Aleviliği Anlamak

Serkan ÖZTÜRK

Geçtiğimiz yüzyılı bir kargaşa asrı olarak geride bıraktık, ama geçtiğimiz asrın tüm kargaşaları bu yüzyıla da taştı. Hele şu kavram kargaşası yok mu, en beteri, en iflâh olmazı, en baş ağrıtanı ve en kötüsü de işte o. İşin daha kötü tarafı, bu kavram kargaşasının kasıtlı olarak yapılması, yani bu işten açık rant sağlayan insanların eliyle yapılıyor olması. Evet, konumuz Alevîlik ve üzerinde duracağımız konu da, doğal olarak Alevîlik etrafında yapılan kavram kargaşaları.

Bilinen şeyleri tekrarlamak istemiyorum ama, Alevîlik yüzyıllar boyunca gizli yaşamış, daha doğrusu gizli yaşamak zorunda bırakılmış bir inançtır. Artık her düşünsel, dinsel, ideolojik, siyasal vs. grubun kimlik sahibi olduğu bir dünyada, Alevîlerin de kendi kimliklerini ortaya koymalarını ve kendilerini ifade etmelerini doğal karşılamak gerek. Ama bu yapılırken de, Alevîliği doğru anlamak ve doğru aktarmak da zarurî. Çünkü Alevîlik hâlâ büyük ölçüde bir sır, bir kara kutu ve bir bilinmez. İnsanlar, hele bilmeyenler Alevîlik hakkında her söylenene inanmaya hazır.

Geride bıraktığımız yakın tarih, özellikle son yirmi yıl, Alevî kökenli insanların kendi aslını ve öz değerlerini aradığı ve bu uğurda birçok fedakârlığa katlandığı bir zaman dilimi. Düşünün bir kere, Alevî dedelerinin sakallarını kesen, cem evlerini yıkan ve Alevîliği gericilik olarak yaftalayan arsız ve kafasız bir neslin ardından, insanlar Alevîliklerini yeniden keşfediyorlar; dernekler vakıflar kuruyorlar; dergiler, gazeteler yayınlıyorlar; kitaplar, broşürler basıyorlar. Bunların hepsini doğru yolda atılmış adımlar olarak değerlendirmek gerekiyor.

Bunların hepsi güzel gelişmeler, ama burada azamî derecede dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü insanlar iyi niyetle kendi kökenlerini ve değerlerini araştırmaya koyulurken, bazıları suyu kasten bulandırıyor. Bazıları ise hadlerini aşarak Alevîlik hakkında ileri geri iddialarda bulunuyor. Alevîliğin İslâm dışı bir inanç olduğundan tutun da, Alisiz Alevîlik projesine kadar; Alevî edebiyatında yer alan şahsiyetlerin Allah’la ve dinsel inançlarla alay ettiğinden tutun da, Alevîlerin aslında Sünnî olduğuna veya Alevîlerin Hz. Ali’yi Allah bildiklerine kadar ne idüğü belirsiz iddialar ortaya atılıyor. Tabiîdir ki bunların bir kısmı kişilerin Alevîliğe olan cahilliklerinden, bilgisizliklerinden ve yerleşik yargılarından kaynaklanıyor. Ama Allah aşkına, eline kalemi alıp ta yazı yazma gibi ciddî bir işe koyulan insan yazdığı şeylerin gerçekliğini bir araştırmaz mı? En azından bu bir sorumluluk değil midir? Hadi, Sünnîler diyelim ki, yüzyıllardır gelen yerleşik yargılarıyla ipe sapa gelmez zırıltılarla karşımıza çıkıyorlar, peki ya Alevî toplumunun içinden çıkmış, öz be öz Alevî evlâdı olduğunu iddia eden insanlara ne demeli? Onlar bu sorumluluğu hiç mi hissetmiyorlar?

Şimdi hep birlikte elimizi vicdanımıza koyalım ve hep beraber Dar-ı Mansur’a duralım. Acaba kendilerini Alevî aydını veya araştırmacı olarak afişe eden bu insanlar, Alevî edebiyatındaki birkaç zahiri bakışla İslâm dışı görünen söylevleri görüyor -aslında bunlar İslâm dışı değil, ama onlar cahilliklerinden böyle sanıyorlar- ve bu bir iki mısra hakkında yüzlerce sayfa yazı yazıyorlar da, neden Allah inancının, peygamber inancının, Hz. Muhammed sevgisinin, ahiret inancının, cennetin, cehennemin, Kur’an’ın, melek inancının... yer aldığı yüzlerce, belki binlerce şiiri görmüyorlar?! Neden birileri çıkıp da, bunların etrafında doğru dürüst birkaç satır yazmıyor? İşin kötü tarafı, halkımız bu eserlere köklerini öğrenmek amacıyla yöneliyor, ama bilmiyorlar ki bu kitaplar, halkımızı aydınlatacağına, onları köklerine daha da yabancı kılıyor. Araştırmacı diye ortaya çıkan bu insanların yaptığı, bir dağın üzerini küçük bir bez parçası ile örtmeye veya insanları gökyüzünde ışıl ışıl parlayan güneşten kaçırıp kibrit çöpüyle aydınlatmak istemelerine benziyor.

Evet, Alevîliği anlamak demek, onu gündelik ve basit çıkarlara alet etmemekle, onu rant koparma mücadelesinin aracı olarak kullanmamakla, çağın endişelerinden, yaptırımlarından ve korkularından uzakta tutmakla ve onu böyle bir atmosferde yorumlamamakla mümkündür. Eğer Alevîliği öğrenmek istiyorsak, ilk önce onun tarihsel bağlarını iyi bilmemiz gerekiyor, yaşadığı tarihsel tecrübeleri ve geçirdiği evreleri iyi irdelememiz gerekiyor. Onu İslâm tarihinden kopararak Orta Asya Şamanizm’ine veya Mezopotamya Zerdüştîliğine yamamız bizi hiçbir yere ulaştırmaz, ancak onu çağın endişelerine ve bir noktada yetersizlik kompleksimize kurban etmemizi sağlar. Yine Alevîlikteki İslâm inançlarını görmezden gelmek, ancak ve ancak hesaplaşmayı uzatmak ve kaçak oynamak demektir. Şimdi ortada onlarca Alevîlik var; Sünnîlerin Alevîliği var, Solcuların Alevîliği var, Şamanistlerin Alevîliği var, Zerdüştîlerin Alevîliği var, ... var, var, var. Ne hikmetse her şey var, ama Alevîlik ortada yok. O şimdilik ince bir toprak tabakasının altında yatıyor. Biz hesaplaşmayı göze alıp, dürüst oynamaya başladığımız gün, o toprağın altından izzetle doğrulacak ve bize gürül gürül bir baharla gelecektir.

Selâmet ve esenlik Ehl-i Beyt’in hak yolunun gerçek izleyicileri olan tüm canların üzerine olsun.