Gerekli Fikri Ortamın Oluşması

İnsanlar arasında bunca ihtilaf sebepleri ve farklı inançlar olmasına rağmen tüm dünyanın bir hükümet tarafından idare edilmesi ve dünyadaki tüm güçlerin Hz. Mehdi’nin (a.s) devletinin eline geçmesi imkansız mıdır? Dünyanın genel durumu, beşerin akıl, idrak ve ilmi bu aşamada olduğu müddetçe elbette ki cihanşumul bir hükümet kurmak muhal bir şeydir. Ama bilindiği gibi insanoğlunun düşünce medeniyet ve bilgi düzeyi geçen asırlarda olduğu şekliyle yerinde saymamış sürekli bir ilerleme kaydetmiş ve bu aşamaya gelmiş; şu andaki düzeyde de kalmayacaktır. Kesin olarak söylemek gerekir ki beşerin ilmi düzeyi günden güne ilerlemektedir ve gelecektede düşünce, medeniyet ve sosyal çıkarları kavrama bağlamında en yüce düzeye varacaktır.

Bilindiği gibi bencillik ve menfaatcilik insanoğlunun tabii ve fıtrıˆ duygusudur, onu iş ve güce iten en büyük güç ve etken de bu kemale ulaşma isteği, saadet temini ve menfaat elde etme duygusudur. Her ferd kendi çıkarları için çalışmakta, bu yoldaki engelleri ortadan kaldırmak istemektedir; bu arada başkalarının menfaatini gözetme istememektedir. İnsan kendi menfaatlerini korumanın yolunu başkalarının menfaatini gözetmeden geçtiği görürse o zaman başkalarının menfaatlerini de gözetir ve kendi menfaatlerinin bir kısmını onlara feda etmeyi göze alır.

İnsanın mutlak bencillikten kurtulup başkalarının menfaatlerini de gözettiği ilk aşama evliliktir. Zira eşlerden herbiri diğerine muhtaç olduğunu anlamış ve bu yüzden de birleşmişlerdir. Bu ilişkinin devamı için de bencilliklerini azaltmak ve karşılıklı menfaatlerini gözetlemek zorundadırlar. Kadın ve erkeğin evliliğiyle aile kurumu vücuda gelmektedir. Hakikatte aile fertlerinden her biri sadece kendi saadet ve kemalini elde etmek istemektedir. Ama kendi saadetinin aile fertlerinin saadetine bağlı olduğunu görünce onların saadetini de istemekte ve böylece karşılıklı bir yardımlaşma içine girmektedir.

İkinci aşamada insan daha geniş bir topluluk oluşturarak onların müşterek çıkarlar uğruna şahsi çıkarılarından göz yummayı öğrenmiştir. Akrabalık bölgeleri mihveri üzerine kurulu kabileler bunun bir örneğidir. Bir kabile ferdi, aynı kabileye mansup fertlerinin menfaatlerini de gözetmeyi kabullenmiştir.

Bu sürecin devamında ve özellikle kendini savunmanın oluşturduğu zaruretler gereği daha büyük topluluklar oluştu ve millet ve ülkeler meydana geldi.

İnsanoğlunun düşüncesi şu anda bir ülkeyi bir aile sayacak dereceye ulaşmış bulunmaktadır. O, ülkesinin fertlerini ailesinin fertleri saymaktadır. Kamuoyunun mallarını ve o ülkenin zenginlik kaynaklarını o ülke bireylerinin malı bilmektedir. Bu ülkenin ilerlemesinden kıvanç duymaktadır. Dil, soy, şehir ve köy farklılıklarını görmezlikten gelmektedir. Kendi saadetini ülke halkının saadetinde görmektedir. Şüphesiz ki ülke fertleri arasındaki ilişkiler her ne kadar güçlenir ve ihtilaflar azalırsa o ülkenin ilerleme ve kalkınması da o kadar hızlanacaktır. Beşerin bugünkü medeniyet ve ilerleme seviyesi kolayca elde edilmemiştir, asırlar boyu ve binlerce tecrübe sonunda böyle bir aşamaya ulaşabilmiştir.

İnsan düşüncesi binlerce yıl boyunca çeşitli olaylar sebebiyle böylesi yüce bir aşamaya gelebilmiştir. O artık mutlak bencillik ve dargörüşlülükten geçmişe oranla biraz daha uzaklaşmış, ama henüz yeterli seviyeye gelememiştir. Dolayısıyla bu kadarıyla da yetinmeyecektir. Şu anda ilim ve sanayi alanındaki gelişmeler sebebiyle dünya ülkeleri arasında sıkı bir irtibat ve ilişki kurulmuş durumdadır. Eskiden aylar boyunca katedilen mesafeler bugün birkaç saat veya dakikada katedilmektedir. İnsanların birbirinden uzaklaştıran mesafeler oldukça kısaltılmış ve ilişkiler kolaylaştırılmıştır, iletişim ve propaganda araçları kültürleri birbirine yakınlaştırmaktadır. Böylece çeşitli sesini ülkelerin durumu ve olayları birbiriyle ilişkili hale gelmiştir. Şu anda insanlar artık ülke kapılarının kapatılıp inziva halinde yaşanılmayacağını anlamış durumdadır. Bir ülke topluluğunun tek başına kendi ülke fertlerinin saadetini temin edemeyeceği anlaşılmıştır. Bu yüzden her ülke kendi topluluğunu ilişkiler yönünden daha da güçlendirmeye çalışmaktadır.

Bu istek bazen "federatif Cumhuriyetler birliği" şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bazen bloklar şeklinde tecessüm etmekte bazen "İslami devletler birliği" şeklinde, bazen de daha başka tasnifler şeklinde tezahur etmekte boy göstermektedir. Bütün bu ve benzeri birlikler beşerin fikri gelişiminin bir nişanesidir.

Bugün insanoğlu bu birlikleri genişletmeye çalışmakta ve böylece uluslararası buhranları halletmek ve yeryüzü sakinlerinin refahını sağlamak istemektedir.

Bazı bilim adamlarına göre beşerin günümüzdeki yayılmacılığı, genel bir inkılabın ön hazırlığıdır. İnsanlık dünyası çok geçmeden bu topluluk ve birliklerin de dünyanın korkunç buhranlarını halledemeyeceğini anlayacaktır. Bu birlikler bir sorunu halledemediği gibi sürtüşmeler sebebiyle sorunları daha da kompleks hale getirecektir.

Günümüz insanı tecrübe ve deney halindedir. Bu topluluklar vasıtasıyla da bencillik ve egoistliğini mümkün derecede ikna etmeye çalışmaktadır. Ama çok geçmeden bencillik ve dargörüşlülük duygusuyla insanın saadetinin temin edilemeyeceğini anlayacak, yeryüzü muhitiyle, aile muhiti arasında hiç bir farkın olmadığını ve yeryüzü sakinlerinin bir aile konumunda olduğunu da anlayacak kendi mutluluğunu diğerlerinin dertlerini çözmekte olduğunun şuuruna varacak ve işte o zaman dünya insanları kalp ve fikirleiryle insanlar tek bir gövde mısalı mutluluk ve saadetinin birbirine bağlı olduğunun gerçeğini anlayacaklardır.

İnsanoğlu ihtilaf sebebi olan sınırlı temeller üzere kurulu kanun ve kararların dünyanın düzeni için yetersiz olduğunu bilecektir. Uluslararası toplulukların teşkili ve insan haklarının yazılması da insanların fikri tekamülü, bilinçlenmesi ve büyük fikirlerin doğuşu için bir ön hazırlıktır. Gerçi bunlar da bazı süpergüçlerin nüfuzu sebebiyle tam uygulayamadılar ve ihtilaf sebebi olan sistemlerin üstesinden gelinemedi, ama bu tür fikirler sebebiyle insanoğlu için parlak bir gelecek öngörülebilir.

Dünyanın genel durum ve olaylarına bakarak yakın bir gelecekte insanoğlunun oldukça hassas bir yol kavşağına geleceğini tahmin etmek mümkündür. Bu yol kavşağı sadece maddecilik ya da halis tevhiddir. Yani insanoğlu ya bütünüyle madde ve maddeciliğe teslim olup ilahi hükümleri terkedecektir ya da Allah’ın hükümlerine teslim olarak dünyadaki tüm buhranları ilahi kanunlarla halletmeye çalışacaktır. Ama kesin olarak denilebilir ki beşerin dini ve ilahi yaratılışı değiştirilemeyeceğine göre, ilahi dinlerin ve özellikle de İslam’ın dediği gibi Allah’ın hizbi sonunda galib gelecektir. Dünya hükümeti ve iktidar, salih ve layık insanların eline geçecektir. Büyük insanlık topluluğu insani faziletler, güzel ahlak ve doğru inançlar üzere kurulacaktır. Tüm yalancı tanrılar ve bağnazlıklar ortadan kalkacaktır. Tüm evren bir olan Allah karşısında teslim olacaktır. Böylece Kuran ve Peygamber’in (s.a.a) davetine icabet edecektir.

Evet Kuran-ı Kerim, Ehl-i kitab olanlara şöyle bir teklifte bulunmaktadır: "Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda müşterek (olacak) bir kelimeye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim". (Al-i İmran/64)

Kuran-ı Kerim bu cihanşumul inkılab programının salahiyetli ve layık insanlar eliyle gerçekleşeceğini söylemektedir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) de şöyle buyurmuştur: Beşerin dağınık görüşlerini, inançlarını ve çeşitli fikirlerini bir yerde ve bir hedefe doğru merkezleştiren, insanların aklını kamil kılıp uyandıran, düşmanlık ve ihtilaf sebeblerini ortadan kaldıran ve dünyada sulh ve sefa yaratan, fevkalade ve layık insan İslam Peygamberi’nin soyundan olan vaat edilmiş Hz. Mehdi’dir."

Hz. İmam Ebu Cafer (a.s) de buyurmuştur ki: "Kâimimiz kıyam edince kulların başına elini sürecek ve onların dağınık fikirlerini bir yere toplayacaktır. Onları bir hedefe doğru yöneltecek ve onlarda beğenilmiş ahlakı kemal haddine ulaştıracaktır." [1]

Hz. Ali b. Ebi Talib (a.s) de şöyle buyuruyor: "Kâimimiz kıyam edince insanların kalbindeki düşmanlık ve ihtilaf sebeblerini kökten kazıyacaktır. Böylece genel bir asayiş ve emniyet meydana gelecektir." [2]

Hz. İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: "Kâimimiz kıyam edince yeryüzünün tüm maden ve hazineleri ile halka ait her şey onun eline geçecektir." [3]


[1] - Bihar-ul Envar, c.52, s.336.

[2] - Bihar-ul Envar, c.52, s.316.

[3] - Bihar-ul Envar, c.52, s.351.