GERİ | İNDEKS | İLERİ |
351- Dünya sana hile yapmamıştır; fakat, sen onun hilesine kanmışsındır. /9655
352ـ ما لَكَ وَما إنْ أدْرَكْتَهُ شَغَلَكَ بِصَلاحِهِ عَن الإستِمتاعِ بِهِ، وَإنْ تَمَتَّعْتَ بِهِ نَغَّصَهُ عَلَيكَ ظَفَرُ المَوتِ بِكَ/ 9683.
352- Ne oluyor sana? Ele geçirdiğinde düzeltmeye çalışmak yerine, faydalanmak arzusuyla daha nereye kadar dünyayla oyalanıp duracaksın? Halbuki ondan faydalandığın sırada ölümün galip gelişi, faydalanmak istediğin şeyi karanlığa bürüyecektir. /9683
353ـ مَا الْمَغْرُورُ الَّذي ظَفِرَ مِنَ الدُّنيا بِأدْنى سُهْمَتِهِ كَالآخَرِ الَّذي ظَفِرَ مِنَ الآخِرَةِ بِأعْلى هِمَّتِهِ/ 9686.
353- Pek az çabayla dünyayı kazanan mağrur kimse, tüm çabasıyla ahireti kazanan kimse gibi değildir. /9686
354ـ ما أقْرَبَ الدُّنيا مِنَ الذَّهابِ، وَالشَّيْبَ مِنَ الشَّبابِ، والشَّكَّ مِنَ الاِرتيابِ/ 9689.
354- Dünya gitmeye, gençlik yaşlılığa ve tereddüt şüpheye ne kadar da yakındır! /9689
355ـ مَرارَةُ الدُّنيا حَلاوَةُ الآخِرَةِ/ 9793.
355- Dünyanın acısı ahiretin tatlısıdır. /9793
356ـ مُصاحِبُ الدُّنيا هَدَفُ النَّوائبِ وَالغِيَرِ/ 9793.
356- Dünyanın dostu, musibet ve hadiselerin hedefidir. /9798
357ـ مَثَلُ الدُّنيا كَظِلِّكَ، إنْ وَقَفْتَ وَقَفَ، وَإنْ طَلَبْتَهُ بَعُدَ/ 9818.
357- Dünya senin gölgene benzer; sen durursan o da durur, yaklaşmak istersen uzaklaşır. /9818
358ـ مَثَلُ الدُّنيا كَمَثلِ الحَيَّةِ، لَيِّنٌ مَسُّها، والسَّمُّ القاتِلُ في جَوفِها، يَهْوي إلَيْهَا الغِرُّ الجاهِلُ، وَيَحْذَرُهَا اللَّبِيبُ العاقلُ/ 9834.
358- Dünya yılana benzer; dokunuşu yumuşaktır ama içinde öldürücü zehir taşır. Aldanan cahil ona doğru heves eder; aklıselim ise ondan korkar, çekinir. /9834
359ـ مَتاعُ الدُّنيا حُطامٌ مُوبِئٌ، فَتَجَنَّبُوا مَرْعاةً، قُلْعَتُها أحْظى مِنْ طُمَأنِينَتِها، وَبُلْغَتُها أزْكى مِنْ ثَرْوَتِها/ 9851.
359- Dünya malı, vebaya bürünmüş kuru ot yığınıdır. O halde kaçının o otlaktan. Zira oradan göç etmek, gönül rahatlığıyla orada konaklamaktan daha kazançlıdır; onunla yetinmek ise servetinden daha temizdir. /9851
360ـ هَلَكَ مَنِ اسْتَنامَ إلى الدُّنيا، وَأمْهَرَها دينَهُ فَهُوَ حَيْثُما مالَتْ مالَ إلَيْها، قَدِ اتَّخَذَها هَمَّهُ وَمَعْبُودَهُ/ 10033.
360- Dünyaya bel bağlayan helak olmuş, dinini ona mihir kılmıştır; dünya nereye meylederse o da oraya meyleder. Doğrusu böyle bir kimse, dünyayı kendine keder edinmiş, mâbut kılmıştır. /10033
361ـ هَوِّنْ عَلَيْكَ فَإنِّ الأمْرَ قَريبٌ، وَالاِصْطِحابَ قَليلٌ، وَالمُقامَ يَسيرٌ/ 10039.
361- (Dünyayı) hafife al; zira ölüm yakın, onunla olan dostluk kısa ve oradaki ikâmet pek azdır. /10039
362ـ هِيَ الصَّدُودُ العَنُودُ، وَالحَيُودُ المَيُودُ، وَالخَدُوعُ الكَنُودُ/ 10046.
362- Dünya (halkı ahiretten) çokça alıkoyan, kaskatı düşman kesilen, (haktan bâtıla) pek meyleden, pek mütekebbir, pek aldatıcı ve pek nankördür. /10046
363ـ هَلَكَ الفَرِحُونَ بِالدُّنيا يَوْمَ القِيامَةِ، وَنَجا المَحْزُونُونَ بِها/ 10048.
363- Dünyayla hoşnut olanlar kıyamet günü helak olacaklar, onunla hüzünlenenler ise kurtuluşa ereceklerdir. /10048
364ـ لا تَرْغَبْ فِي كُلِّ ما يَفْنى وَيَذْهَبُ، فَكَفى بِذلِكَ مَضَرَّةً/ 10195.
364- Yok olucu ve geçici şeylere rağbet etme; zira, ziyan için bu yeter. /10195
365ـ لا تَرْغَبْ فِي الدُّنيا فَتَخْسَرَ آخِرَتَكَ/ 10213.
365- Dünya hususunda rağbetli olma, yoksa ahiret hususunda zarar edersin. /10213
366ـ لا تَرغَبْ فيما يَفْنى، وَخُذْ مِنَ الفَناءِ لِلْبَقاءِ/ 10253.
366- Geçici şeylere rağbet etme; kalıcı (diyar) için geçici (diyar)dan (bir şeyler) al. /10253
367ـ لا تُنافِسْ في مَواهِبِ الدُّنيا، فَإنَّ مَواهِبَها حَقيرَةٌ/ 10287.
367- Dünyanın bahşişleri için (herkesten) öne geçmeye çalışma; zira dünyanın bahşişleri küçümsenmiştir. /10287
368ـ لا تَمْهَرِ الدُّنْيا دينَكَ، فَإنَّ مِنْ مَهَرَ الدُّنيا دينَهُ زُفَّتْ إلَيهِ بِالشَّقاءِ، وَالعَناءِ، وَالمِحْنَةِ، وَالبَلاءِ/ 10334.
368- Dinini dünyaya mihir kılma; zira kim dinini dünyaya mihir kılarsa dünya onunla mutsuzluk, zorluk, sıkıntı ve belayla zifaf eder. /10334
369ـ لا تَبِيعُوا الآخِرَةَ بِالدُّنيا، وَلا تَسْتَبْدِلُوا الفَناءَ بِالبَقاءِ/ 10335.
369- Ahiretinizi dünyanıza satmayın ve kalıcılığı geçicilikle değiştirmeyin. /10335
370ـ لا تَفْتِنَنَّكُمْ الدُّنيا، وَلا يَغْلِبَنَّكُمُ الهَوى، ولا يُطُولَنَّ عَلَيْكُمُ الأمَدُ، وَلا يَغُرَّنَّكُمُ الأمَلُ، فَإنَّ الأمَلَ لَيسَ مِنَ الدّينِ فِي شَيْءٍ/ 10338.
370- Sakın dünya sizi kargaşaya düşürmesin, şehvetiniz sizi alt etmesin, ölümün gelip çatması (gözünüzde) uzun gözükmesin ve arzu(lar) sizi aldatmasın; zira dinde arzu denen bir şey yoktur. /10338
371ـ لا يَكُونَنَّ أفْضَلَ مانِلْتَ مِنْ دُنياكَ بُلوغَ لَذَّةٍ، وَشِفاءَ غَيْظٍ، وَلْيَكُنْ إحياءَ حَقٍّ، وَإماتَةَ باطلٍ/ 10355.
371- Dünyadan yana kavuştuğun şeylerin en üstünü zevk almak ve öfkeyi yatıştırmak olmasın sakın; aksine, (senin için üstünlük) hakkı ihya etmek ve bâtılı yok etmek olmalıdır. /10355
372ـ لا تَفْتِنَنَّكَ دُنْياكَ بِحُسْنِ العَواري، فَعَوارِى الدُّنيا تُرْتَجَعُ، ويَبْقَى عَلَيْكَ ما احْتَقَبْتَهُ مِنَ الْمَحارِمِ/ 10362.
372- Ödünç (aldığın şey)lerin güzelliğiyle dünya sakın seni fitneye düşürmesin; zira dünyaya ait ödünçler (ona) geri döner, haramlardan kazandığın şeylerse seninle baş başa kalır. /10362
373ـ لا تَغُرَّنَّكَ العاجِلَةُ بِزُورِ المَلاهي، فإنَّ اللَّهْوَ يَنْقَطِعُ، وَيَلْزَمُكَ مَا اكْتَسَبْتَ مِنَ المآثِمِ/ 10363.
373- Sakın dünya seni eğlenceleriyle aldatmasın; zira eğlence biter ve sana günahlardan yana kazandığın şeyler kalır. /10363
374ـ لا يَحِنَنَّ أحَدُكُمْ حَنينَ الأمَةِ على ما زُوِيَ عَنْهُ مِنَ الدُّنيا/ 10393.
374- Sakın ola içinizden biriniz dünyadan yana kaybettiği şeyler için cariyenin sızlaması gibi sızlamasın! /10393
375ـ لا تَلْتَمِسِ الدُّنيا بِعَمَلِ الآخِرَةِ، وَلا تُؤْثِرِ العاجِلَةَ علَى الآجِلَةِ، فَإنَّ ذلِك شيمَةُ المُنافِقينَ، وَسَجِيَّةُ المارقينَ/ 10405.
375- Dünyayı ahiret ameliyle dileme ve (yakın) dünyayı, (uzak görünen) ahirete tercih etme; zira bu, münafıkların huyu, dinden çıkanların kişiliğidir. /10405
376ـ لا يَغُرَّنَّكَ ما أصْبَحَ فيهِ أهْلُ الغُرورِ بِالدُّنيا، فَإنِّما هُوَ ظِلٌّ مَمْدُودٌ إلى أجَلٍ مَحْدُودٍ/ 10406.
376- Dünyaya aldanmışların sabahladıkları yer, sakın seni de aldatmasın; zira o, ancak sınırlı sona doğru uzayan bir gölgedir. /10406
377ـ لا يَسْتَفِزَّ خُدَعُ الدُّنيا العالِمَ/ 10695.
377- Dünyanın hileleri alimi sarsmaz. /10695
378ـ لا تَعْصِمُ الدُّنيا مَنْ لَجَأَ إلَيها/ 10700.
378- Dünya, ona sığınanı korumaz. /10700
379ـ لا يَتْرُكُ النّاسُ شَيْئاً مِنْ دينِهم لإصْلاحِ دُنْياهُمْ إلاّ فَتَحَ اللهُ عَلَيْهِمُ ما هُوَ أضَرُّ مِنهُ/ 10831.
379- Allah daha zararlı bir şeyi insanlara açmadıkça insanlar, dünyasına çekidüzen vermek için dininden yana bir şeyi terk etmez. /10831
380ـ لا تَدُومُ حَبْرَةُ الدُّنيا، وَلا يَبْقى سُرُورُها، وَلا تُؤمَنُ فَجْعَتُها/ 10852.
380- Dünyanın sevinci devam etmez, mutluluğu kalıcı olmaz, belasından dolayı güvenliği bulunmaz. /10852
381ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَرَفَ الدُّنيا أنْ يَزْهَدَ فيها، وَيَعْزِفَ عَنْها/ 10928.
381- Dünyayı tanıyıp bilen kimseye ona karşı zahit olmak ve sırt çevirmek yakışır. /10928
382ـ يَنْبَغي لَمِنْ عَرَفَ دارَ الفَناءِ أنْ يَعْمَلَ لِدارِ البَقاءِ/ 10929.
382- Fani diyarı tanıyıp bilen kimseye, kalıcı diyar için çalışmak yakışır. /10929
383ـ يَنْبَغي لِمَنْ عَلِمَ سُرْعَةَ زَوالِ الدُّنيا أنْ يَزْهدَ فيها/ 10933.
383- Dünyanın hızla yokluğa doğru ilerlediğini bilen kimseye orada zahit olmak yakışır. /10933
384ـ يَنْبَغي أنْ يَتداوِيَ المَرْءُ مِنْ أدواءِ الدُّنيا كَما يَتَداوى ذُو العِلَّةِ، وَيَحْتَمِيَ مِنْ شَهَواتِها وَلَذّاتِها كما يَحْتَمِي المَريضُ/ 10945.
384- Hastanın (hastalığını) tedavi etmesi gibi, insana da dünyadan yana hastalıklarını tedavi etmek; hastanın perhiz ettiği gibi, dünya şehvetlerinden ve lezzetlerinden perhiz etmek yakışır. /10945
385ـ يَسيرُ الدُّنيا يُفْسِدُ الدّينَ/ 10980.
385- Dünyanın azı dini bozar. /10980
386ـ يَسيرُ الدُّنيا يَكْفي، وَكَثيرُها يُردْي/ 10988.
386- Dünyanın azı yeter, fazlası helake iter. /10988
387ـ يَسيرُ الدُّنيا خَيْرٌ مِنْ كَثيرِها، وَبُلْغَتُها أجْدَرُ مِنْ هَلَكَتِها/ 10993.
387- Dünyanın azı çoğundan daha hayırlı, onunla yetinmek ise helakete yol açan şeyden daha yeğdir./10993
388ـ يا أسْرَى الرَّغْبَةِ أقْصِرُوا، فَإنَّ المُعَرَّجَ عَلَى الدُّنيا لا يَرُوعُهُ مِنْها إلاَّ صَريفُ أنيابِ الحِدْثانِ/ 10994.
388- Ey heveslerinin esiri olanlar, azaltın meylinizi. Zira dünyaya meyleden kimseyi, sadece belaların ahengi korkutur. /10994
389ـ مَنْ عَمِلَ لِلدُّنيا خَسِرَ/ 7874.
389- Dünya için çalışan zarar eder. /7874
1ـ اَلشَّدُّ بِالقِدِّ, وَلا مُقارِنَةُ الضِّدِّ /2065.
1- Düşmanla birlikte olmaktansa kayışla bağlanmak (daha iyidir). /2065
2ـ عِلَّةُ المُعاداةِ قِلَّةُ المُبالاتِ /6302.
2- Düşmanlığın nedeni bilginin azlığıdır. /6302
3ـ عَداوَةُ الأقارِبِ أمَرٌّ مِنْ لَسْعِ العَقارِبِ /6316.
3- Akrabaların düşmanlığı, akrep sokmasından daha acıdır. /6316
4ـ كَثْرَةُ العَداوَةِ عَناءُ القُلُوبِ /7103.
4- Düşmanlığın çokluğu kalbe acı verir. /7113
5ـ مَنْ عانَدَ النّاسَ مَقَتُوهُ /7896.
5- Halka düşmanlık edene halk düşman olur. 7896
6ـ مَنْ أظْهَرَ عَداوَتَهُ قَلَّ كَيْدُهُ /7956.
6- Düşmanlığını aşikâr edenin zararı az olur. /7956
7ـ مَنْ غالَبَ الضِّدَّ رَكِبَ الجِدَّ /8099.
7- Düşmanına galip gelen ciddiyet merkebine biner. /8099
8ـ مَنْ قارَنَ ضِدَّهُ ضَنِيَ جَسَدَهُ /8162.
8- Düşmanıyla birlikte olanın bedeni erir. /8162
9ـ مَنِ اسْتَصْلَحَ عَدُوَّهُ زادَ في عَدَدِهِ /8230.
9- Düşmanını ıslah eden (dostunun) sayısını artırır. /8230
10ـ مَنْ لا يُبالِكَ فَهُوَ عَدُوُّكَ /8262.
10- Sana karşı vurdumduymaz olan senin düşmanındır. /8262
11ـ مَنْ قارَنَ ضِدَّهُ كَشَفَ عَيْبَهُ وَعَذَّبَ قَلْبَهُ /8517.
11- Düşmanıyla beraber olan ayıbını açığa vurur, kalbini azaplandırır. /8517
12ـ مَنْ دارى أضْدادَهُ أمِنَ المَحارِبَ /8539.
12- Düşmanı ile iyi geçinen savaştan güvende kalır. /8539
13ـ مَنْ نامَ عَنْ عَدُوِّهِ أنْبَهَتْهُ (نَبَّهَتْهُ) المَكائِدُ/8672.
13- Düşmanından gaflet edeni tuzaklar uyandırır. /8672
14ـ مَنِ اسْتَحْلى مُعاداةَ الرِّجالِ اِسْتَمَرَّ مُعاناةَ القِتالِ /8679.
14- Erkeklerin düşmanlığını şirin sayanlar savaşın zorluğunu acı bilmelidir. /8679
15ـ مَنْ عادَى النّاسَ اِسْتَثْمَرَ النَّدامَةَ /8733.
15- Halka düşmanlık eden pişmanlık meyvesi toplar. /8733
16ـ مَنْ ساتَرَكَ عَيْبَكَ, وَعابَكَ في غَيْبِكَ فَهُوَ العَدُوُّ فَاحْذَرْهُ /8745.
16- Senin ayıbını senden gizleyen ve gıyabında seni ayıplayan kimse düşmanındır, öyleyse ondan uzak dur. /8745
17ـ مَنْ شاقَّ وَعِرَتْ عَلَيْهِ طُرُقُهُ, وَأعْضَلَ عَلَيْهِ أمْرُهُ, وَضاقَ عَلَيْهِ مَخْرَجُهُ /8928.
17- Düşmanlık edenin yolları zorlaşır, işi güçleşir, çıkış yolu daralır. /8927
18ـ مَنْ أصْلَحَ الأضْدادَ بَلَغَ الْمُرادَ /8943.
18- Düşmanını ıslah eden amacına ulaşır. /8943
19ـ مَنْ كانَ نَفْعُهُ في مَضَرَّتِكَ لَمْ يَخْلُ في كُلِّ حالٍ مِنْ عَداوَتِكَ /9150.
19- Sana zarar vermekle kazanç sağlayacak kimse, her zaman senin düşmanlığını yapacaktır. /9150
20ـ ما تَلاحى إثْنانِ فَظَهَرَ إلاّ أسْفَهُهُما /9603.
20- İki kişi (ya da grup veya cemaat) savaştığında onların sefihleri galip gelir. /9603
21ـ مُجامَلَةُ أعْداءِ اللهِ في دَوْلَتِهِمْ تَقِيَّةٌ مِنْ عذابِ اللهِ, وَ حَذَرٌ مِنْ مَعارِكَ البَلاءِ فِي الدُّنيا /9846.
21- Allah düşmanlarının devletinde iyi tarzda yaşamak (haddi aşmamak) kendini belafdan koruyup dünyada bela meydanlarından uzak durmaktır. /9846
22ـ مُجاهَدَةُ الأعْداءِ في دَوْلَتِهِمْ, وَ مُناضَلَتُهُمْ مَعَ قُدْرَتِهِمْ تَرْكٌ لأمْرِ اللهِ وَتَعَرُّضٌ لِبَلاءِ الدُّنيا /9847.
22- Düşmanın yanında savaşmak ve hakimiyetlerini savunmak, Allah’ın emrini terk etmek ve dünya belalarına siper olmak demektir. /9847
23ـ لا تَكُونُوا لِنِعَم ِاللهِ عَلَيْكُمْ أضْداداً /10232.
23- Allah’ın sizlere verdiği nimetlerden dolayı birbirinize düşman olmayın. /10232
24ـ لا تُوقِعْ بِالعَدُوِّ قَبْلَ القُدْرَةِ /1058.
24- Kudretli olmadan önce düşmanı ile savaşma. /10258
25ـ لا تَغْتَرَنَّ بِمُجامَلَةِ العَدُوَّ فَإنَّهُ كَالماءِ وَإنْ أُطيلَ إسْخانُهُ بِالنّارِ لا يَمْتَنِعُ مِنْ إطْفائِها /10298.
25- Düşmana iyilik ettiğinden dolayı gururlanma; zira o, su gibidir; her ne kadar ateşle onu ısıtmak uzun sürse de (er ya da geç) onun ateşi söndürmesi kaçınılmazdır. /10298
26ـ لا تَعَرَّضْ لِعَدُوِّكَ وَهًوَ مُقْبِلٌ, فَإنَّ إقْبالَهُ يُعْينُهُ عَلَيْكَ, وَلا تَعَرَّضْ لَهُ وَهُوَ مُدْبِرٌ, فَإنَّ إدْبارَهُ يَكْفيكَ أمْرُهُ /10306.
26- Sana yüz çeviren (yönelen) düşmanınla savaşma zira bu onun senden yardım istemesidir, sırtı dönük olana da saldırma; zira sırtını dönüp kaçması onun (mağlubiyeti) için yeterlidir. /10306
27ـ لا تُنابِذْ عَدُوَّكَ, وَ لا تُقًرِّعْ صَديقَكَ, وَ اقْبَلِ العُذْرَ, وَإنْ كانَ كِذْباً وَدَعِ الجَوابَ عَنْ قُدْرَةٍ وَإنْ كانَ لَكَ /10358.
27- Düşmanına karşı düşmanlığını aşikâr etme, dostunu azarlama, yalan da olsa özür dilenince kabul et, cevap verecek kudrete sahip dahi olsan cevap verme. /10358
28ـ إذا أبْغَضْتَ فَلا تَهْجُرْ /3980.
28- Düşmanlık ettiğinde kaçma /3980
29ـ لِيَكُنْ أبْغَضُ النّاسِ إلَيْكَ وَأبْعَدُهُمْ مِنْكَ أطْلَبَهُمْ لِمَعائِبِ النّاسِ /7378.
29- Sana karşı en çok düşman ve senden en uzak olması gereken, halkın ayıplarını arayandır. /7378
30ـ مَنْ أبْغَضَكَ أغْراكَ /7719.
30- Sana düşman olan seni teşvik edip kandırandır. /7719
31ـ إنَّما سُمِّيَ العَدُوُّ عَدُوّاً لأنَّهُ يَعْدُو عَلَيْكَ, فَمَنْ داهَنَكَ في مَعائِبِكَ فَهُوَ العَدُوُّ العادي عَلَيْكَ /3876.
31- Şüphesiz düşmanın düşman olarak isimlendirilmesinin nedeni sana zulmetmesidir. Buna göre, ayıplarında sana yalakalık eden senin düşmanındır. /3876
32ـ زائِلُوا أعْداءَ اللهِ وَ واصِلُوا أوْلِياءَ اللهِ /5493.
32- Allah düşmanlarından ayrılıp Allah dostlarına katıl. /5493
33ـ شَرُّ الأعْداءِ أبْعَدُهُمْ غَوْراً, وَأخْفاهُمْ مَكيدَةً /5781.
33- Düşmanların en kötüsü derin düşünen ve sessizce hile edendir. /5781
34ـ قَدْ يَخْدَعُ الأعْداءُ /6657.
34- Düşman bazen oyuna getirir. /6657
35ـ مَنْ زَرَعَ العُدْوانَ حَصَدَ الخُسْرانَ /8033.
35- Düşmanlık eken hüsranlık biçer. /8033
36ـ اَلأخْذُ عَلَى العَدُوِّ بِالفَضْلِ, أحَدُ الظَّفَرَيْنِ /1676.
36- Düşmana karşı yücelikle ihsanda bulunmak, iki zaferden biridir. /1676
37ـ اَلتَّلَطُّفُ فِي الْحِيلَةِ أجدى مِنَ الوَسيلَةِ /2025.
37- Çare bulmada yumuşak ve şefkatli olmak, vesileden daha faydalıdır. /2025
38ـ اِسْتَعْمِلْ مَعَ عَدُوِّكَ مُراقِبَةَ الإمكانِ وَانْتِهاضَ الفُرْصَةِ, تَظْفَرْ /2347.
38- Düşmanın karşısında imkânlarını gözet ve fırsatları ganimet bil ki zafere ulaşasın. /2347
39ـ أوْهَنُ الأعْداءِ كَيْداً مَنْ أظْهَرَ عَداوَتَهُ /3258.
39- Düşmanlığını aşikâr eden, hilesi en az olan düşmandır. /3258
40ـ اَلواحِدُ مِنَ الأعْداءِ كَثيرٌ /1149.
40- Düşmanlarının biri dahi çoktur. /1149
41ـ اَلاِسْتِصْلاحُ لِلأعْداءِ بِحُسْنِ المَقالِ وَجَمِيلِ الأفْعالِ, أهْوَنُ مِنْ مُلاقاتِهِمْ وَ مُغالَبَتِهِمْ بِمَضِيْضِ القِتالِ /1926.
41- Düşmanları güzel söz ve davranışlarla barışa çekmek, onlarla karşı karşıya gelerek savaşın zorluklarına katlanıp galip gelmekten daha kolaydır. /1926
42ـ مَنِ اسْتَصْلَحَ الأضْدادَ بَلَغَ المُرادَ /8043.
42- Düşmanlarını barışa çekebilen hedefine ulaşır. /8043
43ـ لا تَأمَنْ عَدُوّاً وَ إنْ شَكَرَ /10197.
43- Teşekkür etseler dahi düşmanlarının hiçbirine karşı emin olma. /10197
44ـ لا تَسْتَصْغِرَنَّ عَدُوّاً وَ إنْ ضَعُفَ /10216.
44- Düşman her ne kadar zayıf olsa da onu küçümseme. /10216
45ـ مُعاداةُ الرِّجالِ مِنْ شِيَمِ الجُهّالِ /9785.
45- Başkalarıyla düşmanlık etmek, cahillerin sıfatlarındandır. /9785
46ـ مَنْ سَلَّ سَيْفَ العُدْوانِ قُتِلَ بِهِ /8476.
46- Zulüm kılıcını çeken, aynı kılıçla öldürülür. /8476
47ـ مَواقِفُ الشَّنَئانِ تُسْخِطُ الرَّحْمنَ, وَتَرْضِي الشَّيْطانَ, وَتَشينُ الإنْسانَ /9841.
47- Düşmanlık durakları (düşmanlığa neden olan şeyler) Allah’ı gazaplandırır, şeytanı sevindirir, insanı ise lekeler. /9841
48ـ مَنْ بالَغَ فِي الخِصامِ أثِمَ, وَمَنْ قَصَّرَ عَنْهُ خُصِمَ /9228.
48- Düşmanı hakkında aşırıya kaçan günah işlemiştir, kusur edense mağlup olur. /9228
49ـ لا يَسْتَطيعُ أنْ يَتَّقِيَ اللهَ مَنْ خاصَمَ /10740.
49- Düşmanlık edenin ilahi takva için kudreti olmaz. /10740
50ـ اَلمُخاصَمَةُ تُبْدي سَفَهَ الرَّجُلِ وَ لا تَزيدُ في حَقِّهِ /1551.
50- Düşmanlık kişinin sefihliğini aşikâr eder ve hakkında hiçbir şeyi fazlalaştırmaz. /1551
51ـ مَنْ كَثُرَ تَعَدَّيهِ (تَعاديهِ) كَثُرَتْ أعاديهِ /8310.
51- Saldırganlığı artanın düşmanları çoğalır. /8310
52ـ القُدْرَةُ يُزيلُهَا العُدْوانُ /865.
52- Düşmanlık kudreti yok eder. /865
1ـ أفْكِرْ تَسْتَبْصِرْ / 2239.
1- Düşün ki basiretli olasın. /2239
2ـ أصْلُ العَقْلِ الفِكْرُ، وَ ثَمَرَتُهُ السَّلامَةُ / 3093.
2- Aklın temeli fikir, semeresi selamettir. /3093
3ـ أصْلُ السَّلامَةِ مِنَ الزَّلَلِ، اَلفِكْرُ قَبْلَ الفِعْلِ، وَ الرَّوِيَّةُ قَبْلَ الكَلامِ / 3098.
3- Hatadan sağlam kalmanın esası, işi yapmadan önce tefekkür etmek ve konuşmadan önce etraflıca düşünmektir. /3098
4ـ إنَّ النّاظِرَ بِالقَلْبِ، اَلعامِلَ بِالبَصَرِ، يَكوُنُ مُبْتَدَأُ عَمَلِهِ أنْ يَنْظُرَ عَمَلَهُ، عَلَيْهِ، أمْ فَإنْ كانَ لَهُ، مَضي فيهِ وَ إنْ كانَ عَلَيْهِ، وَقَفَ عَنْهُ / 3569.
4- Şüphesiz kalbiyle bakan ve basiretiyle çalışan, işinin başlangıcının aleyhine ya da lehine olduğunu görür; lehine olursa onu takip eder, aleyhine olursa ondan vazgeçer. /3569
5ـ اَلفِكْرُ يَهْدي، اَلصِّدْقُ يُنْجي / 20.
5- Düşünce hidayet eder, doğruluk kurtarır. /20
6ـ اَلفِكْرُ عِبادَةٌ / 34.
6- Düşünmek ibadettir. /34
7ـ اَلفِكْرُ رُشْدٌ، اَلغَفْلَةُ فَقْدٌ / 85.
7- Düşünce rüşt, gaflet ise kayıptır. /85
8ـ اَلفِكْرُ يُنيرُ اللُّبَّ / 369.
8- Düşünce aklı aydınlatır. /369
9ـ الحِيلَةُ فائِدَةُ الفِكْرِ / 402.
9- Çare, düşüncenin faydasıdır. /402
10ـ اَلفِكْرُ يَهْدي إلَي الرَّشادِ / 648.
10- Düşünce doğru yola hidayet eder. /648
11ـ اَلفِكْرُ نُزْهَةُ المُتَّقينَ / 664.
11- Düşünce takva sahiplerinin dinlencesidir. /664
12ـ اَلفِكْرُ يُفيدُ الحِكْمَةَ / 878.
12- Düşünce hikmeti kazandırır. /878
13ـ اَلفِكْرَةُ مِرآةٌ صافِيَةٌ / 926.
13- Düşünce saf bir aynadır. /926
14ـ اَلفِكْرُ جَلاءُ العُقُولِ / 935.
14- Düşünce akılların cilasıdır. /935
15ـ التَّفَكُّرُ في آلاءِ اللهِ نِعْمَ العِبادَةُ / 1147.
15- Allah'ın nimetlerinde düşünmek ne de güzel ibadettir. /1447
16ـ اَلفِكْرُ في غَيْرِ الحِكْمَةِ هَوَسٌ / 1278.
16- Hikmet haricinde (başka bir şeyde) düşünmek boş bir hevestir. /1278
17ـ اَلفِكْرُ فِي الخَيْرِ يَدْعُو إلَي العَمَلِ بِهِ / 1395.
17- Hayırlı şeylerde düşünmek, (insanı) hayra amel etmeye çağırır. /1395
18ـ اَلفِكْرُ فِي العَواقِبِ يُنْجي مِنَ المَعاطِبِ / 1460.
18- İşlerin akıbeti hakkında düşünmek, insanı belalardan kurtarır. /1460
19ـ إذا قَدَّمْتَ الفِكْرَ في جَميعِ أفْعالِكَ حَسُنَتْ عَواقِبُكَ في كُلِّ أمْرٍ / 4105.
19- Bütün işlerini yapmadan önce iyice düşünürsen hepsinde güzel sonuçlar alırsın. /4105
20ـ بِالفِكْرِ تَصْلُحُ الرَّوِيَّةُ / 4216.
20- Görüş, düşünceyle isabetli olur. /4216
21ـ بِتَكَرُّرِ الفِكْرِ يَنْجابُ الشَّكُّ / 4271.
21- Düşünceyi tekrarlamakla şüphe dağılır. /4271
22ـ بِالفِكْرِ تَنْجَلي غَياهِبُ الأُمُورِ / 4322.
22- İşlerin karanlığı düşünceyle aydınlanır. /4322
23ـ بِتَكْرارِ الفِكْرِ تَسْلَمُ العَواقِبُ / 4348.
23- Düşünceyi yinelemekle işlerin akıbeti sağlam olur. /4348
24ـ بِالنَّظَرِ فِي العَواقِبِ تُؤْمَنُ المَعاطِبُ / 4350.
24- Akıbetlere bakarak zararlardan korunur. /4350
25ـ تَمْييزُ الباقي مِنَ الفاني مِنْ أشْرَفِ النَّظَرِ / 4494.
25- Kalıcıyı faniden ayırt etmek en üstün düşüncedir. /4494
26ـ تَفَكَّرْ قَبْلَ أنْ تَعْزِمَ، وَ شاوِرْ قَبْلَ أنْ تُقْدِم، وَ تَدَبَّرْ قَبْلَ أنْ تهْجُمَ / 4545.
26- Kesin karar vermeden önce düşün, teşebbüs etmeden önce danış ve saldırmadan önce planla. /4545
27ـ تَفَكُّرُكَ يُفيدُكَ الاِسْتِبْصارَ، وَ يُكْسِبُكُ الاِعْتِبارَ / 4574.
27- Düşüncelerin seni basiretli kılar ve ibret almanı sağlar. /4574
28ـ ثَمَرَةُ الفِكْرِ اَلسَّلامَةُ / 4595.
28- Düşüncenin meyvesi selamettir. /4595
29ـ دَوامُ الفِكْرِ وَالحَذَرِ يُؤمِنُ الزَّلَلَ وَ يُنْجي مِنَ الغِيَرِ / 5149.
29- Sürekli düşünme ve kaçınma (ihtiyat), hatadan alıkoyar ve nimetlerin yok olmasını engeller. /5149
30ـ رَحِمَ اللهُ امْرَءاً تَفَكَّرَ فَاعْتَبَرَ، وَ اعْتَبَرَ فَأبْصَرَ / 5206.
30- Düşünüp ibret alana ve ibret alıp basiretli olana Allah rahmet etsin. /5206
31ـ رَأْسُ الاِسْتِبْصارِ الفِكْرَةُ / 5232.
31- Basiretli olmanın başı düşünmektir. /5232
32ـ رَوِّ قَبْلَ العَمَلِ تَنْجُ مِنَ الزَّلَلَ / 5401.
32- Yapmadan önce düşün, hatadan kurtulursun. /5401
33ـ رَوِّ قَبْلَ الفِعْلِ لاتُعابُ بِما تَفْعَلُ / 5442.
GERİ | İNDEKS | İLERİ |