GAYBET MESELESİ NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI?

Bazıları İmam Hasan’ın (a.s) çocuğu olmadan vefat ettiği için Osman b. Said gibi çıkarcı kimselerin makamlarını koruma gayesiyle Mehdi’nin gaybet kıssasını uydurduklarını ve halk arasında yaydıklarını söylerler. Halbuki Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmanları önceden Hz. Mehdi’nin gaybet olayını haber vermişler ve halk arasında yaymışlardı. Örneğin:

Peygamber (s.a.a) şöyle buyururlar: "Beni, insanlığı müjdelemek için gönderen Allah’a andolsun ki, çocuklarımın Kâim’i takdir edildiği üzere gaybete çekilecektir. Öyle ki halkın çogu "Allah’ın Al-i Muhammed’e (Muhammedoğullarına) ihtiyacı yoktur" diyecek, kimi de onun doğumu hakkında şüpheye düşecektir. O halde gaybet zamanını derkeden dinini korumalı, Şeytan’a kanarak şüpheye düşmemelidir. Sakın Şeytan onu kandırıp dinden çıkarmasın! Daha önce de anne ve babanızı cennetten çıkarmıştı. Allah o Şeytan’ı kafirlerin dostu kılmıştır." [1]

Asbağ b. Nebâte şöyle nakleder: "Emir-el Müminin (a.s) Hz. Kâim’i andı ve şöyle buyurdu: "Bilin ki o Hazret öyle bir gaybete çekilecektir ki cahiller "Allah’ın Al-i Muhammed’e ihtiyacı yoktur" diyeceklerdir." [2]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Eğer imamınızın gaybetini duyacak olursanız, inkar etmeyin." [3] (Aynı manayı ifade eden bundan başka 88 hadis vardır.)

Bu hadisler esasınca Müslümanlar, Kâim için gaybetin zaruri olduğunu ve bu gizlenişin onun özelliklerinden sayıldığını biliyorlardı. Hatta Mehdi olduğunu tahmin ettikleri kimseler için bile bir türlü gaybet farzediyorlardı. Ebu-l Ferec-i İsfahani şöyle yazıyor:

"İsa b. Abdullah der ki; Muhammed b. Abdullah b. Hasan çocukluk çağında bile gaybet ve gizlilik içinde yaşıyordu ve Mehdi olarak adlandırılmıştı." [4]

Seyyid Muhammed Himyeri şöyle diyor: "Ben Muhammed b. Hanefiyye hakkında aşırı gitmiştim ve onun gaib (beklenen Mehdi) olduğuna inanıyordum. Bir müddet bu aşırılığım sürdü, ta ki günün birinde Allah bana lütfetti de Cafer b. Muhammed Sadık vasıtasıyla ateşten kurtuldum, doğru yola hidayet oldum. Olay şöyle oldu: Cafer b. Muhammed’in imamlığına delil ve bürhan ile  inanınca bir gün ona şöyle arzettim: "Ey Resulluh’ın evladı, gaybet hakkında imamlardan bir takım hadisler elimize geçti ki bu olayın vuku bulacağının kesinliğine delalet ediyorlar. Sizden bu gaybetin kimin hakkında gerçekleşeceğini bana söylemenizi rica ediyorum." İmam şöyle buyurdu: "Bu gaybet, altıncı evladım hakkında olacaktır. Hz. Resulullah’tan sonra gelen onikinci imamdır ki birincisi Ali b. Ebi Talib’dir. Sonuncusu ise hak üzere olan Kâim, Bakiyyetullah ve Sahib-uz Zaman’dır. Allah’a andolsun ki gaybeti, Nuh’un ömrü kadar bile sürse zuhur etmedikçe ve dünyayı adaletle doldurmadıkça dünyadan göçmeyecektir."

Seyyid Himyeri şöyle diyor: "Bu konuyu Mevlam Cafer b. Muhammed’den duyunca gerçeği öğrendim ve Onun vasıtasıyla geçmiş inançlarım yüzünden tevbe ettim ve bu hususta şiirler yazdım." [5]

O halde vaat edilmiş Mehdi’nin gaybet meselesi Osman b. Said tarafından uydurulmamıştır. Aksine, Allah Tealâ gaybeti onun için takdir etmiş, Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamları da henüz babası bile dünyaya gelmeden onu insanlara bildirmişlerdi.

Tabersi (r.a) şöyle yazıyor: "Veliyy-i Asr’ın (Hz. Mehdi) gaybeti ile ilgili hadisler O, babası ve ceddi henüz doğmadan söylenmiş ve Şii hadis alimleri de hem usul, hem İmam Bakır ile İmam Sadık (a.s) zamanında yazılmış kitaplarında bunu kaydetmişlerdir. Bu güvenilir hadis alimlerinden biri de Hasan b. Mahbub’tur ki gaybet zamanından tam yüz yıl önce Meşiha adlı kitabı yazmış ve bu kitabında gaybet ile ilgili hadisleri kaydetmiştir. Örneğin:

Ebu Basir "İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzettim" der: "Hz. Ebu Cafer (İmam Bakır) şöyle buyuruyordu: "Al-i Muhammed’in Kâim’inin iki gaybeti vardır; biri uzun, diğeri ise kısa sürecektir." O zaman Hz. Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Evet o gaybetlerden biri diğerinden daha uzun sürecektir." Daha sonra şöyle yazar: "Görüldüğü gibi, İmam Hasan Askeri’in (a.s) oğlunun iki defa gaib olmasıyla bu hadislerin doğruluğu ortaya çıkmaktadır." [6]

Muhammed b. İbrahim b. Cafer-i Nu’mani, Gaybet-i suğra (küçük gaybet) zamanında doğmuştu ve o Gaybet adlı kitabını yazarken İmam-ı Zaman’ın mübarek ömründen seksen küsür yıl geçiyordu. Mezkur kitabın 6. sayfasında şöyle yazmaktadır. "Ehl-i Beyt İmanları (a.s) İmam-ı Zaman’ın gaybetini önceden haber vermişlerdi. Eğer gaybet gerçekleşmeseydi bu mevzu İmamiye mezhebinin inançlarının batıl olduğunu gösterirdi. Ama Allah Teala ona  gaib kılmakla imamların sözlerinin sihhatini gösterdi.

GAYBET KONUSUNDA İMAM-l ZAMAN’lN DOĞUMUNDAN ÖNCE YAZlLAN KİTAPLAR

Vaat edilmiş Mehdi’nin gaybet olayını Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Ali b. Ebi Talib ve diğer imamlar da Müslümanlara hatırlatmış ve ashab ve tabiin arasında bu olay meşhur bir hale gelmişti. Bu mesele o kadar meşhurdu ki bazı raviler, alimler ve Ehl-i Beyt İmanlarının ashabı henüz İmam-ı Zaman ve hatta babası ve dedesi bile doğmadan, gaybet hakkında birçok kitaplar yazmış ve Mehdi ile gaybeti hakkındaki hadislerin tümünü kaydetmiştirler. Bunların isimleri Rical kitaplarında geçer. İşte birkaç örnek:

1- Ali b. Hasan b. Muhammed-i Tai-i Tateri: Musa b. Cafer’in (a.s) ashabından biri olup gaybet hakkında bir kitap yazmıştır. Aynı zamanda da fakih ve güvenilir biriydi. [7]

2- Ali b. Ömer A’rac-i Kufi: Musa b. Cafer’in ashabından. [8]

3- İbrahim b. Salih-i Enmati: Musa b. Cafer’in ashabından. [9]

4- Hasan b. Ali b. Ebi Hamza: Hz. Rıza’nın (a.s) zamanında yaşamıştır. [10]

5- Abbas b. Hişam-i Naşiri-i Esedi: Çok değerli ve güvenilir biriydi. Hz. Rıza’nın (a.s) ashabındandır; H. 220 yılında vefat etmiştir. [11]

6- Ali b. Hasan b. Fazzal: Alim ve güvenilir biriydi. Hz. Hâdi ve İmam Hasan Askeri’nin ashabıydı. Gaybet hakkında o da bir kitap yazmıştır. [12]

7- Fazl b. Şazan-i Nişaburi: Fakih, mütekellim ve İmam Hâdi ve Hasan Askeri’nin ashabından sayılıyordu. Al-i Muhammed’in Kâim’i ve gaybeti hakkında o da bir kitap yazmış ve H. 260 yılında vefat etmiştir. [13]

Yukarıda belirtilen karinelere dikkat edilecek olursa İmam-ı Zaman’ın gaybet meselesinin yeni bir hadise olmadığı, dini bir kökene sahip olduğu Hz. Resulullah (s.a.a) zamanından şimdiye kadar sözkonusu edilegediği açıkça ortaya çıkar. O halde Osman b. Said ve benzerlerinin bu meseleyi kendiliğinden uydurmaları ihtimali bütünüyle temelsiz bir iddiadır ve Ehl-i Beyt mektebiyle düşman olanlıkları yüzünden hakıkatleri göremeyen düşmanlar dışında hiçkimse böyle bir iddiada bulunmaz. Ayrıca şu üç meseleyi de ilave edecek olursak İmam-ı Zaman’ın gaybet meselesi daha bir açıklık kazanır:

1- Aklî bürhanlar ve masumlardan nakledilen birçok rivayetler esasınca imam ve hüccetin mukaddes varlığı, insan türünün bekası için zaruri ve lazımdır ve hiçbir zaman bu mukaddes varlıktan mahrum kalınmamıştır.

2- Birçok hadisler esasınca, imamların sayısı oniki kişiyi geçmemektedir.

3- Hadisler ve tarihin tanıklığı gereğince, imamlardan onbiri yaşamış ve vefat etmiştir.

Bu üç meselenin de ilave edilmesiyle Hz. Mehdi’nin bekası ve varlığı kesin bir şekilde sabit olmaktadır ve zuhur etmediği sebebiyle de "gaybete çekilmiştir" demek gerekir.

GAYBET-İ SUĞRA VE KÜBRA

"Gaybet-i suğra ve gaybet-i kübra"dan maksat nedir?

Onikinci İmamın gaybet iki döneme ayrılır. İlki, doğum tarihi olan herî 255 veya 256 veya babasının vefat yılı olan 260 yılından başladı ve 329 ın yılına kadar devam etti. Bu müddet boyunca gerçi insanların gözüne görünmüyordu; ama tam bir irtibat kopukluğu söz konusu değildi. Özel naibler İmam’ın huzuruna varıyor ve insanların  sınal ve ihtiyaçlarını iletiyor ve cevap alıyorlardı. gideriyorlardı. Bu 74 veya 69 yıllık gaybet dönemine "gaybet-i suğra" deniliyor.

İkinci gaybet, özel naiblerin sonuncusunun vefatıyla yani 329 yılında başladı ve zuhur zamanına kadar devam edecektir. Buna da "gaybet-i kübra" denilmektedir. Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmanları da bu iki gaybeti haber vermişlerdi. İşte birkaç örnek:

İshak b. Ammar şöyle der: "Hz. Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: "Kâim’in iki gaybeti olacaktır. Birisi uzun, birisi kısa sürecek. Birinci gaybetinde sadece has şiiler onun yerini bileceklerdir. Ama ikinci gaybetinde ise özel dinî dostları dışında hiç kimse onun yerini bilemeyecektir." [14]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Hz. Sahib-ul Emr’in iki gaybeti vardır. Birisi o kadar uzun sürecektir ki bazıları "ölmüştür", bazıları "öldürülmüştür", bazıları da "gitmiştir" diyecektir. Onun varlığına inanan ve imanında sabit kalan çok az kimse kalacaktır. O zaman özel hizmetçisi dışında hiç kimse onun yerini  bilemeyecektir." [15]

Bu hususta aynı manayı ifade eden 8 hadis daha vardır.

GAYBET-İ SUĞRA VE ŞİİLERİN İRTİBATl

Gaybet-i suğra’nın başlamasının ardından bazı dolandırıcılar halkın cehaletinden istifade etmiş ve gaib İmam’ın naipliği iddiasıyla insanları kandırarak, bu vesileyle büyük bir makam elde edip çeşitli insanlardan maddî çıkarlar sağlamışlardı. Bu durumda naiplerin kimler olduğunu ve insanların İmam-ı Zaman’la ilişki niteliğini ve bu irtibatın kimler vasıtasıyla kurulduğunu izah etmemiz gerekiyor:

Gaybet-i suğra döneminde halk Hz. Sahib-ul Emr’i görmekten mahrum idiler. Ama irtibat bütünüyle kesilmemişti. Bab, naib ve vekil olarak adlandırılan bazı kimseler vasıtasıyla İmam’la ilişkiye geçiyor, ihtiyaçlarını gideriyor ve dinî sorunlarını hallediyorlardı. Mallarına taalluk eden İmam’ın payını da (hums) o naibler vasıtasıyla gönderiyorlardı. Bazen İmam’dan maddî yardım talebinde bulunuyorlardı. Bazen hastalarının iyileşmesi ve evlat talebi için İmam’dan dua etmelerini istiyorlardı. Bazen de İmam bir taleb olmadan bazı şahıslar için para, elbise veya kefen gönderiyordu. Bütün bu işlerde belirli insanlar aracılık yapıyorlardı. İstekler mektupla gönderiliyor, cevapları da bizzat İmam tarafından yazılıyordu ki bu da istilah olarak "tevki" diye adlandırılıyordu.

TEVKİ’LER BİZZAT İMAM’lN KENDİ YAZlSl MlYDl?

"Tevki’lerdeki, hat (el yazısı) bizzat İmam’a ait miydi? yoksa başka biri mi İmam'ın emriyle bunları yazıyordu?" şeklindeki bir soruya, "Evet İmamın bizzat kendisi tevkileri yazıyordu" demek gerekir. Bu yüzden özel ashabı ve alimler arasında bu el yazılarını fevkalade meşhur ve değerliydi.

Nitekim Muhammed b. Osman-i Amri şöyle der: "İmam tarafından bir tevki elime geçti; İmam’ın elyazısını çok iyi tanıyordum." [16]

İshak b. Yakup şöyle der: Birtakım zor soruları yazıp "Muhammed b. Osman vasıtasıyla  İmam’a gönderdim ve cevabını da İmam-ı Zaman’dan yazılı bir şekilde aldım." [17]

Şeyh Ebu Ömer-i Amiri şöyle diyor. "İbn-i Ebi Ğanim-i Kazvini, şiilerden bir grupla bir mevzu üzerinde ihtilafa düşmüşlerdi. İhtilafı halletmek için İmam’a bir mektupla mevzuyu ilettiler ve cevabını İmam’ın kendi eliyle yazdığı bir mektupla aldılar." [18]

Saduk (r.a) "İmamın kendi eliyle babama yazdığı tevki’ler şu anda benim yanımdadır" [19] diyor.

Mezkur şahıslar mektupların İmam’ın kendisi tarafından yazıldığına şehadet etmişlerdir. Ama bunun yanısıra İmam'ın bir katibe yazdırdığı mektuplardan da bir çok hadiste sözedilmiştir. Mesela Ebu Nasr-i Hibetillah rivayet etmiştir ki: "Sahib-ul Emr’in tevki’leri İmam Hasan zamanındaki yazı ile Osman b. Said ve Muhammed b. Osman tarafından şiiler için yazılıyordu." [20]

Yine aynı şahıs "Ebu Cafer 904 yılında vefat etti. 50 yıl boyunca İmam-ı Zaman’ın vekiliydi. Halkın malları Ona götürülüyordu ve İmam’ın tevki’leri İmam Hasan zamanındaki yazı örneği ile onun tarafından şiilere yazılıyordu" [21] der.

Başka bir yerde şöyle demektedir. "Sahib-ul Emr’in tevki’leri Muhammed b. Osman döneminde tarafından ve babası Osman b. Said zamanındaki yazı örneği ile yazılıyordu." [22]

Abdullah b. Cafer-i Himyeri şöyle der: "Osman b. Said vefat edince Sahib-ul Emr’in tevki’leri bizlere daha önce yazılan yazı örneği ile gönderiliyordu." [23]

Bu rivayetlerden şu anlaşılmaktadır: Osman b. Said ve daha sonra da Muhammed b. Osman tarafından da yazılan tevki’ler yazı örneği açısından İmam Hasan zamanında yazılan tevki’lerin aynısıydı. Buradan da anlaşılmaktadır ki tevki’ler, İmam’ın yazısı değildi; İmam Hasan’ın (a.s) özel bir katibi vardı ve bu katip Osman b. Said ile Muhammed b. Osman zamanına kadar hayatta olup tevki’leri yazmakla görevliydi. Bu göre bazı tevki’leri İmamın kendi yazıyor bazılarını da katibine yazdırıyordu dememiz gerekir. Ama kesin olan şuler, gaybet-i suğra zamanındaki şiilerin ve alimlerin durumunu incelediğimizde ve tevki’lerin metnine baktığımızda bu mektuplarda yazılanların şiilerce itimat edildiği ve bunların İmam tarafından yazıldığına kesinlikle inanıldığı anlaşılmaktadır. Şiiler İhtilaflarını yazıp İmam’a iletiyor ve cevabını aldıklarında da can-u gönülden kabul ediyorlardı. Hatta bazı tevki’lerin sihhatinden şüphe ediyor, yine de ihtilafların hallini yazışmaya bırakıyorlardı. [24]

Ali b. Hüseyin b. Babeveyh İmam’a mektub yazarak, Allah Teala’dan bir çocuk istediğini bildirdi ve çok geçmeden cevabını aldı. [25]

Gaybet-i suğra ve naiblerin zamanını derkeden alimlerden biri de Muhammed b. İbrahim b. Cafer-i Nu’mani’dir. "Gaybet" adlı kitabında naiblerin niyabetini tekid etmiş gaybet hakkındaki hadisleri naklettikten sonra şöyle yazmaktadır: "Gaybet-i suğra döneminde İmam ve halk arasında bazı belirli kimseler aracılık yapıyordu. Onlar vasıtasıyla hastalar iyileşiyor ve şiilerin sorunları hallediliyordu. Ama gaybet-i suğra dönemi artık sona erdi ve gaybet-i kübra dönemi başladı." [26]

Bunlardan anlaşılmaktadır ki tevki’ler İmam'ın özel naibi tarafından iletildiği için o zamanın şii ve alimleri tarafından kabul görüyordu. Bu tavki'lerde ise özel bir takım nişaneler de mevcuttu; örneğin:

Şeyh Hürr-i Amili (r.a) şöyle yazar: "İbn-i Ebi Ğanim-i Kazvini şiilerle ihtilafa düşmüş ve İmam Hasan Askeri’nin evladının olmadığını iddia etmişti. Şiiler durumu İmam-ı Zaman’a (a.s) ilettiler. Adetleri olduğu üzere mektupları mürekkepsiz bir kalemle beyaz kağıdın üzerine yazıyor ve bunu bir keramet olarak değerlendiriyorlardı. Dolayısıyla da İmam-ı Zaman’dan onun cevabını alıyorlardı." [27]

NAİBLERİN SAYlSl

Naiblerin sayısı hususunda da ihtilaf vardır. Seyyid b. Tavus, "Rabiu-ş Şia" adlı kitabında onların ismini şöyle yazmıştır: "Ebu Haşim Davud b. el-Kasım, Muhammed b. Ali b. Bilal, Osman b. Said, Muhammed b. Osman, Ömer-ul Ahvazi, Ahmed b. İshak, Ebu Muhammed el-Vecnay, İbrahim b. Mehziyar, Muhammed b. İbrahim. [28]

Şeyh Tusi (r.a) niblerin adını şöyle sıralar: "Bağdat’tan Ömeri ve oğlu, Haciz, Bilali ve Attar, Kufe’den Asimi, Ahvaz’dan Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar, Kum’dan Ahmet b. İshak, Hamedan’dan Muhammed b. Salih, Rey’den Şami ve Esedi, Azerbaycan’dan Kasım b. el A’la, Nişabur ’dan Muhammed b. Şazan" [29]

Ama şu dört kişinin vekaleti tüm şia arasında meşhurdu: Osman b. Said, Muhammed b. Osman, Hüseyin b. Ruh, Ali b. Muhammed-i Semuri, bunlardan herbirinin mühtelif  şehirlerde temsilcileri vardı." [30]


[1] - Isbat-ul Hüdat, c.6, s.386.

[2] - Isbat-ul Hüdat, c.6, s.393.

[3] - Isbat-ul Hüdat, c.6, s.350.

[4] - Mekatil-ut Talibiyyin, s.165.

[5] - Seyyid Hımyeri'nin bu hususta okuduðu şiir çok uzundur. Şiirlerinin bir kısmını nakledelim ki gaybet'in vadedilmiş Mehdi'nin alametlerinden biri olduðu anlaşılsın. Mekatil-ut Talibiyyin, s.165. /Tur/Kemal-ud Din, Şeyh Saduk, 1378 yılı baskısı, c.1, s.112-115.

[6] - A'lam-ul Vera, Tabersi, 1338 yılı, Tahran baskısı, s.416.

[7] - Rical-i Necaşi s.193; Rical-i Şeyh Tusi, s.357; Fihrist-i Şeyh Tusi, s.118.

[8] - Rical-i Necaşi, s.194.

[9] - Rical-i Necaşi, s.28; Fihrist-i şeyh Tusi, s.75.

[10] - Rical-i Necaşi, s.28; Fihrist-i Şeyh Tusi, s.75.

[11] - Rical-i Necaşi, s.215; Rical-i Şeyh Tusi, s.384; Fihrist-i Şeyh Tusi, s.147.

[12] - Rical-i Necaşi, s.195; Rical-i Şeyh Tusi, s.419.

[13] - Rical-i Necaşi, s.235; Rical-i Şeyh Tusi, s.420-434; Fihrist-i Şeyh Tusi, s.150.

[14] - Isbat-ul Hüdat, c.7, s.69; Bihar-ul Envar, c.52, s.155.

[15] - Bihar-ul Envar, c.52, s.153.

[16] - Bihar-ul Envar, c.51, s.33.

[17] - Bihar-ul Envar, c.51, s.349 ve Isbat-ul Hüdat, c.7, s.460.

[18] - Bihar-ul Envar, c.53, s.178.

[19] - Envar-un Nu'maniyye, Tebriz baskısı, c.2, s.24.

[20] - Bihar-ul Envar, c.51, s.346.

[21] - Bihar-ul Envar, c.51, s.352.

[22] - Bihar-ul Envar, c.51, s.350.

[23] - Bihar-ul Envar, c.51, 349.

[24] - Bihar-ul Envar, c.53, s.150.

[25] - Bihar-ul Envar, c.51, s.306.

[26] - Kitab-u Gaybet-i Nu'mani, s.91.

[27] - Isbat-ul Hüdat, c.7, s.360.

[28] - Rical-u Buali, H.1102 baskısı, s.312.

[29] - Rical-u Mamekani, Necef baskısı, H.1352, c.1, s.200; Isbatul Hüdat, c.7, s.294.

[30] - Bihar-ul Envar, c.51, s.326.