Birinci Naib

Birinci Naibin İsim ve Lakapları

Hüseyin Sönmez

İsmi, “Osman b. Said”dir.

İki künyesi vardır:

1) Ebu Amr

2) Ebu Muhammed

Dedesi “Amr” olduğu için “Ebu Amr” ve oğlunun “Muhammed” olduğu için “Ebu Muhammed” denmektedir.

Yaptığımız araştırmaya göre hadis ve rical kitaplarının hemen hepsinde künyesi, “Ebu Amr” diye geçer. Hadis kitaplarından sadece ikisinde “Ebu Muhammed” diye geçmektedir. Onların biri Sefinet-ul Bihar [1] ve diğeri Bihar-ul Envar’dır. [2]

İlk naip Şiilerin arasında, çeşitli sebeplerden dolayı dört lakapla meşhur olmuştur:

1- Semman veya Zeyyat (Yağ Satıcısı): Ona, Semman veya Zeyyat diyorlardı. Çünkü vekalet makamını gizli tutmak için zeytin yağı ticaretiyle uğraşıyordu. Şiiler ve Ehl-i Beyt aleyhi’s-selâm dostlarına yönelik baskıların had safhada olduğu o dönemde kendisini bu şekilde hükümetin şerrinden koruyordu.

Ve Şiilerden topladığı malları, Abbasilerin korkusundan yağların içine saklayıp, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a gönderiyordu. [3]

2- Esedi: “Beni Esed” kabilesinden olduğu için kendisine “Esedi” diyorlardı. [4]

3- Askeri: Osman b. Said’e “Askeri” de diyorlardı. Çünkü Samerra’nın “Asker” mahallesinde yaşıyordu. [5]

4- Amri: Belirtmek gerekir ki, Osman b. Said, daha çok “Amri” lakabıyla tanınıyordu. Hadislerde ve Rical kitaplarında da daha çok “Amri” diye geçer.

Birinci Naib’in Evlatları

Osman b. Said’in, Muhammd b. Osman (Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın ikinci naibidir; ileride onun yaşamı geniş bir şekilde ele alınacaktır) ve Ahmed b. Osman adında iki oğlu vardı. Rical kitaplarında Ahmed’ten bahsedilmemiştir. Şeyh Tusi yalancı naipleri anlatırken onlardan birisinin, Muhammed b. Osman’ın (İkinci Naip) kardeşinin oğlu [6] “Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed b. Osman” olduğunu söylüyor.

Osman b. Said: Üç Masum İmamın Özel Naibi

Çeşitli Hadislerden ve alimlerin sözlerinden Osman b. Said’in, üç Masum İmamın naibi oluğu anlaşılmaktadır.

Şeyh Tusi, “Rical” kitabında İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın ashabını sayarken şöyle diyor: “Künyesi Ebu Amr olan Osman b. Said Amri’ye “Semman” ve “Zeyyat” da deniliyordu. 11 yaşındayken İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın huzuruna varıp hizmetinde olmuş ve onunla ahitleşmişti.” [7]

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın ashabını anlatırken şöyle diyor: “Künyesi Ebu Amr olan Osman b. Said Amri Zeyyat veya Semman güvenilir büyük bir zat olup, İmam aleyhi’s-selâm’ın naibiydi” [8]

Yine, “Men Lem Yervi An-il Eimme aleyhi’s-selâm” babında Muhammed b. Osman’ı anlatırken şöyle diyor: “Osman b. Said Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından naip olup Şiilerin gözünde büyük bir makamı vardı.” [9]

Şeyh Tusi’nin “Rical”indeki sözleri, onun, üç Masum İmamın ashabından ve onların aleyhi’s-selâm naibi olduğunu açıkça göstermektedir.

İbn-i Davud Hilli’de “Rical”inde şöyle yazıyor: “Osman b. Said Amri ... büyük ve güvenilir birisidir. 11 yaşındayken İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm ’a hizmet etmeye başlamış ve onunla aleyhi’s-selâm meşhur ahdini yapmıştır. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm tarafından da naip idi.” [10]

Merhum Seyyid Muhammed Mehdi Bahr-ul Ulum “Rical” adlı kitabında şöyle yazıyor: “İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm ve İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm tarafından, Ebu Amr Osman b. Said Amri hakkında özel açıklama gelmiştir. O, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın da naibi idi. Ondan önce de İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm ve İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın naibi olmuştur.” [11]

“Tenkih-ul Mekal”, “Kamus-ur Rical”, “Mu’cem-i Rical-il Hadis” vb. rical kitapları Osman b. Said hakkında aynı şeyleri yazmışlardır.

İmam Ali Naki (a.s)’ın Osman b. Said’i Kendisinin Güvendiği ve Emini Olarak Tanıtması

Şeyh Tusi, Ahmed b. İshak Kummi’den şöyle nakleder: “Bir gün İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın huzuruna gidip şöyle sordum: “Ey benim efendim, bazen huzurunuza çıkma saadeti nasip oluyor bana, bazen de olmuyor. Burada her zaman bu feyze ulaşamıyorum; peki ben kimin sözünü kabul edeyim, kimin peşinden gideyim?” İmam aleyhi’s-selâm bana şöyle buyurdular:

“Bu Ebu Amr (Osman b. Said) güvenilir ve emin birisidir. O size ne diyorsa benden taraf diyor, size neyi ulaştırırsa benden taraf ulaştırır.” [12]

Bu hadis, İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın Osman b. Said’e büyük bir güveni olduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu hadiste onun İmam aleyhi’s-selâm’ın söz ve buyruklarını halka iletmekle görevli olduğu da beyan olunmaktadır.

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Osman b. Said’i Övüp Methetmesi

İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın H. 354 yılında şehid olması üzerine Osman b. Said, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm tarafından naipliğe seçildi. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm da çeşitli sebeplerle halkın yanında onu tarif edip, övüyordu.

Bu konuda nakledilen Hadislerin bazılarını aşağıda zikrediyoruz:

1- Ahmed b. İshak şöyle diyor: “İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’ın vefatından sonra, bir gün İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzuruna vardım. İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’dan sorduğum soruyu ona da sordum, şöyle buyurdular: “Bu Ebu Amr (Osman b. Said) güvenilir ve emin birisidir. Hem önceki İmam’ın güvendiği, hem de benim yaşamımda ve ölümümde güvendiğim insandır. Size ne diyorsa benden taraf diyor ve size neyi ulaştırıyorsa benden taraf ulaştırıyor.” [13]

2- Ebu-l Abbas Ahmed b. Ali b. Nuh Sirafi kendi senediyle, Muhammed b. İsmail ve Ali b. Abdullah Hasaniyan’dan şöyle rivayet ediyor: “Samerra’da İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzuruna gitmiştik. Şiilerden bir grubun orada olduğunu gördük. Bu sırada İmam aleyhi’s-selâm’ın hizmetçisi “Bedr” gelerek, İmam aleyhi’s-selâm’a şöyle dedi: “Efendimiz, üstü başı tozlu-topraklı olan bir grup, evin önünde durmaktalar.” İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Onlar Yemen’deki Şiilerimizden bir gruptur...” Sonra hizmetçiye şöyle buyurdu: “Git, Osman b. Saidi bana getir.” Kısa bir müddet sonra Osman b. Said geldi. İmam aleyhi’s-selâm, ona şöyle buyurdu: “Ey Osman! Sen Allah’ın malını kaydetmekte benim eminimsin. Git, Yemenli bir kaç kişinin getirdiği malları teslim al.” Ravi şöyle diyor: “Biz orada bulunanlar şöyle dedik: “Efendimiz, Allah’a andolsun ki, biz Osman b. Said’i seçkin Şiilerden olarak tanıyoruz. Bu emriniz onun, sizin nezdinizdeki yerini daha da belirgin kıldı. Biz, onun, sizin naibiniz ve Allah’ın mallarını kaydetmede güvendiğiniz kimse olduğunu çok iyi biliyoruz.” İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Evet, ve şahid olun ki Osman b. Said Amri benim naibimdir. Oğlu Muhammed ise, benim oğlumun ve Mehdinizin naibidir.” [14]

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın, İmam Zaman (a.s)’ın İlk Naibini Tayin Etmesi

Şeyh Saduk şöyle diyor: “Cafer b. Muhammed b. Malik Fezzari Bezzaz; Ali b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. Muaviye b. Hakim, Hasan b. Eyyub b. Nuh gibi şahsiyetlerin bulunduğu bir grup Şii’den naklettiği uzun bir hadiste onların şöyle dediklerini nakleder: “Kendisinden sonraki İmam konusunu sormak için İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın huzuruna gitmiştik. Orada bizden başka 40 kişi daha vardı. Bu sırada Osman b. Said Amri kalkıp şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın oğlu, sizden, sizin daha iyi bildiğiniz bir şeyi sormak istiyoruz.” İmam aleyhi’s-selâm, “Ey Osman! Otur” dedi. Sonra “Kimse dışarıya çıkmasın” buyurarak öfkeli bir halde ayağa kalktı.

Sonra, “Ey Osman!” diye buyurdu. Osman ayağa kalkarak; “Buyurun Efendim.” Dedi. İmam aleyhi’s-selâm şöyle devam ettiler:

-Neden yanıma geldiğinizi söyleyeyim mi?

Orada olanlar da:

-Buyurun, ey Resulullah’ın evladı, dediler.

İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu:

-Benden sonraki İmam’ın kim olduğunu sormak için geldiniz.

Onlar da:

-Evet, ey Resulullah’ın oğlu, diye cevap verdiler.

Bu arada İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a çok benzeyen ay parçası gibi bir erkek çocuğu karşımızda gördük. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu:

-Benden sonra bu, sizin İmamınız ve benim halifemdir. Ona uyun ve dağılmayın; yoksa dininiz konusunda felakete uğrarsınız. Bilin ki, bugünden sonra, artık onu görmeyeceksiniz. Öyleyse, Osman b. Said ondan size ne getirirse kabul edin. O sizin İmamınızın naibidir. [15]

Osman b. Said’in Hz. Mehdi (a.s)’ın Doğumu İçin Yemek Vermekle Görevlendirilmesi

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya geldiği zaman, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm Osman b. Said’i çağırttı. Ona kurban kesmesini emretti. Şeyh Saduk bu konuyu şöyle beyan ediyor: Ebu Cafer Muhammed b. Osman Amri şöyle diyor:

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya geldiği zaman İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: “Osman b. Said’in peşine birisini gönderin.” Biri Osman b. Said’i çağırmaya gitti. O gelince, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular: 10 bin rıtl ekmek ve 10 bin rıtl et al ve onları dağıt (Ravi diyor ki: Zannediyorum, Beni Haşim’e dağıt diye, buyurdular) ve Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm dünyaya geldiği için birçok koyun kes.” [16]

Bu olay Osman b. Said’in İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın yanındaki mevkiini göstermektedir. Çünkü bir taraftan Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın doğumunun gizli kalması ve düşmanların doğumundan haberdar olmaması, öte yandan da bazı özel şahısların şüphe ve tereddütte kalmaması bundan haberi olması gerekiyordu. İşte böyle zor bir vazife Osman b. Said’in üzerine bırakılıyordu.

Osman b. Said’in, İmam Hasan Askeri (a.s)’dan Sonraki İmamı Bazı Özellikleri İle Tanıtması

Abdullah b. Cafer Himyeri şöyle diyor: Ben ve Şeyh Ebu Amr (Osman b. Said) Ahmed b. İshak’ın yanına gittik. Ahmed b. İshak, bana işaret edip Şeyhten İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’da sonraki İmamı sormamı istedi. Ben ona dedim ki:

“Ey Ebu Amr, ben şüphe etmediğim bir şey hakkında senden soru sormak istiyorum. Çünkü ben, dünyanın kıyametten 40 gün öncesine kadar hiçbir zaman hüccetsiz kalmayacağı inancındayım. O gün geldiğinde hüccet gidecek ve tövbe yolu kapanacaktır. [17] Ama ben yakinimin artmasını istiyorum. Hz. İbrahim aleyhi’s-selâm Rabbinden ona ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istedi. Allah Teala, “İman getirmedin mi?” diye buyurdu. O da iman getirmişim ama kalbimin mutmain olması için (senden bunu istedim) dedi.” [18]

Ahmed b. İshak sizin hakkınızda bana şu hadisi nakletmiştir ki: İmam Ali Naki aleyhi’s-selâm’dan, “Kiminle muamele edeyim? Dinin hükümlerini kimden öğreneyim? Kimin sözünü kabul edeyim?” diye sorduğumda İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular:

“Amri benim güvendiğim kimsedir; sana neyi naklederse benden naklediyor ve sana ne söylese benden taraf söylüyordur. Onu dinle ve ona itaat et. Çünkü o güvenilir ve emindir.”

Yine, Ahmed b. İshak bana nakletmiştir ki: Aynı soruyu İmam Hasan Asker aleyhi’s-selâm’dan sordum. O da şöyle buyurdu:

“Amri ve oğlu güvenilir kimselerdirler. Sana ne ulaştırsalar bendendir, ne söyleseler bendendir. Onları dinle ve onlara itaat et. Çünkü onlar güvenilir ve emindirler.”

İşte iki İmam aleyhi’s-selâm sizin hakkınızda bunları buyurmuşlar.

Bu sözlerim üzerine Ebu Amr secdeye düşüp Allah’a şükretti ve sevinç gözyaşları gözlerinden akmaya başladı. Sonra, sorunu sor” dedi. “Siz İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın halifesini gördünüz mü?” dedim

“Evet, Allah’a andolsun ki gördüm” diye cevap verdi: Sonra şöyle dedim:

“Bir mesele daha kaldı.” dedim. “Söyle” dedi. Ben de, “Onun adı nedir?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Bu soruyu sormanız size haramdır. Ben bunu kendimden söylemiyorum. Çünkü kendi tarafımdan bir şeyi helal ya da haram edemem. Bu, İmam’ın sözüdür. Çünkü bu konu Sultana (Abbası Halifesi Mütemid) şöyle ulaştırılmıştır: İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm çocuğu olmadan vefat etti; Bunun üzerine Onun mirası bölüştürüldü; hakkı olmayan şahıs (Cafer-i Kezzab) onu alıp yedi; ailesi dağıldı; kimse onlarla tanışmak ya da onlara bir şey ulaştırmaya cesaret edemez hale geldi. Onun ismi dillere düşerse takip ederler. Allah’tan korkun ve bu işten vazgeçin” [19]

Bu hadiste şu hususlar dikkat çekiyor: Şiiler düşmanın korkusundan İmam aleyhi’s-selâm’ın adını söyleyemiyorlar, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’dan kalan malları Cafer-i Kezzab sahipleniyor ve Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm bazı maslahatlardan dolayı görünmüyor. Ayrıca bu hadiste Osman b. Said’le ilgili üç önemli noktaya işaret edilmiştir:

a) Osman b. Said iki İmam aleyhi’s-selâm tarafından emin olarak tanıtılmıştır.

b) Osman b. Said’in çok mütevazı olduğu görülüyor. Çünkü iki İmamın ondan razı oluğunu duyunca şükür secdesine kapanıyor, sevinç gözyaşları döküyor ve asla kibire kapılmıyor.

c) İmam aleyhi’s-selâm’a itaat ettiğini ilan ediyor. Ravi, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın adını sorduğunda: “Haramdır. Ben bunu kendi yanımdan demiyorum. Çünkü ben bir şeyi helal ya da haram edemem. Bu İmam aleyhi’s-selâm’ın emridir.” diye cevap veriyor.

Belki de bu özelliklerinden dolayıdır ki, başka takvalı ve büyük insanlar olmasına rağmen, o, İmam aleyhi’s-selâm’ın naibi olma iftiharına ulaşmıştır.

Diğer bir hadiste şöyledir: Hamdan Kallasi şöyle diyor: “Amri’ye, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm vefat etti” dediğimde şöyle dedi:

“O vefat etti, ama aranızda birisi vardır ki o, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın halifesidir.” [20]

Osman b. Said: İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Naiplerinin Başkanı

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın yazdığı en uzun mektup, İshak b. İsmail Nişaburi’ye yazdığı mektuptur. Bu mektup değerli ahlaki öğütlerle doludur. Keşşi’ni rivayetine göre, Osman b. Said 11. İmam aleyhi’s-selâm’ın zamanından bu yana naiplerin başkanı idi. Yani Şiilerin naipleri vesilesiyle gönderdikleri paraların hepsi Osman b. Said’e teslim ediliyordu, o da bunları İmam aleyhi’s-selâm’a ulaştırıyordu. [21]

Mektubun bir yerinde şöyle yazılıdır: “Osman b. Said Amri’yi görmeden şehirden dışarı çıkma. Bizim de selamımızı ona ulaştır. O, emin ve güvenilirdir. Bize herkesten yakın olan odur. Çeşitli bölgelerden her ne kadar mal gelirse sonunda onun eline yetişir, o da bize ulaştırır.” [22]

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın, Osman b. Said’i, İmam Zaman (a.s)’ın Naibi Olarak Tanıtması

Şeyh Ubeydullah b. Abdullah Esedabadi “Mukanna” adlı kitabında şöyle yazıyor: “İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm, Ebu Muhammed Osman b. Said Amri’yi kendi zamanında Şiilerle kendisi arasında aracı olması için naip tayin etti. Ölümü yaklaştığı zaman, Osman b. Said’e, Şiileri toplamasını emretti. Şiiler toplandığı zaman, oğlu Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı kendi halifesi ve Ebu Muhammed Osman b. Said’i ise Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın naibi olarak tanıttı ve, “Kimin bir ihtiyacı olursa Osman b. Said’e başvursun; nasıl ki benim zamanımda da ona başvuruyordunuz” buyurdu ve ailesini ona emanet etti.”

Osman b. Said’in, İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Kefen ve Defin Merasimini Üstlenmesi

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm Hicri 260 yılının Rebiulevvel ayının 1. günü hastalandı. Hastalığı gün geçtikçe şiddetleniyordu. Sonunda Rebiul evvel ayının 8. günü, 28 yaşındayken dünyadan göçtü. [23]

İmam aleyhi’s-selâm tabii ölümle mi vefat etti, yoksa şehid mi oldu, bu konuda görüş ayrılığı vardır.

Hadisler ve tarihi kaynaklar, İmam aleyhi’s-selâm’ın şehid olduğunu göstermektedir. Bunu yeri geldiği zaman genişçe ele almak gerekir.

İmam aleyhi’s-selâm’ın şahadeti Samerra’da duyulduğunda, şehir mateme boğuldu. Halk cenaze merasimine katılmak için adeta yarışa girmişlerdi. O gün kıyamet kopmuş gibiydi. Beni Haşim, kadılar, katipler ve diğerleri cenaze merasimi için hazırlanmışlardı. [24]

Osman b. Said, İmam aleyhi’s-selâm’ın guslünde hazırdı. Kefen, hunut ve defin işlerini şahsen kendisi yapmıştır. [25]

Şeyh’in ibaresinden anlaşılan, Osman b. Said’in gusül vermediğidir. Çünkü o şöyle diyor: “İmam aleyhi’s-selâm’ın guslünde Osman b. Said de vardı.”

İmam aleyhi’s-selâm’ın guslünü kimin verdiği konusunda Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kendilerinin gusül verdiği ve Osman b. Said’in de orada bulunduğunu söyleyebiliriz.

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, aralarında Osman b. Said’in de bulunduğu bir grupla, babası aleyhi’s-selâm’ın cenazesine namaz kıldı. Cenaze odadan dışarı çıkarıldı ve halkın huzurunda namaz yeniden kılındı.

Osman b. Said ve Onun İmam Zaman (a.s) Tarafından Naip Olması

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm Osman b. Said’i, 260 Hicri yılında (Şiilerden 40 kişinin, ondan aleyhi’s-selâm sonra kimin İmam olacağı konusunun sorulacağı mecliste) onu İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın Naibi olarak tanıtmıştır. Aynı şekilde İmam Mehdi aleyhi’s-selâm, Osman b. Said’in vekaletini Kum heyetinin yanında işaret etmiş ve onları Osman b. Said’in yanına göndermişti. [26]

Hz. Mehdi (a.s)’ın Osman b. Said ve Oğluna Hitaben Gönderdiği Mektup

Birinci naip Osman b. Said ve oğlunun Hz. Mehdi’nin yanındaki değerli mevkiini anlamak için, onlara hitaben İmam’ın gönderdiği mektuplara bakmak yeterlidir sanıyorum. Şimdi bu mektuplardan bazı örnekler sunacağız.

1- Şeyh Sadık “Kemal-ud Din”de şöyle yazıyor: “Bu Mektup Osman b. Said ve oğlunun iftiharına, Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm tarafından yazılmıştır. Bu mektubu Saad b. Abdullah Eş’ari nakletmiştir. Şeyh Ebu Abdullah Cafer şöyle diyor: “Ben onu Saad b. Abdullah Eşari’nin hattıyla gördüm, mektup şöyledir.

2- Bu, Hz. Bakiyyetullah’dan, Osman b. Said-i Amrî ve oğlu Muhammed b. Osman’a gönderilen tevkidir. Sa’d b. Abdullah onu rivayet etmiştir. Şeyh Ebu Cafer mektubun Sa’d b. Abdullah’ın hattıyla kaydedildiğini söylemiştir. [27] Mektup şöyledir:

Allah Teala sizi kendi itaatine muvaffak, dininde sabit ve rızasına mesut kılsın.

Meysemî’nin [28] Muhtar’dan, onun Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın Cafer b. Ali’den başka halefi olmadığına dair iddialarıyla ilgili size verdiği haberler bana ulaştı, yazdığınız tüm şeyleri ve halkın onun hakkındaki sözlerini anladım.

Ben basiretten sonra körlükten, hidayetten sonra sapıklıktan ve fiillerin kötü sonucundan ve fitnelerden Allah’a sığınıyorum. Allah Teala buyuruyor ki: “Elif Lam Mim İnsanlar yalnızca iman ettik diyerek sınanmadan bırakılı verileceklerini mi sandılar.” (Ankebut/2)

Bu insanlar nasıl fitneye düşüyor, hayranlık içerisinde dolaşıp duruyor, sağa ve sola meylediyorlar? Bunlar dinden mi uzaklaşmışlar, yoksa tereddüde mi kapılmışlar, yoksa hakka karşı inat mı ediyorlar, yoksa doğru rivayetlerin ve sahih hadislerin getirdiği (açıkladığı) şeyden mi haberleri yoktur? Veya haberleri var da kendilerini bilmezliğe mi vuruyorlar?

Yeryüzünün, Allah’ın zahir veya gizli hüccetinden boş kalmayacağını bilmiyorlar mı?

Acaba Peygamber’den sonra İmamların birbirinin ardınca sırasıyla geldiğini ve İmametin Allah’ın emriyle önceki İmama (Hz. Hasan Askeri’ye) ulaştığını, o da önceki babalarının mevkisinde oturup halkı hakka ve doğru yola hidayet ettiğini bilmiyorlar mı?

O, aydınlatıcı bir nur, ışık saçan bir yıldız, parlayan bir aydı. Allah Teala kendi katında olanı onun için seçti (onu kendi rahmetine götürdü). O da babalarının tuttuğu yolu tuttu, kendisinden alınan ahd üzere onların ayaklarının yerine ayak bastı, o belirlenen bir ahd üzere kendi vasisini belirledi, Allah o vasiyi, bir müddete kadar kendi emriyle sakladı, kendi takdiri gereği iradesiyle onun yerini gizli tuttu. Onun mevkisi bizim aramızdadır, onun fazileti bizim içindir. Eğer Allah , ondan men ettiği şeyi ona izin verir ve gizli kalmasındaki hükmünü ondan kaldırırsa, hakkı en güzel biçimde, en açık delille ve en aşikar nişanesiyle onlara gösterir, zuhur ederek, hüccet ve delilini ikame eder. Ama Allah’ın takdiri mağlup olmaz, iradesi reddedilmez ve tevfikinden ileri geçilmez.

Öyleyse heva ve hevese uymayı terk etmelidirler, durdukları esas üzere durmalıdırlar; onlardan gizletilen şey hususunda araştırmaya kalkışmasınlar ki günaha düşerler; Allah’ın sırrını keşfetmeye koyulmasınlar ki pişman olurlar. Bilmelidirler ki, hak bizimledir ve bizim aramızdadır. Bizden başka bu sözü söyleyen yalancı ve iftiracıdır. Bizden başka bunu iddia eden sapık ve azgındır. Bizden bu cümleyle yetinsinler, tefsirini istemesinler bu kinayeye kanaat etsinler, açıklamasına gitmesinler. Allah’ın izniyle bu kinaye onlar için yeterlidir.

2- Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın kendi mübarek yazısıyla Osman b. Said-i Amri’nin eline ulaşan mektuplardan bir diğeri, gaybet konusunda her türlü şek ve şüpheyi silip atan, bizleri doğru yolda yürümeye, sağa sola sapmamaya davet eden mektuptur.

Allame Meclisi, “İhticac” kitabından, Şeyh Ebu Amr-i Amiri’den şöyle naklediyor: “İbn-i Ebi Ganim-i Kazvini ve Şiilerden bir grup, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın oğlu konusunda tartıştılar. İbn-i Ebi Ganim, İmam aleyhi’s-selâm’ın dünyadan göçtüğü ve evladı olmadığı görüşünde idi. Şiiler bu konuda bir mektup yazıp, Ebu Amr aracılığıyla Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’a gönderdiler.

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm, onların mektuplarının cevabını kendi mübarek el yazısıyla şöyle yazdılar:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun. Bize ve size yakin ruhunu lütfetsin. Bizi ve sizi kötü sondan ve kötü akıbetten korusun.

Bir grubun dinlerinde şüpheye düştükleri bize ulaştı. İmamları konusunda tereddüde düşmüşler. Bu haber bizi çok üzdü. Bizim bu üzüntümüz teessüfümüz, sizin içindir, kendimiz için değil. Çünkü Allah bizimledir ve O’ndan başkasına ihtiyacımız yoktur. Hak bizimledir. Kimsenin bizden uzaklaşması bizi yalnızlığa itmez. Biz Allah’ın yapıtlarıyız, diğer insanlarsa bizim varlığımızın bereketiyle meydana gelmişlerdir. Sizlere ne oluyor, dalalet vadisinde bocalayıp duruyorsunuz? Allah Tebarek ve Teala’nın şöyle buyurduğunu duymadınız mı? “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve içinizden olan Emir sahiplerine de.” [29]

Geçmiş İmamlar ve onların halefi hakkında size ulaşan hadislerden haberiniz yok mu? İmamlarınız için nasıl bir yazgının yazıldığını bilmiyor musunuz? Daha önce bunlar size ulaşmadı mı? Allah’ın sizin doğru yolu için ne gibi meşaleler yaktığını, sizin için nasıl sığınaklar öngördüğünü görmüyor musunuz? Ebu-l Beşer Adem’den, bir önceki İmama (İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’a) kadar ne zaman bir bayrak kaybolduysa, bir başka bayrak dikdi; ne zaman bir yıldız battıysa, yerine bir başkası doğdu.

Babamın vefat etmesiyle Allah’ın, kendi dinini batıl edeceğini ve kullarıyla arasındaki bağı keseceğini mi sandınız?! Hayır, hiçbir zaman böyle bir şey olmamıştır ve kıyamete kadar da olmayacaktır. Ve sonunda, hoşlanmasanız da, Allah’ın iradesi gerçekleşecektir.

Babam, babalarının yolunda yürüdü ve sonunda saadetli bir şekilde bu dünyadan göçtü. Ama onun ilmi bizim yanımızdadır, vasiyeti bizdedir, ahlakı ve halifeliği bizdedir. Zalimlerin dışında kimse bu makamda bizimle çekişmemiştir. Kafir ve mülhitlerin dışında bizden başka kimse bu iddiayı etmez.

Allah’ın (özel) iradesi olmasaydı -ki O’nun işi hiç bir zaman mağlup olmaz ve sırrı açığa çıkmaz- hakkımızı aşikâr eder, kalplerinizi aydınlatır, her türlü şek ve şüpheyi kalplerinizden silerdi. Ama O’nun istediği olacaktır. Her sürenin bir kitabı vardır. (Her şey Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.)

Öyleyse Allah’tan korkun, O’na teslim olun. İşleri bize bırakın, bize getirin ki, emir olunduğumuz şekilde, size emir verelim. Sizden gizlenen şeyin üzerini açmaya çalışmayın. Doğru yoldan sapıp eğri yola gitmeyin. Bize yönelişinizde Peygamber sallâ’llâhu aleyhi ve alih’in açık sünneti esası üzerine hareket edin, ifrat ve tefrite düşmeyin. Böylece ben sizin hayrınıza olanı söyledim. Allah bana ve size şahittir.

Sizin ıslah ve hidayetinize olan ilgimiz ve size olan muhabbetimiz olmasaydı, sizden yüz çevirir, vazifemiz olan sapmış azıtmış zalimlerle savaşırdık. Rabbiyle mücadele eden zalim tağut yersiz iddialar etmiş itaati farz olan İmamını inkar etmiştir. Halbuki ben de Peygamber-i Ekrem’e bir benzerlik vardır ve o ilahi örneğe güzel bir şekilde uymaktayım. Ama cahil, cehaletinin peşinden giderek uçuruma yuvarlandı. Kafirler çok yakında ölümsüz dünya kimin için olduğunu bilecekler. Allah bizi ve sizleri, rahmetiyle tehlikelerden, belalardan ve kötülüklerden korusun. O rahmetin sahibidir. İstediği her şeye gücü yeter. O, sizin ve bizim velimiz ve koruyucumuzdur. Allah’ın selam, rahmet ve bereketleri bütün vasilere ve müminlere olsun. [30]

Osman b. Said’in Yalancı Cafer’le Mücadeledeki Rolü

Bilindiği üzere Cafer, İmam Hadi aleyhi’s-selâm’ın oğlu ve İmam Askeri aleyhi’s-selâm’ın kardeşidir. İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şehid olduktan sonra -yalan yere- İmamlık iddiasında bulundu. O, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın görünürde şer’i bir varisi ve halifesi olmadığını görünce, fırsatı ganimet bilip İmamet ve Velayet makamına sahip olmak ve İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın mallarını ele geçirmek için harekete geçti.

Bunun için de, İmam aleyhi’s-selâm’ın şahadetinden sonra, halk cenazeyi evden çıkarmadan önce Cafer kapının önünde durup kardeşinin şahadeti dolayısıyla başsağlığı dileklerine, cevap veriyor ve kendisinin İmam’ın vasi ve varisi olduğunu iddia ediyordu.

Şiiler, yalancı Cafer’in, yalan yere İmamet iddiasında bulunduğunu, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın şer’i varisini inkar ettiğini, İmam aleyhi’s-selâm’dan geriye kalan mallara el koymaya çalıştığını ve Abbasilerin de onu desteklediğini görünce, Osman b. Said’in yanına gidip, Cafer olayının açıklığa kavuşturulması ve onun halkın inancını bozmasına müsaade edilmemesi, bunu için İmam-ı Zaman aleyhi’s-selâm’dan bir mektup getirip, onu rezil etmesini istediler.

Olay şundan ibaretti: Cafer, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın Şiilerinden birine bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu: “Kardeşimden sonra İmam benim. Helal- haram ilmi ve bütün ilimler benim yanımdadır.” Mektup o şahsın eline ulaşınca rahatsız olur ve onda yazılanlardan şüpheye düşüyor. Bu yüzden mektubu Ahmed b. İshak-ı Eş’ari’nin yanına götürüyor. Çünkü o, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın has ashabından ve yakın dostlarındandı. Meseleyi ona anlatıyor. Ahmed b. İshak da bu mektubu, kendi yazdığı mektubun içine koyup Osman b. Said’in vasıtasıyla İmam-ı Zaman aleyhi’s-selâm’a gönderiyor. İmam Ahmed b. İshak’a bir mektup yazıyor. Mektup çok sert bir dille yazılmış ve güçlü delillerle Cafer’in İmametini reddediyor. [31]

Bu mektubun bir kısmını Tabersi’nin el- İhticac’ından naklediyoruz:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah seni doğru yolda payidar kılsın. Göndermiş olduğun mektubun ve içine koyduğun öteki mektup bana ulaştı. İçindeki bazı yanlışlara rağmen mektubun tüm içeriğinden haberdar oldum. Eğer ona dikkatle baksaydın benim anladığım şeyi sen de anlardın.

Allah’a yalan isnat edip, İmamet iddiasında bulunan o fasid (Cafer-i Kezzab), bilmiyorum neyine güvenerek bu işe yeltendi? Eğer fıkıh ve dinin hükümlerindeki bilgisine güveniyorsa, Allah’a and olsun o, helal ile haramı birbirinden ayıramaz ve doğruyla yanlış arasındaki farkı bilemez. Eğer ilmiyle övünüyorsa, gerçek şu ki o, hakla batılı, muhkem ayetlerle müteşabih ayetleri birbirlerinden ayıramaz. O, namazın vakitleri ve erkanını dahi bilmez. Eğer takvasına güveniyorsa, Allah şahittir, sihirbazlığı öğrenmek için 40 gün namazını terk etti. Bunu belki siz de biliyorsunuz. Onun şarap kaplarını herkes görmüştür.”

Bütün bunların yanı sıra onun Allah’ın emir ve yasaklarına isyanı herkesin bildiği bir şeydir. İddiası mucizeyi gerektirmektedir. Mucizesini getirip göstersin. Hücceti varsa getirsin; delili varsa söylesin.” [32]

Osman b. Said’in Faaliyetlerinin Merkezi: Bağdat

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm dünyadan göçtükten sonra, ilk naip, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın emriyle Bağdat’a gitti. Bağdat, düşmanın gözünden uzaktı ve Samerra’daki baskı orada yoktu. Osman b. Said, üzerine düşen ağır vazifeyi orada en güzel şekliyle yerine getirebilirdi.

Osman b. Said’in Naipliğinin Halkın İçinde Sabitleşmesi

Osman b. Said’in, ömrünü ihlaslı bir şekilde 10. ve 11. İmam’a hizmet ile geçirmesi ve her iki İmam’ın nezdinde yüksek bir mevkiye sahip olması, onun naiplik ve doğruluğunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Özellikle, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın mübarek ömürlerinin son günlerinde Osman b. Said’in İmam aleyhi’s-selâm’ın bakıcılığını yapmış, guslünde bulunmuş ve İmam aleyhi’s-selâm’ı kefenleyip defnetmiş olması onun Ehl-i Beyt yanındaki yüksek mevkisinin bir ifadesi sayılırdı. Onun bu seçkin konumu, has Şiilerin, ona itaat edip, emirlerini yerine getirmelerine sebep olmuştu. Ama, Şiilerin geneli Osman b. Said’in konumundan haberleri yoktu ve İmam aleyhi’s-selâm’ın gaybetinden sonra kime başvuracaklarını bilmiyorlardı. Öte yandan, devlet ve bazı fırsatçılar, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın halifesi olmadığı yolunda propaganda yapmışlardı. Bu nedenlerden dolayı Şiiler Osman b. Said’e humus vermekten çekiniyorlardı. Şiiler, 12. İmam aleyhi’s-selâm’ın naibi olduğunu ispatlaması için keramet istiyorlardı. Bu nedenle Osman b. Said, bazı zamanlar İmam aleyhi’s-selâm’ın vasıtasıyla kerametler gösteriyordu. Bu şekilde İmam aleyhi’s-selâm’ın naibi olduğunu ispat ediyordu. Bu konuda bazı kıssalar da nakledilmiştir. Örneğin:

1- Şeyh Saduk, “Kemal-ud Din” adlı eserinde şöyle yazıyor:

“Muhammd b. Ali Esved (r.a) diyor ki: Bir gün kadının biri bana bir kumaş verdi ve şöyle dedi:

-Bunu Osman b. Said’e ver.

Ben o kumaşı diğer birçok kumaşla birlikte Osman b. Said’e vermek üzere Bağdat’a götürdüm. Bağdat’a ulaştığımda Osman b. Said onları Muhammed b. Abbas-ı Kummi’ye vermemi söyledi. Ben de o kadının verdiği kumaş dışında hepsini ona verdim.

Bir müddet sonra Osman b. Said bana haber yollayarak yaşlı kadının verdiği kumaşı istedi. Bunun üzerine, o kadının da İmam malı olarak bana bir kumaş verdiğini hatırladım. Onu aradım, ama bulamadım. Osman b. Said bana şöyle dedi:

-Üzülme onu yakında bulacaksın.

Sonra onu buldum. Oysa yanımdaki malların listesi Osman b. Saidi’de yoktu.”

2- Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar şöyle diyor: “Babam, Allah’ın rahmetine kavuştuğu zaman bana bir miktar mal verdi ve bir alamet belirledi. Bu alametten Allah-u Teala’dan başka kimsenin haberi yoktu. Sonra: “Kim bu alameti söylerse malı ona verirsin.” dedi.

Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar daha sonra şöyle diyor: “Bağdat’a gittim ve “Han” mahallesinde bir eve yerleştim. İkinci gün biri gelip kapıyı çaldı. Hizmetçiye: “Git bak kimdir” dedim. Hizmetçi de, “Kapının önünde yaşlı birisi var” dedi. Ben o yaşlı adama: “Buyurun, içeri gelin” dedim. O da gelip oturdu ve şöyle dedi:

-Ben Amri’yim (Osman b. Said). Yanında olan mallar şunlardır. Onları bana teslim et.

Babamın söylemiş olduğu alameti de söyledi. Ben de malları ona teslim ettim.” [33]

Birinci Naibin Vefatı

Osman b. Said, İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’dan sonra H. 264 ya da 265 yılında Bağdat’ta vefat etti ve mübarek naaşı orada toprağa verildi. Kabri bugüne kadar önemli ziyaret yerlerinden birisi olmuştur. [34]

Hz. Mehdi (a.s)’ın Birinci Naip İçin Başsağlığı Mektubu Göndermesi

Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın birinci naibi dünyadan göçtükten sonra, Şiiler büyük bir üzüntüye boğuldular. İmam aleyhi’s-selâm da çok mahzun olmuş ve Osman b. Said’in oğlu Muhammed b. Osman’a bir başsağlığı mektubu göndermişti. İmam aleyhi’s-selâm bu mektubunda, vazifesini eksiksiz yerine getirdiğinden dolayı Osman b. Said’den tam anlamıyla razı olduğunu belirtip, onun için Allah’tan af ve mağfiret diliyordu. Ayrıca onun olmayışından yalnızlık hissettiğini ve oğlunu onun yerine naip seçtiğini buyuruyordu. Mektubun bir yerinde İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurmaktadır:

“Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz. Allah’ın emrine teslim ve ilahi kazaya razıyız. Baban saadetli bir şekilde yaşadı ve güzel bir şekilde dünyadan göçtü. Allah ona rahmet etsin. Onu kendi dost ve velilerinin içine katsın. O her zaman onların yolunda çaba gösterdi ve kendisini Allah’a yaklaştıracak şeyler için çok çalıştı. Allah-u Teala onun yüzünü ak etsin ve hatalarını bağışlasın.”

Diğer bir bölümünde şöyle buyuruyor:

“Allah sana büyük mükafat ve güzel sabır versin. Biz ve siz bu olaydan dolayı gamlı ve üzgünüz. Onun ayrılığından dolayı siz ve biz hüzne boğulduk. Allah onu sevindirsin. Ne mutlu ona ki, Allah ona senin gibi bir evlat vermiştir. Sen onun yerine geçecek, vazifesini üstleneceksin. Allah’tan onun için rahmet ve mağfiret dile.” [35]

Bu mektuplara dikkat eden, onun Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın yanındaki makamının ne kadar yüce olduğunu anlar.

Birinci Naibin Naklettiği Hadislerden Bir Kaçı

Osman b. Said’in naiplik süresinin çok az oluşu ve beş yıldan fazla sürmemesi, yine o dönemdeki siyasi ve içtimai durumlar ve gaybet döneminin ilk zamanlarının özellikleri göz önünde tutulursa, zamanının çoğunu bir yandan Şiileri İmam aleyhi’s-selâm’ın gizli yaşadığına inandırmaya, öte yandan düşmanları ve hükümet memurlarını İmam aleyhi’s-selâm’ı takip etmekten ümitlerini kesip caydırmaya çalışmakla geçirdiğinden fazla hadis nakletme fırsatı bulamamıştır. Bu yüzden onun vasıtasıyla ulaşan tevki ve hadisler azdır. Burada Birinci Naipten nakledilen bazı hadisler ve olaylara değinmekte yarar görüyoruz:

1- Muhammed b. İbrahim b. İshak, Ebu Ali b. Hammam’dan nakleder: Muhammed b. Osman-ı Amri’den (İkinci Naip) duydum, şöyle diyordu: Babamdan duydum, diyordu ki: Ben İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın yanındaydım, İmam aleyhi’s-selâm’a babalarından rivayet edilen şu hadisi sordular: “Yeryüzü kıyamete kadar asla Allah’ın, halkın üzerine olan hüccetinden boş kalmaz. Şüphesiz ki zamanın İmamını tanımadan ölen, cahiliye ölümüyle, (yani şirk ve küfür üzerine) ölmüş olur.” İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu:

-Günün aydınlığı nasıl haksa bu hadis de haktır.

İmam aleyhi’s-selâm’a şöyle denildi:

Ey Peygamber’in oğlu! Sizden sonraki hüccet ve İmam kimdir?

İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu:

-Oğlum Muhammed benden sonraki İmam ve hüccettir. Kim onu tanımadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüş olur. Bilin! Onun gaybeti olacaktır. Cahiller bu konuda şaşkına dönecek, batılın peşinden gidenler helak olacaktır. Onun zuhuru için zaman belirleyenler yalan söylerler. Sonra o kıyam edecektir. Başının üstündeki beyaz bayrakların, Kufe’nin yüksekliklerinde (Necef’te) hareket ettiğini görür gibiyim.” [36]

2- İshak b. Yakup şöyle diyor: Osman b. Said’in (Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ın birinci naibi) şöyle dediğini duydum: “Iraklılardan biri yanıma geldi. İmam aleyhi’s-selâm için bir miktar mal getirmişti. İmam aleyhi’s-selâm onu geri verip şöyle buyurdu: “Amca oğlunun hakkı olan 400 dirhemi ayır.” Adam çok şaşırdı. Mallarının hesabını yeniden gözden geçirdiğinde, amcasının oğluna ait olan ektiği tarladan ona düşen payın bir miktarını vermiş, bir miktarını henüz vermemiş olduğu anlaşıldı. Sonra biraz daha dikkatli hesap yaptığında onun tarladan düşen payının, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm’ın buyurduğu gibi 400 dirhem olduğunu gördü. Sonra bu miktarı ayırıp geri kalanı teslim etti. İmam Mehdi aleyhi’s-selâm da kabul etti.” [37]

3- Zuhri şöyle diyor: “Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı çok aradım ve bu yolda epey mal harcadım. Sonra Osman b. Said’e gittim. Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı görmek için onun yanında kalıp hizmetçiliğini yapmaya başladım.

Birgün Hz. Mehdi aleyhi’s-selâm’ı sordum ona. “Ona ulaşamazsın” dedi. Ben ısrarla İmam aleyhi’s-selâm ’ı görmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine “Yarın sabah gel” dedi. Ertesi gün sabahleyin yanına gittiğimde yanında güzel yüzlü, güzel kokulu tüccarlar kıyafetinde bir genci gördüm. Osman b. Said’in yanına yaklaştım. Ama o, işaretle gence doğru dönmemi söyledi. Ben de o gence doğru dönüp kendisinden bazı sorular sordum. Ne sorduysam cevap verdi. Sonra eve girmek için kalkıp gitti. Osman b. Said bana, “ Eğer başka bir şey sormak istiyorsan sor. Çünkü bundan sonra artık onu görmeyeceksin.” dedi. Ben de soru sormak için peşinden gittim. Ama o dinlemedi; eve girdi. Ama eve girerken şu iki cümleyi söyledi:

“Melundur, melundur, yatsı [38] namazını, yıldızların ok gibi geçtiği zamana kadar geciktiren. Melundur, melundur sabah namazını, yıldızların kaybolduğu zamana kadar geciktiren. “Sonra içeri girdi.” [39]


[1] - Sefinet-ul Bihar, c. 6, s. 145-146

[2] - Bihar-ul Envar, c. 102, s. 292

[3] - el-Gaybet, s. 354

[4] - a.g.e, s. 354

[5] - a.g.e, s. 354.

[6] - el-Gaybet, s. 414.

[7] - Rical-ul Tusi, Bab-ul Ayn, No 36, s. 420.

[8] - a.g.e. No: 26, s. 434.

[9] - a.g.e. Bab-ul Mim, No: 101, s. 509.

[10] - Ricalu İbn-i Davud, 1. Kısım, Bab-ul Ayn, No: 99, s. 133.

[11] - Rical-us Seyyid Bahr-ul Ulum (el-Fevaid-ul Ricaliyye diye de tanınmaktadır), c. 4, s. 127.

[12] - el-Gaybet, s. 354, 315. Hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 344.

[13] - el-Gaybet, s 354, Hadis: 315.

[14] - el-Gaybet, s 355, Hadis: 317; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 345.

[15] - el-Gaybet, s 357, Hadis: 319.

[16] - Kemal-ud Din, c. 2, Bab: 42, Hadis: 6, s. 430.

[17] - En’am/158.

[18] - Bakara/260.

[19] - Usul-ul Kafi, c. 2, s. 120, 1. Hadis.

[20] - Usul-ul Kafi, c. 2, 4. Hadis, s. 122.

[21] - Tarih-i Siyasiy-i Gaybet-i İmam-ı Devazdehum, s. 149.

[22] - İhtiyar-u Marifet-ir Rical(Rical-i Keşşi), c. 2, s. 844, No: 1088; Bihar-ul Envar, c. 50, s. 323.

[23] - el-İrşad, s. 345; Menakıb, c. 3, s. 525.

[24] - Kemal-ud Din, c. 1, s. 43.

[25] - el-Gaybet, s. 356, 318. Hadis.

[26] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 476, 26. Hadis.

[27] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 510. Bihar-ul Envar, c. 53,s. 190.

[28] - Meysemî’nin kim olduğu hakkında ihtilaf vardır. Eğer Muhammed b. Hasan b. Ziyad-i Meysemi olursa, bu adam Hz. Rıza’nın ashabından, güvenilir bir şahıstır. Ama Ahmed b. Meysemi olursa Necaşî onun vakıfi olduğunu, yani İmam Musa b. Cafer’in İmametinde tavakkuf ettiğini söylemiştir. Her halukârda naklettiği hadislere güvenilebilir. Şia’nın büyük mütekellimlerinden olan Ali b. İsmail b. Şuayb b. Meysem b. Yahya Tammar da olabilir. Muhtar’ın da kim olduğunda ihtilaf vardır. Fazla bilgi için şu kitaplara müracaat edebilir: Cami-ur Ruvat, c. 2, s. 452; Vesail-üş Şia, c. 20, s. 390.

[29] - Nisa/53.

[30] - Bihar-ul Envar, c. 53, Bab-u Tevkiat, 9. hadis, s. 178; el-Gaybet, s. 285; el-İhticac, c.2, s.466.

[31] - Tarih-i Samerra, c.2, s.253, İhticac (Tabersi), c.2, s. 468.

[32] - Tabersi, el- İhticac, c.2, s.468.

[33] - Keşşi, İhtiyaru Marifet-ir Rical, c. 2, s. 813

[34] - Tarih-i Samerra, c. 3, s. 318.

[35] - el Gaybet, s. 361, 324. hadis; Kemal-ud Din, c. 2, s. 510, 41. hadis; Bab-u Tevkit. Bihar-ul Envar, c. 51, s. 347 ve c. 51, s. 347; el-Haraic, c. 3, s. 112; Müntehab-ul Envar-il Muziyye, s. 128.

[36] - Kemal-ud Din, c. 2, s. 81, 9. hadis; Bihar-ul Envar, c. 51, s. 160, 7. hadis; Vesail uş Şia, c. 16, Bab. 33, s. 247.

[37] - Biharu-ul Envar, c. 51, s. 326, 45. hadis; Tarih-i Samerra, c. 3, s. 321 el-Gaybet, s. 271, 236. hadis.

[38] - Mehdi-yi Mev’ud, s. 738 ve el-Gaybet, s. 271.

[39] - el-Gaybet, s. 271; Bihar -ul Envar, c.52, s. 15, 13, hadis.