir: Resulullah (s.a.a) Ali'ye şöyle buyurdu:

Sen benden sonra bütün müminlerin velisisin.[323] Hz. Ali'nin (a.s) kendisinden de Resulullah'ın (s.a.a) ona şöyle dediği nakledilir: Şüphesiz sen benden sonra müminlerin velisisin.[324]

HZ. ALİ'Yİ (A.S) VELÂYET VE HİLÂFET MAKAMINA ATAMAK, MÜSLÜMANLARA VASİ KILMAK İÇİN BÜYÜK TOPLANTI

Resulullah (s.a.a) kendisinden sonra veliahdını ve Müslümanlar üzerine vasisini tanıtmak için büyük bir toplantı düzenledi. Hâkim Haskanî[325] bu konuda şöyle yazar: Allah Tealâ, Resul-i Ekrem'e (s.a.a) Ali'yi kendi yerine geçirmesini, halka hükümet için seçmesini ve insanlara onun velâyet makamını bildirmesini emretti. Ama Resulullah halkın, bu hareketinin amcası oğlu Ali'ye karşı ilgisinden kaynaklandığını düşünmelerinden ve bu yüzden kendisini eleştirmelerinden çekiniyordu. Nihayet şu ayet indi: Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.[326] Resulullah (s.a.a) bu emri aldıktan sonra Gadir-i Hum günü

Ali'nin velâyetini ve halifeliğini ilân etti. Hâkim Haskanî, Ziyad b. Munzir'den de şöyle nakleder: Bir gün Ebu Cafer Muhammed b. Ali'nin -İmam Bâkır'ın (a.s) huzurundaydım. O halka konuşma yapıyordu. O sırada Hasan Basrî'den rivayet eden Osman A'şa isminde Basralı bir adam ayağa kalkarak şöyle dedi: "Ey Resulullah'ın torunu! Allah beni sana feda etsin. Hasan bize, 'Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ et...' ayetinin

bir kişi hakkında indiğini söylemişti; ama onun kim olduğunu söylemedi?!" İmam, o adama cevaben şöyle buyurdu: Hasan onu tanıtmak isteseydi bu işi yapardı. Ama o korkusundan onu tanıtmamıştır! Cebrail Resulullah'ın huzuruna geldi ve... nihayet şöyle dedi: Allah, insanlara hüccetin tamamlanması için sana halkı namaz, oruç, zekât ve hacla tanıştırdığın gibi onları emir sahipleri ve velileriyle de tanıştırmanı emreder. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Rabbim, dedi. Hâlâ ümmetim cahiliyye düşüncesindedir. Aralarında birbirlerine karşı övünme ve birbirleriyle rekabet kökleri daha kurumamıştır. Onların arasında bu veli ve emirden intikam alma düşüncesinde olmayan hiç kimse yoktur. Ben onların (beni  yalanla-malarından) korkuyorum. Bunun üzerine Allah Tealâ şu ayeti indirdi: Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayaak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Allah Tealâ bir taraftan Resulünü tehdit ederken diğer taraftan da onu koruyacağını tazmin ettiği için Resulullah yerinden kalkarak Ali'nin elini tutup ... (hadisin sonuna kadar) buyurdu.[327] Hâkim Haskanî, Miraç hadisinde İbn Abbas'tan şöyle nakleder: Allah Tealâ miraç gecesi, Peygamber'ine şöyle buyurdu: "Ben risalete seçtiğim bütün peygamberler için bir vezir ve yardımcı belirttim. Şimdi sen Resulullah'sın, Ali de senin vezirin ve yardımcındır." İbn Abbas bu hadisin ardından şöyle der: Resulullah (s.a.a) miraçtan dönünce bu konuda halka bir şey söylemek istemiyordu. Çünkü insanlar cahiliye dönemini yeni geride bırakmışlardı... Resulullah (s.a.a) bu konuyu açıklamayı geciktiriyordu. Nihayet zilhicce ayının on sekizinci günü şu ayet nazil oldu: "Ey Elçi! Rabbinden sana indirileni tebliğ

et..." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) ayağa kalkarak şöyle buyurdu: "Ey insanlar! Allah Tealâ beni size bir konuyu söylemem için görevlendirdi. Ancak ben Allah'ın risaletini yerine getirmede sizin beni suçlayıp yalanlamanızdan endişeleniyordum. İşte bu yüzden Allah Tealâ indirmiş olduğu ayetinde bundan dolayı beni kınadı..."[328]Hâkim Haskanî ve İbn Asâkir, Ebu Hüreyre'den şöyle nakletmişlerdir: Allah Tealâ şu ayeti indirmiştir: "Ey Elçi! Rabbinden sana –Ali b. Ebu Talib hakkında- indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun..."[329] Elbette Ebu Hüreyre, "tebliğ"den maksadın, Ali (a.s) hakkında nazil olan şeyin iblağ edilmesi olduğunu vurgulamak istemiştir. Haskanî, Abdullah b. Ebu Evfa'dan da Gadir-i Hum'da Resulullah'ın (s.a.a), "Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni tebliğ et..." ayetini okuduğunu

ve sonra da koltuğunun altındaki beyazlık görününceye kadar ellerini kaldırarak şöyle buyurduğunu duydum: Ey insanlar! Bilin ki ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır.[330] Vahidî, Esbabu'n-Nüzul adlı kitabında ve Suyûtî ise ed-Dürrü'l-Mensûr adlı kitabında Ebu Said Hudrî'den şöyle nakleder: "Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni tebliğ et..." ayeti Ali b. Ebu Talib hakkında nazil olmuştur.[331] Suyûtî'nin Tefsir'inde İbn  Mes'ud'dan, Resulullah'ın (s.a.a) döneminde bu ayeti şöyle okuyorduk diye rivayet edilmiştir: "Ey Elçi, Rabbinden sana -doğrusu Ali müminlerin velisidir diye- indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan..."[332] Elbette İbn Mes'ud, söz konusu ayeti Resulullah'ın (s.a.a) hayatında böyle tefsir ettiklerini kastediyor. Gadir-i Hum'da Resulullah'a (s.a.a) nazil olan bu ayetin açıklaması şöyledir:

Gadir-i Hum Olayı

Hicretin onunda, zilhiccetu'l-Haram ayının on sekizinde[333] Resulullah (s.a.a) Vedâ Haccı'ndan dönerken[334] Gadir-i Hum bölgesinde, Cuhfe ismindeki bir menzilde,[335] Medine, Mısır ve Şam (Suriye) yollarının kavşağında[336] Resul-i Ekrem'e (s.a.a) şu ayet nazil oldu: Ey Elçi, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevi) yapmayacak olursan, O'nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.[337] Bu ayet indikten sonra, Resul-i Ekrem (s.a.a) kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.[338] Sonra ashabını dağılmamaları için oradaki çalıların gölgesinde gölgelenmekten alıkoydu, ağaçların dibini de dikenlerden ve çöplerden

temizlemelerini buyurduktan sonra[339] halkı cemaat namazına davet etti.[340] Sahabeler çalıların dal ve budakları üzerine bez parçaları atarak Resulul-lah (s.a.a) için bir gölgelik hazırladılar.[341] Hz. Peygamber öğle namazını o yakıcı sıcakta[342] o cemaatle birlikte kıldıktan sonra hutbe için ayağa kalktı. Allah'a hamd edip insanlara birçok nasihatte bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Yakında beni çağıracaklar ve ben de icabet edeceğim (yani ecelim ulaştı), (Allah katında) ben de sorumluyum, siz de. O gün siz Allah'a ne cevap vereceksiniz?" Oradakiler hep bir ağızdan, "Senin en iyi şekilde risaletini yerine getirdiğine, bizim için hayır dilediğine tanıklık edeceğiz; Allah seni mükâfatlandırsın." diye bağırdılar. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a), "Allah'tan başka ilah olmadığına Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin bir gerçek olduğuna tanıklık etmiyor musunuz?" diye sorunca da insanlar, "Evet, bütün bunlara tanıklık ediyoruz." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Allah'ım! Şahid ol." buyurdu ve sonra, "Sesimi duyuyor musunuz?" diye sordu. Buna da, "Evet." cevabını verdiler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:

Ey insanlar! Ben yakında sizden ayrılacağım ve siz Kevser Havuzu'nun başında bana geleceksiniz. O öyle bir havuzdur ki, genişliği Besra'dan San'a'ya kadardır.[343] O havuzun kenarında gökteki yıldızların sayısınca gümüş kadehler vardır. Ben orada sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O hâlde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin! Bu arada halkın içinden biri bağırarak, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nelerdir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona sımsıkı sarılın, emirlerini değiştirmeyin; aksi takdirde saparsınız. Diğeri ise, İtretim,  Ehlibeyt'imdir. Latif ve Habîr olan Allah bu ikisinin Kevser Havuzu'nun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben o ikisi için Allah'tan bunu istedim. O hâlde o ikisinden öne geçmeyin, aksi takdirde helâk olursunuz. O ikisinden geride de kalmayın, yoksa helâk

olursunuz. Onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler.[344] Sonra şöyle devam etti: "Biliyor musunuz benim  mümin-lere kendi nefislerinden daha lâyık ve üstün olduğumu?" Halk, "Evet, ya Resulullah!"[345] deyince yine şöyle buyurdu: "Benim her mümine kendi nefsinden üstün olduğumu biliyor musunuz -tanıklık ediyor musunuz-?" Halk yine, "Evet, ya Resulullah!" diye bağırdı.[346] Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali'nin (a.s) elinden tutarak her ikisinin de koltuğunun altındaki beyazlık görülecek kadar kaldırıp[347] şöyle buyurdu: Ey insanlar! Allah Tealâ benim mevlamdır, ben ise sizin mevlanızım.[348] Ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır. [349] Daha sonra ellerini kaldırarak şöyle dua etti: Allah'ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol.[350] Ona yardım edene yardım et, onu alçaltanı alçalt.[351] Ona muhabbet edene muhabbet et, ona gazap edene gazap et.[352] Sonunda ise, "Allah'ım, şahit ol." buyurdu.[353] Râvi der ki, daha bu ikisi birbirinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu: Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm'ı seçip beğendim.[354] Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali'nin velâyetinden hoşnut olan Allah en yücedir![355] Yakubî kendi Tarih'inde Medine'de nâzil olan ayetlerden bahsederken şöyle yazar: Resulullah'a (s.a.a) nâzil olan en son ayet "Bugün size dininizi kemale erdirdim." ayetidir. Bu rivayetin sahih olduğu ispatlanmıştır. Bu ayet, Resulullah (s.a.a), Gadir-i Hum'da Ali b. Ebu Talib'in velâyet ve hilâfetini açıkça herkese duyurduktan sonra nâzil oldu.[356] Bu törenden sonra Ömer b. Hattab Hz. Ali'yle (a.s) görüşerek şöyle dedi:

Ey Ebu Talib oğlu! Bugün sen bütün mümin erkek ve kadınların mevlası oldun; bu büyük bağış sana kutlu olsun.[357] Başka bir rivayette ise şöyle geçer: Ömer b. Hattab Hz. Ali'ye (a.s) "Ne mutlu sana ey Ebu Talib'in oğlu!" dedi.[358] Diğer bir rivayete göre de şöyle dedi: Bugün bütün mümin erkek ve kadınların efendisi oldun, kutlu olsun sana ey Ebu Talib'in oğlu.[359]

Resulullah'ın (s.a.a) Ali b. Ebu Talib'e Taktığı Taç

Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Mekke'nin fethi gibi[360] özel günlerde[361] kullandığı "Sehab" isminde siyah[362] bir sarığı vardı. Resul-i Ekrem (s.a.a) Gadir-i Hum'da o sarığını Hz. Ali'nin (a.s) başına sardı.[363] Abdu'l-A'la b. Adiy el-Behranî'den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Gadir-i Hum'da Ali'yi yanına çağırarak kendi eliyle onun başına bir sarık sardı ve sarığın gerisini sırtına attı.[364] Hz. Ali'nin (a.s) kendisinden ise şöyle rivayet edilmiştir: Gadir-i Hum'da, Resulullah (s.a.a) başıma siyah bir sarık bağladı, onun gerisini de omuzlarıma sarkıttı.[365] Müsned-i Tayalesî ve Sünen-i Beyhakî'de Hz. Ali'den (a.s) şöyle nakledilir: Gadir-i Hum'da Resulullah (s.a.a) başıma siyah bir sarık sardı ve sarığın son kısmını sırtıma atarak şöyle buyurdu: "Allah Tealâ Bedir ve Huneyn Savaşı'nda bana başlarında böyle sarıklar bulunan meleklerle yardım etti. Onların sarıkları Müslümanların müşriklerden ayırt edilmesine sebep oldu..."[366] Yine Hz. Ali'den (a.s), Resulullah'ın (s.a.a) kendisinin başına bir sarık sardığını ve onun son kısmını sırtına ve önüne attığını, daha sonra kendisine "Arkanı dön." dediğini, döndüğünde onun, "Yüzünü dön." diye buyurduğunu, yüzünü döndüğünde de halka dönerek, "Meleklerin başındaki sarıklar böyledir." buyurduğunu rivayet ederler.[367] İbn Abbas'tan ise şöyle rivayet edilir: Resulullah, "Sehab" adındaki sarığını Ali'nin başına sarınca ona, "Sarıklar Arapların tacı gibidir..." buyurdu.[368] Abdullah b. Bişr'den ise şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a), Gadir-i Hum'da birini Ali'ye gönderdi. Ali gelince, onun başına bir sarık sarıp son kısmını ise Ali'nin iki omuzları arasına attıktan sonra şöyle buyurdu: "Allah Tealâ Huneyn Savaşı'nda başlarında sarık olan ve sarıklarının son kısmını aşağı sarkan meleklerle bana yardım etti. Onların sarıkları, müminlerin müşriklerden ayırt edilmesine sebep oldu."[369]

Emirü'l-Müminin Ali (a.s) Halka Yemin Ettiriyor!

Ebu Tufeyl'den şöyle rivayet edilir: Bir gün Ali (a.s), halkı Kûfe Mescidi'nin karşısındaki meydanda toplayarak şöyle dedi:[370] Sizden Allah'a için istiyorum; Gadir-i Hum'da Resulullah'tan (s.a.a) benim hakkımda bir şeyler duyanınız ayağa kalkıp tanıklık etsin.[371] Kendisi onu görmeyen yerinden kalkmasın.[372] Râvi der ki: Bunun üzerine otuz kişi yerinden kalktı. Başka bir rivayete göre de şehadet etmek için büyük bir çoğunluk ayağa kalktı.[373] Abdurrahman şöyle der: Bedir Savaşı'na katılmış olan on iki kişi yerinden kalktı; onlardan birini görüyor gibiyim.[374] Onların hepsi, Resulullah'ın (s.a.a) o gün (Gadir-i Hum'da) Ali'nin elini tutarak şöyle buyurduğuna tanıklık ettiler: "Benim müminlere kendi nefislerinden daha evlâ ve üstün olduğumu biliyor musunuz?" Oradakiler, "Evet, ya Resulullah." dediler![375] Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a.) onlara şöyle buyurdu: "Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır. Allah'ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol,[376] ona yardım edene yardım et, onu alçaltanı alçalt."[377] Abdurrahman der ki: Tanıklık etmeyen üç kişi dışında şahitlerin tümü kalkarak tanıklık ettiler. İmam (a.s) da tanıklık etmeyenlerin hakkında bedduâ etti ve bedduası kabul oldu.[378] Ebu Tufeyl şöyle der: Tanıkların yeminleri ve tanıklıkları bittikten sonra ben yerimden kalkarak şaşkın bir hâlde yola koyuldum. Bu olay bende şüphe uyandırmıştı sanki, bunu kabul etmek istemiyordum. Yolda Zeyd b. Erkam'la karşılaştım. Ona, "Bugün ben Ali'nin şöyle şöyle dediğini duydum." dedim! Zeyd, "İnkâr etme, ben kendim Resulullah'tan (s.a.a) onun hakkında bütün bunları duydum."[379] dedi. Başka bir rivayette ise şöyle geçer: "Otuz kişi ayağa kalktı."[380] Diğer bir rivayette de şöyle kaydedilmiştir: Ensardan bir grup Kûfe meydanında İmam'la görüşerek, "Selâm olsun sana, ey mevlamız!" dedi. İmam ise, "Sizler özgür Araplarsınız; o hâlde ben nasıl sizin mevlanız olurum ki?!" buyurdu. Onlar, "Biz kendi kulaklarımızla Gadir-i Hum'da Resulullah'ın (s.a.a), "Ben kimin mevlası isem bu Ali de onun mevlasıdır." buyurduğunu duyduk." dediler. Râvi der ki: Ensardan bu grup İmam'dan (a.s) ayrıldıklarında ben

Back Index Next