Editörden

Erenlerin ikinci sayısıyla siz değerli okuyucularımızla beraberiz. Bugün dünyada sıcak savaşların yaşandığı bir dönemde, savaşlardan uzak, mutlu ve güzel bir Türkiye özlemiyle merhaba diyoruz sizlere.

Erenler dergisi, kendi olma duygusundan hareketle, toplumu bütün değerleriyle kucaklamak sevdasındadır. Kendine yabancı durumuna gelen Alevîlere bir ufuk, bir nefes vererek, kuşatılmış ve hatta özünden koparılmış olan Alevîlere yol gösterme çabasındadır. Ve bütün çabalara da değer veren bir anlayışa sahiptir. Art niyet taşımadan, başka hesaplar peşine düşmeden kendi olma duygusuyla doğru orantılı olarak, bu sorumluluğu üstlenmeyi kendine kutsal bir görev bilmiştir.

Amacımız, herhangi bir toplumu, kesimi veya grubu yermek değil, sadece ülkemiz gerçeğine uygun olarak, farklı bir renk olan Alevîlik kimliğinin yaşaması ve yaşatılmasıdır. Öteden beri farklı yer ve noktalara çekilerek özünden saptırılmak istenen Alevîlik, bugün geldiğimiz noktada da, bir takım çıkar hesabı ile çeşitli zemin ve tanımlara çekilir konuma getirilmiştir.

Elbette yaptığımız bir emek ürünüdür. Sevgi, birlik ve kardeşlik adına bir gerçeğin nefesi yayılıyor. Bizler bir geleneğin sürdürücüleriyiz ve bu gerçeği geleceğe taşımanın gönüllü erenleriyiz. Bizler dünyada ülkeler, ırklar ve dinler arası çatışmaların yaşandığı tam da bugünde, gözümüzü ve gönlümüzü sevgiye açmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Çünkü, Ehl-i  Beyt dostları olarak bu misyonu yüklenerek, aslında kendini arayan Alevîliğe meşale oluyoruz.

Burada Alevîliğin tanımını yapmak niyetinde değiliz. Derginin diğer sayfalarında bunu bulacaksınız. Biz, Yunus’un dediği gibi, “Ben gelmedim dava için, benim işim sevgi için”  sevgiyi, barışı, huzuru bir nakış misali dergimizde işleyerek, bu ışığı bütün kardeşlerimize yaymak işine koyulmuşuz.

Erenler dergisi olarak, renkleri kaynaştırmada ve farklılıkları zenginlik olarak görebilmede çaba göstererek, gönüllerde taht kurma varoluşu içinde olacağız. Gönül erenleri olarak, yüreklerimizin kapılarını tebessümle açıp, karanlık düşüncelere ışık tutacağız. Çünkü biliyoruz ki; toprağı alın teri ile, insanı ise sevgi ile fethetmek olasıdır. Yeryüzünde sevginin uygarlığını kuranlar, bizim de gönlümüzü bu iklim ile yeşerttiler.

Bu arada Alevîliği farklı yerlere çekerek, pazarlayanların ve Alevîlere yeni dinler arayanların kimler olduğunu, hangi amaç ve hedeflerle bu komploları planladıklarını dergimizde işleyip mahkum etmeyi kendimize bir görev bilerek, bu sevgi bahçesini soldurmalarına müsaade etmeyeceğiz.

Alevîliğin İslâm dışı bir kültür olduğunu yaymak ve işlemekle memur olanların yanılgılarını, kaynaklara dayandırarak ve Pir Sultan, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-i Veli gibi zatların görüş, düşünce ve yaşamlarını örnek göstererek ortaya koyacağız. Bu pazarlamacıların asıl niyetlerini toplumumuzun gözleri önüne sermede bu yöntemin en mantıklı yol olduğuna inanmaktayız.

Ehl-i Beyt güneşi en karanlık yerleri aydınlatıncaya dek, elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce dost sıcaklığı ile söyleyip, anlatan bu yolun yılmaz, usanmaz maratoncuları olacağız. Her ne kadar yolumuz uzun ve engebeli ise de, yüreğimizdeki on iki imam aşk ve inancının bizi menzile ulaştırmaya yardımcı olacağına inanmaktayız. Zaten menzile ermek için çıktık bu yola, sevgi ile, aşk ile.

Kapımızı ve gönlümüzü bütün erenlere aralamış bulunmaktayız. Bu kutsal yolda dostları yolumuzun üzerinde engel olarak görmüyoruz. Bilakis bütün dostların bize katılarak bizimle yolculuk etmelerini arzulayarak çıktık bu kutsal yola. Bu aşkla, bu şevkle bütün erenleri  Muhammed, Ali uğruna, Fatıma ana, Hasan, Hüseyin uğruna,, Ehl-i Beyt  uğruna bize katılmaya, bizimle çalışmaya davet ediyoruz.

Bu arada beşeriyetin varoluşu ile başlayıp, bugüne dek süregelen  ve daim devam edecek olan mutlak adalet beklentisinin hatırlanıldığı gün olan İmam Mehdi (a.s)’ın kutlu doğum gününü kutlamanın sevincini ve mutluluğunu yaşıyoruz.

Erenler dergisi olarak kuracağı evrensel adalet düzeniyle insanlığı hakikî kurtuluş ve mutluluğa erdirecek olan yüce Allah’ın son hüccet ve velisi İmam Mehdi’nin kutlu doğumunu bütün insanlık âlemine, özellikle de kurtuluş bekleyen ezilmişlere, hasseten de siz Ehl-i Beyt yolu izleyicilerine tebrik arz ediyoruz.

İnsanoğlunun fıtrî değerleri içerisinde büyük öneme sahip olan “adalet” kavramı, Hz. İmam Mehdi (a.s)’ın mübarek doğumuyla daha da bir önem kazanmıştır.

Zira o hazretin yeryüzünden her türlü haksızlık ve zulmü kaldıracağı ve özlenilen evrensel adalet düzenini kurarak beşeriyeti, hiçbir zaman görmediği maddî, manevî mükemmellik ve mutluluğa kavuşturacağı bütün ilâhî dinlerce, özellikle de İslâm dini tarafından muştulanmıştır. Dolayısıyla Hz. İmam Mehdi’nin doğum günü, tüm insanların, özellikle de ezilenlerin, horlananların ve zulme uğratılanların, adalet ve insaniyet namına kutladıkları en değerli ve en büyük bayramlarıdır.

Dünyanın iyi bir son ile noktalanacağı gerçeği, gerek semavî dinler, gerekse de beşer kaynaklı bütün ideolojiler tarafından kabul gören bir hakikattir. Yeryüzünden her türlü haksızlığı silip götürecek hakikî adalete ve herkesi içerecek maddî ve manevî doyuma ulaşma arzusu, beşeriyetin fıtratında olan bir gerçek olarak her zaman ve her yerde varola gelmiştir. Bu duygu beşerle birlikte var olmuş, beşeriyet var oldukça da devam edecektir.

Bizler, Hz. İmam Mehdi (a.s)’ın kutlu doğumunu, insanoğlunun kalbinde ümitlerin yeniden yeşerdiği, vicdanlarda merhamet duygularının yeniden kabardığı, insancıl yaklaşımların zirveye vurduğu bir gün olarak görmekteyiz.

Ne var ki;  maddî çıkarları uğruna insanları türlü entrikalarla ezerek egemenlik kuran despot yönetimler, hep böyle bir hakikatin olmadığı doğrultusunda propagandalar yapmış ve yapmaktalar. Çünkü, beşeriyetin ümitsizliğe kapılarak adalet kavramından vazgeçmesi, onların haramice talan ve soygunlarını daha da pekiştirecektir.

İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurunu beklemenin, zülüm ve haksızlıklardan yılan beşeriyetin kalbinde aydınlık geleceğe olan ümidin yeniden canlanıp coşmasına olan olumlu etkisi dikkate alındığında, onun kutlu doğum gününün en büyük bayram olarak kutlanılmasının ne denli ehemmiyet taşıdığı ortaya çıkmaktadır.

İnsanoğlunun, hayatının her döneminde bir bekleyiş ve arayış içerisinde olduğunu bilmekteyiz. Gün ışıklarının ışıldamasıyla gecenin beklendiği, gece karanlığının çökmesiyle de gündüzün beklendiği gibi bekleyişler hep bir döngü içerisinde devam etmektedir. Çocukların bir an önce olgunluğa ulaşma, olgunların bir an önce evlenip yuva kurma ve arkasından da neslin bekasına dair olan beklentileri, keza zulme uğratılanların kurtuluş beklentileri hayatın bitip tükenmeyen bir bekleyişten ibaret olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Bekleyiş konusunu biraz daha açtığımızda, aslında bekleyişin başlıca iki nedene dayandığını gözlemlemekteyiz.

a) Bulunduğu durumdan memnun olmadığından daha iyi bir durumu bekleme.

b) Bulunduğu durumdan memnun olsa dahi daha iyi bir geleceğe sahip olma ümidinden kaynaklanan bekleme.

Böyle bir ümit insan hayatının daha dinamik, daha hareketli olmasını sağlar. Geleceğe dair ümidini yitiren bir insan ve topluluk ise, pasifleşir, hareketini ve canlılığını yitirerek teslimiyetçi olur.

İnsanın fıtratında olan bu duygu, İslâm dininde, özellikle de Ehl-i Beyt mektebinde ilâhî bir boyut kazandırılarak ufku daha da genişletilmiş ve doğru yörüngesine oturtulmuştur.

İnsanın sahip olduğu değerlerden biri de şükretmektir. Ehl-i Beyt mektebi, insanda bulunan bu değeri derinleştirerek Allah’a, insanlara, hatta hayvanlara uzanan bir hiyerarşide sıralamıştır. Ehl-i Beyt kendi maarifi ve öğretisiyle, insanların bu değerlerini yetiştirmesini ve mükemmellik seyrinde devam etmesini sağlamıştır.

İnsanın kendisi için arzuladığı iyi bir hayat standardını, tüm insanlar için istemesi yukarıdaki düşüncenin neticesidir. Düşünceleri sığ olmaktan kurtaran bu akide, insanı sadece zahirî iyi bir hayat sunmasını değil, gerçekten yeryüzünde adaletin işlevsel hâle getirilmesini, diğer bir tabirle hakikî adaletin istenmesini de öğretmiştir.

Ehl-i Beyt kaynaklarında geçen “İmamınızın zuhurunu bekleyin” veya “En üstün ibadet, İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurunu beklemektir” gibi hadisler, işte bu gerçeğe işaret etmektedir. Böylelikle insanlarda, hakikî adalet ve kurtuluş beklenti ve ümidini canlandırarak daha dinamik, daha canlı bir toplumun oluşmasına zemin hazırlamaktadır.

Beşeriyetin düşünce ufkunu genişleten ve onlara daha dinamik bir hayat sağlayan İmam Mehdi (a.s)’ın kutlu doğumumun, tüm insanlığa barış, sevgi ve kardeşlik getirmesi temennisiyle.