DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

 

 

KIYAMET

 

Ahiretin korkunç menzillerinden biri de kıyamettir. Kıyametin   korkunçluğu bütün korkunç şeylerden daha korkunçtur ve acısı daha büyüktür. Allah Teala onu şöyle beyan etmektedir:

“O (kıyamet) göklerde ve yerde ağırlaştı. O size apansız bir gelişten başkası değildir.” [1]

Kutb-i Ravendi İmam Sadık'tan şöyle rivayet etmektedir:

“Hz. İsa, Cebrail'e; “Kıyamet ne zaman kopacaktır?”diye sordu. Cebrail kıyametin   ismini duyunca titredi, düşerek bayıldı, kendine gelince şöyle dedi: “Ey Ruhullah! Sorulan, sorandan kıyamet hususunda daha bilgili değildir” daha sonra zikredilen ayeti okudu” [2]

Büyük Şeyh Ali bin İbrahim Kummi, İmam Muhammed Bakır (a.s.)'dan şöyle rivayet etmektedir:

“Bir gün Cebrail Peygamberle otururken Cebrail aniden gözlerini göklere dikti, rengi değişti ve sarardı, Resulullah'a sarıldı ve ona sığındı, ardından Peygamber de Cebrail'in baktığı yere baktı, orada yeryüzünü bir kap gibi içine alan doğu ve batıyı kaplayan bir melek gördü, melek Resulullah'a yönelerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Ben Allah'ın sana gönderdiği bir elçiyim, seni elçi bir padişah veya elçi bir kul  olma hususunda serbest bırakıyorum.”

Resulullah Cebrail'e bakınca eski haline geldiğini gördü, Cebrail şöyle arzetti: “Elçi bir kul olmayı tercih et” Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Ben elçi bir kul olmayı tercih ediyorum” Melek de sağ ayağını kaldırarak dünya semasının ortasına, sol ayağını da kaldırarak ikinci göğe bastı, daha sonra sağ ayağını üçüncü göğe bastı ve aynı şekilde yedinci göğe kadar yükseldi, her göğü bir adımda aştı ve gittikçe küçüldü, sonunda küçük bir kuş gibi gözüktü, Peygamber Cebrail'e dönerek şöyle buyurdu: “Senin çok korktuğunu gördüm, senin renginin değişmesi kadar hiçbir şey beni korkutmamıştı.”

Cebrail şöyle dedi: “Ya Resulallah! Beni kınama, bu meleğin kim olduğunu anladınız mı? Bu melek İsrafil'di, Allah (c.c) yer ve gökleri yarattığı günden beri İsrafil makamından aşağı inmemişti,[3] ben onun yeryüzüne doğru geldiğini görünce, kıyametin   kopacağını zannettim, kıyamet korkusundan, gördüğün gibi rengim değişti; ama kıyamet için gelmediğini gördük, Allah sizi seçtiği için büyüklüğünüz açısından onu size gönderdi, böylece ilk halime geri döndüm ve nefes almaya başladım” [4]

Bir rivayette de şöyle yer almıştır:

“Mukarrep melekler, gökler, yeryüzü, rüzgarlar, dağlar, çöller, denizler, hep Cuma gününden korkmaktadır, zira kıyamet o gün kopacaktır” [5]

Belki de gökyüzü, yeryüzü ve diğer şeylerin korkması, ehlinin ve müvekkillerinin korkmasıdır. Nitekim  “O “Kıyamet göklerde ve yerde ağırlaştı.”ayetinin tefsirinde de müfessirler böyle mana etmişlerdir.

Rivayetlerde yer aldığı gibi Resulullah (s.a.a) kıyameti zikredince, sesi yükseliyor yüzü kızarıyordu.

Şeyh Müfit İrşat'da şöyle nakletmektedir: “Resulullah (s.a.a) Tebük gazvesinden Medine'ye dönünce Amr bin Muaddikerb Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vardı ve Resulullah ona şöyle buyurdu: “Müslüman ol ey Amr, böylece büyük korkudan emanda kalasın, yani korkuların en korkusundan.”

 Amr; “Ey Muhammed! En büyük korku nedir? Ben asla korkak bir insan değilim”dedi.

Amr zamanının en cesur savaşçılarındandı, bir çok yer onun eliyle fethedildi, Semsame adlı kılıcı çok meşhurdu, bir kılıçla devenin bütün ayaklarını ortadan ikiye ayırıyordu. Ömer hilafeti zamanında kılıcını kendisine göstermesini istedi, Amr onu getirip kendisine verdi, Ömer kılıcı alıp keskinliğini görmek için onu bir yere vurdu, ama hiçbir etkisi olmadı, Ömer onu uzağa atıp, “Bu bir şeye yaramaz” dedi.

Amr şöyle dedi: “Ey emir! Siz benden kılıcı istediniz, o kılıcı vuran pazıları değil” Ömer bu söze çok kızdı ve onu kınadı.

Velhasıl Amr “Ben en büyük korkudan bile korkmuyorum” deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

“Ey Amr! sandığın gibi değildir, kıyamet sesinden bütün ölüler canlanır ve bütün canlılar ölür, sadece Allah'ın ölmesini istemedikleri kalır; ikinci seste hepsi canlanır, sıraya geçerler, gökyüzü yarılır, dağlar dağılır, dağ gibi ateş kütleleri cehennemden ayrılır ve etrafa yayılır, bütün ruh sahiplerinin yüreği kopar, günahlarını hatırlarlar, Allah'ın istedikleri dışında herkes kendisiyle meşgul olur; o halde ey Amr, sen nerede bu nerde!”

 Amr ise şöyle dedi: “Ben bu büyük ve azametli şeyi duyuyor gibiyim.” [6]

Kıyamet o kadar korkunçtur ki, berzah alemindeki bütün ölüler bile ondan dehşete kapılır; nitekim Allah'ın veli kullarının duasıyla dirilen bazı ölülerin saçlarının tümüyle ağardığı görülmüştür, onlara sebebi sorulunca şöyle demişlerdir: “Bize dirilmemiz emredilince kıyametin   koptuğunu sandık, Kıyametin   dehşetinden tüm saçlarımız ağardı.”

Şimdi de burada Kıyametin   şiddetinden kurtulmaya yarayan, on şeyi zikrediyoruz:

1- Rivayet edilmiştir ki: “Her gün veya gece Yusuf suresini okuyan kimse Kıyamet günü dirilince yüzü Yusuf'un yüzü gibi olacaktır ve Kıyamet günü hiçbir korku yaşamayacaktır.” [7]

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:

 “Her kim farz ve nafile namazlarda Duhan suresini okursa, Allah Tela onu korkusu olmayanlar zümresinde haşreder.” [8]

İmam Cafer'i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

 “Kim, her gün veya her Cuma günü Ahkaf suresini okursa, dünyada ona bir korku ulaşmaz ve Allah Teala onu Kıyamet günü korkusundan korur.” [9]

Hakeza şöyle buyurmaktadır:

 “Her kim, nafile namazlarında Asr suresini okursa, Kıyamette yüzü beyaz ve aydınlık, ağzı gülümsemede açık ve gözleri aydın bir şekilde Cennete girer.” [10]

2- Şeyh Kuleyni İmam Sadık (a.s)'dan naklen Hz. Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Her kim saçlarını İslam'da ağartan birine saygı gösterirse, Allah Teala da onu kıyamet korkusundan korur.” [11]

3- Yine şöyle buyurmuştur:

“Her kim, Mekke yolunda giderken veya dönerken ölürse, Kıyamet gününün büyük korkusundan emanda olur.” [12]

4- Şeyh Saduk da Hazret'ten şöyle rivayet etmektedir:

 “Her kim, Mekke veya Medine'de ölürse, Allah onu korkusu olmayanlar zümresiyle haşreder.” [13]

Şeyh Kuleyni, İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:

 “Her kim, Mekke hareminde defnedilirse, büyük korkudan emanda olur.” [14]

5- Şeyh Saduk Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakletmektedir:

“Her kim, bir kötülük yapmak ister de Allah korkusundan el çekerse, Allah da cehennem ateşini ona haram eder ve onu kıyamet gününün büyük korkusundan güvende kılar.” [15]

6- Hakeza şöyle buyurmuştur:

“Her kim, halkı değil de kendi nefsini düşman bilirse, Allah onu kıyamet gününün korkusundan korur.”

7- Büyük Şeyh Ali bin İbrahim-i Kummi, İmam Bakır (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

 “Her kim, bilerek öfkesine hakim olursa, Allah onun kalbini Kıyamet günü korkusundan güvenle doldurur.”

8- Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

 “Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.” [16]

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Bu ayetteki iyilik, biz Ehl-i Beyt'in muhabbeti, velayeti ve marifetidir” [17]

9- Şeyh Saduk İmam Sadık (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Her kim kendi gücüyle susuz ve hüzünlü bir mümine yardım ederse, onu üzüntüden kurtarırsa veya onun bir ihtiyacını karşılarsa, Allah Teala ona yetmiş iki rahmet indirir, onlardan birini dünyada merhamet buyurur; öyle ki onunla geçimini sağlar ve geriye kalan yetmiş bir rahmeti ise kıyamet gününün büyük korkusu için saklar” [18]

Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderme noktasında bir çok rivayet nakledilmiştir, bu cümleden İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:

“Her kim müslüman bir kardeşinin ihtiyacını karşılamak için giderse, Allah Teala onu yetmiş beş bin meleğin gölgesinde karar kılar; attığı her adımda bir iyilik yazılır, bir kötülüğü ise silinir; derecesi yükselir; hacetini giderince de ona hac ve umresini yapmış kimsenin sevabı verilir” [19]

İmam Sadık şöyle buyuruyor:

“Mümin kulun hacetini gidermek, bir, iki, üç. . .on hacdan daha üstündür.” [20]

Rivayette yer aldığı üzere, İsrailoğulları'ndan abid bir kul, ibadette son merhaleye ulaşınca bütün ibadetler arasından insanların hacetinin giderme ibadetini tercih ediyordu.

Büyük şeyh Şazan bin Cebrail-i Kummi, Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakletmiştir:

 “Miraç gecesi, cennetin ikinci kapısının üzerinde şöyle yazıldığını gördüm: Allah birdir, Muhammed onun elçisidir ve Ali onun velisidir. Her şeyin bir çaresi vardır, ahirette mutlu olmanın çaresi ise şu dört özelliktir: Yetimin başını okşamak, dullara merhamet etmek, müminlerin ihtiyacını gidermek ve fakirlere bakmaktır.”

Bu yüzden din alimleri müminlerin ihtiyacını gidermek hususunda çok çalışmışlardır; burada zikredemeyeceğimiz bir çok hikaye nakledilmektedir.

10- Şeyh Kuleyni İmam Rıza (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:

 “Her kim mümin kardeşinin mezarını ziyaret eder, elini kabrinin üzerine koyar ve yedi defa Kadir suresini okursa, Kıyamet günü korkusundan emanda olur.”[21]

Başka bir rivayette de “Kıbleye döner, elini kabrinin üzerine kayarsa.”diye yer almıştır.

Bu kıyamet günü korkusundan emanda olma, rivayetin zahirine göre ziyaret eden içindir, bazı rivayetlerde ise ölü için olduğu yer almıştır.

 Şeyh’uş- Şehit lakabıyla meşhur olan Ebu Abdullah Muhammed bin Mekki el- Amili, Allame-i Hilli'nin torunlarından olan Fahr’ul- Muhakkikin’ini ziyaret edince şöyle demiştir: Ben bu kabrin sahibinden, o da babasından kendi senediyle İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Her kim, mümin kardeşinin kabrini ziyaret eder, Kadir suresini okur ve: “Allah'ım onların yerlerini genişlet, ruhlarını kendine yükselt, onlardan rızayetini artır, onlara birliğini sağlayacak ve korkularını giderecek rahmetini yağdır, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin” diye dua ederse, hem kendisi hem de ölü, kıyametin   büyük korkusundan emanda kalır.”[22]

Birinci Meclisi'nin, Şerh-i Fakih'teki sözünden anlaşıldığı üzere Fahr’ul- Muhakkikin’in kabri Necef'tedir, belki de kabri, babası Allame'nin yakınlarındadır.

 

 


[1] - Araf 187.

[2] - Bihar’ul- Envar c. 6, s. 312.

[3] - Belki  maksat, İsrafil'in tek başına ve habersiz gelişi kastedilmektedir, dolayısıyla Cebrail ve Mikail ile birlikte Lut ve benzeri kavimleri helak etmek için birlikte inişiyle çelişmemektedir, Allah her şeyi daha iyi bilir.

[4] - Bihar’ul- Envar c. 16, s. 292.

[5] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 58

[6] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 110.

[7] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 293.

[8] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 295.

[9] - Bihar’ul- Envar, c. 7, s. 295.

[10] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 298.

[11] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 302

[12] - Bihar’ul- Envar, c. 7, s. 302.

[13] - Bihar’ul- Envar, c. 7, s. 302.

[14] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 302.

[15] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 303.

[16] - Neml/89.

[17] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 117.

[18] - Bihar’ul- envar c. 7, s. 319

[19] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 332.

[20] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 285.

[21] - Bihar’ul- Envar c. 7, s. 302

[22] - Bihar’ul- Envar c. 99, s. 295-300

 

index