İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Allah’a and olsun ki, böyle bir mekanda (Mekke’nin dışında) öldürülmem, Mekke’de öldürülmekle onun ihtiramının çiğnenmesinin helal sayılmasından bana daha sevimlidir.”[1]
Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’in hayatı döneminde, Hasan beni “Ebu’l- Hüseyin”, Hüseyin de “Ebu’l- Hasan” diye çağırıyorlardı; Resulullah’ı ise baba diye çağırıyorlardı. Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde artık beni baba diye çağırmaya başladılar.”[2]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hüseyin (a.s), kardeşi İmam Hasan (a.s)’a saygı için asla onun önünde yürümüyor ve birlikte olduklarında da ondan önce konuşmaya başlamıyordu.”[3]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hüseyin (a.s), kardeşi İmam Hasan (a.s)’ı ululaması için onun yanında konuşmuyordu. Muhammed bin Hanefiyye de İmam Hüseyin (a.s)’ı ululaması için onun yanında konuşmuyordu.”[4]
Ravi diyor ki:
“Hz. Zeyneb (a.s), İmam Hüseyin (a.s)’ı ziyaret ettiğinde (onun yanına gittiğinde), İmam Hüseyin (a.s) ona ihtiram ve saygı için yerinden kalkıp onu kendi yerinde oturtuyordu.”[5]
İmam Sadık (a.s), babası İmam Bakır (a.s)’dan naklen şöyle buyurmuştur:
“İmam Hüseyin (a.s), her Cuma akşamı (kardeşi) İmam Hasan bin Ali (a.s)’ın kabrini ziyaret ediyordu.”[6]
İbn-i Esir diyor ki:
“İmam Hüseyin (a.s), faziletli bir şahıs idi; çok oruç tutar, çok namaz kılar, çok hacca gider, çok sadaka verir ve bütün hayır işleri yapardı.”[7]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s): “Babanın evlatları ne kadar da azdır” diyen birisine cevaben buyurdular ki:
“Ben nasıl doğduğuma şaşırıyorum; zira babam (Hüseyin (a.s)) her gün ve gece bin rekat namaz kılardı.”[8]
Kef’amî diyor ki:
İmam Hüseyin (a.s), farz namazlardan sonra şu duayı okurdu:
“Allah’ım! Kelimelerinin, arşının düğüm (bağlantı) yerlerinin, göklerinin sakinlerinin, Peygamber ve elçilerinin yüzü suyu hürmetine duamı icabete eriştir; şüphesiz işimde zorluk beni kuşatmıştır. Öyleyse Muhammed ve âl-i Muhammed’e salat etmeni ve işimde benim için bir kolaylık kılmanı senden istiyorum.”
Hz. Peygamber, Hz. Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin vs. İmamlardan, kendilerinin Fatiha ve her surenin bismillahını, sesli kılınan namazlarda sesli okudukları nakledilmiştir.”[9]
İbn-i Abbas diyor ki:
“İmam Hüseyin (a.s), bineğini ardından çektiği halde yaya olarak hacca gidiyordu.”[10]
Seyyid bin Tavus diyor ki:
“Hüseyin bin Ali (a.s), sabah ve akşam olduğunda şu duayı okuyordu:
“Bismillahirrahmanirrahim, bismillahi ve billahi ve minellahi ve ilellahi ve fî sebilillahi ve alâ milleti resulillahi ve tevekkeltu alallahi velâ havle velâ kuvvete illa billah’il- aliyy’il- azim.
Allahumme innî eslemtu nefsî ileyke ve veccehtu vechî ileyke ve fevveztu emrî ileyke. İyyake es’el’ul-âfiyete min kulli sûin fid-dünya ve’l-ahireti.”
(Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla. Allah’ın adıyla, Allah’ın yardımıyla, Allah’dan, Allah’a doğru, Allah’ın yolunda, Resulullah’ın dini üzere hareket ediyorum. Allah’a tevekkül ettim, güç ve kudret ancak yüce ve âzim olan Allah’tandır.
Allah’ım, kendimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim ve işlerimi sana bıraktım. Dünya ve ahiretteki her kötülükten kurtulmayı sadece senden istiyorum.”[11]
İmam Hasan ve İmam Hüseyin (aleyhima’s- selam’dan) nakledildiğine göre: “Onlar yaşadıkları müddetçe, Hz. Ali (a.s)’dan taraf fitre zekatı veriyorlardı.”[12]
İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Ben, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah ve babam Ali bin Ebi Talib’in yolunda hareket etmek için kıyam ettim.”[13]
İmam Hüseyin (a.s)’dan, fakirlere sadaka olarak şeker verdiği nakledilmiştir. Bunun sebebini sorduklarında buyurmuşlar ki:
“Ben şekeri seviyorum. Allah Teala buyurmuştur ki: “Sevdiğiniz şeylerden sadaka verinceye dek (vermedikçe) iyiliğe erişemezsiniz.”[14]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hasan ve İmam Hüseyin (aleyhima’s- selam) Hz. Ali (a.s)’dan taraf köle azat ediyorlardı.”[15]
Enes diyor ki:
İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında olduğum bir sırada bir cariye gelerek O’na bir demet gül takdim etti. İmam Hüseyin de (karşılık olarak): “Sen Allah yolunda hür ve serbestsin” buyurdular.
Ben Hazrete: “Bir cariyenin değersiz bir demet gül vermesiyle onu azat mı ediyorsun?” dediğimde buyurdular ki:
“Allah-u Teala bizi böyle eğitmiştir ve Kur’an’da buyurmuştur ki: “Size bir iyilik edildiğinde, (veya bir selamla selamlandığınızda) siz ondan daha güzeliyle veya aynı ayarda karşılık verin.”[16] O iyilikten daha güzeli, onu azat etmekti (Allah yolunda serbest bırakmaktı).”[17]
İmam Hüseyin (a.s) vitir namazının kunutunda şu duayı okuyordu:
“Allah’umme inneke tera velâ türa ve ente bil-menzar’il- a’la ve inne ileyk’er- rüc’a ve inne lek’el- ahiretu ve’l- ula. Allah’umme, inna neuzu bike min en nezille ve nahza.”
(Allah’ım, şüphe yok ki sen, görüyor ve görülmüyorsun; sen, yüce gözetme yerindesin; dönüş sanadır; başlangıç ve sonuç senin içindir. Allah’ım, zelil ve hor-hakir olmaktan sana sığınıyoruz.)[18]
Saduk (r.a) diyor ki:
İmam Hüseyin (a.s), Allah’tan yağmur talep ettiğinde şu duayı okuyordu:
“Allah’ım, bize bol, refah verici, genel, faydalı ve zararsız bir yağmur yağdır. Öyle bir yağmur ki, şehirdeki ve çöldekilerimizi kuşatsın ve onun vesilesiyle rızkımız ve şükrümüz artsın.”[19]
İmam Hüseyin (a.s), Ka’be’nin siyah rüknünü tutarak Allah’la münacat edip şu duayı okuyordu:
“İlahî, en’amtenî felem tecidnî şakiren ve ebleytenî felem tecidnî sabiren, fela ente selebte’n- ni’mete bi-terk’iş- şükrî velâ edemte’ş- şiddete bi-terk’is- sabrî. İlahî, ma yekunu min’el- kerim illel kerem.”
“İlahî, bana nimet verdin, oysa beni şükreden bulmadın; beni belaya duçar ederek sınadın, ama beni sabreden bulmadın. Ey Rabbim, şükretmeyi terk etmekle (nankörlük etmemle) nimeti elimden almadın; sabretmememle sıkıntıyı devam ettirmedin. İlahî, kerimden (ihsan eden ve bağışlayandan), keremden (ihsan ve bağıştan) başka bir şey vuku bulmaz!”[20]
İmam Hüseyin (a.s)’ın dualarından biri de şudur:
“Allah’umme’r- zuknî’ir- rağbete fi’l- ahireti, hatta a’rifu sıdka zalike fî kalbî bizzehadeti minnî fî dünyaye.
Allah’ummerzuknî beseren fî emr’il- ahireti hatta etlub’el- hasenati şevken ve efirre min’es- seyyiati havfen ya rabbi.”
“Allah’ım, ahirete rağbet etmeği bana ihsan et ki, dünyaya gönül bağlamamakla o rağbetin doğruluğunu kalbimde tanıyayım. Allah’ım, ahiret işlerinde bana basiret ver ki, şevkle güzellikleri arayayım ve korkarak da günahlardan kaçayım; ey Rabbim!”[21]
Raşid bin Ebi Ruh el-Ensari diyor ki:
“Resulullah (s.a.a), secdeye kapandığında, İmam Hüseyin (a.s) namaz saflarından geçerek gelip O Hazretin sırtına biniyordu. Resulullah (s.a.a) kalktığında, namazı bitirene dek İmam Hüseyin’in düşmemesi için bir elini onun sırtına ve diğer elini de kendi dizine koyuyordu.”[22]
İmam Hüseyin (a.s)’la birlikte Kerbela’ya gelenlerden olan Cuayd-i Hemdanî diyor ki:
“İmam Hüseyin (a.s)’a: ‘Sana feda olayım, hangi şeyle (ne ile) hüküm veriyorsun?’ dediğimde şöyle buyurdular:
“Ey Cuayd! Biz, Âl-i Davud’un hükmüyle hüküm veriyoruz; bir şeyden aciz olduğumuzda ise Ruh’ul- Kudüs vasıtasıyla onu elde ediyoruz.”[23]
Ali bin Hüseyin (İmam Zeyn’ul-Abidin –a.s-) buyurmuştur ki:
“Muaviye Mervan bin Hakem’i Medine’ye vali tayin ettiğinde, Kureyş gençlerine hukuk (aylık) belirlerken ben de onun yanına gittim. Bana: “İsmin nedir?” diye sordu. Ben de cevaben: “Ali (Zeyn’ul-Abidin)’dir” dedim. “Kardeşinin ismi nedir?” diye sorduğunda da “Ali’dir” dedim. Mervan: “Ali, Ali mi?! Babanın, çocuklarına Ali’den başka bir isim koymamasından maksadı nedir?” dedi.
Ben babamın yanına dönerek Mervan’ın dediği sözü ona anlattım. Babam Hüseyin (a.s) buyurdular ki:
“Eğer benim yüz tane erkek çocuğum olsaydı, onlardan hiç birine Ali’den başka isim koymak istemezdim?” [24]
İmam Hüseyin (a.s) bir gün müsteraha giderken müsterahın kenarında bir ekmek parçası bularak, onu dışarı çıktığında kendisine vermesi için kölesine verdi. İmam (a.s) dışarı çıkınca köleden o ekmek parçasını istedi. Köle de cevaben: “Yedim” dedi.
İmam (a.s) bunun üzerine: “Sen artık hür ve serbestsin; çünkü ceddim buyurmuştur ki: “Kim bir ekmek parçası bulur da temizledikten sonra onu yerse, ekmek karnına yetişmeden Allah onu cehennem ateşinden kurtarır.” Ben Allah’ın, ateşten azat ettiği (kurtardığı) kimseyi köle ve kul yapamam” buyurdu.[25]
İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Eğer bir adam benim bu kulağıma (sağ kulağına işaret etti) söver ve diğer kulağımdan da özür dilerse, onun bu özür dilemesini kabul ederim.”[26]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Hüseyin bin Ali (a.s) sakalını siyah boyayla boyuyordu.”[27]
İbn-i Şehraşub diyor ki:
“İmam Hüseyin (a.s)’a: “Allah’tan ne kadar da korkuyorsun!” dediklerinde: “Kıyamet günü, ancak dünyada Allah’tan korkan kimse emniyette kalacaktır” buyurdular.”[28]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hüseyin (a.s, elli dinara yünlü bir kumaş alıyordu; hava sıcak olduğunda ise onu sadaka olarak veriyor ve bunda bir sakınca da görmüyordu.”[29]
Ravi diyor ki:
İmam Hüseyin (a.s), sütü yudumlayarak içmeyi sevmezdi; sütü soluk almadan içer ve şöyle buyururdu: “Cehennem ehli yudum yudum içer.”[30]
İmam Hüseyin (a.s), Hür bin Yezid’e buyurdular ki:
“Ben ölümden korkan birisi değilim; izzete ulaşmak ve hakkı diriltmek yolunda olan ölüm ne de kolaydır...
Beni ölümle mi korkutuyorsun? Okun hedefe isabet etmedi, zannın boşa gitti; ben ölümden korkan birisi değilim; nefsim (ruhum) bundan daha büyüktür; himmet ve tabiatım, ölümden korkarak zulme boyun eğmekten daha yücedir; beni öldürmekten daha fazla bir şeye mi kadirsiniz?”[31]
Bir grup hacı, hac seferinde Medine’de İmam Musa Kazım (a.s)’ın huzuruna vardılar... Daha sonra tirit olmuş ekşi bir süt getirdiler. İmam (a.s): “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla yiyin; bu İmam Hüseyin (a.s)’ın sevdiği bir yemektir” buyurdular.[32]
İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Hüseyin (a.s)’ın yüzüğünün nakşı (üzerindeki yazı) şu cümle idi:
“İnnellahe baliğu emrih”
(Allah, kendi emrini (sona) ulaştırandır.)[33]
Şuayb bin Abdurrahman-i Huzaî diyor ki:
“Aşura günü İmam Hüseyin (a.s)’ın omuzlarında bir iz (siyahlık) görüldü. İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’dan bunun sebebini sorduklarında şöyle buyurdular:
“Bu iz, fakir, yetim ve yoksulların evlerine götürdüğü (deriden olan) azık torbasının bıraktığı izdir.”[34]
Meclisî rivayet etmiştir ki:
“Hasan ve Hüseyin (aleyhima’s- selam) Muaviye’den aldıkları malı, sineğin ağzında taşıdığı miktarca bile kendileri ve aileleri için harcamıyorlardı.”[35]
Deylemi diyor ki:
İmam Hüseyin (a.s), çoğu zamanlar şairin söylediği şu şiiri okuyorlardı:
Ey bekası olmayan dünya lezzetlerinin ehli!
Geçici gölgeye aldanmak ahmaklıktır.[36]
İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin: “Biz, Hücr’ü ve ashabını öldürerek onları kefin-defin ettik” sözüne karşılık buyurdular ki:
“Ey Muaviye! İnsanlar senin düşmanındır. Ama eğer biz senin taraftarlarını öldürmüş olursak, ne onları kefenleriz, ne onlara namaz kılarız ve ne de onları defnederiz!”[37]
İmam Hüseyin (a.s)’dan Yezid’e biat etmesini istediklerinde şöyle buyurdular:
“Benim gibi birisi, Yezid gibi birisine biat etmez. Fakat biz de, siz de sabahlayalım ve hangimizin hilafet ve biate daha layık olduğunu bekleyelim.”[38]
İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü Kufe halkına hitaben şöyle buyurdular:
“...Bilin ki, zina zade oğlu zina zade (İbn-i Ziyad), beni savaşla zillet arasında bırakmıştır; ona teslim olmak ve zillete boyun eğmek bizden uzaktır.”[39]
İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Biz, Resulullah (s.a.a)’in zamanında münafıkları, Hz. Ali ve evlatlarına buğz etmeleriyle (onları sevmemeleriyle) tanıyorduk.”[40]
1- Mekatil’ut- Talibiyyin, Ebu’l- Ferec-i İsfahanî, Dar’ul- Marifet, Beyrut.
2- Vefat-u Zeyneb-i Kubra, Ferec-i Âl-i İmran Kuteyfî, Matbaat-u Hayderiyye, Necef, h. k. 1379.
3- Bihar’ul- Envar, Meclisî, Dar’ul- Kutub’il- İslamiyye, Tahran, H. Ş. 1365.
4- Meâlî’s- Sibtayn, Muhammed Mehdi-yi Hairî, Menşurat-i Şerif Rezî, Kum.
5- Menakıb, İbn-i Şehraşub, İntişarat-i Allame, Kum.
6- Meânî’l- Ahbar, Şeyh Saduk, Camia-i Müderrisin, Kum, H. Ş. 1361.
7- Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin, Neşr-i Maruf, Kum, 3. Baskı.
8- Müstedrek’ul- Vesail, Mirza Hüseyin Nurî, Ahl’ul- Beyt, Kum, h. k. 1407.
9- Cami’ul- Ahbar, Muhammed bin Muhammed Sebzivari.
10- Mehasin, Berkî, Mecma-i Cihani-yi Ehl-i Beyt, Kum, h. k. 1413.
11- Vesail’uş- Şia, Şeyh Hürr-i Amilî, Kitap Furuşi-yi İslamiyye, Tahran, h. k. 1403.
12- Deaim’ul- İslam, Kadı Nu’man, Dar’ul- Ezvâ’, Beyrut, h. k. 1411.
13- Tefsir-i Nur’us- Sekaleyn, Abdalî bin Cum’a el-Huveyzî, Matbaat-u İlmiyye, Kum.
14- Keşf’ul- Ğumme, Ebu’l- Futuh İrbilî, Mektebet-u Benî Haşim, Tebriz.
15- Kenz’ul- Ummal, Ali Muttakî el-Hindî, Muesseset’ur- Risale, Beyrut, h. k. 1401.
16- Uyun-u Ahbar’ir- Rıza, Şeyh Saduk, Muesseset-u A’lemî, Beyrut, h. k. 1404.
17- Uyun’ul- Ahbar, İbn-i Kuteybe Dineverî, Dar’ul- Kitab’il- Arabî, Beyrut.
18- Nuzhet’un- Nazır ve Tarih’ul- Hatır, Hüseyin bin Muhammed el-Halvanî, Medreset-u İmam Mehdî, Kum, h. k. 1408.
19- El-Muntahab, Fahruddin Turayhî, Menşurat-i Şerif Rezî, Kum.
20- İhkak’ul- Hak, Kazı Nurullah Şuşterî, Kitabhane-i Ayetullah Mer’aşî, Kum.
21- Mecma’uz- Zevâid, Heysemî, Dar’ul- Kutub’il- İslamiyye, Beyrut.
22- Hısal, Şeyh Saduk, Beyrut.
23- Mekarim’ul- Ahlak, Tabersî, Dar’ul- Belağe, Beyrut, h. k. 1411.
24- El-Futuh, İbn-i A’semî Kufî, Dar’ul- Kutub’il- İlmiyye, Beyrut, h. k. 1406.
25- Tabakat, (Tercümet’ul- İmam Hüseyin), İbn-i Sa’d, Al’ul- Beyt, Kum, h. k. 1415.
26- Mişkat’ul- Envar, Tabersî, Mektebet-u Hayderiyye, Necef, h. k. 1385.
27- İhticac, Tabersî.
28- İrşad’ul- Kulub, Menşurat-i Şerif, Rezî, Kum.
[1] - Mealî’s- Sibtayn, C. 1, S. 246.
[2] - Mekatil’ut- Talibiyyin, S. 24.
[3] - Mişkat’ul- Envar, S. 170.
[4] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, C. 3, S. 401.
[5] - Vefat-u Zeyneb’ul- Kubra, S. 11.
[6] - Bihar, C. 10, S. 317.
[7] - Usd’ul- Ğabe, C. 2, S. 21.
[8] - Bihar’ul- Envar, C. 82, S. 311.
[9] - Müstedrek’ul- Vesail, C. 4, S. 189.
[10] - Mehasin-i Berkî, C. 1, S. 146.
[11] - Muhec’ud- Da’vat, S. 175; Bihar, C. 86, S. 313, H. 65.
[12] - Deaim’ul- İslam, C. 1, S. 267.
[13] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, C. 4, sw.89.
[14] - Âl-i İmran/92. Nur’us- Sekaleyn, C. 1, S. 363.
[15] - Tabakat-ı İbn- i Sa’d, İmam Hüseyin bölümü, S. 36.
[16] - Nisa/86.
[17] - Keşf’ul- Ğumme, C. 2, S. 31.
[18] - Kenz’ul- Ummal, C. 8, S. 82.
[19] - Uyun-u Ahbar’ur- Rıza, C. 2, S. 278.
[20] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 791.
[21] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 791.
[22] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 7; Kitab-ı Süleym bin Kays, S. 172.
[23] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 646; Besair’ud- Derecat, S. 452.
[24] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 246; Kafî, C. 6, S. 19.
[25] - Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -a.s- S. 624; Bihar’ul- Envar, C. 66, S. 433.
[26] - İhkak’ul- Hak, C. 11, S. 431.
[27] - Mecma’uz- Zevâid, C. 5, S. 162.
[28] - Menakıb, C. 4, S. 69; Bihar, C. 44, S. 192, H. 5.
[29] - Tefsir-i Nur’us- Sekaleyn, C. 2, S. 23.
[30] - Deaim’ul- İslam, C. 2, S. 130.
[31] - İhkak’ul- Hak, C. 11, S. 601; Mevsuat-u Kelimat’il- Hüseyin -A.S-, S. 360.
[32] - Mekarim’ul- Ahlak, S. 145.
[33] - Kafî, C. 6, S. 474.
[34] - Menakıb, C. 4, S. 66; Bihar, C. 44, S. 190, H. 3.
[35] - Bihar, C. 44, S. 13.
[36] - İrşad’ul- Kulub, S. 186.
[37] - İhticac-ı Tabersi, S. 296.
[38] - Futuh-u İbn-i A’sem-i Kufî C. 5, S. 14.
[39] - İhticac-ı Tabersi, S. 336.
[40] - Uyun-u Ahbar’ir- Rıza, C. 2, S. 72.