Alevi Toplumunda Dönüşüm ve Değişimin Başlangıç İlkeleri
Ali C. YILDIZ
     Y.T.Ü. Öğretim Görevlisi

“Olmak ya da olmamak, bütün sorun bu (mu) dur?” Shakespare’in bu söylemi kullanmasından bu yana pek çok kişi kendi bakış açılarından yorumlar yaptılar. Kimi varolmanın her şeyin temeli olduğunu söylerken, diğerleri varolmanın dayanılmaz hafifliğinden söz etti. Diğer bazı insanlar ise varlığın kaçınılmaz sonucunu üretime, yani var etmeye dayandığını ileri sürdü. Alevî kültürünü ve yaşam biçimini benimsemiş bir birey olarak zaman zaman ben de kendi felsefemin bakış açısından Shakespare’in bu ünlü deyişinin açılımlarını, uygulana gelmiş davranışları göz önünde bulundurarak yorumlamaya çalıştım. Sonuçta bazı saptamalar yaptım:

1- İlk önce, Alevîliğin “varolma” sorununu büyük ve daimî bir değişim ve dönüşüm işleminin ilk koşulu olarak benimsediği, bundan sonra da bu düsturdan asla kopmaması gerektiği sonucu çıkarılabilir. Yani, her Alevî bireyi kendi varlığını, yaşamında sürekli değişim ve dönüşümler yaparak sürdürebileceğini, pekiştirebileceğini kabul etmelidir.

2- Var olmak, tek tek birey olarak değişim ve dönüşmenin yanı sıra, ilişkide bulunmak, çevre ve diğer varlıklarda da değişimi ve dönüşümü gerçekleştirmektir. Diğer bir deyişle kendi olgunlaşmasını sağlayan birey, içinde bulunduğu ve bir parçası olduğu çevresini, toplumsal çevresini yadsımamalıdır. Her türlü bireysel bir yaratı ve ürün, toplumsal boyutta kullanılabilir olmakla anlam kazanabilmektedir.

3- Bundan dolayı birey, içinde yaşadığı çevreyi de değiştirmeye çalışmalı. Çünkü kendi dönüşümü ve değişimi bile bütün bir değişimin bir parçasıdır.

Yukarıda sözü edilen birey - toplum ilişkisi bireye ilişkin bir başka önemli açmazı da gündeme getirmektedir. Şöyle ki, hem bireyin, hem de toplumun, ya da çevrenin değişimi karşılıklı olarak bu iki karşıtın birbiriyle çelişmesine bağlıdır. Bu durumda varolmanın diğer kaçınılmaz bir sonucu da, çevresiyle çelişkiye giren bireyin, bu sorunu hem kendisini, hem de çevresini değiştirecek şekilde aşmasıdır. Örneğin Hegel Diyalektiğinde bu değişimin temeli şu şema üzerine kuruludur: Tez + Antitez = Sentez. Burada sentez, kısaca bir toplumun ilişkisinde yaşayan ve üzerinde uzlaşmaya varılan sonuçtur. Zaten, bu sentez de bir süre sonra bir başka sentezle çelişkiye düşmekte ve böylece insanlık tarihinde değişim ve dönüşüm devam etmektedir.

4- Hem birey, hem de toplum için değişim ya da dönüşüm, diğer taraftan üretim de demektir. Diğer bir ifadeyle varolmak, sıkı sıkıya iz bırakmaya, yeni üretime bağlıdır. Sözgelimi insanlık tarihinden binlerce yıl geçmesine rağmen, hâlâ anılan ve adlarından, söz edilen birey, ya da toplumlar en çok ve en etkin üretimleri gerçekleştirenlerdir. Bugün “Tarih Sümer’den Başlar” adlı bir kitap yazmayı bile düşünüyorsak, bu, yaklaşık beş bin yıl önce Mezopotamya’da yaşamış bu toplumun ve bireylerinin bugün bile varlığı süren yaratılarındandır...

5- Bir Alevî bireyi olarak Shakespare’in o ünlü söyleminin kendi felsefe ve düşüncem açısından yorumlanmasıyla elde edilen saptama, varolmanın bir ön koşul mu, yoksa sonuç mu olduğuna ilişkin ortaya çıkan ikilemdir. Bugün Alevî felsefe ve yaşam biçimini benimsemiş, içselleştirmiş her bireyin önce kendisini ve kendisiyle birlikte ilişkide bulunduğu toplumsal dokuyu, onunla çelişerek değiştirmesi, ürün vermesi, bu tartışma sonunda zorunlu bir süreç ve ön koşul olarak belirmektedir. Fakat, her şeyden önce bu zorlu ve yaşanması zorunlu sürece başlarken, bir saptama olarak varolmanın bir sonuç değil, başlangıç olduğunu unutmamak gerekmektedir. Sonuç yarattığımız her şeydir, ekinimizdir. Varolmak bir büyük sonuç için sadece ön koşuldur...