Yaşamış ve Yaşayan Alevî Bektaşi Ozanları
Tarık ÇİMEN

 

Altıncı imam-ı pak Cafer-i Sadık (a.s)’dan; “Belâgat nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurdu: “Kim bir şeyi iyi bilirse, onun hakkında az konuşur (çünkü uzun uzadıya konuşmak meseleyi iyice kavrayamamaktan ileri gelir). Bir kimseye belâgatli denilmesinin sebebi, kolay bir ifadeyle maksadını anlatabilmesidir.” Biz de çok söyleyip yormaktansa az söyleyip düşünmeye vesile olmak, insanın derinliklerinde saklı olan cevheri hatırlatıp uyandırmak, insanımızın insanî değerlerinin bozulduğu, aşkın, sevdanın, dostluğun ve kardeşliğin yerini hilekârlık, düzenbazlık ve kalleşlikle yer değiştiği bir ortamda, insan-ı kâmil olmuş, yol - edep - erkan bilen, Anadolu’muzun bağrında derin izler bırakan şairlerimizin, ozanlarımızın şiirlerinden, deyişlerinden, hayat felsefelerinden öğreneceğiz. Onların dili aşkın, sevdanın, yüreğin, özgürlüğün, adaletin ve ilmin dili olmuştur. Onlar Hakk’a yakin iman etmiş ve dizelerinde O’nu demişlerdir. Unutturulan ve unuttuğumuz Ehl-i Beyt yolunu onların dizelerinden, sözlerinden hatırlamaya çalışacak, şiirlerini açıklamaya, unutulmuş isimlerini, hayatlarını, yaşam dizelerini, mücadelelerini kaleme almaya çalışacağız.

Bugün birazcıkta olsa insanî değer taşıyorsak, Alevî olarak kalabilmişsek, bunu onlara borçluyuz. Tarihin bir yerlerinde kalmış bu ozanların, Alevî - Bektaşî yolunun, erkânının doğru olarak öğrenilmesinde temel kaynak teşkil edeceği tartışma götürmez bir gerçektir. Allah, Peygamber, İmamet, Cennet, Cehennem, Vahdet-i Vücud, Fenafillah,Tarikat, İbadet ve benzeri konularda Alevîliğin ne dediğini, bu konudaki soruları nasıl cevaplandırdığını da bu ozanların deyişlerinden bulabiliriz.

Bu yazı dizimizde sizlerin de katkı ve desteklerinizi esirgemeyeceğinize inanıyoruz. Bu güzel insanların deyişlerinden, hayatlarından edinebileceğiniz bilgileri bu yazı dizimizde yayınlayıp, bu kutsal görevde sizlerin de katkılarını görmek, bizi ve tüm canları mutlu kılacaktır.

Her fikre açık olarak; her eleştiri (kendi ahlâkî sınırları içerisinde) kabulümüzdür. Düzeltmek ve düzelmek, yanlışımızdan vazgeçmek, yanlıştan vazgeçilmesine vesile olmak, doğruyu anlamak, insan-ı kâmil olmak temel gayemizdir.

AGÂHÎ

İlk ozanımız olarak, asıl adı Veli olan AGÂHÎ’yi kısaca tanımaya ve şiirlerine yer vermeye çalışacağız.

( -1921) Şarkışla’nın Kılıççı köyündendir. CEM erkânlarında yetişmiştir. Okuma yazma bilmemektedir.

Agâhî’nin şiirlerinde kullandığı dil Arapça ve Farsça kelimeler olmasına rağmen sade ve anlaşılır bir dildir. Konu olarak ALLAH, MUHAMMED, ALİ sevgisi, inancı ve onlara olan bağlılığın gerekliliği, bağlılığın getirdiği aşkın ve sorumluluğun hâlini yazmıştır şiirlerinde.

Agâhî Alakilise köyünden Üryan Hızır ocağına bağlıdır.

ALİ’NİN FAZLINI EVVEL HUDA’DAN SOR

Gel ey hoca, Ali’nin fazlını evvel Huda’dan sor

Ali’yi ibn-i Adem olmadan, ta iptidadan sor

Ali kimdir? Veli kimdir? Bilem dersen bu esrarı

Onu bir kimseden sorma, Muhammed Mustafa’dan sor

 

Ki yer gök su iken Cebrail’e rehber oldu Ali

Cihan halk olmadan evvel bu kevnin temeli oldu

O dem Musa ile bin bir kelim eden veli oldu

Dilersen lenteradan sor, dile Tur-u Sina’dan sor

 

Ali’dir damad-ı Ahmet, Ali’dir Mustafa’ya yar

Odur Hak rahine kurban veren evlâdını, ol Haydar

Onun ettiğin etti mi hiçbir peygamber

Dilersen evliyadan sor, dilersen enbiyadan sor

 

Çıkıp kürsüye ey vaiz, Ali’den söyle efendi

Ali’nin hakkında gökten yere yüz dört kitap indi

Ali’yi Kuran’da methetti, veçhim Hak dedi kendi

Dile Yasin u Tâhâ’dan sor, dilersen Hel Eta’dan sor

 

Ey bire zahid-i harkuş, ne zannettin Ali’yi sen

Ali’nin evlâdına buğuz eden kişi de Müslüman

Ne çektiler o mazlumlar, o zalim darb-i Yezit’ten

Dile arz u semadan sor, dilersen Kerbelâ’dan sor

 

Agâhi’yem, Alevîyem, Şiî mezhebim, Kızılbaş’ım

Hüseyn-i Kerbelâ’nın firkatindendir akan yaşım

Hüseyn’in derdini bir kimseden sorma be kardaşım

Dile Zeynep Ana’dan sor, dile Zeynel Aba’dan sor

HAKK’IN EMRİ İLE CİHANE GELDİM

Hakk’ın emri ile cihane geldim

Muhammed’e kalu belâ diyerek

Ya Ali kapına kurbana geldim

Kabul et kulunun kulu diyerek

 

Yine sen bilirsin benim hâlimden

İnayet merhamet Sultan Balım’dan

Zikrin fikrin güzel oldu dilimden

Vird ederim Ali Ali diyerek

 

Nasıl sevmiyeyim şahım Hasan’ı

Hakk’ın Habibi’nin kurretul ayni

Severiz gönülden şahım Hüseyn’i

Bunlar Hasbahçe’nin Gülü diyerek

 

Aşkına düşeli mecnun daneyim

Yitirdim ben beni viran haneyim

Ne aklım başımda ne divaneyim

Şimdi del oldum deli diyerek

 

Niyazım kabul eyle İlâhî

Ki sen âlemin peşti penahi

Dilerim ki canın çıksın Agâhî

Hünkâr Hacı Bektaş Veli diyerek

KIZILBAŞ OLSAM

Acep olamam mı kabulü dergâh

Dergâh’a Ali’nin farraşı olsam

Ben kulluk etmezsem kul demez Allah

Kavmi kabilesi kardaşı olsam

 

Gidip söyle beni çok incitmesin

Aynelhak söylerim can acıtmasın

Varsın hiçbir millet kabul etmesin

Erenlerin bir abapuşu olsam

 

Çıkıp kürsüye ey vaiz ulema

Hadis-i müfteri söylüyor amma

Çekip kürsüden indiririm amma

Gerçi harabat-ı Bektaşî olsam

 

Silinsem de defteri ümmetlikten

Yine olmam bu ehl-i cennetlikten

Dönmezem tarik-i harabatlıktan

Yezit ta’n edici Kızılbaş olsam

 

Ey hoca ben sana meyledip bakmam

Korkutma cehennem narından korkmam

Muhubb-i Ali’yi ateşe yakmam

Agâhî cehennem ateşi olsam

SOFU SEN KENDİNİ ARİF SANIRSIN

Sofu sen kendini arif sanırsın

Benden özge arif yok yok diyerek

Suret-i zahirde kafa sallarsın

Oturur kalkarsın hak hak diyerek

 

Gûş eyle pendimi ey sofu zade

Sen bu gönül ile kalırsın dağda

Senin gibi gezer leylek havada

Geçirir ömrünü lak lak diyerek

 

Onda körsün eğer bunda kör isen

Rah-i erenlerlerden bî haber isen

Yarın hakkın divanına varırsan

Kovarlar dışarı çık çık diyerek

 

Agâhî’nin bu sözünde durmazsan

Ebedi kör kalıp meydan görmezsen

Hacı Bektaş tarikine girmezsen

Sonra canın çıkar hık mık diyerek