Back Index Next

zulmediyor, onlara karşı düşmanlığını açığa vuruyordu. Öyle ki, hutbelerinde Muhammed'e salâtı atmıştı! Kendisine, "Niçin Muhammed'e (s.a.a) selâm göndermiyorsun?!" diye sorulunca dedi ki: "Onun kötü bir ailesi var; ona selâm gönderildiğinde sevinerek boyunlarını uzatır, başlarını havaya kaldırırlar! İbn Zübeyir, Muhammed b. Hanefiye'yi, Abdullah b. Abbas'ı ve Haşim Oğulları'ndan yirmi dört kişiyi halife diye kendisine biat etmeleri için tutuklamıştı. Onlar biatten sakınınca Zemzem odasına hapsetti ve kendisine biat etmedikleri takdirde onları yakacağına dair ortağı olmayan Allah'a yemin etti. Bunun üzerine Muhammed b. Hanefiye, Muhtar b. Ebu Ubeyd'e şöyle bir mektup yazdı: Bismillahirrahmanirrahim

Muhammed b. Ali ve Resulullah'ın diğer ailesinden Muhtar b. Ebu Ubeyde ve diğer Müslümanlara. Ama sonra, Abdullah b. Zübeyir bizi tutuklayarak Zemzem odasına hapsetti ve kendisine biat etmediğimiz takdirde bizi yakacağına dair ortağı olmayan Allah'a yemin etti! O hâlde yardımımıza koş. Bunun üzerine Muhtar, onları kurtarmak için Ebu Abdullah Cedelî'yi dört bin atlıyla Mekke'ye gönderdi. Abdullah Cedelî Mekke'ye giderek odanın kapısını kırıp onları kurtardı. Abdullah, Muhammed b. Ali'ye, "İbn Zübeyir'i bana bırak." dediyse de Muhammed kabul etmedi ve "Ben, akrabalık bağını kesip beni öldürmek isteyen kimseye misilleme yapmam." dedi.[208] İbn Zübeyir'den Sonra Abdullah b. Zübeyir'in öldürülmesinden sonra, hilâfet koltuğu Emevîlerden Mervan soyunun eline geçti. Mervan soyu da Emirü'l- Müminin Ali (a.s) hakkında Muaviye'nin siyasetini sürdürdü.

Abdulmelik ve Oğlu Velid'in Dönemi

İbn Ebi'l-Hadid bu konuda Cahiz'den Ebu Osman'ın şöyle dediğini nakleder: Fazileti, dirayeti, dürüstlüğü ve yüce bir makamı olan Abdulmelik Mervan, Ali'nin (a.s) fazilet, yüce makam ve mevkisini biliyordu ve halk arasında, minberlerde, hutbelerde açıkça Hz. Ali'ye (a.s.) lânet edip küfretmenin çirkin sonucunun kendisine döneceğini ve sonunda kendi isminin lekeleneceğinin bilincindeydi; çünkü ikisi de Abdumenaf Oğulları

boyundandılar, kökenleri birdi. Fakat Abdulmelik Mervan, hükümetinin temellerini sağlamlaştırıp geçmişlerinin işlerini teyit etmek, Hâşim Oğulları'nın hükümette bir payı olmadığını bütün insanlara kabul ettirmek ve varlığıyla övündükleri önderlerinin ve ileri gelenlerinin düşük bir durumda olduğunu göstermek istediği için böyle davranıyordu. Böylece insanlar kendisine bağlandıkları, yolunu izledikleri ve eğilim gösterdikleri

kimselerin hilâfet düzeninden uzak olduğunu ve hiçbir surette onu elde edemeyeceğini anlamış olacaklar. Yine Cahiz, Ebu Osman'dan şöyle nakleder: Tarihçiler, Velid b. Abdulmelik'in doğru dürüst Arapça telaffuz edeme diğini ve kelimelerin seslerini iyi çıkaramadığını söylerler. O,

Ali'ye küfrederken kelimeleri yanlış çıkarır, ona "Hırsız oğlu hırsız." derdi! İnsanlar, Velid'in konuşmasındaki ritim hakkında diyorlardı ki: "Hangisinin daha şaşırtıcı olduğunu bilemiyoruz: Velid'in konuşma tarzı mı, Ali'ye hırsızlık isnat etmesi mi!" Velid, konuşmasında gerçekten yetersizdi.[209]  Velid'in konuşmada yetersizliğini bilmek için şu olaya dikkat etmek yeterlidir: Revh b. Zenbağ der ki: Bir gün Abdulmelik b. Mervan'ın yanına gittiğimde onu üzgün buldum. Abdulmelik bana dedi ki: "Birini Arapların başına geçirmek istiyorum; fakat hiç kimseyi bulamıyo-rum." Ben, "Öyleyse Arapların seçkini ve efendisi Velid ne güne duruyor, neden onu unutuyorsun?!" dedim. Bunun üzerine, "Ey İbn Zenbağ!

Arapça konuşamayan birinin Araplara hükümet etmesi yakışmaz." dedi. Velid babasının sözlerini duymuş olacak ki derhal harekete geçerek nahiv bilginlerini toplayıp altı ay onlarla bir evde oturdu. Ama dışarı çıktığında Arapça konusunda eskisinden daha cahildi! Abdulmelik bunu görünce, "Velid'in kusuru daha fazlalaştı." dedi.[210]

* * *

Buraya kadar Abdulmelik b. Mevran ve oğlu Velid döneminde Kureyş hilâfetinin siyasetinin bir bölümünü inceledik. Diğer bölümlerini ise Abdulmelik'in valisi Haccac b. Yusuf Sekafî'nin davranışları  bölümünde inceleyeceğiz.

Kureyş Siyasetinin İcrası Konusunda Haccac'ın Yaptıklarının Bir Bölümü

İbn Ebi'l-Hadid bu konuda Haccac'ın bazı işlerine değinerek şöyle demiştir: Haccac -Allah ona lânet etsin- Ali'ye lânet okur ve diğerlerini

de Ali'ye lânet okumaya zorlardı. Bir gün atına binmişti, biri önüne çıkarak dedi ki: "Ey emir! Ailem ismimi 'Ali' koyarak bana zulmetmiştir!!

Benim ismimi değiştir ve bana bağışta bulun; ben fakir ve zavallının biriyim!" Haccac ona şöyle cevap verdi: "Yaklaşımdaki zarifliğin için adını falan koydum, falan işin sorumluluğunu da sana bıraktım; şimdi görevine koş!"[211] Mes'udî de şöyle kaydeder: Haccac'ın yakın ve samimi dostlarından Abdullah b. Hani, Yemen etrafındaki Evd Kabilesi'nin ileri geleni olup Haccac'ın bütün savaşlarına katılmış, Beytullah'ı yakarken Haccac'ın

yanında yer almıştır. Haccac bir gün Abdullah b. Hani' ye, "Vallahi senin hakkını lâyık olduğun gibi yerine getirmiş  değilim." dedi ve birini Fezare kabilesinden Esma b. Harice'nin peşine gönderdi. Esma gelince ona, "Kızını Abdullah b. Hani'ye nikâhla." dedi. Esma, "Hayır! Vallahi bu hakarettir!" dedi. Haccac bu cevabı duyunca, "Kırbaç getirin." Diye bağırdı! Esma çaresiz, "Kabul ettim, kızımı ona nikâhladım." dedi! Sonra Haccac'ın emri üzerine Yemanîlerin reisi Said b. Kays el-Hemdanî'yi getirdiler. Haccac ona da, "Kızını Abdullah b. Hani'ye nikâhla." dedi! Said, "O Evd kabilesindendir. Vallahi bu hakarettir; ben kızımı ona nikâhlamam." dedi. Haccac, "Kılıcı getirin." diye bağırdı!! Bu durumu gören Said, "Öyleyse müsaade edin de aileme danışayım." dedi. Ailesi, "Bu fasık seni öldürmeden kabul et." dediler! O da kabul etmek zorunda kaldı.

Haccac sonra Abdullah'a dönerek dedi ki: "Ey Abdullah! Fezare kabilesinin ileri geleninin kızını ve Hemdan kabilesinin reisinin ve Kehlan boyunun önde geleninin kızını sana nikâhladım. Evd kabilesinin onlara üstünlüğü nedir?!" Bunun üzerine Abdullah dedi ki: "Ya emir! Allah ıslah etsin seni,

böyle deme. Bizim öyle faziletlerimiz var ki, Araplardan hiçbiri onlara sahip değillerdi!" Haccac onların neler olduğunu sorunca, "Bizlerden hiç kimse Emirü'l-Müminin Osman'a küfretmemiştir!" dedi. Haccac, "Evet, vallahi bu iftihar kaynağıdır." dedi! Abdullah, "Bizden yetmiş kişi Sıffin Savaşı'nda Emirü'l-Müminin Muaviye'nin safında yer almış, sadece bir kişi Ebu Turab'ın yanında yer almıştır; vallahi onu da kötü bir adam olarak görmüyorum." dedi. Haccac, "Vallahi bu da bir fazilettir." dedi! Abdullah, "Kabilemizden hiç kimse Ebu Turab'ı seven ve onu mevlası bilen bir kadını nikâhlamamıştır." dedi! Haccac, "Vallahi bu da bir fazilettir." dedi! Abdullah yine, "Kabilemizin bütün kadınları Hüseyin öldürülürse on

deve kurban keseceklerini adamış ve adaklarını da yerine getirmiştir!!" dedi. Haccac, "Vallahi bu da kendi başına bir fazilettir." dedi!! Abdullah, "Kabilemizden hiç kimse Ebu Turab'a lânet edip küfretmekten sakınmamış, buna onun oğulları Hasan'la Hüseyin'e ve anneleri Fâtıma'ya küfretmeyi de eklemişlerdir." dedi!! Haccac, "Vallahi bu da fazilettir." dedi!! Abdullah, "Güzellik açısından hiçbir Arap bize ulaşamaz." dedi! Burada Haccac gülerek, "Ey Abdullah! Bu birini söz konusu etmesen daha iyi olur." dedi! Abdullah Hani çok çirkin ve iğrenç biriydi; çopur, şaşı, ağzı eğri ve korkunç suratlıydı; Haccac onun için gülmüştü.[212] İbn Sa'd, Tabakat'ında, Atiyye b. Sa'd b. Cunade el-Ufî'nin hayatında şöyle kaydeder:

Haccac, Muhammed b. Kasım Sakafî'ye bir mektup yazarak, "Atiyye'yi çağırt. Ali b. Ebu Talib'e lânet edip küfretmeyi kabul etmezse, ona dört yüz kırbaç vur, saçıyla sakalını tıraş et." dedi! Muhammed b. Kasım itaat ederek Haccac'ın mektubunu Atiyye'ye okudu. Atiyye kabul etmeyince ona dört yüz kırbaç vurduktan sonra saçını ve sakalını tıraş etti![213]

Haccac'ın Kardeşinin Yaptıklarından Bir Bölümü

Haccac'ın kardeşi Yemen hükümdarı Muhammed b. Yusuf da, kendi hâkimiyet bölgesinde Haccac'ın programlarını uyguluyordu. Zehebî, Hucru'l-Mederî'den özetle şöyle nakleder: Hucr der ki: Bir gün Ali b. Ebu Talib bana dedi ki:

− Bana lânet etmeni emrettiklerinde ne yapacaksın?

− Böyle bir şey olacak mı?!

− Evet!

− Siz ne yapmamı emredersiniz?

− Bana lânet et; ama benden teberri etme.

Nihayet bir gün Yemen valisi Haccac'ın kardeşi Muhammed b. Yusuf ona Ali'ye lânet etmesini emretti. Hucr dedi ki: "Emir bana Ali'ye lânet etmemi emretti, o hâlde ona (maksat Muhammed b. Yusuf'tur) lânet edin, Allah ona lânet etsin." Hucr'un lânet ederken nasıl bir incelikten yararlandığını bir kişiden başka kimse anlamadı.[214]

* * *

Kureyş'in Emevî siyaseti Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar böyle devam etti. Fakat Ömer b. Abdülaziz hilâfete geçince bu siyaseti kaldırdı.

Ömer b. Abdülaziz'in Hilâfeti Döneminde

Ömer b. Abdülaziz, Emevî hilâfetinin siyasetine karşı çıkarak Ali'ye (a.s) lânet ve küfredilmesinin terk edilmesini emretti. Yazarlar bu siyasetin değişimi hakkında yazılar yazmışlardır; meselâ İbn Ebi'l-Hadid, Ömer b. Abdülaziz'den şöyle nakleder: Ömer b. Abdulaziz'e (r.a) gelince, kendisi  şöyle der: Ben çocuktum, Kur'ân'ı Utbe b. Mes'ud'un çocuklarının birinin yanında öğreniyordum. Bir gün çocuklarla oynarken Ali'ye lânet  ediyorduk, tam o sırada hocam yanımdan geçti. Hocam bizim Ali hakkındaki bu çirkin sözlerimizi duyduktan sonra mescide gitti. Ben hocamdan ders almak için çocuklardan ayrıldım. Hocamın gözü bana takılınca namaza durdu. Namazını çok uzatmasından benden uzak durduğunu anladım. Nihayet namaz bitince suratını asarak baktı bana. Bunun üzerine durumun ne olduğunu sordum kendisine. Dedi ki: "Oğlum! Bugün sen Ali'ye mi küfrediyordun?" Ben, "Evet." dedim. Hocam, "Allah Tealâ'nın Bedir ashabından razı olduğunu bildirdikten sonra onlara öfkelendiğini ne zamandan beri anladı?" dedi. Ben, "Ali Bedir ashabından mıdır?" diye sordum. Hocam, "Yazıklar olsun sana, Bedir Savaşı'nda Ali'den başkası söz konusu muydu ki?" dedi. Ben, "Bundan böyle onun hakkında çirkin şeyler söylemem." dedim. Hocam, "Allah aşkına, bundan böyle ona küfretmeyecek misin?" dedi. Ben de, "Evet." dedim ve ondan sonra asla ona lânet etmedim.[215] O günden itibaren, cuma günleri mescitte oturup Medine valisi

olan babamın hutbelerini dinliyor, dudaklarına bakıyordum. Sıra Ali'ye lânete ve küfretmeye gelince, onun yavaşça anlaşılmaz şeyler söylediğini görüyordum. O sırada onun ne söylediğini yalnız Allah bilirdi. Ben buna hayret ediyordum. Nihayet bir gün babama dedim ki: "Babacığım; sen halkın en fasihi, hutbe okumak konusunda insanların en üstünü olmana rağmen sıra bu adama lânet okumaya gelince nasıl oluyor da dilin tutuluyor?" Babam dedi ki: "Ey oğlum! Hutbemizi dinlemeye gelen Şamlılar ve diğerleri, babanın bu adamın fazileti ve üstün makamı hakkında

bildiğini bilecek olurlarsa, hiçbiri bize itaat etmez!" Babamın bu sözleri içime oturdu; hocamın sözleriyle uyum içerisindeydi. Dolayısıyla o andan itibaren, bir gün hilâfete geçecek olursam bu çirkin geleneği kaldıracağıma dair Allah'a ahdettim. Allah hakkımda lütufta bulunarak beni hilâfete geçirince Ali'ye (a.s) lânet ve küfretme âdetini kaldırıp yerine, "Şüphe yok ki Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin  utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz."[216] ayetini koydum ve ülkenin dört bir yanına ferman gönderip bunu yapmalarını emrettim.[217] O zamandan itibaren bu bir gelenek hâline geldi.[218] Kesir b. Abdurrahman, Ömer b. Abdülaziz'i ve onun Ali'ye lâneti yasaklayışını şiirinde şöyle över: Keşke küfretmeseydin Ali'ye, hakkında kötü  söylemeseydin bir kulun Çirkin sözlerini kabul etmeseydin bir suçlunun Getirdiğin kanunla affederek örttün üzerini günahların Böylece rızasını kazandın her Müslümanın.[219] Ebu'l-Hasan Râzî (r.a) de şöyle der: Ey Abdülaziz! Eğer ağlayacak olsaydı gözüm Ümeyye Oğulları'ndan bir gence, sana ağlardım Her ne kadar ailen iyi ve temiz olmasa da Ben, tertemizsin diyorum sana! Münezzeh ettin bizi küfürden, çirkinlikten Mümkün olsaydı mükâfatlandırırdım seni ben.[220] Fakat buna rağmen Ömer b. Abdülaziz'in çabası iki nedenden dolayı tam bir sonuç vermedi:

1- Müslümanlar, Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet ve küfretmeye alışmışlardı ve onu terk edilmez bir sünnet bilmekteydiler! İşte bu yüzden Hamevî ve Mes'udî'nin dediği gibi, Harran ahalisi gibi bazıları Ali'ye (a.s) lânet etmeyi bırakmadılar. Mes'udî der ki: Ömer b. Abdülaziz döneminde Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet yasaklanınca, Harran ahalisi bunu -Allah onları yok etsin- kabul etmeyerek cuma günü, "Ebu Turab'a lânet edilmeyen bir namaz, namaz değildir!" dediler ve tam bir yıl Ali'ye lânet etmeye devam ettiler.[221]

2- Emevî halifeleri, Ömer b. Abdülaziz'in ölümünden sonra tekrar bu çirkin âdeti hortlattılar; aşağıda bunu inceleyeceğiz. Hişâm b. Abdulmelik'in Hilâfeti Döneminde İbn Asâkir, Emevîlerin dostlarından Cüneyd b. Abdurrahman el-Harrî'nin torunu Cünade b. Amr'ın hayatında dedesi  Cüneyd'den şöyle naklettiğini kaydeder: Maaşımı almak için Hevran'dan Dımeşk'e gitmiştim. Cuma günüydü, cuma namazını kıldıktan sonra mescidin ed-Derc adlı kapısından dışarı çıkınca, Ebu Şeybe Kass denilen saygıdeğer birinin halka hikâye anlattığını gördüm. Ben de onlara katıldım. Ebu Şeybe sözleriyle bizi öyle etkilemişti ki bazen seviniyor, bazen de kederlenip üzülüyor ve hatta ağlıyorduk. Sözleri bitince, "Şimdi sözümüzü

Ebu Turab'a lânetle bitirelim, o hâlde hepiniz Ebu Turab'a lânet edin!" dedi. Ben sağ tarafımda oturan adama dönerek, "Ebu Turab da kim oluyor?!" diye sordum. Adam, "O, Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu, kızının kocası, İlk Müslüman olan, Hasan'la Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Talib'dir." dedi! Ben üzgün hâlde, "Hikaye anlatan bu adama ne oldu böyle?!" dedim ve koşarak ona yetiştim; omuzlarına bir kürk atmıştı. Kürkünü tutarak tokatlamaya, başını duvara vurmaya başladım. Adam bağırınca, mescidin yöneticileri yardımına koşup cübbemi boynuma bağlayarak beni çeke çeke Hişâm b. Abdulmelik'in yanına götürdüler. Ebu Şeybe benden önce davranıp bağırarak, "Ey Emirü'l-Müminin! Baksana; senin, babanın ve dedenin destancısının başına neler getirdiler!" dedi. Hişâm, "Kim incitti seni?!" diye sordu. Ebu Şeybe, bana işaret ederek, "Bu adam." dedi.

Hişâm, saygın kişilerin yanında oturmuş bir hâlde bana dönerek, "Ey Ebu Yahya! Ne zaman geldin?" diye sordu. Dedim ki: "Dün akşam geldim; hizmetinize gelmek istediysem de cuma namazı vakti olduğu için namaza kaldım, namazdan sonra mescidin edDerc kapısından çıkınca etrafındakilere konuşma yapan bu adamla karşılaştım. Ben de onların arasında oturarak onu dinledim. O, halkın dikkatini kendine çekmiş, korku ve ümitle ilgili konuşuyordu; biz de ona eşlik ediyorduk. Nihayet dua etti, biz de amin dedik. Sonunda, 'Sözümüzü Ebu Turab'a lânetle bitiriyoruz.' dedi. Ben Ebu Turab'ın kim olduğunu sorduğumda, 'İlk Müslüman, Resulullah'ın (s.a.a) amcası oğlu, Hasan'la Hüseyin'in babası ve Resulullah'ın (s.a.a) kızının kocası Ali b. Ebu Talib'dir.' dediler. Ey Emirü'l-Müminin! Resulullah'ın (s.a.a) damadı ve kızının kocası bir kenara dursun, vallahi, biri sana bu kadar yakın olan birine bile lânet etmiş olsaydı, kanını dökerdim!!" Hişâm, "Kötü bir iş yapmıştır." dedi ve sonra da Send bölgesinin

valiliğine atadı beni. Daha sonra yanındaki arkadaşlarından birine şöyle dedi: "Burada böyle konuşmalar olmamalıdır, aksi takdirde hükümetimizi yerle bir eder." Hişâm, Cüneyd'i Send'e göndererek kendisinden uzaklaştırdı; böylece Cüneyd hayatının sonuna kadar orada kaldı.

Bir şair şiirinde şöyle söyler:

Bağış ile Cüneyd gittiler birlikte

Bağış ile Cüneyd'e selâm olsun o hâlde![222]

Emevî halifesi Hişâm b. Abdulmelik böyle davranıyordu; şimdi onun emrindekilerden birinin davranışlarını görelim. Halid b. Abudllah Kasrî'nin Davranışı Muberred, el-Kâmil adlı eserinde şöyle kaydeder: Hişâm b. Abudlmelik'in döneminde, Halid b. Abdullah Kasrî Irak valiliğine atanınca mescidin minberinde Ali b. Ebu Talib'e (a.s), "Allah'ım! Resulullah'ın kızının kocası, Hasan'la Hüseyin'in babası Ali b. Ebu Talib b. Abdulmuttalib b.

Hişâm'a lânet et." şeklinde lânet okur, sonra halka dönerek, "Künyesini doğru söyledim mi?" diye sorardı.[223] Halid b. Abdullah Kasrî Kimdir?

Ebu'l-Heysem Halid b. Abdullah Kasrî'nin annesi Hıristiyan bir kadındı.[224] Halid, halkın övgüsünü kazanmak için Müslümanların beytülmalini

etrafındakilere bağışlamada oldukça eli açıktı. O, Abdulmelik'in oğulları Velid, Süleyman ve Hişâm döneminde Mekke valisi oldu, Hişâm'ın döneminde ise Irak hükümetine geçirildi. İbn Asâkir onun hakkında şöyle yazar: Halid, Mekke valisiyken, uzak bir noktadaki suyun yönünü

çevirtirerek Mekke'ye su getirtti. Ve Zemzem suyu yakınında ona bir leğen bağlayarak şöyle konuşmaya başladı: "Buraya kadar tatlı bir su getirdim. Bu suyun, Ümmü'l-Hannas'a (siyah böceğe -maksat Zemzem suyudur-) benzer bir yanı yoktur." dedi. O, sürekli Ali b. Ebu Talib'e (a.s) küfrederdi. İbn Asâkir der ki: Halid, Ali (a.s) hakkında öyle şeyler söylüyor ki, aktarmamız yakışmaz... Halid bir hutbesinde şöyle dedi: "Vallahi,

Emirü'l-Müminin bana yazacak olursa, Kâbe'nin taşlarını bir bir yerinden çıkarırım!" Sonunda Hişâm b. Abdulmelik, Halid'i Irak'taki valisi Seyf b. Ömer'in eline verdi. O da Halid'i hicrî 126 yılında işkenceyle idam etti.[225] İbn Hallikan, Halid'in annesinin ibadet etmesi için evinde bir kilise yaptığını söyler.[226] Emevî hilâfeti var gücüyle halkın Ali b. Ebu Talib'i (a.s) iyi anmasını engellemeye çalışıyordu. Bu bağnazlık öyle bir noktaya ulaştı ki insanları, isimlerinin "Ali" olmasından bile sakındırıyorlardı. İbn Hacer'in bu konuda Ali b. Rebbah'ın hayatı ile ilgili yazdıklarına dikkat edecek olursak, bu konu daha da açıklık kazanacaktır:

Ümeyyeoğulları, İsmi "Ali" Olanları Öldürüyor

Ümeyye Oğulları, bir çocuğun isminin "Ali" koyulduğunu haber aldıklarında hiç çekinmeden onu öldürürlerdi! Bunu duyan Rebbah, o hâlde çocuğumun ismi "Ali" değil, "Uleyy"- dir dedi. O Ali'ye düşmanlık besliyor, ismi Ali olanlara baskı yapıyordu! İbn Hacer der ki: Ali b. Rebbah "Bana Ali diyeni affetmem, benim adım Uleyy'dir." derdi![227]

* * *

Ömer b. Abdülaziz'in ve biraz sonra gelecek olan Hişâm'ın rivayetinden anlaşılan şudur: Ümeyye Oğulları Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) yüce makam ve mevkisini bildiği hâlde ona lânet edip küfrederlerdi! İbn Ebi'l-Hadid der ki: Hişâm hac yaptı ve hacılara bir hutbe okuyup konuşma yapmaya başladı. Onun konuşmasının arasında birisi yerinden kalkıp, "Ey Emirü'l-Müminin! Halifeler bugün Ebu Turab'a lânet etmeyi sünnet bilirlerdi!" dedi. Hişâm bağırarak, "Kes sesini! Biz bunun için gelmedik." dedi![228] Hişâm'ı, Arefe günü Emirü'l-Müminin Ali'ye (a.s) lânet etmekten sakındıran sebep, Medine'de cuma hutbesinde Abdülaziz'i, İmam Ali'ye (a.s) lânet ederken kelimeleri anlaşılmaz bir şekilde çıkarmaya zorlayan şeydir. Nitekim, daha önce değindiğimiz gibi bunu oğlu Ömer b. Abdülaziz'e şöyle beyan etmişti: "Ey oğlum! Hutbemizi dinlemeye gelen Şamlılar ve diğerleri, babanın bu adamın fazileti ve üstün makamı hakkında bildiğini bilecek olurlarsa, hiçbiri bize itaat etmez." Binaenaleyh, bu alanda Kureyş'in Emevî hilâfetinin siyaseti, Resul-i Ekrem'den (s.a.a) sonraki ilk Kureyş hilâfetinin siyasetinin devamıdır ve Ümeyye Oğulları'ndan sonra o siyasetin etkileri İslâm toplumunda kalmıştır. Bunların bazı örneklerini Abbas Oğulları'nın hilâfeti döneminde inceleyeceğiz inşallah.

Abbasî Halifelerinin Siyaseti

Abbasî halifeleri döneminde, geçmiş halifelerin ve valilerinin tutumları İslâm toplumunda aynı şekilde göze çarpmaktaydı. Şimdi toplumun üç kesiminde, bunlardan bazı örnekleri inceleyelim:

1- Ulemanın Davranışı

İbn Hacer, Ebu Osman Hureyz b. Osman el-Hamsî'nin[229] hayatını anlatırken birtakım hususlara değinmiştir; onlar özetle şöyledir: Ebu Osman Hureyz, Ali'yi kötüler, ona küfrederdi! İsmail b. Ayyâş,[230] Hureyz'in Mısır'dan Mekke'ye geldiğini ve orada Ali'ye lânet ve küfrettiğini söyler! Yine Hureyz'den şöyle duyduğunu söyler: "İnsanlar, Resulullah'ın Aliye, 'Senin bana nispetin, Harun'un Musa'ya olan nispeti gibidir.' buyurduğunu rivayet ederler; bu doğrudur. Fakat insanlar onu yanlış duymuşlardır!" "O hâlde doğrusu nedir?!" diye sorduklarında dedi ki: "Resulullah, 'Senin bana nispetin, Karun'un Musa'ya olan nispeti gibidir!' buyurmuştur!" Yine Ezdî, Hureyz b. Osman'dan şöyle nakleder: "Resulullah katıra binmek isteyince Ali b. Ebu Talib gelerek Hz. Peygamber'in yere düşmesi için katırın karnının altındaki kayışı kesti!" Yahya b. Salih'e,[231] "Neden Hureyz hakkında bir şey yazmıyorsun?!" diye sorduklarında dedi ki: "Yedi yıl sabah namazında kendisiyle uyduğum bir kimse hakkında nasıl bir şey yazabilirim; o bu müddet içerisinde yetmiş defa Ali'ye lânet etmeden mescitten dışarı çıkmazdı!!" İbn Hibban[232] da, Hureyz'in yetmiş defa sabahları ve yetmiş defa da akşamları Ali'ye lânet ettiğini söyler!!

2- Valilerin Davranışı

İbn Hacer, Nasr b. Ali'nin hayatında şöyle der: Nasr b. Ali, Ali b. Ebu Talib'den şöyle rivayet etti: Resulullah (s.a.a) Hasan'la Hüseyin'in elini tutarak şöyle buyurdu: "Kim beni, bu ikisini ve bunların babasıyla annesini severse, kıyamet günü benim derecemde olur." Mütevekkil bu hadisi

duyunca ona bin kırbaç vurmalarını emretti. Fakat Cafer b. Abdulvahid aracı olarak, "Bu Ehlisünnet'tendir." dedi ve o kadar direndi ki sonunda Mütevekkil onu bıraktı!![233]

3- Halkın Davranışları

Zehebî, Tezkiretu'l-Havas adlı eserinde İbn Seka'nın hayatını anlatırken şöyle der: Hafız, imam ve hadisçi Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed

b. Osman el-Vasıtî "Tayr Hadisi'ni" halka yazdırdı; fakat insanlar bunu kaldıramayarak ona karşı ayaklandılar, onu kaldırarak oturduğu yeri temizleyip yıkadılar! O da oradan giderek evine kapandı ve artık Vâsıt ahalisiyle konuşmadı. İşte bu nedenle Vâsıt ahalisi arasında onun naklettiği hadisler oldukça azdır.[234]

* * *

Asırlar boyunca valilerin, hâkimlerin ve halifelerin lânet ve küfretmeleri, Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'inin hadislerinin rivayet edilmesini

yasaklamaları ve Ehlibeyt'ten berî olmaları sadece örneklerini zikrettiğimiz miktarla sınırlı değildir; bunların yanı sıra işkence, idam ve katliamlar da etmişlerdir. Biz bunlardan Kerbela'da Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'inin başına gelenlerden bir bölümünü kitabımızın üçüncü cildinde kaydettik.

Bunu, Emevîlerle Abbasîlerin döneminde valilerin, emirlerin ve halifelerin katliamları izlemektedir; Ebu'l-Ferec İsfahanî, Makatilu't- Talibiyyîn adlı kitabını bunlarla doldurmuştur. Şunu da hatırlatalım ki, Abbasî halifelerinin Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyt'ine yaptıkları, onlardan önceki halifelerin yaptıklarından çok daha şiddetli, acı ve yürek yakıcıdır!

Mansur Abbasî'nin, Ehlibeyt'e Karşı İşlediği Cinayetlerden Biri

Ebu'l-Ferec şöyle yazar: Mensur Devanikî, İmam Hasan'ın (a.s) torunlarından Muhammed b. İbrahim'e, "Sarı dibac sen misin?!" diye sordu.

Muhammed, "Evet." cevabını verince Mansur dedi ki: "Vallahi seni öyle bir şekilde öldüreceğim ki ailenden hiç kimse o şekilde öldürülmemiştir!" Sonra emretti, ortası boş bir direk getirdiler ve onu o direğin içine koyduktan sonra baş tarafını çamurla doldurdular ve onu o hâlde diri diri gömdüler!![235] Mütevekkil Abbasî'nin Cinayetlerinden Bir Örnek Taberî, hicrî 236 yılı olaylarında şöyle kaydeder: Bu yılda Mütevekkil, Hüseyin b. Ali'nin mezarını yerle bir etmelerini, onun etrafında yapılan evleri yıkmalarını emretti. Bu arada (İmam) Hüseyin'in mezarını sürüp ektikten sonra suladılar ve halkın İmam'ın mezarını ziyaret etmesine engel oldular. Yine derler ki: Mütevekkil'in memurları, o tarihten itibaren üç gün sonra (İmam) Hüseyin'in kabrinin yanında görülenleri karanlık ve dar kuyuya atacaklarını bildirmelerini emrettiler! Bunun üzerine halk oradan kaçtı, memurlar da diğerlerinin oraya girmelerini engellediler ve mezarı sürerek yerine tohum ektiler!![236] İbn Esîr de, 236 yılı olaylarında şöyle kaydeder:

Bu yılda Mütevekkil, Hüseyin b. Ali'nin (a.s) mezarını ve onun etrafındaki evleri yerle bir etmelerini, toprağını sürerek tohum ekip sulamalarını ve halkın gelip ziyaret etmesini engellemelerini emretti. Ve bu doğrultuda, üç gün sonra İmam Hüseyin'in kabrinin yanında bulduklarını karanlık kuyuya atacaklarını ilân ettiler! Bu nedenle insanlar oradan kaçarak Hz. Hüseyin'in ziyaretini terk ettiler. İmam Hüseyin'in kabrinin etrafındaki evler yıkılıp yerinde ziraat yapıldı. Mütevekkil, Ali b. Ebu Talib (a.s) ve onun Ehlibeyt'ine karşı çok şiddetli kin beslemekteydi. Bir kimsenin İmam Ali (a.s) ve onun Ehlibeyt'inin sevgililerinden olduğunu duysaydı, hemen onu öldürür, malını yağmalardı! Mütevekkil'in Ubâde Muhannes isminde bir soytarısı vardı. Elbisesinin altında ellerini karnına bağlıyor, kel başını açıyor ve Mütevekkil'in yanında oynayarak Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) taklidini yapıyordu. Çalgıcılar da çalgılarını çalarak hep bir ağızdan, "Başı kel, karnı büyük Müslümanların halifesi geldi! (Maksatları Hz. Ali idi.)" diyorlardı. Mütevekkil de şarap içip kahkahalar atıyordu! Bir gün Muntasır'ın yanında da bu şekilde alay ederlerken Muntasır Ubâde'yi işaretle tehdit etti. Ubâde korkudan susunca Mütevekkil, "Ne oldu?" diye sordu. Ubâde de kalkarak mevzuyu Mütevekkil'e anlattı. Muntasır dedi ki: "Ey Emirü'l-Müminin! Bu köpek, senin ailenin ileri gelenini, övgü ve iftihar kaynağın olan amcan oğlunun taklidini yaparak insanları güldürüyor. Onun etini kendin yesen de bu köpekle benzerlerine yedirme." Mütevekkil, Muntasır'ın sözlerini duyunca çalgıcılara dönerek, "Çalın ve şöyle söyleyin: O genç amcası oğlunu yağmaladı, o gencin başı annesinin ...dadır." Bu olay sonucu Muntasır, Mütevekkil'e kin duydu. İşte onu öldürmeye karar vermesinin sebeplerinden birisi de bu gelişme idi.[237] Ebu'l-Ferec İsfahanî Makatilu't-Talibiyyîn adlı eserinde şöyle yazar: Mütevekkil, önce Yahudi olup sonra Müslüman olan Dizec ismindeki adamlarından birine İmam Hüseyin'in (a.s) mezarını yıkıp yerini sürmesini, izlerini yok etmesini ve onun etrafındaki bütün evleri yıkmasını emretti! Bunun üzerine Dizec, Kerbela'ya giderek İmam Hüseyin'in kabrinin etrafındaki evleri yıkıp toplamı iki bin dekar olan toprağı sürdü. Fakat İmam Hüseyin'in (a.s) kabrine ulaştığında hiç kimse ona yaklaşmaya cesaret edemedi. Dizec de orayı sürüp sulamaları için bir grup Yahudi'yi görevlendirdi. Dizec, daha sonra hiç kimse İmam Hüseyin'in (a.s) kabrine ulaşıp ziyaret etmesin diye bir mil arayla gözetleme kuleleri dikti. Ziyarete gelen herkesi de Dizec'in yanına götürüyorlardı! Ebu'l-Ferec bunun peşinden Muhammed b. Hüseyin el-Eşnanîden

şöyle nakleder: O dönemde uzun bir zaman İmam Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret etmeye cesaret edemiyorduk. Nihayet her şeyi göze alarak onun kabrini ziyaret etmek istedik. Esansçılardan biri de bana yardım etti, birlikte İmam'ı (a.s) ziyaret etmek için hareket ettik. Gündüzleri saklanıp geceleri hareket ediyorduk. Nihayet Gaziriye yakınlarına ulaştık. Gece yarısı oradan hareket ettik, bekçileri uyuyan gözetleme kulelerinin

Back Index Next