İslâm Öncesi Dinlerde Mehdi İnancı(İkinci Bölüm)

Yahudilikte Ahir Zaman Kurtarıcısı

Seccat KARAKUŞ

Tevrat’ı oluşturan beş kitaptan biri olan Tekvin kitabında, Allah Tealâ Hz. İbrahim’in soyundan seçkin kıldığı kimseler vasıtasıyla bütün dünyaya ilâhî dini egemen kılacağına dair müjdesini şöyle açıklamıştır:

“Ve RAB Abrama dedi: Memleketinden, ve akrabalarının yanından, ve babanın evinden, sana göstereceğim memlekete git; ve seni büyük millet edeceğim, ve seni mubarek kılacağım, ve senin adını büyük edeceğim; ve bereket ol; ve seni mubarek kılanları mubarek kılacağım, ve sana lânet edene lânet edeceğim; ve yeryüzünün bütün kabileleri sende mubarek olacaktır.”[1]

Sonra da bu vaadine daha netlik getirerek bunun Hz. Hacer ve Hz. İsmail’in soyundan gelecek olan On İki İmam vasıtasıyla gerçekleşeceğine işaret ederek şöyle demiştir:

“Ve RABBİN meleği ona [Hacer'e] dedi: Senin zürriyetini çoğalttıkça çoğaltacağım, ve çokluğundan sayılmayacaktır. Ve RABBİN meleği ona dedi: İşte, sen gebesin, ve bir oğul doğuracaksın, ve onun adını İsmail koyacaksın.”[2]

Hz. İbrahim’e de şöyle hitap etmiştir:

“Ve İsmaile gelince, seni işittim; işte, onu mubarek kıldım, ve onu semereli edeceğim, ve onu ziyadesile çoğaltacağım; on iki beyin babası olacak, ve onu büyük millet edeceğim.”[3]

Biliyorsunuz ki, son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)'ın kendinden sonraki halifeleri olduğunu açıkladığı On İki İmam’ın on ikincisidir. Bunu, Hz. Resul'ün ileride nakledeceğimiz beyanlarında göreceğiz. Dolayısıyla Tevrat'ın Tekvin kitabında geçen bu beyan, Hz. Resul'den gelen Hz. Mehdi ile ilgili beyanları ile örtüşmektedir. O hâlde bu açıklama Hz. Mehdi (a.s)'ı da kapsamakta ve geleceğini müjdelemektedir. Semavî kitaplarda bunun gibi genel ifadelerin dışında, özellikle Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini müjdeleyen daha açık beyanlar da mevcuttur. Örneğin, Kitabı Mukaddes'de geçmektedir:

2- "Ve Yessenin kütüğünden filiz çıkacak, ve kökünden bir fidan meyve verecek. Ve RABBİN Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak. Ve onun zevki RAB korkusunda olacak; ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmiyecek, ve kulaklarının işittiğine göre karar vermiyecek; fakat fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek; ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; ve kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek. Ve belinin kuşağı adalet, ve kalçalarının kuşağı sadakat olacak.

Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk kara yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helâk etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB bilgisi ile dolacak.

Ve o gün vaki olacak ki, kavmlar için bayrak olarak durmakta olan Yessenin kökünü milletler arayacaklar, ve onun rahat ettiği yer izzetli olacak." [4]

Görüldüğü üzere, Tevrat'ın İşaya bölümünde geçen bu metin, gerçek adaletin sağlanacağı Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini müjdeleyerek, o dönemde yaratılacak olan hakikî adalet ve tam emniyet ortamından sembolik bir dil ile bahsetmektedir. Bu, Hz. Resulullah’tan gelen o döneme ait beyanlarıyla bire bir örtüşmektedir. Ancak biz bu metinde geçen bazı terim ve cümlelerin üzerinde kısaca durarak, Allah Resulü’nden bu doğrultuda gelen beyanlarla kıyaslamanın, konunun daha da vuzuha kavuşması açısından faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Metnin birinci cümlesinde geçen "Yesse" kelimesi İbranice bir kelimedir. Her ne kadar metinde bu kelime özel isim gibi sunulmuşsa da İbranice’de yüce anlamına gelmektedir. Buna göre, birinci cümlenin asıl anlamı, “Ve Yüce kütükten filiz çıkacak, ve kökünden bir fidan meyve verecek" olur. Zaten Hz. Mehdi (a.s) da soy açısından en yüce ve şerefli soy olan nübüvvet ağacının mübarek bir fidanıdır. Nitekim, "Allah'ın, temiz bir kelimeyi; kökü sağlam, dalları göğe doğru olan Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağaca benzeterek nasıl misal verdiğini görmüyor musun? İnsanlar ibret alsın diye Allah onlara misal gösteriyor. Çirkin bir kelime de, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer."[5] ayetlerinde geçen temiz kelime ile benzetildiği temiz ağaç, hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet kanalından nakledilen bazı hadislerde, Hz. Resul-i Ekrem ve onun pak soyuna tatbik edilirken, çirkin kelime ile benzetildiği çirkin ağaç da Beni Ümeyye soyuna tatbik edilmiştir.

Özellikle de Allah Tealâ'nın, "Ve hani sana, ‘Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır’ demiştik. Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık. Biz onları kor­kutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka bir şeye yaramıyor."[6] ayetinde geçen "Kur’ân'da lânetlenmiş ağaç" kelimesi ve Peygamber'in gördüğü rüyadan maksadın, Ümeyye Oğulları ve onların hükümdarlığı olduğu ve bu ayetin, Hz. Resulullah (s.a.a)'ın rüyada, kendinden sonra Ümeyye Oğulları'nın maymunların sıçradığı gibi sıçrayarak minberine çıktıklarını görmesi üzerine nazil olduğu ve böylece kendisine bunun sadece değersiz bir dünya metası olduğu ve bu vesileyle insanların denenmek istendiğinin bildirildiği, hem Ehl-i Beyt, hem de Ehl-i Sünnet tefsir ve hadis kaynaklarında yer almıştır.

Amir bin Hureys diyor: "Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s)'a, Allah Tealâ'nın; "... kökü sağlam, dalları göğe doğru olan, Rabbinin izniyle her zaman meyve veren temiz bir ağac..." ayetini sordum. İmam: "Ağacın kökü Hz. Resulullah, dalı Hz. Ali, budakları ikisinin zürriyetinden olan imamlar, meyvesi imamların ilmi, yaprakları ise takipçileri olan müminlerdir..." buyurdu.[7]

İbn-i Hatem, Ebu Ya’la'dan şöyle dediğini tahriç etmiştir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ümeyye Oğulları'nın yerin minberleri üzerine çıktıkları bana gösterildi. Onlar, yakında size hâkim olacaklar; onları kötü yöneticiler olarak bulacaksınız.” Resulullah (s.a.a) buna üzüldü. İşte bunun için Allah Tealâ, "Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık..." ayetini nazil etti."[8]

Keza İbn-i Ebu Hatem, İbn-i Mürdeveyh, Beyhakî ve İbn-i Asakir, Said bin Müseyyib'den şöyle dediğini tahriç etmişlerdir: "Hz. Resulullah (s.a.a), Ümeyye Oğulları'nın minberlere çıktıklarını rüyada gördü. Hazret, bundan rahatsız oldu. Bunun üzerine Allah Tealâ, Hazret'e, onlara verilenin sadece dünya olduğunu vahyetti. Hazret buna sevindi. İşte Allah Tealâ'nın; "Sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'ân'da lânetlenmiş ağacı, sadece insanlar için bir fitne (deneme aracı) kıldık..." ayeti bunu bildirmektedir." [9]

Yine İbn-i Murdeveyh nakletmiştir ki: "Ümmü’l-Müminin Aişe, Mervan bin Hakem'e şöyle dedi: "Resulullah'ın babana ve ceddine: ‘Siz Kur’ân'da lânetlenen ağaçsınız.’ dediğini duydum."[10]

Ehl-i Sünnet'in muteber tefsircilerinden Kurtubî, kendi tefsirinde yukarıda bahsi geçen Peygamber’in rüyası ve Kur’ân'da lânetlenen ağacı beyan eden ayetin tefsiri ile ilgili olarak birtakım ihtimallerden sonra şunları yazıyor: "Üçüncü bir rivayette İbn-i Abbas şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.a) Mervan Oğulları hakkında onların maymunlar gibi minberine sıçradıklarını rüyada gördü. Bu, Hazret'i rahatsız etti. Bunun üzerine, kendisine, onlara verilenin sadece dünya olduğu söylendi. Hazret'in hüznü gitti. Ancak, Mekke'de Hazret'in minberi yoktu. Fakat Mekke'de, Medine'de olacak minberini görmesi muhtemeldir.”

Bu üçüncü tevile Sehl bin Sa'd da kail olmuştur. Sa'd şöyle demiştir: "Bu rüya şudur ki, Hz. Resulullah (s.a.a) Ümeyye Oğulları'nın minberine maymunların sıçraması gibi sıçrayarak çıktığını rüyada gördü. Hazret buna üzüldü ve o günden itibaren ölene kadar artık güldüğü görülmedi. İşte bu ayet nazil olarak Hazret'e onların hükümdarlıklarını ve çıkışlarını, insanlar için bir imtihan vesilesi kıldığını bildirdi. Zaten Hz. Hasan bin Ali de Muaviye'ye biat ederken, "Bilmem belki de o sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir."[11] ayetini okumuştu."[12]

Yine Kurtubî şöyle der: "İbn-i Abbas bu ağaçtan maksadın Ümeyye Oğulları olduğunu söylemiştir...”

Aişe de Mervan'a: "Sen babanın sulbünde iken Allah onu lânetlemiştir. Öyleyse, sen de Allah'ın lânetlediğinin bir parçasısındır." demiştir."[13]

Kısacası; Kur’ân'da geçen “temiz ağaç”tan maksadın Hz. Resul ve Ehl-i Beyt'i olduğu, “çirkin ağaç ve Resulullah'ı üzen rüya”dan da Ümeyye Oğulları ve onların hükümdarlığı kastedildiği, Ehl-i Beyt mektebi müfessir ve hadisçilerine ilâveten, Taberî, Kurtubî, İbn-i Kesir ve Suyutî gibi Ehl-i Sünnet'in önde gelen müfessir ve hadisçilerinin de ayetin muhtemel yorumu olarak zikrettikleri ve hakkında hadis naklettikleri bir husustur. Zaten bizim de bunları zikretmekten maksadımız, mezkur ayet hakkında kesin bir yorum ortaya koymak değildir. Biz, sadece Kur’ân'da geçen temiz kelime ve temiz ağacın tatbik açısından Hz. Resul ve pak Ehl-i Beyt'ine yorumlandığını ve bu hususta Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet ekolünce hadisler nakledildiğini göstermektir. Özellikle de Allah Tealâ, Hz. İsa'dan bahsederken onu kendisinin bir kelimesi (sözü) olarak nitelemekte ve Hz. Meryem’den söz ederken de onu güzel bir bitki gibi yeşerttiğinden bahsetmektedir. Allah Tealâ, Hz. İsa (a.s) hakkında şöyle buyuruyor: "Hani melekler demişti ki: ‘Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir kelime (söz) ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir; dünyada da, ahirette de (Allah'a) yakın olanlardandır.’"[14] Hz. Meryem hakkında da şöyle buyuruyor: "Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yeşertti..."[15] O hâlde bir insandan bahsederken onu söz, ağaç ve bitki tabirleriyle anması, Kur’ân'ın ve ilâhî kitapların beyan üslûplarından biridir. Dolayısıyla Tevrat'tan naklettiğimiz ibarede de Hz. Mehdi (a.s)'ın Yesse’nin kütüğünden çıkan bir fidan olarak nitelenmesi, ilâhî beyanlara yabancı bir beyan değildir. Bilhassa Tevrat'ın sonraki ibarelerinden Allah'ın teyidine mazhar olan büyük bir insandan söz edildiği açıkça gözler önündedir.

Burada şunu da vurgulamalıyız ki, bizim bu müjdede yer alan Yesse’nin kökünden çıkan fidanı, Hz. Mehdi (a.s)’a yorumlamamız, Kamus-u Mukaddes’de yer alan “Yesse” kelimesinin “Güçlü” anlamına geldiği ve Raut’un torunu olan Hz. Davud’un babasına verilen isim olduğu ve Hz. Davud’un kendisi İsrail Oğulları’nın büyük peygamberlerinden olduğu hâlde “Yesse’nin oğlu” ismiyle anıldığı yönündeki açıklamayla bir çelişkisi yoktur. Zira ki, böyle olsa da bu tabirden Hz. Mehdi (a.s)’ın kastedildiği ortadadır. Çünkü Hz. İmam Mehdi (a.s)’ın annesi Nergis Hatun Hz. Davud (a.s)’ın soyundan gelen Rum padişahının kızı olduğundan, İmam Mehdi (a.s) anne tarafından Hz. Davud’a ulaşmaktadır.

Ayrıca malumdur ki, bu müjdeyi Hz. Davud’un kendisine veya oğlu Hz. Süleyman’a, yahut anne tarafından Hz. Davud’un torunlarından olan Hz. İsa’ya yorumlamak da mümkün değildir. Zira bu müjdede belirtilen cihanşümul adalet ve ilâhî hâkimiyetin bu ilâhî önderlerin hiçbirinin zamanında tahakkuk bulmadığı bilinmektedir. O hâlde bu zat, ahir zamanda gelip mutlak adaleti sağlayacağı İslam Peygamberi tarafından da müjdelenen İmam Mehdi (a.s)’dan gayrisi değildir ve o Hazret’ten gayri hiçbir kimseyle örtüşmemektedir.

Metnin ikinci cümlesi şöyle idi: “Ve RABBİN Ruhu, hikmet ve anlayış ruhu, öğüt ve kuvvet ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu onun üzerinde kalacak.”

Bu özellik, bütün ilâhî önderlerin başta gelen ve onları diğerlerinden ayıran en önemli özelliktir. Çünkü bütün ilâhî önderler, Ruh’ül-Kudüs denen Rab ruhuyla teyit edilmektedirler.

Cabir diyor: "Hz. Ebu Cafer Muhammed Bâkır (a.s)'a, imamın ilmini sordum. Hazret şöyle buyurdular: "Ey Cabir! Peygamberler ve vasilerinde beş ruh bulunmaktadır: Ruh’ul-Kudüs, ruh’ul-iman, ruh’ul-hayat, ruh’ul-kuvvet ve ruh’uş-şehvet. Ey Cabir! Onlar Arş'ın altından yerin altına kadar olanları Ruh’ul-Kudüs ile bilmekteler." Sonra da şöyle buyurdu: "Ey Cabir! Ruh’ul-Kudüs dışındaki bu dört ruha bir arıza gelebilir ve yanılgıya kapılabilirler. Ruh’ul-Kudüs ise ne lehve dalar, ne de hafifliğe kapılır."[16]

Kur’ân-ı Kerim de peygamberlerin Ruh’ul-Kudüs denen özel bir ilâhî ruh vasıtasıyla donatıldığını beyan etmektedir. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: "O, dereceleri yükselten, Arş sahibi (Allah), kavuşma gününü ihtar etmek için emrinden olan Ruhu, kullarından dilediğine indirir."[17]

Keza şöyle buyurmuştur: "Melekleri, kullarından dilediğine, emrinden olan Ruh ile indirir. İnsanları uyarın ki, benden başka ilâh yoktur. Benden sakının."[18]

Hz. İsa (a.s)’dan bahsederken de peygamberlerine indirdiğini belirttiği ruhun Ruh’ul-Kudüs olduğunu açıkça beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Allah, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an.’ demişti, ‘Hani seni Ruh’ul-Kudüs ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşu­yordun; sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Sen iznimle, çamurdan kuş gibi bir şey yapıyor, ona üflüyordun da iznimle kuş oluyordu; anadan doğma körü, alacalıyı iznimle iyi ediyordun; ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrail Oğulları'na belgelerle geldiğinde, onlardan inkâr edenler, "Bu apaçık bir büyüdür." demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim."[19]

Hz. Resul hakkında da şöyle buyurmuştur: "İşte sana da emrimizden olan bir Ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman ne­dir önceleri bilmezdin; fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık."[20]

Ebu Basir diyor: "Hz. Ebu Abdullah İmam Cafer Sadık (a.s)'a Allah Tealâ'nın "İşte sana da emrimizden olan bir Ruh vahyettik..." ayetini sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "O, Allah Azze ve Celle'nin yaratıklarından Cebrail ve Mikail'den daha büyük olan bir yaratığıdır. O, Hz. Resulullah (s.a.a) ile beraberdi. Ona bilgi verir ve onu koruyordu. O, Peygamber’den sonra İmamlarla beraberdir."[21]

Kur’ân-ı Kerim'in bu açıklamalardan, Tevrat'ın ahir zamanda gelerek dünyayı ıslâh edeceğini bildirdiği büyük ıslâhçının (Hz. Mehdi -a.s-) Ruh’ul-Kudüs tarafından destekleneceğine dair olan beyanın ilâhî beyanlara aykırı olmadığı gibi, kesin ilâhî beyanın bu doğrultuda olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim bütün ilâhî temsilcilerin en belirgin özelliklerinin bu özellik olduğunu açıkça beyan etmektedir.

Metinde vurgulanan üçüncü özellik, “ve gözlerinin gördüğüne göre hükmetmiyecek, ve kulaklarının işittiğine göre karar vermiyecek” tabiriyle ifade edilmiştir.

Bu cümle, İmam Mehdi (a.s)'ın olayların zahirî görünüm ve zahirî duyumuna göre değil, gerçek mahiyetlerine göre hükmedeceğine işaret etmektedir. Nitekim, Ehl-i Beyt kanalından gelen birçok hadiste İmam (a.s)'ın bu özelliğine işaretle; "Kıyam edecek Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde, insanlardan delil ve tanık talep etmeyecek ve Davud ve Süleyman (a.s)'ın yöntemiyle hükmedecektir."[22] denilmiştir.

Metinde İmam'ın dördüncü özelliği olarak; “fakat fakirlere adaletle hükmedecek, ve memleketin hakirleri için doğrulukla karar verecek.” tabiri yer almıştır.

İmam Mehdi (a.s)'ın bu özelliğine hem Kur’ân-ı Kerim'de, hem de Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen hadislerde işaret edilmiştir. Buna göre, o Hazret her türlü zulüm ve haksızlığa son vererek, tarih boyunca horlanan, ezilen ve haksızlığa uğratılanların haklarını gerçek anlamda alacak ve tarih boyunca zayıf tutulanları hakikî zafere ulaştıracaktır. İşte Kur’ân-ı Kerim'in “Biz ise, yeryüzünde zayıf hâle getirilenlere lütfederek onları önderler kılmayı ve onları mirasçılar kılmayı diliyoruz.”[23] mealindeki ayeti, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nca buna yorumlanmış ve bu gerçeği ifade eden müjdeler, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nca insanlığa verilmiştir. İnşallah ileride Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın bu müjdesini içeren beyanlarından bazı örnekler vereceğiz.

Metinde İmam Mehdi (a.s)'ın beşinci özelliği olarak; “ve dünyaya ağzının değneğile vuracak; ve kötüyü dudaklarının soluğu ile öldürecek.” tabiri geçmiştir.

Bu açıklamada, Hazret'in hiçbir Allah ve din düşmanına, nifak ehline ve müstekbire bir mazeret ve bahane bırakmayacak şekilde, kelimetullahı yüceltecek ve galip kılacak üstün belâgat ve fesahat sahibi olacağından söz edilmektedir. Öyle ki, üstün belâgat ve fesahati sayesinde, onların her türlü mazeret ve berhanelerinin asılsızlığını ve çürüklüğünü açıkça gözler önüne serecek ve hak yol olan Allah dinini, akılların teslim ettiği şüphe götürmeyen sağlam temeller üzerine oturtacaktır. Niçin böyle olmasın ki?! Oysaki  o, Allah Tealâ'nın, "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."[24] ayetinde vadettiği Allah dininin kesin zaferini sağlayacak son kurtarıcıdır. Bu, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın mezkur ayetin tefsirinde beyan buyurdukları, kalplere ümit veren kesin bir gerçektir.

Metnin geri kalan; “Ve belinin kuşağı adalet, ve kalçalarının kuşağı sadakat olacak. Ve kurt kuzu ile beraber oturacak, ve kaplan oğlakla beraber yatacak; ve buzağı ve genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; ve onları küçük bir çocuk güdecek. Ve inekle ayı otlanacak; onların yavruları birlikte yatacak; ve aslan sığır gibi saman yiyecek. Ve emzikteki çocuk kara yılanın deliği üzerinde oynayacak, ve sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Bütün mukaddes dağımda zarar vermeyecekler ve helâk etmeyecekler; çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya da RAB bilgisi ile dolacak.” bölümü, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde sağlanacağı bildirilen mutlak adalet, sadakat ve emniyet ortamıyla insanlığın ulaşacağı yüksek bilge toplumu sembolik bir dil ile ifade etmektedir. Öyle ki, bütün zalimlerin ve müstekbirlerin sultasına son verilecek, her türlü zulüm, haksızlık ve mahrumiyet ortadan kaldırılacak, ilâhî ilimler gerçek yönüyle ortaya koyularak insanlık âlemi ilme doyurulacak, artık ne zulüm, haksızlık ve mahrumiyet korkusu kalacak, ne de cehalet endişesi. Böylece insanlık, salihlerin önderliğinde hakikî huzur ve saadetine kavuşacaktır. Öyle ki, hadislerde geçen tabirle önceden vefat etmiş olan insanlar bile tekrar dünya hayatına dönerek böyle bir mesut toplumda yaşamayı arzulayacaklardır. Bütün bunlar, Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın Hz. Mehdi (a.s)'ın dönemini anlatan beyanlarında açıkça belirtilmekle birlikte, Allah Tealâ'nın; "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."[25] ve "Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne sahip ve hâkim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini, bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi vadetmiştir. Bana kulluk etsinler ve bana hiçbir şeyi eş koşmasınlar..."[26] gibi ayetleri de bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Şimdi Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt kanalından gelen Hz. Resul ve Ehl-i Beyt İmamları'nın Tevrat'tan naklettiğimiz bu müjdeyi doğrular nitelikte olan beyanlarından birer örnek verelim:

a) Ebu Said Hudrî, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

“Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum. Halkın ihtilâf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar ondan razı olacaklardır ve o, malları sahih olarak taksim edecektir.” Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit olarak (dağıtacaktır).” buyurdular.

Sonra şöyle eklediler: “O zamanda Allah Tealâ, Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve onun adaleti onların hepsini kapsayacaktır. Nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır?’ diye nida edecek, bir kişiden başka hiçbir kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git hazinedara, Mehdi bana mal vermeni emrediyor, de.’ denilecek. Hazinedar ona; ‘Seç.’ diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olup; ‘Ben Muhammed ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum? Yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecek. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir, bundan sonra yaşantının bir hayrı yoktur.” [27]

b) Büyük Ehl-i Beyt alimi Allâme Meclisî, hadis ansiklopedisi niteliğinde olan değerli eseri Bihar’ul-Envar kitabında, yine büyük Ehl-i Beyt alimi Şeyh Saduk'un El-Hisal adlı eserinde Hz. Ali (a.s)'dan naklettiği şu hadise yer vermiştir: Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Allah bizimle başlatmıştır, bizimle de sona erdirecektir. Bizimle dilediğini siler, bizimle dilediğini sabitleştirir ve bizimle yağmur yağdırır. Öyleyse aldatıcı, sizi Allah hakkında aldatmasın. Allah Azze ve Celle'nin sakladığı andan itibaren gök, Allah'ın sakladığı sudan bir damla bile indirmemiştir. Bizim Kaimimiz kıyam edince, gök yağmurunu indirecek; yer yeşilliğini çıkaracak; kulların kalplerinden husumet giderilecek; yırtıcı olan ve yırtıcı olmayan hayvanlar ıslâh edilecektir. Öyle ki, bir kadın Irak'tan Şam'a tek başına, başında sepeti olduğu hâlde yürüyerek gidecek, ayağını yeşillikten gayri bir şeye koymayacak, onu bir yırtıcı hayvan ürkütmeyecek ve korkutmayacaktır." [28]

Burada şunu vurgulamalıyız ki, Tevrat'tın bu açıklaması ve Hz. Resul-i Ekrem ve Hz. Ali (a.s)'dan naklettiğimiz bu iki hadis ve benzerleri, Hz. Mehdi (a.s)'ın döneminde gerçekleşecek olan evrensel adalet, huzur ve emniyet ortamını sembolik bir dille anlatmaktadır. Yani, şunu belirtmek istiyorlar ki o zaman adalet, emniyet ve huzur ortamı, hatta hayvanlar âlemine bile sirayet etmiştir denecek kadar yaygınlaşacaktır. Bu ise, metnin sonunda belirtildiği üzere dünyayı dolduracak olan Rab bilgisi sayesinde sağlanacaktır. Nitekim Ehl-i Beyt İmamları’ndan Hz. İmam Muhammed Bâkır (a.s)’dan Hz. İmam Mehdi hakkında gelen bir hadiste bu mevzua işaretle şöyle denmiştir: “Bizim Kaimimiz kıyam ettiğinde Allah elini kullarının başlarına koyacak ve böylece onların akıllarını toplayacak ve zihinlerini kemale kavuşturacaktır.” [29]

Ne ilginçtir ki, Tevrat’ta yer alan ahir zamanda salih kulların eliyle, hayvanlar âlemini bile kuşatacak bir emniyet ortamının sağlanacağına dair açıklamaya benzer açıklamaların, Ehl-i Beyt İmamları’ndan da geldiğini görmekteyiz.

Hz. İmam Ali (a.s)’dan gelen bir hadiste şöyle geçmektedir: “Sonra Mehdi kendi yöneticilerini insanlar arasında adaleti sağlamak için bütün ülkelere gönderir. -Öyle bir adalet ortamı sağlanır ki- koyun kurtla bir yerde otlar, çocuklar yılanlar ve akreplerle oynarlar ve onlar çocuklara asla zarar vermezler. Kötülük tamamıyla gider, sadece hayır kalır...” [30]

3- Hz. Davud’un Mezmurlar'ında[31] da ahir zaman kurtarıcısı ile ilgili müjdeler mevcuttur. Hz. Davud'un 25. Mezmuru’nda şöyle geçer: “...RABDEN korkan adam kimdir? Seçeceği yolu ona öğretecek. Canı iyilikte oturacak; onun zürriyeti de yeri miras alacaktır. RABBİN sırrı kendisinden korkanlarındır; ve ahdini onlara bildirir.” [32]

Hz. Davud’un 37. Mezmuru’nda da mükerrer olarak bu müjde verilmiştir. Adı geçen Mezmur’da şöyle denilmektedir: “... Çünkü şerirler kesilip atılacak; Fakat RABBİ bekliyenler, dünyayı miras alacaklardır. Biraz bekle ve kötü yok olacaktır; onun yerini araştıracaksın, ve yok olacaktır. Fakat halimler dünyayı miras alacaklar, Ve selâmet bolluğunda lezzet bulacaklardır... Salihin azı, Çok kötülerin bolluğundan iyidir. Çünkü kötülerin bazuları kırılacaktır; Fakat RAB salihlere destek olur. RAB kâmillerin günlerini bilir, Onların mirası da ebedî olur... Fakat kötüler yok olacaklar, Ve RABBİN düşmanları kuzuların yağı gibi telef olacaklar; Duman içinde telef olacaklardır... Çünkü onun mubarek kıldığı adamlar yeri miras alacak; Ve lânetli kıldığı adamlar kesilip atılır. İnsanın adımları RAB tarafından pekiştirilir, Ve onun yolundan hoşlanır. Düşerse de yere serilmez; Çünkü onu elinden tutan RABDİR... Fakat kötülerin zürriyeti kesilip atılacak. Salihler yeri miras alır, Ve onda ebediyen otururlar... Kâmil insana göz koy, ve doğru adama bak; Çünkü akıbet selâmet ehlinindir. Fakat asiler birlikte yok olacaklar; Kötülerin sonu kesilecektir...” [33]

4- 72. Mezmur’da ise şöyle geçer: “Ey Allah, kırala senin hükümlerini, ve kıral oğluna senin adaletini ver. Senin kavmına adaletle, Ve senin hakirlerine hak ile hükmetsin. Dağlar, tepeler, adaletle kavma selâmet getirsin. Kavmın hakirlerine haklarını versin; Fakirlerin oğullarını kurtarsın, Ve gaddarı ezsin. Güneş ve ay kaldıkça, Nesilden nesle senden korksunlar. Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, Toprağı sulayan iyi yağmurlar gibi insin. Onun günlerinde salih çiçeklensin, ve ay yok oluncıya kadar, selâmet bolluğu bulunsun. Denizden denize kadar, Ve ırmaktan yerin uçlarına kadar saltanat sürsün. Çöl halkı önünde iğilsinler, Ve düşmanları toprağı yalasın... Evet bütün kırallar ona secde kılsınlar; Bütün milletler ona kulluk etsinler. Çünkü imdada çağırınca, fakiri, Ve yardımcısı olmıyan hakiri kurtarır. Yoksula ve düşküne acır; Ve fakirlerin canlarını kurtarır. Canlarını hileden ve zorbalıktan kurtarır, Ve gözünde onların kanları değerli olur; Yaşasın ve ona Şeba altınından verilsin; Ve daime onun için dua etsinler; Her gün onu takdis etsinler.” [34]

Ne ilginçtir ki, Hz. Davud’un Mazmurlar'ında geçen bu vaat aynen Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Andolsun, biz Zikir’den (Tevrat’tan)[35] sonra (Davud’a indirilmiş)[36] Zebur’da da yazdık ki: Şüphe yok ki yeryüzü, salih kullarıma miras kalır.”[37]

Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Allah sizden inanıp iyi işlerde bulunanlara, onlardan önce gelip geçenleri nasıl yeryüzüne sahip ve hâkim kıldıysa, onları da mutlaka yeryüzüne sahip ve hâkim kılmayı, onlara razı ve hoşnut oldukları dini nasip edip o dini bütün dinlerden üstün etmeyi, korkularını emniyete dönüştürmeyi vadetmiştir. Bana kulluk etsinler ve bana hiçbir şeyi eş tutmasınlar..."[38]

Bir başka ayette ise: “Biz ise, yeryüzünde zayıf hâle getirilenlere lütfederek onları önderler kılmayı ve onları mirasçılar kılmayı diliyoruz.”[39] buyurmuştur.

5- Ahir zaman kurtarıcısına ilişkin bir müjde de Tevrat'ın İşaya bölümünün 42. babında verilmiştir. Adı geçen bapta şöyle geçmektedir:

"İŞTE, kendisine destek olduğum kulum; canımın kendisinden razı olduğu seçme kulum; Ruhumu onun üzerine koydum; milletler için hakkı meydana çıkaracaktır. Bağırmıyacak, ve sesini yükseltmiyecek, ve onu sokakta işittirmiyecek. Ezilmiş kamışı kırmayacak, ve tüten fitili söndürmiyecek; hakkı hakikate erdirecek. Ve dünyada hakkı pekiştirinceye kadar zayıflamıyacak, ve cesareti kırılmıyacak; ve adalar onun şeriatını bekliyecekler.

Gökleri yaratmış, ve onları yaymış, yeri ve ondan çıkanları sermiş olan; yer üzerinde kavma soluk, ve onda yürüyenlere ruh veren RAB Allah şöyle diyor: Ben, RAB, seni doğrulukla çağırdım, ve elini tutacağım, ve seni koruyacağım, ve kör gözleri açasın, mahpusları zindandan, ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni kavma ahit, Milletlere ışık olarak vereceğim. Ben Yehovayım, ismim odur; ve izzetimi bir başkasına, ve hamdimi oyma putlara vermiyeceğim. İşte, öncekiler vaki oldu, ve yenileri ben bildiriyorum; onlar meydana çıkmadan önce size işittiriyorum."

İlk bakışta, İşaya'nın bu bölümünde Hz. Resul-i Ekrem'den bahsedildiği sanılabilir; ama biraz dikkatle son kurtarıcı olan Hz. Mehdi (a.s)'dan bahsedildiği açıkça anlaşılmaktadır. Zira bu bölümde söz konusu edilen özelliklerin Hz. Mehdi (a.s)'dan başkasına tatbik edilmesi mümkün değildir.

Bu özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1- Bu bölümde müjdesi verilen zatın, sesini yükselterek sokakta işittirmeyeceğinden bahsediliyor. Bu özellik Hz. Resul'e tatbik etmemektedir. Zira o Hazret’in hayatı boyunca çeşitli münasebetle muhtelif mekânlarda yüksek sesle insanlara hutbe okuduğu ve açıklamalarda bulunduğu ortadadır. Bu özellik, daha çok Hz. Mehdi (a.s)'ın gaybet döneminde insanlardan gizlenerek sesini kimseye işittirmediği özelliğini ima etmektedir.

2- Bu müjdede o zatın dünyada hakkı pekiştireceğinden söz edilmektedir. Bu özellik de Hz. Resul'e tatbik etmemektedir. Zira Allah Resulü’nün hakkı tüm dünyada pekiştiremediğini ortadadır. Hakkı tüm dünyada pekiştirmek vaadinin Hz. Mehdi (a.s)'a ait olup, Allah Tealâ'nın; "Peygamberini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Müşrikler hoş görmese de onu (hak din olan İslam'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır."[40] ayetinde vadettiği mutlak zaferi Hz. Mehdi (a.s)'ın gerçekleştireceği bizatihi Hz. Resul'ün kendi beyanıyla sabittir.

3- Üzerinde durmak istediğimiz üçüncü özellik; adaların, yani yerküredeki karaların onun şeriatını, yani yönetimini beklemesi özelliğidir. Bilindiği üzere, beklenme özelliği, o Hazret'in en belirgin sıfatlarından biridir. Öyle ki, Mehdi-i Muntazar (Beklenen Mehdi) o Hazret'in özel lakabı olarak ortaya çıkmıştır. Bütün insanlık, gerçek adaleti bütün dünyada egemen kılacak olan son kurtarıcıyı beklemektedir.

Şeriatın o Hazret'e atfedilmesi de doğaldır. Zira Hz. Resul'ün hak varisi olarak, Resul'ün şeriatı onun da şeriatı sayılmaktadır.

6- Tevrat’ın Yeremya bölümünde de ahir zamanda zalimlerin yok edileceği ve mutlak hâkimiyetin Allah’ın salih kullarına geçeceğine dair işaretler vardır. Tevrat’ın mezkur bölümünde şöyle yazıyor:

“Nil gibi yükselen bu kimdir? suları ırmaklar gibi çalkanıyor. Nil gibi yükselen Mısırdır, ve onun suları ırmaklar gibi çalkanıyor; ve diyor: Yükselip yeryüzünü kaplıyacağım; şehirleri, ve onlarda oturanları yok edeceğim. Ey atlar, şahlanın; cenk arabaları, saldırın; ve yiğitler, kalkan kullanan Kuş ile Put, ve yay kullanan ve kuran Ludîler çıksınlar. Çünkü o gün orduların Rabbi Yehovanın günüdür, hasımlarından öç alsın diye, öç günüdür; ve kılıç yiyip doyacak, ve kana kana onların kanından içecek; çünkü şimal diyarında, Fırat ırmağı yanında, orduların Rabbi Yehovanın kurbanı var.” [41]

Tevrat’ın bu bölümündeki açıklamada özellikle dikkat çeken husus, o günün zalimlerden öç alma günü olarak belirtilmesi ve Fırat kenarında Yehovanın kurbanından söz edilmesidir.

Ne ilginçtir ki, Ehl-i Beyt kanalından ahir zaman kurtarıcısı İmam Mehdi (a.s) hakkında gelen açıklamalarda da o Hazret’in zalimlerden, başta Fırat kenarında susuz şehit edilen Kerbela şehidi İmam Hüseyin (a.s) olmak üzere tarih boyunca bütün peygamberler ve peygamber evlâtlarına karşı işlenen mezalimin öcünü alacağı kaydedilmiştir.

Örneğin, Ehl-i Beyt İmamları’ndan İmam Mehdi (a.s) hakkında gelen Nüdbe duasında o Hazret’e şöyle seslenilmiştir: “Nerededir, o peygamberlerin ve peygamber evlâtlarının kanlarının öcünü alacak olan? Nerededir, o Kerbela’da katledilen şehidin kanının öcünü alacak olan?” [42]

7- Tevrat’ın Daniel kitabında ise ahir zaman kurtarıcısıyla ilgili olarak şu bilgiler yer almıştır: “Gece rüyetlerinde gördüm, ve işte, insan oğluna benzer biri göklerin bulutları ile geldi, ve Günleri eski olana kadar geldi, ve onun önüne kendisini yaklaştırdılar. Ve bütün kavmlar, milletler, ve diller ona kulluk etsinler diye, kendisine saltanat, ve izzet, ve kırallık verildi; onun saltanatı geçmeyecek ebedî bir saltanattır, ve kırallığı yıkılmayacak bir kırallıktır... Fakat krallığı Yüce Olanın mukaddesleri alacaklardır, ve ebede kadar, ve ebetler ebedine kadar kırallığı onlar edineceklerdir.” [43]

8- Yine Daniel kitabında aynı mevzu hakkında şöyle denilmiştir: “Ve senin kavmin oğulları için durmakta olan büyük reis, Mikael, o vakit kalkacak; ve millet olalıdan beri o zamana kadar vaki olmamış bir sıkıntı vaki olacak; ve o vakit senin kavmın, kitapta yazılı bulunan herkes kurtulacak. Ve yerin toprağında uyuyanlardan bir çoğu, bunlar ebedî hayata, ve şunlar utanca ve ebedî nefrete uyanacaklar. Ve anlayışlı olanlar gök kubbesinin parıltısı gibi, bir çoğunu salâha döndürenler de yıldızlar gibi ebediyen ve daima parlayacaklar. Fakat sen, ey Daniel, sonun vaktine kadar bu sözleri sakla, ve kitabı mühürle; bir çok adamlar araştıracaklar, ve bilgi çoğalacaktır.” [44]

9- Tevrat’ın Habakkuk bölümünde ise şöyle geçer: “Ve RAB bana cevap verip dedi: Rüyeti yaz, ve levhaların üzerine açıkça kaz da, onu okuyan koşsun. Çünkü daha rüyet muayyen vakit içindir, ve sona doğru acele ediyor, ve yalan çıkmayacaktır; eğer gecikirse, onu bekle; çünkü elbette gelecek ve geç kalmayacaktır... Kanla şehir yapanın, ve haksızlıkla belde kuranın vay başına! İşte, kavmların ateş için emek çekmeleri, ve ümmetlerin boş yere yorulmaları ordular RABBİNDEN değil mi? Çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa, dünya RAB izzetinin bilgisi ile öyle dolu olacak.” [45]

10- Tevrat’ın Tsefanya bölümünde ise, ahir zamanda zalimlerin yok edilecekleri ve hâkimiyetin müminlere geçeceği şöyle anlatılmıştır: “... Kibirlerinin karşılığı bu olacak, çünkü tahkir edip ordular RABBİNİN kavmına karşı kendilerini büyüttüler. Onlara karşı RAB korkunç olacak; çünkü dünyanın bütün ilâhlarını aç bırakacak; ve insanlar, herkes kendi yerinden milletlerin bütün adaları ona tapınacaklar.” [46]

11- Yine aynı bölümde şöyle denilmiştir: “Bundan ötürü ava kalkacağım güne kadar beni bekleyin, RABBİN sözü; çünkü hükmüm milletleri toplamaktır, ta ki, ülkeler üzerine gazabımı, kızgın öfkemin hepsini dökmek için onların hepsini bir araya getireceğim; çünkü bütün dünya kıskançlığımın ateşile yutulacaktır.

Çünkü bir yürekle RABBE kulluk etmek için hepsi RABBİN ismini çağırsınlar diye, kavmlara o zaman temiz dudak vereceğim.” [47]

12- Tevrat’ın Haggay bölümünde ise şöyle yazıyor: “Ordular RABBİNİN sözü; korkmayın. Çünkü orduların RABBİ şöyle diyor: Bir kere daha, vakit azdır, ve ben göklerle yeri, ve denizle karayı sarsacağım; ve bütün milletleri sarsacağım; ve bütün milletlerin değerli şeyleri gelecek; ve bu evi izzetle dolduracağım, orduların RABBİ diyor.” [48]

13- Tevrat’ın Zekarya bölümünde ise ahir zamanda gerçekleşecek olan müminlerin egemenliği şöyle anlatılıyor: “Ve vaki olacak ki, bütün memlekette, RABBİN sözü, orada, iki pay kesilip atılacak ve ölecek; ve orada üçte biri artakalacak. Ve bu üçte biri ateşe sokacağım, ve gümüşü tasfiye ettikleri gibi onları tasfiye edeceğim; ve altını denedikleri gibi onları deneyiceğim. Onlar benim ismimi çağıracaklar, ve ben onlara cevap vereceğim; ben: Kavmım odur, diyeceğim; onlar da: Allahım RABDİR, diyecekler.” [49]

14- Yine Zekarya bölümünde şöyle geçmektedir: “İşte RABBİN günü geliyor, ve senin çapul malını senin içinde pay edecekler. Çünkü bütün milletleri Yeruşalime karşı cenge toplıyacağım; ve şehir alınacak, ve evler yağma edilecek, ve kadınlar kirletilecek; ve şehrin yarısı sürgüne çıkacak, kavmın artakalanları ise şehirden kesilip atılmayacak. O zaman RAB çıkacak, ve muharebe gününde nasıl cenk ettiyse, o milletlere karşı öyle cenk edecek... Ve bütün dünya üzerinde RAB kıral olacak; ve o gün Rab bir, ve ismi bir olacak.” [50]

15- Tevrat’ın Malaki bölümünde ise, ahir zamanda gerçekleşecek olan müminlerin zaferi şöyle dile getirilmiştir: “ÇÜNKÜ, işte o gün geliyor, fırın gibi yanıyor; ve bütün kibirliler, ve kötülük işliyenlerin hepsi, saman olacaklar; ve gelmekte olan gün onları yakacak, orduların RABBİ diyor, öyle ki, onlarda kök ve dal bırakmıyacak. Fakat size, ismimden korkanlara, salâh güneşi kanatlarında şifa olarak doğacak; ve çıkacaksınız ve ahırın buzağıları gibi sıçraşacaksınız. Ve kötüleri ayak altına alacaksınız; çünkü yapmakta olduğum o günde sizin ayaklarınızın tabanları altında onlar kül olacaklar, orduların RABBİ diyor.” [51]

Bunlar, Eski Ahit olarak bilinen Tevrat ve ilâvelerinde yer alan ahir zamana ait açıklamalardan bazı örneklerdi. Görüldüğü üzere, bu açıklamalarda ahir zamanda Allah’ın salih ve seçkin kullarının önderliğinde hâkimiyetin tekrar Allah’ın dinine ait olacağı ve yeryüzünden zulmün kaldırılarak mutlak adaletin sağlanacağı kaydedilmiştir.


[1]- Kitabı Mukaddes, Tekvin 12: 1-4.

[2]- Kitabı Mukaddes, Tekvin 16: 10,11.

[3]- Kitabı Mukaddes, Tekvin 17: 20.

[4]- Kitabı Mukaddes, İşaya 11: 1-10 ve 65: 20-25.

[5]- İbrahim/24-26

[6]- İsra/60

[7]- Usul-ü Kâfi, c.1, s.428; Bihar’ul-Envar, c.9, s.11, 112, 117, 118; c.24, s.137, 142; c.33, s.156, 249 ve c.58, s.250.

[8]- El-Mizan, c.13, s.148.

[9]- El-Mizan, c.13, s.149.

[10]- El-Mizan, c.12, s.64.

[11]- Enbiya/111.

[12]- Tefsir-i Kurtubî, mezkur ayetin tefsiri.

[13]- Tefsir-i Kurtubî, mezkur ayetin tefsiri.

[14]- Âl-i İmrân/ 45.

[15]- Âl-i İmrân/37.

[16]- Usul-ü Kâfi, c.1, s.172.

[17]- Mü'min, 15.

[18]- Nahl/2.

[19]- Mâide/110.

[20]- Şûra/52.

[21]- Usul-ü Kâfi, c.1, s.273.

[22]- Bihar’ul-Envar, c.52, s.286, 291, 313, 319, 320, 336, 338, 339, 369, 381, 389, 390.

[23]- Kasas/5.

[24]- Tevbe/33

[25]- Tevbe/33

[26]- Nur, 55.

[27]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.37, hadis no: 10898, 11061, 10737, 10780, 10791.

[28]- Bihar’ul-Envar, c.52, s.316.

[29]- Müntehab’ül-Eser, s.483.

[30]- Müntehab’ül-Eser, s.474, İkd’üd-Dürer’den naklen.

[31]- "Mezamir-i Davud" Tevrat’ın Arapça tercümelerinde de açıklandığı üzere, "Zebur"un kendisidir. "El-Müncid" de Zebur lügatı hakkında yazıyor ki: "Zebur, Mezamir-i Davud Peygamber ile maruf olan bir kitaptır."

[32]- Kitabı Mukaddes, Mezmurlar, Mezmur 25: 12-14.

[33]- Kitabı Mukaddes, Mezmurlar, Mezmur 37.

[34]- Kitabı Mukaddes, Mezmurlar, Mezmur 72.

[35]- Tevrat yerine "Zikir" kelimesi kullanıldığına dair Enbiya, 7 ve 48. ayetlere müracaat edilsin.

[36]- İsra, 57. ayetinde "Zebur’u Davud'a verdik." denilir.

[37]- Enbiya/105.

[38]- Nur/55.

[39]- Kasas/5.

[40]- Tevbe/33

[41]- Kitabı Mukaddes, Yeremya 46: 7-10.

[42]- Mefatih’ul-Cinan, Nüdbe duası, s. 837.

[43]- Kitabı Mukaddes, Daniel 7: 13, 14, 18.

[44]- Kitabı Mukaddes, Daniel 12: 1- 4.

[45]- Kitabı Mukaddes, Habakkuk 2: 2, 3, 12, 13, 14.

[46]- Kitabı Mukaddes, Tsefanya 2: 11.

[47]- Katabı Mukaddes, Tsefanya 3: 8-9.

[48]- Kitabı Mukaddes, Haggay 2: 6-7.

[49]- Kitabı Mukaddes, Zekarya13: 8- 9.

[50]- Kitabı Mukaddes, Zekarya 14: 1, 2, 3 ve 9.

[51]- Kitabı Mukaddes, Malaki 4: 1, 2, 3.