İslâm Peygamberi Resul-i
Ekrem (s.a.a) hayatta iken ‘Alevîlik’ denen bir kavram ortada yoktu. Her ne
kadar İmam Ali (a.s)’ın sadık taraftarları -mesela Mikdad, Ammar, Ebuzer-
vardıysa da onlar hakkında kullanılan taraftar anlamına gelen ‘Şia’ kelimesi
idi. Rivayet edildiğine göre üç yüz kadar sahabî ‘Ali Şiası’ adı ile ün
salmıştı. Çünkü İmam Ali (a.s) birçok defa Resul-i Ekrem (s.a.a) tarafından halifeliğe atanmış,[1]
halktan bir grup onun etrafında toplanmıştı. Hatta Resul-i Ekrem (s.a.a)’in
kendisi bile bu insanları övmüş, bunlar hakkında ‘Ali Şiası’ ve ‘Ehl-i Beyt Şiası’
kavramlarını kullanmıştı.[2]
‘Şiîlik’ kavramı bundan sonra kesintisiz şekilde İmam Ali (a.s)’ın (ve daha
geniş anlamda On İki İmam (a.s)’ın) taraftarlarını ifade etmek için kullanıldı.
İmam Ali’nin şahadetinden sonra soyundan gelenler için de Alevî kavramı
kullanılmaya başlandı.
On İki İmam (a.s)’ın
altıncısı olan İmam Sadık (a.s)’ın imamet döneminde iki yeni kavram ortaya
çıktı. Bunlardan birincisi ‘Zeydîlik’tir ki, İmam Zeynelabidin (a.s)’dan sonra
oğlu Zeyd’in imametini kabul ettiler. Bunlar bir başka fırka oluşturarak On iki
İmam çizgisinden ayrıldılar.[3]
İkinci kavram ise ‘Caferîlik’tir.[4]
Siyasî çalkantılardan faydalanan İmam Sadık (a.s)’ın Şiî inanç ve öğretilerini
açıklaması ve bilimsel harekete hızlı bir ivme kazandırmasına binaen ‘On İki
İmamcı Şia’ya ‘Caferîlik’ adı verildi.[5]
İmam Sadık (a.s)’ın adı olan ‘Cafer’e mensubiyeti bildiren bu kavram her zaman ‘Şiîlik’
kavramı ile bir arada kullanıldı.
İmam Sadık (a.s) şehid
edildikten sonra yeni imamın kim olacağına dair yeni tartışmamalar ortaya
çıktı. Bir grup Şia, İmam Sadık (a.s)’dan önce vefat eden oğlu İsmail’i imam
tanıdı. Böylece Şia’dan ikinci kopuş
gerçekleşti. Bunlara ise ‘İsmailî’ adı verildi ve bunlar da On İki İmam
çizgisinden ayrıldılar.[6]
Şiîlik içerisinde belirtilen bu kopmalar ve kavramlar dışında önemsenecek başkaları
olmadı.
On beşinci yüzyılın son yarısında Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifeleri için yeni bir kavram kullanıldı. Bu kavram ‘Kızılbaşlık’tı. Çünkü Şeyh Haydar’ın halifeleri başlarına kırmızı bir sarık sarıyorlardı. Bu kavram özellikle Anadolu’da ve İran’da yayıldı. Artık bu coğrafyada Şiîlik ve Caferilik’le birlikte yeni bir kavram kullanılıyordu: Kızılbaşlık...
Bir taraftan Osmanlılar ve
Safevîler arasındaki mücadeleler, diğer taraftan Anadolu’daki Şiî/Kızılbaş
ayaklanmaları birçok Şiî/Kızılbaş’ın katledilmesi ile sonuçlandı. Çaldıran
savaşından sonra Anadolu’daki Şiîler ile İran’daki Şiîler arasındaki bağlar
gevşedi ve İran’da Safevîler’in yönetimden alaşağı edilmeleri ile koptu.
Osmanlı da bu arada boş durmadı. Katliamlarla bu insan kaynağını bitiremeyeceğini anlayınca Anadolu’daki Şiî/Kızılbaş
tekke ve medreselerine el attı. Hacı Bektaş Tekkesi’ne bile kendi adamlarını
yerleştirdi. Sünnîliği yaymaya çalıştı. Bu ocaklarda “Ehl-i Beyt ilmi”
öldürüldü. Hurufîler, Masonlar ve bunlar gibi birçok sapık inançlar buralarda
yer etti. On altıncı yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeni bir kavram ortaya
çıkmıştı: Bektaşîlik...[7]
Bu tarihten sonra Bektaşîlik
genelde şehirde yaşayan ve Osmanlı’ya yakın Şiîler için, Kızılbaşlık ise kırsal
kesimde yaşayan Şiîler için kullanıldı. Dünyanın her yerinde ise –Anadolu da
dahil- Alevî kelimesi İmam Ali (a.s)’ın soyundan gelen insanlar için
kullanılıyordu.[8]
Ancak, ne olduysa oldu ve Alevî
kavramı on dokuzuncu yüzyılın başında Kızılbaş toplulukları ifade etmek için
kullanıldı.[9]
Kısa bir süre sonra Alevîlik kavramı Bektaşîlik de dahil, Şiîlik eğilimleri
gösteren bütün topluluklar için kullanılmaya başladı.[10]
Günümüzde de bu kavram aynı anlamda kullanılmaktadır.[11]
[1]- İlgili deliller için bkz. Allâme Tabatabaî, İslâm’da Şia, s.28 vd., Kevser Yay. 1993.
[2]- ed-Dürr’ül-Mensur, 1/379; Gayet’ül-Meram, s.326.
[3]- Doğal olarak bunların Alevîlik’le alaksı yok.
[4]- Günümüzde Alevîler arsında Caferîlik kimliği yaygındır.
[5]- Caferîlik ismi İmam Cafer Sadık (a.s)’ın ismine izafeten verilmiştir. Ama Caferîlik isminin İmam Sadık (a.s)’ın zamanında mı, yoksa daha sonraki zamanlarda mı ortaya çıktığına dair bir bilgimiz yok.
[6]- Dolayısı ile bunların da Alevîlik ile bir alakası yok.
[7]- Hurufî ve Mason sızmaları, Bektaşîlik kavramının ortaya çıkmasından sonradır.
[8]- Baki Öz, bir kitabında Alevîliğin 16. yy. Anadolu’sunda Hz. Ali yanlılarının genel adı olduğunu söylerse de getirdiği delillerin hepsi zorlamadır. Daha çok Alevîlik ile Şiîliği ayrıştırma amacı güder.
Baki Öz, Alevîlik Nedir, s.176-177, Der Yay, 1996.
[9]- İriene Melikof, Uyur İdik Uyurdular, s.25 vd., Cem Yay, 1993.
[10]- Bu konular üzerinde ayrıntılı olarak durulacak.
[11]- 1980’li yıllara kadar Alevîliğin Şiîlik’le olan ilişkileri inkâr edilmiyordu. Ancak 1980’den sonra bu durum değişti.