Altıncı imam-ı pak Cafer-i Sadık (a.s)’dan; “Belâgat nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurdu: “Kim bir şeyi iyi bilirse, onun hakkında az konuşur (çünkü uzun uzadıya konuşmak meseleyi iyice kavrayamamaktan ileri gelir). Bir kimseye belâgatli denilmesinin sebebi, kolay bir ifadeyle maksadını anlatabilmesidir.” Biz de çok söyleyip yormaktansa az söyleyip düşünmeye vesile olmak, insanın derinliklerinde saklı olan cevheri hatırlatıp uyandırmak, insanımızın insanî değerlerinin bozulduğu, aşkın, sevdanın, dostluğun ve kardeşliğin yerini hilekârlık, düzenbazlık ve kalleşlikle yer değiştiği bir ortamda, insan-ı kâmil olmuş, yol - edep - erkan bilen, Anadolu’muzun bağrında derin izler bırakan şairlerimizin, ozanlarımızın şiirlerinden, deyişlerinden, hayat felsefelerinden öğreneceğiz. Onların dili aşkın, sevdanın, yüreğin, özgürlüğün, adaletin ve ilmin dili olmuştur. Onlar Hakk’a yakin iman etmiş ve dizelerinde O’nu demişlerdir. Unutturulan ve unuttuğumuz Ehl-i Beyt yolunu onların dizelerinden, sözlerinden hatırlamaya çalışacak, şiirlerini açıklamaya, unutulmuş isimlerini, hayatlarını, yaşam dizelerini, mücadelelerini kaleme almaya çalışacağız.
Bugün birazcıkta olsa insanî değer taşıyorsak, Alevî olarak kalabilmişsek, bunu onlara borçluyuz. Tarihin bir yerlerinde kalmış bu ozanların, Alevî - Bektaşî yolunun, erkânının doğru olarak öğrenilmesinde temel kaynak teşkil edeceği tartışma götürmez bir gerçektir. Allah, Peygamber, İmamet, Cennet, Cehennem, Vahdet-i Vücud, Fenafillah,Tarikat, İbadet ve benzeri konularda Alevîliğin ne dediğini, bu konudaki soruları nasıl cevaplandırdığını da bu ozanların deyişlerinden bulabiliriz.
Bu yazı dizimizde sizlerin de katkı ve desteklerinizi esirgemeyeceğinize inanıyoruz. Bu güzel insanların deyişlerinden, hayatlarından edinebileceğiniz bilgileri bu yazı dizimizde yayınlayıp, bu kutsal görevde sizlerin de katkılarını görmek, bizi ve tüm canları mutlu kılacaktır.
Her fikre açık olarak; her eleştiri (kendi ahlâkî sınırları içerisinde) kabulümüzdür. Düzeltmek ve düzelmek, yanlışımızdan vazgeçmek, yanlıştan vazgeçilmesine vesile olmak, doğruyu anlamak, insan-ı kâmil olmak temel gayemizdir.
AGÂHÎ
İlk ozanımız olarak, asıl adı Veli olan AGÂHÎ’yi kısaca tanımaya ve şiirlerine yer vermeye çalışacağız.
( -1921) Şarkışla’nın Kılıççı köyündendir. CEM erkânlarında yetişmiştir. Okuma yazma bilmemektedir.
Agâhî’nin şiirlerinde kullandığı dil Arapça ve Farsça kelimeler olmasına rağmen sade ve anlaşılır bir dildir. Konu olarak ALLAH, MUHAMMED, ALİ sevgisi, inancı ve onlara olan bağlılığın gerekliliği, bağlılığın getirdiği aşkın ve sorumluluğun hâlini yazmıştır şiirlerinde.
Agâhî Alakilise köyünden Üryan Hızır ocağına bağlıdır.
Gel ey hoca, Ali’nin fazlını evvel Huda’dan sor
Ali’yi ibn-i Adem olmadan, ta iptidadan sor
Ali kimdir? Veli kimdir? Bilem dersen bu esrarı
Onu bir kimseden sorma, Muhammed Mustafa’dan sor
Ki yer gök su iken Cebrail’e rehber oldu Ali
Cihan halk olmadan evvel bu kevnin temeli oldu
O dem Musa ile bin bir kelim eden veli oldu
Dilersen lenteradan sor, dile Tur-u Sina’dan sor
Ali’dir damad-ı Ahmet, Ali’dir Mustafa’ya yar
Odur Hak rahine kurban veren evlâdını, ol Haydar
Onun ettiğin etti mi hiçbir peygamber
Dilersen evliyadan sor, dilersen enbiyadan sor
Çıkıp kürsüye ey vaiz, Ali’den söyle efendi
Ali’nin hakkında gökten yere yüz dört kitap indi
Ali’yi Kuran’da methetti, veçhim Hak dedi kendi
Dile Yasin u Tâhâ’dan sor, dilersen Hel Eta’dan sor
Ey bire zahid-i harkuş, ne zannettin Ali’yi sen
Ali’nin evlâdına buğuz eden kişi de Müslüman
Ne çektiler o mazlumlar, o zalim darb-i Yezit’ten
Dile arz u semadan sor, dilersen Kerbelâ’dan sor
Agâhi’yem, Alevîyem, Şiî mezhebim, Kızılbaş’ım
Hüseyn-i Kerbelâ’nın firkatindendir akan yaşım
Hüseyn’in derdini bir kimseden sorma be kardaşım
Dile Zeynep Ana’dan sor, dile Zeynel Aba’dan sor
Hakk’ın emri ile cihane geldim
Muhammed’e kalu belâ diyerek
Ya Ali kapına kurbana geldim
Kabul et kulunun kulu diyerek
Yine sen bilirsin benim hâlimden
İnayet merhamet Sultan Balım’dan
Zikrin fikrin güzel oldu dilimden
Vird ederim Ali Ali diyerek
Nasıl sevmiyeyim şahım Hasan’ı
Hakk’ın Habibi’nin kurretul ayni
Severiz gönülden şahım Hüseyn’i
Bunlar Hasbahçe’nin Gülü diyerek
Aşkına düşeli mecnun daneyim
Yitirdim ben beni viran haneyim
Ne aklım başımda ne divaneyim
Şimdi del oldum deli diyerek
Niyazım kabul eyle İlâhî
Ki sen âlemin peşti penahi
Dilerim ki canın çıksın Agâhî
Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyerek
Acep olamam mı kabulü dergâh
Dergâh’a Ali’nin farraşı olsam
Ben kulluk etmezsem kul demez Allah
Kavmi kabilesi kardaşı olsam
Gidip söyle beni çok incitmesin
Aynelhak söylerim can acıtmasın
Varsın hiçbir millet kabul etmesin
Erenlerin bir abapuşu olsam
Çıkıp kürsüye ey vaiz ulema
Hadis-i müfteri söylüyor amma
Çekip kürsüden indiririm amma
Gerçi harabat-ı Bektaşî olsam
Silinsem de defteri ümmetlikten
Yine olmam bu ehl-i cennetlikten
Dönmezem tarik-i harabatlıktan
Yezit ta’n edici Kızılbaş olsam
Ey hoca ben sana meyledip bakmam
Korkutma cehennem narından korkmam
Muhubb-i Ali’yi ateşe yakmam
Agâhî cehennem ateşi olsam
Sofu sen kendini arif sanırsın
Benden özge arif yok yok diyerek
Suret-i zahirde kafa sallarsın
Oturur kalkarsın hak hak diyerek
Gûş eyle pendimi ey sofu zade
Sen bu gönül ile kalırsın dağda
Senin gibi gezer leylek havada
Geçirir ömrünü lak lak diyerek
Onda körsün eğer bunda kör isen
Rah-i erenlerlerden bî haber isen
Yarın hakkın divanına varırsan
Kovarlar dışarı çık çık diyerek
Agâhî’nin bu sözünde durmazsan
Ebedi kör kalıp meydan görmezsen
Hacı Bektaş tarikine girmezsen
Sonra canın çıkar hık mık diyerek